@cigdemgah
|
Çok kötü bir şey oldu. Hani demiştim ya Berzah’a beklediğim o günü, işte o gün geldi; şu oyunun sonu dediğim gün hani. Ve yazık bana ki haklı çıktım. Bu üzerime alamadığım ama en sevdiğim dışında da kimseye yükleyemediğim bir yüke dönüştü bu. Bir gün gözümü açacaktım güzel bir sabaha; Berzah’ın kollarında. Gülümseyecekti bana sıcacık, alnıma bir buse konduracaktı. Günüm onunla aydın olacaktı. Hayal olup olmadığını sorgularcasına sımsıkı kollarımı dolayacaktım boynuna. O kadar mutlu olacaktım ki ayaklarım yerden kesilecekti, yer çekimine ihanet edecekti aklım. Sonra kalkıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa gidecektim. Bir türlü kıvamını tutturamadığım omleti tam kıvamında yapacaktım, çayı tam deminde. Mükellef bir kahvaltı sofrası olacaktı. Mutlulukla gülümseyip, bir şarkı mırıldanacaktım. Masada ki bardaklara çayı doldururken Berzah gelecekti yanıma, bana sarılacaktı yanağıma bir buse kondurup oturacaktı karşıma. Çayından ilk yudumu aldıktan sonra dönüp bana şunları söyleyecekti: “Vazgeçtim. İntikam almak falan istemiyorum. Amcan yaptığının hesabını bana değil adalete verecek. Mutlak adalete.” Güzel bir hayaldi bu bana göre. Düşünüp durduğum birçok ihtimalle yeniden düşlediğim bir istek. Bu kısmen gerçekleşti de, o günü yaşadım. Şimdi bir kez daha düşünüyorum da, gerçekten çok fazla benziyordu isteğime. Ama çok büyük bir farkla... Katar’dan iki önce döndük. Berzah mutluydu ama gözlerinde ki gölgeyi görüyordum, görüyordum ama kendi mutluluğum onun sorgusunu yapamayacak kadar meşguldü ve bunu her defasında erteledim. Berzah birlikte vakit geçirmek istediğini söylediği için eve gitmedik. Güzel bir yazlık evde birkaç gün daha kaldık. Ve o sabaha uyandım, onun kollarında. Ardından kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittim. Berzah yanıma geldiğinde çayları dolduruyordum. Sanki kaçacakmışım gibi kollarını sımsıkı dolamıştı bana. Aynı anda telefonum çaldı. Elçin’in adı yazıyordu ekranda. İki üç kez daha aramıştı ama onunla konuşmaya fırsatım olmamıştı hiç. Berzah benden biraz uzaklaşıp gözlerimin içine baktı. Aramayı reddedip benim için öncelik olan adama baktım yine. Bu defa sürekli göz ardı edip durduğum safir okyanusundaki o gölgeler daha da koyulaştı. İşte tam o an sanki içi dolu bir top yüreğimin içinde var oldu. Baskılarayark göğüs kafesimi sıkıştırmaya başladı. Mutluluğumu bu defa geri iten ben oldum. Hissettim ki bir şey olmuş korku ile baktım Berzah’a, yutkunup bana baktı. “Sana açıklamam gereken bir durum var.” Elimde ki telefon titredi yine, bu defa arayan Selen’di. Berzah arayanı ve neden aranıldığımı biliyormuş gibi baktı bu defa. Gözlerim hala onda iken elim ben istemeden cevaplama tuşuna değdi ve telefonu yavaşça kulağıma götürdüm. Selen cevaplamamı beklemeden konuştu: “Acilen toplantıya gelmeniz gerek. Fabrikada ki patlama için herkes bir açıklama bekliyor.” Sustu Selen. Ben aldığım nefesi tuttum ve gelecek cümlenin devamını bilerek gözlerimi yumdum: “Kerim bey için de, başınız sağ olsun.” Kerim’in adını duyduğum anda tüm kan çekildi vücudumdan, yanlış duyduğumu varsayarak gözlerimi açtım. Berzah’ın gözlerinin karanlıktan farksız bir safire dönüştüğünü gördüm ve sakin, sessiz hali yanlış duymadığımın göstergesiydi. Doğru duymuştum. İçim dondu sanki, rüzgar durdu, sesler kesildi, görüntüler silikleşti, yıkıldım. Tanıdık bir duyguydu bu da. Bir kez daha yaşamıştım bu hissi hatta daha kötüsünü belki. Anne ve babam öldüğünde hissettiğim o perişanlık, çaresizlik, acı ve üzüntü birden uykularından uyanmış tekrar canlanmıştı içimde. Dolan gözlerim ile Berzah’a baktım. Sakinliği içimi daha fazla sızlattı. İfadesiz bir yüzle bana baktı bu defa ardından da hemen gözlerini kaçırdı, olanları çok önceden biliyormuş gibi kendisinin planladığı gibi. Yine yaşadığım şok vücudumu talan ederken elden ayaktan kesildim. Gözümden yaşlar düşerken yere yığıldım. Uzun, çok uzun bir süre geçti. Telefon birkaç kez daha üst üste çaldı. Ben yerde kendim ile dövünürken ayakta sessizce beni bekliyordu Berzah. İçim nihayet hazmetmeyi bitirdikten sonra ve keşkeli cümleler yine sıralanmaya devam ederken nihayet akacak bir gözyaşı da kalmayınca doğruldum. Düşünmeye başladım. Her şeyi teker teker en ince ayrıntısına kadar. Berzah’ın her bir hareketini, buna sebebiyet verecek tüm yaşanılanları. Eksik kalan parçalar yavaş yavaş yerine oturuyordu zihnimde. Berzah’a döndü bakışlarım. Yüzü soluktu, gözleri karanlık, belki üzgün? Hayır, dedim içimden, kesinlikle üzüldüğünü sanmıyordum. “Şimdi mutlu musun?” dedim çıkmayan sesimle. Kuruduğunu sandığım gözyaşım yeniden akmaya başladı: “İntikamını aldın.” ayağa kalktım yavaşça tam önünde durdum ve bu defa öfkeliydim: “Nasıl yapabildin bunu? Sana o kadar söylememe rağmen nasıl hala kör olabildin?” “Böyle olacağını tahmin etmemiştim.” “Tahmin etmemiştin öyle mi? Kerim öldü, amcam değil. Biri öldü. Senin yüzünden, sen istediğin için. Birinin yaşaması ya da ölmesi umurunda değil, bu sana basit bir oyun gibi mi geliyor? Neydi planın başından beri amcamı öldürmek yerine oğlunu öldürüp ona acı çektirmek miydi? Beni bile kandırdın şimdiye kadar… Amcamı öldürmek istediğini sanıyordum ama sen masum bir insanın canına mı kurdun bütün oyununu?” “Canım,” dedi bana uzanmaya çalışırken uzaklaştım ondan. “Senden merhamet etmeni istedim. Kendin için. Ben bir de öyle olduğuna inandım. Söyledim sana, sonuçları çok kötü olacak dedim.” “Hare bak ben,” “Cehennem da yanacağın için. Kötü bir olacaksın dedim.” “Dinle-“ “Ama sen birini öldürdün.” Sustu Berzah gözlerini kaçırdı benden başı önüne düştü. Ona doğru bir adım attım ve elimle tam kalbinin üstüne vurdum: “Nasıl vicdanın bile sızlamadan Kerim’in ölmesine izin verdin?” Yine yüzüme bakmadan yüzü gibi soluk bir sesle konuştu: “Böyle olmasını istemedim. Son-“ “Onlar gibi merhametsiz biri miydin sende?” “Hare,“ “Şimdi ben sana nasıl merhamet etmeliyim?” birden zihnimde beliren düşünce ile onun gözlerine baktım ve tüm bu olanları planladığını anladım: “Beni bilerek dayıma götürdün.” “Başta öyleydi.” “Bana yalan söyledin.” “Sana yalan söylemedim.” “Sen… Birini öldürdün… Bir katilsin…” Ona o an inanmadım çünkü tüm olanları planmış bir gerçekti. Ondan bir adım geri çekildim ve konuştuğumda oldukça kararlıydım: “Senden boşanacağım.” Berzah yerde ki başı burada kalktı gözlerinde ki korkuyu gördüm ve bu korku bir öfkeye dönüştü: “Asla.” “Senin gibi eline kan bulaşmış bir adamın karısı olmak istemiyorum.” “Günahsa benim günahım, yanacaksam ben yanacağım.” “Sen… Bende yanındaydım. Bende biliyordum. Bende sustum. Ve aptal gibi vazgeçeceğini umdum. Sadece senin günahınla kalmadı. Bende bunun sorumlusuyum.” Berzah başını iki yana salladı. “Seni asla bırakmam.” “Neden Kerim öldü Berzah? Amcamın gerçekten Kerim için yas tutacağını mı sanıyorsun?” “Kerim ölsün istemedim tamam mı?” diye birden bağırdı sesinde ki pişmanlığı anlayabiliyordum ama bunu düşünecek durumda değildim. “Seni görmek istemiyorum bundan sonra. Şimdi intikamını aldın, için rahat edebilir, mutlu ol. Masum birini öldürdün. Ve senin de amcamdan hiçbir farkın yok. İkiniz de masum birini öldürdünüz.” Gözümde ki yaşı silip kapıya yöneldiğimde Berzah eliyle durdurdu beni. “Nereye?” “Bırak kolumu. Dokunma o kanlı ellerinle bana. Gidiyorum buradan.” söylediğim şey üzerine kaşlarını çattı ve tamamen önüme geçip kapıya ulaşmamı engelledi. “Beni iyi dinle. Beni görmek istemiyor musun? Peki, ben giderim. Gerekirse beni görmezsin de ama sen seni görmemi engelleyemezsin buna izin vermem. Ben yaptım, benim planım, benim intikamımdı. Günah da benim. Senin bununla alakan yok. İstediğin kadar benden nefret edebilirsin de ama beni seviyorsun, ben daha çok. Bu öfke sevginden ağırdır belki lakin ben benden gitmene izin vermem. Boşanmak falan yok bunu aklından çıkar. Ben seni bırakmam. Sende bırakamazsın.” Ardından beni bırakıp hızla çıktı odadan. Birkaç saniye sonra ise dış kapının açılıp kapanma sesi geldi. Berzah’ın söylediklerinde ciddi olduğunu bilecek kadar tanıyordum onu ama söylediklerine ben nasıl razı gelecektim bilmiyordum. Şimdi istediğim tek şey ondan uzak kalmaktı. . . . Son koridoru da geçip dış kapıya ulaştığımda hapisten kurtulup özgürlüğüne ulaşmış bir mahkûm gibi derin derin nefes aldım. Omuzumda ki yük biraz olsun hafiflemişti, hiç değilse bir şeylerin yolunda gitmesine ihtiyacım vardı ve şükür ki bu defa öyle olmuştu. Yaşanılan şeylerden nasıl bir ders çıkarılmalı pek emin değilim lakin elimden gelen en iyi şeyi yapıyordum. Sabrediyordum ve bekliyordum. “Hare Hanım, izninizle ben burada sizden ayrılıyorum.” Avukat Filiz Hanımın arkamdan gelen sesiyle ona döndüm: “Yardımınız için tekrardan teşekkür ederim. İyi iş çıkardınız.” “Ben sadece görevimi yaptım.” Filiz Hanım yanımdan ayrıldıktan sonra karşı kaldırımda park edilmiş arabama doğru ilerledim. Kapıyı açıp arabaya binmeden önce son bir kez daha çıktığım binanın tabelasına baktım; Ruh ve Sinir Hastalıkları Araştırma Hastanesi. Bir gün buraya gelip akıl sağlığımın yerinde olduğunu kanıtlamam gerekeceğini söyleselerdi hayatta inanmazdım. Şaka yahut gülünç bir durumdu içine düştüğüm. Filiz Hanımın sayesinde mahkemeye başvurmuş sevgili amcamı ve doktorluğunu kaybedeceğini göze alarak Emir’i dava etmiştim. Emir mahkeme kararını gördüğünde ne düşünmüştür bilmiyorum aslında beni arayacağından, kızacağından yahut sitem edeceğinden emindim ama o şaşılacak derecede sessiz kalmıştı. Bunu yapmak istememiştim ama Filiz Hanım gerekli olduğunu aksi takdirde belgenin sahte olduğunu ispatlayamayacağımızı söylemişti. Bende hepsine uymuştum. Sabah ilk olarak bir odada kırk üç dakika otuz yedi saniye bekletilmiştim ve bu bekletilmenin bir sınama olduğunu da tahmin etmiştim. Yaşını başını almış beş alanında uzman doktorun karşısında bir saatten fazla kalmış tüm sorularını cevaplamıştım: “Adınız nedir?” “Hare.” “Soyadınız?” “Akad.” “Doğum tarihiniz?” “22 Kasım 1993.” “Evli misiniz?” “Evet.” “Eşininiz adı nedir?” “Berzah Ali Akad.” “Ne kadar süredir evlisiniz?” “29 gün oldu.” “Anneniz ve babanızın adları nedir?” “Leyla ve Hicaz Karan...” “Şuan neredeler?” “Öldüler.” “Nasıl öldüler?” “Trafik kazasında.” “Pekala, bir ekmeğin fiyatı ne kadar?” “1.25 kuruş.” Geriye kalan tüm sorular güncel olaylar ile ilgiliydi ve hepsine doğru cevap verdim. Filiz Hanım en geç yarın olumlu sonuç alacağımızı söylemişti. O prosedür ile ilgilenirken bende oğlunun ölümünden sonra travma yaşayan amcamı yatırdığımız hastanenin ikinci katında onu ziyaret etmiştim. Kerim öldüğünden bu yana hala aynı pozisyondaydı. Sanki uykudan yeni uyanmış bir mahmurluk vardı üstünde. Sessizdi, hiç konuşmuyor, hemşire yedirmedikçe yemek yemiyor, su bile içmiyordu. Sadece karşıya bakıyor bazen hareket dahi etmiyordu. Çoğu kez onun günahlarının bedelini ödediğini düşünüyordum. Doktor olumsuz konuşmuştu, kısmi felç bile sayılabilirdi ama daha çok rahatsızlığının psikolojik bir travma olduğunu söylemişti. O günden sonra Zehra Hanım da oğlunun cenazesinin ardından hemen pılını pırtını toplamış ve amcamı terk etmişti. Hemen akabinde Derya ve Cihan da -ki hepsinden çok en perişan olan Derya idi- babasını reddetmişti, benimle vedalaşıp geri dönmüşlerdi. Şimdi o günahkâr adamın benden yani öldürmek istediği yeğeninden başka onu ziyaret eden kimsesi yoktu. Arabaya binip kapıyı kapattım. İçimden bir aksilik çıkmadan her şeyin hallolması için dua ediyordum. Bu kadar acele etmemin iki sebebi vardı; birincisi şirkette ki boşalan koltuğundan dolayı hisselerin gün geçtikçe değer kaybetmesiydi, ikincisi ise hala evli olduğum Berzah’tan kalan hisseleri almak istememdi. Tıpkı onun yaptığı gibi aklımdakini yapmakta da oldukça kararlıydım. O gün evden çıkıp beni yalnız bıraktıktan sonra onu sadece iki kez görmüştüm. İlki cenaze günüydü. Çok uzaktan izlemişti defin işlemini ve sessizce de ayrılmıştı oradan. Sonra ki ise bir hafta önce beni görmeye geldiği gündü. Kapıda hiçbir şey söylemeden öylece birkaç saniye bakmış sonrada gitmişti. Ona dönmemi bekliyordu, biliyordum. Onun kaba kuvvetle beni yanında tutacağını sanmıştım hatta beklemiştim ama yapmıyordu. Sadece sessizce bekliyordu. Şirkete geldiğimde Elçin babamın odasında beni bekliyordu. Kapıyı kapatmadan Selen hemen ardımdan girdi içeri; elinde ajanda, sevgili hastane konseyi ile geçen muhabbetimizden haberdar gibi gülümsüyordu. “Geçmiş olsun efendim.” “İnşallah olur Selen.” “Merak etmeyin olacak, Filiz işinin ehlidir.” “İşinin ehli mi bir sonra ki duruşmada Zeyd Hazar’a yenilip yenilmediğinde anlayacağız bakalım.” diyerek sırıttı Elçin, bir türlü açamadığımız boşanma davamı ima ederek. Erteleyip duruyordum, bir türlü istekli olamıyordum ya da emin değildim bilmiyorum. Belki de korkuyordum. Berzah’tan. Akılımdakiler okumuş gibi bana bakan Elçin’e konuyu kapatmasını ister gibi baktım. Mesajı alır almaz konuyu değiştirdi: “Ev hazır canım. Her şeyi hallettik Selenciğim ile. İstediğin gibi amcan içinde odayı hazırlattım.” “Teşekkür ederim canım,” “Hare, bundan emin misin? Yani gerçekten de o adamla mı yaşayacaksın?” “O benim amcam Elçin. Benden başka kimsesi yok.” “Seni öldürtmek istedi.” “Pişman.” “Berzah’a söyleyecek misin?” “Ona hiçbir şey söylemek zorunda değilim.” “Bundan pek emin değilim. Hem boşanma mevzusunu da anlamadım. Madem kocana âşıksın ve onu çok seviyorsun neden boşanmak istiyorsun?” Selen ve Elçin’in suratında da aynı ifade vardı. Anlamıyorlardı çünkü gerçeği onlara elbette söylememiştim. “Size daha önce de söylediğim gibi bir anlaşmaydı artık bitmesi gerek.” neyse ki Selen’in çalan telefonu ilgileri üzerimden attı. Telefonu kulağına götürüp dinledi ardından kapatıp kalın gözlük çerçevesinin ardından endişe ile bana baktı: “Önemli bir misafiriniz var.” “Kim?” “Talha Bahremoğlu.” Oturduğum yerden doğrularak ona baktım. Talha’nın benimle görüşmek istemesinin bir sebebi olup olmadığını düşündüm. Berzah dışında bir konu yoktu ama bizzat kendisi buraya kadar geldiğine göre önemli olan bir konu vardı. Elçin’e döndüm: “Sanırım artık gitmelisin.” “Neden kalmak istiyorum. Talha ile tanışabilir miyim? Gerçi biraz ürkütücü ama her kız badboy sever.” diyerek mızmızlandığında ayaklanıp yanına gittim çantasını eline verip kolundan tutarak onu kaldırdım. “Hadi Elçin.” Aynı anda açık kapıdan Talha göründü. Sert çehresi ve dik duruşu ile nezaket gereği başıyla selam verip Elçin’i geçti. Yüz ifadesine ciddiydi gerçi her zaman ciddiydi ama bu defa korkutucu görünüyordu. Galiba gerçekten de önemli bir mevzu vardı, gülümseyerek başımla selam verdim: “Hoş geldin. Otur lütfen.” “Hoş gördük Hare, merhaba Selen.” Selen hafif bir baş eğme ile karşıladı misafirimizi. Ardından Talha koltuklardan birine otururken açık kapıda duran iki adamı dikkatimi çekti Talha’nın sesi ile ona döndüm: “Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Nasılsın?” “İyiyim. Sen?” “Şöyle böyle.” “Leyla nasıl? Onu görmek istiyorum ne zamandır, özledim.” “Tabi ne zaman istersen, o da seni sorup duruyor.” “Ne ikram edelim sana?” diye sorduğumda Selen’e döndü: “Sade kahve.” “Peki Talha Bey.” Selen ve Talha’nın daha önce tanıştıklarını anladım ve buna hiç şaşırmadım Selen’in babamın sır küpü olduğunu biliyordum ve Selen’in bildiği, benim bilmediği bir sürü şey vardı. Kahveler geldikten ve Talha ilk yudumu aldıktan sonra konuştu. “Berzah ile konuştun mu?” “Hayır.” “İşinize karışmak istemiyorum ama bir kez olsun birbirinizi dinleyin. Neyse konu bu değil. Hare önemli bir mevzumuz var. Masaya oturman gerek.” “Ne masası?” “Daha önce baban vardı, ardından Nadir. Şimdi şirketinizin koltuğu boş ve o koltuğa sen oturmazsan oturtacak birini bulurlar. Birkaç güne davetiyeniz gelecek.” “Dur bir dakika. Babam o masanın bir üyesiydi mi diyorsun yani?” “Evet.” “Hayır. Babam asla yasadışı bir iş yapmazdı.” “Adı kara diye diye sadece yasadışı işler yapan insanlar oturuyor değil o masada. Bir arada bulunmalarının maçı kartel oluşturmak...” “Ne yani bu yasal mı?” “Değil. Ama herkes kâr ve güç peşindeyken bir araya gelmeleri daha kolay değil mi? Yasal olanların yasal olmayan işlerin üzerinde durup bunu engel olması da gerek. Bir düzen olmazsa herkes kendi çöplüğünü kurar.” “Nasıl oluyordu bunu hem onaylamıyor görünüp hem de ön ayak oluyorsun?” Talha sessiz kaldı bir süre onun bu işlerin içinde olmadığını anladım ama bir sebepten mecburdu da. O j-kahvesini içerken bir süre daha söylediklerini düşündüm: “O halde siz işiniz silah, uyuşturucu-“ “Elbette ki hayır Hare, bizimde çizgimiz var. Uyulması gerekilen kurallar var.” Gergin bir gülüş oluştu yüzümde birkaç saniye düşündüm. “Üzgünüm Talha, babamı bilmem ama ben karanlık işler yürüten bir grup insanın oturduğu, yasal olmayan bir masaya oturmam.” “Eğer o gün orada olmazsan o zincirden atarlar sizi. Piyasadan silerler. Zaten son birkaç ayda neredeyse yarı yarıya düşüş yaptınız hala masaya çağrılmanızın nedeni Berzah...” Berzah? “Onun iyiliğime dokunduğu yana bak?” “Değil gibi görünüyor ama onun bunu yapması sizi toparlayacak.” “Tehdit gibi şu masaya oturmak… Gelmek zorundayım yani öyle mi?” “Evet, akıllı olursan korkacak bir şey yok. Baban bu zamana kadar daima tarafsız kaldı sende onun gibi hiçbir şeye karışmadan sessizce oturacaksın.” “Peki Berzah?“ “Evet. Merak etme senin zararına olan bir şeye asla izin vermeyecektir. Aslında bu konuşmayı onun yapmasını istedim ama bana karşı çıktı ve seni Hicaz abinin yerine oturtmayı reddetti.“ Kapının birden açılmasıyla Talha ile konuşmamız yarım kaldı ve gözlerinde öfke fışkıran Berzah ile göz göze geldik. Hem arkasında ise Talha ile gelen iki adam duruyordu ve eğer bir emir alırsa Berzah’ı durdurabilirlerdi. Talha’nın aksine ben şaşırmıştım ve onu bir haftadır görmediğimden olsa gerek yüzüne birkaç saniye baktım. Sonra ona olan kızgınlığım baş gösterince bakışlarımı ondan çektim. Berzah gelip Talha’nın tam önünde durdu Talha ise bunu beklediğinden yavaşça ayağa kalkıp onunla karşı karşıya geldi. “Sana buraya gelmemeni söylemiştim.” Talha kısa bir nefes alıp sakince konuştu: “Berzah, Hare’nin oraya mutlaka gelmesi gerek.” “Ben halledeceğim.” “Koskoca şirketi ve karını Erkan’dan saklayacağını düşünecek kadar aptal olamazsın.” “Gerekirse yaparım.” “Eğer bu kız o masaya oturmazsa Erkan’ın tüm oklarını üzerine çekeceksin. Bu defa kolay kurtulamazsın.” “O benim sorunum size karışmamanızı söyledim.“ “Kendini öldürtmek istemene göz yumamam.” “Her ne olursa olsun Hare’nin bulaşmasını istemiyorum.” Talha bu defa sert bir sesle konuştu. “Bana bak. Başımda bin tane bela var, seninle bin bir. Aşkından öldüğün şu kadının iki kaçakçının yüzüne bakmasın diyerek oturtmadığın o masada sonunu getirmene müsaade edeceğimi mi sanıyorsun? Bunun için mi oturttum seni oraya?” “Ya sen olsan, öyle yapmaz mıydın?” Talha cevap vermeden ona baktı. O bakışlardan anladığım kadarıyla cevabı belliydi. Ne olduğunu bilmiyordum ama Berzah’ın ölümüne susadığı açıktı bu yüzden araya girmeye karar verdim. “Bu kadar yeter.” İkisinin konuşmasını böldüğümde sinirle bana dönen Berzah’a baktım. Uzun bir zaman sonra ilk defa onu bu kadar yakından görmüştüm. Uykusuz ve yorgun olduğu gözlerinin koyuluğundan anlaşılıyordu. Safirleri ise matem havasında... Bu kadar hüzün ve kederin sebebi pişmanlık mı? Yoksa benim yanında olmayışım mı? Kısa bir nefes alıp Berzah’tan bakışlarımı çektim. Talha’ya döndüm. “Talha, Erkan Tuğ kim?” “Hare-“ “Talha’ya sordum.” diyerek Berzah’ın sözünü kestim. İkimizin aksine Talha tekrar konuştuğunda oldukça sakindi. “Önce bir oturalım. Otur, Berzah.” Berzah inat etmek niyetinde olsa da Talha’nın emrine uydu. Ardından anlatmaya başladı: “Erkan Tuğ masanın lideri. Adamın iyiden kötüye her şeyde bir işi var. Çıkarına göre iş yapar. Aslında masanın eski lideri babam ama belirli nedenlerden dolayı bırakmak zorunda kaldı. Babamın yerine benim geçmem gerekiyordu ama Erkan benim yerimi aldı. Şimdi o ne derse o oluyor. Berzah ile eski bir husumetleri var. O yüzden karısı olarak sende onun gözüne batacaksın. Eğer Berzah ile ikiniz orda olursanız daha güçlü olursunuz ama biriniz olmazsa üzerinize daha fazla gelecektir. Şuan güç dengeleri eşit; Hicaz abi daima bizim tarafımızda oldu, sen de bizimle olursan Erkan hiçbir şey yapamaz.” Düşündüm. Neyin içine düştüğümü anlamaya çalıştım ama düşündüğümden daha derin konular vardı ve ben hiçbir şey bilmiyordum. Bu karşımda oturan iki adamın tahmin ettiğimden de fazla düşmanı vardı. Talha’nın babası yüzünden olan düşmanlıkları Berzah’ı da etkiliyordu, belki ona zarar veriyordu ama Talha’nın bugün buraya Berzah için geldiğini de biliyordum. Bu da onun arkasını kolladığını gösteriyordu. “Erkan Tuğ ne iş yapıyor?” Berzah bıkkınlıkla nefesini verip geriye yaslandı. Sinirden dişlerini sıkıyor, çenesi seğiriyordu. Talha cevap verdi: “Aklına ne gelirse; yasal ya da yasadışı…” “Masanın işlerini yasal olduğunu söylemiştin hani sadece güç ve kârdı.” Talha’nın yüzünde alaylı bir ifade oluştu bu da benim çok saf olduğumu mu gösteriyordu? “Bir şeyi ispat edemezsen kimseyi aleyhte yargılayamazsın.” “Peki sen?” “Ben doğuştan kötüyüm.” Diyen Talha’nın sesinden ürktüm. Berzah onu omzundan ittirdi. “Derdin onu korkutmak mı?” “Sende bunu istemiyor muydun?” Talha gitmek için ayağa kalktı, bana ve Berzah’a baktı: “Sana bilmen gerekenleri söyledim. Gelip gelmemekte özgürsün. Hiçbir şeye de zorunlu değilsin. Başka sorun varsa Berzah’a sorabilirsin. Masaya oturman ikinizin, hatta hepimizin hayrına olur.” Talha çıktıktan sonra kapıyı kapadı. Berzah ile sessizce oturduk bir süre, kimin konuşacağına karar veremeden. Bakışlarımı zar zor zapt ediyordum ona bakmamak için ve neyse ki başarabiliyordum. Ona öfke dolu olduğumu kendime hatırlatıp durdum eve bu halime kızdım. Haklı mıydı? Ona kızsam da nefret etsem de onu sevecek miydim daima? Ondan mı böyle yanımda sessizce otururken bile bir özlem hissediyordum. Derin bir nefes alıp oturduğum koltukta geriye yaslandım. Berzah’a kısa bir bakış attığımda gözleri üzerimdeydi ve konuşmamı bekliyordu. “Ne bilmem gerekiyorsa anlat.” “Hare lütfen-“ “Eğer anlatmayacaksan başka birini bulurum.” Yeniden uzun gelen bir süre boyunca bana bakmayı sürdürdü. Sessiz bir öfkenin pençesindeydi yine, ve sonunda ne olacaksa olsun der gibi pes etti. “On bir kişi var. Ülkede ki en önemli yatırımcılar ve iş adamları, piramidin en tepesindekilerden oluşan on bir kişi. Hepsinin listesi Selen var. Daha sonra kontrol et. Düzenli olarak altı ayda bir, bir araya gelirler. Tabi önemli bir durum yoksa. Mekân hep değişir. Her defasında bir ev sahibi seçilir gönüllü olarak. Davetiye gönderilerek çağrıda bulunulur tabi göstermelik kimi çağırdıysalar gelmek zorunda. Gün, saat, mekân belirtiliyor. Buna da Erkan karar veriyor.” “Gelip beni ve seni uyaran Talha nereden biliyor olacakları?” “Son lider hala hayatta olduğu için onunda onayı alınıyor.” Babasından duymuştu yani. “Sonra da davetliler listesinde benim adımı gördü?” “Evet. Hare bak eğer-“ “Peki orada nasıl davranmam gerek?” “Sana soru sorulmadıkça cevap verme. Bir konu hakkında fikrin sorulursa sadece pas de. Gerekirse tek söylediğin kelime bu olsun. Pas demen senin tarafsızlığını gösterir. Seni gaza getirmelerine izin verme. Zayıf görünme. Korktuğunu asla belli etme. Bir de yalnız gelme. Emir benimle birlikte katılıyor sende Selen’i getir. Sana gereken diğer her şeyi o söyleyecektir. Farklı şeylere şahit olabilirsin ama sakın buna takılma.” “Nasıl farklı şeyler?” “Birinin bir köşede sen yemeğini yiyinceye kadar dövülmesi gibi farklı şeyler. Daha fazlası nadiren olur. En son ki de Nuh Bey’di zaten. O da şimdi tekerlekli sandalyede.” “Nuh beye ne oldu?” “Talha ve o gün masada oturanlar dışında kimse bilmiyor. Bu da bir başka kural. Asla masada olanları ve konuşulanlar kimseye anlatmayacaksın.” “Senin Halid’e o belgelerle ile ilgili söylediklerin?” “Evet, tahminimce Erkan’dan ve masadan bir şeyler saklıyor ve her ne ise eğer öğrenirlerse ölür. Son olarak da eğer güçlü görünmek istiyorsan o masada oturan herkesin açığını, sırrını bilmek zorundasın. Bilmiyorsan dahi biliyormuş gibi yap. Sadece o şekilde karşında kimseyi bulamazsın. Erkan bu şekilde lider oldu, herkesle oy karşılığında pazarlık yaparak.” Berzah sustuğunda duyduklarımın gerçek olup olmadığını düşünüyordum. Başımı ellerimin arasına alıp derin bir nefes aldım. “Çok saçma.” “İlk başlarda öyle geliyor.” “Ben oraya ait olmak istemiyorum.” “Oraya ait değilsin. İstersen gelmeyebilirsin. Karım olduğun için tek kişi katılabiliriz. Çift şirket ama tek yönetici olabilir.” “Şirketin hisselerini sana devretmemi mi istiyorsun?” “Seni o insanlardan uzak tutmaya çalışıyorum.” “Ama çoktan içindeymişim.” “Hare. canı-“ “Benden başka kadın olacak mı?” diyerek sözünü kestim çünkü bana canım demesine ihtiyacım olduğunu biliyordum. Berzah gözlerini kapatıp yutkundu: “Nida Sancak var ve Erkan ‘ın kızı.” dediğinde Halid’in o gece ki sözü aklımda yankılandı: “Asude Tuğ mu?” Berzah sadece başı ile onayladı beni. Bu da özel bir şeyler olduğunu anlamam için yeterdi. Uzatmadan sordum: “Sevgilin miydi?” içimde de küçük bir heyecan dalgası oluştu. Sanırım gelecek olan cevaptan korkuyordum. Berzah gözlerimin tam içine baktı: “Hayır.” “Erkan Tuğ’un seninle ne alıp veremediği var.” “Geçmiş husumetler.” usanarak başımı çevirdim. “Yine çetrefilli cevaplar.” “Ben daha-“ “Her neyse. Nasılsa söyleyeceğin hiçbir şeye inanmıyorum artık.” “Hare-“ “Sanırım artık gitmelisin. Benim de çıkmam gerek.” “Nereye gidiyorsun. Ben bırakırım.” “Hayır. Kendim giderim.” diyerek ayaklanıp çantamı aldım. Dışarı çıktığımda Berzah da yavaş yavaş beni takip ediyordu. Koridorda Elçin’i gördüğümde gülümseyerek yanıma geldi: “Ağaç oldum. Bize gitmesek seni bu kadar beklemezdim.” “Kusura bakma canım önemli-“ kolumun sertçe çekilmesiyle Berzah’ın öfke kusan yüzüne döndüm: “O adamın evine mi gidiyorsun?” “Ne yapıyorsun? Bırak kolumu insanlar var etrafta.” Berzah etrafa bir göz attı ardından kolumu bıraktı. “Ya ben gel ya da ben götüreyim.” “Ne saçmalıyorsun?” “O adamın evine gidemezsin. Kocan olarak izin vermiyorum.” Bir şey söyleyemeden Elçin’e döndü bu defa: “Benim Hare’yle konuşmam gerek.” Elçin bir şey anlamadan onaylayarak uzaklaştı yanımızdan ardından Berzah bana doğru fısıldadı: “Geliyor musun?” “Hayır. Sana net bir dille seni istemediğimi söylemiştim-“ kolumdan tutup beni ardı sıra sürükleyerek asansörlere doğru götürmeye başladı: “Berzah, bırak kolumu.” Asansörün açık kapısından içeri girmiştik. Boş asansörde ki tek kişi şirketin kafeteryasında çalışan adını hatırlayamadığım benim yaşlarımda ki çalışandı. Ne olduğunu anlamaya çalışan bakışları üzerimizde iken Berzah ona döndü: “Koçum bir müsaade etsene bize.” Genç beni ve Berzah’ı tanıdığından ikiletmeden çıktı asansörde ikimiz yalnız kalınca asansörün kapıları kapandı. Berzah sıfırıncı kata basarken öfkeyle ona döndüm: “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” “Sen gerçekten de benim yanımdan kalkıp o Murat denen şerefsizin yanına gidebileceğini mi sanıyorsun?” “Lale teyze rahatsız olduğu-… Neden açıklama yapıyorum ki sana?” “Sen nasıl anlayacağını mı bilmiyorsun yoksa beni mi anlamak istemiyorsun? Sen o adamın evine gidemezsin Hare. Eğer gidersen-” “Ne olur gidersem?” “Gözümü bile kırpmadan çeker o adamı vururum.” “Hah! Vurursun öyle mi? Tabi ama birini öldürmekte söylemek kadar basit çünkü senin için.” Berzah çenesini kastı ardında gözlerini kapatıp tekrar açtı ve net bir şekilde bana baktı: “Seni son kez uyarıyorum; o adamın evine gitmeyeceksin.” “Sen bana ne yapmam gerektiğini söyleyemezsin Berzah.” otoparka açılan asansör kapısından çıktı ardından bana döndü. Boş otoparkta sesi yankılanıyordu konuşurken. “Tamam, bana öfkelisin, haklısın da. Beni dinlemeni bekliyorum, elimden geleni yapıyorum ama sen bir fırsat bile vermiyorsun bana. Kendi haline bıraktım seni gittin iki hafta Hatay’da kaldın. Yetmedi İstanbul’a geldin evine dönmedin. Yüzüme bakmıyorsun. Neymiş sabretmeliymişim, seni anlamalıymışım öyle mi?” Benimle değil kendi kendine konuşuyordu. Öfkeyle yorgunluktan koyulaşmış gözlerinin içine baktım: “Berzah bu bir anlayış meselesi değil, ben senden böyle bir şey beklemiyorum.” “Beklemesen iyi edersin çünkü buraya kadar.” “Nasıl böyle sanki basit bir hata etmiş gibi konuşabilirsin? Bir pişmanlık sözü belirtmeden bir üzüntü kelimesi kullanmadan… Karşıma geçmiş öfke ile dolup taşıyorsun. Tüm o göz ardı ettiğin duygular gibi beni de-“ “SEN benim karımsın.” “SEN DE karının kardeşi bildiği insanın katilisin.” Bana doğru bir adım attığından korkudan gözlerim kocaman açılmıştı ve Berzah’ı daha önce hiç bu kadar karanlık görmemiştim. Yutkundum ama öfkem korkuma galip geldi ki dimdik durdum karşısında. Bir söz edecek oldu ama vazgeçti sonra. Gidip arabanın kapısını açtı ve binmemi bekledi. Israrla onun gitmemi istemesine artık öfkelenmeye başlamıştım. “Seninle gelmek istemiyorum.” “Öyle mi?” Duruşumdan kararlı olduğumu anladığından bana doğru yürüdü tekrar koluma dokunacağı sırada ondan uzaklaştım. Otoparka girip çıkan arabaların dikkatini çekmek üzereydik artık bu yüzden uzatmadan gidip arabasına bindim. Beklemeden sürücü koltuğuna yerleşip gaza yüklendi. Öyle öfke doluydu ki direksiyonu kavrayan elinin parmak boğumları bembeyaz kesilmişti. Arabayı o kadar süratli ve sert kullanıyordu ki iki kez kırmızı ışığı geçmişti. Ellerim emniyet kemerini kavradı korku ile, içimden bir duaya başladım sessizce. “Ben seni anlamalıyım sabretmeliyim beklemeliyim o sen o adamın evine gidebiliyorsun hem de ben seni bu konuda uyarıyorken. Sana diyorum ki tahammülüm yok.” “Berzah yavaşla.“ “Gözünün önünde olmadığım için yok olduğumu mu sanıyorsun? Madem öyle hatırlatacağım sana kendimi.” Araba sonunda evin bahçesinde durduğunda benden önce inip kapıyı açtı. Bu defa inmeme bile beklemeden kolumdan tutarak indirdi arabadan. Canımı yakmıyor olsa da ardı sıra sürüklüyordu. Kapıya yaklaşıp var gücüyle yumrukladı, birkaç dakika sonra kapıyı Emir açtı ikimizi görünce önce şaşırdı ardından Berzah’ın yüzüne ve bana bakıp kaşlarını çattı, neler olduğunu anlamaya çalışırken. Berzah onu sertçe itti ardı sıra beni de içeri sürükledi. Salonda durduğunda kolumu bıraktı ve karşıma geçti. İşaret parmağını kaldırırken onun öfkeden ne yaptığını bilmediğini anlamıştım. “Bundan sonra iznim olmadan bu evden dışarı çıkmayacaksın.” Sadece ona bakmakla yetindim. Emir hemen arkasındaydı omzuna dokundu: “Berzah, delirdin mi ne yapıyorsun?” Emir’in elini sert bir şekilde itti ve öfkeyle karşılık verdi. “Evet delirdim.” Onu çileden çıkaracak şey birini öldürmesi değildi de benim Murat’ın evine gitmem miydi yani? Buna daha çok sinirlendim ve sevdiklerini incitmesi benim için son nokta oldu. “Delirmek için biraz geç kaldın. Masum bir insanın ölümüne sebep olduktan sonra yanında nasıl durduracaktın ki beni? Borcunu öde diye üsteleyerek de yapamazsın bunu. Hadi diyelim yaptın nasıl duracağım bunu bile bile yaptığını bildikten sonra.” “Ben sadece en başından beni anla-“ “Sen bir günah işledin. Seni kendi elimde çekip çıkarmak istediğimi bildiğin halde hem de.” “Tek hatalı benim öyle mi?” diyerek yine bağırdığında ürkerek geri çekildim. “Berzah!” bu defa ki ikaz Şükran teyzeden gelmişti. O tarafa döndüğümden bize doğru geldiğini gördüm. Hızlı adımlarla gelip Berzah2ın ve benim yanımızda durdu. Sert çehresini canı oğluna ilk kez gösterdiğine de emindim. Sakin bir sesle Berzah’a: “Yeter bu kadar.” Dedi. Berzah ise hala bağırıyordu. “Sen karışma anne.” Bana döndü safir okları yeniden: “Neden bir tek beni hatalı görüyorsun? Sende hatalısın. Bana güvenmeni beklemiyordum ama sen beni anlayacaktın hani, konuşmadan duyacaktın. Düşündüğümü bilecektin. Hissettiğimi hissedecektin. Hatalı olan benim bunu söylüyorsun. O adam bile sayılmayan amcan babamı öldürdüğünde hata sayılmıyor ama ben günahkarım, hatalıyım, suçluyum. Öyle mi?” “Sana onun pişman olduğunu bundan vazgeç-“ “Pişman ha?” dedi gülerek: “Pişmanım dedi mi özür diledi mi? Affet dedi mi?” “Hayır ama onun bunu dileyeceğini biliyorum çünkü-” “Hala mı aptalı oynuyorsun? Amcan anneni öldürdüğü için de mi iyi biri senin için. Sen ban-“ Berzah’ın sesini kesen de beni o andan koparan olayda son söylediği değildi. Yüzüne aniden gelen tokattı. Berzah’ın ne söylediğini o tokattan sonra anlamıştım. Şükran teyze dolan gözleri ile ona vurduğu elini indirdi ve Berzah’a vurduğunun o an farkına vardı. Şok olmuş bir vaziyette ona bakarken anında pişman olduğu kıyamadığı, canı saydığı biricik oğluna vurarak daha önce hiç yapmadığı bir şey yapmanın vicdanına sarındı. Berzah sola eğilmiş başını kaldırıp annesine baktığından bunu beklemediği açıktı. Gözlerinde ki o kırıklığı gördüm ama onu içine düştüğü o öfkeden ancak bu tokat kurtarabilirdi. Şükran teyze bu defa elini kaldırıp biraz önce tokat attığı yüze dokunmak istediğinde Berzah hareket etmedi ama kadın çekinerek elini geri çekti. Emir yaklaşarak Şükran teyzeyi kolundan tuttu ve onu Berzah’tan uzaklaştırdı. Şimdi sadece ben ve Berzah vardık salonda. Berzah’ın ‘amcan anneni öldürdüğü için’ sözü kulaklarımda yankılandı. Bir türlü duracak yer bulamayan bir bozuk paranın yere atılması gibiydi. Dolan yaşlarım anında serbest kaldılar. Berzah kısa bir nefes aldı. Ben çekip gitmesini beklerken o gitmedi: “Gördüğün gibi sevgiye değecek biri yok senin karşında. Senin gibi herkes… Ama en çok sen Hare, sen beni hiç dinledin mi?” gözlerinin rengi içinde ki hüznü kırgınlığı taşıyordu. Neyse ki onu kendine getiren o tokattan sonra Berzah artık sakindi, ben hala onun az önce söylediklerinde iken ve anlamaya çalışırken o devam etti: “Seni dayına bilerek götürdüm evet. Belki de bir daha asla bana o gün ki bakmayacağını da biliyordum. Seninle güzel bir anım olsun istedim sadece.” Bakışlarım Berzah’ta idi. Gözlerinin dolduğunu gördüm. Yüreğimin bir yanı benim de gözlerime yükledi sızısını bir damla yaş düştü, Berzah artık itiraf ederken: “Her şeyi planladım, amcan o gün fabrikayı son kez kontrol için gidecekti. Hiç kimsenin girmediği kazan dairesine girecekti tıpkı babam gibi. Sonra birden kendini yalnız dolaşırken bulacaktı. Panikleyecekti. ‘Kimse var mı’ diye bağıracaktı ama kimseyi bulamayacaktı. Yalnız başına olduğunu fark ettiğinde korkacaktı. Terler dökecekti. Sonra hiç beklemediği bir anda etrafını alevler saracaktı. Yalvarıp yakaracaktı ‘beni kurtarın’ diye ama duyacağı tek şey kendi sesinin yankısı olacaktı. Eğer biraz insafı kaldıysa oradan kurtulamayacağını anladığında geride bıraktığı kimseye dahi emanet edemediği oğlunu düşünecekti. Sonunda ise onun yanmış et kokan cesedini çıkaracaktık.” Ağlamamak için zorlasam da kendimi başaramadım ben söylediklerini düşünüyordum. Babasını bana anlattığı o geceyi Sonra kolunda ki yanık izini. Kalbinde ki yarayı ve zihninde ki... Berzah bunu biliyordu eminim. Ardından devam etti. Bu kez sesinde pişmanlığı görebilmiştim: “Ta ki o sabah vazgeçene kadar... Değil intikamı Nadir’i bile düşünmek istemeyene kadar… Kerim’in o gün oraya gideceğini bile bilmiyordum bilsem engel olurdum. Ben katil değilim Hare. Amcanı gözümü bile kırpmadan öldürebilirdim bunu gerçekten de istiyordum ama masum bir insanın ölmesini planlayacak kadar gözüm dönmemişti. Onun canı acısın diye en sevdiğini öldürecek kadar değil… Ben… katil değilim.” Berzah sustu. Suskunluğu bıçak kesiği gibi aniden bir acı hissettirdi içimde. O beni yalnız bırakıp geri giderken ben o acı ile kaldım. Bir kez daha bildiklerim yol şaşmış, düzelttiklerim bozulmuş, dağılmıştı. Başım Berzah’ın söyledikleri ile doluydu ama aklımda bir tek annemle ilgili söylediği cümle vardı. Berzah beni öylece bırakıp çıkıp gitti. Ben kaldım yine geride. Aklım gidip geliyordu. Kalp atışlarım hızlanmaya başladığında bir ağlama krizinin avuçlarındaydım. Ardından beklenmedik bir üşüme hissine büründüm. Görüntüler silikleşti. . . . Gözümü açtığımda Berzah’ın odasındaydım. Daha doğrusu odamızdaydım. Karanlık çökmüştü ve köşede yanan avizenin loş ışığı vardı sadece. Üzerime örtülmüş ince bir battaniyeyi kaldırıp doğruldum yavaşça. Zihnim vücudum gibi yorgundu. Başımda belli belirsiz bir ağrı vardı. Şükran teyzeyi koltukta oturmuş Kuran okurken gördüm. Uyandığımı görüp yavaşça duasını edip Kuran’ı kapattı. Bana döndüğünde hala gözlerinin nemli olduğunu gördüm. Yüzünde zoraki bir gülümseme ile yanıma geldi. Gözlerinin beyazı kırmızılaşmıştı neredeyse. “İyi misin kızım?” diye sordu, kısık sesi ile. Aynı anda bir damla yaş düştü gözümden. “Değilim, Şükran teyze.” bana doğru uzanıp hafifçe sarıldı: “Zordur kızım.” “Doğru mu Berzah’ın söyledikleri? Doğruysa daha kaç kere aynı yerden açılacak bu yara. Ne zaman son bulacak. Üstesinden gelemez olduk. Bir de amcam… Nasıl yapar böyle bir şeyi? Neden? Nasıl olur?” Gözümde ki yaşı sildim ve uzanıp yanı başımda duran çantamdan telefonu çıkardım. Selen’e araştırmasını isteyerek kısa bir mesaj attım. Sonra telefonu kapatıp Şükran teyzeye döndüm. Hala gözümden yaş geliyordu. Elimin tersi ile ittim: “Bir insan neden bu kadar merhametsiz olur Şükran teyze?” “İnsan bir kez çukura düştü mü çamura batmak artık kaçınılmaz oluyor. Bir bakıyorsun fıtratına yabancılaşmış. Baksana bana… Hiç aklımdan geçmez dediğim şeyi yaptım.” “O da fıtratından uzaklaşmıştı… Yoksa sen kıyamazsın ki ona.” “Keşke elim kopsaydı da vurmasaydım. İbrahim Bey’in emaneti o bana. Allah beni affetsin. Nasıl incinmiştir, oğlum.” “Nedir bu başımıza gelenler, ardı ne zaman son bulacak?” “Allah’ın yazdığına sual olunmaz ki kızım. Bir imtihandı, şimdi başka bir imtihan...” bir süre sessiz kaldı ardından gözü saate kaydı: “Emir de Berzah’ın peşinden çıktı gitti ama eli boş döndü. Ses seda yok. Nasıl zor günler bunlar. Allah sonumuzu hayra ulaştırsın… Sen de dinlen biraz. Zelal’e söyledim bir şeyler hazırlayacaktı. Getirsin de ye biraz, incecik kalmışsın.” Yavaşça kalkıp sendeleyerek kapıya doğru yürüdü. Dizlerinin ağrısının şiddetlendiğini anlamıştım. Geriye doğru yaslandım. Doğruysa şayet ki bir yanım Berzah2ın bu konuda yalan söylemediğine inanıyordu, Berzah haklı çıkacaktı. Merhametsize ettiğim merhamet, onun pişmanlığına olan inancım fuzuliydi ve bundan sonra isteksiz olacaktım ama diyordu diğer yanım; nasıl olurda amcam annemi öldürmüş olabilirdi? Babam ve annem aynı arabada kaza yapmış iken bu nasıl olabilirdi? Aklıma gelen şeyle ile ürperdim. Kazayı amcam mı? Artık olabilirdi. Olmaz dediğim ne varsa oluyor iken her şey olabilirdi. Düşünmekten yorulduğum bir vakit Derin bir nefes alıp telefonumu ellime aldım ve Elçin’e mesaj attım Ben: Amcam için hazırlattığın evi iptal et. Bir süre daha Berzah da kalacağım galiba. Seni ararım. Allah’a emanet ol. Elçin: Barıştınız mı? İnanmıyorum 😊 Telefonu tekrar yerine bıraktığımda açık kapı hafifçe tıklatıldı. Emir içeri girdiğinde yalnız değildi. Ördüğü uzun kahverengi saçlarını omzundan sarkıtmış mahcup bir şekilde bana bakan bir kız vardı yanında. Elinde ki siyah çantayı sıkıca kavramış Emir’in ardında ayakta dikilmişti. Gülümseyerek başıyla selamladı beni. Emir başucuma geldiğinde bana baktı gülümseye çalışarak. “Görüşmeyeli nasılsın?” dediğinde sesi tıpkı kapıda bekleyen kız kadar mahcuptu: “Gördüğün gibi, sen?” “İyiyim.” dedi gülümseyerek neşeden uzak. Ardından yanında ki kızı gösterdi: “Seni Şimal ile tanıştırayım. Kendisi üniversiteden arkadaşım, ayrıca da aynı hastanede de bulunmuştuk... Neyse yeni doktorun seni muayene edecek ayrıca şu panikleyip şok olma durumunla da ilgilenip tedavine yardımcı olacak.” “Sen peki?” “Şey… Ben artık diplomamı alabileceğimi dahi sanmıyorum ama sanırım bununla baş edebilirim.” dedi yine gülümseyerek. “Bana kızgın mısın?” “Hayır. Aslında sanırım sana bir özür borçluyuz.” “Senin bir hatan yok.” konuyu değiştirmek için hala sessizce bize bakmakta olan kıza döndüm: “Şimal gelsene.” kız gülümseyerek yaklaştı: “Merhaba.” “Hoş geldin.” “Hoş buldum. Eğer izin verirseniz tansiyonunuzu ölçeyim.” dedi elinde ki çantadan tansiyon aletini çıkartırken. Birkaç soru sordu sonrasında yeni ilaçlar yazıp izin isteyerek ayrıldı yanımızda. Emir kapıdan çıkmadan önce bana baktı: “Burada kalmak istemediğini biliyorum ama seni bırakamam. Yanlış anlama Berzah’ın haklı olduğunu düşündüğümden değil. Sadece saçma sapan bir şey daha yapmasını istemiyorum. Senin için diğer evi hazırlattım. Kendini iyi hissettiğinde oraya gidebilirsin.” ardından da yavaşça çıktı odadan. Cevap beklemiyordu elbette çünkü bu onun elinden gelen tek çözümdü. Hem Berzah’ın iyiliğini istiyor hem de benim için üzülüyordu. Berzah’ın öfkeli halini benden daha iyi biliyordu. Şimdiye kadar sadece onun iyiliği için yaptıklarını ne kadar onaylamasalar da Berzah’a destek olmuşlardı, onu kaybetmemek için. Ben ise hem Berzah’ın yanındaydım hem yaptıklarını onaylamıyordum hem de vazgeçmesi için ikna etmeye çalışmıştım. Yanlış neredeydi ya da kimdeydi? Belki de bu yüzdendi yaşananlar? . . . Sabah erkenden kalktım. Dün geceye göre daha iyi hissediyordum. Kimseye görünmeden evden çıktım. Taksi çağırıp ilk iş olarak şirkete gittim. Selen geldiğinde: “İstediğiniz belgeler.” diyerek dosyayı bana uzattı. Tam yarım saat boyunca aynı satırları defalarca okuduysam da hiçbir şey bulamadım. Tek bir açık dahi yoktu. Tüm oklar hatta otopsi sonucu dahi trafik kazası olduğunu söylüyordu. Derin bir nefes alıp Selen’e döndüm: “Sana amcamın annemi öldürdüğünü söyleseydim inanır mıydın?” Selen şaşaırdı ve birkaç snaiye düşündü: “Ama trafik kazasıydı.” “Biliyorum ama dün Berzah ağzından böyle bir şey kaçırdı.” birkaç saniye düşündü: “Berzah beyin bildiği bir şeyler olmalı. Dilerseniz daha detaylıca araştıralım.” “Evet. Lütfen mümkünse en kısa zamanda bununla ilgili bir şeyler bulmalıyız. Yoksa gidip Berzah’a bizzat soracağım.” “Peki efendim. Bu arada. Toplantı için davetiyeniz geldi.” diyerek elinde siyah kare zarfı bana uzattı. Alıp yavaşça açtım. Sıradan bir yemek davetiydi. Kapkara zarfın arka yüzünde Hare Karan Akad’a dışında hiçbir şey yoktu üzerinde. Erkan Tuğ’dan gelen sıradan bir yemek bir davetiyesi. Katılan diğer kişilerin isimlerine baktım: Talha Bahremoğlu Cemal Azadoğlu Asude Tuğ Berzah Akad Liste uzayıp gidiyordu. Tarihe baktım; yarın geceydi. “Efendim, bu da kontrol etmeniz ve bilmeniz gerekenler.” diğer dosyayı elime alıp açtım. İlk sırada Talha’nın adı vardı ardından da tüm bilgileri sıralanmıştı. Gözüm zaafı yazan cümleye takıldı. Hemen karşısında Leyla Bahremoğlu yazıyordu. Dosyanın geri kalanında ise diğerleri sırasıyla yer alıyordu: “İkinci sayfalarda kişilerin yaptıkları işler, kara paralar, vergi kaçakçılığı, tuttukları tetikçiler, sahip oldukları mal varlıkları ve büyük sermayeleri yer alıyor, önemli olan yerlerin altını çizdim.” “Başkalarının özel hayatlarını bilmek bu kadar gerekli mi?” “Talha beyin de dediği gibi eğer ezilmek istemiyorsak onları susturabilmeliyiz.” “Neden babamın masada olduğunu söylemedin?” “Kurallar. Her şey orada o masa da kalır efendim.” “Talha ile münasebetiniz de oradan mı?” “Evet. Hicaz Bey ile iyi bir dostlukları vardı.” anladım der gibi başımı sallayıp dosyayı tekrar kurcalamaya başladım. “Son olarak, bu belge de dün ki konseyin raporu ve mahkemeden çıkan sonuç. Tebrik ederim babanızdan sonra artık hak ettiğiniz koltuktasınız. Bunlarda imzalamanız gereken evraklar. Bugün öğle vakti tüm çalışanlara kendinizi tanıtmanız için küçük bir konferans hazırladım. Diğer dosyada da yapacağınız konuşma ve şirket ile ilgili planların kısa bir özeti var.” karşımda bana bakmakta olan kadına minnettar bir şekilde baktım. “Teşekkür ederim Selen, iyi ki varsın.” “Siz de iyi ki varsınız, efendim.” Şirketten çıktığımda çoktan akşam olmuştu. Öğle konferans salonunu dolduran kalabalığa sunum yapmıştım. Güzel bir karşılama olmuş kendimi onlara tanıtmış sorulan soruları birer birer cevaplamıştım. Neden bilmiyorum bir şeylerin yoluna girdiğini hissetmiştim. Gerçi, her böyle hissettiğimde akabinde yeni bir şeyler oluyordu ya neyse. Yüzüme değen hava biraz olsun yorgunluğumun tozunu kaldırmıştı. Her ne kadar bugün çok yorulmuş, yemeğimi bile yiyememiş olsam da düşündüğüm, yaşadığım yorgunluğumun yanında bu hiçbir şey kalıyordu. Aklımı biraz olsun dağıtmıştım. Ama bilirsiniz insan kendi başına kaldığında anılar çevresini sarıp hiç beklemediği bir anda bir balyozla yerle bir eder insanı, öyle oldu, bir öncekinden daha kötü hissettirirdi. İşte şimdi şirketin önünde arabamın gelmesini beklerken aynen öyle olmuştu. İçimin yüksek dağlarından bir şeyler yuvarlanıyor, dağılıyordu sanki yalnızlığıma yine. Eskisi gibi. Düşünmek istediğim en son adam aklıma doluyor, gülüşü gözlerimin önüne geliyor, sesi kulaklarıma doluyor, bana sarılışını hatırlıyor, safir gözlerine bakıyordu zihnim. Anılar boğazıma yapışıyor beni soluksuz bırakıyordu. Elimde ki telefonun kilit tuşuna basıp ekranı kaldırdım. Arka planda ki resmine baktım. Katar’da iken, onu habersizce çektiğim bir resimdi. Eşsiz bir şekilde gülmüş onu çekmemem için telefonu elimden almaya çalışmıştı. Onunla olduğum her dakika da fotoğraf çekmiştim sanki ayrılacağımızı hissetmiş gibi. Şimdi ise galeri de balayımıza ait onca resmimizi değil silmek açıp bakamıyordum bile. Aklımdakileri de özlemimi de telefonun ekranı ile beraber tekrar kilitledim. Düşünmemek en iyisiydi, son yirmi gündür her gün yaptığım gibi önce bir İnşirah okuyordum ardından da hemen bir Duha. Eve geldiğimde Elçin’i aradım meşgule attı. Ben alışana kadar birkaç gün benimle kalmak için ısrar etmişti. Arabayı otoparka park edip beşinci katta ki daireye çıktım. İlginçtir ki binada ki tüm katlar da çift daire varken benim dairemin olduğu katta sadece tek daire vardı. Asansörden çıktığım da kapıda ki iki adamı gördüğümde düşününce hiç de ilginç değildi. Berzah’ın bunu bile düşünmüş olabileceği aklıma geldi. Elçin’i kapıda buldum, beni gördüğümde gülümseyerek el salladı. Ardından yanında ki adamlar mahcup bir şekilde elinde ki sarmaları ağızlarına tıkıştırdılar. Bir Elçin’e bir de adamlara baktığımda Elçin elinde ki yemek poşetlerini gösterdi: “Acıkmışlardı yazık dedim.” diye söylendi: “Bu arada ben tanıştırayım, bu Metin yanında ki de Abdurrahman.” Elçin’e gözlerimi devirip gülümsedim: “Hayırlı akşamlar.” “Size de efendim.” dedi iri yarı olan Abdurrahman. Emir’in daha önceden verdiği anahtar ile kapıyı açarken: “Beklemenize gerek yok gidebilirsiniz.” dediğimde cevap hazırdı: “Berzah Bey bir şey demeden gidemeyiz efendim.” Uzatmadım nasıl olsa bu adamların beni dinleyeceği yoktu. İçeri girdiğimiz de her ne kadar uğraşsam da aklımdan çıkmayan adamı bir kenara çekip üstümü değiştirmek için yatak odasına gittim. Elçin elinde ki poşetleri mutfağın masasına bıraktı. Ardından yirmi dakika içinde marifetlerini konuşturup güzel bir sofra hazırladı, günü ona anlatırken ve tüm günün açlığını atarken tıka basa doydum, sonra çaylarımızı alıp salondaki kanepeye oturduk: “Berzah gerçekten sana değer veriyor, seni düşünüyor.” dedi birden, bunu söylemesine şaşırdım. Zar zor aklımdan atmaya çalıştığım adamın sohbetini açtığında ondan kaçamayacağımı elbette biliyordum. Dediğini yapıp bana kendisini hatırlatmasına gerek yoktu, zaten unutmuyordum ki. Sanırım Elçin de yalnız olduğum için üzülüyordu ve sonunda depresyona girip kendime bir şey yapacağımı falan düşünüyordu. “Öyledir. Çok düşünür beni.” “Hare, şu boşanma işinden vazgeçsen olmaz mı?” “Bilmediğin şeyler var Elçin.” “Neymiş o bilmediğim şeyler.” “Gizli dosyalar, önemli araştırmalar.” Elçin bana çakmak çakmak baktıktan sonra bana doğru eğildi gözlerini kısarak cevap verdi. “Hain 007. Benden nasıl saklarsın?” onun beni ciddiye alacağını düşünmüyordum zaten. Bu yüzden uzatmadan gülümsedim. “Lale teyze çok kızdı mı gelmediğim için?” “Biraz ama Berzah ile konuşman gerektiğini söylediğim için bir şey demedi. Tabi Murat’ın yaptığı şey için hala sana karşı biraz mahcup.” “Onun bir suçu yok ki. Murat’ın hatası.” ”Herkes farkında. Murat da senden özür dilemek istedi ama karşına çıkmaya utanıyor sanırım.” “Özür dilemesine de tekrar beni görmesine de gerek yok. Lütfen bunu ona ilet.” başını salladı bu konuda benim yanımda olduğu için ona minnettardım. Boşalan bardaklarımızı tazeleyip tekrar koltuğa otururken sordu. “Annenin eşyalarını getirtmişsin. Ne yapacaksın bunca kıyafeti?” “Ben kullanacağım.” Yine başını salladı. “Yakışır zaten tam da onun kızı oldun… Özledim onu.” “Bende.” Uzun bir süre Elçin gibi bende annemi düşünürken ona söyleyip söylememekte kararsız kaldım. Sonra en azından bu gece değil diyerek vazgeçtim. Elçin çok geçmeden dayanamayarak uyudu, benim ise gözümde bir damla uyku yoktu. Elçin uyuduktan sonra gidip annemin elbiselerini dolaba yerleştirdim. Yatsı namazını kıldım. Sonrasında bir çay daha koyup Selen’in bugün verdiği dosyalara bakmaya başladım. Berzah’ın adının olduğu dosyayı açtığımda uzaktan çekilmiş fotoğrafıyla karşılaştım. Resmi çıkarıp bir süre baktım ardından masanın üzerine bırakıp dosyanın ilk sayfasını açtım. Sahip olduğu o kadar çok hisse vardı ki nasıl olurda bu yaşta bu kadar bu kadarını başarabilmişti bir an şaşırdım. Küçük paylarda olsa hemen hemen her şirketle bir ortaklığı vardı. Sade Akad İnşaat adı vardı ama çok fazla alanda iş yapıyorlardı. Çoğu bildiğim şeylerdi. Zaafı yazan yere baktığımda. Adımı gördüm. Karısı yazıyordu yanında. Aklım onunla zaten bu kadar doluyken onun dosyasını kapattım ve bir sonrakini aldım. Emir’in dosyasıydı. - Emir Koray Berzah Akad’ın üvey kardeşi 3 Haziran 1991 - Ankara Ankara Üniversitesi Tıp fakültesi 5.sınıf -okulda ki silahlı saldırı sonrası- terk. *Saldırı Emir Koray’ı öldürmesi için Ahmed Halid’in tuttuğu Tetikçi 3121 tarafından gerçekleştirilmiştir. Okula son iki yıldır devam etmekteydi ama iki hafta önce başka bir doktor adına sahte imza ile görevi kötüye kullanmaktan dolayı disiplin cezası almış men edilmiştir. Babası: Mehmet Koray. Mesleği: doktor ö.1992. Ölüm sebebi: boğulma -boğulma sebebi boynuna sarılmış halat. Tahminen Ahmed Halid yaptı ama kendisi ret ediyor-. Annesi: Nihan Koray ö.1999. Ölüm sebebi: intihar Nihan Koray’ın 1998 de Ahmed Halid ile evlenmesi ile Emir Koray annesi öldükten sonra Ahmed Halid’den 3 yıl boyunca işkence görmüştür. 2001 yılında İbrahim Akad, Ahmed Halid’e kendi şirketinin hisselerinin %30’unu vererek Emir Koray’ı evlatlık almıştır. İbrahim Akad, Emir Koray’ı Ahmed Halid’den aldığında kafatasında çatlak, kolunda kırık ve bacağında ezilme vardı. Emir Koray evlatlık alındıktan sonra üç yıl psikolojik tedavi görmüştür. Özel hayatında kimse yok. Lakin son iki haftadır meslektaşı olan Şimal Kara ile 3 defa görüştüler. *Şimal Kara mesleği; doktor 16 Ekim 1992 – Elazığ. Böyle uzayıp giden bilgileri hayretler içinde okudum. Emir’in babasının boğulması annesinin intiharı… Okuduğum her satır beni dehşete düşürdü. Emir’in bunları yaşayabildiğine inanamadım. Dosyayı okurken gözlerim doldu. Onu her gördüğümde sakladığı yüzünün altında yatan gerçekler içimi sızlattı. Nasıl bunca şeyi kaldırabilmişti anlayamadım. Hemen önümde ki dosyayı kapattım. Eğer Emir’in dosyasında yazanlar bunlar ise Berzah hakkında bilmediğim ne olabilirdi kim bilir? Yanında duran gözüme takılan Zeyd’in dosyasını açtım. Onun adının masada ne aradığına bir anlam veremesem de dosyayı açıp okumaya başladım. O bittikten sonra da sırasıyla devam ettim. Talha’nın dosyası en kalabalık olandı. Ağzım açık kalarak okudum diğer herkesin bilgilerini, özel hayatını, yaptığı yanlışlarını, açıklarını sevdikleri insanların onların hayatlarında ki yerini. Bu okuduklarımdan sonra okuyacaklarımın beni şaşırtmayacağından emin olarak sona bıraktığım az çok bildiğim sevgili kocam Berzah Akad’ın dosyasını açtım. – Berzah Ali Akad 20 Eylül 1990 – Ankara Ankara Üniversitesi İnşaat Mühendisliği. *Talha Bahremoğlu’nun yerine yılsonu sınavına girerek okulda birinci olmasını sağlamış ve disiplin cezası alarak diplomasını 1 yıl sonra almıştır. *Talha Bahremoğlu ile okulda ki ilk yılında bir kavga da tanışmış onu kurtarmıştır. H.U. 2 yıl Yüksek Lisans. *Babasına hakaret den Profesör Andrew Hong’u döverek hastanelik etmiştir. *okuldan atılmaması için Talha Bahremoğlu yüklü miktarda rüşvet vermiştir. Annesi: Süreyya Akad ö.1990. Ölüm sebebi: kan kaybı. Meslek: hemşire. Babası: İbrahim Akad ö.2010. Ölüm sebebi: Nadir Karan’ın Akçağan’da ki fabrikayı kasıtlı yakması ile yanarak can vermesi. *Nadir Karan’ın birinci ağızdan söylediği bunu yapma sebebi olarak İbrahim Akad’ın aradan çekildiği ortaklık sonucunda Karan Holdingin Nadir Karan’a ait olan hisselerin İbrahim Akad’a verilmesidir. İbrahim Akad’ın ölmesi ile oğluna kalan tüm mal varlığı İbrahim Akad’ın yazılı ve imzalı vasiyeti ile Nadir Karan’a bırakılmıştır. Nuh Bahremoğlu, İbrahim Akad’ın boşalan koltuğuna Nadir Karan’ın oturarak Karan Holdingin güçlenmesini hazmetmemesi ile Nadir Karan’ın yaptığını haksızlık saymış ve Nadir Karan’ı tehdit ederek sadece aldığının yarısını geri vermek şartı ile Berzah Akad’a İbrahim Akad’ın kalan mal varlığının %50 sini vermiştir. Yine de Berzah Akad’ın oğlu Talha Bahremoğlu ile olan dostluğuna karşıdır. Zeyd Hazar’ın ve Berzah Akad’ın Talha Bahremoğlu’nun zaaflarından olmasından endişelidir. *Aynı yıl Berzah Akad Amerika’ya giderek 2 yıl yüksek lisans yapmıştır. İki yıl sonra döndüğünde iflas etmekte olan şirketi Talha Bahremoğlu sayesinde tekrar kurmayı başarmıştır. Şirket 2000 yılında ilk kurulduğu günden bu yana en parlak günlerini yaşıyor. Hisse fiyatları neredeyse Nuh, Ria ve Sancaklar ile aynı listelere girecek kadar yükselmiştir. *İki yıl üst üste en yeni girişimci genç iş adamı ödülünün sahibi olmuş aynı zamanda en hızlı yükselen şirket olarak ödül almıştır. *Şirketi Emir Koray ile birlikte yönetmektedirler. Ayrıca annesi yerine koyduğu sütannesi olan Şükran Eroğlu da şirkette pay sahibidir. *Ahmed Halid (Halid Demir) ile arasında babasının evlatlık aldığı Emir Koray için düşmanlık vardır. Ahmed Halid’in Emir Koray’ı vurmak için tuttuğu Tetikçi 3121’in cansız bedenini Ahmed Halid’e gönderen Berzah Akad’dır. … Son olayda Emir Koray’ın Halid’in eline düşmesi ile Ahmed Halid’in mekânı olan Kale’ye Talha Bahremoğlu ile silahlı saldırı düzenlemiş ve Emir Koray’ı kurtarmıştır. Bu olaya Erkan Tuğ kuralları çiğnemiş de olsa göz yummuştur. Sebebi ise Berzah Akad’ı masanın insafına bırakmaktır lakin Talha Bahremoğlu ve dayısı Cemal Azadoğlu bunu masaya yapılan bir suç olarak göstermiş ve Berzah Akad’a yapılan suçları bertaraf etmiş onu namlunun ucundan almışlardır. *Bekir Bertar ile olan husumeti… *Hasan Özer ile olan… *Zekeriyya Olgun ile… Liste uzayıp giderken sırada ki isme baktım. *Nadir Karan ile olan husumeti babası İbrahim Akad’ın ölümünün intikamını alması için and içmesidir. Lakin buzları eritmek için…. Yaptığı fabrika açılışında…. Hisseler için…. Başım dolmaya başlamışken bildiklerimi hızlı hızlı geçtim. O kadar çok düşman kazanmıştı ki hepsi bir araya gelse onu bir kalemde bitirebilecek kadar kötü insanlardı. Ve hasımlarının listesinin aynısını Talha’nın dosyasında daha detaylı okumuştum. Bu demek oluyordu ki düşmanlarının yarısının sebebi Talha’idi. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Ve dikkatimi çeken isme baktım. *Erkan Tuğ en büyük düşmanıdır, sebebi kızı Asude Tuğ’dur. Başka bir şey yazmamasına şaşırarak öylece kağıda baktım. En çok merak ettiğim isim hakkında tek bir cümle bile yazmıyordu. Dosyayı kapatacakken altında yazan dipnotlar dikkatimi çekti. Ve okuduklarımın arasında en hayret verici olan şeyi öğrenince donup kaldım. Dip not 1: Tuğ’lar masanın lideri olduğu için bilgileri gizli tutulmuştur. Dipnot 2: Nadir Karan’ı öldürmek için fabrikada ki patlamanın sebebi her ne kadar Berzah Akad olarak görünse ve söylense de bunun yangın değil de patlama olması masada ki üyeler tarafından şüphe ile karşılanmıştır. Dipnot 3: Son zamanlarda Berzah Akad’ın tüm araştırmalara rağmen bir türlü öğrenilemeyen belirli aralıklar görüştüğü biri olduğu ortaya çıkmıştır. Masada ki üyeler bunun Asude Tuğ olduğunu düşünmektedirler. Dipnot 4: Berzah Akad’ın Asude Tuğ ile ilişkisinden söz edilmemiştir. |
0% |