@cileklerveyoon
|
Yorum yapmayı unutmayınız!! İyi okumalarr✨
Adımlarını seri atmasına rağmen kendinden oldukça emindi. Topuklusunun sesleri çıplak koridorda yankı yaparken bakışların kendisine dönmesini sağlamıştı. Tek kaşını kaldırmış, oldukça sert bir imaja bürünmüştü.
"Beni çok özlemiş olmalısınız!" dediğinde ise salonun ortasında dikiliyordu. Taehyung'un yengesi min ah yerinden kalkmış, tam da karşısında duran kadının önünde durmuştu. Başını hafifçe kaldırmışken büyük bir savaşa adım atmışlardı.
"Lee yoo na..." diye hitap etmişti karşısındaki kadına. "Boşuna demiyorlar ya iti an çomağı hazırla diye. Dün adını yanlışlıkla zikrettik, bugün de buradasın. Bir dahakine dikkat edeceğiz." diye alaycı bir tonda konuşmuştu.
Yoo na, tiz sesiyle ortaya bir kahkaha sunmuştu. Kahkaha sesi azaldığında ise bakışlarını min ah'ın gözlerine dikmişti. "Yanlışlıkla olduğuna emin misin? Benden başka konuşacak konunuz olmadığı için sizi anlayabiliyorum."
Kaşlarını çatmış, bu tatsız duruma bir son vermek için söze girmişti. "Neden geldiniz?" dediğinde görmek dahi istemediği kadının arkasındaki oğlu içeriye girmişti bile. Koltuğa kendi evindeymiş gibi yaylanmış, ayakta duran yoo jung'a göz kırpmıştı çapkınca. Yoo Jung bakışlarını devirirken kollarını birbirine bağlamış, çenesini havaya kaldırarak dik bir duruş sergilemişti ciddi yüz ifadesiyle.
"Kocamın evine gelirken sana mı soracağım?" dediğinde derin bir nefes almıştı, min ah. Yüzüne sinirle karışık bir gülüş yayılırken "sevgili babam ne de çok varis bırakmış arkasında!" demişti. Bahsettiği kişi eşinin babasıydı. Kendisine ait olan evi çocuklarına miras bırakmıştı. Ve gelin görün ki, çocuklarının hiçbiri birbirinden haz etmiyordu.
"İyi bir elti ol ve çekil önümden!" dediğinde çok çirkin birine bürünmüştü. Bakışlarında büyük bir aşağılama vardı ve bu onu daha itici kılıyordu. Min ah elinin kaşındığını hissetse de asla böyle birinin seviyesine düşmeyi kendine layık görmüyordu. Yine de bir şey söyleme hakkı yoktu şuanlık. Ev onların değildi sonuç olarak. Böylece susmuş ve ne istiyorsa onu yapmasına izin vermişti.
Yoo na, salonun tam olarak ortasında dururken bakışlarını arkasında duran girişin iki kenarındaki uzun merdivenlere, ardından da üst kattaki yarım yamalak görünen odalara çevirmişti. Şimdi ki amacı belliyken, "hadi Jin young, gidelim de kalacağımız odayı seçelim." demişti, oğluna karşı.
Kaşları çatılan min ah, bir şey söylememiş ve olacakları izleyip hangi odayı seçeceğini görmek istemişti. Adımlarını merdivene çevirip hızla çıkmıştı, arkasında duran kişilerle. Ardından uzun koridora şöyle bir bakmış, tek kaşını kaldırarak gözüne kestirdiği odalardan birine yönelmişti.
Min ah'ın yüzü gülerken, yoo na'nın açtığı kapı misafir odasına açılmıştı. "Bence bu oda sizin için en uygun oda. Misafir odası..." diye koştuğu sırada dudaklarının kıvrılan kenarları ortaya oldukça sinsi bir gülüş bırakmıştı.
"Tch! Burası fazla küçük. İstemiyorum." demişti sırf eltisine inat. Aralarındaki çekişme devam ederken bakışlarını başka bir odaya çevirmişti. Kapısını açıp girdiği sırada odanın bir öncekinden daha küçük olmasıyla yüzünü buruşturmuş ve bir şey demeye fırsat vermeden kapıyı tekrar kapatmıştı.
Bu sefer yöneldiği oda taehyung'un odası olurken min ah'ın kaşları çatılmıştı. "Orası taehyung'un odası." demişti. Fakat buna rağmen kapıyı açmaya çalışmış, kilitli olan kapıyı zorlamıştı. "Görmek istiyorum, açın!" demişti öfkeyle. Min ah omuz silkmiş, zerre kadar umursamamıştı.
Buna inat burnundan soluduğu havanın verdiği gerginlikle eltisine dönmüş, "eğer bu odayı açmazsan senin odanı alırım, min ah!" diye tehdit etmişti açıkça. Bunu yapmasının en büyük nedenlerinden biri, taehyung ile aralarının min ah ile olanınkinden bile daha kötü olmasıydı. Şimdi eline fırsat geçmişken en iyi şekilde kullanacaktı.
Bakışlarını yoo na'ya dikmişken eli birden cebine gitmiş, telefonunu çıkardığı sırada bir şeyler yapmış ve telefonu kulağına götürmüştü. Telefon çalmış, ardından açılırken konuşmaya başlamıştı. "Hayatım, yoo na gelmiş. Burada kalacağını söylüyor." demişti yoo na'ya bakarken.
Telefonun diğer ucundan gelen uğultular ile susmuş ve söylenenleri dinlemişti. Karşıdaki sustuğu zaman tekrar ağzını aralamış, "hıhım... Üstelik taehyung'un odasını istediğini söyledi. Eğer o odayı vermezsem bizim odamızı alacakmış." diye konuşmuştu kale almıyormuş gibi. Telefonun diğer ucundan gelen seslerin ardından onayladığını belirtir bir kaç mırıltı çıkarmış ve sonra da kapatmıştı.
Bakışları tekrar karşısındaki kadına döndüğünde kendinden emin bir şekilde konuşmaya başlamıştı. "O gelene kadar beklemen gerekiyor. Aksi halde taehyung bunun acısını senden çıkarır." dediği sırada yoo na'nın hiç umurunda değildi. Odanın taehyung'a ait olduğunu biliyorken vazgeçmeyecekti.
"Şu, şu, girişteki ve karşısındaki odalara sakın ola gireyim deme! Diğerlerinden seçebilirsin. Seninle daha fazla uğraşmayacağım." demiş ve karşısındaki kadının bozuk yüzüne son kez bakıp aşağıya inmişti, arkasından gelen kızıyla.
Yoo na hala olduğu yerde dikilirken düşünüyordu. Annesinin bu hallerini görünce fikrini belirtmek istemişti, jin young. "Bana kalırsa bu odayı almamız daha iyi olur. Bütün büyük odaları alıp bize misafir odalarını mı verecekler? Daha neler!"
Oğlunun söyledikleriyle bir nevi dolduruşa gelmişken birbirine bastırdığı dudaklarıyla kapıya bakıyordu. Gözleri oldukça kısıldığı için neredeyse görünmüyordu bile. Elini kapı kolunun üstünde tutmuş, son kez düşünüyorken kararını vermişti. Avuçlamış olduğu kapı kolunu aşağıya doğru indirmişti hızla açılmayacağını bilerek.
"Bu odanın anahtarlarını bulmamız gerekecek..." demişti boşluğa bakarken. Jin young'un yüzü gülmüşken elini annesinin omzuna saniyelik olarak atmış, ardından adımlarını atarken "o iş bende!" demişti.
Koridorda yürürken sırayla bir kaç odanın kapısını açmış, aradığını bulduğunda ise odaya girmişti hızla. Kadın oğlunun arkasından izlerken girdiği odanın genç kız odası olduğunu görmüştü. Tek kaşı havalanırken duvarda gördüğü fotoğrafla odanın yoo jung'a ait olduğunu anlamış, oğlunun yapıyor olduğu uygunsuz hareketi görmezden gelerek izliyordu.
Bir kaç dolabı karıştırdıktan sonra aradığını bulmuş ve odadan çıkmıştı hızla. Kapının önüne gelmişken eğilmiş, elindeki teli bir kaç kere çevirip kapıya girdirmişti. Annesi ona anlamaz gözlerle bakarken, jin young büyük uğraşlar sonucunda kapının kilidinin çıkardığı sesin duyulmasını sağlamıştı. Birbirlerine bakarak sinsi gülüşler bırakmışlardı ortaya.
Kapının açıldığını anlayan ve uzun zamandır kapıda duyduğu yabancı seslerle oldukça tedirgin olan jungkook ne yapacağını bilememişti. Eli ayağına dolaşmışken ikilemdeydi ve acil bir karar vermesi gerekiyordu. Bakışları banyonun kapısını bulduğunda hafif adımlarla koşuşturmuştu. Banyo kapısını kapatıp da içinde durduğu sırada kapının tamamen açıldığını duyduğu ses sayesinde anlamıştı.
İçeriye girdiklerinde yoo na'nın gözleri irileşmişti odanın büyüklüğü ile. Yüzü gülerken bu odayı almayı aklına koymuştu bile. "Bu ne alaka?" demişti kenarda duran tek kişilik yatağı gösterirken, jin young. "İki yatak mı kullanıyor? Yoksa amcamı burada mı yatırıyor şerefsiz herif?!" diye eklediğinde yüzünde tiksinç bir ifade vardı. Annesine baktığında onun da aynı ifadeyi takındığını görmüştü.
"Onun eşyalarını dışarı atarsak bu oda senin olur ve bende diğer odalardan birinde kalırım." demişti oğluna karşı. Yüzünde bundan memnun olurmuşçasına bir ifade varken asıl olayın taehyung gelince çıkacağını biliyordu.
Jin young'un bakışları odanın içinde uzunca gezinmiş ve etrafta bulunan taehyung'un kıyafetleri gibi bir kaç eşyaya burun kıvırmıştı. Yatağın üstüne oturmuş yumuşaklığını test ederken, "taehyung rahatını biliyor." demişti annesine. "O kalmaz artık bu evde zaten. Senin artık." demişti, yoo na.
İçindeki gereksiz bir zafer coşkusu varken gözleri banyo kapısına değmiş ve bir kaç adımda kapının önünde durmuştu. "Umarım banyosu büyüktür." dediğinde ise kapı kolunu çoktan indirmişti. Açılan kapıyla bakışları doğrudan jungkook ile karşılaştığında afallamıştı.
Jungkook kendine değen bakışlardan saklanmak isterken Jin young ağzını aralamıştı bile. "Sen kimsin?" diye sorduğunda tek kelime dahi edememişti, jungkook. Ağzını açmış fakat kim olduğunu nasıl açıklayacağını bilememişti.
Bakışlarında tekrar bir alay oluşurken jungkook'u baştan aşağıya süzmüştü. "Neden saklanıyorsun?..." derken bu işte bir terslik olduğu ortadaydı. "Hem kapı neden senin üstüne kilitliydi?" diye de eklemişti. Jungkook'u büyük bir ateş sararken bir an önce taehyung'un gelmesi için dua ediyordu. Her ne kadar ondan hoşlanmasa da bu durumdan onu söküp alabilecek tek kişi de oydu.
Jin young, jungkook'un sessizliğini fazla tuhaf bulurken ne olup bittiğini anlamak için elini ona uzatmış, "sen gel bakayım bir buraya!" demişti kolunu tutarken. Jungkook kendini geri çekerek direnmişti. Yüzü buruşmuş, kolundan çekiştiren kişiye sertçe bakmıştı.
Jin young'un kaşları çatılmışken durmuş ve jungkook'un kolunu bırakmıştı. "Banyoda mı konuşacağız? Çık işte!" dediğinde yoo na'da gelmiş ve jungkook'a bakmıştı şaşkın gözlerle. "Bu kim?"
Bakışları annesine dönerken banyonun kapısında duruyordu. "Bilmiyorum ki! Konuşmuyor." demişti. Buna karşı jungkook'un kaşları daha da çatılmıştı.
"Burası yüzbaşının odası!" diye ortaya atılmış ve onları açıkça kovmuştu. Yoo na göz devirmiş, derin bir iç çekmişti. "Onu biliyoruz da sen kimsin?" demişti. Jungkook ise cevap vermemeye inat etmişti sanki. Dudaklarını birbirine bastırmış, uzun zamandan sonra öfkesini ortaya koymuştu. Taehyung'a karşı yapamadığını şimdi karşısındaki kere yapmak için kendine cesaret veriyordu. Az önceki saklanmak isteyen çocuktan eser yoktu çünkü olan olmuştu bile.
Duruşunu dikleştirmiş, öne doğru bir adım atarken "benim kim olduğum sizi ne kadar ilgilendirir? Asıl siz kimsiniz de başkasının odasına kilitli olmasına rağmen giriyorsunuz?" demişti. Bu söylediğine kendisi de şaşırırken dışarıya yansıtmamak için kendini dizginliyordu. Çünkü biliyordu, buradaki hepsinden daha güvenilirdi taehyung. Eğer taehyung'dan uzak durması gerekiyorsa, buradakilerle konuşmamalıydı bile. Hepsi iki yüzlü insanlardı. Bunu tanımadan bile bakışlarından anlayabiliyordu.
"Bak sen! Dili de pabuç kadar!" dedikten sonra dudağını ısırmıştı, yoo na. Gözlerini ağırca kapatırken üstünlüğünü ortaya koyuyordu aklınca. Zaten sırf bu egosunu sevmiyordu, taehyung. Oldu olası varlığı bile öfkelendiriyordu taehyung'u. Bir araya geldiklerinde birbirlerine laf sokmadan duramıyorlardı ya, ne komik.
"Lütfen ben daha fazla çirkinleşmeden odayı terk edin!" derken tek kaşı havadaydı. Jin young'un şaşkın ve tabi öfkeli bakışları doğrudan kendisindeyken içten içe gergindi. Bu sabah kahvaltıda yürek de yememişti ki.
Başını hafifçe yana eğip de şuana kadar yaptığı ifadelerden en sertini yerleştirmişti yüzüne. "Bana bak, ben seni buradan yaka paça atmadan çık yoksa elimden bir kaza çıkacak!" diye oldukça kalın sesiyle emir verircesine konuştuğunda elinde olmadan titremişti jungkook. Karşısındakinin gözlerine kilitlenmişken anlamıştı söylediklerini yapabileceğini.
Başını yana doğru çevirip de ağzında bir şeyler geveleyip ona yol veren Jin young'un önünden geçmişti. Odanın içinde dururken bakışlarını boşluğa odaklamış, dilinin yanağıyla bir savaş vermesine izin veriyordu. Tam karşısında duran kişiye bakışlarını çevirmek zorunda kaldığında ciddi olmaya çalışıyordu. Onu ezmeye çalışan insanlara karşı dik durmak zorundaydı. Çünkü biliyordu, onu koruyacak kimse kalmamıştı kendinden başka.
"Şimdi tekrar soruyorum, sen kimsin?" demişti Jin young. Buna karşı jungkook dik bakışlarını Jin young'un üzerinde gezdirmişti. İkisi de birbirinden kararlı tavırlar sergilerken arkadan bir ses duyulmuştu, dikkatleri dağıtan.
"Ne arıyorsunuz burda!?"
Selam!! Ben geldim. Eğer anlamadığınız veya mantıksız gelen yerler varsa çekinmeden sorabilirsiniz. Özenle açıklarım. Beklemede kalın, maia ile kalın. 🪄💗✨
|
0% |