@cikoltalipattesbet
|
KİNDAR OLMAK
Yine bir okul günü. Hiç şaşırmadım. Sınıfta nerdeyse hiç kimse yoktu.
Güneş sınıfa girdiği gibi çantasını yere fırlattı. Bana saldırmaya çalışınca hemen kendimi korudum. "Seni adi pislik! Gel buraya!" Emredersiniz hazreti Güneş. Başka isteğiniz var mı? "Hadi ya, gelsem nolur gelmesem nolur."
Tokat atmaya çalışınca önceden davranıp yüzüne tokatı bastım. Yüzü hafif bir şekilde sola doğru yatınca öyle bir baktı ki bana hani şey olur ya. Karşındakine korktupunu belli etmemeye çalışırsın. Heh işte ondan. Bu kıza rol yapmayı öğretmeliydim.
Güneş elime çantasını aldı. Çantasında bir şeyler ararken bir tane defter düştü. Orta boy defterin sayfasında kırmızımsı ve mavimsi ejderhalar vardı. Ejderhaların kafasının karşısında isi bir dolunay. Birbirlerine zıt bir şekilde duruyolardı. Aynı iyiliğin içindeki kötülük ve kötülüğün içindeki iyilik sembolü gibi. Çok güzeldi.
Hemen defteri alıp çantasına koydu. Çantasından deodorant çıkartıp bana sıkmaya çalıştı. Elimden almadan direk yüzüne doğru çevirince durmak zorunda kaldı. Ama ben gözümü sevmiyorum derse seve seve sıkardım. Rica etmesi yeterdi.
Deodorantı çalkalayıp panodaki iğnelerden birini aldı. Tabii almasıyla deodoranta iğneyi geçirmesi bir oldu. Deodorant patlayınca bütün sınıf bağırmaya başladı. Nöbetçi öğretmen sınıfa girdi. "Çocuklar kim yaptı bunu? Hemen söyleyin bana!" Nerdeyiz biz? İlk okul 1. sınıfmı?
Tabikide hıncımı döverek çıkarmak vardı ama o işi müdürün halletmesi daha doğru olurdu. "Hocam Güneş yaptı. Güneş Özgür" şimdi müdür anasını laciverte boyayacaktı ama neyse. Beni bundan sonrası ilgilendirmez.
Hıca hiç dururmu. Güneş ismini duyunca hemen olaya balıklama daldı "Güneş Özgür! Hemen müdürün odasına gidiyorsun!" Hocam sizi yanlış dediniz Güneş melek gibi kız hiç öyle şey yapar mı? İsminden bile belli oluyor geleceğin en iyisi olacağı. Ayıp ediyorsunuz ama. Kendisi saldırgan bişey hemen alınıyor zaten. Dalar, direk dalar. Aman dikkat edin yarın öbür gün kolunuzda bacağınızda ısırık izi görmek istemeyiz.
Sınıftan çıkarken ağzını oynatarak "Ejderiyalar seni yesin inşallah." dedi. Ejderiya? Oğlım bı benim defterlerimimi karıştırıyo yoksa. Çakala bak sen. Oysa ben masum bir şekilde defterlerimşm ve kitaplarımın her sayfasına 'Fal bakmış ejderiya' yazıyordum. Niye fal bakmış bilmiyorum. Öyle. Bende bilmiyorum. Sizde bilmeyin. Hele ejderiyayı hiç sorgulamayın. Ha bu arada kendisi en sevdiğim hayvan olur. Biliyorum 'hayvan' demem hayvanlara hakaret olmuş olur ama... Yapcak bişey yok.
Nöbetçi hoca dönüp beni çağırdı "Kızım sende gel olanları anlatırsın. Şimdi bu kız anlatmaz felan kıvırır gider sen halledersin." Hocam siz isteyin ben herşeyi yaparım. Siz yeterki isteyin.
Güneş işe birlikte müdürün odasına girdiğimizde hoca beni görünce ilk de bir şaşırdı sonra Güneşi gösterince rahatladı. Bende de ne varsa nasipde hep bu oda var.
Şaşırtıcı bir şekilde Güneş herşeyi anlattı. Tebrikler sana Güneş şu odadan bir çıkalım söyliyicem sana. Hoca ne söylese beğenirsiniz? Bir kere değil iki kere nöbetçi olucaksın. Yapmayın ama bende bu cezayı aldım hiç birşey olmuyor. Zaten kız normalde nöbetçiyken bişey yapmıyor iki kere oluncamı yapıcak?
Sözümü geri alıyorum. Hoca yapıcaklarını sayınca tabi biraz şey oldu Güneş. Neyse. Maşşallah he seninde yapacakların çok
Bütün hocalara bir kağıda imza attırıcak üstüne okula gelmeyenlerin evine gidip attırıcak. Bütün hocalara teker teker sorulacak. En bombası ise yarın çoğu hocaların izin günüydü. Bakıyım başka ne var
-Nöbetçi arkadaşının istediği her şey yapılıcak
-Nöbetçi arkadaşını çalıştırmıyaca bütün işleri kendi yapıcak.
-Antreman çıkışları herşey ondan sorumlu
Birde herşeyin altı çizili. Helal helal kız boğuluyo çantamın gizli bölümündeki telefonu alın ordan bilen 112 yi arasın. Ambulans?!
-Bütün bahçeden sorumlu
-Eğer bir tahlilsizlik yaparsa üç veya dört güne çıkacak.
-Öğrenciler arasında kavga gibi şeyler olursa be müdehale edilmezse/etmezse Nöbetçi öğrenciden bilinecek.
-Nöbetçi öğretmen olmayacak Nöbetçi öğrenci sorumlu tutulacak.
-Temizlikçiler izinde olacak nöbetçi öğrenci sorumlu tutulacak
Yarasın paşama. Hocam keşke bombalı tüfekle vursaydınız siz direk füzeyle başladınız. Şurdan çıkıyım herşeyi tekr teker sınıfa anlatıp zil takıp oynayacağım. Aha buraya yazdım
Odadan çıktığımızda saçını karıştırdım. "Helal lan sana her şeyi anlattın" yine her zamanki bakışını atıp kantine ilerledi. Rahatlığa bak bide parayı alıp gelmiş. "Banada su alsana!" alamzsa hakkımı helal etmiyorum. Zaten koku duyumun içinden geçti
Sınıfa girişimi görenler tam konuşuyodu ki devreye girdim. Herşeyi anlattıktan sonra bide sınıfça biraz oynadık. Bütün öğretmenlerle toplantı yapılıp Güneş konuşulacak haber verilecekti.
Başkan sınıfı susturmaya çalışırken Güneş elinde iki suyla sınıfa daldı. Bir tanesini masama koydu -yapıştırdı- sırasına geçerken Efenin ensesine vurmayıda ihmal etmedi. Herzamanki modunda gibiydi. Altını çiziyorum gibiydi. Dikkat edin o kısıma.
Bizim sınıf hala ilk okul döneminde kaldı. Demedi demeyin. Başladılar çöp adam oynamaya şu an 15. turdalar. Nasılda iyileşmişler bu konuda. İki harf veriliyor bam diye buluyorlar. Ben ise sıranın altından Kardeşlerimin son bölümünü izliyorum.
Neden? Hadi sorun neden. Çünkü şu meselelerden bu olanlardan bir türkü izleyemiyorum kaldı gitti. Alaca Karanlığı saymıyorum.
Bir ara Kızılcık Şerbetine başlıyıcaktım başlayamadım. Şuana kadar izlememem bile kendime bir ihanet gibi geliyor.
"Ya hayır ya niye f diyosun b'di o" Agahın isyanları yine başlamıştı. Bi susda izleyelim şunu. Zaten kızık seste. Bide kulaklık taksan yakalanırız. Zaten müdür canı sıkılınca sınıfa cart diye dalıyor.
"Nisa sen akıllısın azcık bişey söyle ağzın bıçak açmıyor" işte en sevdiğim yanıda buydu. Cevabı söylüyorlardı bana. Anlaşma gibi bişey bana browni alıyorlar bende cevapları söylemiyorum. Güya oda. Ben Ela'ya kağıta yazıp veriyorum oda gazete gibi herkese dağıtıyor.
"Ya kaç kere diyeceğim söy-le-mi-yo-rum" yalana gel. M harfini bastırdığım için hemen anladılar tabi "M harfimi" tahminleride iyi he "Evet başka?" Salaklar bide Ülke soruyolar. Hangi ülke Amerika. Bide bilemiyorlarya deliriyorum.
Bir anda gelen kusma hissiyle yerimden fırlatıp direkt lavaboya koştum. Arkamdan bazıları bağırıyor bazıları arkamdan koşup nasıl olduğumu soruyorlardı.
Lavaboya girdiğimde ilk bulduğum kabine daldım. Kusmak istiyordum ama kusamıyordum. Karnım çok feci şekilde acıyordu. Başım dönüyordu.
Kim olduğunu anlamadığım biri girdiğinde nefesimi toparlamaya çalışıyordum. Öksürmekten boğazım acıyordu artık. Sırtıma vurmaya başladıklarında biraz olsada rahatlamıştım. Gözüm kararmaya başladı. Acıyla başa çıkamayıp çığlık attım.
Biri bana su içirmeye çalışıyordu. Reddetikten sonra ağlamaya başladım. Çok acıyordu canım hiç bu kadar acımamıştı. Kızlardan biri hastaneyi arayıp ambulan çağırdığını duydum. Galiba Pervin'di. Daha dayanamayıp artık kendimi bıraktım.
***
Artık ezberlemek zorunda kaldığım o hastane kokusuyla uyanmak garibime gitmişti. Gözlerimi açmaya yeltendim ama nafileydi. "Parmaklarını hareket ettiriyor, koşun koşun uyanıyor galiba." Büyük bir gürültü koptu. Sanki savaş açılmıştıda ölümüne koşuyorlardı. Cama vurmaya başladılar bile.
Gözlerimi zar zor aralayabildiğimde cama daha sert vurmaya başladılar. "Gözlerini araladı. Ya sınıfın yarısı nerde kaldı gidin çağırın şunları hadi!" Nefes almakta zorlanıyordum. Elimi boğazıma götürüp nefes alamadığımı anlatmaya çalıştım.
Hemen doktorları çağırdılar. Sanki yoğun bakımdan yeni uyanmıştım. Odaya doktor girdipnefes sorunumu halletti. "Nasılsınız iyimisiniz Nisa hanım? Bir ağrınız sızınız varmı?" Kafamı salladım. "Bana en son ne oldu?"
Doktor mahçup bir şekilde bana baktı "Nisa hanım galiba yediğiniz veya içtiğiniz bir şey size dokunmuş zehirlenmişsiniz. Midenizi yıkadık. 3 saatin sonunda uyanabildiniz. Sınıfınızdakilerde sizi fazla önemsiyor. Kaç kere dedik sizi bekleme odasına alalım diye inat ettiler yere oturdular" Neydim ben Kraliçe Elizabeth'mi?
"Oeki buraya gelebilirlermi?" bir zahmet lütfen. Zahmet olucak ama. "Kendinizi çok yormayın yeter ben hemen onları çağırıyorum" ay yok birde çağırma. Doktor çıktığı anda odaya doluştular. Bizim müdüre çekmişler belli.
"Hiç öyle nasılsın bir yerin ağrıyomı bişey istermisin faln demeyin gayet iyiyim ağrım sızım yok ama browni alsanız çok iyi olur"Çınar Berk ve Agah'ın ensesine vurup kafasıyla gidin işareti yaptı. Hayır da diyemeyecekleri için enselerini tutarak odadan çıktılar.
Güneş yanıma oturup elimi tuttu kulağıma dısıldamaya başladı "Biliyosun zaten seninle kavgalıydık. Bende dayanamayıp suyuna zehir kattım. Çok üzgünüm bir an kendimi kaybettim. Çok özür dilerim. Çok üzgünüm lütfen"
Kulağına yaklaştım "Malesef... seni böyle affedemem. Bana kitap alırsan affederim belki." Küçük bir çocuk gibi kıkırdadı. Kafasını hemen salladı. Yaklaşıp bana sarıldı. Sarıldığı anda "Bir planım var. Aslında her yıl yapardık senlede yapalım dedim. Kızlar erkeklere, erkekler kızlara hediye alıcak kim kime alıcak kura ile çekicez. Kabulüm" Kafamı salladım.
Agah ve Berk içeriye girip brownileri kucağıma bıraktılar. Yanlız ben bu kadar istememiştim. İki poşet ney. Evet işime gelirde. Aman boşver ye gitsin. Poşetlerden bir tanesinin içinden browni alıp yemeye başladım. Agah "Evet işte bu gelsin istekler. Hemen listeyi sana atıyorum" noluyor lan? "Ne alaka ya?"
Berk mutsuz bir şekilde sorumu cevapladı "İddaya girmiştik. Kimin poşetinden alıp browniyi yersen iddayı o kazanıcaktı. Sen Agah'ın poşetindeki browniyi yedin. Kaybeden kazananın istedikleri şeyleri bir gün boyunca yapıcaktı. Anladığın batırdın beni."
Az fırsatçı değiliz bizde "Agah banada çiğ köfte dürüm alsana" cevabı gecikmedi "Hemen efendim. Berk Nisa sultanada bir tame çiğ köfte dürüm alırsın artık. He koçum benim" Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. Berk nerdeyse ağlıyıcaktı. Gözleri doldu çocuğun.
Agah ve diğerleri Berkle alay ediyordu ve ben kendimi çok yormamaya çalışıyordum. Ama nafileydi. Bizim sınıfın önüne duygusuz birini koyun duygularını geri getiriler. O kadar
Ben birinci boşetdeki brownileri yarılamıştım. Agah ise benim Berkten herşeyi isteyebileceğimi söylemişti. Tabii ben ne dedim. Bütün kızları toplayıp gratise gidicektik. Ben burdan çıkınca.
Evet biraz sanki zorla burda tutuluyormuşum gibi söyledim ama bir nevi öyle. Bana burda çıkabileceğimi söylesinler şuan koşa koşa çıkarım. Kendimi çok yorduğum ve sıktığım için serum verdiler. Kısa süre içinde göz kapaklarım isyan bayraklarını çıkarıp kapandı.
***
Ben hastaneden taburcu olurken Çınar ve Efe birbirleriyle uğraşıyordu. Daha doğrudu Çınar Efe'yle uğraşıyordu. Güneş'te aradan dahil oluyordu. Bizim Nil'e yaptığımız gibi. Çok özlüyordum.
Anneme hep Nil bizim kardeşimiz gibi olamaz. Olmayacakta derdik. Ama şuan Nehir ve Duygu'dan bile daha çok seviyor kardeşim olarak görüyordum. Kendimi sevgisine muhtaç hissediyordum.
Ağlamamak için dikkatimi telefonuma vermeye çalışıtmı. Ağlamamam lazımdı yoksa kendimi tutamazdım. Ağzımdan çıkan hıçkırığada lafımı geçirebilseydim keşke. İlk Çınar döndü "İyimisin?" hızla görmesinler diye gözümden akan yaşı sildim ama görmemeleri imkansızdı.
Arkamı dönüp hastaneye gitmeye başladım. Güneş arkamdan bağırınca koşmaya başladım. Hastaneye girdiğimde lavaboya girmemle Çınarın beni tutması bir oldu "Bir şey mi oldu Nisa niye ağlıyorsun?" Arkadan Güneş bağırıyordu "Çınar iyimi bir şeyi var mı?" Güneş ve Efe'de arkadan gelmişlerdi.
Çınar beni kenara çekti "Siz arabaya geçin ben konuşup geliyorum" kabul edip çıkışa doğru ilerlediler. Herşeyi anlatmam için bekledi. Bir soru sordum. "Sen hiç sevmiyorum dediğin birini kendinden daha çok sevdinmi? Veya her yere baktığında onu hatırladınmı? Vefat etdikten sonra kıymetini anladınmı?" Çok ağırıma gidiyordu. Dayanamıyordum
"Kuzenin mi?" Kafamı salladım. Omzumu sıvazladı. "Derdini en iyi Güneş anlar. Bu gece istersen Güneşle kal. Ben senin derdini anlayamam." Onaylayıp arabanın yolunu tuttuk.
Arabada morelimin düzelmesi için şarkı açtılar ama Güneş'le bizimkilere koplo kurup iyicene kafalarını çatlattık.
Beni Güneş'in evine bıraktıktan sonra beni iyicene moduma soktu. Şarkı söylemeler dans etmeler felan. En sonunda film izleyip günü kapattık.
***
"Aaaa!" ay kız sus alt tarafı su döktük yüzüne. "Uyan artık yeterrr!" Kahvaltıyı hazırlamıştım. "Kalk hadi yoksa aç kalıcaksın" Homurdanarak ayağa kalktı.
Kahvaltı ettikten sonra hazırlanmaya başladık. Bu gün hediye günüydü ve kuraları çekmiştik. Çınar bana ben Çınar'a. Efe ile Güneş birbirlerine çıkmıştı ve Güneş çok mutlu olmuştu. Gerektiğinden fazla
Güneş telaş içerisindeydi "Nisa sence hangi elbiseyi giyiniyim" çingene pembesi varmı. Varsa onu giy aşkısı. "Güneş niye elbise pantolon tişört giy bitir çifte randevuya gitmiyoruz ya." Ne kim dedi onu. Nasıl Nüsa Tezcan'mı dedi. Tanımıyorum
"Sende ne yani Nisa kuzeninemi gidiyorsun?" Evet. Bu hediyeleşmeden sonra Nil'i ziyaret edicektim. Söylemedim. Söylesem izin vermezdi muhtemelen.
Her zamanki klasiğimi yapıp kargo pantolon ve üstüne bol bir t-shirt giydim. Güneş ise renkli dizlerinden iki parmak sonrasında biten bir elbise giymişti.
Evden çıkıp avmye gittik. Dağıldığımızda yarım saat süremiz vardı. Ne alıyım ben şimdi Çınar'a. Kelebek falan mı? "Hadi oyuncakçıya gidelim" Güneş başladı "Napıcaz onlara peluş oyuncakmı alıcaz Nisa?" Ne sandın
"Evet oyuncak alıcaz ama peluş değil hani kafasını kesince bir tanede oyuncağın küçük çıktığını idda ettikleri oyuncaktan alıcaz ama peluş oyuncakta fena fikir değil" göz kırptım.
Gidip o söylediğim oyuncaklardan aldık. Ben birde peluş aldım. En sevdiğim çizgi film. Daha 20 dakikamız olduğu için bulduğumuz bir tane takıcıya girdik. Biz kolye bakarken Çınar bağırdı "Kendinize bakmanız yasak" kuru iftira.
Cırladım Güneş kadar olmasada idare ederdi. "Yalan hem hediyenizi aldık ve para bizim" para Çınar'ın. Telefonunu gösterdiğinde bildirimleri gördüm. Açmamışdı daha. Ben olsam açardım. Sanki yokmuşlar gibi davrandık. "Arkamızı dönün" döndük. Alacaklarını alıp çıktılar. Bizde iki üç tane kolye 2 bileklik alıp çıktık.
Arabadaki yolculuğumuz sessiz geçmişti. Güneşin evine geldiğimizde direk atıldım "Hediyeleri hemen verelim yoksa ben çıldırıcam" Salona geçip yere oturduk. Güneş ve Efe birbirlerine hediyelerini verdiler. Efe Güneş'e kupa almıştı. Yoda'lı kupa almıştı. Bide oyuncağını. Şu kafasını sevince haraket eden varya. Heh işte ondan. Güneş ise hediyesini verince kahkahalara boğulduk.
Çingene pembesi oje almıştı. Bide bizim aldıklarımız.
Sıra bana gelmişti. İlk Çınar hediyesini verdi. Orta boylarda kare bir kutuydu. İçinden kar küresi çıkmıştı. Ejderiyalı. Güneş’e baktım. Kesin o söylemişti. Bide Güneş’in yaptığı o resim. Güneş’e attığım bakışları bırakıp yanındaki küçük poşeti açtım. Yin Yang kolyesini almıştı.
Bilmeyenler için Yin Yang İmgesinin anlamı
Kutuplar birbirinin özünü karşıtında barındırır. Her şey, hiçlikten doğar ve ardından kutuplaşma da başlar. Yaygın olarak iyilik ve kötülüğün simgesi olarak bilinen Yin ile Yang'ın, kuram olarak ahlaki değerlerle hiçbir ilgisi yoktur. Kuram, bir şeyi ne iyi olarak ne de kötü olarak ele alır.
İyiliğin içimdeki kötülüğü Çınar’a verdim. Kötülüğün içindeki iyiliği ise kendim taktım. Kar küresini çalıştırdığımda hoş bir melodi kulaklarımı esir aldı. Pili bitmesin diye kapattım.
Sıra bana gelmişti. Hediyelerimi Çınar’a verdim. İlk kafasını kesince bir tane daha oyuncak çıktığı idda edilen oyuncağı açtı. “Koleksiyonuma bir tane daha eklendi” ne yani koleksiyonumu vardı. Maşşallah. Nazar deymesin.
Diğer hediyeyi açtığında ilk Mickey Mouse’u açtı. Minnie Mouse’da görünce gülmemek için kendini zor tuttuğunu fark ettim. “Gülme bu fikri bana Güneş verdi” Gülme sırası bendeydi. Gülüp eylendikten sonra Disney’in yeni çıkardığı oyuncak kutulardan almıştık onları açmaya başladık.
Parmağımı küçük karta basınca ısı ile açılmaya başladı. “Oha ısıyla açılıyo!” Ben bu Güneş’in tepkilerine hayranım. “Vallahimi?” Vallahi. “Kk 500 lira o kadar ne bekliyordun.” Bana Oyuncak hikayesinden Woody Güneş’e ise Sevimli canavarlardan Sullivan çıktı.
Efe içieri geçip bize içecek bir şeyler getirdi. Şarkı açıp şarkı söylemeye başladık. Çok yorulmuştum. Zaten Efe ne getirdiyse artık acı bir tadı vardı. En son hatırladığım şey Çınar’ın Affer beni sevgilim şarkısı çalarken kulağıma fısıldayıp. Bu şarkı artık ikimizin şarkısı demesiydi. |
0% |