Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@cileklerveyoon

Yorum yapmayı unutmayınız!!

İyi okumalarr✨

 

 

Kapıyı tereddütle açarken bunun bir oyun olup olmadığını anlamaya çalışıyordu, jungkook. Elinde duran anahtar yüzünü asla güldürmüyor, aksine onu geriyordu. Aralık kapıdan etrafı didikliyordu resmen.

 

Dün geceki sakinlikten sonra sabahleyin taehyung odanın anahtarını vermişti ona. Bu evin içinde istediği yere gidebileceğini ve kaçmak istese bile onu yeniden bulabileceğini söylemişti. Bu yüzden kaçmaya yeltenmek yerine şimdilik taehyung'un güvenini kazanma derdindeydi jungkook.

 

Zaten fazlasıyla yalnızlık çektiği için en azından geçen günün ardından o kişilere teşekkür etmek istiyordu. Hiç olmasa bile eninde sonunda bir ihtimal ona yardım edebilecek birileri olması onu mutlu etmişti. Bunu sonraya ertelemişti çünkü gidip de hemencecik teşekkür edemezdi.

 

Kapıyı arkasından kapatmış ve tabi kilitlemişti tekrar odaya girilmemesi adına. Geçen gün izinsiz girenler bu sefer ki fırsattan da istifade edebilirlerdi.

 

Adımlarını hızlı ama bir o kadar sessiz atmaya çalışırken bakışları etrafta fıldır fıldır geziniyordu. Büyük merdivenin başına geldiğinde kenardan bakmıştı salona. Burayı her gördüğünün aksine boştu. Hiç kimse yoktu. Bu ona rahatlık verirken merdivenlere yönelmiş ve yine çekingen adımlarla aşağı inmeye başlamıştı.

 

Salona geçtiği sırada neresi olduğunu bilmediği bir odadan ses geliyordu. Oraya yönelmek bir yana dursun, bakmayı bile düşünmüyordu. Kimseyi görüp de kendine iş çıkarmak istemiyordu. Bu yüzden adımlarını salonun boydan boya cam olan duvarına yönlendirmişti.

 

Bahçeyi bir de bu köşeden izlerken arkasından gelen adım sesiyle hemen dönmüştü. Gördüğü kişi evin hizmetlisi iken aslında bunun iyi bir karşılaşma olduğunu düşünmüştü. Aklındaki şeyi söylemek için zihnini yorarken orta yaşlı kadın ondan erken davranmıştı.

 

"Bir şey mi istediniz, efendim?" diye nazikçe konuştuğunda Jungkook'un kaşları havalanmıştı. Başını iki yana sallarken, "hayır, teşekkür ederim. Sadece... Bay kim'in son zamanlarda nerede olduğunu biliyor musunuz? Onu göremedim..." diye sormuştu.

 

Kadın jungkook'un yüzüne bakarken, "siz bilmiyor musunuz, bir kaç gün burada olmayacağını söylemişti. Ne zaman geleceğini bilmiyorum ama yakında gelir çünkü fazla uzun kaldı." demişti. Hafif kısık bakışlarıyla da jungkook'un tepkilerini ölçüyordu. Onun bu evde ne konumda olduğunu öğrenmek istiyordu en nihayetinde.

 

Bakışları yere inerken başını hafifçe sallayıp, "anladım... teşekkür ederim." demişti. Kadın gülümseyip giderken yalnız başına kalan jungkook düşüncelere dalmıştı. Fakat onu bu düşüncelerden ayıran şey, günler öncesinde duyduğu sesin sahibiydi.

 

"Ooo bakıyorum da oda hapsin bitmiş!" diye alaycı bir şekilde konuşmuş, tek kaşı havadayken jungkook'u yukarıdan aşağıya süzmeyi de ihmal etmemişti. Bundan rahatsız olan jungkook ise kaşlarını çatmıştı hafifçe.

 

Başını eğip de elini saçına götürüp kaşıdığında adımlamıştı oradan uzaklaşmak için. Hiç mi hiç hoşlanmamıştı jin young'dan. Üstelik kendisine fahişe demesi yetmemiş gibi, araya yoo jung'u da katmıştı. Kendisini öyle bir konumda asla düşünmemişti.

 

Yanından geçip gitmeyi planladığı jin young kolunu önüne uzatıp da gitmesini engellediği sırada yüzünü ona çevirmiş, sorgular şekilde bakmıştı. "Kolunu çeker misin?" demişti net ama kısık bir sesle.

 

Buna gülen jin young kolunu çekmemiş, bu sefer kendisi geçmişti jungkook'un önüne. "Sana gidebileceğini söylemedim."

 

"Sizden izin istemedim." demişti jungkook, öncekine nazaran daha yüksek çıkan sesiyle. Yeniden sert olması gerektiğini anlamıştı o an. Aksi halde bunların üstesinden gelemezdi.

 

Jin young o gün bir şeyi çok net anlamıştı. Jungkook'un taehyung'dan dizleri titreyecek kadar korkması. Kendisine sert bir sesle çıkışmasına rağmen taehyung'a karşı kullandığı ses tonu çok korumasızdı. Sığınmak ister gibiydi. Kendini açıklama çabaları bile aralarındakinin aşktan ziyade bambaşka bir bağ olduğunu anlamaya yetiyordu.

 

"Bu numaralar bana sökmez, bebeğim." dediğinde sona eklediği kelime jungkook'un midesinin bulanmasına neden olmuştu. Yüzünü ekşitmişti iyice. Saniyelik süren bu ifadeden sonra dişlerini sıkmıştı.

 

İstediğini elde eden, jungkook'un huzurunu bozduğunu davranışlarından anlarken yüzündeki alaycı gülümseme daha da yayılmıştı. "Senin bize yedirmeye çalıştığının aksine daha kırılgan bir yapın var. Bu evde savunmasızsın. Öyle bana atar gider yaparak kendini daha güçlü gösteremezsin!" demişti.

 

Sert ve alay dolu çıkan sese karşı diyecek bir şey bulamamıştı. Dudaklarını içten ısırarak üstündeki baskıyı atmaya çalışıyor olsa da karşındaki adam onu daha da çıldırtmaya yetiyordu. Daha fazla dinlememek adına adımını atmıştı uzaklaşmak için, kaçmak için.

 

Bu sefer kolundan tutulup çekildiğinde bedeni jin young'un bedenine çarpmıştı. Bununla kendini geriye çekmeye çalışmışken buna izin vermemişti, jin young. Belinden tutup onu köşede kıstırmıştı.

 

"Bırakın beni! Ne yapıyorsunuz siz!?" diye söylenip çırpınırken yüzü kızarmış, olduğu durum karşısında gözleri dolmuştu. İçi büyük bir kusma hissiyle dolup taşıyordu. Kulağına doğru eğilen yüze karşı boynuna değen nefesler gözlerini kapatmasına neden olmuştu. "Bırak beni!" diye son defa yalvarmıştı.

 

"Bakalım bu yalvarışlarını altımda yattığında hala bırak beni diyebilecek misin?" diye konuştuğunda duyduğu kelimelere karşı gözleri kocaman açılmıştı. Gözlerinden yaş akarken elini jin young'un göğsüne koymuş, iyice ittirmişti.

 

Bu sefer hemencecik ayrılmıştı kendisinden. Adımlarını hızlatıp da oradan uzaklaşıyorken elinin tersiyle silmişti göz yaşlarını. Bütün salonu dolduran kahkaha sesi kulağını parçalama hissini uyandırıyordu.

 

Üst kata çıktığında koridoru hızlı adımlarla geçmeyi planlıyordu ki bulanık gözlerinin açısına yoo jung girmişti. Bakışlarını jungkook'a çevirdiğinde bir yandan onu dışarıda görmenin tuhaflığı öteki yandan da ağlayışlarının nedenini merak etmişti.

 

Fakat bunu sormaya fırsat bile bulamamışken, jungkook yanından hızla geçip gitmişti. Elindeki anahtarı titreyen ellerine rağmen kapıya zorla sokuşturmuştu. Kapıyı açıp da içeriye girdiğinde ardından kapatmıştı tekrar.

 

Kendini yatağa attığında ellerini yüzüne kapatmıştı. Omuzları sarsıla sarsıla ağlarken şuan bile güvende olmadığını düşünüyordu. Daha ilk günden buradan kaçmanın yolunu bulmalıydı. Bu tür yakıştırmalar, hatta tehditlere kadar varıyorken burada kalması imkansızdı.

 

Kaçıp gitmek istiyordu ama kendinde o gücü bile bulamamıştı. Jin young'un kendisini sıkıştırdığı sırada yaşadığı iğrenç duygulara yenik düşüyordu.

 

Düşündükçe ağlamış, ağladıkça başının ağrısı onu güçsüz düşürmüştü. Gözlerinde yanma hissi oluşurken ağlayışları yavaşlamıştı. Şimdi yüzünü silme zahmetinde bile bulunmazken pencerenin önünde oturmuş, duyduğu şeyin zihnindeki yankısının uçup gitmesini bekliyordu.

 

Bir türlü bunu başaramamışken saatler geçmiş, gün batımını izlemişti. Midesi guruldarken ağzına tek bir lokma dahi almak istemiyordu. Üstelik boğazı iyice kurumuşken sadece yarım bardak su içebilmişti.

 

Sonunda beklenen an geldiğinde kapı çalmıştı. Muhtemelen anahtar içeriden takılı olduğu için dışarıdan girmiyordu. Kapıda kalmıştı, taehyung. Jungkook tıklatılan kapıya bakmıştı irkilerek. Bugün duyduğu lanet sesin sahibinin gelmiş olduğundan korkuyordu. Tüm bu korkuya düşman kesilen ses taehyung'a aitti.

 

"Jungkook?" adı anıldığında gözleri irileşmişti. Dudaklarını birbirine bastırdığı sırada ağlama hissi ele geçirmişti onu tekrardan. Çenesi titrerken ikinci kez, "Jungkook, içeride misin? Aç kapıyı, benim!" dediğini duymuştu.

 

Şu eve geldiğinden beri ikinci defa seviniyordu, taehyung'un sesini duyduğuna. Sarsak adımları kapıya kadar zorla götürmüştü onu. Anahtarı çevirip kapının açılmasını sağladığında bakışları soğuğun içeriye hücum etmesiyle gözlerindeki acı hissine karışan taehyung'du.

 

Jungkook'un birbirine karışmış yolunmuş saçlarını, kan çanağına dönmüş gözlerinin yalvarışlarını, dudaklarının büzülüşünü, çenesinin titreyişini, yanaklarının ıslak hüzün sıvısına bulaşmış oluşunu görünce kaşları hiç olmadığı kadar çatılmış ve büyük bir öfke hissine kapılmasını sağlamıştı.

 

İçeriye adımını atıp kapıyı ardından kapattığında elindeki anahtarı doğrudan elinden atmıştı yere hafifçe. Geriye doğru adım atan Jungkook'a yanaşmış, ona yalvarışlarla bakan gözlere odaklanmıştı. Elini kaldırıp jungkook'un yanağına yaslarken, "ne oldu? Neden bu haldesin?" diye sormuştu.

 

Jungkook başını yanağındaki ele doğru iyice gömerken taehyung dayanamamıştı. Zaten dikenlerle kaplı olan bu güle kim zarar vermişti? Kim buna cüret etmişti? Kim bu masumluğa bir kir daha bulaştırmaya kalkmıştı?

 

Elini jungkook'un sırtına koyarken kendine doğru çekmişti. Göğsüne yaslanan beden oldukça güçsüzken elini saçlarına koymuştu rahatlatmak için. Öfkesine hakim olmaya çalışıyordu şimdilik. En azından onu korkutmamak adına erteliyordu.

 

Esmer teni jungkook'u sarmalarken bir kez daha sormuştu. "Anlat bana, jungkook! Kim ne söylediyse, ne yaptıysa ona misliyle yaşatacağımı biliyorsun. Söyle bana, küçüğüm...".

 

Buna hiçbir cevap veremezken kollarını taehyung'a sarmıştı, jungkook. Yaslanmış olduğu beden ona dayanak oluyorken ağladıkça ağlamak istiyordu. Hıçkırıklarının arasından, "burada kalmak istemiyorum! Götür beni buradan. Lütfen, lütfen taehyung..." diyebilmişti.

 

Yalvarışları taehyung'u uzun zamandan beri yıkan tek şey iken başında olan elini kullanarak onu daha çok kendine bastırmıştı. Dilinde acı varken, içinde nefret vardı, jungkook'un. Yüzü daha çok gömülürken taehyung'un göğsüne, tüm acısına rağmen utanabilmeyi istemişti o an.

 

Hayatı boyunca iltifatlar alıp o tür şeylerle aynı cümlede bile kullanılmazken şimdi kendisine böyle bir şey yapılacağı korkusu tüm bedenini ele geçiriyordu. "Gitme! Beni yalnız bırakma!" derken sesi o kadar korku dolu çıkmıştı ki, taehyung'un gözleri irileşmişti.

 

Başını jungkook'a doğru eğmiş ve omzuna ufak bir öpücük bırakırken, "gitmiyorum, bak buradayım!" diye fısıldamıştı. Jungkook'a dudaklarını değdirdiği sırada tüm bedeni karıncalanmıştı. Onu daha da sarıp sarmalamak istemişti.

 

Jungkook'u kendisinden ayırmıştı, yüzünü görmek için. Kendisine sarılı olan kollar isteksizce sıyrılırken zeytin gözlere bakmıştı. Yanağındaki göz yaşlarına çevirdiği sırada gözlerini, ellerini jungkook'un yüzüne koyup yanağındaki ıslaklıkları baş parmakları ile silmişti narince.

 

"Ağlama!" demişti. Ellerini indirip Jungkook'un elleriyle birleştirdiğinde onu yürütmüştü beraberinde, banyoya doğru. Sarsak adımlarla yürüyen jungkook'la beraber banyoya girdiğinde kapıyı kapatmıştı arkalarından.

 

Duşa kabinin içine soktuğu jungkook'u ayakta tutmaya çalışırken, "yıkan da kendine gel." demişti. Umursamazsa üstündeki kıyafetleri çıkarmış, onu iç çamaşırıyla bırakmıştı. Küçük taburenin üstünde oturan jungkook, derin nefes alırken hıçkırmıştı.

 

Suyu açıp ılıklığını kontrol ettikten sonra jungkook'u bir güzel yıkamıştı. Yanaklarını elleriyle su yardımı ile yıkamıştı, göz yaşına dair bir iz kalmasın diye. Bacağında gördüğü iz ile bu sefer kendine kızarken vicdan azabı çekmişti yine yeniden.

 

Islanan iç çamaşırından dolayı tamamen soyunuk gibi görünen haline odaklanmamaya çalışmıştı, taehyung. Kirli düşüncelerini asla jungkook'a yaklaştırmamalıydı.

 

Tir tir titreyen jungkook'u bir kaç dakikalığına yalnız bırakıp kıyafet getirmeye gitmişti. Pijama takımlarının arasından içi yünlü olan en kalınlarından birini seçmişti. Şimdi bu durumda bir de hasta olmasını asla istemiyordu.

 

Tekrar banyoda bulunduğunda kıyafeti dolabın üstüne bırakmıştı. Kararsızsa konuşurken "kendin giyinebilecek misin?" diye sormuştu. Onu giydirmek jungkook'u rahatsız hissettirebilirdi. Üstelik üstündeki ıslak iç çamaşırını bile çıkarması gerekecekti.

 

Jungkook'un bakışları taehyung'a dönerken iyice sakinleşmiş gibiydi. Muhtemelen artık kaldıramadığı için psikolojik bir kriz geçirmişti. Duş ona iyi gelmişti. Başını sallamış. "Ben yaparım..." demişti boğuk çıkan sesiyle.

 

"Tamam. Ben içeride bekliyorum seni." demiş ve çıkmıştı. Derin derin düşünürken ne yapması gerektiğini kestiremiyordu. Öncesinde ne olduğunu bilmesi gerekiyordu. İhtimaller de apaçık ortadaydı. Ona daha rahat hissedebilsin diye verdiği anahtarla dışarı çıkmış, fakat rahatsız edilmişti. Belki de biri ona vurmuş veya hakaret etmiş bile olabilirdi. Düşündükçe başını duvarlara vurmak istiyordu.

 

Çok sürmeden de jungkook banyodan çıkmıştı. Nemli saçlarından akan damlalar alnıyla buluşurken bakışlarını oradan çekememişti, taehyung. Geçip yatağa oturduğunda onun uzanmasını sağlamıştı. Üstüne çektiği ince örtüyü kendi kalın battaniyesi ile değiştirmişti. Alnındaki ıslak tutamları geriye atarak sessizliğini izlemişti, jungkook'un.

 

Bir süre sonra jungkook gözlerini kapatmış, uykuya dalmıştı burun çeke çeke. Bunu fırsat bilerek kolundaki saate bakmış ve gecenin bir yarısı oluşunu umursamadan ayaklanmıştı. Kapıyı açıp da çıktığında adımları doğrudan jin young'un odasına yönelmişti. Bu pisliği ondan başka yapabilecek kimse yoktu.

 

Kapının kolunu aşağıya ittirmişti hızla. Açılmaması kilitli oluşunu bildirirken bu sefer kapıya vurmaya başlamıştı. "Jin young! Aç kapıyı şerefsiz!" diye bağırdığında tüm sessizlikte yankılanmıştı sesi.

 

Odaların ışıkları açılıp da ev halkının merakla kapılara yönelmesiyle taehyung tekrar bağırmıştı. "Sana aç kapıyı diyorum!" diye bağırdığında ses telleri kopacak gibi olmuştu. "Neler oluyor?" diye duyduğu ses amcasına aitti.

 

Kapıda pijamalarıyla duruyor, uykulu gözlerle bölünen rüyasının nedenini soruyordu. Taehyung cevap vermeye hazırlanmıştı. Fakat tam o sırada kapı açılmış, jin young görünmüştü. Amcasını hiçe sayıp ona yönelirken dişlerini birbirine bastırmıştı.

 

"Niye delirdin gecenin bu saatinde?" demişti küstahça. Gözlerini daha yeni açıyor, uykulu olmasına rağmen kendisinden ödün vermiyordu. Egosu, hiç kimsenin ona zarar veremeyeceği düşüncesi, her istediğinin olacağını sanması asla tükenmeyecek şeylerin başındaydılar.

 

Elleri doğrudan jin young'un yakasını bulurken onu öne çekip duvara yaslamıştı. "Ne yaptın ona? Söyle!" diye bağırdığında elinin altındaki genç titremeye başlamıştı bile. Yine de korktuğunu belli etmemeliydi çünkü, bilirsiniz ya egosundan çok şey kaybederdi.

 

Elleri yakasındaki ellere dolanırken yoo na da çıkıp gelmişti oğlunu kurtarmak adına. "Delirdin mi sen? Bıraksana oğlumu!" diye söylenmiş ve taehyung'u omuzlarından tutup çekiştirmeye başlamıştı.

 

Taehyung'un bakışları onu bulmuşken ellerini jin young'dan çekmişti. Kadına dönerken ellerini hemen çekmişti korkudan, omuzlarından. "Sıra sana da gelecek yoo na! Şimdi çekil ve biraz da olsa iyi bir anne ol! Oğlunun başında olmana rağmen onu asla doğru düzgün yetiştiremedin!" diye kükremişti resmen.

 

Kadının gözleri iyice irileşmiş, büyük bir utanç yaşarken ne diyeceğini bilememişti. Diğer yandan min ah ve ailesi dururken, taehyung'un amcası olanlara keyiflense mi yoksa ayırsa mı diye iyice düşünmüştü. Fakat aslında tek isteği rahat bırakılmaktı.

 

Bu yüzden odasının önünde durmaktansa kopan kıyametin içinde bulunup kendine bir pay ayrılmasını sağlamıştı. Aynı hararetle eşi de arkasından gelirken, min jae kız kardeşine yerinde durmasını işaret edip onlarla ilerlemişti.

 

"Şimdi söyle, ne yaptın Jungkook'a?!" diye tekrar sorduğunda jin young'un yakasına yapışmıştı yeniden. Kaşları çatıkken, kendince eğlendiği zamanların acısı çıkıyordu şimdi. Bu işten sıyrılmanın en iyi yolu, suçu başkasına atmaktı.

 

Bakışları etraftaki insanlara yönelirken doğrudan isim verirse elinde patlayacağının farkındaydı. "Ben nereden bileyim! Kendini ağlatıp da suçlusu olarak beni mi seçiyor?" diye üstelemişti. Yağ gibi üste çıkmayı ondan daha iyi kimse başaramazdı.

 

Yüzü artık öfkeden seğirirken çıldırmak üzereydi. Jin young'un yakasındaki elleri boynuna çıkarken bu sefer daha kararlıydı istediği cevabı almaya. Asker üniforması üstündeydi ve tüm bu kasırga bedenine öyle güzel oturuyordu ki, tüm yapısıyla karşısındaydı kötülüklerin.

 

Boynundaki ellerin bulunduğu yeri sıkı sıkıya tutmasına karşın yüzü kızarmış, nefesleri zorlamaya başlamıştı. Yoo na oğlu için çırpınıyorken araya giren kişi amcası jun ho olmuştu. Taehyung'un kolunun üstüne bıraktığı eli ile, "sakin ol ve çek ellerini. Katil mi olmak istiyorsun?!" demişti.

 

Taehyung bakışlarını amcasına çevirdiğinde, "ben zaten katilim." demişti. Bunu o kadar ciddi söylemişti ki, amcasının da başına yeni dank etmiş gibiydi. Adam yine de pes etmemiş ve "bu görev dışı, taehyung. Hapse atılırsın. Bırak şimdi, ne olduğunu ortaya çıkarırız beraber..." demişti.

 

Güvenle bakan gözlerine inanmıştı. Elini Jin young'un boynundan çekerken sakin olmaya çalışıyordu. Elini alnına koymuş ovuştururken amcasının sesi kulaklarını doldurdu yine. "Konu ne? Bana her şeyi baştan anlatın." demişti.

 

Araya atlayan ilk kişi yine çenesini tutamayan Jin young olmuştu. "Şu odasındaki çocukla alakalı galiba. Yine bir şey olmuş, benden biliyor!" derken taehyung bakışlarını ona çevirmişti. "Kapa çeneni gerizekalı! Sensin, biliyorum!"

 

Kendini mağdur durumuna düşürmek için ses tonunu, bakışlarını ayarlıyordu. "Bakın, görüyorsunuz!" diye yakınmıştı. Taehyung derin nefes aldığı sırada artık sabrının gelmediği kanaatine varmıştı.

 

"Ben bugün gördüm onu. Buradan geçerken ağlıyordu. Ona ne olduğunu soracaktım ama bana bakmadı bile." demişti yoo jung. Şimdi olan biten her şey gerçekliğe kavuşabilecekti. En azından buradan yola çıkarak ne olduğunu anlayabilirlerdi.

 

Taehyung sanki birden daha ilgili olmuşken yoo jung'un önünde durmuştu. "Ne zamandı?" diye sormuştu. Kız düşünür gibi yaparken hatırladıklarını dile getiriyordu. "Sanırım saat iki gibiydi... Evet, evet. Saat ikiydi."

 

Herkes buna pür dikkat kesilirken Jin young'un yüzü düşmüştü. Belli etmemeye çalışsa da korkusu gün yüzüne çıkıyordu.

 

Birden başka bir şey hatırlamış gibi gözleri irileştiği sırada, "doğru ya... Soo hyun teyze de onunla konuştuğunu söylemişti!" demişti.

 

"Ne? Ne konuşmuşlar? Hem soo hyun nerede?" diye konuştuğunda gözleri etrafta gezinmişti kısaca. Aradığını bulamayınca bir kaç adım atmış, merdivenin başında dururken gür sesiyle bağırmaya başlamıştı. "Soo hyun! Soo hyun teyze!"

 

Alt katta bir kapı açılıp da ayak sesleri geldiğinde, uykusundan yeni uyanmış orta yaşlı kadın çıkagelmişti. Merdivenlere doğru bakarken başını kaldırıyor, olup biteni anlamaya çalışıyordu. "Efendim, taehyung bey?"

 

Kadının bu halini görünce daha fazla telaşlanmasını umursamadan, "yukarı gel çabuk!" demişti yalnızca.

 

Kadın neye uğradığını şaşırırken koştura koştura merdivenleri çıkmış, diğerlerinin yanına sert adımlarla giden taehyung'u takip etmişti. Bütün aile üyelerinin toplandığını görünce korkmuştu, bilmediği okların kendine dönmesinden. Herkes bakışlarını ona çevirmişken ellerini birleştirmiş, bakışlarını taehyung'a çevirirken, "efendim, ne oluyor?" diye sormuştu.

 

Taehyung hiç beklemeden beline yasladığı elleriyle konuya girmişti. "Bugün jungkook ile ne konuştun?" derken tek kaşı kalkmıştı. Kadın konunun kendisi olmadığını görünce rahat bir nefes almıştı.

 

Yine de yoo jung'a bakmış, onu ispiyonladığını düşünerek üzülmüştü, öfkelenmişti içten içe. "Onu salonda görünce bir şey ister mi diye yanına gittim. Sorunca da bir şey istemedi. Sadece bay kim'in nerede olduğunu sordu. Bende günlerdir burada olmadığını söyledim..." dediğinde yanlış bir şey yapmamış olmayı diledi. Suçlu çıkmak istemiyordu.

 

Taehyung bu durumu çok az garipserken tekrar lafa girmişti. "Ya sonra? Kötü mü görünüyordu? Ağlıyor muydu?"

 

Kadın hızla başını sallarken, "hayır efendim, iyi görünüyordu..." derken sesi kısılmıştı sonlara doğru. Bakışları Jin young'u bulurken korkmuştu. Bildiği şeyi sorarlarsa diye ödü kopmuştu. Söylemezse daha beter olacağını biliyor, yine de bunun sonucunda Jin young'un kendisine musallat olacağından da emindi.

 

Taehyung kadının bakışlarının Jin young'un üzerinde olduğunu görünce kısmış olduğu gözlerini Jin young'a çevirmişti. Tam o sırada kadın taehyung'a bakmış, yakalandığını anlamıştı. Başını eğerek içinde bir umut bu işten sıyrılmayı düşünürken korktuğu soru sorulmuştu.

 

"Jin young'u onun yanında gördün mü?"

 

Kadın bu sefer bakışlarını kaldırmış, söyleyip söylememek arasında gidip gelirken taehyung'un öfke dolu gözlerine yenilmişti. Başını sallarken, "ağzını aç ve konuş! Ona ne yaptı?" diye duyduğu bağırışla gözlerini kapatmıştı korkuyla.

 

Son çare gördüğü şeyi anlatmaktı. Kısık sesle konuşuyordu. "Ben onunla konuştuktan sonra mutfağa gitmiştim ama onun sesini duyduğumda ne olduğunu görmek için gelmiştim..."

 

"Kimin sesini?"

 

"O genç çocuğun "bırak beni!" dediğini duydum... O, bay Jin young onu duvara... Kulağına bir şey söylüyordu galiba." demişti konudan konuya atlarken. Taehyung'un gözleri irileşirken duyduklarını anlamaya çalışıyordu. Duvar... Bırak beni... Kalbinin ritmi yavaşladığında ne olduğunu anlamıştı.

 

Hızla Jin young'a dönerken, bu sefer belindeki silahı çıkarmış ve başına yaslamıştı. "Ona nasıl böyle bir şeyi yaparsın!?" diye bağırdığı sırada koridorda çığlıklar yankılanmaya başlamıştı. "İndir silahını!" diyen kişi ise jun ho'ydu.

 

Buna rağmen indirmemiş, birbirine sertçe bastırmış olan dişlerinin kırılacak oluşunu umursamamıştı. "Kendine başka birini bulamadın mı? Kendi halinde biri o! Ona bunu nasıl yaparsın?!"

 

Jin young tek kelime edemezken herkes bir yandan konuşuyor, taehyung'u sakinleştirmeye çalışıyordu. Kulağına hiçbir ses ulaşmıyorken aklına gelen ihtimal ile yüzü seğirmişti. Düşündüğü şeyin olmaması için tanrıya yalvarmıştı. "Ona, ona dokunmadığını söyle!"

 

Yakalanmış olmanın korkusu ile hemen başını iki yana sallamış, buna itiraz etmişti. "Hayır, hayır, dokunmadım! Kendisine de sorabilirsin. Ona hiçbir şey yapmadım!" derken tir tir titriyordu. Taehyung ise yüreğinin acısıyla Jin young'un başına yaslı olan silaha baktı kısaca.

 

"Lanet olsun!" diye bağırmışken silahı aldığı yere geri koymuştu. Fakat burada bitmeyecekti. Jin young'un kolundan tutup yere doğru savurduğunda, düşmemesiyle bir hamle daha yapıp yumruğu suratına çakmıştı. Jin young bu sefer yere düşerken üstüne çıkmış, suratına peş peşe vurmaya başlamıştı.

 

Yoo na taehyung'un koluna asılmışken bırakması için çığlık çığlığa yalvarıyordu fakat taehyung onu bir hamlede kendisinden ayırmıştı. Kadın yere düştüğü sırada pes etmemiş ve oğlunu kurtarma çabasıyla dağılan saçlarını yüzünden iteklerken taehyung'a yapışmıştı yeniden.

 

Gözü dönmüşken Jin young'un yüzünü kanlar içinde bırakmıştı. Hala vurmaya devam ederken amcası da vuracağı yumruklardan bir diğerine engel olmuş, kolundan tutup onu kaldırmıştı, oğlu min jae ile. Ellerinden kurtulmak için hamlelerde bulunuyor, "bırakın beni! Bırakın dedim size!" diye bağırıyordu.

 

Fakat onu durduran şey, "taehyung, yeter!" diyen jungkook'un sesiydi. Derin nefesler alırken bakışları o yana dönmüş, karşısında duran jungkook ile donakalmıştı. Jun ho ve min jae taehyung'un sakinleştiğini fark edince ellerini çekmişlerdi yavaşça.

 

"Jungkook?..." diye fısıldamıştı.

 

 

Selam!!!

Uzun bir bölümle karşınızdaydım.

Umarım beğenmişsinizdir.

Benden bu kadar.

​​​​​​Beklemede kalın, maia ile kalın.

🪄💗✨

 

Loading...
0%