Yeni Üyelik
12.
Bölüm
@cileklerveyoon

 

İyi okumalarr ✨

 

(Bu bölüme taehyung'un ağzından devam edeceğim.)

 

"Bu da ne demek oluyor, jeon?! Kanunlarımızı yok sayarak bir insana vampir olduğunu mu söyledin?" diye tok bir sesle konuşmuştu, adının ne olduğunu bilmediğim bir adam. Sanırım buradakilerin yönetimini o üstleniyordu.

 

Jungkook ise az önceki öfkesi dinmiş gibi, "ah, bay min. Ona bir bakın! O sadece bir kukla. Onu bu lanet olası ruhsuzluğumla sevip, değer verdiğini düşünüyor olamazsınız?!" demişti. İçimde bir şeylerin kırıldığını hissettiğimde zaten korkmuş olan suratımın bir de gerçeklerle yüzleşmesiyle daha da beter olduğumu anlamıştım. Beni sevmesini beklemezdim ama böyle söylemesi de kendine haksızlıktı.

 

Bay min dediği adam sadece susuyordu. Konuşması gerekiyordu, birşeyler söylemesi. Lakin o susuyordu. Benim neden burada olduğumu ve bu kadar kişinin neden böyle baktığını bilmem gerekiyordu. Benimki de saçmalıktı, bu kadar vampirin arasında olan iki insandan biriydim. Cadıların insan olup olmadığını dahi bilmiyordum. Sahi onlar nasıl varlıklardı?

 

"Bu ilk değil! Daha öncesinde de ölümlülere bağlananları gördük. Buna izin veremeyiz!" demişti kalabalığın arasından biri. Tüm bakışlar ona dönmüştü. "Ne! Haksız mıyım?" diye de eklemişti, ona dönen bakışları fark ettiğinde. İnsanların onlara zarar verdiği düşünülürse, haklı olabilirlerdi. Fakat şuan için susmalıydım. Bilmediğim bir konuda fikrimi belirtmek aptalca olurdu.

 

"Bir ölümlünün vampir olduğumu bilmesine izin vermiyorsunuz ama bir ailenin vahşice katledilmesine göz yumuyorsunuz! İşinize geldiği gibi davranıyorsunuz!" diye bağırmıştı jungkook aniden. Bakışlarım yüzünden boynuna inerken nefes alışlarının fazlasıyla sert olduğunu fark etmiştim.

 

"Asıl sen gerçekleri görmemek için kendini kandırıyorsun. Şu haline bir bak! Yanındaki kişilerin vampir olması gerekirken düşmanlarımız olması ne derece doğru?" demişti, en önlerden biri.

 

Gözlerim sürekli bu adama kayıyordu çünkü ne zaman jungkook'a baksam ona baktığını görüyordum. Bakışlarında herkese olan öfkesinden ayrı olarak, büyük bir tiksinti ve nefret de barındırıyordu. Bu adam onun için gerçekten önemli biri olmalıydı. Bunun iyi veya kötü anlamda olması fark etmezdi. Onu diğer insanlardan farklı kılan bir özelliği vardı. Ya iyi şeylerle akılda kalırsın, ya da yaptığın kötülüklerle.

 

"Şimdi de bizi mi aşağılıyorsun?" demişti, ashley. Ardından hwasa, ashley'in ona dönmesi için kolunu tutmuştu. Birbirlerine baktıktan sonra ise Ashley, hwasa'nın konuşması için geri durmuştu. Hwasa, jungkook ile arasında olan iki adımlık mesafeyi sakin adımlarla kapatıp, sanki buranın en kudretli kişisiymiş gibi etrafı süzmüştü. Az önce konuşan adama bakıp tek kaşını kaldırmış, ardından aynı sakinlik ile bay min denen adama dönmüştü.

 

"İzninizle ben konuşmak istiyorum, bay min." demişti. Bay min ise çok düşünmeden başını sallamış ve "buyurun!" demişti.

 

"Öncelikle bir cadı olarak kan emicilerin toplandığı bir partiye gelmek tercihimiz değildi, olamazdı da. Biz cadılar ve vampirleri uzun yıllardır düşman kılan bir kanun var. Tıpkı insanların bizim dünyamızı bilmemesi gibi. Tabi onu da pek beceremediniz." diye konuşurken insan derken bana bakınmış, sonrasında beceremediniz diye vurgularken bay min'e dönmüştü. Profesyonelce konuşup, alttan alttan laf sokuyordu. Doğrudan söylemek yerine zekice düşünüp onları alt ediyordu. Mükemmel bir kadındı.

 

"Buraya gelme amacımız, yapılanlara şahitlik etmek. Hepiniz biliyorsunuz ki jeon ailesi birden ortadan kayboldu ve sonrasında emma'nın onların birileri tarafından öldürüldüğünü gördüğü söylenmişti. O sıralar ortaya çıkan elf ve vampir düşmanlığı kullanılarak da jeon'ların ölümü bahane edildi. Onların elfler ile iş birliği yapıp vampirlere ihanet ettiği söylendi. Lakin hiçbir kanıtları yoktu. O zamanlar herşeye şahitlik etmiş biri olarak burada bulunuyorum. Herşeyi en doğru şekilde anlatacağım."

 

"Bir cadıya inanamayız!" diye bağırmıştı, beni getiren erkeklerden cüsseli olanı.

 

"Buna ben karar veririm, Henry!" diye karşı çıkmıştı, bay min. Hwasa ise sanki Henry denen adam hiç yokmuş gibi suratına dahi bakmamıştı.

 

Ashley beni çoktan bırakmış, hwasa'ya bir zarar gelirse diye hemen onun arkasında duruyordu. Yanımda duran felix'e bakıyordum ki, benim ona baktığımı fark etmesiyle o da bana dönmüştü. Her zaman yaptığı gibi gülümsememiş, ortamın ciddiliğini anlamı istemiş gibiydi. Bende aynı ciddilikte ona bakarken bakışlarını benden çekmiş ve jungkook'a çevirmişti. Jungkook'un da ona baktığını ve ardından başını tek seferlik aşağı doğru indirdiğinde, birşeyi onayladığını anlamıştım. Bir şeyler çeviriyorlardı.

 

Felix, yanımdan çekilirken bakışlarım tamamen ondaydı. Ne yapmak istediklerini görmek istiyordum. Salondan dışarı çıkışını izlerken yanımda birinin durduğunu hissetmiş ve oraya dönmüştüm. Jungkook olduğunu görmem ile bir yandan rahatlamış, bir yandan da içimdeki kırıkların üstüne basılıyormuş gibi hissetmiştim. İki zıt duyguyu birden nasıl yaşıyordum?

 

"Korkma, ben buradayken kimse sana, size zarar veremez!" diye söylediğinde, size kısmında önümüzde duran ashley ve hwasa'ya bakmıştı. Onu çok iyi tanımıyordum ama yine de biliyordum, bize zarar gelmesine izin vermezdi.

 

Başımı, ona inandığımı belirtmek için hızla sallamıştım. Bay min'in, hwasa'nın konuşması için sessizlik oluşturduğunda biz de dikkatimizi oraya vermiştik. Çoğu şeyi anlamıyor, bilmiyordum. Yine de öğrenmenin en iyi yolu hwasa'nın anlattıklarını dinlemekti. Bu yüzden biraz daha jungkook'a yanaşarak kendimi garantiye almıştım. En azından bu kadar vampirin arasında kısmen de olsa bana zarar vermeyeceğine inandığım bir tek o vardı. Beni yanlış anlayabilirdi ama asla umurumda değildi.

 

Ve evet, fikrimi değiştirmiştim. Bu lanet olası vampir partisi bittiğinde evime dönecektim. Gerçekten filmlerdeki gibi değildi. Fazlasıyla korkutuyordu ve biri bana saldırsa jungkook'un beni tamamen koruyabileceğine de inanmıyordum.

 

"Jungkook'un babası, yani bay jeon, Lee ailesindeki elflere yardım etmişti. Bunu hiç kimse inkar edemez. Fakat o zamanlar Stephen'lar, jeon'ların hizmetkârları olan Lee ailesinin peşine düşmüştü. Felix'in kız kardeşi olan thalia'yı tecavüz edip öldürdüler." duyduklarım karşısında ağzım açık dururken, felix'in burada olmaması işimize gelmiş oldu çünkü muhtemelen olay çıkardı. Bunu bilip bilmediğini dahi bilmiyordum ama biliyorsa bile, olanlar aklına gelir ve üzülürdü. Tabi çok daha fazlası da.

 

"Bunu kanıtlayabilir misin? Bütün söylediklerin yalandan ibaret. İftira!" demişti Henry. Oldukça itici birine benziyordu ve o konuştukça jungkook'un deli gibi öfkelendiğine emindim.

 

Hwasa buna gülmüş ve, "evet, kanıtlayabilirim. Benim bir cadı olduğumu unutmadıysanız eğer, gördüklerimi hepinize gösterebileceğini biliyorsunuzdur." demişti. Fazla havalıydı.

 

"Jeon'ların sorumluluğu altında bulunan insan, elf, cadı veya vampir olsun, farketmeksizin zarar verirseniz onların sizi yaşatmayacağını biliyordunuz. Bu yüzden hepsini ayrı ayrı, savunmasızken yakalayıp öldürdünüz. Hepsini bir kaç gün içinde öldürdükten sonra hedefiniz jungkook olmuştu. İşte tam o zaman, büyük bir sorunla karşılaştınız!"

 

Durduğu zaman dönüp tekrar o adama bakmıştı. Sanırım, şimdi anlamaya başlıyordum. Önlerde duran, jungkook'un öfkeyle baktığı adam Stephen ailesinden olmalıydı. Hwasa'nın da büyük bir sorunla karşılaştınız derken ona bakması, onun yaptığını gösterirdi. Yapbozun parçaları yerine oturuyordu ama hala eksik olanlar vardı. Onları da muhtemelen bugün öğrenecektim.

 

"Jungkook'u öldürmeye gittiğinizde bir değil, iki bebek ile karşılaştınız. Beşikte yan yana uyuyan iki bebek! Onlara dokunmaya kalktığınızda ise birşey sizi geri itiyordu, yanılıyor muyum?" diye anlatmaya devam ettiğinde kafam karışmıştı. Beşikteki iki bebekten biri jungkook ise diğeri kimdi? Üstelik neden onlara dokunmaya kalktıklarında onları uzaklaştıran birşey vardı ki? Bu nasıl olabiliyordu?

 

"Şuan bile bunun nasıl olduğunu bilmiyorsunuz. Bayan jeon ve yeni doğan bebeği jungkook haricindeki bütün aile üyelerini öldürdünüz. Bir de başınıza elf bir bebek kalmıştı. Bayan jeon sizden saklanırken aynı zamanda o iki bebeği koruyordu. Onlara bir kalkan oluşturmuştu."

 

"İyice düşünmeniz gerekiyordu. Ya onları hayatta bırakıp tehlikeye açık olacaktınız, ya da hepsini öldürüp üstünü yalanlarla kapatıp herkesten kurtulacaktınız. Bayan jeon kayıplardaydı, onu bir türlü bulamadınız. Tam pes ediyorken aklınıza bir fikir gelmişti." diye anlattığında olaylar karşısında fazlasıyla şaşırıyordum. Jungkook'un henüz o yaşlardayken bunları yaşaması çok fazlaydı.

 

Hwasa'nın bütün anlattıklarını jungkook da aynı şekilde dinliyordu. Arkasında durmuş, elimi koluna koymuş olduğum için sinirlendiğinde yumruğunu sıktığını anlayabiliyordum. Kasları elimin altında sertleşiyor, omuzları da sıklaşıyordu. Bunların hepsini bilip bilmediğini de bilmiyordum.

 

Fark ettim de, ben hiçbir şey bilmiyorum!

 

"Aralarında ben ve ashley'in de olduğu bir grup cadıyı bulup, ardından tehdit ettiniz. Büyük miktarda para teklif ettiniz. Bayan jeon hala ortalıkta yoktu ve siz bebeklere büyü yapmamızı istediniz. Bebekleri yok etmeyi, hatta başka evrene göndermeyi bile düşündünüz. Hiçbirini yapamadık. Bu yüzden iki bebeği de eve hapsettik. Yani en azından biz öyle zannediyorduk."

 

"Büyüyü yaptıktan bir kaç gün sonrasında, amber, Ashley, karina, tiffany, ben ve Herman toplanmış, karina'nın evinde otururken birden saldırıya uğradık. Tiffany öylece dururken aniden, yeni üretilmiş bir insan silahıyla önce bacağından sonra da boğazından vurulmuştu. Neye uğradeığını şaşırmıştık. Ta ki silahı çeken kişinin Henry olduğunu görene dek." dediğinde durmuş ve henry'e bakmıştı. Bakışlarında anlattıklarının hüznü varken, öfkesini de canlı tutuyordu. Hâlâ utanmadan, can almanın keyif verici birşey olduğunu düşünen henry'e olan öfkesinin bitmesini istemiyor gibiydi. Özellikle yüzünde böyle adice bir sırıtış varken.

 

"Sırasıyla herkesi kurşundan geçirirken kendisinin ölümsüz olması o an fazlasıyla işine yaramıştı. Yaptığımız büyüler işe yaramıyor, ona işlemiyordu. Hepimizi yaralamış, hatta yarımızın canını almıştı bile. O gün Tiffany, karina ve amber ölmüştü. Herman yedi ay boyunca omzundan felç kalmıştı. Ashley hepimizden küçük olduğu için onu iyileştirmek zor olmadı. Boynundaki silahın sıyrık izi hala duruyor."

 

Bakışlarım ashley'in boynuna dönerken, boynunun kapalı olduğunu görmüştüm. Sadece ben değil, salonda hwasa'yı dinleyen herkes ashley'e dönmüştü. Ashley rahatsız olmuş ve zaten kapalı olan boynunu saçlarını öne çekerek daha da kapatmıştı. Üzülmüş ve utanmıştım. Ona acıdığımı düşünmesini istemiyordum. Sadece ben değil, salondaki bütün herkesin ona acıdığını düşünüyordur.

 

"Hepimizi öldürdüklerini düşünüp bizi o halde bırakıp gitmişlerdi. Herman'ın büyüyle alakası dahi yoktu ama aylarca acı çekmişti. Biz de buralardan gidip varlığımızı belli etmemek istedik. Hepimiz saklandık. Başta iletişim halindeydik ama iki buçuk yıldır herman'dan haber alamıyoruz." diye söylediğinde herman'ı merak etmiş, omzunun tamamen iyi olduğunu ummaya başlamıştım. Kendisini tanımasam dahi çok sevmiştim.

 

"Bütün bunların üzerine bir kaç gün öncesinde Jungkook bizi buldu. Ona yapılan büyüyü zor da olsa kaldırdık. Böyle korku altında yaşamaktansa, Stephen ailesinin gerçek yüzünü gösterip hakettiklerini bulmalarını istedik. Üstelik Stephen'ların bugün için büyük plan kurduklarını duyduk." dediğinde ise bakışlar bu sefer Stephen ailesinden olduğunu düşündüğüm adama dönmüştü. Adını bir türlü öğrenememiştim.

 

Jungkook ise hwasa'nın anlattıkları ile konuşmasına bile gerek kalmadan herşeyin sonlanmasını bekliyordu. Felix hala ortalıkta yoktu ve ben artık daha da merak etmeye başlamıştım.

 

Stephen'lardan olan adam, olduğu yerden hareket ederek hwasa'nın yanında dururken, ellerini birbirine vurup alkışlamaya başlamıştı. "Güzel senaryo! Cadı olmak yerine senarist olsaydın şuan dehşet para kazanıyor olurdun."

 

İşte tam o sırada bay min araya girmiş ve "Asıl sen oyunculuğa başvur demek isterdim ama malesef ki onu da beceremiyorsun, Richard."

 

Adını henüz öğrendiğim adamın, yani Richard'ın yüzü sararınca konuşamamıştı. Zaten konuşmasına fırsat vermeden bay min tekrar konuşmuştu. "Buradaki herkesi kandırabileceğini sanıyorsun ama herkesin herşeyi bildiğinin de farkındasın. Çok aptal bir adamsın!" diye sert bir sesle konuştuğunda ise Richard'ın yüzünde bir öfke oluşmuştu.

 

"Sözlerine dikkat et min yoongi!" dediğinde o da aynı bay min gibi sesini yükseltmişti. Kaşlarını çatıp suratına sert bir ifade takınan bay min ise "asıl sen hareketlerine dikkat et Richard! Tek bir kelimende dahi seni burda herkesin önünde gebertebilirim. Senin ve şu beş kuruş etmeyen ailenin çoktan yanıp gitmesi gerekiyordu bile!" diye bağırmıştı. Sesi bütün salonda yankılanırken, sessizlik oluşmuştu.

 

"Herkesi geçtim, sen beni aptal mı sanıyorsun?! Yaptığınız herşeyin farkındayım, hemde çok uzun zamandır. Thalia'ya yaptığınız bütün iğrençliklerden sonra gidip onu gördüm! Bedenine verdiğiniz zararları kendim gördüm! Herman'ın felç iken çektiği bütün acıları hissedebiliyordum! Yıllardır yaptığınız bu kadar şeyi göz ardı ettiğimi falan mı sandınız?!"

derken bütün bakışlar açılan kapıya dönmüştü. Bay min bile sonda söylediği şeye odaklanamamıştı.

 

Felix büyük kapıdan girerken yanında biri daha vardı. Lila renginde uzun saçları olan, beyaz tenli bir adamdı. Felix'ten bir kaç santim uzun görünüyordu ve giydiği beyaz renkli kıyafetleri, ona cennetten inmiş gibi bir görünüm sağlıyordu. Etraftakilerin de ona fazlaca şaşkın bakmasını anlayamamıştım. Değişik bir tarzı vardı ama oldukça çekiciydi.

 

Neden Felix ile birlikte geldiğini düşünürken, bunun jungkook ile kurmuş olabilecekleri bir plan olduğunu düşünmüş ve hemen jungkook'a dönmüştüm. Herkesin aksine, onun yüzünde büyük bir keyif vardı. Bay min bile buna fazlaca şaşırmışken jungkook'un böyle rahat olması, onun planı olduğunu kanıtlardı ancak bu adam kimdi ki? Neden herkesi bu denli şaşırtmıştı?

 

Jungkook bakışlarını bana indirmiş, elini kolundaki elime koyarken, kolunu bırakmam için işaret vermişti. Kolunu bırakırken indirdiğim elimi güven vermek istercesine sıkıca tutmuş ve ardından bırakmıştı. Yanımdan ayrılırken salona gelen mor saçlı adama doğru yönelmişti.

 

"Biz de sizi bekliyorduk, lord hoseok!"

 

   

Loading...
0%