@cigdemm_buradaa
|
Gün 17; Eymen yok... Bugün eymen' in doğum günü ama hala gelmedi. Yirmi günü aşmasını istemiyorum çünkü gün geçtikçe korkuyorum. Abimin gelemediği gün ondan önceki görevi bir ay sürmüştü O zaman korkmamıştım çünkü kör kurşunun bıraktığı acıyı tatmamıştım . Mi manca...
Son noktayı da bırakıp beni yemekhanede bekleyen sıla ablanın yanına inmek için hazırlandım. Üstüme beyan bir kazak, altıma siyah kumaş , bol paça bir pantolon girdim. Aşağıya doğru ilerledim. Merdivenleri inerken sıla ablanın mutlulukla bağırışı kulaklarıma doldu. Merdivenleri indikten sonra koridorun sonunda onları gördüm... Benim biricik aşkımı gördüm... Mutlulukla "Eymen!" Diye bağırıp boynuna atladığımda ellerini belime doladı. Kafamı boynuna gömdüm özlediğim kokusunu alabilmek için. "Çok özledim..." Dedim başımı boynumdan kaldırmadan. "Çok özledim yemin ederim eridim özleminden...." Kafamı boynundan kaldırıp yanaklarını sınırsız sayıda öptüm, sayamayacak kadar öptüm. Kollarımı daha sıkı sardım boynuna. " Gelemeyeceksin diye ödüm koptu." Dedim abim her geldiğinde söylediğim gibi. O ise daha sıkı sardı elleri ile belimi. O da benim yanaklarımı öptü çok defa, sayamadım... Hafif sakalları çıkmıştı. Gözlerinin altı çökmüş , beyazları kızarmıştı. Teni solmuş ,yanakları çökmüştü. "Çok kötü olmuşsun..." Dedim acıyla. Gözlerimi gözlerine kilitledim. "Hiç mi yemek yemedin on yedi gün?" Baş parmaklarımla gözlerinin altlarını okşadım. "Hiç mi uyumadın?..." Cevap vermedi. Benim sinirlerimi bozmaya ant içmişti. Kaşlarımı çattım. Elinden tutup yemekhaneye doğru ilerledim. "Ne yapıyarsun açelya?" Dedi gülerek. "Sus! Bir de bana yemek ye dersin! Şu haline bak!" Yemekhaneye girdiğimizde masayı gösterdim. "Geç otur oraya!" Şaşırmıştı ama sözümü de dinleyip oraya doğru ilerledi. Ben ise tüm yemeklerden tepeleme doldurdum ve yanına ilerledim. Yanına oturduğumda diğerleri de gelmişti. Önemsemedim. Hızlıca çatalı alıp peynire batırdım. Tepeleme bir şekide aldıktan sonra Eymen'in ağzına doğru ilerlettim. İlk önce ağzını açmadı. " Bir bok yememiş şu hale bak! Miden de küçülmüştür senin." Gözlerimi sinirle açtığımda ise ağzını açtı. Peynirlerin hepsini çiğnemeye çalışırken güldüm. "Sana sürprizim var. Çantamda ve çok seveceğine eminim." Dedim gülerek. Bir hışımla peynirleri yutarak merakla bana baktı. "Neymiş o sürpriz?" Dedi. Bayağı eğleniyordu anlaşılan. " Sen onu boş ver. Eve gidince sana ne yemek yapayım onu söyle. Gözlerinin altı da mosmor, benim maskelerden deneyelim... Traş da olurs-" lafılı bölüp işaret parmağını sus çizgime yasladı. "Şşşt, sakin ol. Ben iyiyim..." Kaşlarımı çattım. " Cinnah iyisin. Pardon da mal gibi kalmışsın. Acil vitamine ihtiyacın var." O ise güldü. "Cinnah ne be!" "Kardeş payı izlemedim mı hiç?" "İzledim izlemesine de, sen izledin mı?" Kaşlarımı çattım sinirle. "Sence!" Dedim sesimi fazla yükseltmemeye çalışarak. Durduk yere içli bir tebessüm etti. "Hem ben vitaminimi aldım. Tesaro mio..." Bu cümleden sonra sırıttı. "Harbi nereden çıktı İtalyanca?" " Sen yokken sıkıldım..." Ama sonra o günlerde yaşadıklarım geldi aklıma. "Ama biliyor musun, sizin gittiğiniz üçüncü gün çocuklar geldi, beni özlemişler biliyor musun?" Dedim çocuksu bir mutlulukla. O ise kaşlarını çattı. " Çocuklar değil de o orospu özlemiş sanki!" Dedi dişlerini sıkarak. " Saçmalama! Göt herif işte ne yaparsın? Dünyada böyle yavşaklarda var." Dişlerini daha da sıktı. Ama onu güldürmek için "bir tane de sizin timde var anlaşılan." Dediğimde Eymen hariç masadaki herkes güldü, tabii ben de dahil. Berkcan ise bir yandan gülüp bir yandan "ayıp oluyor yenge." Dedi. "Ne oğlum yalan mı? İlk gün sen bana yürüdün diye Eymen ' in dinazora dönüştüğünü hatırlıyorum. " Dedim ben de gülerek. Ama Eymen hâlâ gülmüyordu. Tabaktan bir parça ekmek koparıp reçele bulayıp Eymen 'in ağzına uzattım. "Sen gül diye söyledim. Neden hâlâ sinirlisin?" Elimdeki reçelli ekmeği ağzını açıp çiğnemeye başladığında bir yandan konuşmayı denedi. "O adama çok kıl oldum. Benim gözüme, artı senin yörüngene girmesin, sikerim." Yutup bana şefkatle baktığında "tamam mı?" Diye teyit etti. " Ben zaten kovdum onu, sıla abla şahit." Dedim tabağa tekrar uzanırken. O ise elini belime dolayıp kendine çekti. Bu harekete karşı afallamıştım ama peyniri kopardığım ekmek parçasına sürmeyi de bırakmadım. Yine ağzına doğru götürdüğümde onu da yedi. Yüzüne gelmeye başlayan renk beni mutlu edince gülümsedim. "Neye gülüyorsun?" Dedi ama kendi de gülüyordu. "Yüzüne renk geldi. Sana bir bakım gecesi yapmak lazım. İlk önce de traş..." " Yapma be! O kadar mı çirkin?" Dedi gülerek. Ben ise mahcup bir şekilde "yok ondan değil, çok bitkinsin. Seni mutlu etmeye çalışıyorum..." Dediğimde seslice kahkaha attı. " Siz eşyalarınızı taplayın, çıkalım. Çok daraldım burada." Dediğinde ben hızlıca kalkıp odaya doğru ilerledim. Sıla abla da arkamdan geldiğini belli edecek bir şekilde seslendiğinde durup onu bekledim. Yanıma ulaştığında ise "nasıl kutlayacaksın doğum gününü?" Dediğinde güldüm. "Benim kafamda hazır." Dedim. Hızlıca odaya girdik ve çantalara eşyaları tepeleme doldurduk. Hızlıca geri odadan çıktığımızda kapıda bir yüz ile karşılaştık ama bu tanıdık bir yüzdü. Şiyar'dı... Taş kesilen vücudum korkuyla irkildiğinde aklıma çektiğim acılar geldi."Eymen!" Çığlıklarım alayı inletirken şiyar benim üstüme atladı. Ellerini boğazıma geçirdi. "Bu sefer ölümün benim elimden lan." Dedi kısık sesle. Sıla abla tekrar bağırdığında ise kapıda beliren Eymen, ilk önce şiyar'ı üzerimden alıp yakalarından tutarak yere yatırdı. " Ne yaptığını sanıyorsun lan!" Sol yumruğunu yüzüne geçirdiğinde gözümü sıkıca yumdum. Sırtımı duvara yaslayıp dizlerimi karnıma kadar çektim, ellerimi kulaklarıma dayayıp sıkıca kapattım. Yumruk ve kırılma sesleri odada yankılanırken sağır olmayı diledim. Tüm sesler son bulup Eymen yanıma oturduğunda dahi gözlerimi açmadım. Eymen ise sağ kolunu arkamdan geçirip yan bir şekilde sarıldığında gözümden bir damla yaş kendini feda etti. Unutmama izin vermiyordu. Korkularım tam bitecekken yineleniyordu. Ellerimi kulağımdan çekip kollarımı Eymen'e sardım.titriyorlardı, zangır zangır titriyorlardı hemde. Buna ben de şaşırmıştım. Sımsıkı, korunmak istercesine sarıldım. O ise sol eliyle saçlarımı okşadı. "Geçti bebeğim, geçti. Bir şey olmayacak..." "Yine geldi!" Dedim ağlarken . Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu, nefeslerim kontrol edemiyordum. "Yine boğdu beni!" Dedim ağlamam şiddetlenirken. " Ölümün benim elimden olacak! Dedi, öldürene kadar bırakmayacak, yemin ederim!" Ellerim ölüm korkusuyla Eymen' e daha sıkı sarılırken biraz rahatlamış olsam da bırakmadım. Gözlerim ağlamanın verdiği ağırlıkla kapandı. "Hani bir daha gelmeyecekti o..." Dedim bitkin düşen sesimle. Sağ eliyle uyumam için sırtımı sıvazladı. Cevap vermeden sadece uyumamı bekledi. Kollarım hafifçe açılırken karanlık ve hiçlik beni yine içine çekmeye çalışıyordu. Ben ilk defa direnmeye çalışırken karşı koyamadım. Huzur beni içine çekerken karanlığa kendime bıraktım...
☀️ Eymen akın... "İyi mi?" Diye bir soru kulaklarıma doldu. Yan duvarda Mustafa abi de sıla ablaya sarılmış, sakinleşmesini bekliyordu. Yine perişandık, yine bitkinlik, yine sinirliydik.... " Sanmıyorum abi. Boğazı yine morarmış." Sağ elimle sırtını sıvazlamaya devam ediyordum. Uyuya kalmıştı yine, yine yaşadıkları bünyesine fazla gelmişti. Ben de gözlerimi kapatıp hafifçe sarıldım açelya'ya. Saçlarının kokusunu çektim içime. Tam olarak uyuduğuna emindim artık. Yavaşça bir kolumu bacaklarının altından geçirdim. Diğer kolumu ise sırtına yaslayıp ayağa kalktım. Arkaya doğru düşen başını göğsüme yasladım. Ellerini kucağında topladım. Tam odadan çıkacakken arkadan Mustafa abinin geldiğini duyunca bekledim. Beraber odadan çıktığımıza kaşımda tanıdık bir yüzle karşılaştım. Günler önce açelya'ya yavşayan orospu muydu o? Ona konuşma fırsatı bile vermeden "siktir git. Açelya'ya da yaklaşma. Sikerim seni!" Hızlıca yanından geçip merdivenlerden indim. Yemekhaneye girip "Berkcan, yukarıda çantalar var, kap gel hadi onları aslanım." Yemekhanede ki askerler bana şaşkınlıkla bakıyordu çünkü bir askere daha önce hiç böyle yumuşak seslendiğimi duymamışlardı. Acımın olduğunu gözleriyle yüzüme bakarak anlıyorlardı. Yüz ifadem nasıldı? Gözlerimi ise tekrar açelya'nın yüzüne çevirdiğimde gözlüğünü hatırladım. " Aslanım gözlük olacak vestiyerde. Onu da al." Dediğimde Berkcan beni onaylayıp hızla yukarı çıktı. Tekrar açelya'nın yüzünü seyretmeye başladığımda boynundaki morlukları gördüm. Yine içim gitti... Berkcan koridorun başında göründüğünde yemekhaneden çıktım. Alayın ön bahçesine çıktım. Oradan da çıkışa doğru ilerlerken mesut komutan önümü kesti. " Eymen oğlum, hayrola ne oldu?" " Şiyar... Nasıl yaptı bilmiyorum ama komutanım, oradan çıkıp açelya'nın yanına çıkmış, yine öldürmeye çalışmış. Ben de çıktığımda sakinleşince uyuya kaldı..." Dudaklarını birbirine bastırdı. " Hastaneye mı gideceksin?" Kafamı iki yana salladım. "Evde kremleri var, onları kullanacağım." O kafasını iki yana sallayıp iyi günler dilediğinde arabaya doğru ilerledim. Berkcan da arkamdan geliyordu çantalarla. Bagajı açıp çantaları koymasına izin verdim. O ise koyup bagajı kapattığında açelya'yı sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturttum. Kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna ilerledim. Arabayı çalıştırdığımda biraz hareketlendi ama uyanmadı. Eve doğru arabayı sürmeye başladım. Fazla uzak değildi ev. Alayın içinde şiyar buna nasıl cürret edebiliyordu, nasıl bu işe kalkışabiliyordu? Ya da o Kaan bozuntusu neden oraya gelmişti, nereden öğrenmişti hemen? Bu düşüncelerden sıyrılmaya çalışırken telefonum Çaldı. Bir elim direksiyondayken cebimden telefonu çıkardım. Mustafa abi arıyordu. " Efendim Mustafa abi?" "Oğlum sıla ablan uyandı ama açelya diye ağlıyor. Sizin eve getiriyorum?" "Tabii abi. O da soru mu?" "Teşekkür ederim oğlum lan. Oraya gelince konuşuruz." " Görüşürüz..." Deyip kapattım telefonu. Evin önüne gelmiştim. Arabayı yavaşça park edip arabadan indim. Hızlıca dolaşıp açelya'nın kapısını açtım. Yine kucağıma alıp kapıyı ayağımla kapattım. Binaya girerken cebimden anahtarı zor da olsa çıkardım. Asansöre binerken arkamdan da Mustafa abi girdi. " Oğlum götüm çıktı sana seslenirken baksana!" Bir anda irkilip "efendim?" Dediğimde Mustafa abi yüzünü buruşturdu. "Sıçtık ya!" Sorgulamadan asansörden indiğimde Mustafa abi de peşimden indi. Sıla abla da hemen yanındaydı. Evin kapısını açamayınca Mustafa abi elimden anahtarı aldı. " Aynen Eymen, ahtapotsun kardeşim." "E ben ne dedim ki!" "Şu haline bak, aşık seni." Dedi kafama vurarak. Önemsemeden içeri girdiğimde açelya'nın odasına karşı ilerledim. Dikkatlice yatırdığımda ayağındaki ayakkabıları çıkarttım. Boğazına gelen saçları kenara çekip vestiyerden kremleri aldım. Sol elimin işaret parmağına sıkıp hafifçe bastırmadan yaydım. İnlese de daha da hafifleterek sürmeye devam ettim. Esneyip uykulu bir şekilde "Eymen..." Dediğinde sürmeyi bitirmiştim. "Efendim hayatım?" " Eve mı geldik?"mırıltıyla onayladım onu. " Yemek yapalım mı?" Yine beni düşünüyordu, biliyordum ama kendi de kahvaltı yapmamıştı. "Ayağa kalkabilir misin?" Dedim ben de teyit etmek için. Aşağılayıcı ama komik bir şekilde güldü. " Sen beni ne sandın öyle ya! Taş gibiyim ben." Çapkınca güldüm ben de. "Öyle..." Düşüncelerimi anlamış olacak ki omzuma sertçe vurdu. "Salak!" Kendini toparlayıp ayağa kalktığında içeriden sıla ablanın "siz yokken bayağı iyiydi ama. O Kaan mıdır nedir, amma gevşekti ya." Deyişi kulaklarımızı doldurdu. "Sıla abla da mı burada?" Kafamla onayladım onu "çok istedi. Kıramadık biz de." Mutlulukla içeri girdiğinde yemek yapmaya koyulduk...
☀️ Sıla abla ve Mustafa abi gitmişti, evdeydik. Ve ben daha Eymen'in doğum gününü kutlamamıştım. Çantadan saati çıkartıp karşısına dikilmiştim. Üzerimde siyah mini bir elbise vardı. "Doğum günün kutlu olsun !" Dedim mutlulukla. O ise kaşlarını kaldırarak hediyeye bakıyordu. "Sen nereden biliyorsun koleksiyonumu?" Dedi neşeyle. " Hep saat takıyordun..." Dedim ben de. Kutuyu elimden alıp açtığında mutlulukla kaşlarını havaya kaldırdı. "Şaka yapıyorsun!" Deyip sıkıca sarıldı bana. "Yoo!" Dedim ben de mutlulukla. O bana bir adım attı, ben bir adım geri attım... En sonunda beni duvara yasladığında yüzündeki çapkın gülüşü büyüdü. Eliyle çenemi tutup yukarı kaldırdığında dudaklarıma kapandı. Alt dudağımı dudaklarına emanet ederken üst dudağını sahiplendim. Daha önce hiç bu kadar hırçın değildi. Diliyle dudaklarımı araladığında dudaklarına doğru içli bir nefes verdim. Dili dilime çarptığında ağzına doğru inledim. O ise beni kollarımın altından tutup kaldırdı ve masaya oturttu. Ellerim ensesindeki saçları okşarken onun eli bel oyuntumdaydı. Bir dakika... Bizim evin karşısında annemler mı vardı? Bunu önemsememeye çalıştım çünkü Eymen in dudakları daha önemli geldi. Bu sefer ben dudaklarına yaklaşırken o beni hızlıca çekip tekrar dudaklarımızın arasındaki mesafeyi sıfırladı. Diliyle yine bir yol açtı. Biz öpüşürken elleri yavaş ve öldürücü hareketlerle kasıklarıma doğru ilerledi. Eli iç çamaşırımın üstünden baskı yaptığında dudaklarına doğru inledim. O ise daha da hırçınlaşıp elbisenin fermuarına uzandı. Fermuarı arsızca indirirken gözlerini gözlerimden ayırmadı. İndirdikten sonra ise elbiseyi çıkarttı. İç çamaşırlarımla karşısında kalmışken o da kendi üstündeki tişörtü çıkarttı. Bir de öyle öptü beni. "Çok özledim. Her zerreni özledim çiçeğim..." Dedi hırıltılı bir sesle. Ben ise tam ben de diyecekken zil çaldı. İkimizde şaşkınlıkla birbirimize bakarken kapıya doğru ilerledim. Delikten baktığımda ise şoke oldum. "Annem!" Hızlıca yerdeki elbiseyi alıp üzerime geçirirken Eymen de tişörtü giydi bir çırpıda. İkimizin de hazır olduğunu düşündüğümde kapıyı açtım. Annem ile babam kaşımızdaydı. "İyiki doğdun oğlum !" Dedi annem sevinçle ama babam hiç oralı değildi. Bayağı sinirliye benziyordu ama onun da elinde hediye vardı. Babam dikkatlice, gözünü kısmış bir şekilde Eymen'in yüzünü inceledi. "Dudağındaki kırmızılık ne oğlum?" Dedi ciddi bir şekilde . Ben ise hemen araya girdim. "Salça!" Üçü de bana döndüğünde. " makarna yapmıştık, salça kalmış. Değil mi Eymen!" Başını hızlıca aşağı yukarı salladı. " Aynen. " Oysaki benim rujumdu. İkisi de hediyelerini uzattıklarında eymen hızlıca hediyeleri açtı. İkisi de kıyafet almıştı. Babam ise kalmaya meğilli değildi ki "kızım hadi gel içeri. Daha ne kadar kalacan bizden ayrı. " Dedi Eymen'e ters ters bakıp. Ben bu kıskançlığın komik olduğunu düşünsen de gülmedim. " Tamam." Dedim sıkılmış bir şekilde. Odama doğru ilerlerken omzumdan Eymen yakaladı. Bakışları yüreğimi yaksa da babamın yanına gidecektim sonuçta. Beş adımcık... "Bakma öyle... Beş adımcık ya, beş adım..." "Gitme..." " Ne yapabilirim şuan. Babam çağırıyor. Biraz anla onu, o da benimle vakit geçirmek istiyor." " İnan seni benden kıskanıyor." Bunu söyleyince biraz da olsa tebessüm ettim. " Beni seviyor...". Eymen bana mahzun bir şekilde bakarken ben arkamı dönüp odaya girdim. Önemli olan eşyaları alıp çıktım. Bilgisayarımı, defteri, kalemliği ve gözlüğümü... Odadan çıktığımda Eymen'in babamla konuştuğunu gördüm, ne konuşuyorlardı? "Amca telefon geldi vallahi ya! Sabahlayacağız. Sıla abla açelya da gelsin diyor." İnanamayıp aralarına girip Eymen'in kulağına yöneldim, daha doğrusu o eğildi. " Ciddi misin yoksa bu bir bahane mi?" " Çok ciddiyim, yoldalar." Ben ise hızlıca babama döndüm. "N' olur baba... İki aydır eğlenemiyorurdum bile. Kalayım lütfen..." Eymen'e olan sert bakışları bana dönerken yumuşadı. " Bir şartım var." " İçmeyeceksin, tamam mı?" Başımı aşağı yukarı salladım. Onlar kapıdan çıkıp biz kapıyı kapattığımızda Eymen'e döndüm. "Evde ikramlık ne var?" "Yok. Ben şimdi çıkıyorum. Senin istediğin bir şey var mı?" " Meyveli yoğurt ve belki sade soda." Dedim isteğimi belirterek. O ise yanağımdan öpüp evden çıktı. Ben salonun düzgün olup olmadığına bakarken mutfağın halini gördüm. Makarna yapmıştık ve darma dağındı. Hızlıca tabakları sudan geçirip makinaya attım. Bardakları yerlerine dizerken ise yüzümü gördüm, boynumu gördüm... İki baş parmak şeklinde morarmıştı. Elleri sertti. Alt dudağımdaki ruj çok az da olsa taşmıştı. Sanırım eymen'de kaldı. Bu fikire kendi kendime güldükten sonra şarkı açmaya karar verdim. Telefona yönelip uygulamaya girdim. Bu kıvılcım bu ateş Düştüğü yeri yakar Alevler arasında aşk var hep aşk... Daha sonrasında ben de eşlik ettim. "Dalalım ölümüne dalalım kamikaze gibiyiz. Yanalım ölümüne yanalım öylesine deliyiz." Kapı kapanma sesiyle Eymen'in geldiğini anladım ama şarkıyla birlikte işe çok odaklanmıştım. "Düşelim uçurumdan aşağı aşkımızın içine." Belimde iki çift el hissettiğimde gözlerimi huzurla kapattım. O ise kulağıma fısıldadı şarkının sözünü. "Güzelim tut elimi dönelim Ferhat ile şirine..." Daha sonrasında yanağıma bir öpücük bırakıp çekildiğinde yüzümü ona doğru döndüm. Ben de parmak uçlarımda yükselip yanağını hızla öpüp geri çekildim. " Ne aldın?" Dedim çocuksu bir merakla. elindeki poşeti kaldırdı. "Seninkiler artı bizim köpeklere biraz mama." Dedi gülerek. Şaşırmıştım, bira almamıştı. Ama ben içmek istiyordum. "Bira nerede?" Dedim gerçek bir şaşkınlıkla. " Cık cık cık. Babanın sözünü tutmalısın tatlım." Dedi alaycı bir şekilde. Ama benim gülmediğimi görünce ciddileşti. "Ben bira kullanmıyorum da, ondan. " Dediğinde ise güldüm. Gülüşümü sakinleştirdikten sonra "gel de bana yardım et." Dedim arkamı dönüp. O ise benım vücudumu tekrar kendisine çevirip tezgaha oturttu. Şuan kalbime hiç yardımcı olmuyordu. Aynı boya geldiğimizde dudaklarıma yaklaştı. Ben ise dudaklarımı araladığımda alt dudağımı iki dudağının arasına aldı. Ben üst dudağını alırken eli yavaşça kadıklarıma gitti yine. İç çamaşırımı kaldırıp içine sızdığında kasıldım ama öpüşüme karşılık vermeyi bırakmadım. En hassas noktaya geldiğinde ilk önce avuç içiyle sıktı kasıklarımı. Dudağına doğru inledim kesik kesik. Parmağıyla dairesel hareketlerle yavaş yavaş okşadığında benim arkaya doğru gerilmem sonucu dudaklarımız ayrıldı. Ellerimi destek almak için tezgaha yaslamıştım. Onun hareketleri daha da çok hızlandığında başımı arkaya attım. Elini kasıklarımdan çekip bir adım geriye gitti. Ne olduğunu çözememişken "sakinleş." Dedi kendi kendine. Derin derin nefes aldı. Ben tezgahtan inmeye kalkıştığımda o belimden tutup yavaşça aşağı indirdi beni. " Hadi gel şu işi bitirelim, misafirler gelecek." Dedi bulaşıkları kastederek. " Çak be ortak!" Dedim elimi yumruk yapıp Eymen'e uzatarak. O ise bu hareketime gülerek elini yumruk yapıp vurdu. Ben bulaşıkları durulayıp Eymen'e veriyor, Eymen ise makinaya diziyordu. O sırada arkadaki müzik değişti. Duman - canımsın - çalmaya başladı Geçmişten bir andayım Evimden uzakta. Mevsimlerden sonbahar. Şarkıyı duyduğumda Eymen'e doğru "bu şarkı sana gelsin !" Dedim . Ve o armağan ettiğim nakarat çalmaya başladı. Sen benim canımsın sen benden bir parçasın. (...) " Çok hareketlisin." Dedi bana doğru gülerek. "Sen ben yokken içtin mı? Sarhoş gibi davranıyorsun." Dedi gülerek. " Ma grazie. Anche tu fai parte della Mia vita, tesoro mio." Ama sağol. Sen de benim canımdan bir parçasın sevgilim. Demişti. Bu söylediklerine karşılık yanağından öptüm. " Grazie mio caro. Sono innamorato della tua signorilitá." Dedim ben de. Teşekkür ederim hayatım. Senin centilmenliğine aşığım. O da beni öpüp çekildiğinde gülümsedi. "Bu kadar kelimeyi nasıl öğrendin anlat bakalım." Dedi. Ben ise komik bir şekilde gururlanarak gülümsedim. "Ezberim biraz iyidir." İkimizde işi bitirip oturduğumuzda kapı çaldı. Tim gelmiş olmalıydı. Ben yerimden hızlıca kalkıp kapıya doğru ilerlerken Eymen de arkamdan geldi. Kapıyı açtığımda timin hepsi buradaydı. " Selamün aleyküm yenge!" Diyerek içeri daldı yiğit. İçip de geldikleri belliydi. Hepsi teker teker içeri girdi. Ben ise kapıyı kapatırken Eymen'e sinirle döndüm. " Hani bana bira, hani bana viski?" Dedim sinirle. O ise kulağıma doğru eğildi. "Eğer içersen ben kurşundan değil babanın gazabından ölürüm. Beni de düşün. " Dedi samimi bir sesle. Bu söylediklerine güldüm. Güldüm, çünkü daha iki ay öncesine kadar yanımda olamayan adamın, beni bu kadar sahiplenmesi, baba olduğunu göstermesi beni mutlu ediyordu, yirmi üç yılın acısını çıkarıyordu. "Hadi git de ikramlıkları hazırla." Dedim arkamı dönüp salona ilerlerken. O ise bir şey söylemeden mutfağa doğru ilerledi. Salona girdiğimde en çok yiğit'in sarhoş olduğunu anladım. Hepsi gayet şıktı, ama fazla bir şey yoktu. Pantolon, gömlek bile askerlerin yapısına yakışıyordu, abimle dalga geçerken bile yakışıklı oluşunu kıskanıyordum. "Ooo, beyler! N' haber?" Diyerek koltuğa attım kendimi. Gözlerim yağmur ablayı aradı ama göremedim. Kaşlarımı çattım bunu farkettiğim an. " Yağmur abla nerede?" "Alayda yenge. Böyle ortamları sevmez o. Biz de onun hediyesini getirdik. " Dedi yiğit. Burada olmasını isterdim ama zorla da olmazdı. Omuz silkgim bu düşünceyle. " O zaman... Geceye akıyor muyuz beyler!" Hepsi bir ağızdan " akıyoruz!" Dediler. " Eymen'i doğduğuna şükür ettiriyor muyuz!" " Ettiriyoruz!" "Peki ya, şarkının amına koyuyor muyuz!" "Koyuyoruz." Dediklerinde hareketli bir şarkıya bastım. Athena - arsız gönül- Ben mesela uçarım mesela Yerlere göklere sığamıyorum. Ben mesela uçarım mesela Yinede senden kaçamıyorum... Ooo fırtınalar esiyo... Arsız gönül ikna olmuyor ooo... "Ne oluyor amına koyayım!" Diye içeri girdi Eymen. Sesini duyurmak için bağırıyordu. Ben ise sıyrılan elbisemi düzeltip karşısına geçtim. "İyi ki doğdun!" Dedim sesimi duyurmak için bağırarak. O da güldü. "Bunlar mı içirdi sana?" Ben de gülerek "ben hep böyleyim, alış buna." Dedim. Yiğit arkadan sesi kıstığında kulaklarımın ağrıdığını hissettim. Ben de ellerimi kaldırarak "o zaman hediyeleri görelim!" Diye bağırdım. Herkes hediye kutularını eline aldı. Eymen'e hediye veren ilk kişi tuğrul abi oldu. "Güzel günlerde kullan aslanım." Diyerek uzattığında çocuksu bir heyecanla hediyeyi açtı. İçinde kahverengi deri bir ceket vardı. Gözlerini hediyeden önünde duran tuğrul abi ye çevirdi. "Teşekkür ederim de sarılmamı mı bekliyorsun tuğrul abi?" Tuğrul abi göz devirip çekildiğinde Mustafa abi hediyesini uzattıktan sonra bir kaç adım geri çekildi. Bir saat kutusuydu. İçimden benim aldığımın aynısı çıkmamasını diledim. Eymen kutuyu açtığında ise beyaz kordonlu, siyah bir saat göründü. Derin bir ohh çektim buna karşılık. " Saçmalama abi! Nereden buldun bunu?" "Boş ver. Beğendin mı?" Kafasıyla onayladı. Mustafa abi de iyi dileklerini belirttikten sonra sıra yiğit, emir ve Berkcan' a gelmişti. Onların üçü aynı anda gelip bir hediye uzattıklarında bayağı büyük bir şey olduğunu anladım. " Abi birleşip aldık ama çok istediğin bir şey bu." Dedi emir aradan sıyrılarak. Ben de merak etmiştim. Eymen kutuyu açtığında ise bir bilgisayar çıktı. " Gerizekalı! Gidip ciddiye mı aldınız dediklerimi! " " Beğenmedin mi abi?" Dediler mahcup bir şekilde. " Saçmalamayın. Güzel ama gereksiz. Yine de teşekkür ederim." Dedi. Hepsi geri yerine oturduğunda sıkılmaya başlamıştım. Ben Eymen'le yan yana oturuyordum ama uykum gelmişti. "Off! Bu kadar mıydı eğlence. Benim şimdiden uykum gelmeye başladı." " Yenge normalde dışarıda içerdik doğum günlerinde ama sen varsın." " Ben varsam ne olmuş?" " Sorgulama yenge. Kellemi alırlar." " Abart!" Emirle olan tartışmanın sonuna gelip sinirle Eymen'e döndüm. "Sıkıldım!" O ise saçlarıma bir öpücük kondurdu. " Film izleyelim mı?" Huyuma gitmeye başlamıştı. "Korku mu?" Dedim yarım bir gülümseme ile. " İstersen? Ama sen korkarsın." Dedi gülerek. "Korkmam." " Var mısın iddiasına?" Dedi o da. " Yokum." Güldüğünde ayağa kalkıp televizyondan bir korku filmi seçtim. İsmi fazla korkutucu değildi. Hide and seek... " Bunu izleyelim." Dedim göstererek. "Sen bilirsin." Dedi ciddiyetini koruyarak. Eymen'in yanına oturduğumda film başlamıştı. Tuğrul abiye döndü bakışlarım Bu adam nasıl birini sevmemişti böyle. Hemen fotoğrafını çektim. Didem'e yolladım.
🤘Dido🤘 Siz 💾 Fotoğraf... Dido sizin aranızı yapacağım lan!
Telefonu bırakıp filme odaklanacaktım ki Eymen kulağıma fısıldadı. "Sen çöpçatan mı oldun?" Dedi gülerek. "Ağzını açarsan senin kafanda saç bırakmam!" Dedim ciddi ciddi. O ise gülüp televizyonu gösterdi. " Bak gelinin kartına saklambaç çıktı, olayları gör." Dedi. Ben ise merakla izlemeye başladım. Dakika dakika film ilerlerken hizmetçinin gözüne ok girdi. " Ananı sikim!" Dedim Eymen'e irkilerek sokulurken. Eymen ise omzuma attığı kolu ile saçlarıma dokundu. " Korktun mu?" Gözlerimi açmadan cevap verdim. "Korkmayı boş ver sanırım sıçtım." Dediğimde hepsi gülmeye başladı. "Gülmeyin, iğrençti bence." Dedim filmdeki sahneyi göstererek. Kimse bana aldırmadan filmi izlemeye devam ederken ben de filme daldım. Ama bunların neden gelini öldüreceklerini anlamamıştım. Derken birinin daha okla öldürüldüğünü gördüm. İrkilerek yine Eymen'e sokulduğumda " amına koyduğumun karısı. Daha elinde ok tutamıyor." Dedim. Eymen ise sarıldı bana ilk önce. Sonra emir'e seslendi. "Aslanım şu kumandayı ver. Komedi açalım." Hemen kafamı gömdüğüm yerden kaldırarak "hayır! İzleyeceğiz!" Dedim. Eymen ise dudak büzdü sen ne diyosan dercesine. Filmi izlerken mayışmıştım. Uykum geldiği için iyice Eymen'e yaslanmıştım. Zihnim yarı pasifti. "Eymen..." Dedim uykulu bir şekilde. " Efendim?" Dedi o da dinç bir sesle. Nasıl hâlâ dinçtiler. Gerçi doğru, asker bunlar... " Saat kaç?" Diyebildim sadece. O ise telefona uzanıp baktı. " Saat dört, sen artık uyumaya ne dersin?" Parmağımı iki yana salladım. "Benim uykum yok!" Dedim çıkmayan sesimle. O bu halime gülerken filmdeki çığlıklarla irkildim. Son dakikalarıydı. Gelini öldüremedikleri için lanet gerekçesiyle ölüyorlardı. "Film bittiğine göre bence biraz içebilirim." Dedim Eymen'e doğru. O ise kafasını iki yana salladı. "İki gün sonra işe tekrar başlıyacaksın canım, çocuklara kötü örnek olduğunu belirtirim. " "Bu evde on sekiz yaş altı bir birey olmadığına göre kötü örnek değilim." Dedim ama gözlerim kapanıyordu. Gözlerimi açamadığım için konuşmadım da. Sadece Eymen'e daha çok sokuldum ve uykunun dibine vurdum...
|
0% |