@cileklerveyoon
|
Yorum yapmayı unutmayınız!! İyi okumalar✨
Tiksinç bakışlarını pencerenin önünde oturan gence değdirdiğinde babasının sesi kulaklarını doldurmuştu. "Günlerdir böyle. Kurudu kaldı. Tek kelime de etmiyor ki..." diye yakınmıştı orta yaşlı adam.
Bakışlarını babasına çevirmiş, "hiçbir şey olmaz ona." demişti. Dili bunu zikretse dahi kalbi içten içe haline acıyordu. O günden sonra doğru düzgün uyumuyor, bir kaç lokma yemekten başka birşey yemiyor, bakışlarını sürekli pencerenin ardında gezdiriyordu. Beyaz tenine zıt olarak gözlerinin altı koyu bir renge bürünmüştü.
"Hiç vicdanın yok! Kalpsizin tekisin!" diye çemkirmişti. Ardından jungkook, duyduğu kelimelere ve yüksek sese karşı başını çevirip göz ucuyla bakmıştı çekinerek. Taehyung sadece göz devirmişti. Babasına aldırış etmiyordu bile. Konuşur konuşur susar düşüncesi ile söylediklerini zerre kadar bile olsa kale almıyordu.
Başını tekrar pencereye çevirmiş, taehyung'a göre anlamsız bakışlarına geri dönmüştü. Pencerenin dışında gördüğü şey uzun bir yol ve bahçeden başka birşey değildi. Kalçası sızlıyordu, oturduğu yerin sünger olmasına rağmen. Günlerdir neden böyle oturduğunu kendisi de bilmiyordu ama böyle acısının dindiğini hissediyordu.
Geceleri onun fısıltıyla şarkı söylediğini bile duyardı, taehyung. Yine de müdahale etmiyordu çünkü o günkü tokattan sonra daha fazla yüzsüzleşeceğini sanarken içine kapanması beklenmedikti. Bir tık garip bulmuştu da davranışlarını. Böylesine denk gelmemişti. Kaçmaya kalktığı ilk seferden sonrasında vazgeçmesi de şaşırtıcıydı.
Bir kaç adımda jungkook'un başında durmuş, onu rahat bırakmamayı kendine görev edinmişti. Jungkook taehyung'un başında dikildiğini gördüğünde başını kaldırmış, bir sorun olup olmadığını yoklamıştı. Taehyung'un kendine bakan sakin gözlerine değdiğinde dudaklarını birbirine bastırmıştı. Ardından utançla tekrar dışarıya çevirmişti bakışlarını.
"Hadi!" demişti, taehyung. Bakışları jungkook'un parlak saçlarında geziniyor, üstüne bir beden büyük gelen kıyafetlere gülümsememek için zor duruyordu. Ki jungkook'a gülümsemek, yapmak isteyeceği son şey bile olamazdı.
Kendisine seslenildiğini anlayıp başını kaldırmıştı ağır hareketlerle. Gözlerinde hafif şaşkınlık varken dudaklarını top haline gelmişti. Elini ensesine çıkarıp kaçırdığı bakışlarıyla birlikte kaşımaya başlamıştı. "Ne?" demişti duyulmayacak tonda, nefesiyle karışık.
Jungkook'un doğrudan gözlerine bakıyor, her zamanki ciddi ifadesi ile "kalk, gidiyoruz." demişti. Buna karşı başta şaşırmış, ardından önceki gibi bir oyun döndüğünü sanıp kaşlarını çatmıştı. Başını indirmiş çatık kaslarıyla dışarıya bakıyordu bu sefer. "İstemiyorum. Lütfen daha fazla kandırma beni."
Çıkan buruk sese karşı içinin titrediğini hissetmişti. Yine de bu çok kısa sürerken gözlerini jungkook'dan çekmişti. "Seni kandırmıyorum. Eğer reddetmeye bu kadar meraklıysan kabul, gitmeyiz." demişti. Israr edecek değildi ya.
Son edilen kelamlar yüzünden içinde nedensiz bir inanç oluşmuş, gitmeyi düşünmüştü. Taehyung onun yanından ayrılmak için arkasını dönerken yerinden kalkmıştı, jungkook. Yerdeki gölgesinin hemen yanında oluşan gölge ile jungkook'un ayaklandığını anlamıştı. Ayağı çok az yana doğru hareket ederken omzunun üstünden bakmıştı.
Jungkook'un istediğini anlamak uzun sürmemişken yana doğru bir kaç adım atmış ve dolabın önünde durmuştu. İçinden deri ceketi çıkarıp tekrar jungkook'un yanında durduğunda ceketi uzatmış, "al." demişti. Elleri hafifçe titriyorken uzatılan ceketi almış ve taehyung'un yanından tekrar ayrılışını izlemişti.
Dolaptan çıkardığı kazağı yatağın üstüne bırakmış ve hemen ardından jungkook'dan hiç çekinmeden üstündekini çıkarıp bedenini açıkta bırakmıştı. Jungkook buna karşı sırtını dahi dönmemiş, sadece bakışlarını çekmişti tepkisizce. Elindeki ceketi yavaşça giymiş ve siyah kot pantolonunu hafifçe kaldırmıştı.
Taehyung üstünü giyindikten sonra odadan çıkmış, herkesin dikkatini verdiği büyük, uzun gibi görünen merdivenleri geçmişlerdi. Salonda oturan yengesine ve kuzenine göz ucuyla bakmış, onlarında bakışlarının üstlerinde olduğunu bilerek jungkook'un elinden tuttuğu gibi dışarı çıkarmıştı.
Arabaya binip jungkook'u da yanına, ön koltuğa oturturken kaçmayacağına emin olmak adına keskin bir ifade takınmıştı. Kaçma ihtimaline karşı ise silahını yanında taşıyordu. Uzun yolu geçtiklerinde jungkook başını cama iyice yaklaştırmış, geldikleri yeri iyice incelemişti. Taehyung'un görünüşünün, davranışlarının aksine daha düşük, standart bir mekana gelmişlerdi. Bar tarzı bir yer yerine böyle sakin bir yere gelmek jungkook için çok daha iyi olacaktı. Ona gerçekten iyi gelecekti belki de.
Taehyung arabadan inmiş ve diğer tarafa dönüp jungkook'u da indirmişti. Elini uzatıp parmaklarını jungkook'unkilere geçirmişti. Jungkook başta birleşmiş olan ellerine, ardından da taehyung'un yüzüne bakmıştı. Gözlerinde, o günün aksine merhameti görmüştü şaşırtıcı bir şekilde. Anlam veremiyordu da, neden onu böyle bir yere getirmişti ki?
Taehyung fazla oyalanmadan ve belki de jungkook'un bu tutuşlara bir anlam yüklemesine fırsat vermeden adımlamaya başlamıştı. Gözlerindeki keskin bakışları tekrar yerine koyarken kısa bir anlık da olsa yaptığı hatayı anlamıştı. Jungkook'a umut veriyor gibi görünüyordu bir bakımdan.
Adımlarının sonunda üç tarafı camlarla kaplı olan restoranda girmiş, fazlaca yemek kokan yeri aşıp en sakin, en boş olan tarafa geçmişlerdi. Büyük bir mekandı ancak dolu sayılırdı da. Paralarını göz önüne serip kendilerini gururlu sanan insanlar gelmezdi buraya. Tam aksine, gerçekten bir parça insanlığı olup da her şeyin para veya bu dünya olmadığının bilincinde olan insanlar uğrardı. Onca işlerinin arasında kendilerine, ailelerine ve belki de arkadaşlarına zaman ayırırkardı bu yerlerde. Ufacık bir an bile olsa mutlu olmaya yetiyordu belki de.
Çektiği sandalyeye otururken gözleri fal taşı gibi açılmış, etraftaki insanların gülüşlerini, mekanın dizaynını, burnuna gelen hoş yemek kokularını, ve tabi bir masa ötelerinde oturan ailenin küçük çocuğunu. En çok ilgilendiği şey de o olmuştu zaten. Küçük kız jungkook'a sanki ilgisini çeken bir dersin öğrenmek istediği bir sorusuymuş gibi bakıyordu. Ki jungkook bu bakışlardan fazlasıyla hoşlanmışken iki birer pamuk şeker gibi duran yanaklara gülümsemeden edememişti.
Taehyung bu bakışlara karşı omzunun üstünden yan masadaki çocuğa bakmıştı. Tek kaşı merakla havalandığında merak ettiği şey aralarındaki bakışma değil de, jungkook'un günler sonra gülümsediği ilk şeyin bir kız çocuğu olmasıydı.
Küçük kız masada duran şekerlerini dizmeye dönmüşken, bakışlarını bir süre onda tutmuş sonrasında da masadaki hareketliliğe, yani taehyung'a çevirmişti. Masada duran yıpranmış menüyü almış ve üç dört sayfadan oluşan yaprakları çevirmişti. Bir sayfada diğerlerinden daha fazla oyalanmış, tek kaşı ilgiyle havalanırken parmağını birinin üstünde tutmuştu. Ardından elinin içinde duran menüyü tek hamleyle kapatıp jungkook'a uzatmıştı.
Jungkook elini kaldırmış ve sessizliğine devam ederken menüyü açmıştı bakışlarını taehyung'un yüzünde gezdirerek. "İstediğini seç." demişti, taehyung. Jungkook'un tereddütlerini anlamış ve bunu söyleme ihtiyacı duymuştu belli ki. Bakışlarını çekip menüye göz gezdirmişti kısaca. Öylesine bir yemek seçmişti ve ardından garsona söyleyip beklemeye başladılar.
Bu sırada ikisi birbiriyle asla konuşmuyor, taehyung jungkook'u izlerken, jungkook ise etrafta gezdirdiği bakışlarını çoğu zaman pamuk şeker yanaklı çocukta tutuyordu. Öyle ki, bir ara küçük kız yerinden kalkıp jungkook'un yanına gelmişti. Jungkook anlamsız bakışlarıyla kıza bakarken küçük kız avucunu açmış ve şekerleri uzatarak "iki tane senin olsun, üç tane de benim." demişti.
Jungkook kıkırdarken kızın da yüzüne büyük bir gülümseme yayılmıştı. Gülen çocuk bakışlarını taehyung'a çevirdiğinde gülüşü kaybolmuştu. Kaşlarını çatıp dudaklarını büzdüğü sırada, "bu ajusshi'ye vermeyeceğim." demişti. Taehyung'un kaşları şaşkınlıkla havalanırken onun kendisine amca demesine takılmıştı çünkü amca denecek kadar yaşlı durmuyordu bile. Üstelik kendisine çatık kaşlarla bakan çocuk çok şımarık gözükmüştü gözüne.
Jungkook dudaklarını gülmemek için birbirine bastırıyor, elini ağzının üstüne kapatıyordu. Örgülü saçları olan kızın kendine döndüğünü gören jungkook gülüşünü kesip merakla bakmıştı. Birden jungkook'un elini tutup "oppa, gelip bize katıl. Sana bir sürü şeker veririm." demişti. Buna karşın iri tavşan dişlerini gösterecek şekilde gülmüştü, jungkook. Kızın diğer elini de tutmuşken eğilmişti hafifçe.
"Min ah! Gel kızım, rahatsız etme abilerini." diye seslenmişti annesi. Böylece kız arkasını dönerken jungkook'un ellerinden birini bırakmıştı. "Anne bu oppa da bizimle yesin mi?" diye söylemişti yalvarır gibi, nazlı bir kız edasıyla. Dudaklarını büzmüş, bakışlarını yavru köpek bakışına çevirmişti.
Kadın, jungkook'un gülüşünden dolayı herhangi bir mahcubiyet hissetmiyordu. Oturduğu yerden kızını çağırırken çok da mutlu görünüyordu. "Ama baksana o başka biriyle yemek yiyor. Hadi gel, rahat bırak onları." demişti oldukça ilgiyle. Ardından küçük kız küsmüş gibi kollarını birbirine dolayıp göğsünde birleştirmişti. Adımlarını savura savura annesinin oturduğu masaya gitmişken sürekli jungkook'a bakıyordu.
"Ne var sende, anlamıyorum ki. Numara mı yapıyorsun bilmiyorum ama eğer öyleyse çok yeteneklisin. Jimin'i ve babamı geçtim, küçük çocukları bile kolayca kandırabiliyorsun." diye ukala bir tavırla konuştuğunda jungkook bakışlarını ona çevirmişti.
"Benim kimseyi kandırdığım yok. Asıl baştan beri herkesi kandıran sensin. Beni getirip bilmediğim, uyduruk bir şeyi itiraf etmem için tehdit ettin. Yetmedi, bana vurdun. Evine götürdün ve beni sevgilin olarak tanıttın. Odaya hapsettin, kelepçeledin, her fırsatta hakaret ettin. Beni öldürdün sen... Daha ne istiyorsun? Hiçbir şeyim kalmadı, görmüyor musun? Hiç kimsem kalmadı. Yapayalnızım..."
Taehyung seslice nefes almıştı, jungkook'un gözlerinin içine bakarken. Büyük bir ikilemde kalmıştı. Jungkook tüm bunları kendini acındırmak için mi söylüyordu? Jungkook'un tavırlarından mıdır, bilinmez ama taehyung jungkook'a inanmamak için kendiyle savaş veriyordu. Bu durumun sonu ne olacak kendisi de bilmiyordu. Jungkook'a ne yapacağını hiç düşünmemişti.
Yemekler geldiği sırada konuşacak olan taehyung susmuş ve kadının gitmesini beklemişti. Kadın gidince ise her şeyi tamamen boşvermişti. Kelimelerin bir şey ifade etmeyeceği açıkça ortadayken kendini ne diye yoracaktı ki? Jungkook da anlamıştı zaten konuşmayacağını. Önüne gelen yemeğe boş bir şekilde bakmış, ardından taehyung'un onu önünden çekmesiyle bakışları kısılmıştı.
İki adetten oluşan ahşap çubuklarını alıp doğrudan jungkook'un kasesine daldırdığında hayrete düşmüştü. İyice karıştırmış ardından da büyük bir lokma yemişti. Bakışları jungkook'u bulduğunda dolu yanağına rağmen ciddi ifadesini bozmadan lokmasını yutup konuşmuştu. "Al, şimdi yiyebilirsin." demişti, masanın üstünde duran içeceğini içmeden hemen önce.
İkisinin de dikkatini dağıtan şey, karşı masadaki kızın yerinden ayaklanıp da taehyung'un hemen önünde dururken koluna vuruşuydu. "Oppa'mın yemeğinden yeme!" Cırtlak çıkan sese taehyung yüzünü ekşitmiş, koluma vurulan darbeye ise tepkisiz kalmıştı.
"O senin oppa'n değil!" diye kıza huysuzca karşılık vermişti. Kız ise iyice buruşturduğu yüzüyle jungkook'un yanına gitmiş ve onu savunur gibi davranmıştı. "Hayır, benim!" demişti. Jungkook buna dişlerini çıkararak güldüğünde kız da kıkırtıları duymuş ve jungkook'a dönmüştü. Kaşları hafif gerilirken tekrar konuşmuştu, sesini yumuşak tonda çıkararak. "Oppa, onunla konuşma! Baksana yemeğini bitirdi..."
Jungkook kızın yanaklarından tutmuş sıkarken, "merak etme, zaten aç değildim. Hem baksana, bitmemiş. Daha bir sürü var. Birlikte yiyelim mi?" diye sormuştu tatlı bir tonda. Kız başını hızla sallarken onu kucağına almış ve kendilerini izleyen kadına bakmıştı, onay alır gibi. Bütün enerjisi yerine gelmişken taehyung dışında birilerini görmek içinde büyük bir ferahlama hissi uyandırmıştı.
"Bir lokma sana, bir lokma da bana." diye diye hem çocuğa yediriyor, hem de kendi yiyordu. Taehyung ise yemeğini yemiş, önündeki gıcık kıza bakmıştı azıcık kinle. Zaman hızla geçerken yemekleri çoktan bitmişti bile. Taehyung artık gitmeleri gerektiğini söylerken, jungkook küçük kızı kucağından indirmiş ve sıkıca sarılmıştı. Uzun zamandan sonra ona yakınlık hissi veren tek kişi bu küçük kızdan başkası değildi.
Kıza el sallayıp veda ederken çıkmışlardı restorandan. Jungkook tekrar düz bir ifadeye bürünürken taehyung bunu fark etmiş ve gözlerini devirmişti. Arabaya binmiş gidiyorlarken hala şehrin içindeydiler. Işıklardan birinde durduklarında jungkook başını cam tarafına dönmüş ve dışarıyı izlemeye koyulmuştu. Taehyung da camı açmış, dudaklarının arasına bıraktığı sigarayı büyük bri dikkatle yaktıktan sonra bakışlarını dışarıya çıkartmıştı.
Yan arabaya değen gözleri şaşkınlık ve büyük bir hüsran ile açılırken nefesleri yavaşlamıştı. Sigarasını dudaklarından ayırmıştı. Derince yutkunmuş, boğazındaki yumrunun inmesini umut etmişti.
Yan arabada gördüğü kişi yıllar önce onu terk eden annesinden başka kimse değildi. Bu küçük bir şaşkınlık yaratırken, yanında güldüğü kişinin William olması asıl olaydı. Kadın gülüşlerinin arasından dışarıya bakmış, taehyung'u fark etmişti. Fakat sadece gözlerini kısaca değdirip henüz tanımadığı oğlunu herhangi bir insan sanıp William ile konuşmalarına devam etmişti.
Taehyung içinde yıkılan harabenin gün yüzüne çıktığını hissederken bakışlarını jungkook'a çevirmişti. Daha fazla bakmak istemiyordu çünkü gördüklerinden fazlaca emindi. Daha küçükken hatırında kalan silüeti ve fotoğraflardan gördüğü kişiydi, yan arabadaki kadın. Oydu. Yanlış görmemişti.
Arkadaki arabanın korna çalışı ile kendine gelmiş ve ışıkların yandığını algılamıştı geç olsa da. Arabayı çalıştırıp oradan uzaklaşırken gördüğü görüntüler zihninden silinmiyordu.
Jungkook ise dışarıdaki bakışlarını çevirip taehyung'a bakmayı bile düşünmezken, az önceki trafiğin içinde bay william'ın olduğundan bi' haberdi.
Selam!!! Bu bölümü böyle yazmasam olmazdı. Umarım beğenmişsinizdir çünkü ben çok beğenerek yazdım. Min ah'ı bolca öpesim geldi yazarken. Çok şirin bir kızdı bence, taehyung'un düşündüğünü aksine. Neyse. Beklemede kalın, maia ile kalın. 🪄💗✨
|
0% |