Yeni Üyelik
10.
Bölüm
@cileklerveyoon

 

İyi okumalarr✨

 

 

"Hayır, salak! Sana diğer tarafa dönmeni söylemiştim." diye bağırınca bakışlarım Ashley'e dönmüştü. Felix yanlış yapıp duruyordu ve Ashley çıldırıyordu. Çok haklıydı da. Bu kadar basit şeyleri nasıl anlayamıyordu ki?

 

Felix ise her seferinde haksız olmasına rağmen "öyle birşey söylemedin!" gibi cümlelerle kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu. Tabi herkes yalan olduğunu biliyordu. Ortada oturan jungkook ise artık bunun başlayıp bitmesini ister gibi bakıyordu. Açıkçası Felix ve ashley'den fazlaca sıkılmıştı. Bunu biliyordum çünkü her halinden belliydi.

 

"Öyleyse şimdi söylüyorum. Sağ tarafa doğru iki adım atacaksın. Sadece bu kadar, anladın mı?" diye mala anlatır gibi anlattığında gülmüştüm. Felix gerçekten de bu durumda fazla aptaldı. Ben ise zaten bildiğim şeyi tekrarlamış olmuştum. Sağa doğru iki adım atacaktım.

 

Yerimde doğrulduğumda ise anında bana dönmüştü. "Baksana! Tıpkı taehyung gibi yapacaksın." diye beni örnek göstermişti, felix'e. Yüzümde gururdan bir gülümseme oluşurken göz ucuyla hwasa'ya bakmıştım. Elindeki kitaba dikkatle baktığını gördüğümde kitabı merak etmiştim ama muhtemelen şuan yapacağımız büyüyle alakalıydı ve ben anlamayacaktım.

 

Ben hala ona bakarken kafasını kaldırmış ve, "hadi, çocuklar! Başlayalım." deyip yerinden kalkmıştı. Hwasa'nın kalktığını gören Ashley, son bir kere daha felix'e hata yapmamasını söyleyen gözleriyle bakmış ve kendi yerine geçmişti. Hepimiz jungkook'un etrafında dört bir köşeye ayrılmış şekilde duruyorduk. Jungkook ise tam ortada, koltuğa oturmuştu.

 

"Bir kişi eksiğiz ama umarım bu sorun oluşturmaz." dedi, hwasa."Büyü esnasında sakın yerinizden kıpırdamayın. Ben sözlerimi bitirip size baktığımda, işte o zaman ashley'in öğrettiği gibi sağa doğru iki adım atacaksınız. Anlaşıldı mı?" diye de devam etmişti. Ben ve Felix başımızı sallamıştık. Ashley zaten daha öncesinden herşeyi bildiği için kafasına göre hareket edebiliyordu.

 

Bir kaç dakika sonrasında, herkes hazır olduğunda hwasa bilmediğim bir dilde konuşmaya başladı. Felix benim hemen çaprazımda, yani jungkook'un sol arkasında duruyordu. Ben jungkook'un sağ önünde, hwasa sol önünde ve Ashley sağ arkasında kalıyordu.

 

Hwasa ne olduğunu bilmediğim şeyleri yere bakarak söylüyordu. Ardından sustuğunda ise kafasını kaldırıp bize doğru bakmıştı. O an ne yapmamız gerektiğini anlamış ve sağa doğru aynı anda iki adım atmıştık. Hata yapma lüksümüz yoktu.

 

Attığımız iki adımdan sonra Ashley başlamıştı. Bu sefer hwasa susuyor ve Ashley yere bakarak konuşmaya başlamıştı. Bakışlarım ashley'i merakla izlerken, söylediklerinin ne anlama geldiklerini öğrenmek ister gibi derin düşüncelere dalmıştım. Hwasa ile aynı şeyleri söylediğini fark edince ilgiyle tek kaşımı kaldırmıştım. Söyledikleri şeyler benim sıkılmam için yetecek kadar uzundu.

 

Ashley de konuşmasını bitirdiğinde bakışlarını yerden kaldırmıştı. Bu sefer bizim adım atmamıza gerek yoktu. Yani ben öyle biliyordum.

 

Ashley, hwasa'ya baktığında ikisi de ciddi bir ifadeyle birbirlerine bakmışlardı. Ardından aynı anda yüksek sesle söylemeye başlamışlardı, önceki söylediklerini. Her söylediklerinin aynı olması dikkatimi çekmişti ve daha sonra hwasa'ya sormak için beynimin bir köşesine not etmiştim.

 

İkisi bu sefer adımlarını aynı şekilde ve aynı tempoda atarken etrafımızda, jungkook'un etrafında dönmeye başlmışlardı. Lakin söyledikleri bitmiş, avuçlarının tam ortasında yazmış oldukları, ne olduklarını bilmediğim yazıları havaya kaldırarak elleri havada dönmeye başlamışlardı.

 

İşte o an, avuçlarındaki yazılar parlaklık kazanmaya başlayınca kaşlarım havalanmıştı. Işıkların ashley ve hwasa'da farklı renk olmaları ilgimi çekmişti. Hwasa'nın avucundaki yazılar mavi renkte parlarken, ashley'in avucundakiler ise kırmızı renkte parlıyorlardı. Bu onlara acı veriyor muydu? Bilemiyordum ve öyle olmamasını umuyordum.

 

Ortada birşeylerin hareketi gözüme çarparken, o şeyin jungkook olduğunu görünce ağzım açık şekilde ona bakmıştım. Elleri göğsünde kilitlenmiş bir hale gelmişti ve gözleri daha önce görmediğim bir şekilde kırmızıya bürünmüştü. Öyle ki, bu kırmızı rengini daha önce nerede gördüğümü, nasıl tarif edeceğimi dahi bilemiyordum.

 

Diğerlerinin tepkisini o kadar merak ediyordum ki bakışlarım hızla felix'i bulmuştu. Onun da şaşkın olduğunu görmüştüm lakin benimki daha fazla gibi gelmişti. Yüzünde şaşkınlık vardı ama bir tık böyle şeylere alışmış bir hali de vardı. Ben ise belki de bu tür şeyleri hayatımda ilk defa yaşadığım için ve olabileceklerine asla inanmadığı şeyler oldukları için fazlasıyla şaşkındım.

 

Hwasa ve ashley'in de durduklarını gördüğümde öylece kalakalmıştım. Bitip bitmediğini dahi bilmiyordum. Sadece bekleyecektim. Sanırım sadece bekleyen ben değildim çünkü Ashley ve hwasa'da aynı benim gibi öylece jungkook'a bakarak beklemeye başlamışlardı. Birşey söylemiyor veya yapmıyorlardı. Öylece jungkook'a bakıyorlardı.

 

Jungkook'un bu değişik hali beni korkutuyordu. Aniden yerinden fırlayıp birimize saldıracakmış gibiydi. Bu da yetmezmiş gibi birşeyler fısıldamaya başlamıştı. Ne dediğini duymuyordum. Aynı şekilde diğerlerinin de öyle olduğunu düşünüyordum. Ağzını okumaya çalışsam da yapamıyordum.

 

Sesini seviyeli şekilde kaldırdığında ne dediğini duymaya başlamıştım. Tanıdık gelen sözcüklerin az önce duyduğum ve büyü olduklarını düşündüğüm şeylerin olduğunu anladığımda, aynı şekilde Ashley ve hwasa'da anlamış mı diye sırayla bakışlarımı üzerlerinde gezdirmiştim. Onların ise düz bir tepkiyle onu izlediklerini görmüştüm.

 

Sesi, birine bağırıyormuş gibi duyulmaya başlamıştı. Dışarıdan duysaydım öyle sanırdım muhtemelen.

 

Aniden durduğunda ise gözlerindeki kırmızılık kaybolmaya başlamıştı ve ellerini yavaşça açmaya başlamıştı. Elleri iki yanına düşerken gözleri tamamen eski haline dönmüştü. Ardından bakışları hwasa'yı bulmuştu. Üstüne bir yorgunluk çökmüş gibi duruyordu. Ellerini iki yanına koyup destek alarak ayağa kalkmaya çalışmıştı. Ayaklarının üstünde durduğunda ise aniden yere düşmüştü. Benim ise beklemediğim bir şey olduğundan, ağzımdan ufak bir bağırış kaçmıştı.

 

Felix'in hemen harekete geçip onun yanına çömeldiğini gördüğümde bende aynı şeyi yapmıştım. Lakin sadece ben değil, Ashley ve hwasa'da hemen yanımıza çömelmişlerdi. Felix acıtmayacak şekilde jungkook'un suratına tokatlar vururken ben ise "ona ne oluyor! Büyü yüzünden mi?" diye bağırmaya başlamıştım. Sesim endişelerimden dolayı yüksek çıkmıştı ve bu yüzden bağırıyormuş gibi duruyordum. Bağırıyordum da.

 

"Bilmiyorum." demişti hwasa. Sesi titrek çıkmıştı. Ne olduğunu gerçekten bilmiyor gibiydi. Ashley bir bardak su getirdiğinde ise hwasa ondan alıp jungkook'un suratına olduğu gibi dökmüştü. Bu hareketi anlayamamış ve aptalca bulmuştum ki, hwasa bakışlarımı görmüş ve "ne?" diye söylenmişti. Ardından jungkook'un gözlerini açtığını gördüğümde ise ,"bak, daha hızlı işe yarıyor." dediğini duymuştum.

 

"Jungkook, iyi misin?" diye sormuştum hemen. Yarı açık olan gözlerini açıp yüzüme baktığında ne söylediğimi yeni anlamış gibi başını sallamıştı. "Hadi gel, koltuğa uzan." demişti Ashley. Bende jeton yeni düşmüştü. Neden daha önce bunu düşünmediğini sorgulamıştım. Fakat jungkook başını iki yana sallayınca durmuştum öylece. "Gerek yok. Büyü bitti, değil mi?" diye sormuştu.

 

"Evet, bitti." demişti. Jungkook ise buna karşın yerinde kıpırdanmıştı. "Öyleyse artık dışarı çıkabilirim." dediğinde ise tamamen ayağa kalkmıştı. Jungkook dengesizce yürürken, büyünün bozulmaması ihtimaline karşı içimde bir korku vardı. Eğer büyü bozulmamış da jungkook büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktı. Dışarıdan çok kaba biri gibi görünüyordu ama gerçekten iyi biri olduğunu biliyordum. Buna fazlasıyla üzülürdü.

 

Zevzek adımlarla alt kata inmiş ve dış kapıya kadar varmıştı. Kapıyı hızla açmış lakin sonrasında durmuştu. Gözleri dışarıya kenetlenirken biz de durmuştuk. Onun birşeyler yapmasını bekliyorduk. Onun kadar olmasa da endişeliydik. Bizden cesaret almak ister gibi dönüp bize bakmıştı. Yüzüme bir gülümseme yerleştirmek istemiştim onu rahatlatması için fakat pek başarabildiğimi düşünmüyordum.

 

Ayağını kaldırıp dışarıya doğru uzatırken gözlerini sıkıca kapatmıştı. Ayağı kapı sınırını tamamen geçmişken biraz daha ittirip dışarıdaki taşa değmesini sağlamıştı. Ayağı yere değdiği an sıkıca kapattığı gözlerini hızla açmıştı. Yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı. Dönüp bir de bize bakmıştı. Sonrasında yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşmişti. Bu halini ilk kez görüyor olmamdan mıdır bilmem ama bende gülümsemiştim.

 

Kendini bir hışımla dışarı attığında arkasından gitmiş ve kapıda durmuştum. Dışarı çıkabilmişti ama şimdi de başka bir sorun vardı. Bedeni sanki büyük bir sim kutusuymuş gibi parlıyordu ve bu bildiğim kadarıyla vampirlerin güneşe çıkmasından kaynaklı birşeydi. Güneş onu yakıyor olmalıydı. Acı çekiyor olmalıydı ama zerre umurumda değilmiş gibi gülüyordu. Güneşte sevinçle bir sağa bir sola zıplarken durmuş ve "buraya gel, taehyung!" demişti.

 

Sesi öyle sevinçli çıkıyordu ki, öncesinde gerçekten çok acı çektiğini anlamak zor gelmiyordu. Bu zamana gelene kadar gerçekten çok sabretmiş olmalıydı. İçten içe mutlu olsun da üstüme hüzün çökmüştü. Bu sevincini görmek beni gerçekten hüzünlendirmişti. Zaten ben ağlak biriydim. Olmadık yerde hemencecik duygulanabilirdim. Şimdi de öyle bir zamandı.

 

Yavaş adımlarla kapıdan çıkarken bana doğru gelmiş ve kolumdan tutup beni yanına çekmişti. Ellerimi tutmuş sevinçle etrafa bakarken garip hissediyordum. Onu böyle görmeyi hiç düşünmemiştim. Soğuk biri gibi duruyordu hep, kaba ve kırıcı. Hiç ihtimal vermezdiniz onu böyle görmeye. Lakin bugün hiç olmadığı kadar sevinçliydi. Hayat dolu ve fazla hareketli olmuştu bir anda.

 

Öyle ki, ellerini birden kollarımın altına koymuş ve beni döndürmeye başlamıştı. Düşme korkusuyla ona tutunmaya çalışıyordum ama bir türlü sıkıca tutamıyordum onu. Sanki kollarından uçup gdecekmişim de, o da beni tutamayacak gibiydi.

  

"Yavaş ol, jungkook. Çocuğu düşüreceksin!" demişti Ashley, gülerken. Jungkook'un sevinci hepsinin yüzüne yansımıştı. Onlar da hemen yanımıza, bahçeye çıkmışlardı. Jungkook beni yavaşça yere bırakırken, kendimi ona bakmaktan alıkoyamıyordum. "Eşsiz..." demiştim. "Eşsiz ve çok güzelsin."

 

Yüzüme öylece bakarken bakışlarını ellerine indirmişti. Güneşte parıldadığı aklına yeni geliyormuş gibiydi. Bakışlarını kendinden çekip tekrar bana baktığında yüzünde bir memnuniyet vardı. Bende aynı şekilde ona gülümsüyordum. Onun için mutlu olduğumu görmesini istiyordum. Onun yanında olduğumu bilmesini istiyordum.

 

Kollarını bedenimin iki yanından geçirip bana sarıldığında kalakalmıştım. "Sıcaklığını hissetmek güzel." demişti fısıltıyla kulağıma doğru. Kollarını sıkmamaya çalışıyor ve ellerini sırtıma koyuyordu. Beni rahatsız etmek istemiyor gibi sarılıyordu ve bu beni çok etkilemişti. Çok narin dokunuşları vardı. Kollarındaki ben değil de, yaralı bir kuş var gibiydi. Onu incitmemek için çabalıyor, elinden kaçıp gitmesini istemiyordu.

 

Loading...
0%