@cileklerveyoon
|
İyi okumalarr ✨
Gözünden düşen yaşa kaydı gözüm. Elimi kaldırıp yanağına yasladım. Baş parmağımı yanağına sürterek sildim göz yaşlarını. "Jungkook?" demişti boğuk ve kısık sesiyle.
"Hm?" diye cevap vermiştim hızla. Yorgun bakışları ile, fazla içmesine rağmen hala nasıl uyanık olduğuna şaşırıyordum. Bir nevi de anlıyordum, anlayamadan.
Titrek sesiyle, "bana sarılır mısın?" dediğinde burukça gülümsemiş, titreyen çeneme rağmen başımı hızla sallamıştım. Yerimden kalkmışken o da doğrulmuştu. O da oturur pozisyona geldiğinde yatağın bir yanına girişmiştim. Kollarımı kaldırmaya başladığım an o da hareketlenmiş kendini bana doğru eğmişti.
Kollarımı ona sardığımda o da aynı şekilde kollarını belimde birleştirmişti. Başını tekrar gömmüştü göğsüme. Sırf bu hareketi için ölebilirdim. Bir ömür onunla böyle kalabilirdim. Başı göğsüme gömülü, kollarım ona sarılı, saçlarının arasına binlerce öpücük kondurarak yaşayabilirdim.
Yine de bir an sorgulamamış değildim. Yugyeom aşağıda dururken bunu benden istemesi çok garip gelmişti. Onun burada olduğunu muhakkak biliyor olmalıydı. Çok tuhaftı. Sevinmem gerekiyordu belki de. Sevinemiyordum.
"Neden jungkook?" diye sormuştu birden. Garipsemiş, bakışlarımı kısmıştım. "Neden hep sen varsın? Neden gelip beni kurtaran kişi sen oldun? Neden kendine acı çektirip duruyorsun?" diye eklemişti.
Bakışlarımdaki kısıklık gitmişti. Kendi kendime sormuştum bende. Neden demiştim, cidden neden ben olmak zorundaydım ki?. Cevap bulamamıştım. Yüzümde tekrar o buruk gülümseme oluştuğunda bunu da sorgulamıştım. Neden hep burukça gülümsüyordum ki?
"Ben zaten senden gelen her çileyi, her kederi kabullendim." demiştim. Boğazım düğümlenmişti kendi söylediğim sözcüklere. Sessizlik oluştu bir süre. Konuşamadı. Birşey söylemeye mecali yoktu, biliyordum. Hatta emindim ki, kafasını kaldırsa durmadan ağlardı. Olsun, kaldırmasın, ağlamasın...
İçimden istediğim şeye pişman olmuştum çünkü istediğimin tam aksine, başını kaldırmış ve gözlerime bakmıştı.
Tıpkı söylediğim gibi bakışları bakışlarımı bulduğunda gözleri dolmuştu, hatta ağlamaya başlamıştı bile. Bu sefer o ağlarken ben sorma ihtiyacı duymuştum. Duymak istemiştim tam da şuanda. "Neden şuan yanında ben varım taehyung? Neden sevgilin yerine bana ihtiyaç duyuyorsun?"
Duraksadı. Bakışlarını kaçırdı bir kaç saniyeliğine. Kendisi de sorguladı tıpkı benim yaptığım gibi. Ardından emin gözlerle bana döndü birden.
"Çünkü sende anlayamadığım duygular var. Sana sarılmak bana iyi geliyor. Belki de fark etmeden söylediğin 'bebeğim' kelimesi kalbimi hızla çarpıtıyor. Yugyeom'un bende yarattığı etkiden çok daha fazlası var sende."
Aslında dilime örgülerle düğüm halinde dolanmış olan kelimeyi birden söyleyememek çok koymuştu zamanında. O yokken söyleyememiştim kimseye, duymak istememiştim kimseden. Herhangi biri söylediğinde dönüp bakmıştım hep özenircesine. Özlemle.
Yugyeom'u geçmeye çalışmadım hiçbir zaman. Hep sordum ama, neden ben değilim? Cevap ortadaydı aslında. Belirsiz olmasına rağmen ortadaydı. Belki yugyeom'dan önce karşına çıkmış olsaydım bana yeniden aşık olabilirdi. Belki de beni arkadaşı olarak görürdü. Bilemiyordum. Kimse bilemezdi.
Düşüncelere dalmış, ellerimi saçlarında gezdirmeye devam etmiştim. Sessizlik güzeldi aslında. Onun kollarında huzur buluyordum şuan.
Rahat hissedememiştim. Onu yatağa yatırıp, kendimde yatağın başlığına yaslanmışken saçlarını okşamaya devam etmiştim. Bir süre sonra gözleri kapanmaya başlamıştı. Uyumuştu bile. Onun uyumasıyla birlikte gün aymıştı.
Yatakta uzanırken düşünüyordum. Bana zarar verdiğini bile bile düşünmeye devam ediyordum. Kendime şaşırıyordum, kızıyordum. Kendime bu kadar tezat olabildiğime inanamıyordum. Bazenleri bütün dünyayı karşıma alabilecek kadar güçlü hissediyordum kendimi. Bazenleri ise elim kolum bağlı, en ufak bir şey yapmaya bile aciz... Şimdi ne yapacaktım, nasıl teselli edecektim, zerre bir fikrim yoktu. Ona baktığımda dilimi yutmuş gibi bir hal alıyordum. Nasıl konuşabilirdim ki? güzelliği başımı döndürüyor, yaşadığımız bunca zaman kötüsünden iyisinden herhangi bir şey aklımı kaçırmama neden oluyordu.
Sanki o gittikten sonra güneş tepede dikilmiş, inmek için onun gelmesini beklemiş gibiydi. Güneşin gökyüzünde durduğu zaman boyunca bir ağacın altında gölgeleniyordum ben aslında, uzun bir süre boyunca. Birden o gelmiş, ve yağmur yağmasına neden olmuştu. Yağmurda kendimi güvende, mutlu hissetmiştim. Sonunda beklediğim günlerin geldiğini. Şimdi ise güneşli günler boyunca hayal ettiğim yağmurda ıslanıyordum sanki. Herşey tam da buydu. O yağmurdu, bende o yağmurda ıslanmayı bekleyen herhangi biri.
Yağmurumu yerinde bırakıp yataktan kalkmıştım. Alt kata inmem gerekiyordu. Halletmem gereken bir sürü sorun vardı. Taehyung'un karşılaşmaması gereken sorunlar.
Merdivenleri inerken salon doğrudan bakış açıma girmişti. Jimin koltukta uyuyakalmışken, yugyeom yerinden milim dahi kıpırdamamıştı. Sırtı dönüktü ama sallanıyor oluşundan dolayı uyumadığını anlamıştım. Adımlarım ağırlaşırken koltuğa geçip oturmak istediğimde yüzü net olarak görünmüştü.
Halini gördüğümde içten içe şaşırmıştım. Gözlerinin fazla kızarmış olduğu yetmiyormuş gibi, fal taşı gibi açık ve tek bir yerde donakalmış olması beni korkutmuştu. Oturduğu yerde ileri geri sallanıyordu ve bu çok garipti. Sanki bir nevi şoka girmiş gibiydi. Yaşananları kaldıramamış gibi.
Koltuğa geçip oturduğumda dahi umursamıyor oluşu ve hâlâ aynı hareketi yapıyor oluşu buna bir dur dememi gerektirmişti. "Yugyeom..." dediğimde bakmamıştı. Bakışlarımı ondan ayırmazken bir kez daha seslenmiştim. "Yugyeom!"
Hala aynıydı, bakmıyordu. Yerimden kalkıp yanına gitmiştim. Ellerimi omuzlarına koyarken onu hafifçe sarsmıştım. Bakışları ancak o an bana dönmüştü. "Kendine gel!" diye kızmıştım. Sesim tok bir şekilde odayı doldururken jimin uyanmıştı.
"Neler oluyor?" diye sormuştu.
"Şuan taehyung'un bu halde olması gerekiyordu, onun değil. Taehyung'un yanında böyle davranırsa ne olacak?!"
Birşey söyleyememişti. Öfkeliydim ama üzüntüm ağır basıyordu. Kızmak istiyordum, birilerini suçlamak, bağırmak. Bunda yugyeom'un bir hatası yoktu, benimde yoktu. Taehyung ise suçlanabilecek son kişi dahi değildi. Kaderin bir oyunuydu bu bize.
"Kimse onun yanında bahsini açmasın sakın! Olmadı gibi yaşayın."
"Ne zırvalıyorsun sen? O kadar da düşüncesiz değiliz herhalde, biliyoruz! Sen daha ne zamandır onun hayatındasın da bu kadar önemsiyormuş gibi davranıyorsun ki?"
Duyduklarım beni şaşırtmıştı. Hayal kırıklığına uğramıştım. Kaşlarım çatılı, bakışlarım ise bana bütün bunları söyleyen jimin'in gözlerindeydi. Sinirlenmiştim, çok.
"Önemsiyormuş gibi davranmıyorum, önemsiyorum. Onu o halde gören kişi bendim. Neler olduğunu gözlerimle gördüm. Yaptığım uyarı ile benim onun hayatında kaç zamandır oluşum ne alaka? Beni eleştirme, jimin! Kalbini kırmak istemiyorum."
Gözlerini devirmişti. Bir yandan o da haklıydı aslında. Hepimiz yetişkindik ve nerede nasıl davranacağımızı biliyor olmalıydık. Yine de uyarmak istemiştim ben. Emin olmak istemiştim. Durum şüpheli görünmüştü gözüme yugyeom yüzünden. Sanki kendisi bu duruma maruz kalmış gibi olduğu yerde sallanıp duruyordu. Aklını kaçırmış gibi.
Bir an jimin ile konuşmalarımız beynimde yankı yapmış gibiydi. Kendime sordum, neden anlatmıyorum? Ama sonrasında durdum. Olanları nasıl açıklayacaktım ki? Ona vampir olduğumu söyleyemezdim. Herhangi biri olduğumu ve aramızda bir ilişki yaşandığını, ardından da taehyung'un rastgele hafızasının silindiğini söylersem neden onu bıraktığım konusunda bana kızmaz mıydı? Durum bundan ibaret değilken bunu söylemek ne kadar doğruydu ki?
Boşvermiştim. Söylememek daha mantıklısıydı. Daha fazla jimin'le tartışıp da daha doğru düzgün olmayan aramızın açılmasını istemiyordum. Sonuçta o taehyung'un en yakınıydı, ben ise onun hayatına sonradan girmiş biriydim. Haddime değildi.
Az önce kalktığım yere tekrar oturmuştum. Jimin de uzanıyor olduğu yerde oturuyordu. Kendimi çok yorgun hissediyordum ilk defa. Arkaya doğru yaslanmış, başımı koltuğa yaslamıştım. Gözlerimi kapatmıştım lakin uyumak için değildi. Biraz dünyanın koşuşturmasından, olanlardan, hatta önümde hala deli gibi sallanan yugyeom'u görmemek için kaçıyordum.
Kimse yerinden kıpırdamamışken zaman hızla akmıştı. Öyle ki güneşin ilk çıktığı zamanın serinliği gitmişti. Ortam çok fazla sessizdi. Üst kattan gelen sesleri duyabiliyordum arada. Taehyung'un uykusunda hareket ettiği anlardı onlarda büyük ihtimalle.
Tekrar ses duyduğumda bu sefer yerimde doğrulmuştum. Taehyung'un adım seslerini duyabiliyordum. Aşağıya iniyordu. Bakışlarımı doğrudan yugyeom'a çevirdiğimde çıldıracak gibi olmuştum. Hala aynı hareketi yapıyordu. Olduğu yerde tek bir yere bakıyor, durmadan ileri geri olmak üzere sallanıyordu.
Fakat birden durmuştu. Bakışlarını da uzun zamandır baktığı yerden çekmişti. Yerinden kalkmıştı. Bakışlarım ondayken bugün onu öldürebileceğimi de aklımdan geçirmiştim. Cidden çıldıracaktım.
Adım sesleri netleşirken merdivenlerden inen taehyung'u bulmuştu bakışlarım. Yugyeom'da o tarafa dönmüştü. Basamakları inmeyi bitirince bizim olduğumuz tarafa dönmüştü. Bakışları ilk olarak koltukta uyuyakalan jimin'e dönmüştü. Ardından ayakta duran ikimizi de süzmüştü.
"Ne yapıyorsunuz bu saatte burada?" diye sorduğunda bakakalmıştım. Ne?!
Yugyeom hızlı adımlarla ona doğru yaklaşıp kollarını sararak sarıldığında gözlerimi devirmiştim. Ahh ahhh...
Kendini geriye çektiğinde ise ellerini tutmuştu taehyung'un. "İyi misin? Nasıl oldu? Hepsi benim suçum... benim yüzümden oldu..." derken gözlerini faltaşı gibi açmıştı. Cidden deliriyor olabilir miydi?
Taehyung anlamıyormuş gibi bakıyordu. "Ne? Ne suçu? Dün birşey mi oldu?"
Gözlerimi kısmış, garipçe bakmıştım. Bilerek mi yapıyordu yoksa dün gece sarhoş olduğu için birşey hatırlamıyor muydu? Emin olamamıştım.
"Gerçekten birşey hatırlamıyor musun?" diye sorduğumda yan tarafımda bir hareketlenme olmuştu. Jimin sesimize uyanmıştı.
"Ne oldu? Kesin kötü birşey yaptım! Ne yaptım?" diye sorduğunda şaşkınlıkla bakıyordum. Hatırlamıyor olmadı iyi miydi?
Jimin'in bakışları taehyung'u bulduğunda söylediği şeylere o da şaşırmıştı. Daha ayılmamıştı bile. Duyduğu şeyler aklını karıştırmıştı.
"Bu da ne demek oluyor? Ciddi misin yoksa bizimle alay mı ediyorsun?" diye sormuştu jimin. Onun da aklı karışmıştı. Yugyeom desem zaten o ne yapacağını şaşırmış durumdaydı.
"Ne alayı ya, ne oluyor?" dediğinde bu işte bir terslik olduğunu sezmiştim. Susmuştum yine de.
Taehyung'un bakışlarında gördüğüm şey merak değildi. Ne olduğunu merak eden bir insan böyle rahat bakmazdı. İnat ederdi bir kere. Söylememiz için tuttururdu. Yine de kabullenmiştim. Oyun oynuyorsa da bu bizim için daha iyi olurdu.
"Birşey olduğu yok. Dün çok içmişsin biri aradı seni eve getirmemiz için. Ardından burada kaldık işte." diye uydurmuştum. Umurumda değildi yalan söylemek. Herkes söylerdi. Kimse günahsız değildi.
"Emin misin? Ağzımdan kötü birşey çıkmadı değil mi?" diye sormuştu. Bakışlarını da bana inanmıyormuş gibi yapmıştı. Bana inandırıcı gelmemişti ama diğerleri fazla inanmış gibi görünüyorlardı. Saatlerdir oturduğu yerde kriz geçiren yugyeom bile birden düzelmişti sanki.
"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim..." diye sayıklamaya başlamıştı bu sefer. Taehyung bakışlarını ona çevirirken bir an gözlerinde hüznü görmüştüm. Merak yoktu, yalnızca hüzün.
"Ne? Hayır, özür dileme! Niye özür diliyorsun ki? Hem sen neden bu haldesin?" demişti. Yugyeom sorulardan hiçbirini cevaplanmamış, kollarını taehyung'a sarmıştı. Başını omzuna yaslarken ağladığını görmüştüm. Kendini sorumlu tutuyordu. Onu korumam gerektiğini söylediğimde koruyabileceğini söylemişti lakin yapamamıştı, yapamamıştım. İkimiz de kaybetmiştik bu oyunda.
"Ağlıyor musun? Ne oldu, neden ağlıyorsun?" diye sorduğunda bakışlarım yugyeom'a dönmüştü. Gittikçe öfkeleniyordum. Bir kaç adım atmış, hemen yugyeom'un yanında durmuştum.
"Sen otur taehyung. Ben ona ne olduğunu biliyorum. Hallederim."
Kararsızlıkla başını sallamıştı. Ben ise yugyeom'un omuzlarına ellerimi koymuş, onu yürütmeye çalışıyordum. Onu mutfağa doğru götürmüştüm. İçeri girdiğimizde hala ağlıyordu. Üzülsem mi kızsam mı bilemiyordum. Delirecek gibiydim.
"İyi değilsin, üzülüyorsun, anlıyorum. Ama taehyung'a yansıtıp da o anı hatırlamasını mı istiyorsun. Sarhoş olduğundan dolayı hatırlamıyor gibi görünüyor. Üstüne gidip de öğrenmesini sağlamaya gerek yok. Git biraz dinlen, iyi gelir. Senin suçun yok, benim suçum yok, taehyung'un suçu yok. Hepimiz suçsuzuz. Ona bunu yapan adamı da hallettim, merak etme."
Yüzündeki gözyaşlarını silerken yüzüme bakmıyordu. Söylediklerimi dinleyip anladığını biliyordum.
"Sana onu koruyabileceğimi söylemiştim. Yapamadım..." demişti titrek bir sesle. Sesi kafamın içinde yankı yaparken aklıma tam da o an gelmişti. Onların hayatına yeni yeni girdiğim zaman yaptığımız konuşma gelmişti. Onu korumak için her daim burada olacağımı söylemiştim. O ise kendisinin onu çok iyi koruyabileceğini iddia etmişti. Sonunda ikimiz de yapamamıştık. İkimiz de onu koruyamamıştık.
|
0% |