Yeni Üyelik
27.
Bölüm
@cileklerveyoon

İyi okumalarr ✨

 

"Ne!? Oha, cidden çok yeteneklisin." dediğinde kıkırdamıştım. Kıkırdadığımı duyunca bakışlarını dudaklarıma indirmişti. Bende ona bakarken bunu fark etmiş, bakışlarını kaçırarak odadaki resimlere göz gezdirmişti utangaç bir tavırla.

 

"Yine de çok vahşice resimler. Biraz daha çiçek, böcek çizseydin ya!" diye sitem ederken yüzünü buruşturmuştu resimlere bakarak. Yüzümdeki gülümseme yerinden gitmezken cevap vermek istemiştim. "Bunlar öylesine resimler değil, taehyung."

 

Bakışları anında bana dönerken pek bir hareketli olması beni şaşırtmıştı. Yemek yerken bir tık kasvetli gibiydi hava. Şimdi ise sanki aylar öncesine kadar yanımda olan taehyung vardı sanki. Gözlerinde eski tazelik vardı. Eski heyecan, yeni şeyler, farklı şeyler görmenin telaşı vardı. Belki de uzun zamandır böyle bir içtenliğe, heyecana rast gelmemişti.

 

"Bugün beni durmadan şaşırtıyorsun. Bakalım daha neler çıkacak altından." derken muzipçe gülmüştü. Tek kaşımı kaldırmıştım.

 

"Kötü birşey çıkarsa ne yapacaksın?" diye sormuştum. Kaşları, alnının kırışmasına izin vermişken dudakları da düşünür gibi büzülmüştü. Birden bakışlarını benden çekip resimlere çevirirken, "bunlardan belliydi zaten. Anladım, sen beni korkutmak için yapıyorsun bunları, değil mi?" demişti alay edermiş gibi ama yüzü adeta çaylak bir oyuncu edasıyla ciddi bir ifadeye bürünmüştü.

 

"Söyle bakalım, en çok hangisinden korktun?"

 

"Bana hikayelerini anlat ona göre karar vereyim."

 

"Hayır. Sen bir tane seçeceksin ve ben sana onun hikayesini anlatacağım, o kadar." demiştim inatla. Birden naz yapasım gelmişti.

 

Dudaklarını büzmüştü bu durumdan şikayetçi olduğunu belli etmek için. Duygu sömürüsü yapardı ancak bu konuda net olduğumu belli etmiştim tıpkı onun gibi. "Üf, tamam ya!"

 

O yerinden kıpırdayıp resimlere daha yakından bakarken aralarından seçmek istiyordu. Bir süre bekledim onu. Seçmesi gerçekten bu kadar zor muydu?

 

"Bu!" dediğinde bakışlarımı parmağıyla gösterdiği resme çevirmiştim. Resimdeki kişinin stephen ailesinden henry olduğunu görünce yüzümde keyifli bir gülümseme oluşmuştu. İki adımlık mesafeyi kapatıp resmin önünde durunca taehyung yüzüme bakmış ve "neden böyle gülüyorsun? Basit bir hikayesi olanı mı seçtim?" demişti hayal kırıklığı yaşamış gibi.

 

Dudaklarımı birbirine bastırırken başımı iki yana sallamıştım. Önümdeki resimdeydi hala bakışlarım. "Tam tersi. En sevdiğim resimlerden biri bu. Hikayesine de bayılacaksın." derken taehyung'a bakmıştım.

 

Kaşları merakla havalanırken, dinlemek için can atıyordu resmen. Onu daha fazla bekletmedim.

 

"Bundan uzun yıllar öncesinde vampirlerin insanların arasında yaşadığı düşünülürmüş. Bu vampirlerin yarısından büyük bir kısmı insanlara tehdit oluşturduklarının farkında olmasına rağmen geriye kalanlar bir türlü kendilerinden başkalarını düşünmüyorlardı. Stephen ailesi de insanların ölmesini, hatta ve hatta insanlara iyi davranan vampirlerin bile bu dünyada olmasına katlanamıyordu. Sırf bu yüzden insanlara zarar vermeyen, o zamanın cadılarına ve elflerine de yardım ettikleri öğrenilen bir aileyi katletmişlerdi. Sadece vampirleri değil, elf ailesini de yaşatmamışlardı. Üstünü de vampir kurallarını çiğnemekle kolayca kapatmışlardı."

 

"Ne yani insanlar, vampirler, elfler ve hatta cadılar tek bir dünyada mı yaşıyorlarmış? İnandırıcı gelmedi. Şehir efsanesi falan mı?" diye sormuştu inanmadığını hal ve hareketlerinden de belli ederek. Aslında çok normal bir tepkiydi onun için. Ben bir ölümlü olsaydım ve bana bu tür varlıkların olduğu söylenseydi benimle alay ettiklerini düşünürdüm.

 

"Gibi. Şehir efsanesi veya uydurma birşey olup olmadığını bilmiyorum. Sadece çocukluğumdan beri bu hikayenin zihnimin derinliklerinde olduğunu biliyorum." demiştim. Öyleydi de. Çocukluğumdan beri düşündüğüm tek şey buydu. Bebektim, bu yüzden neler olduğunu tam olarak bilmiyordum. Fakat hep rüyalarımda bana gerçeği gösteren bir güç vardı. Rüyalarım her zaman bana ne olduğunu gösterirdi. Hatta geleceği bile göstermişti ve ben onun sıradan bir rüya olduğunu sanmıştım.

 

"Daldın yine. Devam etmeyecek misin?" dediğinde bakışlarımı ona çevirmiştim. Cidden... düşüncelerime daldığım zaman derinliklere iniyordum istemeden. Bir bataklık misali içine çekip duruyordu beni.

 

"Nerede kalmıştım?... hah, doğru. Öldürdükleri vampir ve elflerin bulunduğu aileden sadece iki bebek sağ çıkabildi. Biri vampir iken diğeri ise elfti. Bu bebeklerden vampir olanı için stephen'lar büyü yapmışlardı. Bu büyü, o vampirin doğduğu evden çıkmaması için yapılan bir büyüydü. Kısacası, ölümsüz bebek doğduğu eve hapsolup kalmıştı. Elf olanı ise bu durumda şanslıydı. En azından ona büyü yapan herhangi kimse yoktu."

 

Birden lafımı bölmüştü. Telaşla, "ne oldu sonra? Bir daha o evden çıkamadı mı?" dediğinde her şeye şahit olup unutmuş olması çok trajikomik bir olaydı. Bir yandan herşeyi unuttuğu için üzülürken, bir yandan da ona takılıp herşeyi baştan anlatma isteğim vardı.

 

"Onun sayesinde evet, çıkabildi..." demiştim tam da büyünün kaldırıldığı günü zihnimden geçirirken. O gün büyünün kalkacak olması ümidinin zihnimi, kalbimi tamamen ele geçirmesi, büyü kalktığındaki yeni bir hayata başlıyor olmanın mutluluğu, düşünme yetimi kaybedip taehyung'a sarılmam, tıpkı bir çocuk misali onu etrafımda döndürmem, tüm bu heyecanımı, hayata olan ümidimi fark edip beni güzel bulması ve daha şuan aklıma gelmeyen onlarca duygu.

 

"Onun mu? O kim?" diye sormuştu. Sensin. Kısa ve net bir cevap vermek istemiştim. Sensin demek istemiştim ama küçük dilim yine bir yerlerde uyuyor gibiydi. Kendime kızmıştım bir süre. Ne cevap vereceğimi doğru düzgün bilmeden sallamasyon yapıyordum.

 

"O... öylesine biri. Yani başta öyleydi fakat sonrasında vampir onun öyle olmadığını fark etti. Gerçi ilk bakıştan sezebiliyordu bir şeyler olabileceğini ama kanaat getiremiyordu." diye açıklama yaparken arada bakışlarımı etrafta gezdiriyor, özellikle taehyung'a bakıyordum. Biriyle konuşurken doğrudan gözlerine bakmak her zaman benim için önemli olmuştu.

 

Garipsermiş gibi bakarken, "sanki sen yaşamışsın gibi anlatıyorsun. Laflara bak! gören de senin o vampir olduğunu falan sanacak." dediğinde kahkaha atmıştım. Öyle masum ve saftı ki herşeyden bihaber benimle alay etmesi komikti.

 

Kaşları çatılırken, "e ama öyle! Yok ilk bakıştan sezmiş de, yok kanaat getirememiş falan! Bir de bana gülüyorsun." diye iyi bir azar çekmişti ayak üstü. Buna da gülmemek için zor duruyordum. Şapşal bir bebek gibi isyan edip duruyor, eleştirmeden edemiyordu.

 

"Ya belki ben böyle anlatmayı seviyorum. Dinlemek istemiyorsan çıkalım yukarı."

 

"Hayır, hayır! Şaka yaptım ya." demişti bu sefer de mızmızlanarak. Yüzüme yayılmış kocaman sırıtışım yüzünden yanaklarımda bir ağrı hissediyordum artık.

 

"Öyleyse bir daha benimle dalga geçmek yok. Yoksa çok fena yaparım, görürsün!" diye tehdit eder gibi konuşurken işaret parmağımı havada sallıyordum. O ise eğleniyor olmama kızarken salladığım işaret parmağımı avuç içine almıştı. Bana nazaran küçük elleri ona çok yakışıyordu ve açıkçası ellerini öpmemek için zor duruyordum.

 

"Tamam ya! Devam et hadi. Öylesine biri dedin ama kim olduğundan veya nasıl biri olduğundan bahsetmedin." dediğinde ise dudaklarını bir çocuk misali büküyordu. Çok iyi bir oyuncuydu. Mağduru oynasa haksız olmasına rağmen çoğu kişi ona inanır yanında olurdu. Bende onlardan ilk sırada olanıydım galiba.

 

Bir de şu vardı ki, kendisini ona anlatmak zorunda kalacaktım şimdi. Benim için sorun değildi elbette. Sadece tuhaf ve nedenini bilmediğim bir şekilde içimi huzurla dolduruyordu. "O bir insandı. Ormana girmiş, rastgele bu vampirin evine girmişti. Vampir olduğundan da tamamen habersizdi. Ne olduysa sonra oldu zaten. Birden sevdiler birbirlerini itirafsız. Bir yakınlık kurmuşlardı kendi aralarında. İkisi de kabul etmek istemiyordu çünkü başta birbirlerinden haz etmiyor gibi görünüyorlardı. Birbirlerini tanıdıkça istemeseler de yakınlaştılar. Ve en garibi de ne biliyor musun? Bunların hepsi iki haftadan kısa bir sürede oldu ve bitti."

 

"Bitti derken? Bana sakın vampirin insan olanı ısırdığını söyleme!" diye bir tepki verdiğinde kahkaha atmıştım. Her şeye neşe katıyor olması o kadar muhteşemdi ki... "tanrım... çok istersen vampir seni ısırabilir, taehyung." demiştim kahkahalar içinde. Anında yüzünü buruşturmuştu.

 

"Yok sağol. Kalsın." derken el, kol ve mimiklerini kullanıyor olması ona daha çocuksu bir hava katıyordu. Benim için çocuksu halleri daha çekiciydi. Onu gözümde daha mükemmel kılıyordu.

 

"Peki öyleyse. Ama eğer bir vampirin seni ısırmasını istersen bana haber ver. Tanıdığım bir vampiri sana yönlendiririm." dediğimde ise göz kırpmıştım flört eder gibi. Taehyung ise domatese dönerken bakışlarını benden kaçırıyordu.

 

"Neyse, sen ateş topuna dönmeden anlatıp da bitireyim diyorum.". Gözlerini kısmış, bana kızarmış gibi yapmaya çalışmıştı. Bu sefer amatörce olmuştu ve bunun farkındaydı.

 

"Bir gün, vampirin büyüsü kalktıktan sonra vampirler büyük bit parti düzenlemişlerdi. Vampir, insan olanı evde yalnız bırakmış ve arkadaşlarıyla birlikte bu partiye gitmişti. Parti düşündüğünün aksine müzikli ve dans ettikleri bar tarzı bir davet değildi. Tam tersi, vampirlerin kostüm balosuna gider gibi eski tarz kıyafetleri giyerek gittikleri ve şık olmaya özen gösterdikleri bir davetti. Öyle de yapmışlardı. Hazırlanıp bu parti adındaki davete intikam için gitmişlerdi. Vampir olanı, ailesini katleden stephen ailesinin suçlu olduğunu kanıtlamak için gitmişti. Öyle de olmuştu. Fakat davet devam ederken bu resimde gördüğün adı henry olan adam ve kardeşi chris, koca salona zorla birini girdirmişlerdi. Bu kişinin vampirin sevdiği olan kişi olması dışında bir sorun yoktu. O gün içten içe kendine bir söz vermişti vampir olan. Bu henry denen adamı yaptıkları yüzünden en kötü şekilde cezalandıracaktı. Bu resimde gördüğün de henry'nin ölümü."

 

Taehyung garip garip bakışlar atarken hiç de güzel anlatmadığımın farkındaydım. Herşeyi iyice karıştırmıştım ve çoğu şeyin sırasını atlamıştım. Pek umurumda değildi. amacım tamamen öylesine anlatıp da zaman geçirmekti.

 

"Aklım allak bullak oldu. Yine de anladım sayılır." dediğinde gülmüştüm. "Anlatamadım ki!" diye kendime isyan etmiştim. Bunu anlamış ve benim gibi gülmüştü. Gözleri kısılıyor, gülüşü yüzünü kaplıyordu.

 

"İsimleri neydi ki bunların? Baştan sormayı unuttum." dediğinde ne diyeceğimi bilemez bir durumdaydım. Bir şeyler uydurmak zorunda kalacaktım. Sorun yaratmadı ya.

  

"Bilmem. Bende bilmiyorum isimlerini." dediğimde omuz silkmiştim. Kaşlarım da aynı zamanda havalanmıştı. Ardından gözlerini kısıp sorgularmıl gibi baktığını görmüştüm. Ne söyleyeceği apaçık belliyken ağzını açmadan ondan önce konuşmuş ve konuşmasına engel olmuştum.

 

"Neyse ya, bize ne onların isimlerinden? Hadi yukarı çıkalım." demiştim. Tam başını onaylarcasına sallıyorken aklına birşey gelmiş gibi gözlerini kocaman açmış ve kaşlarını kaldırmıştı. "Dur!"

 

"Ne oldu?" demiştim merakla. Arkasını dönüp çizdiğim resimlerden başka birini gösterdiğinde bakışlarım oraya dönmüştü. "Bu kim?" diye sormuştu.

 

Resimdeki kişi felix'ti. Onu bahçede otururken çizdiğim resmiydi. Bunu daha önce de görmüştü, taehyung. Yine de "Felix." diye cevap vermiştim hızla.

 

Gözleri tekrar açıldığında, "Felix böyle mi görünüyor?! Mükemmel biri. Çok çok tatlı." demişti ellerini yumruk yapmış, küçük bir bebek sever gibi yaparken. Kendisinin benim bebeğim olduğunu unutup da bir başkasına bebek gibi muamele yapması garipti ve oldukça tatlıydı.

 

"Bunu diyene bak! Sen kendinin farkında değilsin herhalde." dediğimde yüzünde büyük bir gülümseme oluşurken başını aşağı eğmişti onu görmemem için. Utangaçtı, ona ettiğim iltifata da bayılmıştı. Onunla uğraşabilirdim ama bir an önce yukarı, yani oturma odasına çıkmak istiyordum. Bu yüzden onu utandırma merasimini sonraya bırakmıştım.

 

Aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapatıp elinden tutmuştum tekrar. Gün boyunca elinden tutup onu peşimden sürükleme fikri çok cazip geliyordu. O da bundan şikayetçi gibi durmuyordu. Götürdüğüm her yere sualsiz geliyordu tıpkı şimdi olduğu gibi.

 

Merdivenleri çıkmış, oturma odasına gelmiştik. İçeriye girdiğimizde oturması için doğrudan koltuklara yönelmiştim. "Otur." demiştim sesli sayılmayan bir ses tonuyla. Dediğimi yapmış ve koltuğa oturmuştu. Hemen yanına oturmuştum bende. Bakışlarım önümde, masanın üstünde duran kek fanusuna kaymıştı. Kafamda ufak bir tartışma yapmış, ve bunu sonraya bırakmaya karar vermiştim.

 

"Dans edelim mi? Bunun için çok güzel bir şarkı var aklımda." demiştim. Dudaklarını birbirine bastırırken başını sallamıştı. Yerimden kalkıp dolaptaki küçük hoparlörü getirmiştim. Telefonumu hemencecik bağlayıp seçtiğim şarkıyı açmıştım. Şarkı çalmaya başlayınca hoparlörü de telefonu da masanın üstüne bırakmıştım.

 

"Taylor mu?" şaşırırken bildiği soruyu sormuştu. Başımı onaylarcasına sallarken elinden tutmuş ve onu kaldırmıştım. Sorgulamadan kalktığında yüzünde taylor sayesinde oluştuğunu anladığım bir gülümseme oluşmuştu. Taylor hayranı olması ona biraz daha aşık olmamı sağlıyordu. Hani olur ya, Taylor fanları fazla sevimli ve bir o kadar da pençeli olurlardı. İşte taehyung da öyleydi.

 

"Biliyor musun, bir keresinde biri benimle bu şarkıda dans etmek istemişti ve ben onu reddetmiştim." dediğimde tek kaşını kaldırmış, keyifle gülmüştü. Ona garip garip bakmıştım. "İyi ki reddetmişsin. Baksana bugün benimle dans ediyorsun." dediğinde kahkahaların durduramamıştım. Kendini kendinden kıskanması kaçıncı seviyeydi?

 

Şarkı bitene kadar delice dans etmiştik. Taehyung'un önceki seferin aksine daha yavaş tempoyla dans etmesi beni bir tık üzmüş gibiydi. Tuhaftı. Yine de moral bozmak istememiştim. En azından kendi içimde yaşayabilirdim.

 

Şarkı durunca bir diğerine geçmeden önce telefonu elime almış ve arama kısmına girip hızlıca yazmıştım. O hala ayakta beni izlerken şarkının çalmaya başlamasıyla yerimde doğrulmuştum. Bakışlarım taehyung'u bulurken bu sefer gerçekten çok daha fazla şaşırdığını net bir şekilde anlamıştım. "İnanamıyorum, roberta flack!"

 

"Evet, o." demiştim. Yüzümde gururla karışık bir gülümseme vardı. Elimi beline koymuşken bir diğer elimle de elini tutmuştum. O da boşta olan elini omzum ve boynumun birleştiği noktaya koymuştu.

 

Birlikte yaşadığımız anları tekrar yaşatmaya çalışıyordum bugün. Belki bir umut hatırlar diye her şeyi planlamış ve eskide olduğu gibi yapmaya çabalamıştım. Tıpkı onunla ilk dansımızın killing me softly with his song şarkısıyla olması gibi bugün de aynı şarkıda dans ediyorduk. Fakat hatırlar mıydı, bilemiyordum.

 

Birden başını omzuma yasladığında kaşlarım havalanmıştı. Kalbim hızla çarpmaya başladığında kendime hakim olmaya çalışmıştım. Çenem titremişti, son zamanlarda olduğu gibi. Dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Tıpkı önceki olduğu gibi yapmıştı. O başını omzuma dayarken ben ise onun saçlarına burnumu daldırıyordum.

 

Öyle de yapmıştım. Başımı hafifçe eğmiş ve burnumu saçlarına gömmüştüm. Derin bir nefes aldığımda onun kokusunu içime çekmiştim. Kalplerimizin sesleri ve adımlarımız ahenkle birleşirken bu seferin öncekinden daha güzel olduğunu düşünmüştüm bir kaç saniyeliğine.

 

Şarkı boyunca güzelce dans etmiş, bittiğinde ise artık oturmamız gerektiğini düşünmüştüm. Geçip oturduğumda o da demin oturduğu yere oturmuştu. Masanın üstünde duran telefonumu kapattığımda koltukta arkama yaslanarak yaylanmıştım.

 

O ise benim aksime bir tık daha kasıntı davranıyordu. Belki de benim evimde olduğu için rahat davranmak istemiyordu. Saygısızlık olabileceğini düşünüyor bile olabilirdi.

 

Demin sonraya bıraktığım şeyi yapmak için masaya doğru eğilmiş ve kek fanusunun kapağını kaldırmıştım. "Tarçınlı kek, yer misin?"

 

"Olur, tabi. Bakalım benimki kadar güzel yapabiliyor musun!" dediğinde eğilmiş ve dilimlenmiş kekten bir parça almıştı. Bir lokma ısırdıktan sonra çiğnerken yüzüme ciddi bir şekilde bakmaya başlamıştı. Bu ciddiliği tamamen eleştiri yapacak olmasından kaynaklıydı.

 

"Nasıl?" diye sorduğumda boğazında olan lokmayı yutmuştu.

 

"Bu tarifi nereden buldun?" diye sorduğunda sinsi bir gülümseme vardı yüzümde. Dudaklarımı birbirine bastırıyor ve gülümsememi gizliyormuş gibi yapıyordum.

 

"Vampirin sevgilisi olan insandan öğrendim." demiştim gülerken. Şuan onunla dalga geçtiğimi düşünecekti ve hatta düşünüyordu da. Bir yandan sahiden de onunla dalga geçiyordum ama söylediklerim de doğruydu. Bana tarçınlı keki sevdiren kişi oydu.

 

"Demek onunla tanıştın?" diye o da benim söylediğime hitaben konuşmuştu. Ukalaca bir konuşma şekliydi bu.

 

"Evet ve inanır mısın, bende ona aşık oldum. Bu vampir adam ne kadar da zevkliymiş."

 

"Ya başlatma şimdi zevkine! Dalga geçmeyi de bırak!"

 

"Dalga geçtiğini kim söyledi?"

 

Artık bıkmış gibi bir ifadeye bürünürken, "seninle daha fazla uğraşamam. İçecek bir şeyler yok mu?" demişti. O an aklıma gelmiş olmasıyla bakışlarım düşünür gibi bir yerlere kaymıştı.

 

"Doğru ya, aşağıda olacaktı. Burada bekle, geliyorum." demiştim ve yerimden kalkmıştım. Bir koşu mutfağa inip birayı ve bardakları alıp gelmiştim. Tekrar üst kata çıktığımda hala aynı yerde duruyordu fakat tek fark, telefonuyla oynuyor olmasıydı.

 

Bardakları masaya bırakırken göz ucuyla ona bakmıştım. Ardından geçip yerime oturduğumda bardakları doldurmuştum. Bir bardağı doldurduğum gibi alıp içerken bakışlarım ondaydı. Ben aşağı gidip gelinceye kadar kafasını bir yere falan mı vurmuştu, bir anda pençelerini çıkarmıştı sanki.

 

Bu ani duygu değişimleri çok garip geliyordu bana. Belki de tüm duygularını dışarıya yansıttığı için bu kadar tuhaf geliyordur. Aksi durumda bir çok insanda aynı şekilde çabucak farklı duygulara girebiliyordu fakat gizleyebildikleri için bu kadar göze batmıyordu. Taehyung gibi saf, içi dışı biri için bu imkansızdı. Duygularını asla gizleyemiyordu.

 

"Biraz daha doldurur musun?" diye sorduğunda kaşlarımı çatmıştım lakin söylediğini yapıp da bardağı doldurmuştum. Ardından ben kendi bardağımdan bir yudum almıştım. Tüm odada büyük bir sessizlik oluşurken bakışlarını bana çevirmişti. Göz göze geldiğimizde bakışlarımı kaçırmamıştım. O da aynı şekilde. Yüzüme öylece bakarken bir şeyler düşündüğü belliydi. Ben ise o konuşmadan konuşmak istemiyordum. Gözlerini ağırca kapatıp açarken dudaklarını birbirine bastırmıştı.

 

"Büyüleyicisin... O kadar büyüleyicisin ki aklımı başımdan alıyorsun." demişti. Kaşlarım havalanırken sözlerine devam etmişti. "Beni yanlış yola sürüklüyorsun."

 

"Öyleyse seni serbest bırakırsam doğru yola geri dönecek misin?"

 

Başını iki yana sallarken, "hayır, hiç sanmıyorum... Ben bu yanlış yolu sevdim, jungkook." demişti. Söyledikleri çok hoşuma gitmişti ve bana bir şeyleri yapıp yapmamam konusunda açık vermişti.

 

Hiçbir şey söylemeden duruyordum. Bakışları birden dudaklarıma indiğinde kasılmıştım. Diliyle dudaklarını ıslattıktan hemen sonra bakışlarını gözlerime çıkarmıştı. Garipti ki, göz göze geldikten saniyeler sonra taehyung hareketlenmiş ve kucağıma oturuvermişti.

 

Rahat bir tavırla bakıyordum yüzüne. O ise içten içe utanıyor olmasını bilmeme rağmen bana bu vahşi yanını göstermekte inat ediyordu. Ellerini ensemde birleştirmiş, parmaklarıyla oradaki saçlarımla oynamaya başlamıştı. Başını iyice bana yaklaştırmış, nefeslerin yüzüme çarpmasını sağlamıştı.

 

Dudaklarını dudaklarıma değdirdiğinde gözlerimi kapatmıştım. Öpüşmüyorduk. Dudaklarını dudaklarıma bastırıyordu sadece. Yumuşak bir öpücüktü bu. Elimi göğsüne koymuş ve onu hafifçe ittirmiştim. Kendini geriye çekerken benim istemediğimi sandığı için sorgular gibi bakmıştı.

 

"Taehyung, sarhoşsun."

 

"Hayır, değilim!"

 

"Öyleyse emin misin? Yugyeom..." demiştim sona doğru sesim kısılırken. İçten içe onun için üzülüyordum, yugyeom için. En azından aralarındaki ilişkiyi koparıp atmalarını beklemek istiyordum.

 

"Evet, eminim. Yugyeom ile aramızda duygusal bir bağ kalmadı artık, görmüyor musun? Zaten yarın ilk iş bu ilişkimi bitirmek olacak. Sen olsan da, olmasan da."

 

Şuan çok acımasızca konuşuyordu. Bir yamdan haklıydı. Fakat duygusal olarak bağ kalmadığı kanısına sadece kendi tarafından bakmıştı. Yugyeom'un taehyung'u kolayca silebileceğini düşünmüyordum. Yine de izin veriyordum taehyung'a. Aşk tek taraflı olmazdı ya. Bu yüzden

Loading...
0%