@cigdemm_buradaa
|
Arabada tüm tim ilerliyorduk. Ben korksamda sesimi çıkartamıyordum çünkü Eymen'in korktuğumu görüp endişelenmesini istemiyordum. Yeşil binanın önüne geldiğimizde araba durdu. Kapının önünde tanıdık bir yüz elleri arkada bağlı, bize bakıyordu. Eymen ise yanağıma minik bir öpücük kondurdu. "Korkma tamam mı? Güvendesin burada." Başımı usulca aşağı yukarı salladım. Kapıyı açıp arabadan indiğimde albay beni karşıladı. "Merhaba kızım." Hafifçe tebessüm ettim iki elim önümde bağlanmışken. "Merhaba mesut komutanım." Dedim kısık bir sesle. O ise bu halime hafifçe güldü. İki adım atıp beni kolunun altına aldığında şaşırmıştım. Aslında bir baba gibiydi kollarındaki sıcaklık. Ya da bir abi... "Sen korkma tamam mı? Burada hiç kimse sana bir şey yapamaz." Mırıltıyla onayladım onu. "En son böyle düşündüğümde kaçırıldım..." Dedim gülerek. Mesut komutan ise hafifçe güldü. "Böyle düşünme işte. Sen daha gençsin, hayatını yaşa." "Size bir şey sorabilir miyim komutanım?" "Dinliyorum?" " Bu gün ayın kaçı, Eymen'in doğum gününe saat almıştım ama günleri takip edemedim." " 17 aralık. Eğer Eymen'in doğum gününü bil-" " 3 Ocak. Biliyorum ve hediyemi de yanımda getirdim. O zamana kadar gelmezse yanımda bulunsun diye." " Sen iyi biliyorsun ha." Dedi keyifle. "E tabii komutanım. Ben sevdiğim adamın cv ' sini dökerim ortaya." İkimizde güldüğümüzde bir odaya girdik. İki yatak vardı ve birinde de sıla abla oturuyordu. Mutlulukla mesut komutanın kollarından kurtulup sıla ablanın yanına doğru koştum. "Sıla abla!" O da benim ona doğru koştuğumu fark etmesiyle mutlulukla ayağa kalkınca sarıldık. İkimiz de birbirimizi göğsümüze hapsetmek istercesine sarıldık. Gözlerimdeki yaş mutluluktan çeneme doğru kaydı. Omuzlarımdan tutup geriye çekince gözleri vücudumda gezindi. "İyisin. Şükürler olsun iyisin." Tekrar çekip sarıldığında. Ben de kollarımı tekrardan beline sardım. "Sen iyi misin? Yanıma da gelmedin... Küstün sandım." Elleri ile sırtımı sıvazladı. "Ben sana küser miyim?" "Küsmez misin?" Gözlerime odaklandığında fısıldadı sessizce. "Küsmem.." yatağa yan olarak oturduğumuzda "sana anlatacak çok fazla şeyim var." Dedim gülerek. "Anlat bakalım..." "Bizi bulduklarından sonra ben hastanedeyken babam geldi. Aslında ondan önce de gelmişti ama hastaneye benim için gelmiş. Yirmi üç yıl sonra tekrar geldi inanabiliyor musun?" " Gerçekten mi?" Dedi o da benim adıma mutlu olduğunu belirtircesine . "Aslında ilk önce istemedim. Annemi terk ettiğini düşündüm ama mecburmuş biliyor musun? Yıllarca bize hasret kalmış." " En azından buluştunuz ya, çok mutluyum." Dedi o da derin bir ohh çekerek. " Eymen'in doğum günü de yaklaşıyor, ona hediye almıştım ama o günün akşamı o adam eve girmiş. Sonrasını sen de biliyorsun. " Dedim bir anda buruklaşan sesimle. O ise moralimin bozulmasını istemiyordu sanki. Hemen lafı değiştirdi. "Göster bakayım şu hediyeyi. Bir de ben bakayım." Heyecanla çantamdan saat kutusunu çıkardım. Eline uzattım incelemesi için. Kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırdı. "Sen nereden biliyorsun Eymen'in saat sevdiğini?" Sinsice sırıttım. Kulağına eğilip sessizce fısıldadım. "Ben bir kahinim, ama kimseye söyleme, yoksa işin biter ." İkimiz de bu sözlerimden sonra güldüğümüzde sıla abla kahkahası bastırıp saatin kutusunu açtı. "Ooo. Bu saat bayağı iyiymiş ha! Eymen bayılır buna." "Biliyorum, o yüzden aldım." "Niye buraya getirdin?" " Onun doğum günü 3 Ocak , belki o zamana kadar gelmezler diye yanımda getirdim. " Yine üzüldüğümü anladı. Lafı değiştirmek için bir şeyler ararken aklına bir şey gelmiş olacak ki bir anda sıçradı yerinden. " O kadar uzun sürmez merak etme. Ayrıca Senin de geleceğini duyduğumda kutu oyunu getirdim." Kutu oyunlarını sevmezdim. Küçükken abimle oynardım hep, ben de sadece onunla kalmasını isterdim. Sadece onunla gülebileceğim bir oyun... "Oynamasak?" Daha da kırgındı sesim. Dudaklarını büzdü öne doğru. "Sen nasıl istersen.." ikimiz de yataklarımıza çekilmiştik, sıla abla ise uyuya kalmıştı. Ben ise derin düşüncelere dalmıştım.. Bana sıla ablanın tacize uğradığını, psikolojisinin bozuk olduğunu söylemişti yağmur abla. Ama şuan gayet mutluydu. Öyle miydi? Benden mi saklıyordu? Bilmiyordum, şu son zamanlardan sonra düşünce ve fikirlerim benim yönetimim dışındaydı, duygularım istem dışı birbirine karışıyor, mutlu anımda gülerken gözyaşı döküyordum... Ben iyi miydim? Eskiden, gülmenin güç olmadığı zamanlarda benimle konuşmaya çalışan o içimdeki ses, kahkalarımın içtenliği.... Bunların hepsi beni terk etmişken iyi miydim? Bilmiyordum, yine... Ben sıkıntıdan yatakta debelenirken kapıya iki kere tıklatıldı. İlk önce sıla ablaya baktım, müsaitti. "Gel" dedim içten olmasa da sevecenlikle... İçeri Mesut komutan girdiğinde gözlerimi ovuşturdum, çantamdan gözlüğümü çıkarıp burnumun kemerinde sabitledim. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken içeri öğrencilerim girdi. Onların neden burada olduğunu bilmiyordum ama mutlu olmuştum. "Çocuklar! " Dedim sevecen bir tavırla onlar bana doğru koşarken. Neredeyse iki aydır okula gidemiyordum, yani Eymen göndermiyordu. "Öğretmenim iyi misiniz?" Diye öne çıktı alp bana sarılmak için. Bense sarılmak için kollarımı açmıştım. Alp bana sarılıp birşeyler anlatırken flaş patladı. Sıla abla bize doğru sinsice gülümsüyordu. "Eymen'den çekeceğin var." Dedi. "Saçmalamasın. Çocuktan da kıskanmasın." Dedim gülerek ben de. "Neden geldiniz bakalım buraya?" Telefondan saate baktım. Kaşlarımı çattım. "Hem sizin derste olmanız gerekiyor." Hepsi gülerken içeri lacivert gömlekli, siyah pantolonlu bir adam girdi. "Öğretmenim siz yokken Kaan öğretmenimiz bizim derslerimize giriyordu. O istedi bizi buraya getirmek." Sıla abla bana kaş göz yaparken o an onu umursamadım. Bu öğretmeni tanıyordum. Tenefüslerde benim yanıma gelirdi ama Eymen'in aramalarını açarken giderdi. Ayağa kalktım nezaketen. Karşısına kadar geldim. Elimi sıkması için öne uzattım. "Çok teşekkür ederim. Beni düşünmüşsünüz ama ben dikişlerimi aldırdıktan sonra yine görevime devam edecektim zaten. Zahmet oldu size de." Uzattığım elimi kendi elinin içine alıp dudaklarını yaklaştırdığında kaşlarım çatılmıştı ama sustum. Ne deyip de bana yürüyeceğini merak ediyordum. Elimi öpüp geri çekildiğinde ise söze girdi. "Başınıza gelenleri öğrendim açelya hanım. Çok da üzüldüm. Şu son kaçırılma olayından sonra da dayanamadım, geldim. Geldik..." Yapmacık bir şekilde gülümseyip bir adım geri çıktım. "Çok teşekkür ederim ama dediğim gibi, Zaten gelecektim. Ve tahmin ediyor olmalısınız ki Eymen gidince buraya geldim. Eymensiz pek güvende değilim de." Ses tonumu tutuyor olsamda mimiklerimi tahmin edebiliyordum. Onlar da tahmin ettiğim gibi olduğu için Kaan'da bir adım geri çekildi. "Peki, geçmiş olsun tekrardan. İsterseniz çocuklarla bahçed-" "Burası okul bahçesi değil. Siz de benim gibi bir öğretmen olduğunuza göre -ki ben burayı öğretmenliğimden değil, şehit ve asker yakını olduğum için biliyorum- buranın çocuklar için tehlikeli olduğunu biliyorsunuzdur." Elimle arkasındaki kapıyı işaret ettim. " Kapı o tarafta. İyi günler." Deyip yatağıma doğru ilerlerken düşüncelerini merak etmedim. Sıla ablanın bakışları ise hayranlıkla bendeydi. Çocuklarla tekrar sarıldıktan sonra odadan çıktılar. Sıla abla ise tahmin ettiğim gibi "ohaa!" Deyip yanıma oturdu. "Lan o neydi öyle! Thats my girl ya! Kızım o nasıl yerin dibine sokmak. Pardon sokmak değil. Sokup sokup çıkardın." Ben ise bu övgüleri geri çeviremezdim. "Bir baktım, cık bu Eymen değil dedim. Anasını siktim vallahi." Dedim gülerek. "Yalnız çocuk elini öperken fotoğraf çektim. Eymen gelince göstermezsem namertim." "Hayır! Adam elini kana bular. Saçmalama." Gözlerini kapatıp alt dudağını büzdü. "Ben bilmem." "Off. Uyuyalım mı? Çok uykum var da." "Sen yat, ben de şu fotoğrafı Mustafa'ya atayım." Hiç bir şey umrumda değildi. Tek istediğim uyumaktı. Pardon, Eymen'in yanında uyumak. Ama olmuyordu işte istediğim zaman. Ben de kendimi karanlığa bıraktım...
☀️ Eymen akın... Timim ve ben dağda, ağaçların arasında bir teröristin sığındığı evi gözetliyorduk. Mustafa abi , tuğrul abi ve ben tam karşısından o kulubeyi izliyorduk. Diğerleri ise farklı yerlere dağılmıştı ama hepsi kontrolüm altındaydı. "Komutanım. Bir fotoğraf göstereceğim ama sinirlenmeyin." Kaşlarımı çattım. "En fazla ne olabilir?" Dedim burnuma kadar çektiğim puşeyi indirerek. Mustafa abi ise telefonu bana çevirdiğinde gözümün sinirle seyirdiğini hissettim. Açelya'yı ben harici birinin öpmesi mı, elini mı öpmek! "Kim bu orospu!" Dedim sesimi fazla çıkartmamaya özen gösterirken. "Komutanım, sakin. Açelya abla da ilk önce tokalaşmak için uzatmış, sonra adam öpünce iki adım geri çekilmiş kapıyı göstermiş kapı orada, iyi günler dilerim. Diyerek kovmuş adamı. Sizi de övmüş hatta. Eymen olmadan güvende hissetmediğim için buradayım demiş." Sinirim hâlâ geçmemişti. "Sana bir soru sordum abi!" "Eymen aslanım sakin. Açelya kovmuş diyorum adamı." "Lan ben o orospuyu okulda da gördüm. Piç ikide bir yavşamaya çalışıyor ya! Sikerim ben bunu!" Elim istemsizce telefona gitti. Hızlıca aradığım isime bastım.
🫀Açelya'mm Çalıyor...
Bir kaç çalıştan sonra müptelası olduğum sesi duyunca yumuşamış olsamda tam olarak kesmemişti sinirimi. "Açelya kim o orospu!" "Eymen, aşkım sakin ol. Kovdum ben kaan' ı yemin ederim. Çocuklar için gelmiş zaten." "Açelya ben o adamı senin yanına yaklaşmaya çalışırken gördüm o okulda. Ben bu adamı sikerim! Senin eksenine girmeye çalışıyor yörüngenin çubuğunu götüne sokarım o adamın!" " Sakin, biliyorum aptalın teki. Ama ben senden başka kimsenin benim yanıma yaklaşmasına izin vermem. Sence bir sıkıntı var mı aşkım?" Haklıydı ama yine de sinirliydim. Açelya'yı da kırmak gibi bir niyetim de yoktu. " Tamam, ama bir daha o adamı görmeyeyim açelya. Eğer ki görürse-" "Of. Tamam dedik. Piçin teki dedik çok bağırıyorsun ya! Tamam kıskanıyorsun, anlıyorum sevdiğinden yaptığını ama bu kadarı da cilalı taş devrinde kaldı ya! Kırma beni, sen görevini en iyi şekilde yapmaya devam et. Kocaman öpüyorum seni, hayatım. En yakın zamanda görüşürüz." Telefonu yüzüme kapattı. Telefonu yüzüme kapatmış olsa da karnımdaki kelebek hissi beni öldürüyordu. Beni gerçekten seviyordu. İstemsince dudaklarım huzurlu bir tebessüm takındı üstüne. " Çok tatlı, değil mi abi?" Tuğrul abi ile Mustafa abi bana güldüklerinde gözlerimi büyüttüm sinirle. "Susun!" "Abi harbi aşık bu ya!" Dedi Mustafa abi alayla. "Alaya alma abi, gerçekten çok tatlı. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama aklımı alıyor. Beni delirtiyor ama hoşuma da gidiyor." " Çok betimliyorsun aslanım. Aşığım de geç. " Dedi tuğrul abi. Ben ise somurtarak puşeyi burnumun üzerine kadar çektim. Ama içimdeki kelebekler hâlâ yerli yerindeydi. Huzur katmıştı bana. Kulübedeki ışıklar söndüğünde time kulaklıktan seslendim. "Kartal, aşağıyor iniyoruz. Adamların uykusu hafif, dikkatli olun. Yağmur ve emir, siz kulübenin arkasından gelin. Biz üçümüz önden gideceğiz. Berkcan ve yiğit siz hızlıca içeri sızıp bombayı imha edin. Bizim burada olduğumuzu biliyorlar ve bomba kurdular. Bomba hemen vestiyerde kapıya bağlı. Dikkat edin." Hepsi birden emredersiniz komutanım dediğinde aşağıya inmeye koyulduk. Kapının önüne geldiğimde kulaklığıma yiğit'in sesi doldu "komutanım girebilirsiniz." Kapıyı açtığımda yiğit'in arkasındaki adamı tutan berkcan'ı gördüm. Bu duruma güldüm. " Hadi ama !Bu kadar kolay olamaz, değil mi?" Ellerimi iki yana açıp güldüm. Gözündeki kin beni daha çok güldürüyordu. Başka bir planları yoktu, dediğim gibi aptallardı. Berkcan adamın ağzını açtığında bir anda yüzüme tükürdü ama puşe yüzümü korudu. Bu son çırpınışları güldürdü beni. Hızlıca üzerine atılıp ellerimi boğazına doladım. Nefesini keserken aldığım keyif muhteşemdi, açelya hariç hiç kimseye değişilmezdi. Adam ellerini boğazını sıktığım ellerime doladığında daha da çok bastırdım sanki imkanım varmış gibi. Yüzü morarmaya başladığında ise ellerimi boynundan çekip sıktıktan sonra yüzünü yumruklamaya başladım. Yüzü kanla kaplanırken ellerime de bulaşan kana lanet ettim. En son ise son darbeyle öldürecekken tuğrul abi beni adamın üstünden çekti. "Sakin ol oğlum! Adam bize sağ lazım." Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Yiğit ise ortamı yumuşattı. " Gençler alalım arkadaşı! " Dediğinde gerçekten de güldüm. Mutluluğa ihtiyacım vardı şuan. Açelya yokken ihtiyacım vardı... "Doğrudur, alalım arkadaşı yiğit." Dedim bende. "Sıradaki yer neresi?" Dedim rotadan sorumlu Berkcan ' a. " Şam komutanım. Bağdat' tan şam' a..."
☀️ Eymen yok; gün üç... Artık bunu yazıyorum çünkü eymen' i cidden çok özlüyorum. Eymen'in yokluğunun üçüncü günü bugün. Evet, sıla abla ile mutluyum ama o yok. Görevini başarılı bir şekilde yapacağına eminim, hep emindim. Ama ben 2011 den beri geri geleceğine emin olamıyorum kimsenin... Eğer bunu okursan Eymen; seni çok seviyorum ve sana delilercesine aşığım... Son noktayı da kattım kağıtın üzerine. Son harfleri de bu mürekkeple kazıdım. "Çok trajediksin açelya!" Dedi sıla abla da kahrolmuş gibi. Onun da eşi oradaydı sonuçta. Onun da canından can gidiyordu, biliyordum. "Yemek saati geldi mi?" Dedim yatakta yüzüstü uzanırken. Kısa bir süre sessiz kaldı. "Yedi dakika var. İnelim mı?" "Hadi inelim." Dedim ama üstümdeki şortu Eymen görse ağzıma sıçardı biliyordum. Çantaya doğru ilerledim. "Sen in üzerimi değiştirip geliyorum ben" "Tamam." Odadan çıktığında çantanın içinden kumaş bir pantolon ve siyah bir kapüşonlu giydim. Kapüşonlu eymen'indi. Hep burada kaldığında giyermiş bunu, ben de ondan gizlice almıştım kaşla göz arasında. Beyaz bir spor giyip aşağıya, yemekhaneye doğru ilerledim. Sıla abla bana da almıştı. Gülümsedim bu haline. Huzurluydu, belki de alışkındı, bilemiyorum. Diğer askerlerin gözü hep bizdeydi. Şaşırıyorlardı bizim burada olmamıza ama hiç kimse bizimle iletişim kurmuyordu. Belki bizimkileri biliyorlardı. Belki de Eymen tembihlemişti onları. Bu düşünce gülmeme neden oldu. "Neye gülüyorsun?" Dedi sıla abla ağzına attığı peyniri çiğnerken. "Boşver." Dedim ben de gülüşümü durdurmaya çalışırken. "Sence ne zaman gelirler." Dedim zeytini çiğnerken O da lokmasını yutup cevap vermeyi seçti. "İnan hiç bir fikrim yok. Ama ne havalıdırlar ya! Düşünsen elinde silah , ağzında puşe... Ben benimkine tekrar tav oluyorum. " " Ben Mustafa abiyi bilmem, benimki her türlü yakışıklı." Dedim gülerek. O sırada ise yanımıza kadın bir asker geldi. Masaya oturdu. "Merhaba." Dedim ben biraz ciddileşmiş bir ses tonuyla. O ise bir cevap vermedi. Biz ise hiç seslenmedik. Hızlıca yemeği yiyip odaya çıktık. Odaya çıktığımızda elim ister istemez Eymen'in isminin üzerine gitti. Önceden attığım mesajları okumaya başladım.
🫀Eymen'im🫀 Siz İşin daha ne zamana kadar uzayacak? Seni çok özledim...
Başka bir günden bir yazı daha düştü önüme.
🫀Eymen'im🫀 Siz Biliyor musun? İtalyanca öğrenmeye başladım. Sana da birkaç cümle söyleyeyim mi? İl mio prezeoso... Mi manca... Sono cusì innamorato dì te... Per favore, vieni da me qualunque cosa accada... Sen anlamını da bilmezsin.
Kıymetlim... Özledim... Sana çok aşığım... Lütfen bana gel. Ne olursa olsun... Yazıyordu ama bilmediğine emindim.Gözüm altlara kaydığında ise yanıt verdiğini gördüm.
🫀Eymen'im🫀
Lo so tesoro mio .e ti amo in un modo Che vale il Mondo. Yazdıklarının anlamı büyüktü, çok büyüktü. Biliyorum sevgilim. Ve seni âlemlere bedel bir şekilde seviyorum... Yazmıştı ve dün gece yazdığı belliydi. Meşgul olmadığı bir zaman yazmıştı anlaşılan. Ben de ona bir cevap yazmak istedim. Siz Lo so, lo so tesoro mio...🫀 Biliyorum, biliyorum sevgilim... Yazmıştım ben de.
|
0% |