@cigdemm_buradaa
|
"onun çok mu iyi durumda olduğunu sanıyorsun da bağırıyorsun!" Açelya hala içeriden çıkmamıştı. Elimi saçlarıma attım sinirle. "Lan ben evlilik teklifi etmeden önce aklını yitirecek dereceye geldi kız, sana ne oluyor ya!" Karşımda öylece, hissiz bir şekilde duruyordu. "Vicdanın hiç yoktu değil mi? Hem hastanede, hem onu bulduğumuzda, hem vurulduğunda... Hiç kaileye almadın değil mi? Onunda bir canı ve yitirmek üzere olduğu bir aklı var ama sen sadece sevdiklerini düşünüyorsun!" "Ama sıla ab..." "Yav sikeceğim böyle işi. Tamam anladık hepimizin yarası var! Ama şunu unutmayın Mustafa abinin canından ne kadar can gidiyorsa benimde o kadar gidiyor." Yine koca bir sessizlik. "O kız kaç hafadır doğru düzgün düşünemiyor ya! Ben bağırınca kırılıyor diye içim gidiyor senin yaptığına bak!" İşittiği azar yüzünden başı öne eğilmişti. "O kız da kaçırıldı yağmur, o kız da acı çekti. Tamam, sıla abla da iyi şeyler yaşamadı, biliyorum ama onunda bir canı var yağmur. O her üzüldüğünde, her gerildiğinde, korktuğunda içim yanıyor. Anla beni,lütfen." Derin ve içli bir nefes aldı yağmur. "Özür dilerim komutanım... Böyle olacağını düşünmemiştim...", elimle gitmesini işaret ettim. "Sen otur ben geliyorum." Yüzüme bakmadan salondaki koltuklara doğru ilerledi. Koridorun sonunda sağa dönüp açelya'nın kapısının önüne geldim. İki kere yavaşça kapıya vurdum. "Girebilir miyim aşkım?" Ses gelmedi. Tekrar vurduğumda da ses gelmemesi üzerine yavaşça kapıyı araladım. Yüzüstü bir şekilde, yastığa hem sarılıp hem de kafasını koyarak uyuya kalmıştı. Gözüne taktığı gözlüğü yamulmuş bir şeklide alnına kadar çıkmıştı. Önündeki bilgisayardan ise bir şarkı odaya yayılıyordu. SOn içtiğin o kahve ve sönen sigaran, Tütse keşke yakışan ardına bir daha, Hatıralarla dolu dört Bir taraf, Unutamam ki nereye baksam orada var bir parçan. Denidim denedim unutmayı denedim, Ama olmuyor, söküp alsınlar kalbimden istedim. Hiç iyi değilim.... Yavaşça yanına oturdum. Elimi tişörtün altından geçirip sırtını okşadım. Rahatlardı belki gözyaşlarıyla içinden atamadığı acılarına rağmen. Ona bağırıldığı için mi yoksa sıla ablanın durumu için mi üzüldüğünü kestiremiyordum. Sıla abla ile bağ kurmuştu belki o üç günde, kim bilir? "Sevgilim, iyi misin?" Uyanmadı,yorgundu ama en çok da korkmuştu yağmurdan, biliyordum. Yüksek sesi, nefret cümlelerini sevmiyordu, korkuyordu bu hitaplardan. Uyanmayacağını anladığım an yanına sıkıştım ben de. Elimle sırtını okşarken birkaç iç çekişi yine yüreğimi dağladı. Kapı aralıktı, bizim tim yine merakına yenik düşüp gelmişti ama umurumda değildi. Gözümü açelya dan ayırmadım. " Açelya'm..." Yine ses çıkmadı. "Tamam , kırgınsın ama sana gerçekleri söylesem çok mu iyi hissedecektin sevgilim? Zaten sen benim ellerimde solarken sen nasıl iyi hissedebilirdin ki? Bana da hak ver sevgilim içim gidiyor seni her böyle gördüğümde. Lütfen anla..." Yine ses gelmedi, ama ben yine devam ettim. "hani sen bana dedin ya sevildiğimi hissediyorum seninle diye. Ben sevgiyi hiç tatmadım açelya. Saf aşkı sende gördüm ben. Kendini bu şekilde yıpratıp beni canımdan etme, lütfen o aklını kaybetme olur mu?" Çok çocuksu bir istekti, babama da yalvarmıştım bu şekilde, durmuş muydu peki? "Ben seni terk etmem ama kader seni benden alacak diye ödüm kopuyor. Seni yalnız bıraktığım her saniye seni düşünüyorum. Senden başka neredeyse kimsenin canını önemsemiyorum ama ben ilk defa biri için korkuyorum." Uzanıp saçlarından öptüm içimden Allah'a yalvardım benimle kalsın diye. Onunla bir ömür ayrı yaşayabilir miydim, sanmam. Peki o bensiz yapabilir miydi, asla. "Açelya, ben seni terk etmem ama sen gidersin diye ödüm kopuyor aşkım, gitme benden. Herkes gitti sen gitme, ailem gitti , sen gitme, olur mu?" Yine sessizlik, yine hiçlik, yine cevapsız bir soru... Ellerim hala sırtını okşarken inleyim kalkmaya çalıştı. "Eymen, sen beni mi izliyorsun?" Uyku mahmuru gözlerle beni izliyordu hayretle. Bu haline güldüm. Yavaşça yanağına uzanıp ufak bir buse kondurup çekildim. "Ne olmuş izliyorsam?" İlk önce sırtını yatağa verip bana baktı. "Hiç." Dedi sadece. "Kırgın mısın?" "Kime?" "Bana..." "Kırılmam gereken bir şey mi yaptın sen?" Dedi sinirle. Bu ilk önce beni afallatsada güldüm. "Yok bir şey..." "İçeri gidelim mi? Bir güzel kahve yapayım sana." "Gittiler mı?" "Yok, ama çok üzgünler açelya. Seni görmeden gitmezler fikrimce." "Yok gitmeyeyim. Böyle iyi." Üzgündü, belki de hâlâ korkuyordu. Ellerimle saçlarını okşadım. "Özür dilemek istiyorlar aşkım, ne olur sanki çıksan şu yataktan?" "Onlar benden niye özür dilesin ki, işleri güçleri var onların benimle mı uğraşacaklar? " Hâlâ korkuyordu yağmurdan , anladım. Yüzümü alnına yaklaştırıp öptüm. "Korkacak bir şey yok açelya." "Gidelim mi diyorsun?" "Aynısından..." Bunu demem üzerine yavaşça yattığı yerden doğruldu. İçindeki gecelik beyaz tişörtden görünüyordu. Yüzümü buruşturdum. "İlk önce şu altındaki geceliği mı çıkartsan, çok göze çarpıyor." Omuzunu kaldırıp indirdi. "Tamam." Ben üstünü çıkartmak için yanına yaklaşırken tek kaşını kaldırdı. "E çıksana!" Dudak büzdüm bu söylediklerine. " Çık dedim!" "Off tamam." Deyip çıkıyordum ki kahkahalar odayı doldurdu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken içeri giren timle gözgöze geldim. "Ne oluyor?" "Affedersiniz ama komutanım anasının amı oluyor." Deyip içeri atıldı emir. "Lan siktirin gidin kız üstünü değiştiriyor!" "Komutanım duyduğumuza göre siz buradayken değiştireceğini sanmıyorum." Diye sırıttı yiğit. "Siktirin gidin dedim, çıkıyordum ben de." "Yalnız Eymen sen de az değilsin ha." Dedi tuğrul abi alayla. " Çıkar mısınız artık. Alt yazı geçiyorum Eymen dahil." Dedi açelya hala uyku sersemi bir ses tonuyla. Hepsi onu dinleyip çıkarken açelya beni arkadan itip kapının dışına attı. Dakikalar sonra açelya odadan çıkarken bayağı çekingendi. Neden olduğu kesindi. Yaptığı şeyden utanıyordu ama onun bir suçu yoktu, bilmeden oluyordu hepsi. Elinden tutup öptüm. "Onlar sana bağırdığı için çekinsin açelya'm , sen değil." Gözlerini gözlerime kenetleyip odaklandı. " Hadi ama..." Derin bir nefes verip içeri doğru ilerledik. Sol eli ensesinde mahcup bir şekilde içeri girdiğinde yanına geçip elini tuttum. Yağmur'a gözümle işaret ettiğimde ayağa kalkıp açelya'nın önüne geldi. Açelya ise elini elimden kurtarıp kendini korumak için yüzüne tuttu. "Özür dilerim, gerçekten bilmiyordum yağmur abla." Bu hareketiyle yağmur'un ne bok yediğini anlatabiliyordu en azından bilmese bile. Ama yinede içim gidiyordu. Kesik bir nefes verdim. Kollarından tutup aşağıya indirdim. Bir yandan da yağmur'a doğru fısıldadım. "Bak da ne bok yediğini gör." "Özür dilerim açelya..." Ellerinden tutup elinin dışını baş parmağıyla okşadı. "Senin de iyi olmadığını unuttum, bağırdım. Beni affedebilir misin?" Çok Babacan bir tavırla yaklaşıyordu açelya'ya. En sonunda ne yaptığını anlıyordu. "Ama abla suç benim, bencil olan da benim. Asıl ben öz-" yağmur açelya'yı bir anda kendine çekip sarıldığında açelya'nın lafı bölündü. "Senin özür dilemeni gerektirecek hiç bir şey yok açelya, asıl ben senin iyi durumda olmadığını unuttum, seni düşünmedim. Beni affet." Açelya mutlu bir şekilde ellerini yağmur'un beline yavaşça sararken gülümsüyordu. İkisi de bayağı mutlu görünüyordu. "Affedecek bir şey yok abla." Dedi gülerek. Yine duygu karmaşası yaşıyordu. Bir yandan ağlayıp bir yandan da kahkaha atıyordu. Yağmur şaşkınlıkla ona bakarken kulağına fısıldadım. "Sadece duygu karmaşası yaşıyor, sakin..." Ani bir pişmanlıkla dudaklarını birbirine bastırıp daha sıkı sarıldı açelya'ya. "Offf of, çok dram var burada ya. Yeter artık!" Diye ayaklandı tuğrul abi. "Biz abiciğimle tatlıları katalım da getirelim." Deyip açelya'yı koltuğunun altına aldı. Onlar konuşa konuşa mutfağa doğru giderken ben yağmura gülumseyerek kafamı salladım. "Anladın mı niye kahrolduğumu?" "Sizden de özür dilerim komutanım... Siz oradayken açelya'ya dediklerinizi duydum , çok pişmanım..." "Anladığına göre bir sıkıntı yok." Dedim sırtına iki kez vurarak. O koltuğa yerleşirken ben de boş koltuğa geçtim.
☀️ "Lan prenses bu Eymen amma yavşak ya!" Dedi tuğrul abi beni koltuğunun altına almış mutfağa doğru ilerlerken. "Öyle deme abi, öyle birisi değil o, sevgisinden yapıyor." O kafasını kaldırıp kahkaha atarken ben de güldüm. "Anladık prenses en aşık sensin tamam." "Saçmalama, elbet seninde bir sevgilin vardır." "Yok." "Ha? Nasıl yok, yalan söyleme bana!" "Yok kız harbi yok. " Elimi çeneme atıp sinsice gülerken tuğrul abi bana bakmak için yüz hizama geldi. "Ne düşünüyorsun sen öyle tilki gibi?" "Siktir et." Dediğimde gözlerini kocaman açtı. "Bir daha duyarsam evlilik yüzüğünüzü yutarım." Gülmeme neden oldu bu cümlesi. "Hadi ya?" Dedim ben de şaşkınlığımı belli etmek için yüzümü kurulamaya peçete alırken. Masanın üstündeki peçetelikten bir tane peçete alıp yüzümü kuruladım. "Sen merak etme abi, o iş bende." Dedim gülerek. Peçeteyi çöp kutusuna atıp tabakların olduğu yere uzandım ama başarılı olamadım. Tuğrul abi arkamdan uzanıp aldığında güldü bana. "Yer cücesi." "Kim, ben miyim yer cücesi?" Mırıltıyla onayladı beni. Fazla didişmek istemedim. "İyi." Dedim ben de zorlamayarak. Buz dolabından tatlıları çıkarırken ben de çekmeceden çatalları çıkarttım. En sonunda işimizi birtirdiğimizde salona doğru ilerledik. Herkese tatlı dolu tabakları uzatıp ben de Eymen'in yanına oturdum. Eymen, beni sahiplenirmişcesine kolunu belime doladığında ben de ona daha çok sokuldum. Kokusunu seviyordum, korkularımın hepsini söküp alıyordu benden. Ben ise başımı göğsüne yasladım. Birkaç dakika sonra yağmur abla konuşmaya başladı. "Açelya seni sıla ablanın yanına götüreyim mı yarın?" Mutlu etmişti beni bu haber. Güldüm haberin verdiği mutlulukla. "Olur." Dedim harfleri uzatarak istemsizce. "Özledim zaten onu." Bakışlarımı ise Eymen'e çevirdim, yukarı doğru. "Olur mu?" Gülerek saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Çıkışta ben alırım ama." Kafamı daha da çok yasladım göğsüne. "Anlaştık." Herkes tekrar tatlısına gömülürken ben tatlıyı sevdiğim için bitirmiştim. Eymen de bunu görmüş olacak ki benim tabağıma kendi tatlılarından koydu. Ben ise onun ağızına uzattım. "Asıl sizin ihtiyacınız var enerjiye, siz yeyin." Dedim ama uzattığım çatalı kendi eline alıp benim ağızıma soktu. "Asıl senin ihtiyacın var, şu bacaklarına bak, kilo al biraz." Ben şaşkınlıkla ağızım doluyken ona döndüğümde kahkahalar eşliğinde güldü. Ben ise sertçe koluna vurdum. O acıyla inlerken ben de onun bu haline güldüm. "Gülemezsin bana!" "Niyeymiş o?" "Gülme dediysem gülme!" Susup tatlısına döndüğünde gülme sırası timdeydi. Onların arasında ben de güldüm. "Siz de tam kafa dengisiniz abi ya!" Dedim time doğru. "Öyleyizdir yenge biraz." Dedi Berkcan arkadan. Ama bir anda ciddiyetle yüzünü çevirdiğinde anlamadım. Arkama döndüğümde Eymen'in o korkunç bakışlarıyla karşılaştım. "Lan mağara adamı bu kıskançlık ne ya! Ben senin yüzünden kimseyle iki kelam edemeyecek miyim?" "Benle et." Dedi rahat bir şekilde. "Gamsız." "Öyleyimdir" Oflayıp mutfağa doğru ilerledim. Çaydanlığın altını kapatıp geri geldiğimde ne olduğunu anlamadım. Tim ayaklanmış gidiyorlardı. "Nereye? Yeni gelmiştiniz." Dedim ama sesimin bu kadar kırgın çıkmasını beklemiyordum. Eymen neredeydi? "Yenge gitmemiz lazım." Dedi yiğit. "Eymen de mi?" O giderse ben burada yalnız kalacaktım. İçeriden ise Eymen'in seslenişi duyuldu. "Açelya kalk hazırlan. Burada tek kalamazsın." Doğru, kalamazdım. Lafını ikiletmeden üstüme beyaz hırka bir kazak geçirip altıma da siyah kumaş bir pantolon giydim. Ayakkabı seçmeden beyaz bir spor geçirdim. Kapının önündeyken elimdeki telefonu cebime koydum. "Eymen beni nereye götürüyorsun, ben nereye gideceğim?" "Ben ne yapacağımı biliyorum, sen merak etme." Korkuyordum. Bu sefer gerçekten korkuyordum. Eymen telefondan biri ile konuşmaya başladı. "Komutanım, açelya'yı oraya getiriyorum. Tamam, siz nasıl isterseniz komutanım. İyi günler." Eliyle time gelmeleri için bir hareket yaptı. Asansörü beklemeden merdivenden inerlerken. Ayağım takılsa da durmadım. Onlardan ayrılmamalıydım. Tuğrul abi "açelya'yı nereye bırakacaksın?". Dediğinde ise nereye gideceğimi öğrendim. "Alaya, albayın yanına götüreceğim. Albayın emri böyle." Ben alaya gidecektim...
☀️ |
0% |