@cigdemm_buradaa
|
Yorgundum. Tüm kemiklerim sızım sızım sızlıyordu, canım haddinden fazla yanıyordu, annem ile babamı ise çevremde göremiyordum. Peki ya Eymen neden yanımda değildi, Tuğrul abi neredeydi, onlara ne olmuştu? Gözlerim boş odada telefonumu aradı. Ayağımın hemen ucundaydı. Zorlansam da eğilip aldım. Göğüs kafesim niye bu kadar ağrıyordu? Hemen elim Eymen'in isminin üzerine gitti. Telefonu kulağıma dayadım. Telefonun açıldığını belli eden sesi duyduğumda ise hemen konuşmaya başladım. "Eymen neredesin? Hastanedeyim ben, n'oldu bana?" Haddinden fazla kırgındı sesim. "Açelya?" Neden bu kadar şaşkındı? "Efendim?" Telefondan bir gülme sesi geldi. "Tamam geliyorum ben, merek etme" "Gelme de gör asıl!" Yine güldü, yine kast etti canıma. Telefonu kapattım ben de. Gözlerim duvarlarda gezindi, beyazdı, anılar ise gözümde canlandı. O oda o saat , o yer. Ve o adam... Başımı iki yana salladım hızlıca. "Geçti, geçti, geçti. Gelemez..." Onun sesi kulaklarımı doldurdu ekolu (yankılı) bir şekilde. Ellerimle kulaklarımı kapattım, dizlerimi karnıma kadar çektim, canım yandı ama korkuyordum, vücudumun kasılmasını engelleyemiyordum. Dizlerim karnımda, ellerim kulağımda ağlarken ellerini boğazımda hissettim, yine boğdu beni, yine kesildi nefesim, yine doldu ölüm korkusuyla kalbim... "Ölmek istemiyorum!" Diye bağırdım bu sefer de göz yaşlarımın arasından. "Bırak beni, ölmek istemiyorum!" Elleri boğazımı daha sıkı sardı sanki. " Bırak, yalvarırım bırak!" Bırakmadı, aksine elleri daha da sertleşti. Nefes almayı unuturken sesleri tekrar duyuldu, öldüreceğim seni... Bağıra bağıra ağlarken içeri Eymen girdi, ellerini hızla vücuduma doladı, sarıldı. "Bırak..." Diye ağlarken kulağıma fısıldadı Eymen. "Şşşt , geçti. Sana bir şey yapamaz..." Korkum hâlâ geçmedi. "Öldürecek beni, öyle dedi Eymen, seni öldüreceğim diye bağırdı yapıştı boğazıma." Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. "Öldürecek beni!" Korkum daha da şiddetlendi. Elleri ise daha sıkı doladı bedenimi. Kulağımın altına minik bir buse kondurdu. "Bitti artık, yaklaşamaz yanına." "Ya sen gidince gelirse yanıma yine?" Gözleri titredi, zordu ama gördüm. Eliyle karşılık olarak çenemi tuttu, hafifçe kendine çevirdi yüzümü. "Bir daha sana birinin dokunabileceğini mı sanıyorsun?" Dedi dudağında minik bir tebessüm ile. "Geçen de öyle dedin..." "Bu sefer olmayacak." "Söz mü?" " Söz üstüne söz hemde." Gülmeme neden oldu. "O neydi şimdi?" "Söz" dedi harfleri uzatarak. "Onu anladım zaten" " Sözümü tutacağıma da söz veriyorum gibidir herhalde." Dudağımda kalan tebessümü de buna harcadım. Daha sonra ise hiç beklemediğim halde dudaklarıma kapandı, afalladım ama geri de çekilmedim. O ise birkaç saniye sonra ayrıldı dudaklarımdan, alnını alnıma yasladı. " O kadar çok özledim ki seni..." Bir kere daha kapandı dudaklarıma. Ben de özlemiştim onu, üç günde... Ah o üç gün... Bir insanın idamını beklemesi kadar korkunçtu. Victor Hugo yu anlıyordum şimdi. Orada bičetre meydanına çıkmayı bekliyordum adeta... .Lan! Biz şuan öpüşüyorduk! Ve ben bunları mı düşünüyorum? Diye içimden geçirdiğim an ayrıldı dudaklarımdan. "O kadar çok istedim ki seni o üç günde..." Ellerini belime atıp kendine çekti. İçinde saklamak istercesine sarıldı bana, göğsünün ortasına bastırdı kafamı. Gözyaşlarım pınarlarımdan akmayı beklerken ellerimi de onun sırtına doladım. Ben de özlemiştim onu, haddi hesabı yoktu. "Neden yanımda değildin uyandığımda?" Diye bir soru yönelttim ona. "İşim çıktı , özür dilerim..." "Ne zaman eve gideceğiz?" "Bilmiyorum." "Annem ile babamı buraya çağırsak olur mu?" Dedim alttan alttan ona bakarken. "Buradalar zaten." Ağzım ayrık kaldım öylece. "Ha?" Koca bir kahkaha patlattı bu halime. "Gülme de çağırsana!" Dedim bana bulaştırdığı tebessümle. "E kapının önüne baksana." Kapıya yönelen gözlerimle onları aradım, kapının olmasa da camım önünde duruyorlardı. Bir elimle ağzımı kapattım. "Ne zamandan beri bizi izliyorlar?" Dedim fısıldayarak. "Çok uzun zamandır izliyorlar?" Dedi o da fısıldayarak. "Gördüler mi?" "Neyi?" "Bizi, şey... Ya anlasana!" "Gördüler büyük ihtimalle." "Görmeme ihtimalleri yüzde kaç?" "Ne bileyim kızım!" " Ne ne bileyim ya. Bordo bereli değil misin sen?" " Ee ne olmuş?" " Her şeyi bilmen lazım." "İnsanım ben" derken içeri annemle babam geldi. İkimiz de sesimizi kestik, dik dik onlara bakıyorduk. Sol elimi kaldırıp salladım onlara doğru. "Merhaba..." Kulağımdaki bir ses her şeyi gördüm havva diyordu. Lan! Bu dizi repliği değil miydi? Babamın suratı asıktı, görmüşlerdi. Elimle Eymen'i itekledim. "Hadi git şuradan." Dedim dişlerimi sıkarak. "Yoo, niye gideyim?" Derin bir nefes verdim. Ellerimi iki yana açtım, gözlerimi kapattım. "Hadi ne söylüyorsanız söyleyin, hazırım. Başlasın bonbardıman!" Hepsi gülmeye başladı, anlamadım. Gözlerimi açtım ,üçü de bana gülüyorlardı. "Niye gülüyorsunuz?" "Gülünmeyecek halin mi var kızım?" Dedi babam. Hâlâ şaşkındım. "Neymiş o gülünecek halim?" Elimi belime atacakken göğsümdeki sargıyı hissettim. Bu ne diye tişörtü kaldırıp bakacaktım ki sargının olduğu yerin acısıyla kasıldım. Buruşturduğum yüzümü Eymen'e çevirdim. "Ne zaman oldu bu ?" Dudaklarını ısırdı stresle. "Ben ne zaman çıkacağımızı sorayım..." Diye gidiyordu ki elinden tuttum. Gitmesini engelledim. "Vicdan azabı çektirmek gibi bir amacım yok, gerçekten hatırlamıyorum. Söyler misin ?" "Sorgulamasan?" Mahcupluğu yüzünden okunuyordu, üzülüyordu bana, acıyordu. O an şakaya vurmak istedim dikkatini dağıtabilmek için. "Vurulduğumda böyle olmadın Eymen." Dedim gülerek. Ama benden başka kimse gülmüyordu. "Kızım bir de vuruldum mu!" Dedi annemle babam aynı anda. İşte şimdi dünya'nın en büyük göt olunuşunu yaşıyordum. Elimle yavaşça alnıma vurdum. "Boş verin , ben şuan buradaysam sıkıntı yok demektir, o konunun ciddi bir şekilde açılmasını istemiyorum, anlaşıldı mı?" Hepsi yaşadıklarıma olan saygılarından sustular. O sırada aklıma sıla abla geldi, o iyi miydi ? İyi olmasını diledim tüm benliğimle... "Sıla abla nerede?" Dedim panikle. "Ne yaptılar ona?" Gözlerim Eymen'e döndü. "Aldınız onu değil mi oradan. ". "Aldık , merak etme sen." Dedi gözleri yerdeyken. "Sıla abla buraya gelene kadar inanmıyorum. " Dedim yüzüne doğru bakarken. " Mustafa abi'nin yanında , açelya daha neye inanmıyorsun?" "İstiyorum!" Dedim hece hece. Derin bir of çekti. "Oflama, oflanmaz gelecekteki eşine!" Af buyur ne dedim ben! Ne dedim ben! Duygularım yüzümden okunuyor olacak ki serserice sırıttı. "Bu gelecek yaklaşık kaç gün sonra?" Elimle koluna vurdum hızlıca. "Gevşek!" "Babababababaabaaa! Dedikleri kelimelere bak Zekeriya amca! " Elini ağzına atıp güldü biraz daha . " Gelecekteki kocana böyle dememelisin ama!" Benimle resmen alay ediyordu. "Böyle yapmaya devam edersen işin zor açıkçası." "Nesi zormuş işimin. Çiçekli çikolatalı bir isteme, nişan , nikah , düğün... Bitti gitti." Babam ise arkadan lafa atladı. "Sen orada bir dur oğlum. Ben daha yeni kavuşmuşum kızıma, veremem vallahi. " Ağzı ayrık şaşkınlıkla babama bakıyorken güldüm. El hareketi çekecektim ki durdum. Elimi yatak örtüsünün altına soktum. "Eymen bir baksana buraya." Dedim gülerek. Döndüğü zaman da işaret ve orta parmağımın arasındaki baş parmağımı salladım. Onu sinirlendirirken bayağı eğleniyordum. "Seninle görüşeceğiz." Dedi işaret parmağını sallayarak. " Pardon! Ben evimden çıkmadığım sürece seninle görüşüyor muyum, görüşmüyor muyum görürüz. " İkinci bir şok dalgası ile "ha?" Dedi. Gülmeme neden oldu bu. "Hadi git de çıkış işlemlerimizi hallet sen Eymen'ciğim." Dedim gülerek.
☀️ "Eymen! Telefonumu da al." Odadan çıkıyorduk çünkü taburcu işlemlerini halletmiştik. İhtiyacım yoktu ama babamın zoru ile tekerlekli sandalyede oturuyordum. "Aldım her şeyi !" Diye seslendi. "Hadi çıkalım." Diyerek yanımıza geliyordu ki ani bir şokla ağzım ayrıldı. Şuan benim iki katımdı. "Niye şaşkınsın öyle?" "Şuan benim iki katımsın. Ve bu benim sinirimi bozuyor." " E hep öyleydi." Dedi gülerek. "Bana kısa mı dedin sen?" Sınırlerımle oynuyordu. "Değil misin zaten?" Benimle dalga geçiyordu. "Baba beni eve götürün. Bu dangalağı görmek istemiyorum." Gülerek karşısındaki Eymen'e bakıyordu. "Hay hay! Sözün başım üstüne kızım." Sinsice gülerek Eymen'e döndüm. "Kısa bir süre yokum ha! Kendine iyi bak Eymenciğim." Elimi salladım. Babam ise tekerlekli sandalyemi hastane çıkışına sürmeye koyuldu. "Baba..." Dedim harfleri uzatarak. "Efendim kızım." Hiç bir şekilde geri çevirmiyordu beni. "Hani yeni geldin ya yanımıza.... Beraber benim istediklerimi yaparız değil mi?" Gözlerim arkamda duran babama döndü. Yanağıma eğilip sulu bir şekilde öptü. "Başka kimin isteklerini yapıcam ben?" Dedi gülerek. "Sen benimle ne yapmak istersen." Dedim ben de aynı şekilde gülerek. "Sen ne istersen ben de onu arzularım zaten kızım." "Sen beni affettin değil mi baba?" "Affedilecek ne var ki?" Dedi kaşlarını şaşkınlıkla çatarak. "Hani sen ilk geldiğinde... Ne bileyim çok bağırdım sana, kırgın mısın?" "Tövbe, sen iyisin ya o bana yeter." Güldüm bu haline. Onca yıl nasıl özlemişti çocuklarını, kim bilir kaç yıl karısının hayalini kurmuşru, abimle bile hiç vakit geçiremeden gitmişti yanımızdan... "Ne zaman evde oluruz?" Dedim aklıma ilk gelen soruyu dile getirerek. "Hele bir arabaya geçelim, bakarız." "Tamam, peki ya sana bir albüm göstersem evde?" "Seve seve, çok merak ediyorum zaten"
☀️ "Anne benim albümlerim evde mi kalmıştı!" Dolabı karıştırıyordum ama yoktu. "Evde değil!" Dedi sinirle. Sorularıma çok sinirleniyordu, belliydi. " Bekle baba masanın gözündedir belki." Dedim arkamı dönüp masaya yönelerek. Karıştırdım, karıştırdım, sözlükler, ders notları derken en arkada buldum o kırmızı albümü. "Buldum!" Dedim anneme işimin bittiğini belirterek. "Baba! Gel hadi." Hızlıca yanıma geldi. Yatağın kenarına oturduk. "Bak bu benim çocukluğumun albümü..." Hiçbir şey söylemedi. Ben ise albümün kapağını açtım. İlk resimin altına bir not düşülmüştü '21/02/1999. Açelya'nın doğum günü.' "Bu benim ilk fotoğrafım..." Dedip işaret parmağımı üstünde gezdirirken. Daha sonra diğer sayfaya geçtim. Minik bir bebek vardı, kumral saçları ve yeşil gözleri ile ekrana gülümsüyordu. Altında ise 'ilk kez konuşuşu, baba dedi... 03/12/2000 ...' O Fotoğrafı da geçtim, açıklamadım, altını okuyup öğrenebilirdi. Diğer sayfaya geçtim yine. Bu fotoğrafta ise o kız çocuğunun elinden tutan bir oğlan vardı. Altına ise şu not düşülmüştü. ' Açelya ve Turgut , Açelya'nın yürüyüşünü kolaylaştırıyor, ilk adımlar... 06/01/2001...' Duraksadım. Abim yine geldi odamıza yürüdü, yürüdü, yürüdü... "Sen beni fotoğraflarla mı anabiliyorsun sadece Açelya? Abini hatırlamak için fotoğraf mı lazım gönlümün çiçeği, yapma bunu bana..." Kırgındı, kızgındı. Fotoğrafları sevmezdi, nedenini ben de bilmezdim ama nefret ederdi. iki elimle kapattım albümü bir anda. Babam ise şoktaydı. "Yanlış bir şey mi yaptım kızım?" Kafamı iki yana salladım . "Olmaz, olmaz abin fotoğrafları sevmez, istemez, olmaz." Sırtımı duvara yasladım, duvarla temasımı kesmeden yere oturdum. "Abinin fotoğraflarına bakacak kadar mı bencildin sen!" Sitemim kendimeydi. Albümü bir kenara bırakarak kulaklarımı tıkadım. "Olmaz, sevmez, kızar. Bu kadar aciz değilim ben olmaz!" Gözlerimi sıkıca kapattım. Göğsümdeki acı oturduğum yerde son raddedeydi ama biçare, engelleyemiyordum kendimi. Babam hızlıca odadan çıktı, abimle yalnız kaldık odada, gözlerimi ona diktim. "özür dilerim, yemin ederim özür dilerim..." "Seni affetmeyeceğim Açelya, sence ben bu fotoğraflara bakılarak hatırlanacak bir aciz miyim?" Yine yandı içim, yine gözyaşlarım yüzümün kuru yerlerini gizledi, daha çok bağırdım hem kalbimdeki hem de göğsümdeki acıyla. Birden odanın kapısı açıldı. İçeriye Eymen girer girmez hızlıca yanıma oturdu. Elleri telaşla yüzümü buldu, titriyordu, evet gerçekten endişeden titriyorlardı. Bana acele ile bir şeyler söylüyor ama duyamıyordum, sesi benden uzaklaşıyordu. "Ben o kadar aciz miyim?" Dedim en sonunda. Abim neredeydi şu anda peki. Yine nereye kaybolmuştu? "Açelya, gülüm. Sakinleş bak ne olur. Ne olur yapma bana bunu." Yüzüme dökülen saçları geriye doğru tararken titreyen elleri durmadı. Yine kavradı yüzümü korkuyla. "Bana bak." Dedi kaşlarını kaldırarak. Baktığım an kalbim tekledi. Gözlerinin rengi yoktu, griye dönmüştü korkudan. "Sakinleş, ben buradayım." Paş parmakları ile göz yaşlarımı sildi teker teker. "Seni korkutan ne benim gülüm?" Duraksadım, beni korkutan neydi? "Bilmiyorum.... Ben hiç bir şey bilmiyorum, anlamıyorum , çözemiyorum..." "Ben buradayım Açelya." Dedi kalbimi göstererek. Diğer işaret parmağını ise kendi kalbine göneltti. "Sense buradasın." Kollarım sakinliğin verdiği rahatlıkla yavaşça boynuna dolandı.o ise belimi sararken oldukça temkinliydi. "Açelya, benim kalbimde bir ömür yaşamak ister misin? Kalbime yerleşir misin? Benimle evlenir misin?" |
0% |