@cikoltalipattesbet
|
BİTMİŞ BİR HAYATI DEVAM ETTİRMEK
(1 hafta sonra)
Artık tamamen yengemlere taşınmıştım. Annemi zaten çok önceden kaybetmiştik. Babamıda kaybedince. Evi satıp yengemlerin evine geçmiştik.
Babam doktordu. Bende doktor olucaktım. Babam işimde en iyisiydi. Bende en iyisi olucaktım. Alanında uzmandı. Bende alanımda uzman olucaktım. Babamın geleceği olucaktım
Okula geldiğimde resmimi Hicran hocaya teslim edip sınıfa çıktım. Sınıf bomboştu. Oysa Yarışmalar 2. dersin sonunda başlıyacaktı. Bu okulun müdürü az kafadan gidik zaten. 1 günde 3 yarışma nedir abicim ya.
ÇINAR: TÜBİTAK salonundayız program ileriye alındı. Zehranın müzik yarışması başlıyor koş.
***
Yarışmayı daha doğrusu yarışmaları kazanmıştık. Bilgi yarışmasını Efenin olduğu takım kazanmıştı. Müzik yarışmasını Zehra kendisi kazanmıştı. Resim yarışmasını ise ben kazanmıştım. Bi kızın resmini kardeşi karalamış. Kızın yerine utandım yani o kadar beter etmiş.
Son 2 dersi işliyicektik Gökçen hoca çocuğunu getirmişti. Küçük kız çok tatlıydı ama çok üşüyordu. Emir kaloriferi bozmasaydı böyle olmazdı. İreme hırkamı verirken Emire öyle bir baktımki su çocuğun boğazında kaldı.
Çok büyük gelmişti hırka ona. Yani bana bile bol oluyordu. Normalde annemin hırkasını kimseye giydirmezdim ama İrem üşümesin diye giydirmiştim. İremi havaya kaldırdığımda çok komik durmuştu. Bide bacaklarını sallıyordu. Sınıfça kahkahalara boğulduk.
İrem yine yaramazlık peşindeydi "Nisa aba benim yüzümü boyarmısım lüffennn" gülmekten altıma işiyicektim artık "kaç kere diyicem ben sana aba değil abla be lüffen değil lütfen" yine başladı "Aba nolur yüzümü boya hadi lüffenn." Gökçen hocaya baktığımda 'yapabilirsin' anlamında başını salladı
Hiçkimsede boya olmayınca resim sınıfına gittik. Akrelik boyayla yüzüne kelebek çizdim. Maşşallah Maşallah ne kadar güzel yapmışım. En sonunda omzuma alıp sınıfa girdim "Arkadaşlar kelebak kraliçeniz geldi" herkes alkışlamaya başladı. Erkekler, öğretmenler masasına doğru sırayla yere çöküp başlarını eğdiler. İremi öğretmenler masasının üstüne bırakınca Mehlika çoktan İremin yemeklerini ve suyunu önüne bıraktı.
Bu sefer antremanları yoktu. Beni evlerine davet edince teklifkerini geri çevirmedim.
Evlerine geldiğimizde hiç beklemediğim kadar topluydu. Muhtemelen Güneş Zehraya zorla toplattırıyordur. Çünkü herzaman öyle oluyor "Kim topluyor buraları" Güneş elini kaldırdı.
Öylebi baktımki artık gülmeye başladı "Biliyorum normalde büyük olan küçüğe toplattırır ama dövüyo beni. Bide neyle biliyormusun terliğin gavur tarafıyla!!" Ora terliğin neresi lan "Gavur tarafı derken?" Ağlar gibi cevapladı "Topuk tarafı" bınu duyduğum anda kahkahayı bastım.
Çınar araya girdi "Hiç öyle gülme valla bende güldüm benide dövdü" ama benim aklım burada değil kafama gelen terlilteydi. Yerdeki terliği alıp Zehraya öylebi attımki tam on ikiden vurdum.
En sonunda terlik kavgasını bitirip kutu oyunu oynamaya karar verdik. Yanlız kutu oyunu dediğimizde Uno. Kaybeden kazananın istediğini yapar. Tabi ben bu oyunda ustalaştığım için birinci ben olmuştum. Sonra sırasıyla Zehra, Efe ve Güneş. Kaybeden Çınardı.
Şimdi seçenek seçenek gidersek 1. seçenek bir kaşık tepeleme acı yedirmekti. 2. seçenek en kızgın hocayı arayıp 'hocam sizden nefret ediyorum artık gidin okuldan' diyicekti. 3. seçenek ise telefonunu camdan sşşağı fırlatıcaktı. Ama ben.
Sizce naptım. Tabikide 3. seçeneği seçtim "Telefonunu camdan aşşağı fırlatıcam" telefonu vemesi için elimi ona doğru uzattım. Efe ordan Güneş ordan hareket yapıyorlardı.
Telefonu yavaşça bana uzatınca direk elinden kaptım ve cama koştum. Şükürler olsun sana Yarabbim 5. katta oturuyorlardı. Camı açtığım gibi telefonu fırlatıyordum ki Çınar durdurdu. "Dur bari kılıfın içindeki kağıtları alıyım" kılıfı çıkartıp tam kağıtda yazanları okuyordumki elimden hızla aldı.
Bende ona baka baka telefonu camdan aşşağı kılıfıyla birlikte attım. Yanlışlıkla yapmışım gibi "Ayy tüh gördünmü elimden kaydı gitti" şuanki yüz ifadesi çok komikti. "Niye kılıfıda attın alıcaktım kılıfı!" Sanane? "Niye kağıtda yazanları göstermedin?" Cevap hiç gecikirmi "Özel çünkü" özelin batsın seni hemi. Dile bak dile papuç gibi herkesi sollar he bu. İnanıyorum. İnancım sonsuz. Beni bile sollar bu.
Uno oynamayı bırktığımızda ben güç yenilmemiştim. Hepside yenilmişti. Efe 1 kaşık tepeleme karabiber yedi. Onuda ben yedirdim. Bide çocuğun astımı varmış varya beyaz ışığı gördü çocuk. Azdaha hastaneye gidiyoduk. Güneş voleybol topunu patlatmak zorunda kalmıştı. Zehra 1 hafta boyunca evi temizlemek zorunda kalmıştı
Artık gece olmuştu ve herkes evlerine dağılmıştı. Eve geçtiğimde ise tüm ışıklar kapalıydı. Işıkları ararken arkamdan Nehir bağırınca tokatı basmıştım kızın kafasına.
Nehir yanağında buz Duygu ile benim pasta yapışımı izliyordu. "Yağı ne kadar koyacağız" hemen bakıyorum şefim. "1 bardak" hemen bardak çıkartıp Duyguya verdim. Birazdaha bu şekilde denelendik.
Tam karışımı kalıba döküyoduk ki Nehir şişmiş yanağına rağmen bağırdı "Nisa sen salaksın yaa. Bir bardak değil kaşık yazıyor burda" hadi canım. Benim Türkçem bu kadar bozuk olamzdı. "Bakıyım" vallahide öyle yazıyor bir kaşık. Ben okadar kitabı boşunamı okudum!?! Benim paramın yarısı boşamı gitti şimdi?
Duygu şef yeteneklerini kullanım bir şekilde browniye çevirebildide boşuna harcamadık malzemeleri. Yoksa asıl şef bizi kesicekti
Browninin pişmesini beklerken bizde Duygu ve Hasanın olaylarını dinledik.
Browniyi yengeme denettiğimizde hiç beğenmemişti ve bizde yemeye korkuyorduk. Biz browniye bakıyoruz browni bize bakıyor. En sonunda çatalı kapıp dendim.
Niye denedim. Ne için denedim. Hani yani totişimde kurtmu vardıda yedim. Ağzıma attığım gibi banyoya koştum. Kim bunun içine limon ve acı biber koymuştu.
Duygu bağırdı "Kim bunun içine turşu suyu koydu!?!" Ardından Nehirin kahkahası. Biz tarife bakıp keki nasıl düzelticeğimizi düşünürken koymuştu muhtemelen.
Tuvaletten çıkıp yengemin en sert terliğini aldım ve diğer yanağınıda ben morarttım. Maşşallah nasıl vurduysam terliğin izi çıkmıştı yanağında.
Sonrasında ise saç baş girmiştik ve olmazsa olmazımız en az 5000 kere izlediğimiz Alaca Karanlığa başladık yine.
***
Bugün günlerden cumartesi anlamı kurtuluş günü. Üçümüzde oturmuş televizyonda izleyebileceğimiz bişeyler arıyoruz ama hiçbirşey yoktu.
Yengem içeriye girdi. Korkmuşmuydu? Yada teleşlanmışmıydı? Üzülmüşmüydü? "Kızlar. Nil... Nili bulmuşlar" yani buldunlar iyi olmuş "A-ama duvara bağlanmış bir şekilde." N-nasıl yani ölmüşmüydü "Nerde bulmuşlar?" Terk edilmiş bir yerdeyse Zıtlıklar yapmıştır muhtemelen
"Merak etmeyin ölmemiş ama şuan yoğun bakımda ve terk edilmiş bir hastanede bulmuşlar. Azraya mesaj gitmiş biraz daha geç gelselermiş ölebilirmiş."
Ne bekliyoruz "E şimdi Nilin yanına gitsek bişey olurmu yenge?" gidip görelim ama yani şimdi kız yoğun bakımda o kadar. "İyi hazırlanın o zaman gidiyoruz" Bizim üçlünün kırmızı çizgisi hazırlanmak. Ama saç konusunda.
Şimdi şöyleki aynı giyinicektik. Altımıza siyah kargo pantolon üstümüzede siyah bir bulüz. Benim saçım balık sırtı bir şekilde örüldü. Duygunun saçı tek bir şekilde balık sırtı örüldü ve Nehir saçını her zamanki gibi açık bırakmıştı
Hastaneye geldiğimizde nasıl oluyo bilmiyorum ama dudağında kıpkırmızı ruj ve üstüne sürülen gloss hala duruyordu. Yada kuzeni gelip sürüyordu. "Hala rujunu ve glosunu eksik etmiyor"
Nehirin dediğine gülerken aklıma neden bilmiyorum ama hiç yapmayacağım bir şeyi söyledim "Azra teyzeye yemekmi alsak kızlar" beni onaylayıp hastane kantininin yolunu tuttuk.
Yemek alıp Azra teyzenin odasına gittik. Yemeği verdiğimizde o kadar dua etti ki çok büyük bir sevap işlemiş gibi hissettim.
Yoğın bakımın önünde yine konuşup gülüyoruz. Taki o sese kadar. Düz ve kulak tırmalayıcı. "Doktor çağırın! Bişeler oluyo yardım edin!" Kimse fark etmiyince hastanenin ortasını geçip çığlık attım. Herkes artık bana bakıyordu "Kuzenime bişeler oluyor nolur yarım edin!" Birkaç doktor Nile bakmaya gidiyordu.
Azra teyze ağlıyordu. Herşey çok karışıktı. Biz bile ağlıyorduk. Şunu farketmiştim insanı nefret ettiği kişi bile ölse üzülüyosun. İçindeki o boşluğu hiç olmadığın kadar izliyorsun. Sen ne kadar sevmiyorum desende sevdiğinin farkına sonradan varıyosun. Çok geç fark ediyorsun
Doktorlardan biri geldi "Hastanın annesi veya babası kim?" Azra teyze hemen atladı "Benim kızım. O iyimi? Bişe olmadı değilmi yani yaşıyor değilmi? Atlattı herşeyi değilmi?" Doktor başını öne eğdi. Kısa süreliğine öyle durdu.
Sonra başını dik tuttu "Malesef kızınızı kurtaramadık" Azra teyze öyle bir bağırdı ki içim hiç olmadığı kadar çok acıdı. Doktorlar Azra teyzeyi tutup odaya götürdüler. Muhtemelen sakinleştirici vericeklerdi.
***
Evdeyiz ve biz Nili kışkırtırkrnki videolarımızı izliyorduk
Bitanesinde rujunu kırıyoruz. Bir tanesinde en sevdiği t-shirt'ünü kesiyoruz. Ayakkabısını bile boyamışız be. Kız bize çok dayanmış. En sevdiğimiz ona özel çorba yapıp ama tadıda böyle anlatamam içinde herşey var.
Onu çantasına dökmüştük sonrada zorla yedirmiştik çorbayı. Biliyorum çorba diyerek çorbalara hakaret ediyorum ama yapçak bişey yok. Hastanelik etmiştik Nili o gün.
Eskiden olsa bu şekilde olacağımı aska düşünemezdim. Bir yandan ağlıyor bir yandan gülüyorduk. Yarın cenaze namazı vardı. Azra teyzeye çok üzülüyordum. Kocasınıda zaten kaybetmişti. Bide kızı gidince tek başına kaldı kadıncağız.
***
"Helal olsun!!"
Birazdan Nilin cenaze namazı kılınacaktı. Hiçbir yerde ağlamayan hiçbir şekilde ağlamayan dayım ilk defa ağlıyordu.
Nili toptağa verdikten sonra Azra teyze dizlerini döve döve mezarın başına geçti "Kızım niye bıraktın beni? Bakamadımmı ben sana? Ne yaptım ben sanada sen beni bırakıp gittin? Niye öldün sen? Niye gittin?" İsyan ediyordu. Herkes Azra teyzeyi dırdurmaya çalışıyordu.
En sonunda durdurmayı becerebildik. Sakinleşebildiğinde su verdik. Ölüm haberini aldıktan sonra boğazından hiçbirşey geçmemişti. En sonunda eve geçebilmiştik.
Azra teyze çok kötü olmuştu. Kolay kolay düzelemezdi isteyende düzeltemezdi. O kadar kötü. Deneden bile olmazdı. Yani düzeltemiyeceğini bildiğin hslde bir şeyi yaparsın ya. Hah işte onlarda.
Bu haftayıda bu şekilde kapatmıştık |
0% |