Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21.Bölüm

@cigdemgah

“Hakikati en iyi kalp gözü ile görebilir insan, gözler asıl görülmesi gerekeni göremez.” der Küçük Prens. İnsanın kalbiyle görmesi gerektiğini söyler. Çünkü gözün gördüğü her şey gerçek olmayabilir. Yanıltabilir, incecik bir sızıyı kalbinize yerleştirir ve siz sadece onun içinize yavaş yavaş yayılarak sizi yaralayıp ilerlemesine izin vermek zorunda kalırsınız. Her geçtiği yerde yaralar açıp izlerini bırakarak ilerleyen bir sızıdır o, dili damağı kurutur. Büyük bir kütleyi yüreğinizin ortasına bırakır da kalbiniz onun altında ezilir. Etrafınız da ki tüm ışık söner, görüntüler silikleşir. İç diyarınız tepetaklak olur. Gözleriniz zifiri bir karanlığa göz kırpar ve iplerini sarkıtarak kovalarca gözyaşı taşır pınarlarınıza. Sesinizi bulamazsınız. Zaman geçer ama her yarım saniye size yarım asır gibi görünür.

Kalbiniz kör ise, başkaları gibi hasta yahut yaralı, bu tüm kötü hisleri size gözleriniz yaşatır. Asıl olan gerçek aklınızda feryat figan olsa da siz gördüğünüze inanırsanız ama bakmak görmek değildir. (bunu siz unutmayın.)

Berzah Akad… Gönlümde ki bu sedanın sahibi… Gözlerimin ömrü boyunca gördüğü en eşsiz manzara… İçimin ıssız çölleri ve en ılık bahar yağmurları… Gözümden düşen kederimin şu an ki sahibi. O benim yeldam, alacam, ardından doğan günüm, dünüm ve bugünüm. Canım, canımın içi ve canımın ardı. Lütuf saydığım, şükür sıraladığım, baktığım ve bakındığım.

“Aşk,” demişti annem bir keresinde; “İnsana çölleri yemyeşil vadi gösterir. Ruhu hülyalara daldırır; hele ki bu en masum saf sevgiyse. Aslen Allah’a maşukunun yanlış kişi olmaması için dua etmeli insan.”

“Neden?” diye sormuştum.

“Çünkü insanı ıstırap içinde bırakan, yurdunu virane eden yanlış kişidir kelebeğim. Aslında olan insan ile kalbinin gördüğü insan bir olmazsa insan bedbaht olur.”

Bilge bir kadındı annem, bir o kadar da güzel. Yüzünün güzelliğinden çok kalbinin güzelliğinden gönülleri kazanırdı. Herkes ondan bahsederken önce kalbinin iyiliğini söylerdi çünkü yüzünün güzelliği ortadaydı ve o kalp ile âşık olmuştu babama. Bana aşktan bahsederken o zamanlar doğru adamın kalbinin hükümdarıydı. Tek bir şüphe olmadan, tereddüt etmeden, cevabı bile düşünmeden sevdiği adamın aslında olan adam ile gördüğü kişi olduğundan emindi.

Peki ben? Aşk ile ilgili onlarca sayfa yazdıktan okuduktan sonra şaşmışlığım, hayal kırıklığım ya da hissiyatım beni utandırmalı mıydı?

Âşık olduğunuz insanı kör bir kalple seviyordunuz. Onun kusurlarını görmüyordunuz. Görünse dahi bir bahane ile onu aklıyordunuz hemen ve yeniden mükemmelleştiriyordunuz. Mademki aşkta kalp kördür ve Berzah’a âşık iken kalbim kördü ve mademki gözler de kördü o halde ben sevdiğim adamı bulunduğu durumdan nasıl aklamalıydım? Onu görecek neyim vardı. Gözümü de kalbimi de burada kör mü saymalı görmezden mi gelmeliydim? Yoksa…

Âşık olduğum adam! Benim kocam! Onu bir zamanlar çok sevmiş, belki hala dahi duyguları devam ediyor, onun için intihar eden kadının yanında. Herkesten habersiz. Gizli. Kimse görmeden, duymadan, kimseye bir söz etmede...

İşte o an onu gördüm. Neye nasıl inanacağımı bilemeden. Baktım. Berzah Asude’ye bir şeyler anlatıyor. Telaşsız yürüyorlar. Asude aksadığı için Berzah kibarlık ediyor yavaşça yürüyordu. İşte o an sevdiğim adam sağ gözümden düşen bir damlaydı. Nefes almadığımı da o an hissettim. Bir hıçkırık yükseldi bağrımdan bir damla yaş da hızla eşlik etti. Berzah Asude’ye veda edip arabasına bindi. Gitti. O benden habersiz gittiğin de ardında yıkılan duvarlarının altında kalan bir Hare bıraktı. Gömüştüm ama bu görmek bakmak mıydı? Evet diyerek kabulleniyordu bir yanım. Ama diğer yanım buna sessiz kalıyordu. Bulunduğum ağaca elimi yaslayıp destek aldım. Neydi bu? İçimin duvarlarına bir fısıltı yayıldı kırılan kalbimin hezeyanından: “Aptal.” dedi bana sevgimi küçümseyerek. Ardından geçmişi eşeleyen aklım savunmaya geçti. “Hayır, Berzah bu kadarını yapacak bir adam değil. Onu seven bir kadına ihanet etmez. Beni severken yapmaz.”

Dik durmaya çalışarak başımı kaldırdım. İlk önce yere düşen telefonumu eğilip aldım. Yerden sanki gurumu ve kararlılığımı da kaldırmıştım. Şok geçirmedim. Bayılmadım. Aklımda tonlarca düşünce birbirine çarpıp lehime olanları kovaladı ama ayakta kalmayı başardım. ‘Gözler daima gerçeği görmez. Baktın diye gördün sanma.’ bu teselli ile başımı iki yanıma salladım ve yürüdüğümü bile anlamadan arabaya yöneldim. Kapıyı açıp sürücü koltuğuna yerleştim ve epey bir vakit sadece durdum. Durdum ve zihnimde ki telaşeye kulak kabarttım. Her biri ayrı telden çalan onca düşünce gözlerime yüklendi ama en çok da kalbimin ortasında bir yük oturmuş gibi göğüs kafesimin ağırlaştığını hissediyordum. Elimde ki telefon titredi o an ve ekranda “Sevdiğim.” yazarken gözüm Berzah’ın ışıl ışıl gülümseyen yüzündeydi. Az önce başka bir kadına gülümseyen o yüz… Israrla çalan telefona sonunda sönmüş bir irade ile cevap verdim. Beklemeden konuştu Berzah:

“Canım. Yemek yedin mi?”

“Hayır, yani evet… Yedim.”

“Ne oldu?”

“Ne?”

“Sesin neden kötü geliyor? Ağladın mı?”

“Hayır… Ben… İyiyim... Önemli bir şey yok. Sen ne yapıyorsun?”

“Araba kullanıyorum.”

“Bir yere mi gidiyorsun? Şirkettesin sanıyordum.”

“Uğramam gereken bir yer vardı.” Bir yer?

“Nereye uğraman gerekti.”

“Önemli değil. Sen neredesin?”

“Hava almaya çıktım.”

“Seni görmek istiyorum, gelmemi ister misin?”

“Hayır, Selen’le birkaç işim var.”

“Peki, evde görüşürüz o halde. Seni seviyorum.”

“Bende.”

Kapatılan telefon ile uzun bir süre bakıştık. Aklımdan esen rüzgârlar yurdumda ki tüm ağaçları kökünden söktü. Sonra o ağaçların oluşturduğu boşluklar ile yalnız kaldım. Birden rüzgâr dindi, içim sustu. Bakışlarım dikiz aynasına kaydı ve gördüğüm kadın bana hiç benzemiyordu. Hayır. Silkelenerek derin bir nefes aldım. Ve karar verdim; Berzah yanlış adam olamazdı.

Arabayı çalıştırdım. Ne onu görünce saklayabileceğim bir ahvalim vardı, ne de bunu isteyecek takatim. Eğer bu halde onun karşısına çıkarsam ona yalan söyleyemezdim. O yüzden ilk olarak dağıttığım içimi toplamalıydım. Telefonuma daha önce gönderilmiş adrese doğru ilerlediğim de aklımdan ne geçiyordu bende bilmiyordum. Sadece tüm gün aklımda kurup duracağım şeylerin olmasını istemiyordum. Evet, tek istediğim buydu.

Araba evin önünde durduğunda hemen indim ve evin küçük bahçesinden içeri girdim. Düşünmedim. Çünkü düşünseydim ya vazgeçerdim ya da bir hata yapardım. Cesaretim kırılırdı. Zili çaldım beklemeden. İkinci çalışta kısa boylu, güleç yüzlü bir kadın açtı kapıyı.

“Buyurun.” dedi samimi bir sesle.

“Ben…”

“Hare?” Bana şaşırarak kapının ardından bakan Asude’ye döndü bakışlarım. Eve henüz geldiğini biliyordum. Beni gördüğüne hayli şaşırmıştı ama kabalık etmemek için kendini hemen toparladı. Kapıda ikimizin ortasında bulunan kadına döndü, o zarif sesiyle konuştu: “Misafirimizi içeri davet edelim Hatice abla?”

Kadın mahcup bir ifade ile kapıyı ardına kadar açıp beni içeri davet etti. Asude ile birkaç saniye olan bakışmamızdan sonra tereddütsüz ve kendimden emin bir şekilde içeri geçtim.

Geniş salon sade ve şık döşenmiş. Evde o kadar güzel bir tasarım var ki koyu renklerin açık renklerle harmanlanmış esintisi içimi ferahlatıyordu. İnsana kendini nerede olmak isterse orada olduğu hissini veriyordu. Asude'nin psikiyatrist olduğunu hatırlattım kendime. Gerçek bir psikiyatrist diye düşündüğümde onun sağ elinde tuttuğu koltuk değneğinin tok sesi kulağımda yanılandı bir kez daha.

“Otur lütfen.”

Başında durduğum bej renkli koltuğa oturduğumda Asude karşıma geçip acele etmeden oturdu. Koltuk değneğini hemen yanına bıraktığında sağ bacağını bükemediğini gördüm. Gözüm saniyelik oraya takıldı fakat hemen çektim bakışlarımı, rahatsız hissetsin istemiyordum. Asude bugün kendisine çok yakışan bordo bir bluz giymiş altında ise siyah bir kumaş pantolon var. Dalgalı saçlarını dağınık bir şekilde toplamış. Makyajı abartısız; yine çok güzel...

“Beni gördüğüne şaşırmış olmalısın.” diyerek söze başladım beni rahatsız eden güzelliğini aklımdan atarak.

“Aslında evet.” o sırada kapıda beni karşılayan kadın yine aynı şekilde gülümseyerek yanımıza geldiğinde elinde ki tepsi de bulunan fincanlardan birini önüme bıraktı.

“Papatya çayı ama dilerseniz başka bir şey de getirebilirim.”

“Hayır, teşekkür ederim.” ardından diğer fincanı da Asude’nin önüne bıraktı.

Kadın gittikten sonra aramızda ki sessizlik bir süre devam etti. Asude sakin bir şekilde fincanından bir yudum aldı ve bakışları gülümseyen yüzü ile bir an bana döndü. Derin bir nefes aldım.

“Buraya geldim çünkü merak ettiğim şeyler var.” sorarsam zayıf görünmüş olur muydum diyerek tereddütteydim. Asude anlamış olacak ki sözü aldı:

“Ben ve Berzah değil mi?” sessiz kaldım: “Aramızda yaşanan anlatılacak önemli bir şey var mı bilemiyorum. Kolay yoldan gidelim sen sor ben cevaplayayım.”

Asude temkinliydi ama daha çok onun saklayacak bir şeyi olmadığını anlamamı beklediğini biliyordu nitekim öyle de oldu. Bir yanım rahatladı onun karşısında ve onda samimi bir ifade gördüm. Hemen sormak yerine yaymak istedim alımdakileri. Sesimi kontrol edip sordum:

“Nasıl tanıştınız?”

“Ortak arkadaşlarımız vardı ve Berzah stajyeri olduğum doktorun hastasıydı.”

“İkinizin arasında ne vardı?” Asude bu soru üzerine gülümsedi. Eğilip yavaşça fincanda ki çaydan bir yudum daha aldı sanırım rahatlamaya ihtiyacı vardı.

“Berzah ile çok yakın… Arkadaştık. Tabi ona göre. Benim hikâyem platonik bir aşktan ibaret.” yutkundum istemsiz gözüm bacağına takıldı tekrardan saniyeler içinde bakışlarımı çektim ama Asude fark etmişti. Onu kırmış olabildiğim için bir an üzgün hissettim ardından yutkunarak sordum:

“Onu çok sevmiş olmalısın.”

“Bilmiyorum.” bakışlarımı ona diktim, ardından geriye doğru yaslanarak devam etti: “Ben psikiyatristim. Şimdi düşüneceksin ki insan psikolojisi üzerine uzman olan birinin bacağı neden bir adam için bu halde. Ama bunun cevabını eminim ki sen anlayacaksındır. Zor zamanlar geçiriyordum. Annem ben küçükken vefat etmişti, babamın ise beni gördüğü yoktu, sadece Berzah vardı yanımda. Elbette ki ona bağlanmam işten bile değildi. Tüm hayallerim düşüncelerim onun üzerine iken onun beni sevmediği gerçeğini kabullenmek bana pahalıya mal oldu.” Gülümsedi ama ne alay vardı yüzünde ne de mutluluk, ama zorlandığını görebiliyordum. Yutkundum.

"Evet, anlıyorum.”

“Çok sonradan anladım ki Berzah beni seviyordu. Ama aşk ile değil. Onun için bir kardeş gibiydim. Dost, arkadaş, Talha ve Zeyd gibi... Zamanla insan neyi, neden, niçin yaptığının yanıtlarını daha iyi anlıyor. Onun sana bakışlarını gördüğüm de ben de bir şeyi çok daha iyi anladım. Bana hiçbir zaman öyle bakmadı ve emin ol bende artık ona öyle bakmıyorum.”

Gözleri buğulanmıştı sanırım sırf evine gelen misafirine onun kocasına duyduğu sevgiyi anlatırken saygıda kusur etmesin diye kendini zorluyordu. Her ne kadar karşımda havadan sudan sohbet der gibi rahat bir tavır ile konuşsa da kalesinin harabeleri arasında onu görebiliyordum. Hatırlamak istemediği anılarını ona hatırlattığım için bir yanım kötü hissetti ve buraya geldiğime pişman oldum. Asude’nin bu dürüstlüğü ve samimiyeti karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Onun bu kadar net olacağını beklemiyordum. Gerçekten de her şeyin farkında olan birinin karşısında bende dürüst olmak istedim.

“Asude, ben aslında-“

“Buraya neden geldiğini biliyorum Hare. Seni gördüm.”

“Gördün mü?”

“Bugün oradaydın sende. Beni ve Berzah’ı gördün.” bir süre gözlerimin içine baktı ardından hala dumanı tüten fincanından yeni bir yudum aldı. Kısa bir nefes aldım bende kendimden emin bir şekilde gözlerine baktım:

“Sevgisinden şüphe etmiyorum.”

“Orası muhakkak. Aslında itiraf edeyim Berzah’ın hayatına girdiğin o ilk andan bu yana senin ona layık olmadığını düşündüm, doğru kişi olmadığını. Yine de Berzah’a bu konuda tek kelime etmedim bundan emin olabilirsin. Bugün seni yolun karşısında gördüğümde bundan emin oldum hatta. Berzah’a güvenmeyip onu takip ettiğini anlamıştım. Sonrası klasik hikâye... Berzah’ı dinlemeyecektin bağırıp çağırıp sana ihanet ettiği için onu asla affetmeyecektin. Yanlış anlama ondan sonra Berzah’ın benim kollarıma koşacağı beklentisi için değildim asla da olmam. Berzah benim için sadece gerçek bir dost.”

“İkinizi görünce ben… Ne hissedeceğimi bilemedim. Onun bana ihanet etmeyeceğine olan inancım ile gördüklerim arasında kaldım.”

“Bunun içinde bana geldin.”

“Evet.”

“Ya sana onunla ilişkim olduğunu söyleseydim?”

“Galiba bir şekilde yine Berzah’a güvenirdim. Çünkü bakmak görmek değildir. Bir an çelişkiye düşebilirim ama ona olan sevgimin hakiki olduğuna olan düşüncem ikimizi aklardı. Ona inanırdım. Çünkü o da beni benim onu sevdiğim kadar seviyor.” Asude samimiyetle gülümsedi ve bakışları halıya kayarken söylendi.

“Galiba doğru insanı bulmuş Berzah.” Rahatlayan yanım ile hayal kırıklığım dindi ve soğumaya yüz tutmuş çayımdan bir yudum aldım.

“Asude, yanlış anlamazsan bir şey sormak istiyorum. Baban Berzah’tan ne istiyor?” Asude birkaç saniye düşündü, bakışları bacağına kaydı. Elini yavaşça diz kapağına koydu:

“Hammurabi kanunlarını bilirsin. Kısasa kısas der. Babam da eski kafalı bir adamdır. Benim yapamadığımı yapmak istiyor.”

“İntikamını almak istiyor.”

“Evet. Benim hatamın bedelini Berzah’a yüklemeye çalışıyor.” Hafif bir gülüş belirdi yüzümde masada ki son konuşmasını hatırlarken.

“Artık yeni hedefi ben gibiyim.”

“Berzah’a zarar vermenin en iyi yolu sensin çünkü.”

“Kini hiç geçmeyecek gibi görünüyor.”

“Eski adamların kini geçmez. Beş yıldır bir nebze olsun azalmadı.”

“Peki sen? Ondan hiç intikam almayı düşündün mü?” Asude’nin bakışları derinleşti. Sonrasında yine tebessüm ile cevap verdi:

“Hayır. Daha hastanede iken gözümü açar açmaz hissettiğim tek duygu pişmanlıktı. Hata etmiştim ve bir anlık hatam bana ömür boyu taşıyacağım bir hediye bıraktı.” Bakışlarımı anlayan Asude bu defa samimi bir gülüş ile devam etti: “Benim için üzülmene gerek yok. Şu halimin kötü olan tek yanı intihar etmiş bir psikoloğun hastası olmaya kimse pek razı olmuyor. VIP hastalar ile idare etmeye çalışıyorum.” gülümsedi bende aynı tebessüm ile karşılık verdim. Ufak bir sessizlik daha oldu aramızda ardından neden geldiğim konusuna parmak bastım.

“Peki, bugün hatta her Salı neden Berzah ile buluşuyorsunuz?”

“Bunu bana değil Berzah’a sormalısın.”

“Saklıyor.”

“Zamanı gelince söyleyecektir.” bakışlarım Asude’nin gözlerinden geçen ifadede takılıp kaldı.

Asude'nin yanından ayrıldığımda omuzumda ki yükten biraz olsun kurtulmuştum ve eğer Asude ile daha önce bambaşka bir şekilde karşılaşmış olsaydık onunla çok yakın iki arkadaş olabileceğimize olacağımızı düşündüm, ama ne yazık ki bu hikâye de olamazdık.

. . .

Güneşin son ışıkları yüzüme vururken Abdurrahman arabayı evin önüne park ettiğinde arabadan yavaşça indim. O sırada karşıdan gözünde güneş gözlükleri olan, arka bahçeden hızlı adımlarla bana gülümseyerek yaklaşan Berzah, muhteşem bir fotoğraf karesi gibi görüş alanıma girdi. Bana yaklaşırken saçlarının ucuna vuran günün son ışıkları ve dudağındaki çarpık gülümseme ile bir tablo sergilerken bana bir kez daha kalbimi tekletti. Her bir adımı saniyeleri saatlere çeviriyordu. Sonunda yanıma geldiğinde yüzümü avuçladı ve alnıma bir buse kondurdu.

“Normal evliliklerde kadınlar kocalarını kapıda karşılayıp hoş geldin derler. Biz de bir tuhaflık mı var dersin.” dediğinde aklımda ki tüm düşünceleri kuytu köşelere sakladım. Evde o Berzah’tı ben de Hare. Geriye kalan kişiler düşünceler hepsi boştu. O yüzden bende kollarımı beline doladım ve onu özlemenin verdiği yükü omuzlarımdan attım.

“Biz başından beri tuhaf bir çiftiz zaten.” dediğim de güldü, gülüşü bende ki en güzel yere kuruldu yeniden. Ardımda bekleyen Abdurrahman’ı gördüğünde ona döndü:

“Merhabalar Abdurrahman Bey, nasılsınız iyi misiniz?”

“İyiyim efendim sağ olun.”

“Mutfağa geçip bir şeyler ye. Sonrada beni bekle bir konuşalım seninle.”

“Peki efendim.” Merakla Berzah’a baktım. Abdurrahman arka bahçeye yönelirken Berzah’ta bana döndü bir kolunu rastgele omuzuma atıp tekrardan başımdan öptü.

“Ne konuşacaksınız?” diye merakla sordum:

“Abdurrahman, Zelal’ın kardeşiymiş.”

“Öyle mi?”

“Evet. Benden saklamışlar.” sahte bir şaşırma ile ona baktım.

“Neden acaba?”

“Ne? Korkulacak bir insan mıyım?”

“Değil misin? Bir bakışınla etrafı kuzey kutbuna dönüştürebiliyorsun.” Berzah bir iki saniye yüzüme baktı ardından gözünde ki gözlüğü çıkardı ve haklı olduğumu belirten bir bakış attı, eve dönerken kolunu omuzuma atıp bana sarıldı.

“Hatırlatırım o kuzey kutbuna döndürdüğüm bakışlarıma âşık oldun.” Nefesimi geri verirken onun adımlarına ayak uydurdum.

“Hâlbuki soğuğu da hiç sevmem.” Berzah durup bana baktı.

“Nasıl sevmem?” eğilip bana baktı ve gözlerimin için baktı: “Güzel değil mi?” dedi gözlerinin rengini göstermek isteyerek. Ona baktım. Bana gece dolunayda ışıl ışıl parlayan bir okyanus gibi bakıyordu. Uzanıp kirpiklerine dokundum.

“Çok güzel,” dediğimde sesli gülerek geri çekildi ve tekrar bana sarıldı eve yürürken. Bana yan bir bakış attı:

“Ve soğukta güzeldir.”

“Dertsiz başa dert bu, belki üşümek istemiyorum.”

“Benim gözlerim bir sana soğuk bakmaz diğer herkese kutup.” Gülerek ona sokuldum ve içimden hamd ettim. Kapıya yaklaşırken bugün olanları Berzah'ın bilmesi gerektiğini düşünüyordum.

“Berzah, seninle bir şey konuşmak istiyorum.”

“Bu arada…” dedi beni duymazdan gelerek, elini cebine atıp bir şey çıkardı. Avucunu açtığında havada sarkan kehribar tespihi bana gösterirdi: “Bunu bana ne zaman vermeyi düşünüyordun?” gülümseyerek ona baktım.

“Fırsatım olmadı hiç.”

“Söylediğin hediye bu muydu? Hani şu bahçede bizi dinlediğin gece…”

“Evet. Zeyd’e beni sevmediğini söylediğin gece.” dedim imalı bir şekilde. Bir süre bekleyerek sessizce gözlerimin içine baktı ardından beni kendine çekip öptü. Geri çekildiğinde gülümsedi:

“Teşekkür ederim.”

“Beğendin mi?”

“Çok.”

“Sevindim.”

“O gün Zeyd’e sadece inkâr ediyordum. Seni sevmediğim hayatımda söylediğim en büyük yalan.”

“Allah seni affetsin o halde.”

“Seninle beraber âmin...”

. . .

Bir şeyleri söylemek konusunda hep geç kalan taraf olmuşumdur. Doğruyu o anda söylememiş olmam sonunda kötü sonuçlara yol açıyordu hayatımda biliyordum bildiğim halde bir kez daha buna izin vermiştim.

Sonra ki gün sabah kahvaltı da Berzah arkadaşlarını çağırmıştı Zeyd ve Talha bize eşlik etmişlerdi. Güzel bir günün ardından akşamüzeri salondan çıktığım sırada Berzah'ın kapıda bana baktığını gördüm; yüzü donuk ve ifadesiz. Onu her bu şekilde gördüğümde içime dolan huzursuzluk tekrar yerini aldı. Cebinde duran sol elini saçlarını götürdü. Ardından gözlerimin içine bakarak:

"Gel benimle." Dedi ve bahçe kapısına yöneldi. Usulca arkasından gittim. Sabah ki neşesi uçup gitmişti ve bir yanım onun birazdan söyleyeceklerini sezmiş gibi huzursuzlandı. Onu Zeyd ile konuşurken dinlediğim çeşmenin önünde durdu. Karşısına geçip ona baktım. Berzah bakışlarını gözlerime dikti, yine o soğuk maskesini takınarak.

"Asude'ye neden gittin?" sorusuna şaşırmamıştım. Hatta bunu öğrenmekte geç bile kalmıştı ve benden duyması gerekti. Berzah bu duruma sinirlenmekten ziyade hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.

"Emin olmak istedim."

"Neyden emin olmak istedin?" her bir kelimenin üzerine bastırıyor oluşu beni küçültüyor onun ise öfkesini büyütüyordu.

"Ben."

"Beni neden takip ettin?" doğru kelimeleri bulmaya çalışırken Berzah beni beklemeden devam etti: "Seni aldattığımı düşündün."

"Hayır."

"Beni Asude ile gördün.” Başımı sallayarak onu onayladım hayal kırıklığına uğramış gülüşü yüzünden düştü: “Neden bana gelmedin?"

"Çünkü senden emindi bir yanım."

“Diğer yanın ise benden şüphelendi öyle mi?”

“Sadece-“

"BEN SENİN KOCANIM.” diyerek bağırdığında geri sıçradım. Berzah korktuğumu fark edince bir adım geri çekildi ve sakinleşmek için derin bir nefes aldı, tekrar konuştuğunda sesi sertti ama bağırmıyordu: “Eğer seni aldattığıma eminsen gelip beni vurabilirsin. Eğer bunu düşündüysen gelip bana soracaksın, Asude'ye değil."

"Sen benim yerimde olsan-" devamını getiremediğim cümle Berzah'ın yüz ifadesini değiştirdi. Bana doğru bir adım attığın da hızlı soluk alıp verişi yüzüme çarptı.

"Eğer ben senden birazcık şüphe edecek olsaydım bende seni vururdum." ses tonu ürpermeme neden oldu. Ondan beklemediğim bir cevaptı ve bu hali onu daha tam anlamıyla tanımıyor olduğumun da ispatıydı. İçimde bir şeyler kırılmış gibi hissediyordum. Bana aldırmadan kolumdan tutup beni çıkışa doğru peşi sıra sürükledi. Canımı acıtmıyordu ama hiç de kibar değildi.

"Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda cevap vermeyeceğini düşündüm ama beni yanılttı.

"Bu saçmalığı yapmak yerine bana haber vermiş olsaydın vereceğim cevabı görmeye."

Aynı istikamet aynı yol. Berzah yola odaklanmış düşünüp dururken bende sessizce onu izliyordum. Pişmandım evet. Ona sormadığıma pişman olmuştum, Berzah haklıydı. Ona anlatmalı ertelememeliydin. Sonuç ortadaydı. Aynı köşkün önünde durdu siyah BMW, onunla birlikte bende beklemeden sessizce indim arabadan. Berzah yanıma gelip elimi sertçe tuttu. Yanında sürüklenirken itaatkâr bir şekilde ona ayak uyduruyordum. Bahçe kapısından girip kapı zilini çaldı. İkinci çalıştı kapıyı otuzlarında bir kadın açtı. Bizi gördüğünde yüzünde bir şaşırma ifadesi oluştu ilk olarak ardından da gülümsedi, beklemeden içeri geçmemiz için kenara çekildi. Berzah elimi bıraktığında içimde tuhaf bir his oluştu. Hissettiğim duygu ürpermeme neden oldu. O gece ilk kez aklıma düştü neden burada olduğumuz? Kararsız adımlarla Berzah'ı takip ettim. Emin olamadan hiçbir şeyden.

Berzah'ın ardından ilerlerken usulca, holden geçip büyük bir kapının önünden durduk. Berzah kapıdan girmeden önce son bir kez daha bana baktı. Yüzünde ki ifade öfkesinin uçup gittiğini gösteriyordu. Yerine başka bir ifade oturmuştu bu kez. Hayal kırıklığı, endişe ve kararsızlık... Sanki eğer düşünürse hemen vazgeçeceği bir kararın kapısındaymış gibiydi, emin olamıyormuş gibi ve sonunda karar verip kapıyı açtı, büyük salona geçti. Ben tam arkasındaydım.

Uzun mavi perdelerin süslediği dev pencerelerin önümüze serdiği boğaz manzarasıydı dışarısı. Akşam ışıkları şehri mükemmelleştirmişti. Hoş bir esinti süzülüyor yüzümüzü avuçluyordu açık pencereden. Uzun beyaz perde hafif uçuşuyordu. Salon gereksiz eşyalardan arınmış antika mobilyalarla çevrelenmişti. O an dikkatimi çekti tekerlekli sandalye. Arkası dönük pencereden dışarısını izliyordu orada oturan ve birazdan tanışacağım o kimse. Bekledim. O his tekrardan gelip içime oturdu. Bir istiğfar çektim. O sırada Berzah boğazını temizledi ve seslendi.

"Size erken bir sürprizim var."

Karşı taraftaki kişi tekerlekli sandalye ile yavaşça bize döndü. Onu gördüm. Bana değen bakışlar uzun zamandır hasretini çektiği, beklediği misafirine hoş geldin diyordu. Zaman hangi zaman? Ben neredeyim? Kimim? Kiminleyim? Hepsi muamma. Karşımda ki hayale seslendim:

"Baba."


Loading...
0%