Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@cigdemm_buradaa

Albümü kapattı hızlıca açelya. Boşluğa mahcupla bakıyordu. İlk önce bana sinirlendiğini düşündüm. Yoktum yanlarında, o fotoğrafların hiçbir yerinde yoktum.

"Kızım kötü bir şey mi yaptım?" Kafasını hızlıca iki yana salladı.

"Olmaz, olmaz olmaz. Sevmez , istemez , fotoğraflar olmaz..." Kim istemezdi fotoğrafı?

Hızlıca ayağa kalktı. Albümü elinde sımsıkı tutuyordu. Duvara sürtünerek yere çöktü. Önüne bakıp sadece özür diliyordu ilk önce anlamadım, daha sonra ise aklıma en son gösterdiği fotoğraf geldi, abisi vardı, oğlum vardı.

Açelya abisini mı görüyordu? Aklını mı yitiriyordu?

Korkuyla ayaklanmama neden oldu bu düşünce. Kapıya doğru koşar adım ilerlemeye başladım. Evin çıkışına ilerledim. Eymen evde olmalıydı, olması lazımdı.

Kapının kulpu ile vurdum ardı ardına kapıya. Kapı sinirle açıldığında nefes nefese bağırdım.

"Kızım aklını yitirecek Eymen. Abisinden özür diliyor. Yardım et yalvarırım."

Dediğim an gözlerinin rengi değişti. Soldu adeta, kömür karası gözleri ölü bir gri rengine büründü. Kesik kesik nefes sesleri duyulmaya başladı, elleri ve ayakları korkuyla titredi. "Ne!"

Beni geride bırakarak bizim evin girişine doğru atıldı. Ben ise arkasından yüreğimdeki sızıyla ilerledim.

Yeni kavuştuğum kızımın canından daha önemli ne vardı?

Benim gibi bir adam yirmi yedi yıl sonra kızının sağlığını düşünme yetkisi var mıydı? Sahi, benim gibi bir adam baba olarak nitelendirilebilir miydi? Yine de can sağlığını istedim. Hep uzaktan diledim ama bu sefer yanımdaydı, bundan sonra hep yanımdaydı...

 

 

☀️

"Lütfen gitme benden!" Ağlamam devam ediyordu. Abim artık yoktu , sanki Eymen gelince kaybolmuştu. Kollarım Eymen'in boynuna sarılıydı, elleri belimi dikkatle sarıyordu. Evlenme teklifi almıştım. Ben ve evlilik teklifi... Aynı cümlede...

Gözlerimdeki yaşları omuzuna sildim. "Sevdiğim herkes gitti sen gitme, lütfen gitme..." Kollarım daha da sıkı sardı boynunu. "Lütfen ölme..." Gözyaşlarımın hızı arttı. Abimi sevmiştim, hem baba hem abi sevgisini ona yüklemiştim, gitmişti benden. Sevdiğim bir çok sevgilim olmuştu, terk etmişti beni. Hiç kadın gibi davranmıyorsun diye ayrılıyordu bazıları, sen yetişkin bir birey değilsin. Demeyi seçmişlerdi kimi zaman...

Elleri ile sırtımı sıvazladı ama tek kelime dahi çıkmadı ağzından. Güvence vermedi, hep senin yanında olacağım demedi, ölmeyeceğim, beraber yaşlanacağız demedi. Kim bilir, belki de benim hayatım buydu, geride kalmak, terk edilen olmak...

"Ben her zaman ilişkide terk edilen oldum, sen terk etme beni. Ben hep karşılıksız sevdim, sen bana yanıt ver. Hep yanımda olamayabilirsin ama hep sev. Benim sevdiğim herkes gitti, sevmedi beni, sen sev ama olur mu? "

Yüzümü geri çekip yüzüne yaklaştım. Göz bebekleri titriyordu ama bu endişe değildi, yoğun bir sevgi vardı gözlerinde, kıyamıyormuş gibi bakıyordu, ilk defa sevildiğimi hissettiriyordu...

"Kimse önemsemedi benim duygularımı sen önemse, sadece sen sev, sadece sen bana böyle bak, olur mu? Tek sana güveneyim, tek senden çekinmeyeyim, olur mu Eymen?"

Ellerini belimden çekti, yüzüme doğru ilerledi. Başparmakları gözyaşlarımı kurutmaya yetti. "Sadece ben severim seni, sadece ben böyle bakarım, sadece ben seni kalbime alırım, sen benim tek aşkımsın açelya..." Saçlarımı arkaya doğru taradı. "Ben sana dokunmaya kıyamazken, kendi gözümden sakınırken seni nasıl terk edebilirim?"

Neden olduğunu bilmiyordum ama bu sözlerin hepsi bana bir umut, bir mutluluk kaynağı oldu. Göz yaşları içindeyken güldüm. Evet, güldüm...

Ellerimi boynuna atıp yanaklarını öptüm sonsuz diyebilecek kadar fazla, burnuna minik bir buse kondurdum. "Bırakmazsın ki, biliyordum ben. Gitmezsin sen benden." Kafamı boynuna gömdüm, kokusunu çektim içime, kollarımı daha sıkı sardım, sarıldım. "Tek beni seversin sen. Tek seninle mutlu olurum ben..." Kafamı boynundan çektim, gözlerine deydi gözlerim. "Değil mi?" Sağ yanağından bir daha öptüm. "Bırakmazsın beni..."

Gözleri hayranlıkla bakmaya devam ediyordu. "Sen çok tatlı bir delisin, aşkım..." Son kelimeyi bastırmıştı. Daha da çok güldüm. "Tatlı bir deli ama, Hani böyle tiksinilmeyecek kadar, değil mi?" Dedim şakaya vurarak.

Bu sözlerime karşılık dudaklarımdan öptü. "Senden tiksineni siksinler..." Bu sefer daha fazla kahkaha attım. Bu sefer de ben öptüm dudaklarından. "Bu arada sorunu unuttum, tekrar etsene." Bu sefer o güldü.

"Unuttum."

"Üç cümleyi mi unuttun?"

"Hatırlıyorsun işte."

"Tamam, tamam." Dudaklarımı sertçe dudaklarına bastırdım. "Senin kalbinde bir ömür yaşamak benim için en büyük nimet Eymen akın..."

Ben , bana edilen bir teklifi kabul ettim. İlk edilen teklifim neden bu yaştaydı peki ?

Yine sorguladım hayatımı. Ama belkide Eymen'e ulaşmak için bu kadar acı çekmişimdir, olamaz mı?

 

 

 

☀️

Eymen akın...

Alkış sesleri odada yankılanıyordu. Açelya ise omuzuma başını yaslamış bir şekilde uyuyordu. Bizim tim ise yine cıvıklık peşindeydi.

"Lan belanızı siktirmeden önce susun, ettik işte teklifi kabul etti." Yağmur gözlerini kısmış bir şekilde bana bakıyordu. "Komutanım, affedersiniz ama odunsunuz yani."

"BAbababababba. Bunu benim gibi bir beyefendiye mı söylüyorsun yağmur?"

"Hakikaten yağmur abla. Benim komutanım altı gün hiç ayrılmadan açelye yengeyi mı beklemedi hastanede, açelya yengeyi kurtardık da gözlerini yüzünden mi ayırdı, hayır yani sen söyle şimdi bana bu adam odun mu?" Dedi yiğit arkadan, helal olsun, ilk defa beni savunmuştu.

"Susarsanız çok mutlu olacağım." Dedim ani bir sitemle. Çok şükür bu sefer beni dinleyip sustular. Tabii bir kaç dakikalığına.

"Ben size demedim mi oğlum, düğününde oynayacağım bunun diye?"

"Kartal!" Tekrar sustular çok şükür ki. Birkaç dakika geçtikten sonra açelya'nın mırıltıları, duyuldu. Kolları boynumdaydı ve ben yerde ,o ise benim kucağımda oturuyordu.

"Eymen..." Dedi kısık bir sesle harfleri uzatarak.

"Efendim?"

"Senin izinli olduğun bir gün Ankara'ya gitsek?" Abisi tekrar gelmişti aklına, biliyordum unutması güçtü ama kendi canına yazıktı.

"Gideriz..." Dedim yine de üzmemek için onu.

" Abimin yanına da gidelim..."

"Ona da gideriz..."

"Ee, yüzük yok muydu bu tekliflerde. Benimle oyun oynamıyorsun, değil mi?" Odadaki timin gülmesine neden oldu ama anlık ters bakışımla sustular.

"Onu da yaparız..."

"Eymen, çok mu şımarık biriyim ben? Ondan mı sevmediler beni?"

"Şu konuyu açıp durma sinirim bozuluyor. Kaç taneydi bu sevgililerin senin?"

"Üç..."

"Ney!"

"Üç dedim ya kıt mısın?"

"Hepsi mi Ankara'da bunların?" Mırıltıyla onayladı beni. "Yarın gidiyoruz!"

Tim kahkahalara boğulurken anında sustular yine.

"Yok, vazgeçtim gitmeyelim."

"Neden?"

"Onlar geçti gitti Eymen, beni sevmediklerine göre kıskanılacak bir şey de yok, değil mi?"

"Tamam, ilk önce şu işleri bir halledelim, gideriz..."

"Hangi işler, yine mi gideceksin?" Bilinci yarı kapalı olmasına rağmen kırgındı sesi. Hatırlıyordu, biliyordu, anlıyordu...

"Yok o değil, şu evlilik işlemlerini diyorum... Halletsek?"

"Ne zaman?"

"Bilmem, sen ne zaman istersen..." Hafifçe gülümsedi.

"Sana kalsa zaten şimdi imzayı atıyorduk."

Onlar yine gülerken sinirimi durduramadım. "Talk show mu var burda, anırmayın da susun!" Hepsi susutuğunda açelya omuzuma setçe vurdu.

"Bir evlenelim, sana sesini nasıl kontrol edeceğini de öğreteceğim."

"Yaparsın...."

"Yaparım..." Tekrar uykuya daldığında bizimkilere döndü bakışlarım. Yatağın üstünde oturuyorlardı. "Çekilin bakayım siz şöyle." İkiletmeden kalktılar yatağın üstünden. Bir kolumu bacaklarının altından geçirip diğer kolumu da sırtına dayadım. Kolları hâlâ boynuma dolalıyken ayağa kalktım. Yavaşça yatağa yatırdım. Battaniyeyi ise hemen altından çekip üzerine örttüm. Odanın kapısının önüne geldiğimde aklıma tim geldi. "Siz burada bekleyin, ben geliyorum." Hızlıca züleyha teyze'nin yanına ilerledim. "Züleyha teyze! Açelya uyanınca bana haber verirsin."

"Oğlum biz amcamla dışarıya çıkacağız da sizin evde uyusa bu gün?"

"Lafı mı olur züleyha teyze?"

Tekrar içeri girdiğimde yağmur açelyanın yanına eğilmiş sargı bezinden akan kanı temizliyordu. Anlık endişeyle yanına eğildim.

"Ne oldu?"

"Yerde otururken zorlamış olmalı, ama büyük bir sıkıntı yok. Sadece sargıyı değiştireceğiz o kadar." Yüzümü astım anında.

"Tamam ne bok yapacaksan benim evde yap. Züleyha teyze çıkıyor evden sizin eve geçseniz olur mu dedi." Açmaya çalıştığı sargıyı bırakıp geri çekildi. Ben ise açelya'yı tekrar kucağıma alıp evden çıktım. Ama benim evin kapısı kapalıydı. Mustafa abi bu durumu anlamış olacak ki arkamdan gelip vestiyere bıraktığım anahtarımı anahtar deliğine sokup kapıyı açtı.

Açelya'nın zaten bir odası vardı. O yöne doğru ilerledim. O sırada açelya'nın eşyaları geldi aklıma. Açelya'yı yavaşça yatağa bıraktıktan sonra karşı eve geçtim. Bilgisayarı, not defterini, kalemliğini ve gözlüğünü aldım. Geri eve geldiğimde yağmur hariç herkesin salonda oturduğunu gördüm. Kafamı iki yana salladım siz ne ayaksınız diye. "Akıllı uslu şerefsizliğimizle oturuyoruz komutanım." Dediler aynı anda. İşaret parmağımı onlara doğru salladım. "Tek bir ses dahi duyarsam, gebertirim"

Hepsi ağızlarını kapadığında açelya'nın odasına doğru ilerledim. Yağmur sargıyı açmış tentürdiyot ile yarasını temizliyordu. "İyi mi?" Kafasını aşağı yukarı sallamakla yetindi.

"Ne düşünüyorsun?"

"Sıla ablayı komutanım." İçim acıdı. Şiyar ne ara yaptı bilmiyorduk ama tacize uğramıştı. İkimizde perişandık. Hem Mustafa abi hem ben. Onun sevdiği, yıllarca peşinden koştuğu kadının değerini ölçmek imkansızdı. Ya ben? Tek sevdiğim kadının hem vurulması, hem kaçırılması, hem dayak yemesi , bunların haddi hesabı var mıydı?

"Geçecek hepsi. Hepsi..." Dedim , geçmeyecekti biliyordum ama dedim. Öyle olsun, öyle inanayım istedim.

"Eymen, ben çıkayım mı, eve gitmem lazım. Mutlu mesut yaşayın inşallah." Diye içeri girdi Mustafa abi.

"Sormana gerek mı var abi, müsade senin."

Sıla ablanın yanına gidiyordu, biliyordum. Sıla abla psikoloktu ama hiç bir terzi kendi söküğünü dikemezdi. O da açelya gibi anlık ataklar geçiriyordu, belki de aklını kaçırma derecesine geliyordu ama Mustafa abi yanındaydı. Sevgiyle kim zorlukları aşamazdı?

"Bitti mi işin?" Dedim yağmur ayağa kalktığında. Mırıltıyla onayladı beni. "Sen bizimkilerin yanına geç, geliyorum." Bu sefer başı ile onayladı beni. Kapı eşiğini geçip kaybolduğunda gözlerim açelya'ya döndü.

Yavaşça eğilip dudaklarından öptüm. "İyileşeceksin sevgilim, bunların hepsi geçecek." Buna karşılık olarak ​​​​​​sanki geçmeyecek dercesine inledi. Canı çok yanıyordu, biliyordum.

Yatağın köşesine oturdum. Ellerimle saçlarını taradım, arkaya attım. Kriz geçirirken terlemişti, saç dipleri ıslaktı. Eğilip kulağına fısıldadım; "ben sana çok aşığım, seni terk edemeyecek kadar aşığım."

Kalkıp bizimkilerin yanına gidecekken kapıda bizim üç cıvıkla karşılaştım. Onlar da beni görünce anlık şaşırdılar. Tek kaşımı havaya kaldırdım. "Ne işiniz var sizin burada?"

"Siktirin komutanım." Dedi Berkcan.

"Salona. Derhal!" Üçüde bit yavrusu gibi içeriye doğru ilerlerken aklıma pencereler geldi. Açelya'yı burada yalnız bırakmam ne kadar iyiydi? Tamam, evet... Şiyar içerdeydi ama güvenemiyordum işte. Çıkmadım o kapı eşiğinden. İçeri açelyanın yanına tekrar geldim. Kulağına doğru fısıldadım. "Kalk hadi uykucu, misafirlerimiz var."

İlk önce gerilip gözlerini hafifče araladı. "Hı?" Dedi efendim demek amacıyla. "Misafirlerimiz var diyorum, git de bir selam ver." Gözlerini tamamen açıp ayalkandı. "Ve beni bu saate kadar uyandırmadın mı?" Dolaba doğru ilerlediğinde bana el kol yapıp "tişört mişört ne boksa işte üstüme bir şey getir, gecelikle selamlayamam herhalde." Ben de onun endişesine kapılmış olacağım ki hızlıca beyaz bir tişört getirdim. Büyüktü ama mızmızlanmadan giydi. Hiç geceliği çıkarma zahmetinde bulunmadan üzerine geçirdi.

"Nerede misafirlerin?"

"Salonda"

"Ve sen burada mısın?"

Hızlıca salona ilerledi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

☀️

Dangalak... Misafiri var benim yanımda bekliyor tam bir dangalak.

Bir hışımla salona girdim. "Bu dangalak size bir şey ikram etti mi?" Diye bir soru yönelttim önce. Hepsi bir ağızdan yok dediler.

"Eymen!" Diye bağırdım evin içinde mutfağa doğru ilerlerken. "Efendim!" Diye bağırdı o da. "Pastaneye git tatlı matlı birşeyler al da gel." Tam arkamı dönüyordum ki onun koca cüssesine çarptım. Ne olduğunu anlamak için yüzüne bakacaktım ki belimden tutup tezgaha oturttu. Ben şaşkınlıkla yüzüne bakarken planını anladım.

"Hop hop hop Eymen bey. " Deyip tezgahtan indim. O ise arkamdan bakıyordu, bayağı şaşkındı. Güldüm bu haline. "Sen gidiyor musun yoksa ben mi almaya gideyim?"

"Öff tamam ben giderim. Ne alıcağım?"

"Tatlı al balım. Mümkünse antepfıstıklı sarma olsun. Bayılırım." O ise tek bir kelime etmeden mutfaktan çıktığında kahkahalara boğuldum. Mutfaktan çıkıp Eymen'in timinin yanına geldim. Bizimkilerin karşı koltuğuna oturdum.

"Ee, siz nasılsınız bakalım. Hiç konuşamadık."

"Eyvallah yenge. Asıl sana sormalı, iyi misin?" Dedi emir koltuğun kenarından. Bacakları sıkışmıştı, ona da yazıktı. "Emir sıkışmışsın gelsene bu tarafa. Sen daha lazımsın benimkine." Dedim gülerek. Timin hepsi bana ciddiyet ve şaşkınlıkla bakıyordu.

"Ne yani, Eymen'e lazımsınız siz, değil misiniz?" Hepsi şakayı anlamış olacak ki gülmeye başladılar.

"Yenge aramızda kalsın da Eymen abi canımıza okuyor ya. Baktık bir sen komutanımızın sinirlerinin üstesinden geliyorsun. Bir konuşsan?"

Cık diye bir ses çıkardım. "İşinize karışmam." Hepsinin umutlu yüzü çökmüştü.

”gençler size bir şey sorsam olur mu?" Hepsi başıyla onyaladı beni dinliyorum dercesine.

"Sıla abla niye gelmedi, bana mı kızgın?" Hepsinin gözleri benden başka heryerde gezindi. İçim acıdı, göğsüm yandı...

"Onu da mı dövdü, yoksa vurdu mu? Eymen bana iyi demişti. Kötü mü sıla abla?"

"Boş ver be yenge. Sen kendi derdine bak." Dedi yiğit ama dinlemedim.

"Tuğrul abi, sen de mi söylemeyeceksin?" Mahcup bir şekilde bakıyordu bana.

"Anlaşıldı..." Ayağa kalkıp telefonumun olduğu odaya doğru ilerledim. Elime aldım ve sıla ablanın isminin üzerine tıkladım.

Çaldı, çaldı, çaldı ama biçare, açılmadı.içeriye doğru sinirle ilerledim. "Hanginiz bana doğruyu anlatıyor? Ya da anlatacak mısınız yoksa ben mi öğreneyim?" Yağmur abla sinirle ayağa kalkıp yanıma kadar sinirle geldi. "Tacize uğramış işte o piç yüzünden. Rahatladın mı? Sus artık bir ya! Bu da bir can ve acıyor, anladın mı!"

Gözlerim dolmuş yağmur ablaya bakıyordum. Gerçekten de olmuş muydu böyle şeyler?

"Özür d...dilerim..." Dedim içimi çekmeye başlamışken. Elimi enseme attım utançla. "Ben çaya bakıp geliyorum." Deyip hızlıca odama doğru ilerledim.kapıyı kilitledim. Sol elimle ağzımı kapattım. Ağlarken sesimin çıkmamasını istedim.

Yatağın kenarındaki boş duvara sırtımı yasladım, en köşeye çekildim. Tanrı ise kulağıma fısıldadı ; bencilin tekisin sen...

Sıla ablanın hâli aklıma geldikçe gözyaşlarımın hızı arttı.


Bencildin....

Belki de bu yüzden sevilmemiştim, bencilliğimden kaybetmiştim belkide bu hayatta...

Saniyeler dakikaları kovaladı, kilitlediğim kapı aralanmak için zorlandı ama açılmadı.

"Açelya güzelim , hadi aç kapıyı da gel." Ses vermedim, daha doğrusu veremedim.

"Güzelim iyi misin?"

"Değilim! Bencilim ben. Kimseyi düşünmüyorum. Kimsenin acılarını hesaba katmıyorum, bencilin tekiyim ben!"

Eymen'in kapı arkasından yağmur ablaya olan bağırışlarını duydum. "Onun psikolojisi çok mu iyi sanıyorsun sen! Bağırmak senin neyine!" Ellerimle kulaklarımı tıkadım. "Bağırma, haklı o bencilim ben. Senden öncekilerde haklıymış sevilmemesi gereken benim"

"Bak söylenme şöyle açelya'm hadi çık dışarı."

"Yalan söyledin bana."

"Duysan çok mu iyi olacaktı sevgilim, ha?"

"Yağmur ablanın yüzüne nasıl bakacağım ben? O kadar sinirlendirdim onu... Kızgın bana."

Ağzında duyulur bir şekilde birkaç küfür yuvarladı.

"Sen boş ver onu benim yanıma gel hadi. Hem en sevdiğin tatlıdan aldım bak gel hadi."

"Çocuk mu kandırıyorsun sen Eymen?"

"Ama sen çocuk kadar masumsun açelya, gel hadi." Yerimden kalkmadan kapının oraya doğru ilerledim, anahtarı çevirip kapıyı araladım. Karşımda Eymen vardı onun arkasında ise yağmur abla. Gözlerim ise yağmur abladaydı. "Affetmezsin beni , değil mi?" Yağmur abladan ise tek bir kelime dahi çıkmadı. "Kızgınsın..."

"Hadi çık şuradan, onca işin arasında seninle uğraşamayız." Eymen ise bir hışımla yağmur ablaya döndü.

"Siz benim için de yiyin. Dinlenmek istiyorum."

Kapıyı kilitlemeden kapattım. Bilgisayarı yatağa atıp gözlüğü gözüme geçirdim. Yatağa yüz üstü uzanıp kafamı yastığa gömdüm. Tabi ondan önce birkaç şiir açtım...

Aysel git başımdan

Ben sana göre değilim.

Hem çirkinim de biraz bencilim

Ben sana göre değilim...

Başka bir şiire atladı uygulama. İçimin içime sığmadığı şiirlerden biri.

Geçti , istemem gelmeni

Yokluğunda buldum seni

Bırak vehmimde gölgeni

Gelme artık, neye yarar

Daha nice şiirler geldi geçti. En sonunda uygulama müziklere geçti.

Dilerim ki...

Dilerim ki asla caymazsın benim olmaktan...

Dursun zaman...

Kalsın yerin derinlerinde saklanan...

Daha sonrası hatırlanmayacak kadar karardı, uyku beni kollarının arasına aldı, ihtiyacım vardı, direnmedim, zorlamadım. Uykuya daldım...

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%