Yeni Üyelik
32.
Bölüm
@cileklerveyoon

 

İyi okumalarr ✨

 

 

"Üşüyor musun?" demiştim, göğsüme yaslanmış sevgilime hitaben. Başını aşağı yukarı sallarken gülümsemiştim. "Hmhm. Hava soğuk." demişti.

 

Yerimde kıpırdanmadan önce tekrar konuşmuştum. "İçeriden hırka getireyim." Yerimden kalkmak için hazırlanırken elimi sıkmış ve oturmam için işaret vermişti bir nevi. "Sen yanımda olsan yeter. Isıtıyorsun beni her türlü. Sıcacık yapıyorsun." demişti mutluluk dolu gülümsemesiyle.

 

Huzurlu olduğu her halinden anlaşılıyordu. Hala hüzün vardı ama huzurluydu da. Yugyeom'un ölümünün üstünden geçen bir kaç ayda birbirimize sığınmıştık. Belki hızlı atlatamadık ama birlikte, olması gerektiği gibi atlattık.

 

Oturmamıştım neyse ki. "Olsun. Ben yine de hırkayı getireyim." demiştim çünkü gerçekten de üşüyordu. Üşürken farkında olmadan elini boynuna koyardı. O an anlardım onu yeterince ısıtamadığımı. Tıpkı şuanda olduğu gibi ona bir şeyler giydirerek veya üstünü bir şeylerle örterek ısıtmaya çalışırdım.

 

Bir kaç saniyede hırkayı alıp geldiğimde yanımda küçük bir örtü getirmeyi de ihmal etmemiştim. Kalın değildi çünkü hırkası yeterince ısıtıyordu. Örtüyü emin olmak için getirmiştim zaten.

 

Kırmızı, kalçalarının altına varan hırkayı yerinde giyerken kollarının bilek kısmına tamamen girdirmiş ve dışarıda bir yerinin kalmasını engellemişti. Yanındaki yerimi aldığımda kendini tekrar göğsüme yaslamıştı. İnce örtüyü de onun üstüne örtmüştüm tamamen.

 

"Jungkook." diye kısıkça konuşmuştu. "Bebeğim?" diye karşılık verdiğimde duruşunu hiç bozmamıştı. Bahçedeki bankta otururken yıldızları izlediğimizi sanıyorduk fakat düşüncelerimizden dolayı yıldızlar aklımıza dahi gelmiyordu.

 

"Daha ne kadar böyle gidecek?" dediğinde sorunun hangi konuya dayandığını düşünmüştüm saniyelik. "Nasıl gidiyor ki, bebeğim?" diye sormuştum beklemeden. Derin bir nefes almıştı. Beklemişti yaklaşık bir dakika.

 

"Yasak gibi... Sanki yine ayrılacakmışız gibi geliyor bana." demişti. Evet, bende öyle düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Sanki tekrar bir şeyler olacak ve biz ayrı düşecekmişiz gibi. Yugyeom'un ölümünden sonra hiçbir şey olmamıştı ve bu fırtına öncesi sessizlik gibiydi. İçimde büyük bir korku olsa da, taehyung'a yansıtıp onu da telaşlandırmak istemiyordum.

 

"Bizi bir tek ölüm ayırır, bebeğim. O da sadece bedenen. Ben seni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım. Sen hep burada, göğsümün üstünde uzanıyor olacaksın. Seni hep bu şekilde huzurlu tutabilmek için elimden gelenin fazlasını yapacağım."

 

Yüzünde bir gülümseme oluştuğunu hissedebilmiştim. Gözleri apırca açılıp kapanıyordu ve uykusunun geldiği her halinden belliydi. Elimi saçlarına dolamışken bunu sevdiğini biliyordum. Ona temas ettiğim herhangi bir anda çabucak mayışıyordu.

 

Başını hareket ettirip dudaklarını neresi olduğu zerre kadar umurunda olmadığı belli olurcasına göğsüme, gömleğimin üstüne bastırmıştı. Nefesleri göğsüme çarparken bedeninin sıcaklığı olmayan kanımın kaynamasına sebebiyet veriyordu. Öyle ki, onu kucapıma çekip sarılabildiğim kadar sıkı sarılmak geçmişti içimden.

 

Bir süre öylece kalmıştık. Omzuma dayanan başına yaslamıştım başımı. Gözlerimi kapatıp kokusunu iyice içime çekmiştim. Parmaklarımı onunkilere sıkı sıkı sarmıştım. O ise kendini daha çok bana yaklaştırmış, huysuz huysuz mırıltılar çıkarmıştı. Gözlerini kapatmışken kendini uykuya bıraktığını anlamıştım.

 

"Uyu birtanem, uyu minik kaplanım..." diye kısık bir tonla konuştuğumda yarı açık olan bilinci ile gülmüştü. Bende onunla güldüğüm sırada elimi saçlarına çıkarmıştım tekrar. Ardından bende onun gibi gözlerimi kapatmıştım. Uyumayacaktım ama gözlerim kapalıyken anın tadını daha iyi çıkarabiliyordum.

 

Uyuması çok uzun sürmemişti. Günün yorgunluğu üzerine çökmüşken ayık kalması pek mümkün değildi zaten. Onu yatağına götürüp yatıracaktım ama kendime biraz daha izin vermiştim. Biraz daha böyle kalacaktım.

 

Fakat tam o anda, gözlerim kapalıyken yıllar öncesinde yaşadığım şeyi tekrar yaşamıştım. Bütün bunlar gözlerimin önüne bir anı gibi görünüyordu. Tıpkı yıllar öncesinde ailemin katledilişini, bay min ile konuşuyor oluşumu, henry'nin ölümünü gördüğüm gibi şuan gözlerimin önüne başka bir şey serilmişti. Gördüğüm herşey o kadar gerçekçiydi ki kendimi o anda yaşıyor gibi hissetmiştim. Her yer başta karanlıktı. Birden kendimi bir yerin ışığını açarken görmüştüm. Adımlarımı attıkça bulunduğum yerin bir ev olduğunu görüyordum ama benim evim olmadığına adım kadar emindim.

 

Adımlarım başka yöne dönmüşken birini görüyordum. Onu tanımam çok uzun sürmemişken arkasını dönmüş ve elindeki kitabı kenara bırakmıştı. Adımlarını bana çevirdiğinde gözlerimiz birleşmişti. O an büyük bir şaşkınlık yaşamama neden olan birşey görmüştüm gözlerinde. Alışılmadık bir renk.

 

Elimi yanaklarına koymuşken her zaman yaptığım gibi saçlarına bir öpücük bırakmıştım. Geriye çekildiğimde gözlerini yüzümde gezdirmişti. Şuanki zamanda ben bundan rahatsız olmuştum ama gördüğüm, hangi zamana ait olduğunu bilmediğim ben bundan hoşnut görünüyordum. Gözlerindeki rengin ne ifade ettiğini çok net anlayabiliyordum. Kahveliklerinin yerini tıpkı benimkilere benzeyen kehribar rengi almıştı. Bunda anlaşılmayacak hiçbir şey yoktu.

 

Ayaklarını hafifçe kaldırıp dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktığı sırada gördüklerim bulanıklaşmaya başlamıştı. Çok geçmeden gerçekliğe döndüğümde göğsümde yatan taehyung'u yoklamıştım. Boşta kalan kolumu kaldırıp elimi yanağına koymuştum. Yüzüne düşen saç tutamlarını ittirerek yüzünü ortaya çıkardığımda o anki görüntüsü tekrar gözlerimin önüne gelmişti. Tıpkı böyle olduğu gibi, kehribar gözleri de ona fazlasıyla yakışmıştı.

 

Arkasında kalan kolumu çekeyim derken oturduğumuz banka dirseğimi vurmuştum. Bank hafifçe sarsılırken birden irkilmiş ve başını kaldırmıştı. Açamadığı gözleriyle yüzüme bakarken boğumlarına sesiyle, "ne oldu?" diye sormuştu. Bu hallerine gülerken başını tekrar aynı yere yaslamış ve "yok birşey. Dirseğimi çarptım sadece." demiştim.

 

Yasladığı yerden başını tekrar kaldırmışken huysuzca konuşmuştu. "Acıdı mı?" derken dudakları büzülmüştü. Yüzümde büyük bir gülümseme varken başımı iki yana sallamış ve "hayır bebeğim, acımadı." demiştim.

 

Bu sefer tam olarak uyumasına izin vermemiş ve onu kucağıma çekip ayaklanmıştım. Kollarını boynuma sararken tekrar uykuya dalacakmış gibi görünüyordu. Eve girdiğimde merdivenleri hızla aşmış ve üst katta kalan odamıza yönelmiştim. Diğerlerinin de uyuduğu bu saatte evdeki tek vampir olarak uyuyamamak garip gelmişti.

 

Onu yatağa yatırdığımda ışığı açmamıştım. Üstündeki örtüyü çekip hırkayı çıkarmıştım. Yatağa sermiş olduğumuz battaniyeyi omuzlarına kadar çekmişken yerinde kıpırdanmış ve rahat bir pozisyon almıştı. Bende yanına kıvrılmayı düşünmüştüm ancak komidinin üstünde duran telefona bakışlarım değdiğinde hemencecik bir karara varmıştım.

 

Telefonu alıp aklımdaki kişiyi aradığımda saate de bakmayı ihmal etmemiştim. Gecenin ikisini geçmişti bile ama onu aramam sıkıntı olmayacaktı çünkü o da tıpkı benim gibi uyumuyordu. Telefonun diğer tarafından ses gelince hemen odağımı o tarafa vermiştim. "Gecenin bu saatinde ne diye arıyorsun?"

 

Söylediği şeye karşı yüzümde umursamaz bir ifade oluşurken, "gören de uyuduğunu sanacak!" diye ukalaca konuşmuştum.

 

"Nereden biliyorsun? Belki de uyuyordum." diye tok sesiyle konuştuğunda pencereye doğru yönelmiştim. "Saçmalamayı kes! Sana söylemem gereken önemli birşey var." diye karşılık vermiştim. Daha demin gördüğüm şeyi ondan iyi açıklayabilecek başka kimse yoktu.

 

Telefondan gelen bir kaç cızırtıdan başka ses yokken, "söyle." diye sessizliği bozmuştu bay min. Bakışlarım taehyung'a dönerken söyleyeceğim şeyi iyice düşünmüştüm.

 

"Seninle kafamın içinde tanıştığım anı hatırlıyorsun değil mi?" dediğimde mırıltılı bir şekilde onaylamıştı. "İşte az önce yine aynısını yaşadım. Fakat bu sefer taehyung'un vampir olduğunu gördüm."

 

"Ve sen bunun gerçek olabileceğini düşündün." dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Bu da ne demek oluyordu? "Evet çünkü benim gördüğüm herşey gerçekleşti. Ailemin ölümünü geçmiş bir anı olarak görmüşken henry'nin ölümünü gelecekteki bir anı olarak görmüştüm. Öyleyse bu ne oluyor?" diye sormuştum büyük bir ciddiyetle.

 

Onunda tıpkı benim gibi düşüncelere daldığını sessizliğinden anlamıştım. "Ben bunun hakkında hiçbir şey görmedim henüz. Vampirleri kapsayan olayların genelini günler öncesinde de olsa mutlaka görürüm. Görmediğim bir şeyin gerçekleşmesi muhtemel değil jungkook. Daha öncesinde bu olmadı." dediğinde kısaca düşünmüştüm.

 

Haklılık payı vardı fakat atladığı bir şey vardı ve o da daha önce bunu yaşamış olmasıydı. "Hayır, yanılıyorsun. O gün parti salonuna lord hoseok'un geleceğini bilmiyordun. İnkar etmeye kalkma çünkü hiçbir şeye şaşırmayan sen o gün fazlasıyla şaşırmıştın." diye de üstelemiştim. Herhangi bir açıklama onu haklı çıkartamazdı. Eğer o gün lordun geleceğini görememişse bu ilk defa bile olsa bir daha olamayacağı anlamına gelmiyordu.

 

Fakat burada takıldığım asıl konu, buna sevinip sevinmemem oluyordu. Bunu düşünmek için gerçekten uzun bir zamana ihtiyacım olacak gibi gözüküyordu.

 

"Bilmiyorum jungkook, bilmiyorum... bunu ilerleyen zamanlarda görmemiz çok daha mantıklı olacaktır. Taehyung'a anlatacak mısın?" Sorduğu soru duraksamamı sağlamıştı. Yatakta uyuyan taehyung'a bakmıştım uzun uzun. Buna bir çözüm bulmam gerekiyordu. Acilen bir karar vermeliydim.

 

Derin bir nefes alırken cevap vermiştim, bakışlarımı taehyung'dan çekerken. "Düşünmeliyim. Öylesine bir şey değil bu. Vampirliğin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorsun. Üstelik insandan dönüşümü olunca çok daha kötü sonuçları oluyor..." demiştim. Düşününce gerçekten de zor bir tercihti.

 

Taehyung'un bizim vampir olduğunu bildiğini saklıyorduk fakat öğrenmeleri uzun sürmeyecekti. Bu kadar dayanmamız bile bir mucizeyken sonrasında ne olacağı beni fena halde korkutuyordu. Tekrar hafızasının silinmesine izin veremezdim. Üstelik ikinci defa hafızası silinirse yan etkileri bile olabilirdi. Başka bir yol olarak vampir olması vardı fakat onu bu bataklığın içine çekmeyecektim. Kan için deliren iğrenç yaratıklardan biri olması, istediğim son şey bile değildi.

 

Fakat tam o anda aklıma yeni bir fikir gelmişken yüzümde büyükçe bir gülümseme oluşmuştu. Aklımdaki düşünceleri tartarken mantıklı olması havalara uçma isteğimi arttırırken bay min'in hala telefonda olduğu aklıma gelmişti. "Şimdi kapatıyorum. Yarın bizim evde toplanalım." demiştim. Ardından onaylarcasına mırıltılar çıkarmışken telefonu kapatmıştım.

 

İçimdeki neşeyle telefonu tekrar komidine bırakmış ve taehyung'un yanına kıvrılmıştım. Ellerim saçlarını bulurken saçlarının arasına durmadan öpücükler kondurmuştum. Uyanması umurumda değildi çünkü içimdeki heyecanı bir şekilde atmak istiyordum. Yerinde kıpırdandığı sırada onu uyandırdığımı sanarak yüzümü ekşitmiştim fakat hala uyuyor oluşuyla dudaklarımdan neşeli bir kıkırtı firar etmişti.

 

Ellerimi ona sararken içimdeki sevinci dizginlemeye çalışıyordum. İyice sarmıştım onu kendime. Bir an önce yarın olsun istiyordum. Bunu başta hwasa, ashley ve felix'le konuşacaktım. Onların fikri benim için gerçekten çok önemliydi. Onaylarını aldıktan sonra bu dünyada benden mutlusu olamazdı.

 

Gecenin hızla geçmesini beklerken sabah olmuştu bile. Ve herşey asıl şimdi başlıyordu.

 

Loading...
0%