Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Bölüm

@cigdemgah

Berzah’ı mutfak kapısında görmemle tüm hücrelerim işlevini kaybetti. Şaşırmıştım bu doğru ama bu şaşkınlıktan daha çok içimde oluşan heyecan neyin nesiydi? Bu bende ilk kez olan yeni hissi anlamlandırmaya çalışıyordum. Bana yabancı olan bir erkeği gördüğümde bu kadar heyecan duymam ilk kez oluyordu, buna ne açıklama yapmam gerektiği konusunda afallamıştım. Sürekli aklımda olması ya da onu düşünüyor olmam yanlıştı üstüne onun, Emir ile bana yardım eden, Şükran teyzenin gözünün nuru olan Berzah olduğunu öğrenmem daha da şaşırtıcıydı. O gün gökyüzünde kendi yanılsamam sandığım yüz, o aklımın bir köşesine kazınmış safir mavisi gözlerin sahibi Berzah’tı. Kalbime konumlanmış kelebekleri silkeledim. Tüm bu yanlış hislerim için elimden gelen hiçbir şey yoktu. Bu his… Garipti işte hangi anlamda bilmiyorum ama garipti. Aslında bir o kadarda güzel ve serap sandığım o yüzün Berzah olması harikuladeydi. Onu gördüğümde oluşan bu his, kalbimin sanki boğazımda atıyormuş gibi olması, içimde ki başı buyruk Hare’nin bile yumuşaması, kalbimde ki kelebeklerin heyecanla kanatlanıp içimin camlarına çarpması, düşündükçe iyi hissettirmesi… Daha sadece iki kez gördüğüm tek kelime etmediğim, yüzünde buzdan bir maske olan, gözlerinde safirden alevlerin yandığı bu adamı görünce heyecanlanmıştım. O ilk kez görüşte de, gökyüzünde gördüğüm ama hayal sandığım o anda da ve kapıda ona çarptığımda da hep aynı hisle doldu kalbim. Beyaz teninin üzerinde avını vurmak için yayında gerilmiş hazır bekleyen safir okları, özenle şekillendirilmiş siyah saçlarıyla bir bütün oluşturmuş kirli sakalı, asla duruşundan taviz vermeyen mükemmeliyetçi insanları andıran bu buzdan dağ nasıl ki hayalimde ki beyaz atlı prense ters bir çizgi oluştursa da ondan etkilenmiş olmam cidden ilginçti. Neden bu kadar derin bir heyecan vardı bilmiyorum. Sanki bu his hep içimde bir yerdeymiş de yeni uyanmış gibiydi. En ihtiyacım olduğu bir zamanda Allah’ın gönderdiği bir ışık olduğu için miydi ya da bana yardım ettiği için miydi? Belki de… Ama uzak kalmalı ve şimdiden tüm zihnimi meşgul eden bu adamı biran önce aklımdan çıkarmalıydım.

Bayılmamın ardından salonda uzanmış vaziyette aklımdan geçen düşünceler bunlardı. Daha fazla düşüncelerin ardını kesmek için yavaşça kıpırdandım ve gözlerimi açtım. Hemen karşı koltukta oturan Şükran teyze ve Emir ayaklanıp yanıma geldiler. Uzandığım yerden doğrulmama Şükran teyze yardım etti, elini alnıma koyup ateşimin olup olmadığına baktı:

“İyi misin kızım?”

“Evet, bir an başım döndü gözlerim karardı.”

Diğer yandan Emir yanıma gelip elinde ki aletle tansiyonumu ölçtü. Orada kafamı kaldırıp etrafa bir göz attım. Berzah ortada yoktu. Ona aniden hazırlıksız yakalandığım için çarpınca devrelerim yandığı için mi yoksa kokusu içime dolup beni rahatlattığı için mi yahut lacivert takım elbisenin içinde safir rengi gözleri başımı döndürdüğü için mi bayılmıştım, tartışılırdı. Aklımdan geçen bu düşüncelere gözlerimi devirdim. Tansiyonum normal çıkmış olmalı ki Emir rahat bir nefes alıp karşımda ki koltuğa oturdu. Şükran teyze de ayağa kalkıp salondan çıktı.

Daha iyi hissetmeye başlamıştım. Geriye yaslanıp derin bir nefes aldım ve bana yabancı olan bu sessizlik sıkmaya başlamışken içeri Berzah arz-ı endam etti. Boyu neredeyse kapıya yetişiyordu, fiziği ise oldukça iyiydi ve giydiği takım elbise üstüne tam oturmuştu. Göz göze geldiğimizde onunda aynı şekilde beni incelediğini gördüm. Soğuk bakışları benimkilerle buluştuğunda ise içim ürperdi. Bu kadar soğuk bakmak zorunda mıydı? Aklımda ki düşünceleri ve Berzah’ı mümkün olduğunca geri itip ondan bakışlarımı çektim. Nereden çıkmıştı yine bu heyecan? Ellerimin titremesini görmesin diye koltuğun kenarlarını sıkıca kavradım ayağımla yerde ki parkede hafifçe tuttuğum ritim hızlanmaya başlamıştı. Kelebeklerim oldukları yerde deli gibi kanat çırpıyorlardı. Ona bakıp bakmamak arasındaydım, içimden istiğfar çekmeye başladım. Berzah ile aynı ortamda olduğum sürece günaha meyilli bir insan olacaktım. Huzursuzca yerimde kıpırdandım. Berzah tam karşımda oturduğu için kafamı kaldıramıyordum, arada da kapıya doğru bakıyordum. Koltuğu kavradığım ellerimi kucağımda birleştirerek oynamaya başladım. Başka şeyler düşünmeliydim ki şu heyecanım geçsindi ama başarılı olduğum söylenemezdi. Şükran teyze nerelerdeydi hem? Şuan iki yabancı adamla aynı odadaydım ve bu müthiş bir rahatsızlık veriyordu. Emir onun geldiğini hiç görmemiş gibi hala telefonuyla uğraşıyordu ve az sonra ayağa kalkınca istemsizce ona doğru döndüm. “Hayır, hayır lütfen gitme beni yalnız burada bırakma.” diye içimden Emir’e haykırırken salondan çıkıp gitti. Çok güzel, işte şimdi ben ve Berzah’tan başka kimse kalmamıştı.

Berzah’a baktığımda göz göze geldik. Rahat bir şekilde oturmuş öne doğru eğilmişti. Sağ dirseği dizindeydi ve sol elinde tuttuğu bir parayı rahatsız gibi evirip çeviriyordu. Sanki kaçmamam ya da kaybolmamam için başımda nöbet bekliyormuş gibi öylece gözlerimin içine bakıyordu. Gözleri kitaplarda anlatılanlardan daha güzeldi ve etkisi filmlerdekilerden daha büyüktü. “Subhanallah.” dedi içimde ki Hare. “Allah ne güzel yaratmış.” birkaç saniye bende onun gözlerine bakınca besmele ile bakışlarımı ancak çekebildim. Haramdı ama bu sadece benim umurumdaymış gibiydi Berzah hiçte rahatsız olmuş gibi durmuyordu. Sessizce yutkundum. Bir an sanki şeffafmışım da içimdekileri okuyor gibi hissettim. Şükran teyze varken kendimi misafir gibi hissetmiyordum ama Emir ve Berzah’ın yanındayken bu his değil misafir, fazlalıkmışım gibi hissettiriyordu. Tekrar kapıya baktım.

Oturuşumu düzeltmek için kıpırdanınca ister istemez bakışlarım tekrar Berzah’a kaydı. Hala pozisyonunu değiştirmemiş aynı ifade ile öylece bana bakıyordu. Ne geçiyordu aklından, ne düşünüyordu bilmiyorum ama çok soğuk ve oldukça sinirli görünüyordu. Bakışlarımı kaçırdım tekrar. Bir iki dakika geçmişti ki hala bakıyor mu diye merak edip ona döndüğümde bu defa arkasına yaslanmış kollarını göğsünde birleştirmişti ama gözlerinde bir değişiklik yoktu.

Bu kadarı yeterdi daha fazla dayanamadım, onun sert bakışlarını hak edecek bir şeyde yapmamıştım. Koltuğun kenarından destek alarak ayağa kalktım. Birden ayaklanınca bir an gözlerim karardı. Sendeledim ve Berzah’ın kolumdan tutmasıyla düşmekten son anda kurtuldum. Onun kolumu tutan eli elektrik hissi yaratmıştı. Dahası bana dokunmuştu. Tamam, daha önce dokunmayı geç beni iki kez taşımıştı ama bilincim yerinde olsaydı buna izin vermezdim. Kolumda ki elinden bakışlarımı çekip yüzüne baktığımda hala aynı sertlikte bana baktığını fark ettim. Daha tek kelime bile etmemişken nasıl olurda bana böyle öfkeli bakabiliyordu anlamamıştım. Hızla sanki ateşe dokunmuş gibi kolumu çektim. Bunu beklemiyor olacaktı ki yüzünde ki sertlik yerini farklı bir duyguya bıraktı. Ona takılmadan hemen kapıya yöneldim. Bir an önce Berzah’ın soğuk bakışlarından uzaklaşmak istiyordum. Kapıya daha varamamışken yüzünde ki soğukluğun sesine de yansıdığı Berzah:

“Bekle.” dedi ilk olarak bana Arapça “Özgürsün.” dediğinde duyduğum sesi Türkçe de başka bir güzelliğe bürünüyordu. İçimde ki bütün duygular birbirine karışırken sanki onun beni durdurmasını bekliyormuş gibi olduğum yerde kaldım. Yine o soğuk sesiyle: “Bana doğru dön.” Dedi bu defa. Aklımın bin bir odasında cesaretimi ve biraz önce bir kuytuya attığım Hare’yi arayıp bulamazken sonunda pes edip yavaşça ona döndüm. Bakışlarımı yerdeki halıya sabitledim. Berzah iki adım da yanıma geldi. Elimi kaldırsam ona dokunabilirdim, o kadar yakındı. Aslında şuan tam olarak istediğim o safirden gözleri bu yakınlıkta görmekti ama bunun cezası merhametsizce, müthiş bir azap çekmekti. Emindim. Korku ile istek arasında kaldım. Ardından ilk hissiyat daha ağır geldi. İçimden Bismillah diyerek bir adım geriledim. Günaha girmemek için kaybolan cesaretimi kolundan tutup yanıma çektim: “Benden korkuyor musun?” diye sordu bu defa geri çekilmemden sonra. Sorusu üzerine şaşkınlıkla ona baktım gözleri merakla vereceğim cevabı bekliyordu ve o soğukluk biraz olsun eksilmişti. Ondan korkmuyordum ama heyecanım, kalp atışlarımın yolunu şaşırtıyor beni öldürecek gibi oluyordu.

“Hayır.” dedim. Yüzünde sahte bir gülümseme oluştu:

“Her neyse” dedi ellerini pantolonunun cebine koyarken ve devam etti ”Seni İKİ kez ölümden kurtardım ve İKİ kez kucağımda taşıdım. Bana İKİ kez borçlusun ve ben kimsenin bana borçlu kalmasını sevmem. Karşıma çıkacağın ilk yerde bu borcu ödeyeceksin.” dedi ikileri bastırarak.

Duyduklarımın şaşkınlığıyla öylece ona baktım. Bu adam neden bahsediyordu? Tamam, beni ölümden kurtarmışlardı bunun için minnettardım. Elbette bende borçlu hissediyordum ama ne istiyordu ki? Dahası ne isteyecekti? Aklım uzun bir liste yaptı anında. İçinde birini öldürmemi isteyebilir fikri bile vardı. Ve ya… Bir kuytuya attığım Hare çıkıp gözlerini pörtleterek bakınca aklıma gelen düşünceyle korku dolu gözlerle ona bakakaldım. Ne çeşit bir psikopattı bu? Düşüncelerim ve ihtimaller sonunda korkunun zirvelerine çıkarmıştı beni. Artık yüzümde nasıl bir ifade oluştu ise Berzah’ın yüzünde ki soğukluk o anda kayboldu. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı:

“Nasıl ödeyeceğim, peki?” diye sorduğumda yüzümün şekli ile ses tonum doğru orantılıydı.

Gülüşünü serbest bıraktı orada ve gülüşüne takılıp düştüm. Bu kadar güzel gülümseyebiliyorken nasıl olurdan kendini buzdan bir maske ile gizliyordu? Bir insana nasıl bir imtihan ile nasip olurdu bu güzel gülüş? Aklımda ki düşüncelerimle bakışlarımı ondan çekip tekrar başımı eğdim. Şu durumda olmak istemiyordum. Onun böyle konuşmasını, o gülümserken kalbimin deli gibi çarpmasını istemiyordum. Etkilenmiştim. Derin bir nefes alıp içimden bir inşirah okumaya başladım.

“Aklından her ne geçiyorsa öyle değil.” dedi sesinde ki ima saç diplerime kadar kızarttı beni.

“Aklımdan bir şey geçmiyor.” dedim başka bir şey söylemesine fırsat bırakmadan hemen kendimi dışarı attım. Mutfağın arka kapısından bahçeye çıktım. Berzah’ın beni soluksuz bırakmasından olsa gerek biraz oksijene ihtiyacım vardı. Derin derin nefes alarak kalp atışlarımın yavaşlamasını bekledim ve misafirlerim gelene kadar olduğum yerden ayrılmadım. Nihayet o beklediğim zil sesi geldi ve içimde ki kelebekler de sevinç dansı yapmaya başladı. Hemen dar koridora çıktım. Şükran teyze kapıyı açmış kocaman gülümseyerek bana bakarken süratle açık kapıdan çıktım. O sırada Elçin arabadan inmiş etrafa bakınıyordu beni görünce hemen koşup sımsıkı boynuma sarıldı. Gözleri kızarmıştı ve altında hafif morluklar oluşmuştu, yine ağlamıştı. Kestane rengi uzun dalgalı saçlarını örmüştü, gri gözleri beni özlemiş bakıyordu. Damlalar halinde akan gözyaşları da bunun kanıtıydı. O duygu karmaşışının içine, bende Elçin’in yanına varınca epey bir süre ağlaşarak sarıldık. Sonunda biri Elçin’i benden çekince o tarafa döndüm. Gri bir tişört ve siyah pantolon giymiş gözünde ki güneş gözlüğünün tıpkı kardeşinin gözleri gibi koyu gri olan gözlerini sakladığı Murat, Elçin’i benden gülümseyerek ayırınca kaşlarım çatık sahte bir sinirle ona baktım. O anda Murat hiç beklemediğim bir şey yapıp beni kendisine çekip sarılmaya çalışınca son anda utanarak durdurdum onu ve yavaşça ittim.

“Bizi çok korkuttun.” dedi onu itmiş olmamdan rahatsızlık duymayarak: “Özür dilerim. Sadece seni gördüğüme çok sevindim.” gözlerimdeki yaşı silerken:

“Bende sizi çok özledim. Hadi gelin sizi Şükran teyzeyle tanıştırayım.” dedim.

Elçin gülümseyerek koluma girerken Murat da kolunu Elçin’in omzuna attı. Eve doğru döndüğümüzde Şükran teyze, Emir ve Berzah’ın kapının önünde bizi izlediklerini gördüm. Emir ve Şükran teyze gülümsüyorlardı ama Berzah’ın yüzünde yine o soğukluktan başka tek bir duygu bile yoktu hatta o soğukluğun yanında fazlaca öfke ve rahatsızlık bile görünüyordu. Gözünü bile kırpmadan neye bakıyor diye baktığı yere döndüğümde görüş alanıma Murat girdi. Ne olduğunu hiç anlamamıştım? İlk olarak Şükran teyzeyi takdim ettim:

“Şükran teyze, Allah razı olsun benimle çok ilgilendi. Şükran teyze bunlar da Elçin ve Murat.” Önce Elçin sonra Murat, Şükran teyzenin elini sıktılar. Ardından Emir ve Berzah’ı elimle gösterdim tanıştırma faslına geçecektim ki Emir benden önce Elçin’e elini uzatıp:

“Emir Koray,” dedi ardından Murat’ın elini sıktı.

“Tanıştığımıza Memnun oldum.”

Tanıştırma sırası Berzah’ta idi. Hala Murat’a elleri cebinde rahatsız olmuş ve soğuk bir şekilde bakıyordu. Bu buzdan adamı nasıl tanıtacaktım bir an bilemedim. Sonunda bakışlarımı ondan çekip elimle Berzah’ı gösterdim bir şey demek için ağzımı açmıştım ki Berzah’ın sert ve soğuk sesi benden önce davrandı:

“Berzah Akad.” dedi. Elini bile uzatmamış olması bizi burada istenilmeyen misafirler yapmıştı, mahcup bir şekilde Elçin ve Murat’a döndüm. Onlarda Berzah’tan bir şey anlamış değillerdi. Oluşan sessizlik ve gerilim tuhaftı. Şükran teyze ve Emir’in çatık kaşlar ile ikaz edercesine Berzah’a baktığını gördüm. Ardından fark ettim ki ev sahibi olarak ondan bizi içeri davet etmesini istiyorlardı ama Berzah oralı bile değildi. Sonunda Şükran teyze bize döndü gülümseyerek:

“Buyurun içeri geçin bir çayımızı için uzun yoldan geldiniz.” dedi. Şükran teyzeye Murat gülümseyerek cevap verdi:

“Sağ olun, yolumuz uzun Hare’yi alıp hemen yola çıkmalıyız.”.

“Hemen olur mu evladım, hem bak Elçin kızım yorgun görünüyor en azından dinlensin.”

Şükran teyze bizi düşündüğü için ilgili davranıyordu ama Elçin de Murat da Berzah’ın soğuk bakışları altında burada misafir kalmak istemezlerdi. Bunu bildiğim için Şükran teyzeye yaklaşıp elini tuttum:

“Gitsek daha iyi olur Şükran teyze, başka bir sefere inşallah biz seni ağırlayalım bu defa. İstanbul’a gelir gelmez ilk bana misafir ol. Zaten sizi de yordum, yeterli bu kadar.” dedim.

Berzah uğurlama zamanını doldurmuş gibi daha fazla beklemeden içeri girdi. Bir daha görmeyeceğim bu adamı bu kadar düşünmemeliydim değil mi? Evet görüşmeyecektik. Bir daha o safir mavisi gözlerini görmeyecektim. Yalnız birkaç defa görerek tanıdığım ve kendisine borçlu olduğumu söyleyen bu buz yığını, kendini beğenmiş adamı bir daha görmeyecektim. Kalbimde adlandıramadığım bir sıkıntı oluştu. Hayır, diyerek kendimi telkin etmeye çalıştım. Kafamda ki safir mavisi bulutları dağıtıp tekrar Şükran teyzeye döndüm.

Gözlerinde ki hüznü görünce içim burkuldu. Bana ihtiyacım olan şefkatle bakan bu kadını bir daha belki de hiç göremeyecektim. Bazı insanlar vardır öyle manidar bir ayrılık için illa geçmişten gelmesi gerekmez. Sanki hafızanın daha da gerisinde daha önce hep sizinleymiş gibi gidişi içinizde bir burukluk hissettirir. Bu kadını bu yüzden özleyecektim. Bana sarılmasını da beni anlamasını da başkasının yanında üzülemezken bile bu kadının yanında ağlamayı da özleyecektim. Şükran teyze içimdekileri duyuyormuşçasına bana baktığında eğilip elini öptüm sonra da ona sarıldım. Geri çekilip Emir’e döndüm:

“Her şey için teşekkür ederim, size minnettarım bana yardım ettiniz, evinize aldınız. Bu iyiliğinizin karşılığı nasıl verilir bilmiyorum. İnşallah başka bir yerde tekrar karşılaşırız da bu iyiliklerinizin altında kalmam. Allah sizden razı olsun.” dedim. Emir içten bir gülümseme gönderdi:

“Karşılık falan beklemiyoruz. İnsanlık görevimizi yaptık.” dedi Şükran teyze de onu onaylayıp:

“Asıl bize borçluymuşsun gibi hissetmen üzer bizi.” dedi.

Biraz önce ki Berzah’ın bana borçlusun demesi aklıma gelince istemsizce gülümsedim. Ne kadar farklıydılar? O ödeyeceğimi söylüyordu, Şükran teyze ise öyle bir borcun olmadığını. Gerçekten ayıp etmişti ama yine de bu kabalığı onun beni öldürmediği üstüne kurtarmış olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Ona da teşekkür etmeliydim hatta helallik istemeliydim. Bu insanlar benim için zahmete girmişlerdi, onlara yük olmuştum, bir teşekkürü onlardan esirgeyemezdim. Onu bir daha görmek için bahane aramıyordum değil mi? Hayır.

“Berzah’a da teşekkür edebilir miyim?” sesim gereğinden daha mahcup bir şekilde çıkmıştı. Şükran teyze gülümseyerek onayladı:

“Tabi kızım, elbette.”

Elçin’le Murat’a beklemelerini söyleyip tekrar kapıdan içeri girdim. Önce salona gittim ama boştu. Mutfaktadır diye oraya yöneldiğimde Berzah’ı koridorda gördüm. Beyaz bir havlu ile ellerini kuruluyordu. Ceketini çıkarmıştı beyaz gömleğin altında fiziğinin daha belirgin olduğunu gördüm. Ardından bir istiğfar getirip bakışlarımı ondan çektim. Sırf o gözlerin sahibi olduğu için mi bir erkek hakkında böyle şeyler düşünüyordum? Berzah olduğu için mi ilk kez yabancı bir erkeğe bu kadar dikkatli bakıyordum? Tekrar ona baktığımda o da aynı anda başını kaldırdı. Çok kısa bir an şaşırdı beni görünce ardından yine o buzdan maskesini indirdi, kaşlarını çatarak:

“Bir şey mi var?” diye sordu. Ses tonu beni incitecek kadar umursamaz ve sertti. Acaba Şükran teyze ya da Emir ile de bu tonda mı konuşuyordu yoksa bana mı özeldi? Sadece bana özel olmamasını istedi bir yanım. Bana kızsın ya da sinirlensin istemedim. Acaba gülümser mi yine? Diye düşündüm. Onu son kez öyle görmek istedim bir an. Berzah safir bakışlarını üzerime dikmiş benden cevap bekliyordu. Bakışlarımı yüzünden çekip omzuna sabitledim. Buraya gelme amacımı kendime hatırlatıp derin bir nefes aldım:

“Ben teşekkür etmek istedim. Benim yüzümden zahmete girdiniz, hepinize ne kadar teşekkür etsem az. Senin de dediğin gibi sana bir can borcum var ve-“ cümlemi tamamlayamadım. Susmamın nedeni o günü hatırlamış olmamdı. Silahı kafama doğrultup ateş etmediği o gün. Kimdi Berzah? O efendinin adamlarından biri değil miydi? Ama o da kaçıyordu oradan ve bana yardım etmişti. Silahı kafama doğrulttuğunda ateş edeceğinden emindim ama etmemişti. Sorularım yol ararken bakışlarımı tekrar yüzüne diktim:

“Neden beni öldürmedin?” sorum gözlerinde bir dalga oluşturdu.

“Bir nedeni yok, birini öldürmek için orada değildim ve senden daha önemli işlerim vardı.” dedi. Sesinde ki netlik ve hemen cevap vermesi doğru söylediğini gösteriyordu. İşte bende bu cevabı beklemiyordum. Farklı bir şeyler bekliyor oluşuma da hayret ettim. Avuç içlerim terlemiş yüzümü sıcak basmıştı. Utanmıştım. Ben bu kadar çabuk kendini koyuveren biri değildim. Karşımda ki bana benden nefret ediyormuş gibi bakan adamın kalbimi ısındırmasına izin verdiğim için kendime kızdım. Kimdi ki o? Çatılan kaşlarımla ve içimde kendime karşı büyüyen öfkemle çabucak etkilendiğim safirden alev adamın yüzüne bakmadan konuştum:

“Her neyse. Teşekkür ettim. Gidiyorum zaten. Selametle.”

Arkamı dönüp hızlıca dışarıya çıktım. Şükran teyze ve Emir verandadalardı. Elçin ve Murat ise arabanın yanında durmuş beni bekliyorlardı. Şükran teyze beni görünce gülümseyen yüzü soldu. Hala çatılı olan kaşlarımı o zaman fark ettim. Emir elleri ceplerinde:

“Seni kovdu mu?” dedi kovsaydı şaşırmazdım doğrusu.

“Hayır.”

“Yanlış bir şey dediyse kusuruna bakma kızım o hep öyledir.” dedi.

Berzah’ın yanlış bir şey yaptığına emin gibiydiler. Yani bana özellikle öyle soğuk davranmıyordu. İçimde ki kelebeklerin ahenkle uçuşmaya başlamalarını izledim ve bir nebze olsun içimin rahatlamasını göz ardı edip Şükran teyzeye gülümsedim:

“Berzah yanlış bir şey söylemedi ben teşekkür ettim o da kabul etti.” dedim. Aslında bu beyaz bir yalan sayılırdı. Kabul etmemişti. Murat’ın kornaya basmasıyla veda zamanı geldi.

Şükran teyzeye tekrar sarılıp Emir’e de hoşça kal diyerek beni bekleyen arabaya bindim. Murat arabayı bahçeden çıkarırken Emir ve Şükran teyzeye el sallamak için geriye döndüğümde onların da bana el salladığını gördüm.

Ve tekrar önüme dönmeden önce gördüğüm son şey salon perdesinin kımıldanmasıydı.


***


Loading...
0%