Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@cigdemm_buradaa

Uyandığımda nerede olduğumu anlamam biraz uzun sürdü. Ben kanepede uyuya mı kalmıştım? Kafamı kaldırmadan etrafa baktığımda hiç kimseyi göremedim. Üzerime örtülen battaniyeyi kaldırıp elbiseme baktım. Çıkartmamıştı.

Zor da olsa ayağa kalktım. Dağılan saçlarımı umursamadan lavaboya doğru ilerledim. Aynaya baktığımda şok olmayacağım bir yüzle karşılaştım.

Rujum taşmış, rimelim akmış, far yüzümü kaplamıştı. Kendi kendime güldüm istemsizce. Yüzümü hızlıca temizleyip lavabodan çıktım. Üstümdeki elbiseyi çıkartmak için dolabıma doğru ilerledim. İçinden civcivli bir takım çıkartıp mutfağa doğru ilerledim.

"Eymen!" Diye bağırdım evin her neresindeyse duysun diye. Ama hemen yanımda yemek yaptığını "burdayım hayatım." Dediğinde anladım. Gülümseyip hızlıca ona döndüm yüzümü. "Vay! Doğum günü çocuğu otuz yaşında!" Dedim mutlulukla. O ise mutlu ve hafif bir tebessümle sarıldı bana. "Senin doğum gününü unuttum sanma küçük hanım..." Dedi sırtımı sıvazlarken.

"Her yerim ağrıyor ve yarın benim iş günüm." Dediğimde ise ellerini sırtımdan çekti. "Sırtın ağrıyor mu? Ne yapayım?" Dedi endişeyle ama sakin olması için elimle göğsüne dokundum. "Sakin hayatım... Pek bir sıkıntı değil.

"Ama daha boğazına krem bile sürmedik!" Dedi. Canımın yanmasından bu kadar korkmasına şaşırdım çünkü ilk defa böyle bir duygu içerisindeydim.

Gülümseyerek "sakin ol... Geçiyor." Dedim ben de. Dikkat dağıtacak bir şeyler ararken masadaki kahvaltıya takıldı gözlerim. "Hadi şu işi bitirelim canım." Dedim ve yanağına uzanıp öptüm ve geri çekildim. Onun endişesi geçmese de "ben hazırladım. " Dedi gülümsemeye çalışarak. Ben ise bunu duyar duymaz kendimi sandalyeye bıraktım. O ise benim sandalyemin yanına oturup benim sandalyemi kendine doğru çekti.

"Traş oldun mu?" Dedim sohbet açmak için. O ise "seni bekledim... " Dedi. Afallasam da gülümsedim ağzıma zeytin atarken. "Dün saat kaçta uyudun sen?" Dediğimde "sabah yedi civarı." Dediği zaman gözlerim istemsizce duvardaki saate gitti. " Oha yani! Ben saat bire kadar uyudum mu?" Mırıltıyla onayladı. "Ama öyle deme, çok tatlıydın. İki-üç aylık bebekler nasıl uyuyorsa öyleydin." Dediğinde istemsizce yüzümün kızardığını hissettim.

"Ben seni uyurken göremeyecek miyim?" Dedim gülerek.

"Evlendiğiz zaman görürsün canım." Dediğinde yediğim peynir öksürmeme neden oldu. Ben öksürürken hafifçe sırtıma vuruyordu. Öksürüklerim son bulduğunda kahkahasını duydum. "Gülmesene! Evlenemeden gidiyordum valla!" Dediğimde elini masaya vurdu. "Öyle deme, Allah korusun ya!" Dediğinde gülen ben oldum.

"Hem sen ölmekten korkuyorsun, izin vermem..."

Yüzümdeki gülümseme solduğunda benim ne kadar çok canım yandıysa bir o kadar da onun canının yandığını anladım. Ben ise yerimden kalkmak için ayaklanırken " traş olmadın ben onları hazırlayayım." Dedim ama kolumdan yakaladı. "Gel şuraya." Dedi yumuşak bir sesle. Yanına daha çok çektiğinde sağ kolu ile sarıldı bana.

"Yarın seni okula ben bırakıyorum." Dedi. Cevap vermemi bekledi ama karşılık vermedim. O ise daha çok sarıldı. Burnu saçlarımda gezindi. Gözlerimi yüzüne doğru kaldırdım. Gözlerimi gözlerine kilitlediğimde dudaklarında minik bir tebessüm belirdi. Tebessümü benim dudaklarıma yansırken belimi saran kolları gevşedi. Kahvaltıyı yaparken hem şakalaştık hem de birbirimize tekrar tekrar aşık olduk...

 

 

☀️

Herhangi bir tabure arıyordum çünkü Eymen'in çenesini görmek için boynumun ağrımasını istemiyordum. En sonunda odamdaki yatağın altında bir tabure buldum. "Bekle geliyorum!" Diye seslendim Eymen'e.

Banyoya girdiğimde anlık bir afallama yaşadım çünkü Eymen'in tişörtünü çıkaracağını sanmıyordum. Ama vay ananı avradını, bu ne lan! Diye geçirdim içimden.

"Ne oldu?" Dedi gülerek ilk önce. Daha sonra onun bu gülüşüne aldanmadan tabureyi yere koydum ve üstüne çıktım. Elime traş köpüğünü alıp traş edeceğim her yere iyice yedirdim. Daha sonra usturayı elime alıp kulak çizgidinden aşağıya doğru yavaş ve aralıklı bir şekilde indim. "Güzel yapıyorsun ha!" Dedi, eğlenmişe benziyordu. Ben de gülmekten alıkoyamadım kendimi. Yüzümdeki tebessümle "sus da iyi gitsin." Dedim. Usturanın üstündeki köpüğü gidermek için suya tuttum usturayı. Diğer elimle musluğu kapatmak için o tarafa doğru eğildiğimde taburenin sarsıldığını hissettim. Ağzımdan minik bir çığlık kaçarken Eymen belimden tutup düşmemi engelledi .

"Teşekkür ederim. " Dedim ama gözlerine dönmedim. Çünkü belimden beni yakalayıp çıplak vücuduna yaslamıştı. Tamam evlilik aşamasındaydık ama utanıyordum işte.

"Açelya." Dedi tok bir sesle. Ciddileşince gerçekten önemli bir konu olduğunu anladım. "Dinliyorum..."

"Balım... Geçenlerde ne oldu biliyorsun. Diyorum ki ikimizde tayinimizi isteyip başka bir şehire mı gitsek?" Gözlerim iyice açıldığında "hayır." Dedim ciddiyetle. "Ben buraya alıştım ve burada kalmak istiyorum."

"boğulmaya mı alıştın. Hayatım Sen ne olsun istiyorsun?" Dedi. Gerçekten de sinirlendiği belliydi. "Ben" dedim ilk önce çünkü artık ben de sinirleniyordim. "Gitmek! İs - te - mı - yor - um!" Dedim ve usturayı yere fırlatıp tabureden indim. Hiç bir şekilde beklemeden arkamı dönüp banyodan çıktığımda çıkış kapısına doğru ilerledim. Gerçekten kavga etmeye tahammülüm yoktu artık.

Tamam... Ben burada bir takım olayların içinde bulunmuştum ama benim buradan gitmem için bir sebebim olmalıydı. Ben burada mutluydum. Sevdiğim insanların hepsi buradaydı. Öğrencilerim ve hatta bazı arkadaşlarım, hepsi buradaydı. Özellikle onunla tanıştığım zamanlarım buradaydı...

Demir kapıyı açıp kendimi dışarı attığımda bileğimi tutan bir el hissettim. "Hiç bir yere gitmiyorsun." Dedi. Yumuşak sesi bile ciddiydi. Beni kendine çeken ele doğru istemsizce yöneldiğimde daha çok sinirlendim.

"Ne!" Dedim ben de niye geri eve getirdiğini öğrenmek için. "Gitmek istemiyor muydun? Al işte! Git kendin ben buradayım!"

"Bebeğim, niye burada kalmak istiyorsun?" Sesinde sinirden eser yoktu, daha çok üzülüyordu. Tam karşımda durup yüzümü ellerinin içine aldı. "Ben seninle burada tanıştım, sıla abla, yağmur abla, tim... Hepsi burada. Ama başka yerde yok Eymen. Onlar gibi başkalarıyla bir daha karşılaşamazsın. "

"Ama sen... Sen burada iyi değilsin. Gözlerimin önünde solup gidiyorsun hayatım... İçim gidiyor." Kaşlarımı çattım ama sınırlı değildim. "Benim solduğum falan yok." Dedim kaşlarımı düzeltip gülümseyerek. Boyum yetmediği içim kafamı göğüs kafesine yaslayıp sarıldım. "Ben burada, sen yanımdayken dünyanın en huzurlu insanıyım." Dedim sıkı sıkı sarılarak.

Kafamı geri çekip yüzüne baktığımda yarım kalan traş aklıma geldi. Ağzımı açmadan elinden tutup banyoya doğru ilerledim. O ise tek bir kelime dahi etmedi. Banyonun kapısında elini bıraktım. Yere fırlattığım usturayı banyonun diğer köşesinden alıp iyice yıkadım.

"Gel bakalım." Dedim gülerek. O ise gülerek yanıma geldi. "Umarım beni onunla doğramazsın." Dediğinde daha çok güldüm. Tabureye çıktım. Yarım kalan yerden devam ettim usturayı aşağıya doğru hareket ettirmeye. "Gitmiyoruz, değil mi?" Dedim gözümü usturadan ayırmayarak. O ise " king ne derse o." Dediğinde güldüm.

En sonunda işimi bitirdiğimde usturayı bir köşeye bırakıp aynalı dolaptan traş losyonunu çıkardım.arkamı döndüğümde ise traş losyonunu elime döküp traş ettiğim yerlere sürdüm. Daha sonra ellerimle yüzünü çevirdim sağa sola eksik bir yer kalmışmı diye. Bayağı da iyi yapmıştım.

"Gelişmişim bu konuda."

" Sen benden başka kimi traş ettin." Dedi kaşlarını çatarak. Ben onu sesli mı söylemiştim.

"Boş ver." Diye geveledim ama eli ile çenemi tutup yüzümü ona doğru çevirdi.

"Tamam tamam... Kutay diye bir sevgilim vardı... Onu traş etmiş olabilirim."

"Demek Kutay haa!" Dedi sinsice. "Oldu bu iş."

"Adamı öldürmeyeceksin değil mı?"

"Zamanı gelince." Dedi sırıtarak. Ben ise takmadan indim tabureden. Tabureyi de elime alıp odama doğru ilerledim. Yatağın altına, aldığım yere bırakıp bilgisayarın başına geçtim. Yarın okula tekrar başlayacaktım. Müfredatta benim bıraktığım yerde kalmadıkları için takip edememiştim. Ama şuan nerede olduklarını konu olarak bilmiyordum.

Elim müdürün numarasına gitti. "Alo, Musa bey? Merhabalar efendim.."

"Merhaba açelya hanım da nerelerdesiniz siz." Dedi şaka ile.

"Şey... Ben 1-C ye gelen hocanın numarasını alabilir miyim acaba? Konu olarak nerede kaldıklarını bilmiyorum da."

"Tabii." Dedi . Telefona gelen mesaj bildiriminde sonra iyi günler dileyip kapatmıştım.

Musa beyin bana attığı telefon numarasının üzerine tıkladım. Bir kaç çalıştan sonra tanıdık bir ses "alo?" Diyerek açtı telefonu. Tabii ya, Kaan hoca...

"Merhaba... Açelya ben. Çocuklarla hangi konulara kadar geldiniz merak ediyordum da. Malum, yarın tekrar geliyorum okula..." Diye geveledim lafı ağzımda. O ise sanırım demek istediklerimi anlamış olacak ki telefon konuşmasını görüntülüye aldı. "İsterseniz bir deftere not alın ." Dedi gülümseyerek.

Ben ise gözlüğümü düzeltip defterimin bir sayfasına elimi hazır hale getirdim.

"Sizi dinliyorum." Dedim ama sanırım gözleri saçlarımdaydı. Saçımdaki topuza bir insan niye bakardı ki...

"İlk önce 'E,L,F,A,K,D,U ve O harflerini işledik..." Dedi ve bekledi benim yazmamı beklemek adına. Ben harfleri teker teker yazarken odaya Eymen girdi.

İşte şimdi sıçtık...

Geldiğine memnun oldum komik yanım...

"Açelya, kiminle konuşuyorsun hayatım?" Diyerek yanıma geldi. Ben ise sakin kalarak " Kaan hoca ile müfredatta nereye geldiklerini konuşuyorum. Yarın tekrar gideceğim ya okula." Dedim. O ise ilk önce ekrana sert bir bakış atıp bakışlarını yumuşatarak bana döndü. Gülümsedi, yanağıma bir öpücük bırakıp "siz konuşun işinizi." Deyip çıkacakken telefonu çaldı. "Sanırım benim de iş ile ilgili konuşmam lazım." Dedi gülerek.

"Efendim tuğrul abi, sen alayda değil misin zaten?" Dedi arkamdaki dolapta bir şey ararken. "Ben gelemem. Mesut komutana söylersin ben bugün hiç çaylaklara eğitim veremem...." Derken çıktı odadan. Ben ise tekrar ekrana döndüğümde Kaan'ın gözleri ile karşılaştım.

"Buyrun devam edelim." Dedim önemsemeden ama geriliyordum.

Senin arkanda dağ gibi kocan var açe...

Tamam iç ses geldiğine memnunum ama lütfen sus.

" Daha sonra toplama ve çıkartma işlemlerini bitirip hayat bilgisi kitabından sayfa 48 e kadar işledik...." Dedi ama sesinin tonunun neden böyle olduğunu çıkaramadım. Tek bildiğim şey hızlı söylemiş olduğuydu.

"Şey... Kaan tekrar edebilir misin?"

"Tabii, sen nasıl istersen." Dedi. Eymen'in kapının arkasında olduğuna adım kadar emindim oysa.

"Toplama ve çıkartma işlemlerini bitirdik, hayat bilgisi ders kitabından ise sayfa 48 e kadar işledik." Dedi kelime kelime. En azından yazabilmiştim bu sefer.

"Çok teşekkür ederim. Ama bir sorum daha olacak Kaan."

"Dinliyorum güzellik." Dediğinde yüzümü ekşitmemek için kendimi zor tuttum.

Annenin dediği gibi hanım efendi ol... Tekrar et içinden... Efendi ol...

Sus!

"Çocuklara herhangi bir yardımcı kaynak aldırdınız mı?"

"Hayır, sadece ders kitabından işledim ama ikinci dönem ek kitap almak daha mantıklı olur." Dedi ama aptalın teki. Nereden bilecek.

"Hayır, aslında ek kitap aldırarak beyinin arka belleğini çalıştırmalarını sağlarsınız ama anlıyorum ki bunları araştırmamışsınız." Dedim

"Anlıyorum ki sizi yaratan güzellikten de zekadan da kısmamış." Dedi gevşek gevşek.

Efendi ol... Good boy...

​​​​​​" Tamam... Ben sanırım tek basıma bu konuşmayı sürdüremeyeceğim." Dedim onun duyamayacağı bir şekilde.

Sandalyeden kalkıp odanadan çıkmadan Eymen'e seslendim. O ise "efendim hayatım!" Diye seslendi içeriden. "Bir gelebilir misin?" Birkaç saniye içinde kapıda bittiğinde fısıldayarak konuştum. "Ya bu adama hiç yüz vermiyorum ama hala gevşek gevşek yürüyor. Sen de yanımda otursana." Dediğimde gözleri sinirle içerideki telefon ekranına döndü. Sonra yumuşak bakışları ile beni süzdü.

"Tamam hemen geliyorum." Dedi ve içeri girdi. Ben de bir hışımla arkasından girdim ve sandalyemin yanına kendine bir sandalye çekip yanıma oturdu.

"N' haber aslanım. En son görüştüğümüz günü hatırlıyorsun değil mi? Dediklerimi..." Dedi ama dediklerinden hiç bir şey anlamıyordum. Bunlar yüzyüze mı gelmişti. "Hatırlıyorum.... Eymen bey." İsmini hatırlamak için zorlanmıştı.

Dortfight koyuyorum adınızı yani it dalaşı!

Sus artık, tamam komiksin ama çok yersiz.

" Sanırım ismimi açelya seni kovarken benim adımı söylediği için biliyorsun." Dedi Eymen ama kovma kelimesini bayağı bastırmıştı.

"Evet. Sevdiğim insanların dediklerini unutmam da." Ben ise direkt araya girdim.

"Peki öğrencilerin durumlarını öğrenebilir miyim?" Dedim ortalığı soğutmak adına.

"Tabii. İsterseniz liste sırasından konuşmaya başlayalım. Uzun süreceği için şanslıyım."

"Pardon, anlamadım açıklar mısınız?" Dedim ama açıklamasını da istemiyordum. Eymen'in yüzünün kızardığını gözlerimle görüyordum. Yüzümü ona doğru eğip "iyi misin hayatım?" Dedim ama yaşam faaliyeti göstermedi.

"Eymen." Dedim ama yine konuşmadı. Tam olarak ekrandaki Kaan denen adama odaklanmıştı.

Bir an ekrana döndüm ve "kusura bakma bunları sonra konuşsak olur mu?" Dedim.

"Sen nasıl istersen güzellik. Görüşmek üzere." Dedi ve telefonu kapattı.

"Eymen, hayatım sakin ol! Sakin ol. Bak sadece bir konuşma, sakin." Dedim ama olmadığı belliydi. Sağ gözünün sinirle seğirdiğini gördüm.

Şu an dünyanın en büyük göt oluşu rekoru bizde kızım.

"Eymen. Hayatım... Sakin ol lütfen." Onun ise gözleri bana döndü.

"Bu adam pazartesi günü okulda mı?"

"Öldürme veya dövme işlemi içinse yok."

"Açelya ben bu adamı sikerim. Bana meydan okuyor, konuşurken sana bakıyor ben bu adamın gözünün korneasını da sikerim."

" Tamam... Sakince ben konuşurum. Olur biter."

"Açelya'm gözünü seveyim engelle şu numarayı." Dedi sinirliydi hâlâ ama bana değildi.

Güvendeyiz.

"Tamam engelleyeceğim ama sakin ol. Morarıyorsun, korkuyorum."

Hiç bir şey söylemedi çünkü sınırı yerindeydi. Ne dersem deyim geçmiyordu sınırı. Yüzüne yaklaşıp yanaklarına derin birer öpücük kondurdum. İki elimle kısa saçlarını arkaya doğru yasladım. "Ben seni seviyorum. Seni çok seviyorum Eymen. Ne önemi var?"

"Tamam... Sen nasıl istiyorsan öyle olsun. Pazartesi ona güzel bir sürprizim var o kadar."

" Ne yapacaksın adama?"

"Ona dokunmayacağım bile canım, tamam mı?"

"Anlaştık." Dedim tebessümle.

 

☀️

"Hazır mısın Eymen?" Diye seslendim Eymen'e. Bu gün aylar sonra okula gidecektim. İki ay sonra ders anlatacaktım.

"Hadi çıkalım. Güzelliğimiz okula geç kalmasın." Diyerek içeri girdi ama onunda aşağı kalır yanı yoktu. Lacivert bir kazak ve siyah bir pantolon giymişti. Ayağında ise siyah spor bir ayakkabı vardı.

Gözümün neşesi geliyor!

"Sizin de aşağı kalır yanınız yok Eymen bey. Bu ne endam?" Dedim kapı eşiğine yaslanarak. O ise yanıma gelip elimi tutup dudaklarına yaklaştırdı. Öptü ve geri çekildi.

"Çıkalım mı?" Dediğimde ise eli ile reverans yaptı. "Emrine amadeyim birtanem." Dedi ve evden çıktık.

Arabaya doğru ilerlerken ise telefonum çaldı. Hızlıca telefonuma yöneldiğimde ise tanınmayan bir numara ile karşılaştım.

"Buyrun, kimsiniz?" Diyerek açtım telefonu.

" Merhaba güzellik. Tanımadın mı?" Dedi en nefret ettiğim ses. "İlk ve son kez söylüyorum Kaan bey, böyle hitaplar sizin ağzınıza yakışmıyor, duymak ta istemiyorum. Mümkünse bu şekilde seslenmeyin." Dedim sakince.

"Sanırım bugün sinirliyiz, ha?" Dedi gevşek bir tavırla. Derin bir nefes verdim. "Ne için aramıştınız?"

"Bugün okula gelecek misin diye aradım."

"Bunun sizi alakadar etmediğini varsayıyorum, iyi günler." Dedim ve telefonu kapattım. Cebime attığım telefon tekrar titrese de açmadım. Arabanın önüne geldiğimizde ise ilk önce beni belimden çekip saçlarıma derin bir öpücük kondurdu. "Aferin benim sevgilime."

"Sen de beni saf bir şey sanma." Dedim gülerek."kendimi savunanilirim herhalde." Diye geçiştirdim.

Kapımı açtığında koltuğuma geçtim. O ise benim kapımı kapatıp arabanın önünden dolanarak kendi koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırıp yola koyulduğumuzda yaklaşık on dakika süren yolun sonunda okul binasının önüne vardık. Ben arabadan inmek için yeltenirken onun da arabadan indiğini gördüm. "Sen nereye?" Dedim

"Kaan'a sürpriz, bu gün senin yanındayım." Dedi gülerek. Ben de gülerek karşılık verdiğimde ikimiz de arabadan indik. Okulun bahçesinde mavi binaya doğru ilerlerken saate baktım istemsizce. Dersin başlamasına yedi dakika kalmıştı. "Eymen ben direkt sınıfa geçiyorum, sen de öğretmenler odasını bulur oturursun. Zaten aynı kattalar." Dedim ve hızlıca merdivenleri çıktım. O arkamda kalırken 1- C sınıfına doğru koşar adım ilerledim. Kapı kapalıydı, ses gelmiyordu. Akıllı bir şekilde öğretmenlerini bekliyorlardı.

Kapıyı açtığımda havadaki balonlar ve konfetiler yüzünden biraz korksam da şaşırmıştım. Bunu yapmak için yaklaşık bir saat önceden gelmiş olmalılardı. Ben ise anında telefondan Eymen'e mesaj attım çünkü Kaan da buradaydı.

Siz

Eymen çabuk 1-C sınıfına gel. Çabuk!

 

İki mavi tiki gördüğüm an arkamdaki nefesi ile rahatladım. İçeri girdim ama hala şaşkındım.

"Hoşgeldiniz öğretmenim." Diye bağırdı hepsi aynı anda. Sol gözümden bir damla yaşın aktığını farkettim o an.

"Teşekkür ederim." Dedim hepsine hitaben. "Saat kaçta geldiniz siz okula?" Dedim ama sesim biraz daha kırılmış çıkıyordu. "07.15 öğretmenim, hepsi sizin için." Dedi Alp öne çıkıp. İlk önce ona sarıldım, sonra teker teker diğerlerine. En sonunda karşıma geçen Kaan'a karşı devirdim gözlerimi ama pek fark ettiğini sanmıyordum. "Hoşgeldin..." Dedi ama Eymen'in elini belimde hissettim. Daha rahatlatıcı bir şey olamazdı şuan.

Eymen kulağıma eğilip "dua etsin ki çocuklar var." Dediğinde yüzüne bakıp istemsizce güldüm. "Öyle deme!" Dedim gülerek.

"Evet çocuklar! Bu gün öğrenci olarak birini getirdim!" Dedim ve Eymen'i bir adım ileri ittim. "Eymen abinize merhaba deyin." Dediğimde hepsi birden merhaba! Dediler. Kaan somurtmuş bir şekilde kenara çekilmişti.

Üzgünüm Kaan, tarihteki Bumin Kaan bile yıkılıyor. Seni de Eymen yıkar.

Güldüm bu düşünceye istemsizce.

"Hayatım sen bir sıraya geç. Bugün eğlenceli geçsin." Dedim ama halinden memnun değildi anlaşılan. Haklıydı. Adam neredeyse iki metreyken 1.35cm çocukların yanında çok komik olacaktı.

Hepsi sıralara oturduğunde ise Eymen en arka sıraya geçti. Kaan ise tam gidecekken çocuklardan biri "Kaan öğretmenim gitmeyin!" Diye bağırdı. Sanırım Eymen çocuk katili çıkacaktı buradan. Kaan çocuklara karşı sempatik bir şekilde "kalmamı isteyenler!" Diye bağırdı ve neredeyse bütün çocukların parmaklarını kaldırdığını gördü. Mutlu oldu buna. "Tamam o zaman. Ben de oturayım." Dedi ve arka sıralardan birine geçti o da.

"Evet! İlk dersimiz matematik, değil mi?" Dedim öğretmen masasına oturup yerleşirken. "Evet öğretmenim." Dedi çocuğun biri.

"Peki o hâlde, toplama ve çıkartma işleminden alıştırmalar yapalım." Dedim ve gözlüğümü takıp ayağa kalktım. Kalemlikteki tahta kalemini alıp farklı toplama işlemleri yazdım. "Şimdi bunları ilk önce deftere geçiriyoruz. Sonra da cevaplarını yazıyoruz." Dedim ve masaya oturdum.

Masaya oturduğumda bir takım imzalamam gereken evrakları dolabımdan almam gerektiğini anladım. "Eymen sen çocuklara bak, ben bir dakika içerisinde geliyorum." Dedim. Ama gözlerinin bende olduğunu bilmiyordum. Biraz afallasamda evrakları almak için ayağa kalktım.

 

 

 

☀️

Eymen akın

Açelya sınıftan çıkar çıkmaz ayağa kalktım ve masasına oturdum. Kaan ise arkadan "oraya oturmak yasak." Dedi ama ben de boş durmadım.

"Ben sen burda doğru düzgün çocuk okut diye sınırda silah tutuyorum koçum. Sus !" Dedim, dediğim an da sustu.

"Çocuklar size bir sır vereyim mi?" Dedim çünkü aklımda şahaneüstü bir fikir vardı. "Ver Eymen abi." Dedi Alp denen çocuk. "Açelya öğretmeniniz benim nişanlım." Dedim masaya doğru eğilip. Arkadaki kızlardan biri "çok yakışıyorsunuz Eymen abi." Dediğinde "tabii, öğretmeninizin yanına benim dışımda hiç kimse yakışamaz, çünkü o inanılmaz, değil mi?" Dedim çocuklara doğru. Çocuklar hiç bir şey söylemezken kaan' ın tipine baktım ama milim kıpırdamıyordu. Güldüm bu haline.

Arkama yaslanmış otururken telefonum çaldı. Mesut komutanın aradığını gördüğümde ise direkt açtım telefonu. "Emredin mesut komutanım." Diyerek açtım telefonu.

"Rahat, nerelerdesin sen ya! Beş aydır bir çaylak eğittiğini görmedim." Dedi sohbet açmak istercesine.

" Malum komutanım, açelya var beş aydır. Çaylak eğitmek hiç cezbetmiyor." Dedim gülerek. Komutanın da güldüğünü duyduğumda gözüm kaan'a döndü. Somurtuyordu.

"Neredesin sen bakalım." Dedi.

"Komutanım komik ama sınıftayım." Tabii güldü bu dediklerime.

"Açelya görgü kuralımı öğretiyor?" Dedi ama telefondan emir'in de gülme sesini duydum. "Komutanım? Sizin yanınızda başka kim var?"

"Telefonu emir aldı. "Abi komutan sanırım bizimle içmiş olabilir."

"Ne! Oğlum adama ne içirdiniz lan! Mesut komutan sarhoş mu?" Mırıltıyla onayladı beni.

"Ayılınca sizin an-" dedim ama aklıma çocuklar geldi. "Neyse anladın sen. Saklambaç oynamayı biliyor musunuz?" Dedim dalga geçmek amacıyla. "Alayda saklanacak yer yok onu söyleyeyim." Dedim ama onlar zaten farkındaydı. Ben de kapattım direkt telefonu.

Bir kaç dakika daha oturduktan sonra açelya kapıdan girdi. Girerken eli ile çocukların oturmalarını gösterdi kalkmamaları için. Ben ise hâlâ oturuyordum. O ise "yerine Çabuk!" Dediği an irkilerek kalktım. Çocuklar bana gülerken onun yüzündeki ifade düştüğüm durumu unutturdu bana. Gülüşü sinirimi alıyordu, huzur veriyordu. Elim yanağına giderken elime vurdu hızlıca. "Sınıftayız. Hatırlatırım." Dedi hiç kimsenin duyamayacağı bir şekilde. Ben ise arka sıraya ilerledim. Okul çıkışına hazırladığım planı hazırlamaya koyuldum.

 

☀️

"Çocuklar işlemleri yaptınız mı?" Dedim elimdeki evrakları masaya bırakırken.

"Öğretmenim, Eymen abi ile nişanlı mısınız?"

"Hayır, ama evleneceğiz. Niye sordun elif?"

"Ama Eymen abi nişanlıyız dedi."Dediğinde gözlerim Eymen'e doğru döndü. "Eymen bey, evlilik teklifi nişan olmuyor! Kabul etmem de bizi evli saymıyor." Dedim bağırmadan ima ile. Yüzük parmağımı gösterdiğimde "burada bir şey eksik." Dedim O ise güldü. "Yaklaşık dört saat sonra olacağız." Dedi ama anlamadım.

"Neyse. Çocuklar parmakları göreyim. Kim çıkacak tahtaya?" Dedim ve zamanla herkesi birer kez kaldırdım...

 

 

 

☀️

Son dersin son dakikaları olduğu için çocuklar tüm eşyalarını çantalarına katmışlardı. Yaklaşık beş dakika vardı. Ben ise masada telefondan gelen mesajlara yanıt veriyordum. Gözlerimi telefondan kaldırdığımda Eymen'in arkada oturduğu sıradan ayağa kalkıp yanıma geldiğini gördüm. Şaşırdım ama bir şey söylemedim.

Gözlerim tekrar Eymen'i bulduğunda tek dizinin üzerine çökmüş bir şekilde elinde bir yüzükle buldum.

Ananı sikeyim! Lan yüzük, yemin ederim ki yüzük!

"Eymen!" Dedim şaşkınlıkla mutluluk aradında.

"Açelya'm... Birtanem... Ben beş aydır, sen lojmana geldiğinden beri yaşıyorum, ben yıllar boyu gülmeyi unutmuşken beş ay önce tekrar öğrendim gülmeyi, ancak sadece senin yanında güldüm... Ben bundan sonra hep gülmek istiyorum, ben bundan sonra yaşamak istiyorum açelya. Şimdi sana tekrar soruyorum. benimle evlenir misin?" Dedi.ellerimin titrediğini yeni yeni hissediyordum.

Jestini severim senin be adam.

"Eymen..." Dedim kısık ama mutluluğumu belli eden bir sesle. "Açelya'm kızacaksın ama sen çocukları çok seviyorsun. Ben de çocuklar şahit olsun istedim. Bizim mutluluğumuza, huzura giden yolda çocuklar olsun istedim..." Her şeyi düşünmüştü, her şeyi bana, benim sevdiklerine göre şekillendirmişti.

Bu dediklerini duyunca kelimelerim ses tellerime dolandı, konuşamadım. Başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım.

" Seni cidden seviyorum." Dedim ve boynuna sarıldım. Artık benim olduğunu belli edercesine, sahiplenirceşine sarıldım. O ise ayağı kalkıp belime sardı büyük kollarını. Ben ise kulağına fısıldadım. "Benim olma yolundasın, hürriyetini çalacağım senin." Dedim .

"O da senin olsun. Ben kalbimi zaten sana vermişim." Dedi. Dokuz kelime ile mutlu etti beni. Bu söyledikleri yüreğime dokundu ama okul zili bizi böldü.

Eymencik bunu hesaba katmamış anlaşılan.

"Neyse. Parmağını uzat bakalım." Dedi ellerini belimden çözerken. Tabii çocuklar çıkmıştı. Ben de kollarımı boynumdan çektim ve elimi uzattım. O yüzüğü parmağıma geçirirken "sen istersin de ben sana yüzük takmaz mıyım?" Dedi. Ben ise sadece gözlerine baktım mutlulukla. "Daha bu kadar da değil. Rezil ettin beni bugün, nişanı da yapacağız, nikahı da. En sonda kombo düğün bastık mı oldu bu iş." Dedi ama gülmeme neden oldu.

"Kombo mu düğün?" Dedim gülerken.

"Evet, ama öyle kaçınmam ha, dünyanın sekizinci harikası benim oluyor, sence ben sadece bir düğün yapar mıyım?"

"Sus artık! Sence ben bunları hakedecek biri miyim?" Dedim yüzümdeki tebessümle. O ise ellerini belime yerleştirip kendine çekti. "Âlâsını hakediyorsun. Sana benim yaptıklarım az bile." Dedi ama fazla yakınlaştık ve okuldaydık. "Şşşt! Okuldayız, arsızlık yapma!"

"Aşk olsun birtanem, ben arsız mıyım?"

"Arsız demedim, arsızlık dedim yalan söyleme." Dedim gülerek. O da güldü.

"Tamam çapkınız ama bu kadar da olmaz." Dedi ellerini belime daha sert dolayarak. "Tamam, bence artık çıkalım." Dedim geri çekilirken.

Masaya doğru yöneldim çünkü tüm dosyalar dağılmıştı. Eymen ise bana yardım etti. Eymen evrakları tutuyorken ise onu elinden aldım.

"Eymen." Dedim . O ise "hıı..." Dedi mırıltı şeklinde.

"Sen beni bırakmazsın değil mi?" Dedim. O ise beni omuzlarımdan tutup kendine yaklaştırdı, alnımdan öptü. "Ben seni bırakırsam kalbimi de bırakırım." Dedi. Bu cümle gayet yeterliydi.

GÜn geçtikçe ona aşık oluyoruz, kabul et!

Tamam burada haklısın. Ama cidden seni çok özledim be iç ses.

"Ne bileyim. En son böyle hissederken yarım kaldım... Garip geliyor senin beni böyle sevmen... Biraz görmezden gel bu sorularımı, mazur gör..."dedim yüzüne doğru bakarken.

"Saçmalama, ben seni her zaman anladım ve seviyorum... Deli gibi seviyorum."

Sınıftan çıktık ikimiz de benim içimdeki bu mutlulukla.

☀️

Loading...
0%