Yeni Üyelik
18.
Bölüm
@cileklerveyoon

 

İyi okumalarr ✨

 

   

"Jimin! Hala hazır değil misin ya? Yugyeom aradı, geç kalıyoruz." diye seslenmiştim üst kattaki jimin'e. Çok geç hazırlanıyordu her seferinde. Yugyeom umursamasa bile ben umursuyordum çünkü zamanımız azalıyordu.

 

Merdivenlerden gelen adım sesleri ile jimin'in indiğini anlamış ve o tarafa bakmıştım. Klasik giyinmesine rağmen yine bütün zamanını saçına vermişti. Saçlarını çok, çok fazla önemserdi.

 

"Geldim işte!" diye de söyleniyordu hala.

 

"Yugyeom kapıdaymış. Hadi!" demiştim ve önden yürümeye başlamıştım. O da arkamdan gelirken, "iki dakika sevgilini bekletmeye gelmiyor tabi!" diye kızmıştı. Dönüp ona kıstığım gözlerim ve çatık kaşlarımla baktığımda ise susmuştu. Hızla kapıyı açıp dışarıya çıktığımda yugyeom'un arabasına bakınmama gerek kalmadan görmüştüm. Hızla o tarafa giderken jimin'in geride kalmasını umursamamıştım.

   

Hızla arabanın ön kapısını açıp binmiştim. "Hoşgeldin, sevgilim." demişti yugyeom gülümserken. Öne atılarak ona sarılmış ve "çok özlemişim!" demiştim kokusunu içime çekerken. Onu görmeyeli bir buçuk hafta olmuştu ve gerçekten de özlemiştim. Üç aydır sevgiliydik ve herşey istediğimden çok daha iyi gidiyordu.

 

"Bende seni çok özledim, birtanem." dediğinde benden ayrılmış ve dudaklarıma çok hafif bir öpücük bırakmıştı. "Iyy, vıcık vıcık şeyler yapmayı kesin!" demişti ne ara arabaya bindiğini bilmediğim jimin.

 

"Sevgilim beni senden daha çok seviyor diye kıskanma!" demişti yugyeom alayla. Ben gülerken jimin ise bizimle uğraşmak istemez gibi, "ah ahh..." demişti. Başını da diğer tarafa çevirmiş ve dışarıya bakmaya başlamıştı.

 

Yugyeom arabayı sürdüğünde yol boyunca konuşmuş, jimin'le uğraşmıştık. Gideceğimiz bara vardığımızda ise arabayı otogara bırakmış ve birlikte içeriye girmiştik. Barın yüksek sesli müziği eşliğinde gözümüze bir yer kestirmiş ve oraya yönelmiştik hızla. Gözlerim hızla etrafı taramış, olmasını düşünmediğim halde tanıdık yüzler aradım bu yeni mekanda. Bulamadım.

 

Masaya oturmuştuk. Birbirinden farklı konular açıp sohbet ederken fazlaca eğlenmiştik. İçki içmiş, bir sürü kanepe yemiştik. Farklı bir mekandı burası, ilginç yönleri vardı. Evden de oldukça uzaktı.

 

Konuştuğumuz konu bitmişken suskunluktan faydalanmış olan yugyeom birden konuşmuştu. "Ah, ben bir arkadaşımı gördüm. Selam verip geliyorum." demişti. Başımı sallayıp onay verdiğimde hızla yerinden kalkmıştı. Bakışlarım hareketi hareketine dikkat kesilirken iki kadın ve iki adam olmak üzere masada dört kişi olduğunu görmüştüm. Yugyeom da kendine sandalye çekip oturduğunda iki kişi haricinde herkesin yüzü çok net görünüyordu. Kahkahalarla sohbet ediyor olmaları benim de yüzümde bir gülümseme oluşmasını sağlamıştı.

 

Bakışlarım hala onlardayken birden yugyeom bizim masayı işaret etmişti. Bakışları bana dönerken utanmış ve bakışlarımı kaçırmıştım. Yüzüme bir gülümseme yayılırken göz ucuyla tekrar bakınmıştım. Yüzümdeki gülümseme soluyorken gözlerimi kısmıştım. Neden birden ciddileşmişlerdi ki?

 

Yugyeom sanki olmaması gereken birşey olmuş gibi önce bakışlarını masaya sonra da bana çevirirken, yüzünde hayal kırıklığı vardı. Neler oluyordu?

 

Yaslandığım yerde diklenmiştim birden. Gözlerim diğerlerine kayarken jimin'in "lavaboya gidiyorum." demesi üzerine jimin'e bakmıştım. Gözleri tuttuğu telefondayken yerinden kalkmış ve yüzüme bile bakmadan lavaboya gitmişti. Yugyeom'un gittiği masayı görmemişti, bakmamıştı.

 

Aralarından biri bakışlarını hiç çekmeden bana bakıyordu. Bu fazlaca rahatsızlık verirken yutkunmuştum. Koyu kahve saçları olan elini bana bakan adamın omzuna koymuş, ovuyordu. Adam ellerini gözlerine götürmüş, bir süre öylece durmuştu. Ardından bu mesafeden seçebildiğim kadarıyla gördüğüm kızarmış gözleri bilmediğim bir nedenden dolayı kendimi kötü hissetmeme neden olmuştu.

 

Bir şeyler oluyordu ve ben meraktan çatlıyordum. Masadan kalkıp gitmek, onlara ne olduğunu sormak istiyordum. Hepsi gülerken birden ne olmuştu da kara bulutlar etrafı sarmıştı ki?

 

Yapıp yapmamak arasında fazlasıyla gidip gelirken yugyeom'un yerinden kalkması ile aklımdaki plan bozulmuştu. Yugyeom'un masaya gelirkenki yüz ifadesi yüreğimin acımasına neden oluyordu. Masaya yaklaştığında yerimde hareketlenmiş ve yüzüme bakmamaya çalıştığını fark edince gerilemiştim. Bakışlarım istemsizce diğer masaya döndüğünde hepsinin bize baktığını net bir şekilde görebiliyordum.

 

"Neler oluyor, sevgilim?" demiştim, onun bana seslendiği kelimeyi kullanarak.

 

Bir buz dağını andıran bakışları beni istemeden de olsa bulduğunda yutkunmuştum. "Birşey olduğu yok, eski bir arkadaşım hakkında."

 

Geçiştiriyordu. Anlıyordum. Biliyordum.

 

"Anladım." demiştim. Başka birşey vardı ama üstelemek yersizdi. Karşıma geçip oturduğunda bakışlarımı ondan ayırmıyordum. Zaten çok geçmeden jimin de gelmişti. Nedenini bilmediğim bir gülüş vardı suratında, ta ki yugyeom'u görene dek. Hemen kaşlarını çatmıştı.

 

"Ne oldu? Kavga mı ettiniz?" demişti bakışlarını ikimizin üstünde gezdirirken.

 

Başımı iki yana sallamıştım hemen. "Hayır ya ne kavgası? Yugyeom az önce şuradaki masaya gitti. Geldiğinde de bö-"

 

"Birşey yok. Söylediğim gibi, eski bir arkadaşımın kardeşi vefat etmiş. Hepsi bu."

 

Olabilirdi. Bu kadarını bilemezdim. Eğer öyleyse bile gerçekten sevdiği biri olduğu belliydi. "Üzüldüm." demiştim. Jimin de geçip yerine oturmuştu bu sırada. Yugyeom ise yüzüne bir gülümseme yerleştirmiş, masanın üstündeki elimi tutarak "üzülme birtanem." demişti.

 

Bakışları anlık olarak arkama kaydığında garipsemiştim. Şuan neden böyle kasvetli bir hava vardı bilmiyordum. Garipti.

 

Gece boyunca morali bozuktu ve bana bakarken bana acıyormuş gibi bakıyordu. Onu güldürmeye çalıştığımda yalandan gülüyordu. Bakışları sürekli arkadaki masadaydı. Bir ara bende dönüp bakmıştım ve sadece bir kişinin kaldığını fark etmiştim. O da durmadan bizim masaya bakıyordu. Hiç rahat hissetmiyordum. En sonunda dayanamamıştım da.

 

"Bence artık kalkalım. Biraz da bize geçeriz." demiştim. Birşey söylemeden başını sallamıştı. Jimin de "bence de!" demişti. O da tıpkı benim gibi rahatsız olmuştu bu durumdan.

 

Masadan kalkarken telefonumu cebime koymuş ve yugyeom'un yanına geçmiştim. Elini sıkı sıkıya tuttuğumda bana bakmıştı bir süre. Durgun ifadesi beni yanıltmıştı. Kararsız gibi duruyordu. Elimi bırakacakmış gibi. Ona fırsat vermemiş ve sıkı sıkıya tutunmuştum.

 

"Hadi!" dediğimde ise yutkunmuş ve yürümeye başlamıştı. Ona ayak uydururken bakışlarının tekrar o adama kaydığını görmüştüm. Bugün defalarca kez bakmamış gibi. Tıpkı ona baktığımız gibi o da bize bakıyordu, bana.

 

Yugyeom'un yavaşlayan adımlarını hiçe sayarak hızlandırmıştım bizi. Göz ucuyla da hala bize bakıyor mu diye kontrol ediyordum. Bakıyordu. Özellikle bana bakıyordu. Tabi bunu fark etmiş olmalı ki, yugyeom da bakışlarını bana indirmişti.

 

Gözlerim sevgiliminkilerle buluştuğunda hafif çatık kaşlarımla rahatsız olduğumu belli ede ede bakmıştım. Buradan çabucak gitmeyi istediğimi gözlerimle bağırarak söylerken.

 

Adımlarımızı hızlanmış ve mekandan çıkmıştık hızla. Arabaya bindiğimizde jimin'le göz göze gelmiştik. Başını iki yana ne olduğunu sorar gibi salladığında, bende omuzlarımı silkmiş ve birşey bilmediğimi ima etmiştim hareketlerimle. Önüme dönüp derin bir nefes aldığımda yugyeom arabayı sürmeye başlamıştı bile.

 

Yaklaşık bir yarım saat sonrasında eve vardığımızda jimin veda edip inmişti. Ben ise yugyeom'la konuşmak istiyordum. Zaten bunu bildiğinden gitmişti ya jimin.

 

Arabada sessizlik hüküm sürdüğünde, "canını sıkan bir şeyler var, sevgilim. Anlatmak ister misin?" demiştim ince ses tonumla. Bakışları önündeki büyük camdan dışarıyı izliyordu. Bana bakmadan, "orada söyledim ama istersen tekrarlarım. Eski bir arkadaşımın kardeşi vefat etmiş. Kendisini de fazlasıyla seviyordum. Bu yüzden üzüldüm." demişti. Bende doğruyu söylediğine inanmıştım bu sefer.

 

"Gerçekten üzgünüm. Yapabileceğim birşey var mı? Bu gece seninle kalmamı ister misin?" diye sormuştum bana bakmasını umarak.

 

"Hayır gerek yok. Biraz yalnız kalmak iyi gelecektir." dediğinde başımı ağırca sallamıştım. Ardından tekrar bir sessizlik oluşmuştu. Yugyeom hala bana bakmıyorken ben ondan bakışlarımı çekmeyerek bana bakmaya zorluyordum onu. Yine de yapmıyordu. Kırıcıydı.

 

Arada konuşacakmış gibi oluyordu ama sanki söyleyeceği şeyden emin değilmiş gibiydi. Garip, bu hareketlerini ilk defa görmüştüm. Daha önce hiç böyle yapmamıştı.

 

"Bir ara bana anlattığın bir şey vardı hatırlıyor musun? Şu gezi turuna gidip birden herşeyi unutmanla ilgili olan."

 

Garipsemiştim. Neden aniden böyle birşey soruyordu ki? Çok alakasızdı.

 

"Ah evet... Altı ay öncesindeydi. Neden birden sordun ki?" demiştim.

 

"Hiç, aklıma geldi öyle. Tekrar anlatır mısın bana?"

 

"Tabi, anlatayım. Her zaman yaptığım gibi gezi turuna katılmıştım. Gerisini tam hatırlamıyorum ama jimin'i arayıp telefonun çekmediğini söylemişim. Bir buçuk hafta sonra da geri dönmüşüm. Döndüğüm anı hatırlıyorum ama nasıl döndüğümü falan hatırlamıyorum. Bir sorun var gibiydi bu yüzden hastaneye gittim. Doktor bir sorun olmadığını, belirli bir zamanın, başımı bir yere çarpmış olabilme ihtimalimle birlikte silinmiş olduğunu söyledi. Yakında hatırlayabilirmişim ama."

 

Başını ağır hareketlerle salladığında duraksamıştı. Şaşırtıcı derecede gariplik vardı onda. Bunu sorması da tıpkı söylediğim gibi çok anlamsızdı. Dönüp bana sarılmış ve gitmesi gerektiğini söylemişti. Ona sıkı sıkıya sarıldıktan sonra arabadan inmiştim. Arabayı sürüp gittğinde ise ardından bakakalmıştım. Öylece gidişini izlemiştim. Neler olduğunu anlamlandırmaya çalışıyordum.

 

   

   

Loading...
0%