@cileklerveyoon
|
Yorum yapmayı unutmayınız!! İyi okumalarr✨
İçeriye doğru adım atmış, çattığı kaşlarıyla oldukça kasvetli bir hava yaratıyordu. Bütün bakışlar ona dönerken tekrar etmişti. "Size sordum!"
Jin young jungkook'dan tamamen ilgisini çekmişken, "bizim olanı alıyoruz." demişti imayla. Jungkook ise bir adam geriye giderek kendini onlardan uzak tutmuştu. Bakışları yumuşamış, sert ifadesi kulağına ilişen taehyung'un sesiyle hüzne boğulmuştu.
"Sizin olan?" diye sorgulamış ve attığı adımlarla tam olarak jungkook'un önünde durmuştu. Kollarını göğsünde birleştirmişken tam olarak Jin young'un gözlerine bakıyordu. Yoo na oğlunun yanında durmuş, olacaklara karşı kendini hazırlıyordu.
O sırada diğerleri kapıda durmuş, olan biteni izlemeye koyulmuştular."onu uyardım ama izinsiz girmiş anlaşılan." diye ortaya atlamıştı, min ah. Kendini kapıya yaslamış, zerre kadar hoşlanmadığı kadının uğrayacağı gazabı dört gözle bekliyordu.
"Hayır. Kapıyı bize o açtı!" demişti jin young, jungkook'u işaret ederken. Herkesin bakışı o tarafa dönerken uğradığı iftira karşısında gözleri irileşmişti. Hiçbiri umurunda değilken asıl korktuğu koyulukların da kendisine dönmüş olmasıyla yüzü ağlar bir ifadeye bürünmüştü tamamen. Başını hızla iki yana sallarken itiraz etmişti, taehyung'un gözlerindeydi.
"Yapmadım! Yemin ederim ben açmadım kapıyı!" diye konuştuğunda yalvarırcasına çıkıyordu sesi. Taehyung yüzünde mimik kıpırdamazken gözlerini onunkilere kilitlemişti. Bunun aksine jin young tamamen kaldırmış olduğu kaşlarıyla bakmıştı. Jungkook'un az önceki atarlı tavrı birden topuklamıştı. Aralarında olan soğukluğu hissetmişti.
Bakışları jin young'a dönerken ağzını açmamak istercesine birbirine tutkallamıştı. Fakat bardağı taşıran damlalardan biri de ağzına aldığı iğrenç kelimelerdi. "Ha anladım," demişken jungkook'a doğru adımlamıştı, jin young. "Zengin olduğunu öğrenince kapına gelen fahişelerden bu!" diye eklemişti.
"Çık dışarı!" diye kalın sesi odayı doldurmuştu, taehyung'un. Görmese bile jungkook'un suratının aldığı hal gözünde canlanıyordu. Boğazında oluşan düğümü kendinde de hissediyordu anlamadığı şekilde.
Jungkook dolan gözünden akan yaşla gözlerini sıkıca yummuş, başını eğmişken kim olduklarını dahi bilmediği şu insanların arasında yok olmayı dilemişti.
Karşısında duran jungkook'un bu ifadesiyle sırıtırken bakışlarını diğerlerine çevirmişti. Bakışları yoo jung'a değdiği sırada yeni kurbanına farklı bir sırıtış bahşetmişti. "Yoo jung," diye seslenmişken kızın kaşları çatılmış, kurbanın kendisi olduğunu anlamıştı. "Eğer geceyi geçirecek birini arıyorsan-"
Cümlesinin yarıda kalma sebebi yakasından tutulup dengesini kaybetmesiydi. Bakışları korkuyla taehyung'a dönmüştü. Kasırga nefesleri suratında hissediyor, öfkeyle alevlenen gözlerinin üstünde gezinmesiyle tir tir titriyordu.
"Haddini bil! Karşında duran bir kızken bu şekilde konuşmana izin vermem! Fahişe diye senin dışarıda sürttüklerine denir, adi köpek!" Öfke dolu kalın sesi odada yankı yapmaya yüz tutmuşken, jin young'un yakasında duran ellerini sıkıyor olduğundan sarımsı bir renk almıştı. Gözleri hiç olmadığı kadar öfkeyle açılmıştı ve burun delikleri aldığı kasırgalar yüzünden genişlemişti.
Uzun tırnaklarını taehyung'un kollarına geçirirken, "bırak oğlumu! Bir hayvandan farkın yok!" diye zırvalarken hakaret ettiğini düşünmüştü. Fakat taehyung her zaman çok daha kötüsünü duymuştu. Ne olduğu bilinmeyen insanlar ağzına geleni söylerdi.
"Size bu odaya girme iznini kimse vermemişken burada olmanıza ne demeli?!" diye bağırdığında ise yoo na'ya dönmüştü. Jin young'un yakasındaki ellerini geriletip onu arkaya doğru itmişti. Dengesi bozulurken ayakta durmaya çalıştı annesinin kolundan tutmasıyla.
Elini kaldırıp işaret parmağıyla tehdit edercesine konuşmuştu."Bir daha bu odaya ayak basmayacaksınız! Hele jungkook... Onun yanına dahi yaklaşmayacaksınız! Gözünüzün ucu bile değmeyecek ona!" diye çemkirdiğinde ses tellerindeki yanma hissine aldırış etmemişti. Gözlerinin açıklığı, kaşlarının zıtlığı, dişlerinin birbiriyle savaşı, dudaklarının ufak sızısı onu hiç olmadığı kadar korkutucu gösteriyordu.
Jungkook duyduğu kelimeleri idrak etmeye çalışırken bakışları amansızca geziniyordu sıfatların üstünde. Önünde duran adamın sırtına geldiğinde minnet duyası gelmişti bir anda. Fakat düşünüyordu; bu can alıcı sözler onu korumak için mi söylenmişti yoksa tamamen göz boyamak için miydi? Belki de kimse ona yardım edemesin diyeydi. En azından jungkook'un zihni bu düşüncelerle doluydu.
Jin young bozulan ifadesi ile dişlerini birbirine bastırıyor ve ellerini yumruk yapmış, aşağılık durumuna düşmenin utancını yaşıyordu. Arkasını dönüp giderken adımları yeri sarsıyordu. Yoo na ise yüzündeki hazmedememişlik ile taehyung'a nefretle bakmış, ardından tıpkı oğlu gibi çekip gitmişti.
Taehyung'un bakışları kapıyı bulurken nefeslerini düzene sokuyordu yavaş yavaş. Kapıda duran min ah ve yoo Jung ile karşılaştığında ise gevşememiş kaşları sanki daha fazla oluru varmış gibi çatılmıştı. Bu bakışlarla karşılaşmasına rağmen yüzündeki galibiyet sırıtışını silmeyen min ah, arkasını aynı sakinlikle dönerken kızı da peşine takılmıştı. Gözden kayboldukları sırada taehyung yere çekiç vurur gibi adımlarını sert atmış, kapıyı çarpmıştı hızla.
Kapanan kapının ardından ortama bir sessizlik hakim olurken, taehyung bakışlarını jungkook'a çevirmişti. Göz göze geldikleri an kolundaki elini hareket ettirmiş ve olduğu yeri okşamasını sağlarken, bakışlarını kaçırmıştı hala sönmeyen ateşten.
Ağır bir adım atmışken kendine bakmamaya inat etmiş jungkook'dan ayırmıyordu gözlerini. Attığı adımları serileştirmiş, tam da jungkook'un önünde durunca eğik başından hafifçe sallanan saçlara bakmıştı. Tek kelime dahi etmiyorken yaşadığı gerginlikle başını kaldırıp taehyung'a bakmıştı, jungkook.
"O-onlar girdi..." diye konuştuğunda kekelemişti. Derince yutkunup sözlerine devam etmişti kendisine bakan alevlere rağmen. "Yemin ederim ki ben açmadım! Hatta, hatta onlar gelince banyoya saklandım!" dediğinde eliyle banyoyu işaret etmişti.
Banyoya bakma tenezzülünde bile bulunmayan taehyung, "biliyorum." demişti kısık ama boğuk çıkan sesiyle. Kaşları hafifçe aralandığında kendine inanıp inanmadığını anlamaya çalışıyordu. Bu tavırların oyun olabileceği kanaatine bile varabilirdi.
Dudaklarından kısık sesli çıkan "gerçekten bana inanıyor musun?" cümlesiyle kalbi hızlanmıştı. Nefes almakta zorlanıyor, taehyung'un gerçekten ona inanır gibi bakan gözlerini halüsinasyon sanıyordu. Başını salladığında ise sanki sadece fiili olarak değil de sözlü olarak da kanıtlaması gerekiyormuş gibi, "hıhım, inanıyorum." demişti, taehyung.
Her halinden korkuyor olduğu belli oluyorken, dudaklarını ısırıyor oluşundan pembemsi rengin en koyu halini almıştı. Dudaklarına inen bakışlar ile de bir sıcaklık basmıştı soğuk tenini. Gözlerinden ayrılmayan gözler onu telaşa sokuyor, kaçmak için delik aramasına neden oluyordu. "Neden böyle davranıyorsun?"
Kendi içinde kuşkuya düşerken nasıl davrandığını sorgulamaya başlamıştı, jungkook. Taehyung ise sorduğu soruyu cidden de merak ediyordu. Çünkü görmüştü. Jin young'a karşı olan çıkışına şahit olmuşken kendisine böyle sönük davranması düşünülmesi gereken bir durumdu.
"Nasıl?" diye konuştuğunda sesi kısık çıkmıştı. Neden bahsettiğini bilmiyorken saçma sapan bir şey söylemek istemiyordu. Zaten yeterince küçük düşmüş, kendini defalarca kez suçlamasına neden olmuştu yaşananlar.
Taehyung, jungkook'un hiçbir tarafını beğenmediğini düşünürdü fakat içten içe bilirsi ki, onun en çok soylu çekingenliği ilgisini çekerdi. Kendine kıyasla küçük bedeni hemencecik kızarıyor, yanlış bir şey söyleyebilme ihtimalinden ölümüne korkuyor, bazen ona yapılan kötülükleri bile anlamakta zorlanıyordu. Saflığı, ve tekrar belirtilmesi gereken soylu çekingenliği herkesi etkilemeye yetebilecek bir unsurdu.
"Onlara hiçbir korku belirtisi göstermeden çıkışabiliyorken neden benden çekiniyorsun?" demişti, taehyung. Söylediği kendisine bile saçma gelmişti çünkü nedeni oldukça bariz bir şekilde ortadaydı. Jungkook vermesi gereken fakat düşününce bile tüylerini ürperten cevaba karşı gülmek istemişti. Acılarını görmezden gelmekten başka bir şey yapamazdı bu saatten sonra. Çünkü ne dayanmaya mecali kalmıştı, ne de artık üzülecek veya sevinecek kadar duygusu...
Bakışları yine boşluğa dönerken boğazının kuru oluşuna rağmen konuşmak için ağzını aralamıştı. "Çünkü... Onlar ne derlerse desinler beni üzemezler."
"Ben?... Onların yaptıkları üzmüyorken benimkiler neden üzüyor?" diye konuşmuştu hemencecik. Yüzleşmekten korkuyordu bir çok şeyden. Yine de duymak onu rahatlatacak gibi sorup duruyordu.
İrisleri taehyung'unkiler ile bir olup boğucu bir sükunete girmişti. Dudakları aralanmış, söyleyecek bir şey bulamaması ile boş bir şekilde bakmıştı. Başını eğdiği sırada parmaklarıyla oynamış, ona söyleyeceği şeyin utancını yaşamamak için böyle avutmuştu kendini. "Buna bir cevabım yok..." derken sesi oldukça kısık çıkmıştı.
Taehyung dudaklarını birbirine bastırmıştı. Derince yutkunurken elini boğazına koymuş, ve sanki nefes almakta zorlanıyormuş gibi boynunda hareket ettirmişti bastırarak. Başını kaldırıp da kendisine bakan jungkook'a karşı kıstığı gözleriyle bakıyordu.
"Peki sen? Neden sert sözlerine karışan savunmacı tarafında beni de ekledin ki? Onlara sadece senin odana girmemelerini söyleyebilirdin. Bana yardım etmesinler diye mi yanıma yaklaşmasınlar istedin?"
Gevşeyen kaşları bu durumun aksini iddia ederken ağzından dökülen cümleler, "sandığım kadar saf değilmişsin. Bazı şeyleri anlamakta hiç zorluk çekmiyorsun." olmuştu. Kırıcı olduğunun farkındaydı ama ona göre olması gereken de buydu. Aralarında bir yakınlık olması onları düpedüz uçuruma sürüklerdi.
Başını kırgınlıklarının üstüne eklenen yeni kırgınlık ile indirip, parçalanan gururunun acısını dudaklarından çıkarmıştı. Dişlerinin arasında yoğurduğu dudağı acı vermeye başlarken adımlarını geriye doğru atıp uzaklaşmıştı, taehyung'dan. Kendini en kötü zamanlarda bile huzura kavuşturan manzaranın önüne oturmuştu yine yeniden.
Dizlerini de oturduğu yere koyarken, dizlerini kendine çekmiş ve kollarıyla çevrelemişti. Başını neredeyse taşlaşan koluna yaslamıştı. Buraya geldi geleli yemekten, içmekten kestiği için küçülüp kalmıştı. Gözünün altı gecenin karanlığına dönmüş, gözlerinin yıldızları ise ışıklarını kaybetmiş çığlık çığlığa ağlıyorlardı.
"Benden aldıkların neden benden fazla?" diye sorarken bunu sanki taehyung'a değil de, her şeyin şahidi olan manzaraya söylüyordu. Yapraklarını jungkook'un hüznüyle dökmüştü bu yıl. Öyle çok bakmıştı ki jungkook, yaşadıkları adına büyük bir acı çekmiş ve acısına ortak olmuşlardı yapraklarını dökerek.
Kulaklarına ulaşan fısıltı yutkunmasına sebep olurken duymamış gibi yapmıştı. Bundan kaçmak her zaman daha mantıklı gelmişti. Jungkook'a dikkat kesilen gözleri bu manzaraya daha fazla şahitlik etmemeyi tercih etmişti. Öyle ki, onu görünce üzülüyor ve yumuşamasını sağlıyordu. Bir an onun suçsuz olduğuna bile inanıyordu.
Kulakları tekrar bir kaç söz işitmişken bakışları tekrar ona dönmüştü. Fakat bu sefer sadece kendisi duyacak kadar sessiz söylüyordu."sesin çıkmıyor...Üzülüyor musun?" diye zar zor anlayabildiği kelimeler kendisine söyleniyor sanıyordu. Ta ki o devam edene kadar. "Baksana sen çok mutlu görünüyorsun."
Kendi dolabına yönelmişken bile garip bakışlarını yolluyordu, jungkook'a. Kendisiyle konuştuğu anlaşılıyordu fısıldayışlarından bile. Konuşurken sesi buruk bir heves barındırıyordu. Numan rağmen taehyung ses etmemişti. Alacağını almış çıkıyorken "ben gidiyorum, jungkook. Eğer kapıyı açmaya çalışırlarsa min ah yengeme söyle. Her ne kadar onu sevmesem de haksızlığa göz yummaz. Ben gelene kadar sana iyi bakar." demişti.
Bakışları jungkook'un saçlarında asılı kalmışken cevap almaması bile onu dinlemediği, duymadığı anlamına geliyordu. Kaşları tekrar çatışırken bunu umursamamıştı. Bir şeyler daha fısıldıyorken en sonunda söylediği cümle, kapıyı kapatmak için elini kola yaslayan taehyung'u sekteye uğratmıştı.
"Gitme! Sen gidersen ben yalnız kalacağım..."
Kendisine asla dönmeyen jungkook'a irileşen gözleriyle bakıyordu. Dudakları aralanmış, fısıltıyla çıkan sesin titrekliğine odaklanıyordu. Kendisine söylenmediği barizken jungkook'un ciddi ciddi deliriyor oluşuna inanmıştı. Kendi eserine bakıyor, hatta bu eseri satıp üstüne yüklü miktar para almayı bile düşünüyordu. Böyle biriydi.
Zorla yutkunurken kapıyı kilitlemiş ve aklından geçen onca şeyle attığı adımların farkında olmadan çekip gitmişti. Ve o gidince, jungkook tüm o yalnızlığıyla odada tek başına kalmıştı. Fakat bilinmesi gereken en önemli nokta da, jungkook'a yalnızlığın asla iyi gelmediğiydi. Durmadan düşünüyor oluşu onu git gide aşağı çekiyordu.
"Bilen biliyor ya, ben her zaman en ufak şeylerle bile yetinirdim. Sende biliyorsun. Ben sensiz nasıl yaşayacağım?" diye ağlamaklı çıkan sesiyle aslında biriyle konuşuyordu. Birine hitap ediyordu. Dolan gözleri titreyen çenesiyle sarsılıyor ve boşalacak yok arıyordu.
Bacaklarını oturduğu yerden aşağıya indirdiğinde duruşunu da dikleştirmişti. Avuçlarıyla sildiği yanakları, gözlerinde beliren hırs ile kendine gelmeye çalışıyordu. "Buna bir çare bulmam lazım..." dediğinde yine yeniden akan yaşı sertçe silmişti. Hüzün dolan gözlerinden silmeye çalıştığı çaresizlik karşısında öfkeleniyordu.
"Artık, artık buna boyun eğmeyeceğim!"
Selam!!! Fici bayağı bi karıştırdım gibi hissediyorum. Bir bölümde en olası olay nedir sizce? Aralarında bir şeyler olmaya başladı mı yoksa hâlâ birbirlerinden nefret mi ediyorlar? Neyse, Beklemede kalın, maia ile kalın. 🪄💗✨
|
0% |