Yeni Üyelik
22.
Bölüm
@cileklerveyoon

 

İyi okumalarr✨

 

İçiyordu. Ne kadar içmişti bilmiyordum ama iyice sarhoş olduğu belliydi. Oturmuştum yanındaki boşluğa. Başını kaldırmadan göz ucuyla bakmıştı. Görmüştü beni, anlamıştı ben olduğumu. "Neden geldin?"

 

Omuz silkmiştim. "Kuşlar bana iyi olmadığın haberini uçurdu."

 

"Yani?" dediğinde yüzüne bakmamıştım. Masanın üstüne yasladığım dirseklerime vermiştim gücümü. "Yanisi seni korumak için buradayım."

 

Geldiğimden beri hala suratıma bakmazken düştüğü hal içimi burkuyordu. Yüreğimde hissettiğim acı herşeye karşı bir öfke barındırmamı sağlıyordu. "Beni korumana gerek yok, jungkook. Ben çocuk değilim! Sizin bu muhabbetlerinizden de bıktım!"

 

Bilmiyordu ki. Onu başına gelebilecek en ufak şeyden bile korumam gerektiğini bilmiyordu. Bu şeyin bir sinek ısırığı, tırnağının kırıklığı, kolunu bir yere çarpması, hatta en basitinden esen rüzgarın onu üşütmesinden bile korumam gerektiğini bilmiyordu.

 

"Elbette ki öyle." demiştim onu onaylarken. Bilmesine gerek yoktu ki. Herşeyden bihaber yaşamak daha iyi değil miydi zaten?

 

Sonunda dönüp bakmıştı bana. Kaşları çatıldı. Sustu bir süre. Söyleyecek çok şeyi vardı belki de. Söyleyemedi, konuşamadı. Öfkelendi, önüne dönüp bir kadeh daha içti.

 

"Benden ne istiyorsun?" dediğinde duraksamıştım. Bakışlarım olduğu yere kitlenirken, söyleyebileceğim kelimelerim boğazıma dizilmişti. Ne istiyordum ki ondan?

 

"Ne? Senden ne isteyebilirim ki?" bakmadan söylemiştim. Kaçıyordum. Anlıyordu. Yine yapmıştı her zamanki yaptığını. Konuşuyor, ardından susuyordu uzunca. Düşünüyor gibiydi ama zaten herşeyi daha önceden de düşündüğü belliydi. Söylediği herşey çok daha öncesinden yer buluyordu aklında.

 

"Senden birşey istemiyorum, taehyung. Sadece iyi ol, mutlu ol, sev..." içime söylemiştim son kelimeyi. Bakışları bana dönmüştü. Sesimdeki titrekliği hissetmişti. Kaçırmıştım bakışlarımı. Görmesin istemiştim, anlamasın.

 

"Beni seviyor musun jungkook?" Yutkunmuştum. Susmuştum. Diyememiştim, seni seviyorum diye. Söyleyememiştim, unutamadım diyememiştim. Yüzüne bakıp da "ben sana sevmenin çok daha ötesinde duygular besliyorum!" diyememiştim.

 

"Ben aşk nedir bilmem taehyung. Ben sevgi nedir bilmem. Ben senin suretini unutmamak için her gece resmine bakmayı bilirim. Her gece, bedenlerimizin bir olduğu yerde bana tüm saflığınla dokunduğun gecede yaşadığım duyguları tekrar hissedebilmeyi bilirim. Akla mantığa sığmaz fakat ben her anımızın geçtiği yerlere tekrar tekrar gidip senleymiş gibi yaşamayı bilirim. Sensizken hayalinle yetinmeyi bilirim. Belki de yetindiğimi sanmayı..."

 

"Susuyorsun..." dediğinde çevirmiştim bakışlarımı. Gözlerine değmişti gözlerim. Kırılmıştı defalarca, kalbim. "Bu, bu evet demek mi?"

 

Devam etmiştim susmaya. Sanki biri dudaklarımı mühürlemiş gibiydi. Konuşsam herşey uçup gidecek gibi. Sadece dinliyordum. Düşünüyordum kendimce.

 

"Oysa sevdiğin var sanıyordum..." susarak herşeyi onaylıyordum. O ise onayladığım her bir sorunun üstüne yenisini ekliyordu. "Başka yolu yok mu? Başka biri?" Sorusuyla oturuş pozisyonumu yana doğru, onun tam aksine çevirmiştim. Yüzümü görsün istemiyordum.

 

Sesi kesilmişti. Aldığı nefesleri duyuyordum kesik kesik. Barmenin doldurup önüme bıraktığı bardağı tutmuştum sıkıca. Ardından hızla tek dikişte içtiğimde, taehyung bakışlarıyla delip geçmişti sanki sırtımı.

 

"Sevdiğin kişinin seni terk ettiğini söylemiştin. Onu yeniden bulduğunu. Sen şuan sadece bir boşluktasın ve bana aşık olduğunu düşünüyorsun, başka birşey değil!"

 

Birşeyleri ortaya çıkarma niyetim yoktu. Kendime susmam için bir söz vermiştim. Ona geçmişi anlatmayacaktım. Hatırlaması için çabalamayacaktım. Onu kendi bataklığıma çekmeyecektim.

 

"Ne yapalım biliyor musun? Onu buraya çağır. Ben onu ikna ederim. Seni sevdiğini anlamasını sağlarım. Eski günlerinize dönersiniz." histerik bir gülüş kaçmıştı dudaklarımın arasından. Ellerimi yüzüme çıkarmış, ovuşturmuştum kendime gelebilmek için.

 

"Yapma, taehyung. Daha fazla batırma." Sessizliğimi bu cümle ile bozmuştum. Kaşları çatılmıştı. "Neyi?"

 

"Herşeyi! Uzaklaşmak istiyorum, gitmek istiyorum ama olmuyor. Buna engel oluyorsun!" sesim net ve sert bir şekilde çıkmıştı. Nefesleri yavaşlamıştı. Donakalmıştı sanki.

 

Saçmaladığımın farkına varmış, bakışlarımı kaçırmıştım. Bihaber olduğu şeyden dolayı onu suçluyordum. Bahsettiğim aşk bu muydu benim?

 

"İzin ver bana. Ya git de ya da kal. Sen şimdi bilmezsin ama herşey hala fazlasıyla sen, taehyung."

 

"Kal diyemem ki... yugyeom var. Onu seviyorum. Bana kızsa da, bağırsa da seviyorum, jungkook. Seninle arama mesafe koymamı söylemesine rağmen seninle burada oturmam bile yanlış."

 

Hak verdim. Onlar sevgiliydiler. Aralarına giren de, bozan da bendim. Bütün bu tartışmalar benim yüzümden oluyordu.

 

Olmamalıydı. Ben varım veya yok, bu birşey değiştirmemeliydi. Ona kızma, hesap sorma hakkına sahip değildi. Bende değildim.

 

"Beni reddet öyleyse. "Çık git hayatımdan." de! Giderim. Seni üzebilecek tek bir şeye bile tahammülüm kalmadı, taehyung. Sadece söyle. Bana Ne istediğini, ne yapmam gerektiğini söyle!"

 

"Yapamam!" dedi birden sözümü bitirir bitirmez. Duyduğum şeyin doğruluğunu sorguluyordum. Bakışlarını kaçırmış olması bunu kanıtlıyordu. Bir cevap bekliyordum ondan. Beni umutlandırıyordu tekrar tekrar.

 

"Yapamam, çünkü merak ediyorum. Kim olduğunu, neden beni ilk gördüğün gün hayatının şokunu yaşıyormuş gibi davrandığını, o gün neden yugyeom'un hüzün dolu olduğunu, neden senin bana ilgili olduğunu bildiği halde seninle doğrudan kapışmadığını, her bana baktığında yüzünde oluşan gülümsemenin nedenini, yugyeom ile sarılınca bile kaçırdığın bakışlarını, herşeyini jungkook... herşeyini..."

 

Herşeyin farkında oluşu boşluk hissi yaratmıştı üzerimde. Gözlerine bakmıştım sadece. Birşeyler söyleyecek gibi olmuştum ama yapamamıştım. Arada hep bir sessizlik oluşuyordu ve sanki bu bize fazlasıyla gerekli gibiydi. Kimse sessizliği bozmayı amaçlamıyordu. Aksine, konuşmadan anlıyorduk birbirimizi.

 

Ben ona söylemeden anlamıştı onu sevdiğimi. Yugyeom'un ne kadar istese de bizim aramıza giremediğini anlamıştı. Gözlerime baktığında çektiğim acıyı da anlıyordu. Yapıyordu bir şekilde. Anlıyordu beni.

 

"Ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz bu şeyi?" Duyduğumuz ses ile bakışlarımız doğrudan arkamızda duran yugyeom'a dönmüştü. Taehyung yüzünde hafif bir şaşkınlık ile bunu beklemediğini belli etmişti. "Benimle ilişkini bitirmeden nasıl onunla flört edebiliyorsun?" Kızıyordu bize.

 

Birşey söylemeye yüzüm yoktu. Haksız olan bendim bu durumda. Taehyung'a karşı olan hislerimi belli etmiştim ve bu da onun ilgisini çekmişti. Dolayısıyla arada kaynayan, hiçbir suçu olmadan bir cezaya tabii tutulan oydu.

 

"Saçmalıyorsun! Ne zamandan beri arkadaşlarımla beraber takılmamın adı flört oldu?" diye kendini savunmuştu taehyung. Görünürde öyleydik evet, ama içten içe havada kırgınlık ve aşk olduğu anlaşılıyordu.

 

"Ne zamandan beri arkadaşlar birbirine arzuyla bakar oldu, taehyung?" Gözleri irileşmişti, taehyung'un. Duyduklarına inanamıyordu. Belki de duyduklarının gerçekliği kafasına yeni dank ediyordu.

 

Bir yabancı gibi izliyordum. Yugyeom'un haklılığı karşısında söyleyebileceğim tek bir kelime dahi yoktu.

 

"Baştan beri bizi ayırmaya çalışıyor. Bunu anlamak bu kadar mı zor?!" Yine ve yine doğruydu. Her gece ayrılmaları için Tanrı'ya yalvarıyordum. Ben bunu bizzat yapmak istemiyordum, kaldıramazdım. Bu yüzden hep Tanrı'dan dilemiştim. Bana yardım ederdi o, değil mi?

 

"Gidip bir yerde oturalım, sevgilim. Tamamen yanlış anlıyorsun bizi!" derken yerinde doğrulmuş ve ayakta duran yugyeom'un kolundan çekiştirmişti. Buna karşı koluna sarılan elleri ittirmişti yugyeom.

 

"Hareketlerine dikkat et, yugyeom! Bunu defalarca kez söyledim sana! Her fırsatta itip duruyorsun ve bunu da haklılığınla örtmeye çalışıyorsun. Yemiyorum ben bunları!"

 

Cevap vermeden sadece kahkaha atmıştı. Yüzüne tiksinç bir ifade yerleştirirken de "evet, yanlış anlıyorum sizi taehyung." diye iğneleme yapmıştı. Arkasını dönüp giderken taehyung bakakalmıştı. Öfkeden yanağımın içini ısırıyorken taehyung'un tekrar yerine oturmasını izliyordum.

 

"Sence de haklılık payı yok mu?" demiştim bende yerimde doğrulurken. Önüme bırakılan bir kadeh içkiyi daha içmiştim. Taehyung uzun süre önündeki masaya ciddi bir yüz ifadesi ile bakarken teselli etme gayretinde bulunmamıştım.

 

Susmuştuk ikimiz de. Konuşmadık. Sonra yerinden kalktı taehyung. Yan tarafına bıraktığı kot ceketini koluna atarken suratıma bile bakmadan ardını dönüp gitmişti. Yaşananlardan dolayı olduğunu düşünmüştüm. Sevdiğimiz kişilerden gelen kırıcı, imalı sözlerin ne tür can yaktığını bilirdim. Bu yüzden rahat bırakmıştım onu. Gitmişti ardına bile bakmadan dalgınca. Bakakalmıştım ardından.

 

İçmiştim bir kaç kadeh daha. Bileğimde duran saate bakmıştım. Geç kalıyormuş gibi hissetmiştim. Daha az önce onu görmüş olmama rağmen, her gece onu hatırlamaya gittiğim uçurumun başına gidecektim yine. Kayalıkların üstüne oturacaktım. Yüreğime nasıl bu denli derin kazındığını sorgulayacaktım.

 

Çıkıp giderken zaten keskin olan kulaklarıma mırıltılı bir ağlama sesi ilişmişti. Tanımam pek de uzun sürmemişti. Sesin geldiği yöne bir kaç yavaş adım atmış, emin olmak istemiştim. Yürüdükçe adımlarım hızlanıyor, bitmeyen bir sokağın kuyturuk yerlerine doğru gidiyordum.

 

Ve sonunda bağıran sesin kendisine ait olduğunu anlamıştım. Kaşlarım çatılmıştı hızla. "İstemiyorum dedim!" diyordu bağırırken. Gözlerim ondan önce iri yapılı birine takılmıştı. Taehyung'u tamamen kaplamış olan cüssesi yüzümde tiksinç bir ifade oluşmasına neden olmuştu.

 

Adamın söylediklerine tamamen tıkalıydı kulaklarım. Sadece taehyung'u duyuyordum. Sesi sarhoşluğundan dolayı belli belirsiz çıkıyordu. "Gitsene ya! Dokunma bana!"

 

Bir kaç adım daha attığımda net olarak gördüğüm görüntü zihnimin durmasına sebebiyet vermişti. Taehyung kendini korumak amaçlı yere oturmuş ve kollarını yüzünün üstüne kapatırken adam ise ellerinden birini taehyung'un arkasına, açmış olduğu zincirin geniş tuttuğu kıyafetten içeriye sokmuştu. Taehyung'un birden acı içinde bağırması ile parmağını içine girdirdiğini anlamıştım.

 

Gözlerim kocaman açılmışken koşmaya başlamıştım. Bir kaç metre uzağımda duran adamın yakasına yapışmam, oraya yetişmemden daha kısa sürmüştü. Adam suratıma iğrenç bir şekilde bakarken, "sen de kimsin be?!" diye sormuştu. Dişlerimi birbirine bastırırken yakasından ayırdığım sağ elim ile suratının ortasına bir yumruk atmıştım.

 

Adam yere yığılırken ellerimi ondan ayırmış, kısık kısık ağlama sesleri gelen taehyung'a adımlamıştım. Bakışlarım pantolonunun açılan zincirine kaydığında gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Bunu görmek ağır gelmişti bana. Beni görmüştü, "jungkook!" diye söylenmişti, ağlamalarının arasından.

 

Kollarımı hemencecik ona sararken güvende hissetmesini sağlamaktı amacım. Yanağını göğsüme yaslamışken kısık ağlayışları artmıştı. Dolu doluya ağlıyor, göğsümü ıslatıyordu gözyaşları. "Şşşt, sakin ol. Buradayım ben!"

 

"İstemiyorum dedim ama gitmedi, jungkook. İttim onu ama... bırakmadı beni..." Kesik kesik anlatıyordu. Ellerimi saçlarına koymuş okşuyorken "sus, anlatma!" demiştim. Duymak istemiyordum.

 

Saçlarının arasından öpmüştüm. Onu benden hafifçe ayırırken pantolonunun zincirini kapatmıştım hızla. Bakışları oradayken hiddetle ağlıyordu. "Birşey yok, birşey yok, yanındayım. Yetiştim..." demiştim sonda söylediğimi yapamamış olduğumun bilincinde.

 

Nasıl daha önce gelemediğimi düşünerek kızmıştım kendime. Onunla birlikte çıkmadığım için binlerce kez lanet etmiştim kendime. Onu kollarıma alıp kaldırırken en ufak bir ağırlık hissi bile oluşmamıştı. Yerde baygın şekilde duran adama bakmıştım göz ucuyla. Yanına kalmayacaktı.

 

Ellerimden biri bacaklarının altında, diğeri ise boynunun hemen altında, omuzlarının çevresini sarıyordu. Kollarını boynuma dolamış, iyice sırnaşmıştı bana. Arabaya doğru attığım her adım eziyet gibi geliyordu. Onu nereye götüreceğim konusunda kararsızdım. Kendi evime götüremezdim, yabancı hissedebilirdi. Direkt olarak evine götürmek daha mantıklı kalıyordu.

 

Arabaya binmişken, zaten daha önce gitmiş olduğum evinin yolunu tutmuştum. Ağlayışları durmuyordu ve bu beni çıldırtıyordu. Birbirine bastırmaktan çenem ağrımaya başlamıştı. Gözlerim böyle bir şeyin yaşanmasından dolayı dolmuş, öfkeden deliye dönüyordum.

 

Bir yandan da taehyung'u sakinleştirmeye çalıştırıyordum. "Ağlama bebeğim, ağlama! Birşey olmadı!"

 

Gözleri beni bulduğunda kendine acıyor olduğumu düşündüğü yüz ifadesine yansıyordu. "Şşş, yok birşey. Geçti, yanındayım." diye aynı şeyleri papağan gibi tekrar ediyor olmak kendimi öldürme isteği uyandırıyordu. Söyleyecek kelime bulamıyordum.

 

Evine vardığımda arabadan hızla inmiş, onun tarafına geçmiş ve tekrar kucağına almıştım. Kapıyı ayağımla ittirirken hızla kapıya varmıştım. Dirseğimle kapı ziline basmıştım. Ses gelmezken sabırsızca bir kaç kez daha basmıştım zile. İçeriden gelen "geldim!" sesi ile durmuştum.

 

Jimin kapıyı açar açmaz içeri girmiş, hızla oturma odasına yönelmiştim. Onu koltuğa bırakırken jimin'in şaşkın bakışları bizi bulmuştu. "Neler oluyor? Bu haliniz ne?"

   

"Sırası değil, jimin! Bir bardak su getir hemen!" diye bağırmıştım ayarsız sesimle. Afallamış bir ifade ile dediğimi yapmıştı. Mutfağa gidip çok kısa bir sürede elinde bir bardak su ile geri gelmişti. Suyu bana uzatırken hızla almış olmamla bir kaç damla yere akmıştı. Umursamamış, sağ elimi koltukta uzanır pozisyonda olan taehyung'un başının altından geçirmiştim. Suyu ağzına tutarken içmesini sağlamıştım.

 

Derince yutkunduktan sonra onu tekrar yatırmıştım. Gözleri kapalı bir şekilde uzanırken jimin ile göz göze gelmiştik. Ne olduğunu sorar gibi baktığında oturmuş olduğum yerden yavaşça kalkmış ve taehyung'un fark etmediğini anlayınca parmak uçlarında mutfağa yönelmiştim. Hemen arkamdan gelen jimin sormuştu, "ne oluyor?".

 

Kısık sesle konuşması için işaret parmağımı dudağıma götürürken, "sessiz ol!" demiştim. Bakışlarım kapıya dönmüştü saniyelik. Başını iki yana sallamıştı ısrarla sorarcasına. "Of, şey oldu... biri taehyung'u teca-," derken duraksamıştım. Yutkunmuştum derince. "Tecavüz etmeye kalktı..."

 

İki eliyle birden ağzını kapatırken şoka uğradığı açıkça ortadaydı. Gözleri dolmuştu birden. Çenem titrerken dudağımın içini ısırmıştım. Gözlerimden bir yaş akarken hızla silmiştim. Derin nefes alıp tekrar içeriye girmiş, jimin'i mutfakta yalnız bırakmıştım.

 

Kısık sesli hıçkırıklar ondan ağladıpını duyabiliyordum. Yine de pek umurumda olmamıştı. Gözleri kapalı olmasına rağmen uyanık olduğunu bildiğim taehyung'un yanında oturmuştum. Gözlerinden kulaklarına doğru akan gözyaşlarını görmüştüm. Ellerim havalanıp gözyaşlarını silmişti narince. Ardından üstüne doğru eğilmiş, ıslak yanağına öpücüğümü bırakmıştım uzunca.

 

"Seni koruyacağımı söylemiştim. Sözümde duramadım..." derken dudaklarını birbirine bastırmıştı, duydukları karşısında. Gözünden bir yaş daha akarken, "özür dilerim... özür dilerim, bebeğim... bilemedim, gelemedim..." demiştim titrek sesimle. Bu sefer gözünden yaşı akan bendim. Silip duruyordum ama yenileri ekleniyordu, tıpkı onunkiler gibi.

 

Koltuktaki yerimden inerken yere geçmiştim. Onun hemen baş ucunda dururken ellerim yüzünde geziniyordu. Yüzündeki ıslaklığı parmaklarımla yok etmeye çalışırken mutfaktan gelen fısıltıları duyuyordum. Jimin birine haber veriyordu. O birinin kim olduğu da açıkça ortadaydı. Taehyung'un yüzünden çektiğim elim boşluğa düşerken, parmaklarım birbirine girmiş ve yumruk haline gelmişti.

 

Bir kaç dakika sonra jimin de gelmiş ve hiçbir şey demeden öylece oturmaya başlamıştı. Ortam kasvetliydi, konuşmaması gerektiğini biliyordu. Sorması gerektiğini biliyordu. Teselli etmek istiyordu içten içe, bunu anlayabiliyordum ama yapamazdı. Bende yapamıyordum. Sadece sevdiğimin baş ucunda oturmuş, saçlarını okşayabiliyordum.

 

Bütün bu sessizliği bozan zil sesiydi. Bakışlarım anında jimin'i bulurken o da bana bakmış, ardından yerinden kalkıp kapıya yönelmişti. Kapıyı açar açmaz içeri bir gürültüyle giren yugyeom'a ters bir şekilde bakmıştım.

 

"Nerede o? Nasıl oldu?" diye jimin'e sorarken etrafına bakmayı akıl etmişti. Gözüne iliştiğimde bakışları hemen koltukta uzanan taehyung'a dönmüştü. Hızlı adımlarla gelip tekrar aynı telaşla "kim yaptı?" diye sormuştu.

 

"Sırası değil yugyeom!" demiştim kısık ama uyarıcı bir ses tonuyla. Üstüne gidip duruyordu ve birşey yapamıyor olmak yeterince sinir bozucuyken bir de üstüne onun bu hareketleri katlanılmaz hale geliyordu. "Seninle konuşmuyorum!"

 

Yerimden kalkmış ve yüzümü yüzüne yakınlaştırırken beni çok daha net anlaması için tek kaşımı kaldırırken konuşmuştum. "Şimdi senin sikik kıskançlıklarının zamanı değil. Çeneni kapat ve otur!" demiştim taehyung'un duymaması için tekrar kısık konuşurken.

 

Yüzüme bakmayı kesmiş, benim kalktığım yere oturmuştu. Kendi kendime sabır dilerken koltuğun diğer tarafına geçmiştim. Bir kaç saniye oturmuş, yugyeom'un taehyung'un elini sıkı sıkıya tutuşunu izlemiştim.

 

Zırvaladığı bir kaç şeyden sonra dayanamamış ve "odasına çıkıp uyusun biraz. Yalnız kalsın." demiştim. Jimin başını sallarken yerinden kalkmıştı. Hala gözleri kapalı olan taehyung'un kulağına doğru "hadi sevgilim, kalk." demişti yugyeom. Gözlerini yavaşça açıp yugyeom'a bakmış, ardından tuttuğu elinden güç alarak doğrulmuştu.

 

Yugyeom'un hemen yanında dururken, "ben onu odasına götürürüm. Siz burada bekleyin." demiştim. İtiraz etmek üzere olan yugyeom'a "uzatma!" derken eğilmiş ve taehyung'u kucağıma almıştım. Onları geride bırakarak merdivenlere yönelmiş, üst kata çıkmıştım hemencecik.

 

Bakışlarım taehyung'un yüzüne düşerken gözlerime baktığını görmüştüm. Gözlerimi kaçırmamış, utanılacak birşey yapmadığını ve hiçbir suçu olmadığını anlamasını istemiştim. Ama o yapmıştı. Gözlerini kaçırmış, yüzünü göğsüme gömmüştü.

 

Bunu fırsat bilmiş ve yüzümün ağlamak için çırpınmasına bir son vermiştim. Gözlerim dolmuş, uzun zamandan sonra göğsüme yasladığı suratının aslında benim için ne kadar özel bir davranış olduğunu tekrar anlamıştım. Ondan ayrı kaldığımdan beri bunun hasretini çekiyordum. Yine de hasretini çekmek, tüm bunların yaşanmasından çok daha iyiydi.

 

Odasının kapısını dirseğimle açıp içeriye girdiğimde onu yatağına yatırmıştım. Eğildiğim yerden doğrulmadan önce alnına bir öpücük kondurmuş, "uyu bebeğim, ben buradayım." demiştim. Onu öptüğüm sırada kapadığı gözlerini yavaşça açmıştı tekrar. Hiçbir şey söylememesine rağmen bakışlarını tek seferde ağırca kırpması ile beni onayladığını anlamıştım.

 

Ellerimi saçlarına daldırıp son bir kez okşadıktan sonra odadan çıkmış, onu sessizliğiyle baş başa bırakmıştım.

 

Alt kata indiğimde koltukta oturmuş bir şeyler tartışan ikilinin beni fark etmesiyle sessizleştiğini görmüştüm. Dikkatleri bana dönmüş, açıklama bekliyorlardı.

 

"Onu sakın yalnız bırakmayın. Bir kaç saate dönerim." demiş ve birşey söylemelerine fırsat vermemiştim. "Odasına çıkıp da rahatsız etmeyin, ben gelene kadar güvende olması yeter." diye eklemiştim.

 

"Bize ne olduğunu anlat, jungkook! Birşey bilmeden böylece oturamayız." diye söylenmişti jimin. Arkamı dönmüşken yugyeom'un sessizliğinin neden olduğunu biliyordum.

 

"Geldiğimde herşeyi anlatacağım. Şimdi halletmem gereken bir iş var."

Loading...
0%