@cileklerveyoon
|
Yorum yapmayı unutmayınız!! İyi okumalar✨
İçindeki büyük bir huzursuzluk varken gözü sürekli kapıdaydı. Füme rengi koltuklardan birine oturmuşken diken üstündeydi. Hemen yanında duran kadın ise jungkook'un bakışlarındaki korkuya, endişeye karşı derin bir nefes almıştı. "Korkma! Sana birşey yapmasına izin vermeyeceğim."
Jungkook bakışlarını kapıdan çekip de yanında oturan açık kahve uzun saçları olan kadına bakmıştı. Saçlarıyla gözleri neredeyse aynı renkteyken oldukça güzel görünüyordu. Sıcak elini jungkook'un eli üstüne kapattığında tedirginlikle bakmıştı.
"Onun acımasız olduğunu biliyordum da bu kadarını beklemiyordum." demişti kaşları havadayken. Hafif şaşkınlıkla çıkmıştı sesi. Taehyung'un yengesi oldukça iyi biri gibi görünse de, taehyung ile araları kötüydü. Onunla yakınlık kurmak jungkook için fazlasıyla tehlikeliydi çünkü taehyung bundan hiç hoşlanmayacak hatta jungkook'un üstüne daha fazla gidecekti.
Yaklaşık iki saat önceydi kapıyı açıp onu hapsolduğu odadan çıkarışı. Sonrasında yüzünü iyice yıkayıp kendine gelmesini sağlamış, boynundaki morluklara bir çare bulabilmek için kafa yormuştu, taehyung'un yengesi. İşin garip tarafı, taehyung'un iki kuzeni de buradaydı.
Ailenin en küçüğü olan yoo jung adındaki kızı ilk defa görüyordu fakat abisi min jae'yi daha önce de görmüştü. O gün taehyung onun öldüğünü söylemeden önce her şeyden habersiz evden çıkacakları sırada görmüştü onu. Fakat adını bilmiyordu.
"O gün ellerinde kelepçeyi gördüğümde bir terslik olduğunu anlamıştım." demişti oldukça ciddi bir şekilde. Jungkook'un karşısındaki koltukta oturmuş, dirseklerini dizlerine koyup ellerini birbirine geçirmişti. Jungkook'u gördüğü ilk andan acımıştı ona. Ve doğrusunu söylemek gerekirse çok da masum bulmuştu.
"Ne kelepçesi? Ne zaman?" diye sormuştu abisinin hemen yanında bacak bacak üstüne atmış olan yoo jung. Kollarını birbirine dolamış, göğsünün hemen altında birleştirmişti. Oldukça sinsi görünüyordu fakat bunu pek umursamamıştı, jungkook.
Derin bir nefes alırken bakışlarını jungkook'da tutmuştu. Bakışlarını durmadan kaçıran jungkook, duyacaklarını bildiği için parmaklarıyla oynuyordu endişeyle. "Galiba bir hafta önceydi. Telefonumla oynuyordum burada otururken. Sonra bir baktım ikisi birlikte merdivenlerden indiler ve onun ellerinde kelepçeler vardı. Bunu sorduğumda taehyung gerginlik yarattı."
"Onun sorunu ne ya? Sırf annesi gitti diye böyle-" dediği sırada yanında duran abisinin ona vurarak uyarı verişiyle susmuştu, yoo jung. Bakışları suçlulukla aile bireylerinde gezinirken dudağını ısırmış, bakışlarını jungkook'a çevirmişti bir şey anlayıp anlamadığını çözebilmek için.
Pot kırmıştı fakat jungkook oralı bile olmamıştı. Umurunda değildi bile o caninin aile sorunları. Tek isteği kendisine bulaşmamasıydı. Zaten çok geçmeden merdivenlerden inen bay kim ile kasılmıştı. Adamın bakışları korku ve endişeyle her birinin yüzünde gezinirken hızlıca konuşmuştu.
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Taehyung gelirse onun canına okur! Ve tabi sizinde." dediğinde diğerlerinden bir tepki beklemişti. Fakat bu sözel değil de mimiksel bir bekleyişti. İstediğini alınca ise hemen jungkook'un yanına yönelmişti. Bileğinden tutarken oldukça nazil bir sesle, "hadi evladım, gel. O gelmeden gidelim yoksa hepimize zehir edecek." demişti.
Jungkook yerinden kalktığı sırada bakışları doğrudan boynunu bulmuştu. Gözleri şaşkınlıkla aralanırken dili tutulmuş, yutkunmuştu büyükçe.
Ve o an hepsinin korktuğu şey olmuş, taehyung içeriye girmişti. Dalgınca etrafa bakıyorken birden salonda oluşan kalabalığa dönmüştü. Jungkook'un kendine bakan mağrur gözleriyle buluştuğunda yerinde donakalmış, diğerlerine çevirdiği bakışlarıyla ne olduğunu anlamaya çalışmıştı.
Kaşları çabucak çatılırken hareketlenmiş ve doğrudan salona geçmişti. Jungkook'un önüne geçtiği sırada diğerlerinde bakışlarını gezdirerek üstünlük yaratmıştı. "Ne oluyor burada?" demişti kalın ve sorgulayıcı sesiyle hesap sorarken.
Cevap verme cesaretinde bulunup da kendini ortaya atan ilk kişi yengesi olmuştu. Ayağa kalkmış, dik duruşuyla kendinden emin bir şekilde konuşmuştu. "Dünden beridir ağlayışları kesilmedi ve ne tuhaf ki şu boynunun bir haline bak!"
"Bundan sana ne?" diye cevabını almıştı çabucak. Ardından gözleri kısılmıştı. "Ne demek sana ne? Kim olduğu veya ne yaptığı beni ilgilendirmez fakat ona böyle davranamazsın! Parmaklarının şekline kadar iz bırakmışsın çocuğun boynuna!" diye bağırmıştı, taehyung'a karşı. Fakat ettiği o kadar sözden sonra taehyung dönüp bakmamıştı bile jungkook'a.
"Sizi uyarmıştım. Buna rağmen kapıyı nasıl ve hangi cüretle açabildiniz?" demişti sadece. Tek derdi buydu. Jungkook'u zerre kadar umursamıyordu artık. Kadın dudaklarının içini ısırırken oğlu bir kaç adımda hemen yanında durmuştu bir şey olma ihtimaline karşı. Annesine zarar gelirse ortalık fena halde karışacaktı.
"Tüm odaların anahtarlarını elimde tutmayacak kadar umursamaz değilim." diye konuştuğunda taehyung tek kaşını kaldırmış ve dudaklarını dışarıya doğru uzatıp içlerini ısırmaya başlamıştı. Jungkook onun yüzüne baktığında gördüğü öfkesine hakim olmaya çalışan tavır ile başını yere indirmiş, ne yapacağını düşünmeye başlamıştı.
"Anahtarları sende olabilir fakat sana onu dışarıya çıkarma hakkını kim verdi? Bu sabah kahvaltıda yürek falan mı yedin?" demişti bir çırpıda. Jungkook ise yüzünü buruşturmuş, kulağına ulaşan yüksek sese karşı direncini yitirmişti. Ayaklarının bağı çözülmüş gibiyken ayakta duramıyordu.
Min jae, annesini hafif gerisine alırken dik durmuş ve savaşa girecekmiş gibi kendini savunmaya almıştı. "İleri gidiyorsun, taehyung! Sözlerine ve yaptıklarına dikkat et! Sevgilim diye getirdiğin çocuğun haline bak, yüzüne bakamıyor bile korkudan." dediğinde jungkook bakışlarını min jae'ye çevirmişti kendisine baktığını bilmeden. Göz göze geldikleri anda ise bakışlarını kaçırmıştı hızla.
Taehyung bu sefer bakışlarını kısmış, burnundan solurken yumruğunu sıkmıştı. Dişlerini birbirine bastırdığında hemen arkasında duran jungkook gıcırdama seslerini duymuştu. "Bana bak sen fazla kaşınmaya başladın! Kendi işine bak, benim yaptıklarıma değil! Sonuçları ağır olur, uyarmadı deme."
Ardından jungkook'un elinden tutmuşken onu tekrar üst katta bulunan odaya götürmeyi planlıyordu. Fakat jungkook'un durmak zorunda kalışı ile arkasını dönmüştü. Jungkook'un kolunu tutan min jae'yi görünce kaşları çatılmış, başını yana yatırırken derin bir nefes almıştı sabır çekerek.
Jungkook'un kolunu sarmış olan ele bakmıştı burun kıvırarak. Sonrasında bir çırpıda jungkook'un önüne geçmiş, min jae'nin suratının ortasına yumruğu çakmıştı. Yana doğru savrulan bedeninin dengesini sabit tutmaya çalışırken jungkook'un gözleri hayretle açılmış, yoo jung ve annesinin ise tiz sesli çığlıkları duyulmuştu.
"Benim olana dokunma dediğime dokunmayacaksın! Bir daha jungkook'un yanına dahi yaklaştığını görmeyeceğim!" demişti ses tellerini zorlayan kalın sesiyle. Jungkook'un elleri titremeye başlamıştı gerginlikten dolayı. Tüm bu yaşadıkları ona fazla geliyordu.
Yerinde doğrulmuştu hemen, min jae. Aldığı sert nefeslerin sesi yüksek çıkıyor, göğsü hararetle şişip duruyordu. "Benim olan mı? Güldürme beni, taehyung! Saf insanları kullanmakta üstüne yok. Ve tam aksine, onu kurtarmak için elimden geleni yapacağım! İzin vermeyeceğim ona zarar vermene!" derken yüzü kıpkırmızı olmuştu. Yanağında kulağına yakın bir çürük izi oluşmaya başlıyordu bile.
Öfkesine karşı çıkmaya çalışan taehyung çıldıracak gibi olmuştu. Oldukça inatçı kendisine rakip çıkmıştı şimdi de. Ağzından bir küfür firar ederken yerinde kıpırdanıyor, olay çıkmaması için bütün sabrını zorluyordu. Tekrar min jae'nin sesini duyduğunda dişlerini iyice birbirine bastırmıştı, boynundaki damarı ortaya çıkaracak şekilde.
"Soralım ona. Seninle gelmek istiyor mu?" derken herkesin odak noktası olmuştu, jungkook. Bakışlarını ona bakan insanlara çevirmişti kısaca. Ardından bakışları her zamanki gibi yerdeki ahşap desene dönmüştü.
Min jae ile gidip taehyung'dan kurtulmayı düşünmüştü fakat biliyordu ki, taehyung onun peşini bırakmayacaktı asla. Hatta daha beteri olacak, min jae ve ailesine de kafayı takacaktı. Kendisi yüzünden diğer insanların da acı çekmesi isteyeceği son şey bile değilken bakışları taehyung'a dönmüştü. Gözlerine baktığı sırada dudaklarından sadece iki kelime dökülmüştü.
"Taehyung'la gideceğim..."
Ardından utançtan bakışlarını yerden kaldıramamış, taehyung'un zafer kazanmışçasına egolanan bakışlarına bakmaktan kaçınmıştı. Boş elini jungkook'un eline değdirdiğinde ufak çaplı bir titreme sarmıştı bedenini, jungkook'un. Sıkıca tuttuğu eli kendine doğru çekerken yüzündeki sinsi gülüşüne de yer vermişti.
"Duyacağınızı duydunuz!" diye alaycı bir tonda konuştuktan sonra min jae'nin kaçırdığı gözlerine bakmıştı. Az önceki öfkesine nazaran keyfi yerine gelmişti. Çakır keyif arkasını dönmüş ve jungkook'u da yanında sürüklerken üst kata çıkmışlardı arkalarında hazmedemeyen bakışların bilincinde. Odaya girdiklerinde jungkook elini koluna koymuş ve endişeyle ovmaya başlamıştı. Taehyung kapıyı kilitlemiş, yüzündeki gülüşü ile jungkook'un önünde durmuştu.
"Yemin ederim ki kaçmadım!" demişti ağlak çıkan sesiyle. Telaşlı bir şekilde bakışları etrafta geziniyor, elleri nereye gideceğini bilmeden boş havada savruluyorlardı. Taehyung gözlerine, yüzüne bakmaya çekinen çocuğa bakarken az önceki öfkeli halinden eser kalmamıştı. "Biliyorum."
Duyduğu sese karşı hemencecik bakışlarını gözlerine çıkarmıştı. Kalbi hızlı atmaya başlamış, ne olacağını kestirememekle daha çok endişelenmişti. Taehyung'un bu hallerinin nedeni için tahmin yürütmek zor değildi. Muhtemelen orada hiçbir duruma ses edememişken taehyung'u seçip de yüzünü kara çıkartmadığı içindi bu sevinci. Hepsini yüzünde bir afallama ile bıraktığı içindi.
"Ne?" demişti fısıldarcasına. Bu duruma anlam verememişti. Kendisine vurmasını, bağırmasını, suçlamasını beklerken hiçbir kötü söz söylememişti. Hatta öyle ki, elini jungkook'un saçlarına götürmüş, "böyle uslu olmaya devam et! Bir daha seni götürmeye kalksalar dahi kendini yorma. Biliyorsun, gitsen de seni bulurum." demişti sakin sesiyle.
Nefes almayı unutmuştu, jungkook. Tekrar dolan gözlerinden bir yaş akarken başını yere indirmiş, eliyle yüzünü silmişti. Taehyung ise jungkook'un saçlarında duran ellerini çekmiş, arkasını dönmüştü bu görüntü karşısında. Görmek istemiyordu. İnanmaktan korkuyordu. Güvenmekten korkuyordu. Ve bu durumda, jungkook onu zorlayan tek insandı.
Üstünü değiştirip de uyumak için yatağına girmişti, taehyung. Buna nazaran, jungkook kendine yerde sermiş olduğu yatakta yatıyordu her zamanki gibi. Temiz kokan yer yatağında bile kendini kötü hissetmiyordu. Onu tek üzen durum, taehyung'du. Tamamen o. O da çok geçmeden uyumuştu zaten. Geriye jungkook odanın sessizliği ile kaldığında aklına bir kaç fikir gelmiş, tereddütte kalmasını sağlamıştı.
Aklında olan şey, bu durumdan çıkmak için en acısız yolu seçmekti. Zaman mı lazımdı? Ondan bol bir şey yoktu çünkü artık onu bekleyen biri de yoktu. Buradan kaçmayı başardığında köyüne geri dönmeyecekti. Muhtemelen kendine şehirde bir iş bulacak, orada kendi başına kalacaktı. Tüm yaşadığı şeylerden sonra tanıdık birini görmeye tahammülü kalmamıştı.
Buradan kaçmanın acısız yoluna gelirsek de... o biraz zordu fakat imkansız değildi. Bundan sonra nasıl davranacağını aklında tartmıştı. Hangi durumlarda kendisine kızılıp dövüldüğü veya hangi durumlarda yüzüne gülündüğünü iyice hesaplamıştı. Ve ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Planını işleme sokmak için erkenden uyumuştu. Ertesi gün onu zorlu ve iğrenç bir gün bekliyordu.
Üstündeki örtünün açılıp da vücuduna serin rüzgar estiği sırada uyanmıştı. Bulanık gören gözlerine çıkardığı elleriyle gözlerini siliştirip görüşünü temizlemişti. Elini yere koyup da destek aldığında yerinde doğrulmuştu. Hızla kapatıp açtığı gözleriyle etrafa bakarken dolabın önünde duran taehyung girmişti bakış açısına.
Yerinde ayaklandığı sırada taehyung bakışlarını ona çevirmişti. Göz ucuyla bakmıştı sadece. Ardından tekrar yaptığı şeye devam etmiş, karakola gitmek için hazırlanmıştı. Jungkook bir çırpıda yüzünü yıkamış, bir kaç bakımını halletmişken banyodan çıkmıştı.
"Ben yokken odadan çıkma!" diye çıkan boğuk ses ile bakışları taehyung'a dönmüştü birden. Kendisine baktığını görünce yüzüne masum bir silik gülümseme yerleştirmişti. "Çıkmam!" demişti kısık ve duygu dolu sesiyle.
Taehyung hafif çatık kaşları ile jungkook'a bakıyor, ona neden böyle davrandığını, birden neden hayat dolu oluşunu sorgulamıştı. Sonra bunun başlangıç yerini düşünmüştü. Başını okşadığı için miydi? Bu kadar basit bir hareketten sonra mı değişmişti? Bakışlarında da bir hüzünlü kabulleniş varken dudakları arasında çok az görünen dişlerine bakmıştı. Dağınık saçlarını elleriyle düzeltmiş olsa da pek işe yaramamıştı. Gözündeki şişlikler yeni yeni iniyordu.
"Öyleyse ben gidiyorum..." dediğinde jungkook hızla başını sallamıştı garipçe gülümserken. Taehyung büyük bir şaşkınlık yaşarken birinin kendisini çimdiklemesini beklemişti ansızın. Günlerce hayat belirtisi dahi vermeyen çocuk şimdi ona gülümsüyordu anormal bir şekilde. Hayır, hayır, kafayı yediğine emindi.
Taehyung arkasına baka baka giderken oldukça garip hissediyordu. Kenarda duran ceketini almış, odadan çıkarken kapıyı kilitlemişti yine.
Ardında büyük bir umut bırakmıştı. Güneşin doğuşunu yeniden ilk kez görecekmişçesine sevinçli, yol ayrımında içindeki hisse güvenip doğru yolu bulacakmışçasına umutlu...
Selam!!! Ben geldim. Şunu belirtmek isterim ki; taehyung'un babasının bir şey yapamama nedenç yıllarca taehyung'a karlı babalık görevini yerine getirememesidir. Daha kendisi doğru düzgün baba olamamışken çocuğuna karışıp da ağzının payını almak istemiyor. Çokça sevin onu. Ben seviyorum. Beklemede kalın, maia ile kalın. 🪄💗✨
|
0% |