Yeni Üyelik
18.
Bölüm
@cileklerveyoon

Yorum yapmayı unutmayınız!!

İyi okumalarr✨

 

 

Dudaklarını birbirine bastırmışken taehyung'a bakıyordu. Kaşları hafif çatıktı. "Neden bu kadar öfkelendin ki?" diye sordu.

 

Buna karşın taehyung sorgularcasına baktı. "Ne demek neden? Ne halde olduğunun farkında mısın?" diye kızmıştı. Üniformasını çıkarmış, siyah bir alt seçip üstüne de kısa kol bir tişört giymişti. Havanın soğuk olmasını umursamıyordu, ki zaten kolay kolay üşüyen biri de değildi.

 

Jungkook cevap vermek istememişti buna. Kaçınmıştı. Fakat taehyung daha çok üstüne gitmeye kararlıydı. Şimdi sakinken onu dinlemek istiyordu. "Bir daha soruyorum, sana ne söyledi?"

 

İnatla sorulan sorudan bulanmışken oflamıştı. "Bir şey söylemedi." diye geçiştirmişti. Bu kaçışı kabul etmeyeceğini belli eden taehyung, elini jungkook'un çenesine koymuş ve kaçırdığı bakışları kendisinde sabitlemişti.

 

Lakin birden vazgeçmişti. Elini olduğu yerden çekerken bakışlarını etrafta gezdirmişti usulca. Bu hareketle dona kalan jungkook, yakınlık kuran herhangi bir davranışa dayanamıyordu. Üstelik yaklaşık bir buçuk saat öncesinde çıplak bir şekilde taehyung'un gözleri önünde durduğunu düşündüğünde başını duvarlara vurmak istiyordu.

 

"Teşekkür ederim, yüzbaşı..." dediğinde oldukça sessiz olan odada fısıltısı kulağa yüksek gibi gelmişti. Taehyung bakışlarını onda tutarken diyecek bir şey bulamamıştı. Şuan jungkook'un önünde kendi hatalarını da ortaya çıkarmayı düşünmüyordu.

 

Jungkook iyice düşünmek için kendine kısa bir zaman tanımıştı. Ya şimdi, ya asla! O yüzden taehyung'a çevirmişti bakışlarını. Her zamankinden daha yumuşak olduğunu fark etmişti. Bundan iyi fırsat geçemezdi eline. "Taehyung?" diye konuştuğunda kendisine baktığını bilmesine rağmen seslenmişti.

 

Meraklı bakışlarını jungkook'un üzerinde gezdirirken,"hm?" demişti yalnızca. Utanıp kızardığını bilmesine rağmen yapmakta kararlıydı, jungkook. Çünkü biliyordu ki, eğer planı tutarsa bu evden kaçana kadar onu korurdu, taehyung. Güvenini kazandığı için de, kaçması kolay olurdu.

 

"Ben sanırım..." derken sesi kısılmış, boğazı düğümlenmişti. "Yani, şey... Ben galiba senden hoşlanıyorum." dediğinde öyle bir utanmıştı ki, bakışları taehyung'a değmemeye yemin etmişti.

 

Duyduğu şey ile gözleri hafifçe irileşirken bunun cidden yaşanıyor oluşundan korkmuştu. Düşünmeye başlamıştı. Bunu inkar edecek, yalan çıkaracak nedenler aramıştı. "Saçmalama, jungkook. Sen şimdi kötü bir durumda olduğun için öyle düşünüyorsun. Benden hoşlandığın falan yok!"

 

Planının tutmuyor oluşuna hırs yapmışken tüm itirazlara karşı savaşmaya hazırlanıyordu. Bunun için her türlü yalanı söyleyebilirdi. Artık bunları yapacak kıvama gelmişti. Düşününce kendisini korumanın tek çaresi buydu. Onu Jin young'dan taehyung koruyacak, taehyung'dan ise bay William koruyacaktı. Garip bir döngüye girmişti.

 

Fakat bir anda durmuştu. Üstelerse eğer yalan olduğunu anlayabilirdi. Bu yüzden şimdilik yemi atıp farenin kapana kısılmasını bekleyecekti. En azından dikkat çekmezdi. "Bilmiyorum, taehyung. Aklımı karıştırıyorsun. Bana çok yakın davranıyorsun..." dediğinde taehyung'a bakmadan, kendiyle konuşuyormuş gibi davranıyordu.

 

Taehyung ise jungkook'un söylediği her kelimeyi iyice düşünüyordu. Jungkook'u bilmiyordu ama kendisinde çok fazla gariplik seziyordu. Daha düne kadar bu savunmasız gence kendisi vuruyorken, şimdi onu herkesten o koruyordu. Kimsenin ona yaklaşmasını dahi istemiyordu.

 

Ellerini yüzüne kapatırken, "bunu sana söylememeliydim. Üzgünüm!" demişti. Yanlış bir şey yaptığını öne sürüyordu. Bilinçaltında taehyung'un kendini hatalı hissetmesini sağlıyordu. Böylece ondan da kendine yönelik adımlar alabilirdi.

 

Cidden de işe yaramış ve taehyung'un jungkook'u üzdüğünü düşünmesini sağlamıştı. Eli ayağına dolaşmıştı sanki. Söyleyecek bir şeyler arıyor fakat bulamıyordu. Ağzı aralanıyor, aynı hızla tekrar kapanıyordu. Bakışlarını tek bir yere odaklamak istiyorken düşünceleri buna engel oluyordu.

 

Canı sıkılmışken kaşlarını çatmış ve yerinden kalkmıştı. Eli ensesine gitmiş, olduğu yeri iyice ovmuştu. Masanın hemen yanında durduğunda sigara paketini eline almış ve bir dal çıkarmıştı. Arkası jungkook'a dönüktü. Kısık bakışları derin düşüncelere dalıyorken yaktığı sigarayı içine çekmişti.

 

Jungkook reddedilmeyi, terslenmeyi bekliyordu fakat yine de üzülmüştü. Bir daha böyle bir şeye kalkışmamayı düşünüyordu. Dakika başı planları değişiyorken nasıl ayak uydurabilirdi ki?

 

Bu gecelik ona bu kadar utanç, macera yetiyor hatta artıyordu da. Gündüz bir anlığına duyduğu cümle canını yakarken atlatması da hızlı olmuştu. Sanki ağlamak için yer arıyordu da, fırsat ayağına gelmişti.

 

Yaslandığı yatak başlığından çekilerek yatağa tam olarak uzanmıştı. Taehyung'un kalın açık kahve battaniyesine baktığı sırada aklına o an gelmişti. Umutla doluyorken içi, dudaklarının kenarı kıvrılmıştı. Birden güldüğünün farkına varınca tekrar eski haline dönmüştü.

 

Battaniyeyi düzgün bir şekilde kenara koyduktan sonra kendi örtüsünü çekmişti üzerine. Omuzlarına kadar çekmiş, bir nevi kendini saklamıştı. Derin bir nefes almış, gözlerini sıkıca kapatmıştı. Hemen uyuyamayacağını biliyordu.

 

"Sakın böyle bir hataya düşme, jungkook... Hem yara aldığın kişi, hem de yaralarını saran kişi olmak istemiyorum. Bu hiç de adil bir istek değil." demişti taehyung, hala sırtı dönükken. Sesi düz tonda çıkmışken, duygu doluydu da bir yandan.

 

Sıkıca kapattığı gözlerini birden açmıştı, jungkook. Duyduklarının ne ifade ettiğini anlamaya çalışıyordu. O kadar uzaktı ki duyduğu kelimelere, dakikalarca düşünse bile içindeki karışık durumdan çıkamazdı. Olduğu yerden hareketlenip de bir cevap vermek istiyordu. Oldukça kararsız ve tutarsız biriydi.

 

Birden yerinde doğruluşu ile taehyung ardındaki hareketlenmeye dönmüştü, dudağındaki sigarayla. Konuşmak için hazırlanan jungkook'u görünce yerinden kalkmıştı hemen. Onun yatağının başına geçmiş, yan tarafa yeni bıraktığı kalın battaniyeyi eline alarak açarken, jungkook'un uzanmasını sağlamıştı omzuna koyduğu eliyle.

 

"Şşşhh, konuşma!" demişti sakin tonla ve üstünü örttüğü jungkook'a fırsat vermemişti. Jungkook afallamış bir ifadeyle bakarken taehyung elindeki sigarasını pencereden atmıştı bile. Dolaba yönelmiş, yeni battaniyelerden birini alıp uyumaya hazırlanmış. Dakikalarca düşünmüş, en nihayetinde uyuyamamıştı.

 

Bunun aksine jungkook fazlasıyla uykulu olduğu için, taehyung'un garip hallerini izleye izleye uyumuştu. Gecenin bir saati yaşadıkları olay sabahı çabucak getirmişti. Güneş yeni doğmuşken taehyung'un vardiyasına yaklaşık iki saat kalmıştı.

 

Uyuyamadığı yataktan doğrulurken bakışları jungkook'a yönelmişti. Adımlarını ona doğru atmışken hemen yatağının başında durmuştu. Yukarıdan jungkook'un yüzüne bakarken uzunca incelemek istemişti. Uyurken dağılan saçları, oluru varmış gibi daha da dolgunlaşan dudakları, ince gür kirpikleri, kalın çatık kaşları, buruşuk alnı, pamuk kadar beyaz teni, yüzünün bir kaç noktasını güzelliğe boğmuş olan benleri... İnceledikçe aslında ne kadar değerli bir mücevher olduğunu anlıyordu.

 

Örtüsüne sıkı sıkıya sarılmasına gülmüştü, taehyung. Kendi örtüsüne.

 

Ardından bileğindeki saate bakarkan yerinde adımlamıştı. Gardırobuna yönelmişken çıkaralı çok olmadığı üniformasını giymişti tekrar. Hazırlanıp hızla odadan çıktığında kapıyı kilitlemişti ardından. Daha kimsenin uyanmamış olduğu gün doğumunda arabasına binmiş, aklında belirlediği rotasına yol almıştı.

 

Kapının önünde durduğunda çalmıştı bir kaç kez arka arkaya. Biten sigarasını dudaklarının arasından çekip yere atmış, ayağının altında ezmişti. Kapı açıldığında bakışları kapıyı açan kişiye, gianna'ya dönmüştü. Genç kadın kıstığı gözleriyle taehyung'a bakıyor, bu saatte neden burada olduğunu sorguluyordu.

 

"Geleceğini haber vermedin..." derken aslında hazırlıksız ve tabi uykuda yakalanmasına sitem etmişti. Taehyung ise cevap verme lüksünde bile bulunmamış ve içeriye girmişti.

 

Kadın arkasından bakarken, "hayırdır, sen bu saatte gelmezdin?" demişti. Taehyung omuzlarını silkmiş, geçip koltuğa otururken, "karargaha geçmeden önce sana uğrayayım dedim." diye yanıtlamıştı.

 

Gianna'nın yüzü gülüyordu fakat bu tamamen taehyung'u görmenin tatlı ve buruk mutluluğuydu. Kendisini sevmediğini bildiği bu adamın onu her şeye rağmen görmeye gelmesi onu çok yanlış derecede umutlandırıp, sevindiriyordu.

 

Aklından çok fazla şey geçiyordu, taehyung ile birazdan yapabileceği şeyler. Çünkü kendisi de farkındaydı ki, taehyung sadece kafası doluyken gelirdi. Ki genç kadın da bunun üstesinden iyi gelir, taehyung'un öfkesini giderirdi.

 

Daldığı düşler aleminden onu sıyıran şey, taehyung'dan beklenmeyecek bir konu açılmasıydı. "Sen bana aşıksın, değil mi?" diye sormuştu. Genelde bu tarz konulara girmez, aşka asla inanmadığı için söylenenleri de kâle almazdı.

 

Kaşları hafif çatışırken yüzünde taze bir gülümseme yeşermişti. Geçip taehyung'un karşısındaki tekli sallanan ahşap sandalyeye oturduğunda, "hmhm... aşığım." demişti bunu hissederek. İçindeki aşk yıkıntıları umutla yeniden inşa olmaya hazırlanıyordu.

 

"Sen beni görünce sürekli bana bakmak istiyor musun? Veya kokum sana doyulmaz geliyor mu? Sürekli öpmek istiyorsun, değil mi?" diye arka arkaya sormuşken nefes almayı bile unutmuştu. Kadının yüzündeki gülümseme titrek bir solgunluğa bırakırken yerini, hissediyordu olanları. Nefesleri daralmıştı.

 

Taehyung'un yeni heveslere yelken açmış sesi, sabırsız bakan gözleri, sürekli ıslatıp ısırdığı dudakları... hepsi o kadar kendine beslenmesi uzak duygulardı ki, taehyung şuan kendisine olduğunu söylese bile inanmazdı. İçinde bir yerlerde hep gezinen umut, kendini kalbinin en derin odasına kilitlemişti.

 

"Sürekli seni düşünüyorum. Hayaller kuruyorum gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden bir haber. Özlüyorum, yanımdayken bile hasret çekiyorum. Dokunmak istiyorum. Seni benden başkası görmesin istiyorum. Taehyung, sen ben değilsin. Bilmiyorsun sana kapılmanın nasıl bir his olduğunu... sen bunları hiç bana karşı hissettin mi? Hiç sanmıyorum." dediğinde taehyung dikkat kesilmiş, gerçekliğin yüzüne tokat gib çarpmasını sağlamıştı.

 

Şimdi gianna, son cümlesini söylerken bunun bir gün gerçekleşeceğinin bilincindeydi aslında. "Kim o? Sana benim yaşadığım duyguları tattıran kadın kim?"

 

Taehyung ağzını açamadı. Onun aslında bir erkek olduğunu söyleyemedi. Bir kadına asla bu hislerle bağlanmayacağını da söylemedi. Sadece utandı. İçindeki insanlığın benliğine arka arkaya vurduğu tokatlara şahit oldu.

 

Gianna ilk defa taehyung'un kendine acıdığına şahit olmuştu o an. Buna bile heveslenemiyordu. Buruk sesiyle, paramparça olmuş aşkının keskin parçalarına yansıyan kırgınlığıyla, "bu senin suçun değil, taehyung. Boş hayallere dalıp seni kendimin sanan bendim. Taehyung, sen bana hiç gelmedin ki benim olasın!" demişti isyan edercesine. Fakat sesi kabullenmişlikle yankılanmıştı.

 

Taehyung, gianna'nın titreyen çenesinin dudaklarına verdiği dalgaları görünce artık konuşma vaktinin geldiğini anlamıştı. Ellerini saçlarına götürmüş, iyice dağıtırken tok sesiyle konuşmaya başlamıştı. "Sana en baştan söyledim ben. Ben bir kadına aşık olamam! Bu kapıdan vedayla çıktığımda bana yüz vererek geri gelmemi sağlayan sendin. Beni kovmalıydın, küfretmeliydin, vurmalıydın! Her gelişimde kendi kendine umutlandın sen. Ben bir kere bile seni içten karşılamadım aklımda!"

 

Gözündeki yaşlar inci tanesi gibi yüzünden sıyrılırken, kelimelerin sertliği ilk defa bu kadar kırmıştı. Yine de yere sabitli bakışları buğuluyken burukça gülümsemişti. "Haklısın," demişti. "Haklısın ama asla pişman değilim. Sadece kendime kızıyorum. Senin gibi birini nasıl kendimden uzaklaştırabilirdim ki?" dediğinde ise bakışlarını taehyung'a çevirmişti güçlükle.

 

Taehyung'un sessiliğinden yüz buluyordu. Konuştukça konuşası, her şeyi ortaya dökesi geliyordu. Ama söyleyeceği şeyleri bir cımbız yardımıyla olması gerektiği kadar çekiyordu. "Şimdi git ve şu küflenmiş kalbine biraz olsun aşk sok!" derken dilinden teselli dolu bir kıkırtı yayılmıştı.

 

Taehyung öylesine tuhaf ve anlamsızca bakmıştı ki, genç kadın kaybetmişlikle dolu kıkırtısını daha da yaymıştı. "Ben seni her zaman beklerim, biliyorsun. Ama ben bekliyorum diye bulma beni! Eğer bir gün bana gerçekten değer verirsen, işte o zaman bu kapı sana tüm kızgınlığını bir kenara bırakarak açılacak." dediğinde hala gülümsüyordu. Konu taehyung olunca kendini bile umursamıyordu.

 

Taehyung gözlerini ağırca kırpmış, alnında olan elini sürtmüştü olduğu yere. "Ben sana hep değer verdim. Hatta biliyor musun, ben bu hayatta en çok sana değer verdim, en çok sana saygı duydum. Senin sonsuz aşkına fazlasıyla saygı duydum. Sevdim hatta. Seni bir kadın olmana rağmen en dostani duygularla sevdim." demişti. Şu ana kadar en dürüst olduğu zamanlardan biriydi.

 

Konunun ta buralara nasıl geldiğini sorgulamıştı çünkü bu durumdan hiç hoşlanmamıştı ama bunun bir gün gerçekleşeceği de kaçınılmazdı. Gianna, yüzündeki buruk gülümsemeyi silmiyordu. İçi kan ağlıyor, yaralarına tuz dökülmesine rağmen bunu biraz bile olsun belli etmek istemiyordu. Çünkü biliyordu, böyle yaparsa taehyung'un ondan tamamen kaçacağını.

 

Yoğun baskın sessizliğin ardından yanağını silmişti, parmak uçlarıyla. "Ee, bana ilk aşkını anlatmaya mı geldin?" demişti gülerek. Taehyung bunun ne kadar sahte olduğunu biliyordu. İçine hüzün çöküyorken elini havaya kaldırarak iki parmağını kıvırmış, kadının yanına gelmesi için işaret vermişti.

 

Kadın yerinden kalkıp da sarsak adımlarla taehyung'un yanına, yatak boşluğuna oturduğunda elini omzuna koymuştu, taehyung. Eli kadının sıcak açık omzu ile buluştuğunda yüzüne bakmıştı. "İlk aşkım?"

 

Kadın gözlerini kısarak gülmüştü kısıkça. Başını sallarken "hmhm. İlk aşkın. Sen hayatında hiç aşık olmadığını söylemiştin bana. Eğer yalan değilse, evet ilk aşkın." demişti. Alnına düşen saçlarını elleriyle geriye ittirmişti.

 

Dudağını sarkıtmıştı saniyelik olarak. "Peki ya emin değilsem? Ya aklımın bana oynadığı bir oyunsa?" diye sormuştu tedirginlikle. Aslında bunun olmasını istiyordu bir yandan. Aşık olup da kendine bir zaaf yaratmak istemiyordu.

 

Genç kadın, taehyung'un elini tutarken "aklın sana bir oyun oynuyor olabilir ama kalbin asla. Sevdiği kişiyi asla inkar etmez. Her şekilde anlarsın bunu." demişti. Bu taehyung'un anlamadığı bir şekilde içine su serpmişti. Kendi kendine zihnindeki tartışmaya bir son vermeye çalışıyordu.

 

Yüzünde yine bir gülümseme oluşurken azarlarcasına konuşmuştu. "Bana bak, sakın ona sert davranayım deme! Eğer o da seni seviyorsa söylediğin tek bir kelime bile onu üzebilir. Bilirsin ya, bazı aşklar bitmese de ilişki bitmek mecburiyetinde kalır. İki taraf da acı çeker."

 

Derin bir iç çekmişken kadının söyledikleri için artık çok geç olduğunu düşünmüştü. Yerinden kalkmışken alaycı bir ifadeyle gianna'ya bakmış, "ben gidiyorum, çok bilmiş!" demiş ve burun kıvırmıştı. Büyük, ince tonlu bir kahkaha doldururken odayı, dışarıya adımlamıştı taehyung.

 

Dış kapıyı açtıkları sırada kadın garip bir şekilde bakarken, "fark ettin mi, az önce ilk defa benimle böyle samimi konuştun? Dünyanın sonu mu geliyor?" demişti. Taehyung ise adımlarını kadının sesine rağmen devam ettiriyor, arkasını dönmüyordu. Arabasına binip de son kez kapıda dikilen kadına baktığında, kollarını birbirine dolamış, uzun açık saçları yüzünün bir tarafında gölge olmasını sağlamışken yüzündeki sokan gülümseme ile duruyordu.

 

Buna rağmen arabayı hızla sürüp oradan uzaklaşmıştı. Bir teşekkürü bile çok görmüşken nankörlük yapıyordu, tekrar tekrar. Zaman akmıyorken bugün işe gitmek istemiyordu. İçindeki tüm yorgunlukla arabayı karargah yolunun üstündeki eve yöneltmişti. En azından jungkook'u güvende tutmak için önlem almalıydı, bir kaç saatliğine olsa da.

 

Büyük giriş kapısından içeri girdiğinde ev halkının uyanmış olduğunu görmüştü. Hiçbiri ile iletişime geçmezken adımlarını doğrudan odasına yönlendirmişti. Kapıyı açıp da içeriye girdiğinde jungkook'un uyanık olduğunu gördü. Başını eğip burnunu çekti kısaca, adımlarken. "Günaydın." dediğini duydu küçük olanın.

 

Bakışları onu bulduğunda başını sallamıştı karşılık vermek yerine. Tek kelime etmeksizin odada dolanıyordu. Onun aksine jungkook çok daha endişeliydi. Korkuyordu. Dün yaptığının bir rezalet mi yoksa cesaret mi olduğunu anlamlandıramıyor, ilk seçeneğe daha yakın buluyordu kendini. Düşündükçe utanıyordu.

 

Dikkatini taehyung'dan çekmiş, dağılmış yatağını düzeltiyordu. Gözüne ilişen katlı battaniyeyi eliyle son kez düzelttiğinde kucaklamış ve taehyung'a doğru götürmüştü.

 

"Gece çıkardığını katlayıp dolaba koyayım mı?" demişti usulca. Taehyung ona dönmüşken kucağındaki battaniyeye bakmıştı. Alt dudağını dişleri arasında bir iki tur çiğnedikten hemen sonra, "onu artık sen kullan. Senin yoktu zaten." demişti.

 

Kaşları hafifçe havalanırken bunu cidden söyledi mi diye bakmıştı. Eskisine nazaran daha çok inanıyordu, taehyung'a. Üstündeki gerginlik gitmişti aralarınındaki yakınlaşmalarla. İkisi de bunu kabul etmek istemiyordu. Taehyung bunu jungkook için istiyordu. Onu görmüştü. İçindeki saflığın ne denli taze olduğunu biliyordu artık. Kendi kapkara kalbi ile ona kir olmak istemiyordu. Birlikte olmamaları çok daha iyi olurdu fakat çoktan kapılıp gittiğini hissediyordu.

 

Başını iki yana sallamıştı. "Hayır, bu senin battaniyen. Ben kendime başkasını alırım dolaptan." dediğinde taehyung gözlerini kısmıştı hafifçe. "Olmaz! Başkasının kullandığı battaniyeyi kullanmam. Senin olsun işte!" demişti taehyung, gerçeği yansıtmadan. Söylediğinin aksine o kadar da dikkat etmezdi bu tür şeylere.

 

Derince yutkunmuş, "kirletmemiştim ama senin dediğin gibi olsun. Gece yıkandıktan sonra sen örtmüştün üstüme..." dediğinde taehyung'dan çektiği bakışlarıyla, elindeki battaniyeyle yatağına yönelmişti. Sırtı dönükken örtüyü yatağın üstüne açmıştı düzgün bir şekilde.

 

Taehyung, ağzından çıkan bu kelimelerin onu üzeceğinin bilincinde değildi. Fakat artık olan olmuştu. Bu yüzden elini ensesine koyup kaşırken, "neyse," diye söze girmişti. "İyi misin diye bakmaya gelmiştim. Dünün ardından oldukça yıpranmış görünüyordun."

 

Jungkook başını salladığında buraya geldiğinden beri iyice uzayan saçları savrulmuştu. "Dün galiba kriz geçirdim. Dayanamadım. Geçti ama, bir şeyim yok şimdi." demişti. Sesi yumuşak çıkıyorken ışığı sönmüş gözleri taehyung'un yüzünden ayrılmıyordu.

 

"Öyleyse ben gidiyorum. Kapıyı kilitlerim, sen de şakın açma!" demişti taehyung ve hemen ardından jungkook müdahale etmişti. "Hayır, hayır! Yani şey... ben kilitli kalınca kendimi kötü hissediyorum. Hapsedilmiş hayvanlar gibi. En azından kapı açık kalsa. Merak etme bir yere gitmem!" demişti utana sıkıla.

 

Taehyung tüm bu kelimelerin arasında sadece 'hapsedilmiş hayvanlar gibi' cümlesine takılmıştı. Tüm çaresizliğiyle nasıl çırpındığını görünce yüreği sızladı. Ona tüm bunları yapmasına rağmen kendisine umutla bakıyor oluşu boğazını düğümlüyordu.

 

"Peki öyleyse," demiş, jungkook'un yüzünde oluşan ufak çaplı sevince bakmıştı. "Yine de anahtarı bırakacağım. Birinin odaya gireceğini anladığında kapıyı kilitlersin. Bir şey olursa da min ah yengeme seslen. Bana haber verir."

 

Tüm bu uyarılara kulak vermişken yüzündeki gülümseme gitmiyordu. Silik bir gülümsemeydi aslında fakat fark ediliyordu. Umut dolu, silik bir gülümseme...

 

Ardından çıkıp gitmişti, taehyung. Bu kadar kısa bir zaman için girdiği evden ayrılmıştı. Fakat o evden ayrıldıktan yaklaşık bir saat sonra kapı çaldı. Jungkook olduğu yerde irkilirler kapıya baktı tereddüt ve korkuyla. Yerinde doğrulmuştu. Bir kaç adım atmış, hemen kapının önünde durmuşken kilidi çevirmişti tek seferlik. Aniden içeriye girilip savunmasız düşmekten oldukça korkuyordu.

 

Sesi kısık çıkarken, "kimsiniz?" diyebilmişti yalnızca.

 

 

Selam!!!

Öncelikle, sizce kapıyı çalan kişi kim?

Ve taehyung adam olmaya başlıyor mu?

Bir de gianna'ya sahne yazdım diye bana kızmazsınız di'mi?

Beklemede kalın, maia ile kalın.

🪄💗✨

 

Loading...
0%