Yeni Üyelik
24.
Bölüm

23.Bölüm

@cigdemgah

Kahveleri servis ettikten sonra bu defa onları dinlemek yerine bahçeye çıktım. Merak ettiğim ne varsa daha sonra onun da söylediği gibi Berzah'ın kendisine sormalıydım. Bu yüzden bugün onunla eve gidecek ve her şeyi anlatmasını isteyecektim. Beklediğimden de uzun sürdü konuşmaları, oyalanacak bir sürü şey aradım. Bahçedeki çiçekleri suladım, saksıları düzelttim, gelip geçen arabaları tek tek saydım. Yüze kadar sayıp baştan başladığım sırada tekrar karşı kaldırımda duran araba dikkatimi çekti. Açık olan pencereden iki kişinin bahçeye baktığını fark ettim. Daha dikkatli bakmaya başladığımda açık olan pencere yavaşça kapandı ve araba yavaşça hareket edip ana caddede kayboldu. Bir süre artlarından baktım. Ön koltukta oturan adamı bir yerden gözüm ısırmıştı ama bir an bilemedim, bir kaç saniye sonra kim olduğunu hatırladığımda koşar adım eve girdim ve açık olan salon kapısından içeri resmen daldım. Tüm başlar bana çevrilmesini görmezden gelerek Berzah’a döndüm.

"Babamın yaşadığından diğerlerinin haber var mı?" Telaşıma bir anlam veremeden kaşlarını çatarak cevap verdi.

"Henüz yok. Neden?"

"O gün davette Erkan Bey’in kapısında bizi karşılayan kel adam az önce dışarıdaydı. Ben fark edince araba ile uzaklaştı." yüzünü tedirgin bir ifade kapladı. Bakışları önce Talha'ya ardından babama döndü.

"Erkan bey öğrendi." Talha sıkılmış bir sesle ile cevap verdi:

"Beni takip etmiştir. Ne yapalım?" Cemal Bey de tıpkı yeğeni gibi yüzünde hoşnutsuz bir ifade ile babama baktı ve derin bir nefes aldı.

"Sadece biraz erken öğrendiler. Ama biz yine de tedbir alalım. Hicaz benim misafirim olmak ister misin?" Babam misafirlerine oranla daha sakindi.

"O kadar önlem gerektirecek bir şey olacağını sanmıyorum. En azında o güne kadar." Dediğinde gri bulutlu gözleri beni buldu. Endişeli miydi? Ne konudan söz ettiklerini anlamaya çalışıyordum. Bu defa çıkmam için kimseden bir itiraz gelmedi bundan cesaret alarak usulca Berzah'ın yanına oturdum. Berzah'ın yüzü babama dönüktü.

"Bizimle kalmanız daha güvenli olur."

"Gerek yok oğlum."

"Var baba." diyerek Berzah'tan önce itiraz ettim. Babamın Berzah'a oğlum demesini de bu itirazımdan sonra anlamıştım. Talha da bizimle aynı şekilde düşünüyordu.

"Berzah haklı. Erkan sizi rahat bırakmaz. Hatta şimdiden bir şeyler planladığına eminim."

"Madem öyle istiyorsunuz, peki. Yalnız Nuh'la görüşmek istiyorum Talha."

"Kendisine ileteceğim."

"O halde," dedi Cemal Bey ayağa kalkarak babama elini uzattı: "biz kalkalım. İnşallah her şeyin hayırlısı olur Hicaz."

"İnşallah Cemal. Allah yardımcımız olsun."

Sırasıyla diğerleri de kalkıp salondan çıkarken babamın yanına oturdum ve elimle kolunu sıktım. Berzah tekrar salona girdiğinde telefonla konuşuyordu.

"Abdurrahman'ı alıp gel. Hicaz Bey'i alacaksınız." telefonu kapattıktan sonra babama döndü: "bizimle kalmanız hepimiz için daha iyi olacak."

"Sadece tamamen iyileşene kadar." diyerek itiraz etti babam, kırgın bakışlarımı ona çevirdim:

"Baba-" kolunu boynuma dolayıp alnımdan öptü. Berzah'a dönüp gülerek:

"Bana bir iyilik yap giderken Hare'yi de götür."

"Beni başından atmana gerek yok zaten gidiyorum önden gidip hazırlık yapmam lazım." diyerek ona sarıldım ve Berzah salondan çıkarken arkasından bende çıktım.

Araba boş sokaklarda ilerlerken Berzah'a neler olduğunu sormak için doğru anı bekliyordum ve doğru an şu anmış gibi geliyordu. Yine de soruyu sormam için ilk o konuşan o olsun istiyordum ama sanırım Berzah da aynı şeyi benden bekliyordu. Bir kaç dakika daha geçti ama o suskunluğunu korudu.

"Berzah,"

"Hare," aynı anda birbirimize seslenişimiz ikimizi de gülümsetti.

"Sen söyle,"

"Sen söyle," yine aynı şeyi tekrarladığımızda bu defa sustuk.

"Söyle Berzah seni dinliyorum."

"Söyle dinliyorum."

"Hayır, sen konuş, önemli bir şey söylemeyeceğim." arabayı kenara çekip durdurdu. Emniyet kemerini tek eliyle hızlıca çözüp üzerime doğru eğildiğinde bu ani hareketinden dolayı gözlerim kocaman açılmış bir halde ona baktım, üzerime geldikçe koltuğa sindim. Karanlıkta zifiri birer kuyuya düşmüş gözlerindeydim. Bir elini kaldırıp yanağımı okşadı usulca. Yüzüme yaklaştığında gözlerimi yumdum. Göz kapağımdan öptü. Geri çekildiğinde gülümsüyordu. Kucağımda duran elimi tutup avuçlarında sakladı.

"Seni çok özledim." dedi düşüncelerimden ve beni sersemleten varlığından sıyrıldım. Derin bir nefes aldım. Elimle yüzüne dokundum ve uzanıp bende onu gözlerinden öptüm.

"Seni çok seviyorum." dedim, gülümsedi. Sadece gülümsedi ve geri çekildi. Emniyet kemerini takmaya çalışıyordu. Bakışlarım hala ondayken sonunda fark etti ve sahte bir şaşırma ile:

"Ne?" dedi.

"Seni sevdiğimi söyledim."

"Duydum."

"Sen?"

"Ben ne?"

"Sen karşılık vermeyecek misin?"

"Ben içimden söyledim."

"Olmaz söylersem söylemek zorundasın."

"Hiç de değilim. Madem baki sevdaların kalpler arasında olduğuna inanıyorsun kalbimin de sadece senin adını zikrettiğini de duyman gerekmez mi?" gülümsedim ve önüme döndüm. Berzah arabayı çalıştırıp yola devam ederken camdan dışarı bakarken söylendim.

"Duyuyorum ama bu kulaklarıma da nasip olmalı.”

“Kalbine nasip say, gerisi teferruat.”

“O teferruatlarda 'Hare'yi çok seviyorum diyorsun.' değil mi?" Eli direksiyondayken bana bakıp keyifle güldü. Onun bu bol gülüşlü halini seyrederken bende mutlu oldum. Ardından cevap vermeyişi üzerine sahte bir öfke sordum: "Ne? Değil mi?" bu defa bana gözlerini kısarak ve bir sırıtış ile cevap verdi.

"Başka şeylerde var, duymak ister misin?"

"Hayır." Dedim hemen kızaran yüzümle önüme döndüm, Berzah bunun üzerine hala gülerken ona eşlik ettim bu defa. Z sonra sustuğunda dizlerimin üstünde duran elimi tutup çekti hafif bir buse kondurdu.

"İçimi bir görsen; bana bakıyorsun hava da tekbir bulut bile yok, günlük güneşlik ama kar yağıyor; gülüyorsun böyle, dümdüz ovayım ama volkanlar patlıyor; bana sarılıyorsun, dünya küçücük ve üzerinde bir tek sen varsın. Yanımdasın içim üşüyor ama senin olduğun yer sıcacık." Ona bakakaldım. Bir sevginin tasvirinin bu kadar güzel olduğunu hiç görmemiştim. Elimi tuttuğu elini çekip bu defa ben öptüm. Ardından tebessüm ederek ona takıldım:

"Ayrıca biraz önce heyecandan elin ayağın dolaştı kemerini takamadın fark etmedim sanma." Yine güldü.

"Seninleyken ayığım mı sanıyorsun?" ona şaşırarak baktım:

“Demek şair doğru söylüyormuş."

"Hangi şair?"

"Bilmem, biri işte bir adam."

"Sen hangi adamların şiirlerini okuyorsun öyle? Söylesene bir bana?" bu tepkisine güldüm ardından kaşlarını çatarak sordu: "Hani sadece bana şiirdin."

"Öyleyim." dedim kararlılıkla.

"Elbette öyle olacaksın. Umarım şair bir adam beklememişsin bu zamana değin.”

“Eh birazcık.”

“O halde senin şaşkınlığınla baş başa bırakmaz isterim.”

“Her erkek sevince biraz şair olur ama. Misal sen az önce söylediklerin bir şiir kitabına bedel değil mi?” Berzah gülümsedi bakışları iki kez benimle kesiştikten sonra konuştu:

“Hem şair adamlar sevilmez güzelim, o kalp iyileştirebilseydi önce kendi yaralarını sarardı, kâğıda dökmezdi hiçbirini.” Ona baktım şaşırarak.

“Ya nasıl adamlar sevilir?” ciddi bir tavırla bana baktı.

“Kendi yarasını sarana derman olacak adamlar.”

Ona gururla baktım çünkü söylediği adamlardan biri de kendisiydi. Gülümsedim ve başımla onu onaylayarak önüme dönerken içimden hamd ediyordum. Bir süre sessiz kaldıktan sonra birden: “Başka adamların şiirlerini okumana gerek yok yani, beğenme de." Bu defa sesli güldüm.

"Ah Berzah ah!"

"Ciddiyim." dediğinde gözlerimi devirdim onunla tartışmak faydasızdı.

Eve geldiğimizde Şükran Teyze ile beraber babam için misafir odalarından birini hazırladık. Çok geçmeden babam geldiğinde Emir de Şükran Teyze de onu sevinçle karşıladılar hatta babamın Emir ile samimiyetini gördüğümde onların daha önce tanışmış olduğuna şaşırmıştım. Babama yardım edip eşyalarını odaya yerleştirdikten sonra dinlenmesi için onu yalnız bıraktım. Berzah'a bakınarak bir çay koyup salona gittiğimde Şükran Teyze koltukta uyukluyordu. Saat gece yarısına yaklaşmıştı ve onu uyandırıp odasına gitmesini isteyecektim.

"Şükran Teyze,” diyerek omuzuna dokundum, hemen gözlerini açtı: “yorgun görünüyorsun,"

"Ee yaşlanınca göz kırpsa bile yoruluyor insan."

"Hala genç sayılırsın. Hem-" dediğim sırada biri arkamdan yaklaşarak boşta kalan elimi kavradı hemen ve yanına çekti.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum ama Berzah beni duymazdan gelerek Şükran Teyze’ye döndü:

"Annem yorgundur, bırak da uyusun." Bu defa beni peşi sıra sürüklemeye başladı.

"Berzah!" diyerek fısıltı halinde uyardım iki üç adım atmıştı ki: "Yavaş ol, çayı döküyorum."

Geri dönüp tuttuğum çay bardağına baktı ardından elimden alıp geri dönerek bizi umursamadan gözlerini kapatmış uyuklayan Şükranın Teyze’nin önünde ki sehpaya bıraktı:

"İster iç, ister uyu annem." dedi. Şükran Teyze esneyerek bırakılan çay bardağına uzandı. Merdivenlere yöneldiğinde bende Şükran teyzeye mahcup bakışlar atıyordum. İkinci merdivende ona baktım kaşlarımı çatarak.

"Sence de biraz ayıp olmadı mı?"

"Neden ayıp olsun? Saatten haberin var mı? Sabah işimiz gücümüz var.”

"Berzah-" dediğim anda koridordaki kapı açıldı ve babam kapıdan çıktı. Berzah'ın elimi tutan eli anında çekildi ve genzini temizledi. Babamın bakışları önce hazır ol da Berzah'a sonra bana kaydı:

"Bir şeye mi ihtiyacınız vardı?" diye sordu Berzah, babam bakışlarını kaçırdı, başkasının evinde olmanın mahcubiyetini yaşıyordu, gülümsedim. Bu saatte yabancı bir evde asla ayakta olmazdı bilirdim.

"Sen geç odana baba, ben suyunu getiririm. Kusura bakma unutmuşum."

"Peki.” gülümseyerek Berzah'a iyi geceler dileyip odasına girdi tekrar. Berzah'a bakmadan hemen mutfağa gittim. Bardağa suyu doldurup tekrar döndüğümde Berzah koridorda yoktu. Kapıyı tıklatıp içeri girdim babam çoktan yatağına uzanmıştı ve onun için yoğun bir gün olduğundan dinlenmesi için onu yalnız bıraktım. Babamın yanından ayrılıp kendi odama gittiğimde Berzah kendini yatağa rastgele atmış uzanıyordu. Biraz daha yaklaştığımda onu uyur buldum. Seslenmek yerine battaniyeyi çekip üzerine örttüm. Onun içinde yoğun bir gündü.

. . .

Sabah uyandığımda Berzah çoktan kalkmış giyinmişti. Giydiği beyaz gömleğin kollarını iliklerken bakışları beni buldu. Yanıma gelip alnımdan öptü:

"Günaydın canım."

"Günaydın. Saat kaç." uzandığı saate baktı ve koluna taktı:

"07.34"

"Kimse uyanmamıştır daha. Bugün kahvaltıyı ben hazırlayayım." diyerek ayaklandım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya döndüğümde Berzah aynanın karşısında kravatı ile uğraşıyordu. Şaşırdım çünkü kravat takmayı sevmezdi. Karşısına geçtim oflayarak kollarını iki yana bıraktı. Kravatını düzeltirken bir yandan da sordum.

"Kravat ne için?"

"Bugün önemli misafirlerim var… Hicaz bey de gelecek toplantı için."

"Babam hazır mı yani işe dönmeye?"

"Ne o? Koca şirketi elinden kaçırdın diye üzüldün mü?"

"Onun için endişeleniyorum."

"Merak etme her şey yolunda." uzanıp ceketini aldı.

"Dün hakkında konuşmadık hiç. Neler oluyor?" dediğimde bir süre cevap vermedi bu ardından yanıma yaklaşıp elimden tuttu ve ikili koltuğa oturdu. Yanıma oturduğumda gözlerimin içine baktı.

"Şimdi beni iyi dinle. Masanın yeni üyelerini hatırlıyor musun?"

"Evet."

"Üçüncü kişiyi Nuh Bey seçecekti; o kişi baban."

"Nasıl?"

"Talha Nuh Bey ile konuştu, o da kabul etti."

"Bu tehlikeli değil mi?"

"Evet, seni masadan çıkarmak istiyordum ama bunu biraz ertelememiz gerekecek."

"Neler oluyor Berzah anlatır mısın?" diyerek sonunda isyan ettiğimde Berzah kısa bir nefes aldı:

"Baban mecburen masaya geri dönmeli ama senin de masadan ayrılmaman şart çünkü bizim güçlü olan taraf olmamız gerek."

"Neden?"

"Zeyd, masayı dağıtmak istiyor."

"Bu mümkün mü?"

"Mümkün mü değil mi göreceğiz?"

"Ama neden?"

"Zeyd de adaletin yalnızca Allah'a olduğundan yana çünkü."

"Nasıl yapacak peki bunu?"

"Burası sıkıntı, Talha masanın dağılmasına sıcak bakmıyor."

"Neden? Lider olmak için mi?"

"Çok daha derin meseleler var."

"Peki, sen ne düşünüyorsun? Zeyd'in tarafında mısın yoksa Talha'nın mı?"

"Bu bir taraf tutma meselesi değil Hare. Masanın dağılmasını bende istiyorum ama dağılırsa Talha'nın endişesini de anlıyorum. Ben sadece seni bu işten çıkarmak istiyorum o kadar."

"Ben çıksam da sen ordasın babam orada. Siz peki?"

"Baban masaya katılırsa biz çoğunluk olan taraf olacağız. Bu yüzden sözümüz geçecek. Seni de bir süre sonra masadan çıkaracağız. Gerisini de şimdiye kadar nasıl hallettiysek öyle devam edeceğiz."

"Neden güçlü olan taraf olmalıyız?"

"Çünkü Talha'nın lider olması gerek."

"Berzah, eğer Talha lider olursa o halde Zeyd ile karşı karşıya gelecek. Arada kalacaksın."

"Talha ile Zeyd'in arasında kalmak, senin Erkan'ın ateş çemberinde olmanı izlemekten iyidir."

"Erkan Bey size koltuğunu takdim etmeyecektir, nasıl olacak bu iş?"

"Babanı görmesi yeterli," Ona anlamadan baktım: "Baban her şeyi bildiği için ilk hamleyi kendisi yapacak."

"Anlamadım."

"Canım dinle. Annenin nasıl öldüğünü biliyor musun?"

"Annem mi?"

"Nadir Erkan'la anlaşma yapmış. Eğer annen ve babandan kurtulmasına yardım ederse tüm şirket masada onun tarafında olacaktı. Erkan'ın planı babanı öldürmekti."

"Ne?"

"Kazadan bir süre önce baban biraz rahatsızmış sanırım baban fenalaşınca beraber hastaneye gitmişler. Tahlillerde yüksek dozda uyuşturucu maddeye rastlanmış." Dehşet içinde dinledim söylediklerini. Kanım dondu, Berzah gözlerimin içine bakarak devam ederken ben sadece onu duyuyordum: "Hbs-35c. Bir ilaç genelde hayvan hastalıklarında kullanılır. Yüksek dozda hayvana enjekte ederler, ağrıları dinsin diye. Baban bir nevi bağımlıymış. Annen bunu öğrendiğinde emin olarak Nadir'e gidip hesap sormuş, tabi amcan anneni tehdit etmiş. Baban rahatsız olduğu için annen ona bir şey söylemek istememiş. Nadir işin içinden çıkamayınca son olarak Erkan'a gitmiş. Kazanın olduğu gün baban kriz geçirmiş hastaneye gidiyorlarmış. Arabayı annen kullanıyormuş ve arabanın frenleri çalışmıyormuş..."

Gerisini duymadım. Berzah'ın sesini tekrar duyduğumda yüzümde ki ıslaklığı siliyordu. Yavaş yavaş kıyamıyor gibi.

"Geçecek güzelim, herkes bunun hesabını verecek hepsi-"

"Berzah," diye endişeli sesimle itiraz ettiğimde bana uzanıp sarıldı:

"Ben yanında oldukça hiçbir şey olmayacak. Ben-"

"Yine mi intikam?" dedim sessiz gözyaşlarım hıçkırıklara dönüşürken. Berzah geri çekilip tekrardan yüzümü avuçladı:

"Hayır, canımın içi… İntikam yok. Onlar bunun hesabını adalete verecekler."

Yeni bir yasa gömülürken kendi içimden bu kez Berzah’a güvenmeyi seçtim. Onun ve babamın bu işin içinden çıkmasına nasıl içtenlikle dua ediyorduysam inancım da bir o kadar tamdı.

. . .

Beş gündür alışmaya çalıştığım şeyin adı nedir emin değilim. Berzah beni nasıl teselli edeceğini bilemiyor, adını kuramadığım geçmeyen acım onu da bir yerden sonra çaresiz bırakıyor. Sanırım en çok buna üzülüyorum, Berzah'ın bana karşı çaresiz duruşuna. Babamın yanında zoraki gülmelerim de faydasız. Hepsinden haberdar, Berzah ile konuşmuşlar belli. Sadece oda değil; Şükran teyze, Emir. Hepsi biliyor ne hissettiğimi ama kimse tek kelime etmiyor. Şimdi daha iyi anlamıştım babamı. Dikenler batıyordu yüreğine annemi her hatırladığında, acı ile sızlıyordu yüreği. Konuşacak olsa kanıyor içinde bir şeyler. İçin için ölüyor bir yerlerde ama tek kelime etmiyor, edemiyor. Tıpkı benim anlatmak isteyip de yapamadığım gibi. Benim katlanamadığım acılara sevdiklerimin uzun zamandır katlanıyordu düşünüyordum. Babam buna nasıl her defasında katlanabiliyordu? Acısı nasıl katmerleniyordu içinde de tek bir ses çıkarmıyordu? Bunu her düşündüğümde bir kez daha kahroluyordum. Bir kez daha boşa çıkıyordu iyiymiş gibi görünmem.

Berzah ile günlerdir doğru dürüst tek kelime etmiyordum, edemiyordum. O da buna ses çıkarmıyordu. Sessizce yanımdaydı. Konuşmak isteyip de benden cevap alamayınca gözlerime bakıyordu, sarılıyordu. Zorlamıyordu çok sevdiğim.

Nihayet artık acım alışma safhasından çıkınca sabah derin bir nefes aldım soğuk havadan. Bu kadar matem yeterdi bana, babam ve Berzah için. Namazımı kılıp babama uğramadan mutfağa gittim. Elleri sıvayıp ne bulduysam hazırlamaya başladım. Özellikle de annemin babam için yaptığı poğaçalardan bilhassa.

"Hare," diyen Berzah'a döndüğümde masada ki tabakları hazırlıyordum. Üzerinde siyah kısa kollu tişört ve eşofman, saçları dağınık, yalınayak yine mutfak kapısında bekleyen Berzah daha yüzünü dahi yıkmadan bir gözünü açık tutmayı başarmış şaşkın bir şekilde bana bakarken ona gülümsemeden edemedim. "Ne yapıyorsun bu saatte?" diye mahmur gözleri ile sorduğunda ellerimi silip ona doğru yürüdüm ve boynuna sarıldım sımsıkı hemen karşılık vererek gülümsedi:

"Çok şükür karım geri döndü,"

"Günaydın canımın içi..."

"Günaydın." Geri çekilip saate baktım.

"Saat daha çok erken…"

"Poğaça kokusuyla uyandım, seni göremeyince merak ettim."

"İyiyim,"

"Görüyorum, bu halini özlemiştim artık." diyerek bir kez daha sarıldı bana.

Berzah üzerini değiştirmek için tekrar odaya döndü. Bende kahvaltı sofrasını hazırlamaya devam ettim. Nihayet herkes birer birer mutfağa geldiğinde artık gülüşmelerine tekrar kavuşmuştu. Masada güzel bir aile kahvaltısı yaparken gülücüklerimiz bizden taşıyor etrafa yayılıyordu. Kahvaltının sonuna doğru Berzah:

"Hare bugün şirkete gelmelisin yeni odanı görmen gerek." dedi.

"Bu gerçekten şart mıydı?"

Yeni ortak olarak babamdan ve Berzah'ın şirketinden hisse payları ile neredeyse zengin bir kadın sayılırdım artık. Berzah onun ortağı olmam işini çok ciddiye almış ve bu işi biraz abartmıştı. Bunun bana göre tek iyi yanı gün içinde de onunla olabilmekti. Diğer iyi olan şey ise babamın o koca şirketi tekrar devralmasıyla omuzumdan büyük bir yük kalkmıştı.

"Baba sende bir oda hazırlattın mı bana?"

"Hayır, ben Berzah kadar yumuşak bir patron değilim maalesef ortaklarımı şirkette görmek istemiyorum." ona sahte bir sinirle baktım ama benim yerime Berzah ile sohbet etmeye devam etti: "Zeyd hazır mı?"

"Evet, bu geceyi bir atlatalım yarın sürprizimizi herkese açıklayacağız."

"Hayr olsun."

Babamın sesi uzaklardan geliyormuş gibiydi. Tıpkı benim gibi o da sonunu kestiremiyordu bu işin. Ardından bana bakan Berzah'a kaydı bakışlarım kendinden emin bir şekilde göz kırptı bana. Gülümsedim. Onu en çok böyle iken seviyordum belki de. Bu halini seviyordum. En çok onu seviyordum.

. . .

Berzah'ın siyah BMW’si kapının önündeydi. Abdurrahman ve Umut hazır bir şekilde bizi bekliyorlardı. İlk olarak ayrı ayrı gittiğimiz toplantıya bu defa birlikte gidecektik. Hemen arkamızda babamın arabası duruyordu ve Selen eski patronuna kavuştuğundan hazırda babamı bekliyordu. O bizden sonra katılacaktı masaya. İçim de ne kadar kovalasam da bir türlü yanımda ayrılmayan kötü bir his vardı. Endişeleniyordum. Berzah yine bir oyunun içindeydi. Hem de çok fazla endişelenmemi gerektirecek bir oyundu bu. Erkan’ın yapacakları kanımı donduruyordu ve Allah'a dua etmekten başka bir çarem yoktu. Sevdiğim iki insanın canının yanmamasını dilemekten başka yaptığım bir şey yoktu.

Zeyd şimdiye kadar katıldığı tüm davalardan sadece birini kaybetmiş başarılı bir avukattı. İşinin inancına ters gittiğini biliyordum. Masayı dağıtmak istiyordu ve hikâyede ki iyi çocuktu. Elinde ki tüm kanıtlarla Erkan’a karşı dava açmıştı. Kardeşi Can Ilgaz'ı silahla yaralama nedenini bahane ederek açılan bu davanın arkasında ise Talha vardı ve Talha ise hikâyede ki kötü çocuktu. Bu tehlikeli sularda ikisinin ortasında ise Berzah vardı. Bu adamların oynayacağı oyunun tek amacı kimseye zarar gelmemesiydi ama adım kadar emindim ki birilerine zarar gelmeden bu iş çözülmeyecekti.

Berzah yaklaşıp koluma dokundu.

"Hazır mısın?"

"Evet."

Elinde Nuh Bahremoğlu'nun gönderdiği davetiye vardı. Nuh Bahremoğlu çağırdığı için kimsede şüphe uyandırmayacak bir toplantı olacağı düşünülmüştü. Bugün ki toplantı yeri meşhur Gül Yalısı’ydı. Bu yüzden davetiyenin üstüne bir gül konulmuştu. Araba da sessizce bunu düşünürken Berzah benim sevdiğim adam halinden çıkarak Berzah Ali Akad oldu. Bu haline bakınca bende onun naif karısı halimden çıkıp Hare Karan Akad maskemi taktım.

Araba Nuh Bey’in evinin önünde durduğunda Nida Hanım’ın da aynı anda bizimle beraber indiğini gördüm. Hafif bir baş selamı, zorunlu samimiyetsiz bir gülümseme ile önümüzden geçti. Yüzünde 'herkesten nefret ediyorum' ifadesi vardı. Berzah, Talha ile konuşmak için beklerken ben ve Emir önden içeri girdik.

"Nida hanım neden böyle?"

"Çünkü burası kız kardeşinin evi."

"Öyle mi?"

"Nida Hanım’ın kız kardeşi İnci Hanım, Nuh Bey’in eşi. Kardeşini çok seviyor ama uzun bir zamandır konuşmadıklarını biliyorum."

"Neden?"

"Nuh Bey’i enişte olarak kabul etmediği için. Kardeşinin hayatını mahvettiğini düşünüyor."

Salona girdiğimizde Emir sustu ve kapının sağ tarafında beklemeye başladı diğer ek kişiler gibi. Az sonra Berzah da yanımda ki sandalyede yerini aldı. Masa da biz, Cemal Bey, Nida Sancak, Bekir Bertar ve Suat Ilgaz vardı. Bir kaç dakika sonra Zekeriya Olgun geniş bir gülümseme ile yerine oturdu. Hemen ardından Vahap Aksoy içeri girdi. Geçen defanın aksine masaya kısa bir bakış attı. Asude'nin yerinde Suat Ilgaz'ın oturduğunu görünce onun masadan ayrıldığını anladım. Sanırım lider yalnızdı artık ve bu bizim için iyiydi. Birkaç dakika sonra Talha ve Erkan Bey aynı anda içeri girdiler. Yerlerine oturduklarında Erkan Bey bir süre aklında dönen tilkilerle masadakileri süzdü.

"Bu kadar kısa sürede toplanmış olmamız ilginç ve güzel." tepkilerini merak ettiği insanların yüzlerine baktı. Berzah'a, Talha'ya ve Cemal Bey’e... "Masada eksiklerimiz ve fazlalıklarımız var." dediğinde Berzah buzdan ifadesini ona çevirdi:

"Hare benimle ortak olabilir ama masadan ayrılmak istemiyor. Kurallar gereği ayrılamaz da."

"Pekâlâ. Madem kurallar öyle diyor. Zaten on bir kişiyiz değil mi?" Çok güzel babamın yeni üye olacağından habersizdi: "Hasan'ın cenazesinde de seni göremedim." dediğinde yutkunarak ona baktım Berzah'ın yapmasını istediği şeyi kendi yapmıştı; Hasan Özer ölmüştü. İçimden sessizce istiğfar çekmeye başladım ve ne zaman ona baksam aklımda beliren annemin yüzünü zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım. Berzah ona cevap vermeyince diğer üyelere döndü: "Zekeriya ‘çığım hoş geldin." dediğinde Talha’nın yüzünde alaylı bir sırıtış oluştu. Zekeriya Olgun ona memnun bir ifade ile cevap verdi. Ardından aynı şekilde bu defa da Vahap Bey’e döndü: "Sende aramıza hoş geldin Vahap." Vahap bey cevap vermeden sadece başı ile onayladı: "Evet baylar, bayanlar. Halid yok. Gelemez. Ne yaptığını hepiniz duymuşsunuz. Gümrükte ki tırlarım üzerinden yolsuzluk, kara para, silah kaçakçılığı vs. Liste uzun falan neyse... Bir sürü hatası oldu. Ve siz belki de bilerek sustunuz?" diyerek sorduğunda bu soruya Cemal Bey cevap verecek cesarete sahipti:

"Kim bilir, sağımız solumuz belli olmuyor." Erkan Bey rahatsız olsa da cevap vermedi ve genzini temizleyerek devam etti:

"Pekâlâ, cezası belli... Her yerde onu arıyorum bulmam fazla uzun sürmez. Eğer biriniz dahi ona yardım ediyorsa onunda cezasını söylememe gerek yok değil mi?"

"Bu masada senden başka kimse çakallara yardım etmez." diyen Talha Erkan Bey’e bakmıyordu.

"Orası belli olmaz Bahremoğlu." dedi ve ekledi: "Bizi neden buraya topladın söyle bakalım. Görüyorum ki davetin asıl sahibi ortada yok."

"Babam ev sahipliğini benim yapmamı istedi... Beyler, Erkan Bey’in bir önce ki toplantıda kararını hatırlıyorsunuz. Tekli gruplar oluşturuldu. Asude masadan çıktı. Hare de çıkmalıydı ama çıkmak istemediği ve buna hakkı olduğu için bir şey yapamıyoruz. Şimdi. Ya söz verildiği gibi diğer üye alınacak ya da alınan üyeler geri çıkarılıp eski düzene geri dönülecek."

"Ne diyorsun Talha? Burası oyun bahçesi mi sürekli üye değiştirmek de ne demek?" Nida hanımın sesi sertti.

"Ben değiştirmiyorum Nida Hanım. Kurallar. Üç üye alınacak dedi Erkan Bey onlarda çağrıldı bunun geri dönüşü sözden dönmek olmamız mı?"

"O halde Hare Hanım’ın çıkması en uygunudur." dedi Bekir Bertar.

"Hare hanım çıkmak istemiyor. Ayrıca iki ortak ile %52’lik hisse payı var." Haklıydı beni çıkaramazlardı çünkü Bekir Bey’den daha çok kazanan biriydim masa da. Sesimi kontrol ederek itiraz ettim:

"Çıkmayacağım. Ben de Zekeriya Beyin çıkmasını talep ediyorum zira sonradan katılan üyelerden biri de o." Berzah'ın söylediğini yapıyordum. Masada herhangi birinin çıkmasını isteyebilirdim ve sürekli sırıtan ifadesi ile kendisinden rahatsız olduğum Zekeriya Bey en iyi adaydı:

"Reddediyorum." dedi resmen masaya tükürerek. Berzah'ın adamın bana tepkisinden sonra ki bakışları korkulmayacak gibi değildi. Ki Zekeriya Bey’de öyle hissettiğinde sustu ve geri çekildi. Cemal Bey araya girdi.

"Yeni üyeler senin fikrindi Erkan sözünden dönmen olmaz." Erkan bey bana göre çok uzun gelen bir zaman diliminde sustu. Nihayet konuştuğunda masada ki herkes sıkılmıştı.

"Çözüm basit. Yeni üyeler atılmayacak. Hare hanım da öyle. Ben Halid Demir'in masadan atılmasını talep ediyorum. Kabul edenler?” Herkes kabul etti.

"Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun. Evet, Talha yeni üyeyi açıklamak ister misin?"

"Elbette," dedi memnun bir ifade ile arkasında ki adama başıyla işaret verdiğinde adam onu onaylayarak dışarı çıktı. Az sonra babam tüm heybetiyle kapıda göründüğünde herkesin yüz şekli görülmeye değerdi. Ama asıl merak uyandıran Erkan Bey şaşırmamıştı. Babam geldikten sonra Talha ayağa kalkıp yanında durdu:

"Hicaz Bey’i hepiniz tanıyorsunuz. Babam ile birlikte ondan daha iyi bir üye bulamayacağımızı düşündük." Masada oturanlardan ilk şoku atlatan Suat Bey’di ve sanırım babamı gördüğüne tek sevinen de oydu:

"Hicaz, gerçekten yaşadığına inanamıyorum."

"Bende... Seni gördüğüme şaşırdım Hicaz." dedi Erkan bey. Yalandı.

"Merhaba, beyler." dedi babam ve Talha'nın gösterdiği yere Vahap Bey’in yanına oturdu. Bana hiç bakmadı bende yüzümü ifadesiz tutmaya çalışıyordum. Çünkü burada ki en önemli mevzu duygularını asla belli etmemekti. Erkan Bey sessizleşti. Babamın yeni üye olması, benim masadan ayrılmak istemeyişim güç dengelerini alt üst etmişti. Şimdi güçlü olan taraf bizdik ve şundan da emindim ki bir takım planlar dalgalanıyordu kafasında. Derken o sırada içeri başka bir adam girdi. Erkan Bey’e yaklaştı ve eline bir zarf bırakıp çıktı. Berzah'ın gözü zarftaydı, tanıdıktı o zarf. Erkan Bey memnun olmuş bir şekilde elinde tuttuğu zarfı açtı. Bir süre okudu ve masadakilere açıklama yaptı:

"Halid'i buldum. Elimde mühürlü zarfı var. Açtım çünkü artık masanın bir üyesi değil. Tüm hesap belgeleri, faturalar belgelemiş hepsini hala sakladığına sevindim. Şimdi cezasını çekmeli. Tüm hesaplarına el koyuyorum. Suriye’dekiler de dâhil." başka bir kâğıdı eline aldığında durdu ve güldü. Hiçbirimiz anlamadık ama onun bu gülüşünün birinin başına patlayacağından emindim. Bir kaç dakika sonra biraz önce babamı getiren adam Talha'nın yanına yaklaştı. Ve kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Talha, Erkan Bey’e döndü yüzü ifadesizdi:

"Erkan Bey, sanırım hastaneye gitmelisiniz." Keyifli yüzü ile Talha’ya dönen Erkan Bey anlamadan sordu.

"Neden?"

"Asude'yi hastaneye kaldırmışlar." bunu duyduğumuzda hepimiz Talha'ya döndük. Bu haber Erkan Bey’de bomba etkisi yaratmış gibiydi anında ayaklanıp koşar adım çıktı odadan. Onun kalkmasıyla diğer herkes de birer birer ayaklandı. Toplantı bitmişti. Sonunda biz bize kaldığımızda Berzah sordu merakla Talha döndü.

"Neler oluyor?"

"Bilmiyorum Asude hastaneye kaldırılmış. Trafik kazası galiba, arabayı kendi kullanıyormuş."

"Yoksa yine mi?" diye soran Emir'di ama ona kimse cevap vermedi.

"Asude'nin tekrar intihar edeceğini sanmıyorum." dediğimde Berzah bana baktı, sessiz kalmalarından anladım ki onlar benim kadar emin değillerdi. Yapabilirdi: "Hastaneye gitmemiz gerekmez mi?"

"Şimdi değil, belki sonra." dedi Berzah. Başka bir salona geçip oturdular. Salonun köşesinde ki pencerenin önünde ayakta bekleyen babamın yanına gittim. Emir öfke ile söylendi.

"Halid'in belgeleri canımı sıktı. İçinde ne olduğunu öğrenmem lazım." dediğinde Talha rahat bir ifade ile cevap verdi:

"Ali’ye söyledim. Bizimkiler bir şeyler bulur mutlaka." Berzah kendine kızarak Talha’ya döndü.

"O belgeleri Erkan beyden önce ben açmalıydım." dediğinde Halid’in bizi yemeğe davet ettiği günü düşündüm. Erkan Bey’in onu öldüreceğinden şüphem yoktu. Babam sessizliğini nihayet bozdu:

"O zarfın içinde her ne vardıysa Erkan’ı memnun etti. Bu da bizim zararımıza demek olur.”

"Ne olabilir ki? Halid ne saklıyor?" diye sordum ama cevap yoktu kimse bilmiyordu. Aramızda oluşan sessizliği Talha'nın çalan telefonu bozdu.

"Söyle," uzun bir süre sessizlik oldu. Ardından telefonu kapatıp Berzah'a döndü: "Asude iyi."

Berzah’ın yüzünde bir değişiklik yoktu ama Talha’da babam da rahatlamış gibiydi bu haber ile. Emir birden ayaklandığında hepimiz ona baktık. Berzah:

"Nereye?" diye sordu.

"Hatay'a, Halid'in ne sakladığını bulmak istiyorsak önce evine bakmalıyız."

"Otur oturduğun yerde."

"Hayır, Berzah, içimde kötü bir his var ve bu hissin Halid'e acımak olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden gidip kendim araştıracağım." Berzah'ın cevabını beklemeden çıkınca Berzah tekrar seslendi:

"Emir!" peşinden gitmek için ayağa kalktı ama onu durduran Babam oldu:

"Berzah, bırak kendi bildiği gibi yapsın."

"Ama-"

"Endişeni anlıyorum lakin Emir de çocuk değil. Konu Halid ve bir şeyler yapmak istiyor."

Berzah sessiz kaldı, onaylamasa dahi babamın sözünü dinleyecekti. Endişeliydi ona bir şey olsun istemiyordu. Babam yavaşça ayağa kalktığında bizde onunla ayaklandık. Yorulmuştu bugün o yüzden dinlenmesi gerekiyordu. Ve bizim de bugünü burada bitirmemiz gerekiyordu.

. . .

"Canımın en ardı" diyen Berzah'ın başını boynuma gömmesiyle uyandım, geri çekilip yüzüm baktı: "Bazen sanki hala ilk gün ki gibi geliyor, alışamıyorum." dediğinde anlamayarak ona döndüm. Dağılıp yüzüme düşen saçlarımı yüzümden çekerken anlamayarak sordum:

"Neye?"

"Böyle her sabah uyanıp yanımda oluşuna." dedi beni öperken. Bir kaç saniye gözlerine baktım:

"Ya sen her sabah nasıl-"

"Yakışıklı olabiliyor muyum?"

"Evet. Her sabah sanki seni ilk-"

"Sanki beni ilk kez görüyormuşsun gibi bakıyorsun. Gerçek olduğumu anlaman için fazladan bir kaç saniye düşünmen gerekiyor." Keyifle güldü gözleri ışıldarken, sımsıkı sarıldım boyna yanağına bir öpücük kondurdum.

"İbrahim." Dedi birden.

"Ne?"

"Oğlumun adı."

"Oğlum derken?"

"Çocuğumuz işte." o kadar emin konuştu ki bir an kendimden şüphe ettim.

"Ben hamile miyim?"

"Henüz değil ama-" gülerek ona baktım.

"Ya Berzah."

"Ne Berzah? Çok istiyorum sen istemiyor musun?"

"İstiyorum ama böyle emin konuşmasan mı hani diyorum."

“Konuşurum ve isterim. Karışmasan mı bana hani diyorum.”

“Peki.” Uzanıp onu öptüm ve o aşağıya inerken bende hazırlanıp onunla birlikte aşağı indim.

Kahvaltı sessiz geçti. Berzah telefonda ki birkaç maili okurken babam da gazeteyi inceliyordu bende eğilmiş onunla birlikte ekonomi haberlerine bakıyordum. Şükran Teyze çayları tazelerken, Emir:

"Şimal'e evlenme teklif ettim." dedi birden gülerek:

"Çok güzel bir haber bu." diye sevinerek söylendiğim de Berzah da gülerek:

"O da kabul etmedi tabi." dedi Emir ona zafer kazanmış bir eda ile baktı:

"Etti abicim."

"Allah'ım sana şükürler olsun." Şükran teyze hamd ü senalara başlamıştı. Emir ona gülümsedikten sonra Berzah'a döndü:

"Hatay'dan geldikten sonra onu istemeye gitmeliyiz."

"Gideriz tabi oğlum."

"Hicaz Abi sen ister misin Şimal'i benim için?"

"Siz uygun görürseniz olur tabi."

Berzah Hatay mevzusunu duyduğunda yüzü asıldı ondan aşağı olmayan Şükran Teyze de Emir'i oraya göndere taraftarı değildi. Çünkü ne zaman onu tek gönderecek olsa illa başını belaya soktuğunu söylüyordu. Berzah sert sesi Emir’ ikaz etmeye yeterdi.

"Hemen yarın geri dönüyorsun."

"Merak etme. Sadece çiftliği ve evi kontrol edeceğim."

“Kale’ye gireyim deme.” Emir ona gülümsedi bu da söz dinleyeceğini gösteriyordu. Berzah hala yüzünde ki rahatsızlığı üstünden atamadan Abdurrahman mutfak kapısında göründü.

"Berzah Bey, kapıda polis var."

Hepimiz şaşırdık. Berzah ile birlikte hepimiz ayaklandık ve açık kapıya gittik. Kapıda üç polis memuru karşıladı bizi. Arkada da üç tane araç ve birkaç polis daha vardı. En önde duran uzun boylu sivil polis kimliğini çıkarıp Berzah'a gösterdi.

"Berzah Ali Akad?"

"Benim."

"Tutuklusunuz."

Loading...
0%