Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@cileklerveyoon

 

İyi okumalarr ✨

 

(Bölüm +18 içerir, rahatsız olanlar atlayabilirler.)

 

  

"Dikkat et, jungkook!" demiştim arkasını bana dönmüş yürüyen jungkook'a karşı. Önünde bir çıkıntı vardı ve az daha oraya takılıp düşecekti. Dönüp önüne bakmış ve yanıma geçmişti. Ellerini cebine koymuş yürümeye devam ederken, geçtiğimiz yolun tanıdık gelmesi ile başımı eğmiş ve gülmüştüm.

 

"Neye gülüyorsun?" diye sorduğunda başımı kaldırmış ve hâlâ gülerken ona bakmıştım. Her zaman olduğu gibi ben gülerken o da gülüyordu. Benim mutluluğum onu da mutlu ediyordu. Bu beni gerçekten fazlasıyla değerli hissettirirken omuzlarımı silkmiştim. "Hiç, öylesine."

 

Kaşlarını kaldırmış ve "tch! Birşeyler var. Dökül bakalım." dediğinde ise bakışlarımı etrafımda gezdirmiştim. Beklediğim şeyin biraz daha uzakta olduğunu fark etmem ile susmuştum. O ise benim konuşmamı sessizce beklemişti. Anlatacağım şeyi düşündüğümü biliyordu. O yüzden konuşmak yerine benim anlatmamı bekliyordu.

 

Hemen önümde ağacı gördüğümde elimle işaret etmiş ve "bu ağacın altında saatlerce beklemiştim." demiştim gülerek. Acınacak halime gülüyordum. "Gecenin bir saatinde burada kalmaktansa senin evine gelmek verdiğim en iyi kararlardandı, jeon." diye eklemiştim gururla.

 

Dudaklarını birbirine bastırarak başını aşağı yukarı sallarken "hayatının aşkını kaba adam diye adlandırırken de hoşnut muydun, bay kim?" diye ilk geldiğim zamanlara imalı bir şekilde değinmişti. "Ay hiç hatırlatma bile!" demiştim yüzümü elimde kapatırken.

 

"Hem hayatımın aşkı olduğunu nereden biliyorsun? Ya bir başkasını seviyorsam?" demiştim jetonun geç düşmesiyle. Bunu kızarmış gibi söylemiştim çünkü ne tepki vereceğini merak ediyordum. Sırf beni kıskandığını görmek için yalandan bile olsa başka biri olduğunu ima edebilirdim.

 

"Başka birini seviyor olsaydın şuan onun yanında olurdun. Biraz önce benimle değil de onunla dans ediyor olurdun." dedikten sonra sırtını bir ağaca yaslamış ve durmamızı sağlamıştı. Gözlerimin içine bakarken ona haklı olduğunu söylemiştim gizliden gizliye. Haklı olduğunu bildiğimi görebilmişti gözlerimden. Beni anlaması için gözlerime bakması yetiyordu.

 

"Beni sevmiyor olsaydın, partide onca kişi varken gelip de benim yanıma sokulmazdın. Beni sevmiyor olsaydın, seni öptüğümde yavru bir köpek gibi utanıp kızarmazdın. Beni sevmiyor olsaydın, ben suçlanırken beni savunmaya çalışmazdın, burada kalmak için bu kadar çırpınmazdın. Beni sevmiyor olsan... Beni sevmiyor olsan, işte o zaman bana böyle bakmazdın."

 

Bakışlarımı kaçırmıştım. Şuan bile kızardığımı biliyordum. Bir sürü neden saymıştı ve sanki bunları ben yapmamış gibiydim. Sanki daha önce farkına varmamış gibi.

   

"Neyse... Hadi, devam edelim!" dediğinde ağaca yaslı olan sırtını ayırmıştı. Önümden yürümeye devam ettikten çok kısa bir süre sonra "geldik." demişti uçurumun yamacını göstererek. Geçip kayalığa oturduğunda bende yanına oturmuştum.

 

Başta sadece sessilik vardı. O gökyüzüne bakıyorken bende ona ayak uyduruyordum. Gökyüzünün, açık havanın, sessizliğin verdiği huzurla bir de jungkook'a bakmıştım. Bir an bile olsun gözünü baktığı yerden ayırmıyordu. Birden kendini geriye doğru yaslamış, ellerini başının altında birleştirmişti. Uzandığı yerden göz ucuyla bana bakmış ve "gel." demişti.

 

Onun gibi arkama doğru yaslanmıştım ve ellerimi başımın altına koymuştum. Ellerimin sert kayayla başımın arasındayken fazlasıyla acıdığını hissetmiştim. Rahatsızca hareketlenmiş, ellerimi farklı şekillerde başımın altında birleştirmeye çalışmıştım. Kemiklerim sert zemine değdikçe bir sızı oluşuyordu. Dönüp jungkook'a baktığımda onun zerre kadar bile umursadığını görmemiştim. Acaba onun elleri de benimkiler gibi acımıyor muydu?

 

Yüzünde tek bir acı ifadesi bile yokken ona baktığımı anlamış olmalıydı ki birden bana doğru yan dönmüş ve kolunu uzatmıştı. "Başını buraya koy, yumuşaktır." demişti. Bakışlarım bir onda bir de kolunda gidip gelirken tereddütte kalmıştım. "Ya senin kolun acırsa?"

 

Gözlerimin içine bakarken "acımaz. Unuttun mu, ben vampirim." dediğinde durmuş ve "Aa, doğru." demiştim ahmakça. Buna belli belirsiz kıkırdamıştı.

 

Bir eli başının altında diğeri ise bana doğru uzanmışken başımı kaldırıp uzattığı koluna koymuş, vücudumu da ona doğru yaklaştırmıştım. İkimiz de gökyüzüne bakıyorken, "çok güzel..." demiştim aradaki sessizliği bozmak için. "Hıhımm." demişti beni onaylarken.

 

Olduğu pozisyonu bozmazken başını bana doğru çevirmişti. Bunu hissetmiştim ama ona bakmamıştım. Gözleri yüzümde ufak bir gezintiye çıkarken bakışlarımı tek bir yerde, seçtiğim yıldızda tutuyordum. O bana bakarken ona bakmak beni zorlardı.

 

İşte o an zorlanmak istedim. Bir şeylere cesaret edebilmek istedim. Onun yaptığının tam aksine ben tüm vücudumla dönmüştüm ona. Sol, yani üstteki kolum ona doğru giderken aramızdaki kısa mesafeden dolayı ona çarpmıştı. Buna ikimizde takılmamışken bakışlarını gözlerime dikmesi garip hissettirmişti.

 

Bugün onun yaptıklarını yapmay yeminli gibiydim. Yaptığı her hareketi taklit ediyordum istemsizce. Gözlerime baktığında gözlerine bakıyor, yutkunduğunda bende aynı şekilde yutkunuyor, gülümsedipinde gülümsüyor ve şuan da bakışlarını dudaklarıma indirmişken bende onun dudaklarına rastlamıştım. Garip bir döngüydü ama hoştu. Özellikle aklıma 'seven sevdiğine benzermiş' sözü geldikçe bir aptal gibi sırıtıyordum. Gerçekten ona benziyor muydum ki?

 

"Yine neye gülüyorsun, şapşal?" dediğinde ise daha çok gülesin gelmiş ve bakışlarımı indirmiştim. Yüzümü saklamak istercesine de başımı hafif eğdiğimde "hiç, öylesine." demiştim yine. Kıkırdayışları kulaklarımda yankı yaparken başımı kaldırmış ve ona bakmıştım. "Hiç, öylesine!" diyerek de beni taklit etmişti.

 

Bu sefer ben sesli bir kahkaha attığımda atik bir hareketle başının altındaki elini kaldırmış ve bana dolamıştı. Üstümde sarılırmış gibi dururken gülüşlerim yavaşlamış ve kalbimin atış seslerini duymaya başlamıştım. Onun hala kıkırdadığını duyuyordum ama şuan buna odaklanamıyordum. Yüzüne baktığımda kaşlarım hafifçe havalanmıştı. "Şaşkın!" demiş ve burnuma tüy kadar hafif bir öpücük bırakmıştı.

 

Öpücüğünü bıraktıktan sonra yüzünü biraz geriye çekerken bakışlarım dudaklarına kaymıştı. Yan bir pozisyonda, üstüme ağırlık vermeden duruyordu. Dudaklarına baktığımı fark ettiğinde ise yüzündeki gülümseme belli belirsiz bir hal almıştı. "Taehyung." dediğini duyduğumda bakışlarımı gözlerine çıkarmıştım hemencecik. O da aynı şekilde gözlerimin içine bakarken "hı?" demiştim sesimde hissedilen heves ve heyecan karışımı bir tonla.

 

Bakışları gözlerimde fazlasıyla uzun ve ciddi durduğunda hafif gerilmişken kalın bir ses tonuyla "seni uyardığımı hatırlıyorum." demişti. Anlamaz bir şekilde kaşlarımı çatarken sormuştum. "Ne uyarısı?"

 

"Dudaklarım demiştim, taehyung. Dudaklarıma baktığında vahşi bir vampir olacağım konusunda seni uyarmıştım."

 

Aklıma o gün geldiğinde duraksamıştım. Cidden de beni uyarmıştı. Vahşi bir vampir derken tam olarak neyi kastettiğini bilmiyordum. Yine de bu durumda benim için iyi birşey olmadığı kesindi.

 

Gözleri gözlerimdeyken üstüme eğilmişti. Ani bir refleks ile başımı yan tarafıma çevirmiş, bir nevi ondan uzaklaşmıştım. Nefesleri elmacık kemiklerime vururken yanağıma bıraktığı öpücük ile soluksuz kalmıştım. Daha önce bir çok kez yanağımdan öpülmüştüm ve hiç birinde umurumda olmazken jungkook'da içimde kelebekler uçuştuğunu hissetmiştim. Elini, çenem ve yanağımın arasında kalan yere götürüp bir müddet öyle bıraktıktan sonra yüzümü kendine doğru çevirip yüzüne bakmamı sağlamıştı.

 

Gözlerim gözlerine her değdiğinde sanki ilkmişçesine utanç ve heyecan doluyordu içim. Gözleri gözlerime her değdiğinde yıldız taneleri gibi parlayan gözleriyle sanki bu dünyanın en güzel insanıymışım gibi bakıyordu. Sanki bir tek ben varmışım gibi bütün odağını bana veriyordu.

 

Başımı yukarı doğru kaldırmış, dudaklarımı heyecanla dudaklarına bastırmıştım. Kaldırmış olduğum ellerimi nereye koyacağını bilmezken vücudum alev topuna dönmüştü. Birini rastgele sırtına atarken diğerini de ensesine koymuştum. Ben bunları yaparken o da öpücüğüme karşılık vermiş, hatta daha da derinleşmesini sağlamıştı.

 

Ellerinden birini çenemin bitimine, boynuma koyarken orayı okşamaya başlamıştı. Bir cesaret ile başlattığım bu şeyi onun sert öpücükleriyle devam ettiriyorduk. Sırtındaki elimi de diğer elimin yanına, ensesine getirdiğim sırada üst dudağımı ısırmasıyla acıyla ağzının içine inlemiştim. O bunu hiçe sayarak devam ederken iyice üstüme yerleşmişti.

 

Onu öperken bu kadar sert olmasını beklemiyordum. Bir vampir olarak kesintisiz sevişebilecek güçte olduğunu unutmuştum. Nefeslerim zorlaşırken bedenimin kasıldığını hissediyordum. Aklımdan türlü türlü şey geçiyordu ve şuan bu durumda olmak beni sonrasında fazlaca utandıracak olsa da bunu göze alarak yapacaktım. Tabi eğer jungkook durmak istemezse.

 

Dudaklarımızı ayırırken çıkan ses beni tahrik ederken ensesindeki ellerimi de omuzlarına indirmiştim. Saç tutamları yüzünü kaplarken bakışlarım dudaklarının üstünde gezinen diline takılmıştı. Ben onun yüzündeki sert, bir o kadar da hırslı ifadeye bakarken hangi ara koyduğunu bilmediğim eliyle belimden tutup beni kendine çekmişti. Ben neye uğradığımı şaşırırken jungkook beni kucağına almıştı. Yüzümde fazlasıyla şaşkınlık olduğunu düşünürken jungkook üstümdeki tişörtten kurtulmak için uçlarından tutmuş çekmeye hazırlanmıştı. "Jungkook!" demiştim boğuk sesimle. Bir yandan da tişörtümün ucunu kavrayan ellerini tutuyordum.

 

"Bebeğim?" demişti benden cevap beklerken. Ses tonu az öncekine göre daha yumuşak çıkmıştı, beni incitmek istemez gibi. Yüzüme öyle bir bakıyordu ki, istemediğimi söylesem kendine rağmen tamam diyecekti. Yine de sesimi oldukça kısmış, yüzümü görmemesi için başımı eğmiş ve "lütfen..." demiştim. "Lütfen yavaş ol."

 

Utançtan yerimde kırk takla atabilecekken jungkook'dan rica ettiğim şeyin olmasını diliyordum. Eğer yavaş olmayacaksa sonum gelmiş demekti çünkü.

 

"Korkma bebeğim, seni incitmeyeceğim." demişti güven veren sakin bir ses tonuyla. Hala başımı kaldırmazken saçlarımın arasına bir öpücük kondurmuştu her zaman yaptığı gibi. Bunun beni rahatlattığını o kadar iyi biliyordu ki, her korktuğumda öpüyordu.

 

Ellerimi onun ellerinin üstünden çekmiş, tişörtümü çıkarması için izin vermiştim bir nevi. Atik bir hamleyle tişörtten kurtulurken kolunu belime sarmış ve eğilip omzuma ıslak bir öpücük bırakmıştı. Açık alanda olmamızdan dolayı esen rüzgar tenime değince titremiştim. "Üşüyor musun?" diye sormuştu endişeyle. Hemen başımı iki yana sallamıştım. İkna olmaış gibi baktığında ise "birazcık." diye itiraf etmiştim.

 

Yüzünde sinsi bir gülüş olduğunda anlam verememiştim. Kendi üstündeki gömleğin üst düğmesini çıkarırken bana bakmış ve "hemen seni ısıtayım." demişti imayla. Utanıp kızarmaya başladığımda gülmüş ve başını bana doğru yaklaştırarak burnumun ucunu öpmüştü. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluşurken onun bu küçük öpücükleri bana dünyaları getiriyordu resmen. Tüy kadar hafif öpücükleri, özellikle de böyle uç noktalarda olması çok tatlı bir hareketti. En sevdiğim huylarından biriydi beni böyle narince öpmesi.

 

Ellerimi korkakça uzatıp gömleğinin düğmesini tuttuğumda bana göz ucuyla bakmıştı, benden bu hareketi beklemez gibi. Düğmeleri açarak üstündekinden çabucak kurtulmasına yardım ettiğimde hiç beklemeden dudaklarını benimkilerle birleştirmişti. Kucağında daha da ileri gelirken alt dudağımı tamamen ağzının içine almıştı. Öpüşleri fazlasıyla hızlanırken ellerimi omuzlarına bir pençe misali geçirmiştim.

 

Belimde olan elinin hareketleri huylanmamı sağlarken bir diğeri de pantolonumun kemer kısmında duruyordu. Pantolonumu zorlayarak elini sokmaya çalıştığında kendimi kasmış ve belimi içeriye doğru bükmüştüm. Bedenim jungkook'a tam anlamıyla yapışmışken kalçanın hafif geride durması ona kolaylık sağlıyordu.

 

İç çamaşırımı sıyırıp geçtiğinde asıl hamlenin şimdi geleceğini biliyordum. Dudaklarını seslice benden ayırırken başımı hemen omzuna yaslamıştım. Parmaklarından birini deliğime soktuğunda kısık olmasını istediğim bir şekilde inlemiştim. Yine de böyle bir ortamda mümkün değildi. Belimi okşayan elini de indirip pantolomunu sıyırmıştı. Tek parmağıyla içimde gel gitler yaparken alt dudağımı ısırmıştım. "Kasma kendini!"

 

Birşey dememiş ve söylediğini yapmaya çalışmıştım. Omzunda olan ellerim vücuduna derin izler bırakıyordu. O ise tam o anda hırslanmış olmalıydı ki ikinci parmağını da araya katmıştı. Bu sefer dayanabilmek için dudaklarımı direkt olarak omzuna bastırmıştım. Çok fazla tahrik oluyordum ve her an boşalabilirdim.

 

Hareketleri git gide hızlanırken artık kendimi tutamıyor ve kısık kısık inliyordum. Birden durduğunda ellerini kalçamdan çekmiş ve sırtını geriye götürerek araya ufak bir mesafenin girmesini sağlamıştı. Bakışlarım direkt olarak yüzüne kaydığında vücudunun alt kısmına baktığını fark etmiştim. Elleriyle pantolonunun düğmesini açıp aşağıya doğru ittirdiğinde hafifçe üstünden kalkarak pantolonunu tamamen çıkarmasına müsaade etmiştim. Ardından elleri benim pantolonumu bulmuş ve düğmesini açmıştı. Tek hamlede çıkarıp kenara fırlatmasıyla üstümde sadece boxerım kalmıştı.

 

Kolumdan tuttuğu gibi beni çekmiş ve tekrar kucağına oturtmadan hemen önce boxerımı da çıkarmam için çekiştirmişti. İki yanından tutup boxerımı kalçamdan indiriyorken bakışlarımı ona çıkarmıştım. Hiç utanmadan doğrudan aletime bakıyordu. Bu benim yüzümün kızarmasına neden olurken, çıkardığım boxerı kenara bırakmıştım. Oldukça sertleşmiştim ve şuan tam üstünde oturduğum için onunkini de sertleştiğini hissedebiliyordum.

 

Kendi boxerını sıyırıp aletini çıkardığında bakışlarımı kaçırmıştım hemencecik. "Gerilme!" demişti ellerinin altında gerilen tenimi fark ettiğinde. Pek bir işe yaramamıştı bu söylediği. Kocaman aletinin içime girecek olma düşüncesi bile vücudumda ağrılar hissettirirken birazdan bunu yaşayacak olmam içler acısıydı.

 

Ellerini kalçalarıma bastırırken vücudumun kalkmasını sağlamıştı. Bir elini kalçamdan çekip penisine götürdüğünde ne yapacağını anlamış ve "dur!" demiştim. Elimde kalçamdaki elini ittirmiş ve havalandığım yerden tekrar bacaklarının üstüne oturmuştum. Yüzünde oldukça ciddi bir ifadeyle bakarken hafif çatık kaşlarıyla "ne oldu?" diye sormuştu. Hala gözlerine bakarken "bu şekilde yaparsan canım acır..." demiştim kısık ses tonumla. O ise anlamamış gibi bakarken oturduğum yerden geriye çekilerek üstünde yarı uzanır pozisyonu almıştım.

 

Başımı aletiyle aynı hizaya getirdiğimde hareketlerimi izlediğini görmüştüm. Elimle aletini kavrayıp ağzıma soktuğumda şok olmuş ve kasılmıştı. Normalde iğrenmem gerekirken tam aksine hiç iğrenmemiştim. Başımı ileri geri hareketlerle hareket ettirirken gözlerimle onun tepkilerini izliyordum. Zevkten alt dudağını ısırırken başını geriye atmıştı.

 

Başımı bir süre aynı şekilde hareket ettirirken onun yüzünün aldığı haller hızlanmamı ve daha da sertleşmemi sağlıyordu. İşte tam o anda eliyle başımı okşamaya başlamıştı. Az önce benim yaptığımın aksine hırçın inlemeler sunuyordu sessizliğe. Saçlarımı çekiştiriyor, moraran dudağına daha da asılıyordu.

 

"Ah, gelmek üzereyim!" dediğinde tam daha da hızlanacakken "kalk!" demişti. Kaşlarımı çatmış ve boşalması için daha da hızlanmıştı ki, "yeter dedim! Ağzına boşalmayacağım!" demişti. Aletini ağzımdan çıkarıp "sorun değil, jungkook." demiştim. Başını hızla iki yana sallamış ve "hayır taehyung, sorun!" diye kızmıştı kalınlaşan sesiyle.

 

Dediğini yapmış ve çekilmiştim. Kolumdan tutup beni kucağına aldığında atletlerimiz tek eliyle tutup birbirine sürtmüştü. Bu benim içimde birşeylerin kaynamasını sağlarken o da hırçın inlemelerinin sesini yükseltmişti. Kendimi patalayacak bir bomba gibi hissederken, aletine değen sıvısıyla boşaldığını anlamıştım. Elini yavaşlatmış, kendini geriye atmıştı. Derin derin nefesler alıp verirken bende öylece ona bakıyordum.

 

Bakışları bana değdiğinde çatık olan kaşları gevşemiş ve havalanmıştı. Yerinde doğrulup, "seni de boşaltmamız gerekiyor." demişti. Başımı hafifçe sallarken onu doğrulamıştım. Boşalmam gerekiyordu aksi takdirde içimde patlardı.

 

Eliyle aletindeki sıvıyı yayarak kendini hazırladıktan sonra aynı sıvıyla deliğimi de ıslatmıştı. Hareketleri bedenimi tir tir titretirken dahasını istiyordum. Aletini kavradığında havalanmış ve deliğime sokması için izin vermiştim. Yavaş olmasına rağmen içime giren şeyin büyüklüğü, ağzımdan büyük bir inleme kaçırmama neden olmuştu. Üstünde gidip gelmeye başladığımda iki bedenin birbirine çarpması ile ortaya tok sesler çıkmaya başlamıştı. Bu beni şehvetle azdırırken daha da hızlanıyordum. Aletim dimdik havada dururken jungkook onu kavramış ve inlemeleriyle birlikte çekmeye başlamıştı.

 

Aynı hareketleri sürdürerek boşaldığımda, jungkook'un ikinci kez boşaldığını görmüştüm. Bi' hayli yorulmuş olan bedenim ve zorluklarla aldığım nefeslerle jungkook'un içimden çıkmasını sağlayarak üstüne uzanmıştım. Göğüslerimiz birbirine değerken kalp atışlarımızın hızını algılayabiliyorduk. Başım yine tam da boyun girintisinde duruyordu ve yine saçlarımın arasına amansız bir öpücük yerleştirmişti.

 

Aklıma gelen şey ile yüzümdeki mutluluk donakalmıştı sanki. "Bu bizim ilk ve son sevişmemiz..."

 

Nefeslerinin düzensizleşmesi ile başımı kaldırıp yüzüne bakmıştım. Gökyüzüne bakan gözlerinin bir an olsun ışığının söndüğünü görmüştüm. Kıvrık olan dudakları yerini koruyamamıştı. Birşey demesini beklerken öylece susuyor olması beni daha da üzüyordu. "Ben gittikten sonra ne olacak, jungkook?" diye sormuştum gerçekten merakla.

 

Bakışlarını hala bana indirmezken yutkunmuş ve "eski hayatına geri döneceksin, bebeğim." demişti.

 

"Hayır, hayır, ondan bahsetmiyorum. Senden bahsediyorum... Beni unutacak mısın?"

 

İşte o an bakışları beni bulmuştu. Duygusuz olarak adlandırdığım adamın gözleri hüzünlü bir şekilde, "ilk aşklar unutulmaz bebeğim. Hafızam seni unutsa bile bu kalp seni unutur mu sanki?" demesi yüreğime bir bıçak gibi saplanmıştı. İlk aşk...

 

Başımı tekrar aşağı indirmiş ve bakışlarımı tıpkı onun gibi gökyüzüne sabitlemiştim. Aldığım her nefes bana huzurun bu olduğunu söylerken yüzümü jungkook'un boynuna gömmüştüm. Ani bir soğukluk ile tüm vücudum titrediğinde, jungkook kollarını sıkı sıkıya dolamıştı bana. Belki teni sıcak değildi ama bana sarılıyor olması bile bedenimi ısıtırdı.

 

"Jungkook." diye fısıldamıştım. Belli belirsiz çıkan sesime karşı o da aynı şekilde kısık bir ses tonuyla "bebeğim?" demişti. Söyleyeceğim şeylere üzüleceğini bildiğimden yüzüne bakıp daha da dağıtmak istemedim onu. "Ben buradan gittiğimde... Yani, hafızam silindiğinde..." Sözlerime devam edemiyor gibiydim. Bir kaç kelime söylüyor, susuyordum.

 

"Seni istemeden de olsa unutacağım. Senden tek isteğim, anılarımızı saklaman. Çünkü o anılar artık benim zihnimde olmayacak. Onları sen yaşat." demiştim. Sessizce beni dinliyor oluşu güzeldi. Birşeyler söylemiyor olması çok daha iyiydi. Dokunsa ağlayacaktım.

 

Aklıma gelen şey ile devam etmiştim. "Anıları yaşat ancak onlarla birlikte yaşama, jungkook. Kendi hayatına bak. Sevmeyi unutma! Sen güzel seversin..." dediğimde aklıma beni öptüğü anlar gelmişti. Bana söylemediği ama aşkla baktığı her an gözümde canlandı. O gerçekten çok güzel severdi. Yine de beni sevdiği gibi sevmesin kimseyi. Bana baktığı gibi bakmasın kimseye. Onu unutacak olsam da bana baktığı, sevdiği gibi başka birini sevecek olma düşüncesi canımı yakıyordu.

 

"Belki de bir başkasını benden çok seversin." dediğimde gözlerim dolmuştu istemsizce. Bunları bilmek ikimize de eziyetti ama içimde kalmasını da istemiyordum. En azından ben gittikten sonra hayatına devam etmesi gerekiyor ve buna engel olmak çok büyük bir kötülük olurdu.

 

Başımı kaldırmış, yüzüne bakmıştım. Yanağından süzülen yaşı gördüğümde bakışlarımı gözlerine çıkarmıştım. Onu kızaran gözleri, ıslak kirpikleriyle görmek boğazımın düğümlenmesine sebep olmuştu. Zaten dolu olan gözlerimin de onunkilerin taşmış olmasıyla beraber yanağımdan süzülmüştü.

 

Elini yanağıma getirip baş parmağıyla göz yaşlarımı silmişti. Uzanır pozisyonumu bozup üstünden kalkmış ve yan tarafa geçmiştim. Çıplak bedenimin soğuk kayalığa çarpması zerre umurumda değilken bacaklarımı kendime do

Loading...
0%