@cileklerveyoon
|
İyi okumalarr ✨
"Bu söylediğin ne kadar mantıklı bilmiyorum ama taehyung için bunu yapmaya hazırım." demişti felix, yüzünde bir kararlılık ifadesiyle. Bu beni mutlu ederken bakışlarımı hanımlara çevirmiştim. Ashley de oldukça istekli görünürken hwasa her zamanki gibi nötrdü.
Ona fazla takılmamaya çalışıyordum fakat aralarından en mantıklı düşünen kişinin o olması da beni kuşkulandırıyordu. "Yine de bilmen gereken şeyler var, jungkook. Her elf aynı değildir ve insan olan birinin elfe dönüşebilmesi için seçtiği türün şartlarını yapması gerekir." diyen felix'in düşünceli olması kaşlarımı çatmama neden olmuştu.
"Ne demek seçtiği bir elf türü? Elflerin türü de mi vardı?" diye şaşkınlıkla sorduğumda bana küfür edercesine bakmıştı felix. Ashley felix'in bakışlarına kahkaha atarken hwasa'da kıkırdamakta yetinmişti.
"Biliyor olsaydın şaşırmam gerekirdi asıl." diye kendine kızıyormuş gibi yaparken bıkkınlıkla başını iki yana sallamıştı.
Ashley yüzündeki sırıtışı soldurmadan bana döndüğünde "sen ona bakma! Ben sana anlatırım. Tanrı'ya şükürler olsun ki cadılık da çoğu zaman işe yarıyor." demişti. Dudaklarımı birbirine bastırırken elimin tersinin ona bakacak şekilde dairesel hareketlerle sallamıştım. Devam etmesi gerektiğini bildiren bir hareketti bu.
"Hadi, hadi, anlat artık!" diye aceleci davranmıştım. O ise hafif asılan suratı ile trip moduna girerken benle uğraşmayı es geçmişti. "neyse... bak şimdi, elfler genel olarak altı türden oluşurlar. Felix bu altı türden 'Qualinesti elfi'dir. Genelde güneşlerin sözcüsü tarafından yönetilirlerdi fakat elflerin ırkları genel olarak dağıldığı için şuan elfler de insanlar gibi başıboş."
Felix kaşlarını çattığında ortaya atlayacağını anlamak zor olmamıştı. "Başıboş değiliz biz! Ağzımı açmak istemiyorum, lütfen sus!" demişti. Bu söylediği şunu ifade ediyordu; ben size karşı kötü kelimeler sarf etmek istemiyorum bu yüzden lütfen sende bana söz etme, idi.
"Tamam be, susuyorum!" diye kızarken surat asmıştı. Kollarını birbirine dolayıp göğsünde birleştirdiği sırada Felix ona karşı huysuz mırıltılar çıkarmış, ardından da bana dönmüştü. Bakışlarını bakışlarımda sabitlerken bahsedeceği şeyin cidden önemli birşey olduğunu anlamıştım.
"Sen türlerinden çok onu dönüştürdüğün zaman olacaklardan endişelenmelisin. Ben doğuştan bir elf olduğum için hiçbir zorluk çekmedim. Herşeyin farkında olup da elf olmak isteyen nadir kişilerden biri, taehyung." dediğinde onlara doğruyu söyleyemedim bile. Taehyung ile konuştuğumu sanıyorlardı fakat hiçbir şeyden haberi yoktu.
Hiçbir şey kesin olmadan onu birşey söylemek istemiyordum çünkü üzüleceğini düşünüyordum. Eminim ki sırf benimle kalmak için vampir olmayı isteyecekti. Bay min böyle bir teklif ile gelecek olursa ki beni bile hiçe sayar ve kabul ederdi. Ben onun aksine bu fikre hiç ısınamıyordum.
"Ama merak etme!" demişti felix, beni daldığım yerden ayırırken. "Onun için en iyi ırk, Kagonesti'dir. Dönüştükten sonra vahşileşebilir ama idare edeceksin artık." dediğinde bana ima ettiklerini anlamıştım. Alttan alttan sırıtırken hwasa'da bu sefer tepkisiz kalmamıştı. O da tıpkı Felix gibi sırıtıyordu ama bu Felix kadar kötü niyetli değildi.
"En azından bana karşı vahşileşebilecek bir sevgilim var." dediğimde tek kaşımı kaldırmış ve alaycı bir gülüş yerleştirmiştim yüzüme. Derin bir nefes aldığında bakışlarını devirmişti. Renkli gözleri ashley'i bulduğunda omuz silkmişti. Ashley bakışlarını başta felix'in gözlerinde tutarken sonrasında birden kaçırmıştı. Bu benim bir şeyleri daha net anlamamı sağlarken hwasa'ya bakmıştım. O benden farklı olarak, bütün herşeyi daha öncesinden fark etmişe benziyordu.
Ona baktığımızı fark eden ashley birden kızarmaya başlamıştı. Onu utandırdığımı düşünüp konuyu başka bir yere çekmek için felix'e dönmüştüm. "Peki şu bahsettiğin ırka geçmek için ne yapması gerekiyor?" diye sormuştum. Bunu cidden de merak ediyordum.
Bakışları tededdütle bana döndüğünde söylemeye çekiniyordu. Bakışlarında bir söylememe isteği varken dudaklarını birbirine bastırmış ve yutkunmuştu. Bakışlarım dudaklarına inmiş, hemencecik konuşması için bekleyişe girmiştim. "Bunu sizin bilmeniz çok riskli. Bir elf kuralıdır bu. Onu dönüştürecek olan kişiyle, dönüşecek olan kişinin arasında kalmalıdır." dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Nasıl olacağını dahi bilmediğim bir şeye taehyung'u katamazdım.
"Başlatma şimdi kuralına! Ne yapılması gerekiyorsa hepsini birer birer anlat!" dediğimde gerilmişti. Bakışlarını benden çekip hanımlara çevirdiğinde onlardan yardım istediği açıkça ortadaydı. Hwasa onunla göz göze geldikten sonra hemen bana dönmüştü. Yine de izin vermiştim konuşmasına. Kabul etmeyeceğime emin bir halde.
Gözleri gözlerimdeyken daha etkili olmak için sakin konuşuyordu. Tanrı aşkına, bu kadın ne yapması gerektiğini gerçekten çok iyi biliyordu. "Bunu isteyen sen değil miydin? Onun tekrar hafızasının silinmesini veya vampir olmasını mı istiyorsun? Bir karar ver çünkü fazla zamanın olmadığını sende biliyorsun."
Başımı iki yana sallarken yutkunmuştum. "Hayır! Bana ne yapacağını anlatmadan izin vermem. Eğer iyi birşey olsaydı anlatırdı. Bu işin altında kötü şeyler yatıyor. Ona zarar verecek hiçbir şeyi onaylamıyorum." demiştim düz bir tonda. Oldukça inatçı biriydim. Kolay kolay boyun eğmeyeceğimi biliyor olmalıydılar.
"Ona zarar verecek bir şeyi ben yapar mıyım sence? Senin kadar olamasa da bende onu fazlasıyla seviyorum." dediğinde söylediklerinin doğru olduğunu biliyordum lakin inadımdan vazgeçmeyecektim asla.
"Öyleyse bana ne olduğunu söyle!" demiştim kollarımı birbirine dolayıp göğsümün altında birleştirdiğim sırada. Bir kaç kez oflayıp çaresizce hanımlara baktığında yine vazgeçmemiştim. Ta ki arkamda duyduğum sese kadar.
"Günaydın! Niye beni uyandırmadınız?" demişti bakışları duvardaki saati bulduğunda. Öğle vaktine gelmişti neredeyse ve bugün fazlasıyla uyumuştu. Yine de ertesi güne kadar uyusa da onu uyandırmazdım. Üstündeki pijamalarıyla paytak paytak yürürken elleriyle yüzünü ovuşturuyordu. Buna büyükçe gülümserken gelip yanıma oturmasını bekledim.
Bu sırada bakışlarımı bizimkilere yöneltmiştim. Birşey söylemeyeceklerinden emin olmak için imalı bir şekilde bakmıştım. Bana bakarken hepsinin yüzünde benzer ifadeler vardı. Söylemeyeceklerini çok net anlamıştım. Bunu ona kendim açıklamak istiyordum. Başkasından duymasındansa benden duyması her açıdan çok daha iyi olacaktı.
Aklıma gelen şeyi fırsat bilmiştim. "Aç mısın? Hadi yürü, sana yemek hazırlayacağım." dediğimde daha o oturmadan ben kalkmıştım. Elini tutup kendimle yürüttüğümde karşı çıkmamış ve hatta buna gülmüştü. Merdivenleri hızla inip mutfağa girdiğimizde ben hemen buzdolabına yönelmiştim. O ise geçip masaya oturmuş, keyifle ona kahvaltı hazırlayışımı izlemişti.
"Söyle bakalım, bu enerjini neye borçluyum?" dediğinde dönüp yüzüne bakmış, içimden gelen yoğun bir hisle de gidip yanağını öpmüştüm büyükçe. "Güzelliğine."
Sesli bir kahkaha atarken bunun tamamen bu sabahki ekstra enerjimden kaynaklandığını anlamıştım. Yanından ayrılıp kahvaltılık bir kaç şeyi masaya dizmişken buzdolabından iki yumurta çıkarmıştım omlet yapmak için. O sırada yerinden kalkmış ve dolaptan büyük bir bardak çıkarmıştı. Bardağı masaya bırakıp buzdolabına yönelmiş, portakal suyunu çıkarmıştı.
"Kahve yapayım istersen?" diye soru yöneltmiştim. Omzumun üstünden ona bakarken o da başını iki yana sallamış, "hayır, portakal suyu içeceğim." demişti. Hımlayıp bakışlarımı ondan çektiğimde bardağını doldurmuştu bile. Tekrar yerine oturduğunda beni izlemişti bir süre. Ardından hazırladığım omleti diğer kahvaltılıkların yanına, masaya koyduğumda ayaklanıp hemen yanında duran bana doğru yanaşmıştı.
Ellerini yüzüme koymuş tutarken dudaklarını dudaklarımın çok az gerisine, yanağımın alt kısmına bastırmıştı. Ağzımdan bir kaç kıkırtı kaçarken kendini çekmişti. Tam o sırada onu tutan ben olmuştum. Beline koyduğum elimle onu kendime çekmiş, bedenlerimizi birbirine temas etmesini sağlamıştım. Başını kaldırdığı sırada dudaklarına eğilmiş ve onun aksine daha şehvet dolu bir öpücük bırakmıştım uzunca.
Kendini benden çektiğinde ise "dur ya! Daha kahvaltı bile yapmadım." diye sitem etmişti. Dilini dudaklarının üstünde gezdirdiğinde gülmeden edememiştim. "He yani kahvaltıdan sonra yapalım diyorsun..." diye sinsice konuştuğumda kaşlarını çatıp söylenmişti. Bunu bilerek yapmıştım ki, tatlı söylemlerini dinleyebileyim diye.
O kahvaltısını yaparken en doğru zaman olduğunu düşünüp konuşmak için kendimi, zihnimi hazırladım. Yüzümdeki alaycı ifade yerini terk ederken ciddiyetim gelmişti o boşluğa. O kahvaltısına bakıyorken boğazımı temizlemiştim. Tereddütle ve biraz da imkansızlık düşüncesiyle endişeleniyordum.
"Sana söylemek istediğim önemli birşey var." dediğimde bakışları yüzümü bulmuş, kısaca üstümde gezindikten sonra devam etmem için başını aşağı doğru sallamıştı bir kaç kez. Kelimeleri zorla seçiyorken "dün sen uyurken bir rüya gördüm..." diye söze başladığımda ilgisini çekmiş gibi kaşları havalanmıştı hafifçe.
"Ne rüyası?" dedi beni bekletmeden. Daha fazla uzatmak istemediğimden dolayı hızlı ve net bir şekilde anlatmaya koyulmuştum. "Seni gördüm. Bambaşka biriydin ama sendin. Beni öpüyordun." dediğimde yüzünde gülümseme oluşmuştu gururla. Ardından algıları daha yeni açılmış gibi kaşları çatılmıştı."nasıl bambaşka? Biraz daha aç işte."
"Gözlerin, taehyung... Kahve değillerdi. Benimkiler gibiydiler. Aynı benim gibi bakıyordun. İrislerin benimkilerin rengine boyanmıştı." dediğimde büyük bri şaşkınlığa uğrarken "ne? Ne yani vampir miydim?" diye sormuştu.
Başımı aşağı yukarı doğru sallarken onu onaylamıştım. Gözündeki şaşkınlığa istek de eklenmişti. Bunu anlamak hiç de zor değildi. "Galiba öyleydin. Ama ben bunu istemiyorum. Sırf beni, biz vampirleri bildiğin için vampir olmanı istemiyorum."
"Ama ben istiyorum!" demişti bana karşı gelerek. Ben ise onun konuşmasına izin vermemiştim çünkü daha sözlerim bitmemişti. "Ben bu yolda seni vampir olarak görmek istemiyorum. Bu yüzden bir elf olmanı yeğlerim. En azından bize nazaran daha masum varlıklar." diye devam ettiğimde bu sefer anlamamışa benziyordu. Böyle bir şeyin imkanı olup olmadığını düşünüyordu. İnanamıyordu da.
"Eğer sen vampir olursan benim gibi kana dayanıklı olamazsın. Ben bu eve hapsolduğum için dayanıyordum çünkü kanın tadına bakamamıştım bile. Ama sen kendine hakim olamayacaksın, taehyung. Benim gibi iğrenç bir varlık olmaktansa bir peri gibi etrafta dolaşmanı isterim. Peki sen, sen istemez misin?" dediğimde bakışları yüzümde takılı kalmıştı. Düşüncelere gömülmüştü.
Ağzını açıp birşey söyleyecek gibi oluyor fakat kendinden emin olamadığı için tekrar susuyordu. Yutkunup bu sefer o ezgili sesini kulaklarımın işitmesini sağlayıp konuşmuştu. "Elf olursam senden ayrılmayacağım, değil mi?"
Gözlerinin hüzne kaplandığını o an fark etmiştim. Hafif dolgun dudakları kurumuştu sanki. Kirpiklerinin gölgeleri gözünün üstüne düşüyor, hüznünü daha çok ortaya çıkarıyordu. "Hayır, asla ayrılmayacağız!" demiştim aceleyle söyler gibi. Sesimi yumuşatarak söylemiştim beni anlayabileceğini, bana inanacağını umut ederek.
Öyle de yapmıştı.
"Sen ne istiyorsan o olsun. Sana güveniyorum, jungkook." demişti. Bu yüzümde buruk bir gülümseme oluşmasını sağlarken gururlandırmıştı da. İçimdeki temiz mutluluk yanaklarımdaki gülümsemenin tatlı ağrılar bırakmasını sağlıyordu. Ve işte o an bir kez daha anlamıştım. Benim diğer yarım oydu. Benim her tanem oydu. Bu dünyada bir tek ona ihtiyacım vardı. Onsuz yapamazdım ki. Yaşamı geçmişti, aşkı geçmişti, bağlılığı geçmişti... Hepsinin çok çok ötesinde bir şeydi artık. Kelimelerle sınıflandırmak bile bir ceza gibiydi.
"Katilim ol, jungkook. Yeniden yaşamaya, yeniden ayrılmaya inat. Artık her şeye bir son verelim. Mutlu olmayı herkesten çok hak etmiyor muyuz?" demişti tüm haklılığını meydana sererek.
Yerimden kalkmıştım ve onu da tuttuğum kolundan çekip kaldırmıştım aynı zamanda. Bedenlerimiz bir olduğunda sıkı sıkıya sarılmıştım. Dudaklarımı omzuna ufakça bastırmış, "seni seviyorum. Seni çok seviyorum, bebeğim." diye fısıldamıştım. Kollarını sırtımda birleştirip yanağını omzuma yaslamıştı. kokusunu iyice içime çekmiş, bu mutluluğun bana fazla olduğunu düşünmeye başlamıştım.
|
0% |