@cileklerveyoon
|
İyi okumalarr ✨
(Jungkook'un ağzından devam edeceğim.)
Gecenin bir saatinde, ormanın benim evime çok az uzaklıkla kalan bir köşesindeki eve gelmiştim. Oldukça büyük olan evin kapısını bir kaç kez çalmıştım sabırsızca. Duyduğunu çok iyi biliyordum ama bekleyemiyordum.
Nefeslerim hızlıydı. Açılan kapıda duran kişiyle göz göze gelmiştim. "Bunu nasıl yaparsın!?" diye bağırmıştım kaşlarım çatılırken. Sesimde kırgınlık vardı.
Gözleri bendeyken ağzını açıp tek kelime dahi etmemişti. Arkasını dönüp giderken "içeri gel." demişti. Dediğini yapmış, arkasından girmiş ve kapıyı elimin tersiyle kapatmıştım.
Geçip kanepeye oturduğunda hemen karşısında durmuştum. Açıklama bekliyordum. Biliyordu. Yine de ben ona sormadan ağzını dahi açmayacaktı. Biliyordum.
"Herşeyi biliyordun! Tekrar karşılaşacağımızı biliyordun!" demiştim kaşlarım oldukça çatılmışken. O ise bir süre başka yerlere bakmış, bakışlarımdan kaçınmıştı.
"Neden?..." sesim titremişti. "Neden yaptın öyleyse?" bakışları işte tam o anda yüzüme çıkmıştı. Dudaklarının içini ısırıyorken elindeki bardağı masaya bırakmıştı.
"Çünkü böyle olması gerekiyordu." Duraksadı. "Onun hayatına devam etmesi gerekiyordu, jeon. Buna sen karşı çıkamazsın. Hemde yanında sevdiği insanlar varken." diye ekledi.
Boğazım düğümlenmişti. Söylediklerinde tek bir yanlış dahi yoktu. Taehyung'un hayatına devam etmesi gerekiyor. İster sevgilisi olsun, ister olmasın. Bu beni ilgilendirmezdi. Ben onun için sadece bir yabancıydım artık.
Bakışlarım yerle buluştuğunda sinirlerimin gerildiğini hissetmiştim. Gözlerim dolmuşken herşeyi sorgulamaya başlamıştım. Yumruk yaptığım ellerimi sıkıyorken başımı aşağı eğmiştim biraz daha. Bir damla yaşın doğrudan yere damlamasıyla yumruk yaptığım ellerimi salmış, yüzüme çıkarmıştım.
"Ben, ben onu aklımdan bir saniye bile çıkaramazken, o... O nasıl oldu da bir başkasını sevdi?"
Kızıyordum ona. Ama kıyamıyordum da. Kendimi suçluyordum. Onun hayatını daha çok mahvetmeden çıkmak daha mantıklı demiştim ilk başta kendime. Ama şimdi anlıyordum. Bu onun asla umurunda olmayacak birşeydi. Beni görse de tanımazdı. Belki de beni sevmezdi.
Yüzümü ellerimin tersiyle silip başımı kaldırmıştım. Öfkeyle doluydum. Herkese, herşeye karşı. Bakışlarım karşımda oturan bay min'e döndüğünde gevşeyen kaşlarım tekrar çatılmıştı.
"Onu vampirlerden uzak tutmak için hafızasını silecektin! Gidip başka bir vampirle sevgili olmasına ne diyorsun?!"
"Anlamadığın birşey var, jeon. Ben onun hafızasını vampirlerin var olduğunu bildiği için sildim, vampirlerden uzak olsun diye değil. Sen en baştan ona vampir olduğunu söylerken hata yaptın. Baksana, yugyeom'un vampir olduğunu bile bilmiyor."
Duraksadım bir süre. Düşündüm. Cidden de aptalın tekiydim. Her zaman düşünerek hareket ettiğimi söylerdim ama öyle olmadığını şimdi daha iyi anlıyordum. Hiçbir adımımı düşünmemiştim. Büyük bir aptallık etmiştim.
Kendimi umutsuzca en yakınımda duran koltuğa atmıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Aklımda asla ben olmadığını bildiğim, hiçbir merhamet belirtisi göstermeyen biri bana gidip yugyeom'u öldürmem gerektiğini söylüyordu. Ona kulak asmamak için kendimi zorluyordum. Çünkü biliyorum, dinlersem o sesi yenilirdim. Yapardım.
"Ya ona bir zarar verirse? Onu nasıl koruyacağım?"
"Öyleyse onun yanında ol!"
Afallamıştım. Şaşırmıştım. Gözlerim kısılmıştı. Gerçekten böyle bir şey söylemiş miydi yoksa bu bana aklımın bir oyunu muydu, anlamaya çalışıyordum.
"Ne? Nasıl?"
"Git ve onun yanında ol, diyorum. Arkadaşı, sevgilisi, akrabası olabilirsin. Bu asla fark etmez. Ama onu korumak için yanında ol."
"Ama ben onun yanındayım diye sildik hafızasını..." Yerle bakışmıştım. Aklım almıyordu. "Madem tekrar onun hayatına girecektim, öyleyse neden hafızasını sildin ki?"
"Tanrı aşkına! Sen beni götünle mi dinliyorsun jungkook?!" Bağırdığında istemsizce tüylerim ürpermişti. Derin bir nefes alıp sabır dilemişti kendine.
"Bak şimdi, tane tane anlatacağım. Onun hayatına tekrar girebilirsin. Seni tanımadığı için sorun olmaz. Tabi vampir olduğunu söylemezsen." diye devam ettiğinde tek kaşını kaldırmıştı benden emin olmak için. Başımı iki yana sallamıştım küçük bir çocuk gibi. Söylemeyeceğimi belli etmiştim açıkça. Bu hallerime ben bile şaşırıyordum.
"Böylece onunla tekrar bir yakınlık kurabilirsin. Arkadaşı olabilirsin, tabi o isterse. Onun her daim yanında olursan onu koruyabilirsin."
Birden içimde bir umut yeşermişti. Tekrar taehyung'a yaklaşabilecektim, onu görebilecektim, kokusunu içime çekebilecektim, sesini duyacaktım, gülüşünü izleyecektim, utanınca kızaran yüzüne hayranlıkla bakabilecektim, ellerini tutabilecektim... Tüm bunları düşünmek bile yüzümde aptalca bir gülümseme oluşturuyorken hepsini tekrar gerçekleştirmek kalbimin durmasına dahi neden olabilirdi.
Yüzüm düşmüştü birden. İçimde bir burukluk oluşmuştu. Etraflıca düşünmüştüm herşeyi. Ben şimdi taehyung'un hayatına girsem demiştim kendi kendime, onun hayatına girersem ya beni tekrar sevemezse? Ya yugyeom'u tüm kalbiyle seviyorsa? Birbirleriyle çok mutlu görünüyorlardı. Onların mutluluğunu bozarsam ben mutlu olabilecek miydim? Onları ayırınca gerçekten taehyung beni sevecek miydi?
Şuan kimseyi suçlayamazdım. Taehyung'un hafızası benim yüzümden silinmişti. Yugyeom'un da hiçbir şey bilmediği apaçık ortadaydı. Taehyung'un onun sevgilisi olduğunu söylerken ki heyecanını kendi gözlerimle görmüştüm. Ondan bahsederken hızla atan kalbinin sesini duymuştum. Hem ben onu tanıyordum. O ne taehyung'a zarar verecek biriydi, ne de benim taehyung'u sevdiğimi bildiği halde onunla sevgili olacak biri. Eminim ki bunu bilseydi yanına dahi yaklaşmazdı. Kendine gelememesi de bu yüzden değil miydi zaten?
Belirsizliklerle kalmıştım. Kafamda binlerce soru vardı, binlerce kavga. İki tarafa bölünmüş demek yanlış olurdu. Bu savaş iki taraf arasında değildi, çok daha fazlasıydı. Bir sürü düşünce birbirine savaş açmış, kendinin haklı olduğunu iddia ediyordu. Sorun şuydu ki, her biri kendince haklıydı.
Oturduğum yerden kalkıp bay min'e bakmadan dış kapıya yönelmiştim. Bakışlarım yerdeydi, adımlarımda. Hızla evden çıkıp gitmiştim arkama dahi bakmadan.
-
Camdan içeri bakmıştım öylece. Onu görünce heyecanlanmıştım bir çocuk gibi. Elimi enseme koyup kaşımıştım. Bir süre içeride olanları izlemiştim, ardından derin bir nefes alıp içeri girmiştim. Kapının üstünde duran çanın sesi kulağıma iliştiğinde kulaklarımı koparmak istemiştim. Bu ne tiz bir sesti böyle?!
Gözlerimi kısmış, dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Sesten uzaklaşmak için seri adımlarla daha da içeriye girmiştin lakin bir işe yaramayacağını çok iyi biliyordum.
Bir anda kendimi taehyung ile yüz yüze bulduğumda afallamıştım. Bakışlarım bir yandaki masaya, bir de taehyung'un yüzünde gidip gelirken yutkunmuştum. Tuhaf bir döngünün içindeyken bakışlarının da anlamsız olmasıyla çuvallamıştım.
Birden gülümseyip "merhaba!..." demiştim. Kararsızca bakmıştı. "Merhaba." demişti sonunda.
Yüzümde aptalca bir ifadeyle önünden çekilip boş gördüğüm masalardan birine oturmuştum. Ben masaya oturana kadar beni izlemişti. Oturduğum yerden ona baktığımda göz göze gelmiştik. Dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsemiş ve ona bakmayı kesmiştim. Durduğu yerden çekilmiş ve tezgahın arka kısmına geçmişti.
Bakışlarım ellerimin altında duran menüye takılınca elime almış ve bir göz gezdirmiştim. Burasının bir pastane olması oldukça sinir bozucuydu. Tatlıydı da. Neden herkes pastane açma derdindeydi ki? Hwasa'nın kadın olmasından kaynaklanıyor olabilirdi ama taehyung neden böyle bir yerin ortağıydı ki? Anlam veremiyordum.
Tatlı sevmediğim halde bütün tatlı resimlerine göz gezdirmiştim. Aradığımı bulamadığımda derin bir nefes almıştım. Neden geldiğimi unutuyorken etrafa bakınmıştım. Sarı saçlı, ufak bir genç ve taehyung haricinde iki masa vardı müşterilerle dolu olan.
"Pardon?" diye seslenmiş ve elimi hafifçe kaldırmıştım. Taehyung ve sarı saçlı adamın bakışları bana döndüğünde konuşmalarını yarıda böldüğümü anlamıştım. Taehyung yanındaki adama dönmüş ve birşeyler söylemişti. Ardından tezgahın arkasından çıkıp bana doğru gelirken ellerini arkasına koymuştu.
"Buyurun, efendim?" demişti yüzüme bakarken. Anlık olarak söyleyeceğim şeyi unutmuştum. Gözlerim tam olarak taehyung'un gözlerindeyken yutkunmuş ve gözlerini kaçırmıştı. Bakışları masaya inmişken söyleyeceğim şey aklıma gelmişti.
Masanın üstünde duran menüyü elime aldığımda bakışları zorda olsa beni bulmuştu."tarçınlı kekiniz var mı? Menüde göremedim de." diye sormuştum tek nefeste. Dudaklarını birbirine bastırmış ve başını iki yana sallarken, "hayır malesef. Menüdeki tatlılar haricinde çeşidimiz bulunmuyor." demişti.
Tatlı sevmediğim için birşey yemeyecektim. Burada kalmak için bahanem de kalmamıştı. Taehyung'un elindeki menüyü almıştım. Yaptığım hareketi sorgular gibi bakmıştı. Ben ise onun bu yüz ifadesinden kaçınmak için menüyü açmış ve bakınmıştım. İçecekler için menünün son sayfalarına yönelmiştim. Gözüme çarpan bir içeceği seçip elimle gösteriyorken lanet çan tekrar çalmıştı.
Yüzümü ekşitmişken bakışlarımı kapıya yöneltmiştim. Gördüğüm yüz tanıdıktı. İçeriye adım atarken beni görünce birden donakalmıştı. Bakışları bir bana, bir de taehyung'a gidip gelirken gerildiğini hissetmiştim. Göz ucuyla taehyung'a bakmıştım. Gülümsüyordu.
Durduğu yerden hareket etmişti, yugyeom. Bize doğru gelirken taehyung da öne doğru bir adım atmıştı heyecanla. Baştan aşağı süzmüştüm onu. Heyecanı beni üzmüştü.
"Selam!" demişti, yugyeom. Cevap vermemiştim. "Hoşgeldin!" diye heyecanla konuşan taehyung'a bakmıştım bir süre. Bunu yapan sadece ben değildim. Yugyeom da tıpkı benim baktığım gibi bakıyordu ona. Arada ince bir fark vardı sadece. Ben kırgınlık, özlemle bakıyorken, yugyeom çaresizlikle bakıyordu.
Bakışları bana dönmüştü, yugyeom'un. Öylece ayakta duruyordu. Kendimi kötü hissetmiştim. Bakışlarımı kaçırmıştım sakince. Bana hala baktığını hissedebiliyorken taehyung konuşmuştu.
"İstediğiniz bir şey var mı, efendim?" Masadaki bakışlarımı ona çıkarmıştım. Kararsızca durmuştum öylece. Birden yugyeom hareket etmişti. Dönüp karşımdaki boş sandalyeye oturduğunda şaşırmıştım. Keyifsiz bir hali vardı. Nedeni de açıkça ortadaydı.
Taehyung da tıpkı benim gibi anlamaz bir tavırla bakıyordu. Uzunca bir sessizlik olmuştu. Gergindik. Sessizliği bozan kişi taehyung olmuştu tekrar. "Ne istersiniz?"
Kara bulutların dağılmasını istiyordum. Elimin altında duran menüyü açıp istediğim şeyi göstermiş ve ondan istediğimi söylemiştim. Bu sırada yugyeom'un yüzünde tek bir ifade kırıntısı dahi yoktu. Taehyung'un yugyeom'un bu hallerine alışık olmadığı belliydi. "Öyleyse sana da limonata getireyim!" demişti, sesinin hala nasıl heyecanla çıktığını anlayamamıştım.
Yugyeom başını kaldırıp taehyung'a bakmıştı düz ifadeyle. Başını iki yana sallamış ve ardından dudaklarının kenarını kıvırmıştı. "Birşey istemiyorum, sevgilim. Teşekkür ederim."
Taehyung'un suratında tekrar gülümseme oluşmuştu. Bunun sebebinin yugyeom'un ona gülümsemesi olduğu apaçık ortadaydı. Bakışlarımı ellerime indirmiştim. Kaçıyordum. Birbirlerine olan duygularını görmeye tahammülüm yoktu. Dişlerimi birbirine bastırırken çenemde ufak bir ağrı hissetmiştim.
Yanımdaki hareketlenme ile taehyung'un gittiğini anlamıştım. Göz ucuyla yugyeom'a bakmıştım. Bakışlarını doğrudan bana kitlemişti. Başımı kaldırmıştım. Onun yaptığı gibi gözlerine bakmıştım.
"Onu geri almak için mi buradasın?"
Kaşlarım çatılmıştı. Haklıydı.
"Hayır, onu korumak için buradayım!"
Sesim oldukça kendimden emin bir tonda çıkmıştı. Susmuştu bir süre. "Kimden koruyacaksın?" demişti ardından.
"Her şeyden. Herkesten."
"Bende onu koruyabilirim. Bunu biliyorsun."
"Evet, onu her şeyden ve herkesten koruyabilirsin. Kendin hariç."
Gözleri kısılmıştı. "Bu da ne demek oluyor?"
"Şu demek oluyor, onu herkesten koruyabileceğini biliyorum. Ama kendinden koruyamazsın. Tıpkı benim gibi sende bir ölümsüzsün. Taehyung'u bir hırs uğruna bırakmayacağın konusunda emin olamıyorum, kim yugyeom."
Sinirlenmiş gibiydi. Dışarıya çok yansıtmamaya çalışsa da aldığı nefeslerden bunu anlamak zor değildi. Tek kaşını kaldırmış, dudaklarını birbirine bastırıyordu.
"Ne düşündüğün umurumda değil. Taehyung'u çok seviyorum. Ona zarar verebilecek son kişi bile değilim."
"Onu seviyor olman, onu sevmeyi bırakmayacağın anlamına gelmez."
"Öyleyse aynısı senin için de geçerli jungkook."
"Ben seninle yarışmıyorum yugyeom. Ben sa-" sözlerim yarıda kalmıştı. Taehyung'un, elinde istediğim içecekle geldiğini görünce susmam gerekmişti. Onu bu şeylerin dışında tutuyordum. Bu her bakımdan onu daha az üzerdi.
Tepsideki bardağı eline alıp masanın üstüne bırakırken, "teşekkür ederim." demiştim. Bakışları yüzümü bulduğunda hafifçe gülümsemiş ve "afiyet olsun!" demişti.
Bakışları bizdeyken bir an kalacakmış gibiydi. Ardından sesli bir nefes almış ve arkasını dönüp gitmişti. Yürürken ellerini tepsiye vurup ritim tutuyordu. Ayağına da koyduğu halhal beni gülümsetmişti. O cidden bir bebekti. Benim bebeğim.
"Onu hala seviyorsun..." Bakışlarımı ona çevirmiştim. Yüzümdeki gülümseme yerini kaybetmişti.
"Eğer hafızası silinmeseydi o da beni hala seviyor olabilirdi."
"Öyleyse engel olsaydın! Şimdi o seni unutmuşken bu çaban niye? Yanında ben varken hemde."
"Senin yerini almaya çalıştığımı mı düşünüyorsun? O mutluyken zorla götürecek biri miyim ben?" diye sormuştum ciddi anlamda.
Konuşmamıştı. "Bak yugyeom, ben onun yanında olmak için buradayım. Onu herkesten, kendimden korumak için hafızasının silinmesine sustum. Dünyada binlerce ölümsüz varken onu onlardan uzak tutmak için yaptım bunu! Şimdi senin ne düşündüğün zerre umurumda değil. Beni isteyip istememeni de aynı şekilde umursamıyorum."
Bakışları bir süre kararsızlık barındırırken konuşmasını beklemiştim. Bakışlarım tezgaha kaymıştı tekrar. Onu görmek istiyordum. Elinde bir tepsiyle tezgahın arkasından çıktığını görmüştüm. İki kadının siparişlerini götürmüş, onlarla kısa bir sohbet etmişti ayak üstü. İnsanlarla çabucak kaynaşıyor olması onu çok ilgi çekici yapıyordu. Hayat doluydu.
Elindeki boş tepsiyi alıp arkasını dönerken göz göze gelmiştik. "Sevgilim?" diye bir ses duyduğumda bakışlarım karşımda oturan yugyeom'a dönmüştü. Taehyung'un bakışları bize dönerken bir kaç adımda bize yönelmişti.
"Öyleyse kimin kazanacağını deneyip görelim." demişti fısıldayarak yugyeom. Bakışlarında hırs görmüştüm. Bunu hiç sevmemiştim. Taehyung'u bir oyun olarak görmesi hiç hoş değildi. Kaşlarım çatılmıştı hızla.
"Bir şey mi oldu?" demişti, zorla duyulan sesiyle, sevdiceğim. Kaşlarımdaki çatkınlık gitmişti hemencecik. Yugyeom bakışlarını bana çevirmiş ve "hayır birşey olmadı. Bizimle oturmanı isteyecektim. Tabi işin yoksa." dediğinde iyi mi yoksa kötü mü olduğunu kestirememiştim.
"Ah, tabi. Jimin benim yerime bakar." dediğinde arkasını dönmüş ve sarışın çocuğa görmediğim bir kaç işaret vermişti.
Ardından geçip masaya oturduğunda direk olarak yugyeom'un yanına oturmuştu. Sandalyesini çekip tam olarak yan yana durduklarında masanın altından el ele tutuşmuşlardı. Tek kaşım havalanırken olmayan kanım kaynamaya başlamıştı sanki. Sinirleniyordum.
"Ben jeon jungkook, yugyeom'un eski bir arkadaşıyım." diye atılmıştım söze. Bakışları bana dönerken ikisi de bana odaklanmıştı. "Ahh, evet öyle. Liseyi beraber okuduk." diye bir yalan uydurmuştu, yugyeom.
"Bende kim taehyung. Yugyeom'un sevgilisiyim." dediğinde bakışlarını saniyelik olarak yugyeom'a çevirmişti. Yugyeom ona gülümserken utanmış ve başını eğmişti. Yüzünün gülüyor olmasına sevinsem mi, yoksa bana değil de bir başkasına gülüyor olmasına üzülsem mi bilememiştim. Herşey neden bu kadar karmaşık olmak zorundaydı ki?!
"Ne zamandır birliktesiniz?" bunu gerçekten merak ediyordum.
"İki buçuk galiba..." demişti taehyung kararsızlıkla. Birden yugyeom'un bakışları ona dönmüştü. "Ne demek iki buçuk ay?! İki gün sonra üç ay olacak şapşal!" dediğinde taehyung mahcup bir şekilde kıkırdamıştı. Ses çıkmaması için dudaklarını birbirine bastırıyordu ama bizim onun kalp atışlarını, nabzını bile çok rahat bir şekilde duyduğumuzu bilmiyordu.
Bir süre sohbetimiz böyle devam etmişti. Onlar birbirleriyle flörtleşerek karşımda otururken ben duygu değişimleri yaparak onları izliyordum. Ara ara üzülüyor, ara ara da seviniyordum. Mutlu olması bana yetiyordu aslında. Yine de başkasını bu kadar seviyor olması beni kırmıştı.
Birden aklıma onunla son gecemiz gelmişti. Bana bir başkasıyla mutlu olmamı söylemişti. Ben daha onun yokluğuna alışamadan tekrar ortaya çıkmıştı. Üstüne üstlük bir sevgilisi vardı. Şu koca dünyada vampir olan yugyeom'dan başka aşık olacak kimse yok muydu gerçekten? Aklım almıyordu.
Komik. Yugyeom değil de bir başkası olsa yine aynı, hatta daha fazla tepki verecektim.
Gece öyle uzun ve zaman öyle yavaş geçmişti ki, onlara baktığım her an bana eziyet gibiydi. Onları birlikte gördüğüm her an bana acı veriyordu. Yine de katlanıyordum. Taehyung'un daveti üzerine de tekrar gelecektim. Kendimi ona bir yabancı olarak düşünürsem, bu kadar cana yakın olması çok kötüydü bir yandan. Bir insanı kendine kolayca aşık edebilirdi. Zaten başındakiler yetmiyor gibi.
|
0% |