Yeni Üyelik
13.
Bölüm
@cileklerveyoon

 

İyi okumalarr ✨

 

"Görüşmeyeli uzun zaman oldu, min yoongi." diye konuşmuştu, salona giren mor saçlı adam. Onun için lord kelimesini kullanmışlardı ve ben yine birşey anlamamıştım. Bu lord vampir mi oluyordu, cadı mı yoksa elf mi? Başka bir tür çıkarsa düşüp bayılırdım. Hala felix'in elf olduğu şokunu atlatamamıştım.

 

Lord'un konuşmasının ardından bay min konuşmamıştı. Sadece mırıldanmış ve bakışlarını değiştirmişti. Ortam bir anda daha da gerginleşmişti. Beni buraya getirdiklerinden beri aynı şekilde, yani herşey normalmiş gibi bakan adam aniden bakışlarını sertleştirmiş ve bunu beklemediğini belli etmişti.

 

Hwasa, ashley, Felix ve hatta jungkook'un bile yüzünde aynı tepki vardı. Hepsi biliyordu ve yine ben hiçbir şey bilmiyordum.

 

"Davetsiz misafirlerimiz git gide artıyor. Yıllar sonra farklı ırkların yan yana gelmesi ne kadar doğru, bay min?" demişti uzun zamandır önde durup, olayların nasıl geliştiğini izleyen adam. Bütün bakışlar ona dönmüştü. Fazla havalı görünen bu adam bir de fazlasıyla kültürlü görünüyordu. Nerede nasıl konuşacağını biken birine benziyordu.

 

"Evet haklısın, Jong suk. Bizim burada olmamız kurallara aykırı. Ama yine de sormak isterim, bizim burada olmamız bile fazlasıyla yanlış görülürken sizin türünüzden olan birilerinin benim türümden olan bir aileye zarar vermesi neden konuşulmuyor? Bu sizin de kuralları çiğnediğiniz gerçeğini değiştirir mi?" diye konuşmuştu, lord. Bunları söylerken zaten birbirine yakın olan bay min ve Jong suk denen adama yaklaşmış ve yüzlerine karşı sakince sormuştu.

 

İkisi de söylediklerini dinlemiş ve sanırım hak vermişlerdi. Jong suk denen adam dudağının iç kısmını ısırırken, bay min de bakışlarını lord'a dikmişti. "Merak etme. Eğer bir kural çiğneniyorsa, bedeli ağır bir şekilde ödetilir." diye konuşmuştu, bay min. Lord ise gülmüş ve arkasını bay min'e çevirmiş, yani bize doğru dönmüştü. "Sence konu bu mu?"

 

Tekrar Bay min'e doğru baktığında ise, "yıllardır istediğiniz gibi yaşıyorsunuz ama bir elf, cadı veya insan gördüğünüzde vahşileşiyorsunuz. Kural kural diye tutturuyor ama kuralları bizzat siz çiğniyorsunuz! Bir sürü elf ve cadı öldürdünüz, yetmedi kendi ırkınızdan olanları dahi öldürmelerine izin verdiniz. Artık buna bir dur diyen olmalı, değil mi?" diye yarım kalan sözlerine devam etmişti, lord.

 

"Bir elfin bu kadar vampirin arasında bunu söylemesi fazla komik." demişti Richard, kendini beğenmiş bir tavırla. Beni zorla getiren iki adam, yirmilerinde genç bir kadın ve Richard'ın eşi veya sevgilisi olduğunu düşündüğüm kadın olmak üzere hepsi Richard'ın etrafına toplanmışlardı. Stephen ailesi her ne kadar umurlarında değilmiş gibi görünseler de bugünün normal bitmeyeceğini biliyorlardı. Bunu hiçbir şey bilmeyen ben bile anlamıştım.

 

"Sanırım siz elfleri fazla hafife alıyorsunuz." dediğinde bakışlarını etrafındaki vampirlerin üzerinde gezdirmişti. Hepsine kim olduğunu gösteriyor, hakimiyet kurmaya çalışıyordu. "Gereğinden fazla konuşuyorsun Jung hoseok!" diye araya atlamıştı, Henry. Ardından birden ellerini boynuna koymuş ve acı çekmeye başlamıştı. Anlamadığım bir şekilde biri boğazını sıkıyormuş gibi kendi kendine çırpınıyordu.

 

Olan biteni korku içinde izliyor ve etrafıma telaşla bakıyordum. Bu durumdan korkan tek kişi olmadığımı, etrafımdaki vampirlerin de korktuğunu gördüğümde anlamıştım. Henry'e bunu yapan kişi lord'du. Sanırım onun da özel güçleri vardı veya o da büyü yapabiliyordu. Başka açıklaması olamazdı.

 

"Dur! Yapma!" diye bağırmıştı, genç kadın. Henry'nin adını bilmediğim kardeşi olmalıydı. Aynı şekilde diğer adamın da adını hala bilmiyordum. Bir anda kollarını havaya kaldırmış ve lord'un etrafını kapsayan yerdeki mermerlerin kırılmasını sağlamıştı. "Haddini aşma elf!" diye bağırmıştı. Yüzünde büyük bir öfke ve endişe varken o da lord'a karşılık vermeye çalışıyordu. Lord ise bakışlarını genç adama çevirmiş ve gülmüştü.

 

Henry ise nefes alabildiğinde kendini yere atmış, normale dönmeye çalışıyordu. Genç kız onu sakinleştirmeye çalışırken hoseok konuşmuştu. "Yaptığım sadece ufak bir numaraydı çocuklar. Fazla alıngansınız!" diye dalga geçmişti göz göre göre.

 

"İşe yaramazın tekisin! Burada böyle şeyler yapamazsın!" diye bağırdığında, artık kendini tutamamıştı Richard. Haksız olduğu için susuyordu fakat henry'nin böyle bir duruma düşmesine dayanamamıştı.

 

"Sadede gelelim, Richard! Bundan sonra kimseye zarar veremeyeceksin. Seni bugün buradan sağ çıkarmayacağım!" Sessizliğini bozmuştu jungkook. Saygısından dolayı sessiz kalıyordu ama o da bir yere kadardı. Bakışlar ona dönerken Richard kahkaha atmıştı. "Sen bana dokunabileceğini mi sanıyorsun?!" demiş ve daha da gülmüştü.

 

"Dokunmak mı? Seni, sana dokunmadan da öldürebilirim." dediğinde ise keyiflenen taraf jungkook olmuştu. Çok iddialı konuşuyordu. Richard'ı, dokunmadan nasıl öldüreceğini bilmiyorum ve açıkçası pek inanamıyordum da.

 

Richard şekilden şekle girerken ne diyeceğini bilemiyordu. Her söylediği şeyin karşılığını fazlasıyla alıyordu.

 

"Kendinize gelin! Bu biz vampirler için özel bir gün. Benim yetki sahibi olduğum yerde konuşmak size düşmez!" bay min, öfkeli ama tok bir sesle söylemişti bunları. Etrafta sessizlik oluşmuş, lord ve Richard'ın bakışları da ona dönmüştü. Burada bulunan, kim olduğu fark etmeksizin herkes bay min'den korkuyordu. Hepsinden üstündü. Yani en azından bana bunu aşılamıştı.

 

"Şimdi kapatın şu lanet çenelerinizi ve dinleyin!" demişti. "Yaptığınız bütün pislikler ortada, Richard. Sen, Henry ve belki de diğer aile üyeleri... Hepinizin sonunu getirmem gerekiyor fakat bu kadarını yapmayacağım. Jeon'ların işine bulaşmamış birini seçip hayatta bırakacağım." diye eklemişti. Bakışlarım merakla Stephen'lara dönerken o kişinin veya kişilerin kim olduğunu anlamak istemiştim. Herkes birbirine bakarken bunu anlayamıyordum. Yine de Richard, Henry ve Chris'in bu işten kurtulamayacağını biliyordum.

 

Gözlerim anlık olarak büyük girişe takılırken kapıda duran birinin olduğunu fark etmiştim. Değişik stili ile vampir olmadığını belli ediyordu. Jungkook, bakışlarımın onda olduğunu görmüş olmalıydı ki, "kim seokjin. O da bir elf!" diye açıklama yapmıştı. Bakışlarımı 'bir elf daha mı?' dermişçesine kısmıştım. Gittikçe artıyorlardı ve aralarında tek insan olmak artık korkutuyordu. Zaten olayların gidişatı da belli değildi.

 

"Pis işlerinize kadınlarınızı karıştırmamanız işinize yarayacak gibi." demişti Jong suk, gülerken. Richard ise öfkeyle bakarken artık sonunun geldiğini biliyordu. Yine de rahat durmayacak gibiydi. Bunu kabul etmeyecekti.

 

"Hannah size sonradan katıldığı için şanslı cidden. Onu bu işten muaf tutuyorum. Uzun bir süre gözetim altında kaldıktan sonra zararsız olduğunu bize kanıtlarsa serbest kalabilir." demişti bay min. Ardından bakışları bay Richard'ın eşine kayınca duraksamıştı. "Catherine'i gelince... Onu bundan muaf tutmayacağım!" dediğinde kadının düz ifadesi gitmiş ve yerine çatık kaşlar gelmişti.

 

"Ne bana, ne de ailemdeki hiçbir kişiye elini dahi süremezsin! Kendini adalet meleği falan mı sanıyorsun?!" diye çirkefleşmişti. Uzun zamandır susuyordu lakin yine sussaymış daha iyi olurmuş. Salonda bulunan ve bir an bile olsun bay min'in arkasından ayrılmayan kadın sonunda öne atılmış ve Catherine denen kadına tokadı çakmıştı. "Malesef ki bay min seviyene inemiyor ama ben inebilirim. Bir dahakine konuşmana dikkat et, veya etme! Zaten cehennemin dibini boylayacaksın!" demişti.

 

Herkesin bu kadar şık giyinip, konuşma tarzlarının ise aşağılayıcı olması onları fazlasıyla çekici kılıyordu ve ben onların yanında sönük kalıyordum. En azından düzgün şeyler giyseydim diye düşünmeye başlamıştım ki, üstümdekilerin felix'in kıyafetlerinin olması beni bu düşünceden alıkoymuştu.

 

Richard, Catherine denen kadını arkasına aldığında jungkook gülmüştü. "Bir şeyi unutuyorsun Catherine. Sizin yaptıklarınız yüzünden, burada bulunan bütün vampirler zan altında kaldı. Herkes kurallara uygun yaşarken, insan avlamayı bu derece azaltmışken sizin kurduğunuz plan yüzünden bugün burada bir sürü vampir çileden çıkabilirdi." demişti Jong suk. Bahsettiği şey festivaldi galiba.

 

"Bu kadar seviyesiz olduğunuzu bildiğimiz için bunu bekliyorduk. Yine de bizim sizin kadar kana susamış olmadığımız ortada. Etrafta hala yüzlerce insan var ve kendimize hakim olabiliyoruz. Siz ya bunu unuttunuz ya da bizi kendinizle karıştırdınız." diye devam etmişti sözlerine.

 

"Richard ve oğulları hakkında verdiğin karar ne?" diye söze atlamıştı Felix. Ardından lord ona bakmış ve şimdilik susması için bir işaret vermişti. Ben halledeceğim diyordu bir nevi.

 

O sırada bay min söze atılmış ve "ondan önce Catherine hakkındaki kararı vermek istiyorum." demişti. "Catherine bunun olacağını biliyordu. Bu yüzden o planları yapıp, işleve geçirsin diye Henry ve Chris'i piyon olarak kullanıyordu. 'benim suçum yok' ayaklarına yatacaktı. Böylece bugün ki gibi hesap sorulduğunda hiçbir suçu olmadığı söylenecekti. Fakat bazen insanlar zekaları yüzünden büyük bir vurgun yer, Catherine."

 

Catherine, 'sonuca gel' bakışları atarken bay min "yani senin Hannah gibi bir kurtuluş yolun yok. Şuan seni cezanı kesmesi için lord'a verip vermemek arasında gidip geliyorum. Sen ne dersin lord?"

 

Lord, yüzünde hala sert bir ifade varken"kadınlar bizim için çok değerlidirler ancak onu kadın yapan en önemli duygulardan biri olan merhamet duygusunu kaybetmişse artık pek de bir değeri kalmaz. Kendi hemcinsine yapılanlar karşısında keyifle gülebiliyorsa, aynı şeyler kendisine yapılırken de gülebilir."

 

Lord'un söylediği şeylerin doğruluğunu geçmiş, aynılarını yapmaktan bahsettiği şeylerin thalia'ya yaptıkları olup olmadığını düşünmeye başlamıştım. Başkaları da olabilirdi. Başkalarına da aynı şeyleri yapmış olabilirlerdi. Ama yine de içimde bir tiksinti oluşmuştu. Her ne kadar kötü bir kadın olsa da ona tecavüz edip öldürecek olmaları düşüncesi bile gözlerimin dolmasına neden oluyordu.

 

Kaşlarım çatılırken kendi kendimi teselli etmeye başlamıştım. O da bir vampirdi, yani ruhsuzdu. Lord'u tanımıyor olsam bile catherine'e tecavüz edebileceğine veya böyle birşeyi başkasına yaptırabileceğine ihtimal vermiyordum. Bu insanlık dışıydı.

 

Fakat zaten onlar da insan değillerdi...

 

"Hayır, taehyung! Düşünmeyi bırak!" demişti jungkook. Karşıda olan bakışlarım ona dönerken bana odaklandığını görmüştüm. Zaten yeterince derin bakan gözleri beni daha da içine çekerken "birşey olmayacak." demişti.

 

"Şimdi Richard ve oğullarına gelirsek... Onları direk olarak jungkook'a vereceğim. Onlara cezalarını fazlasıyla vereceğinden şüphem yok." dediğinde, birbirimizde olan bakışlarımızı bay min'e çevirmiştik. Jungkook'un yüzündeki gerginlik anında büyük bir zafer kazanmış gibi keyiflendiğinde buna sevinmeli miydim, bilemiyordum.

 

"Kural kural diye çırpınıyorsunuz ama kuralları çiğneyenler sadece biz değiliz! Siz de bir vampir partisine ölümlüyü sokarak kuralları çiğnediniz! Mağdur olarak gösterdiğiniz jungkook, aynı ölümlüye vampir olduğunu rahatça söyledi. Ya sizin cezanız ne olacak?" diye bağırmıştı Richard. Bakışlarını üzerime diktiğinde jungkook anında beni arkasına almış ve yüzündeki sert ifadeyle ona karşılık vermişti.

 

"Richard haklı, bay min. Jungkook da bizim kurallarımızı çiğnemiş oldu. Bunu yok sayamayız!" diye konuşmuştu Jong suk. Bu galiba jungkook için kötü birşeydi. Onu da mı öldüreceklerdi?

 

"Elbette onu da cezasız bırakmayacağım!" diye söylenen cümle kulaklarıma vardığında başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetmiştim. "Ne cezası? Onun bir suçu yok! Bunu ben istedim!" diye ortaya atılmıştım. Jungkook hemen beni gerisine alıp susturmaya çalışırken Ashley de hemen yanımda durmuştu.

 

Bay min ise uzun süredir sessiz kalan benim konuşmama şaşırmış olmalıydı ki, tek kaşını havaya kaldırmış ve elini çenesine götürmüştü. "Neyi istedin, bu kadar vampirin arasında olmayı mı?"

 

"Ha-hayır, ben, beni buraya zorla getiren onlardı!" derken elimi kaldırmış ve Henry ve Chris'i göstermiştim. Son anda doğru bir savunma bulduğum için sevinirken, karşılık olarak "kendini boşa yorma ölümlü. Aklından geçen herşeyi, geçmişte herşeyin nasıl olduğunu, aynı şekilde gelecekte ne olacağını da biliyorum. Bana birşeyleri anlatman saçmalık olur. Tıpkı hwasa'nın anlattıkları gibi. Tek fark, onun burada diğerlerine kanıtlamak zorunda olduğu için anlatmasıydı. Senin birşeyi kanıtlamana gerek yok!" yanıtını almıştım bay min'den.

 

Ne diyeceğimi bilemezken etrafıma boş bakışlar atıyordum. Jungkook ise bakışları ile beni sakinleştirmek, daha doğrusu hissettiğim kötü duygulardan arındırmak istiyordu. Ona izin veriyordum çünkü böyle bir durumda ne yapacağımı bilmiyordum. Eğer bay min'in söyledikleri gerçekse, gelecekte ne olduğunu biliyorsa ve bu kadar sakinse belki de birşey olmayacaktır. Belki de boşa endişeleniyorumdur.

 

"Şuana kadar olan herşeyi görüp, bütün insan dışı varlıklardan haberdar oldun. Seni böylece bırakamayız. Stephen'lar için olan kurallar sizin için de geçerli. Bu ölümlünün icabına ben bakacağım."

   

Bu sefer öne atlayan kişi jungkook olmuştu. "Hayır! İcabına bakmak falan yok. O benimle geliyor." demişti beni işaret ederek. Bay min ise ona karşı çıkılmasına öfkelenmiş gibi bağırmıştı. "Kendine gel jungkook! Benim adaletimden şüphe mi duyuyorsun? Hiçbir suçu olmayan birini öldüreceğimi falan mı düşünüyorsun?" dediğinde jungkook afallamıştı. Bakışları arkasındaki bana döndüğünde bu sefer ona doğru giden bendim. Yanında durduğumda göğsümün sol tarafını sırtına yaslamış ve elini tutmuştum.

 

"Birşey olmayacak, jungkook." demiştim fısıltıyla. Bakışları gözlerimi bulduğunda ise gözlerinde korkuyu görmüştüm. Bu tüylerimi ürtpertmişti. Bakışlarımı ondan çekmeye çalışsam da yapamıyordum. Böylece kalmıştım.

 

"Şimdi burada herkesin huzurunda bir oylama yapacağım. Bu oylama sonucunda stephen'lar ve ölümlü için olan kararların gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği konusunu ele alacağım."

   

"Söylediğim gibi, hannah'a bir şans daha vereceğim. Onu bir süre gözetim altında tutacağım. Bayan Catherine'i halletmeleri için elflere vereceğim. Richard ve oğullarını, acı bir ölüm için jungkook'a bırakacağım. Ölümlüyü de ben halledeceğim."

 

Bana ölümlü demesi zoruma gitmeli miydi? Bilemiyorum. Verdiği kararlar da mantıklıydı lakin bana ne olacağını tekrar söylememişti. Bu beni fazla meraka düşürüyordu. Acaba benden kan falan mı isterdi?

 

"Bütün bunlara karşılık tek bir şartım var. Üç gün... Üç gün içinde bütün herşey halledilip konu kapatılacak! Bir daha elfler ve cadılarla aynı yerde bulunmanıza gerek kalmayacak. Ve şimdi açık oylamayı başlatıyorum. Kararlarıma karşı çıkan?" dediğinde ise etraftan bir çıt dahi çıkmamıştı. Beş- altı kişi haricinde kimse elini kaldırıp karşı çıkmamıştı. Gerçi bu durum da komikti. Beş yüz kişinin rahat bir şekilde doldurduğu salonda bir avuç vampirin oyu pek de kâle alınmayacaktı.

 

Ne diyordum ben? Burada benim için de bir oylama yapıldı ve bana ne olacağı belli bile değilken. Kafayı yemem gerekirken neden oylamaya takılıyordum ki?

 

Bay min, durduğu yerden hareket ederek salondan çıkmaya hazırlanıyordu ki, tam yanımda durmuş ve "benimle gel!" demiş ve ardından arkasındaki bir kız bir erkek olmak üzere iki kişiyle salondan çıkmıştı. Jungkook'a bakıp ne yapmam gerektiğini sormuştum konuşmadan. Hemen anlamış ve çok düşünmeden elimden tutup beni salondan çıkarmıştı.

 

Uzun bir koridorda bay min'in arkasından yürürken jungkook'un elini bırakmıyordum. Bay min'in vereceği kararı çok merak ediyordum ve açıkçası çok da korkuyordum. Beni öldürmeyeceğini söylemişti üstü kapalı bir şekilde, fakat beni buradan göndermesini de istemezdim. Buradakilerden kopmak istemiyordum. Ashley, Felix, hwasa... Her biri benim için çok değerli olmuşlardı. Buraya gelmeden önceki hayatımda yaşamadığım kadar mutluluk ve macera yaşatmışlardı bana bu kısacık zamanda. Onları bırakmak, sigarayı bırakmak kadar zor gelirdi artık.

 

Jungkook'un ve dahası buradaki vampirlerin düşüncelerimi okuma ihtimalleri canımı çok sıkıyordu. Öyle ki bu düşüncelerimi olduklarını da biliyordum. Gerçi kimin okuduğunu bilmiyordum. Özellikler hepsine yarım geliyordu galiba, anlamış değildim.

 

Uzun koridorun sonunda bir odaya girdiğimizde bay min doğrudan ceketini çıkarmış ve yanındaki adama vermişti. Adam ceketi askılığa asarken bay min de koltuklardan birine oturmuştu. Elini uzatıp karşısındaki koltuğu işaret edip, "oturun!" demişti. Jungkook koltuğa otururken bende onun yaptığını yaparak yanına oturmuştum.

 

"Rahat olun, çocuklar!" demişti kendisi gayet rahatken. Ne olacağını bilmediğim için gergin olmam çok da normaldi bence.

 

"Ne yapmayı planlıyorsun?" demişti jungkook. Sabrı kalmamıştı, tıpkı benim gibi. Bay min ise "hafızasını silmeyi." diyerek cevabı kısa ve net bir şekilde vermişti. "Ne?" demiştim.

 

"Ne?!" diye tekrarlamıştı beni, jungkook. "Ne demek hafızasını silmeyi?" sormuştu.

 

  

Loading...
0%