Yeni Üyelik
19.
Bölüm
@cileklerveyoon

Yorum yapmayı unutmayınız!!

İyi okumalarr✨

 

 

Çekinerek oturduğu koltukta, samimi olduğunu düşündüğü bir ifade yerleştirmişti yüzünde ama kendisi de biliyordu ki, inandırıcı değildi. Karşısında oturan kızın da ifadelerinden bunu anlayabiliyordu.

 

"Utanmana, korkmana gerek yok. Ben sadece seni merak ettiğim için bir bakmak istedim." dediğinde, bugün taehyung'un da kendisini merak ettiğini söylemesiyle garipsemişti. Hak veriyordu. Dün gece taehyung'un o haline kim baksa, jungkook'un dövüldüğünü ve belki de delirdiğini sanırdı.

 

Kızın samimi davranmaya çalışıyor oluşu onu olduğundan fazla geriyordu. Yine de içinden bir ses onun kötü niyetli olmadığını söylüyordu. Sadece onun değil, annesinin, abisinin ve hatta babasının da iyi insanlar olduğunu düşünüyordu. Tabi buraya geldiği ilk günkü 'fahişe' ithamını saymıyordu.

 

"Hakkım olmadığını biliyorum ama ben jin young adına senden özür diliyorum. Kuzenimin bu kadar pislik birisi olmasını bende istemezdim. Bana bile hakaret ediyorken sen onun için oldukça eğlenceli bir oyuncaksın." demişti. Bahsettiği hakaret jungkook ile aynı cümlede anıldığı o ahlaksız andı. Ki jungkook bunu hatırlamak bile istemiyordu.

 

Gözlerinin parlaklığı yerini uzun zamandır arıyordu ki, şuan bulduğu samimiyetle hafifçe aydınlanmıştı utançla. Başını etmişken, "ben gerçekten öyle biri değilim..." demişti. Öyle zoruna gidiyordu ki aldığı hakaretler, bu durumda en çok taehyung'a kızıyordu. Onu nezarette bıraksaydı ya da yalnızca ikisinin olduğu bir eve götürseydi çok daha iyi olacaktı. Böylesi herkesin diline düşmeyi baştan beri hedefliyordu.

 

Dudaklarını birbirine yaslayıp da başını salladığında onaylarcasına, "biliyorum. Seni ilk gördüğümde de anlamıştım. İnsanın yüzü, gözleri ele verir kendini. Sen sürekli kaçırdığın bakışlarınla bile bunu beceremeyeceğini belli ediyorsun." demişti. Hakaret miydi bu yoksa övgü müydü anlamaya çalışıyordu. Söylenen sözlerle de yutkunmuştu hızlıca, kızarırken.

 

"Şey, ben aslında, bilmiyorum işte. Yapamıyorum." demişti, daha söyleyeceği kelimeleri bile seçmemişken. "Ben hep böyleydim. Şimdi değiştirmek istesem de yapamam."

 

Yoo jung buna öyle samimi bir gülümseme sunmuştu ki, jungkook da elinde olmadan kıvırmıştı dudaklarını. Bir kaç saniye baktı jungkook'un yüzüne. Bu bakışlar utandırıyor, yüzündeki kızarıklığa fazlasını ekliyordu. "Sen gülünce daha güzelsin. Keşke hep gülsen..."

 

Jungkook sanki daha fazla oluru varmış gibi başını eğmişti. Utancı her saniye artıyorken zeminle birleşen takırtı seslerine dönmüştü bakışları. Bakışları oldukça minnettar olduğu kişiyi bulduğunda yerinde kıpırdanmıştı.

 

"Bakıyorum da yine iş peşindesin, yoo jung." diye alaylı sesi kardeşine karşıydı. Jungkook bakışlarını değdirmemeye özen gösteriyorken, min jae inatla gezdiriyordu bakışlarını onda. Bu gidişatı bozan kişi, abisine bulaşmakla uğraşan yoo jung'du. "En azından benim işlerim seninkiler gibi birileriyle uğraşmak değil!"

 

"Bak, bak! Gören de zorbanın tekiyim sanar." dediğinde küçük kardeşinin burnundan makas almıştı garip bir şekilde. Kız çırpınışlarla bından kurtulurken durmadan söyleniyordu.

 

Burada olmaması gerektiğini düşünüp de oturduğu koltuktan kalkarken terasın çıkışına bakmıştı. "Ben gideyim. Yüzbaşı kim kızar." demişti. Daha adımını atmadan min jae araya girmişti. "Neden bu kadar korkuyorsun? Dün sana zarar geldi diye çıkarmadı mı o kadar tantanayı? Anlaşılan sana değer veriyor. Öyleyse neden korkuyorsun ondan?"

 

Jungkook bakışlarını min jae'nin gözlerinin içinde bıraktığında, titremişti baştan aşağı. Söylediği kelimeler zihninin derinliklerinde bir kor olurken, hiçbir şey diyememişti. Sorguluyordu. Yine de kabul etmiyordu. İstemiyordu. Onun birini seveceğine inanmıyordu.

 

Başını iki yana salladı hızla. "Hayır! O sadece..." dediğinde mantıklı bir şeyler bulabilmek için durdu. "O sadece kendini düşünüyor. Bana bir şey olursa işinden olabilir..." diye ortaya sürdüğü bahaneyle kendi içini de rahatlatmaya çalışıyordu. Aslında içindeki şey, ona o kadar kötülük yaptıktan sonra sevdiğini söylemeleri. Böyle miydi sevgi? Kırıp parçalayarak mı? Onu hapsederek, vurarak mı? Delirmesini sağlayarak mı? İmkansız.

 

"Haklısın." demişti min jae, gerçekten de hak vererek. "O kendisinden başkasını düşünmez. Ama yine de sen farklısın. Eminim ki senden etkilenmiştir. Şu ana kadar gördüğü tüm iğrençliklere, acımasızlığa, kirliliğe karşı bir kurtuluş gibisin. Temiz ve safsın. Onun için oldukça sıradışı birisin."

 

Gerçekten de öyle olup olmadığını düşünmeye daldığı sırada aldığı iltifat sayılabilecek kelimelere karşı utanamamıştı bile. Yoo jung abisinin söylediği her şeye tepkileriyle onay verirken bilmiyorlardı. Jungkook'u bu çaresiz durumda düşüncelerinden daha sıkı boğacak bir şey yoktu. Onu nefessiz bırakacak kadar hemde.

 

"Harbiden! Garip bir şekilde kendine çekiyorsun." demişti bu sefer yoo jung. Jungkook bakışlarını yoo jung'a götürdüğünde ne diyeceğini bilemiyordu. Küçük dilini yutmuştu adeta. Dudaklarının iç kısmını ısırmaya başladığında ayak tabanı uyuşmaya başlamıştı, ayakta durmaktan.

 

Gitmek istiyordu ama yalnız kalmaktan da korkuyordu. Bir yandan jin young tehlikesi baş gösterirken diğer yandan da zihnine hücum edecek düşünceler onu dibe çekecekti. Bu yüzden çekingen adımlarını daha yeni kalktığı koltuğa yöneltmişti.

 

Büyük terasın üstü ve üç yanı camlarla kaplıydı. Bunu kış günleri için tasarladıkları anlaşılıyordu. Jungkook'un bilmediği ve adlanlandıramadığı bir sistem vardı. Buna daha fazla kafa yormamıştı. Bakışlarını kendine bakan ikiliye saniyelik olarak çevirdiğinde ne diyeceğini bilemiyordu. Onlar da aynı şekilde koltuktaki yerlerini almışlardı.

 

Bu sessizliğe meydan okuyan kişi jungkook olmutşu garip bir şekilde. "Ben o gün için teşekkür ederim... üzgünüm, benim yüzümden gerginlik yaşadınız. Eğer öyle olacağını bilseydim, sana vuracağını bilseydim hiç çıkmazdım odadan." demişti tüm pişmanlığını yüzüne yerleştirerek.

 

Min jae oldukça mütevazi bir tavırla "buna göz yumamazdık. Gerçi hala susuyor oluşumuz beni delirtiyor ama sen onunla gittiğin an bir şey diyemedim. Benimle, yani bizimle kalırsın sanmıştım." dediğinde o günün hayal kırıklığını jungkook'un yüzüne vurmuştu farkında olmadan.

 

Başını eğip içindeki suçluluk duygusuyla parmaklarıyla oynamaya başlamıştı. "Ben, yapamadım. Öfkelendiğini görünce korktum. Size de zarar verir sandım." dediğinde min jae kaşlarını çatmıştı. "Size de?" diye sorgular bir şekilde konuşmuştu.

 

Jungkook başını kaldırıp sorulan sorunun tamamen gevezeliğinden kaynaklandığını görünce gözlerini kıstı. Aralarında geçen şeyleri iyi kötü de olsa kimseye açmak istemiyordu. Çünkü nereden bilebilirdi ki karşısındakilerin daha kötü olmayacağını?

 

"Seni dövüyor mu?" diye sormuştu, jungkook'un daldığını görünce. Cevabı açıkça gösteriyordu tepkileri. Üstelik şimdi bile sorduğu soru karşısında eli ayağına dolaşıyorken, "hayır, hayır! Dövmedi!" diyordu ikna etme çabasıyla.

 

Tek kaşını kaldırıp şüpheci bir şekilde bakarken, "dövmedi ama vurdu mu? Sonuçta dövmek ve vurmak arasında fark var." diye üstelemişti. Buna rağmen ağzını açıp da tek kelime etmemişti, jungkook. Oldukça çekiniyordu bunu bilmelerinden. Öğrendikleri zaman taehyung'a gitmelerinden. Böylece taehyung sinirlenip ona çok daha kötü şeyler yapabilirdi.

 

Sessizliği her zaman ki gibi bir cevaptı. Bir onaydı. Ama işte jungkook da onayını bu şekilde veriyordu. Ağzından kelimelerin dökülmesine gerek kalmıyordu bile.

 

"Söyleme, tamam. Söyleme ve sus! Böylece sana daha fazla vursun, hatta seni dövsün! Belki sana daha kötü şeyler bile yapabilir!" diye konuştuğunda bu sefer sesi yüksek çıkmıştı. Tüm bu sitemi, karşısında korkaklığın kemiklerine kadar işlemiş olduğu bu çocuğun daha fazla acı çekerse ziyan olacağıydı. Bir su damlacığı kadar temiz ve hayat dolu olan jungkook'u kirletmek bu dünyada iyi yürekli herkesin en büyük korkularındandı.

 

Bakışlarını yere dikmişti jungkook, utancından. Tek kelime edip de kendini savunamıyordu. Ama arkadan onu bu durumdan çekip çıkaran bir ses duyduğunda, bakışlarını kaldırmıştı hızla. "Ona bunları söylemek sana mı düştü?"

 

Gözlerinin iliştiği kişi günlerdir, hatta haftalardır görmek istediği yüzdü. Taehyung'un babası sonunda eve gelmişti. Oturduğu yerden kalkmıştı hemen. "Bay kim?" demişti oldukça şaşkın çıkan sesiyle. Yüzünde garip bir şekilde mutluluk gülümsemesi oluşmuştu.

 

Bay kim ise jungkook'a baktığında sert ifadesini bir kaç dakikalığına yüzünden silmişti. Bir kaç adım atmışken onların yanında durmuştu. Jungkook yine şaşkınlıktan kekelemiş, "h-hoşgeldiniz! Nerelerdeydiniz?" demişti.

 

Bay kim'e olan tüm sevgisi ona olan şefkatli bakışlarındandı. Ama ona da kızgındı. Kendisine yardım etmediği için. Oğluna söz geçiremediği için. Onu burada böylece bıraktığı için. Tüm bu yabancıların arasında bir av olarak kaldığı için. Belki burada olsaydı onu korurdu. Yanında olması bile yetebilirdi.

 

"Ufak bir işim vardı, onu hallettim." demişti. Jungkook yüzünde büyük bir gülümseme ile bakıyorken min jae ve yoo jung da amcalarına saygılarından önünde eğilmişlerdi. Yeğenlerine de kısaca bir selam vermişti, kardeşine olan küskünlüğüne rağmen.

 

Jungkook'u süzmüştü başta. Onu iyi görmek istiyordu. Meraklı bakışları yukarıdan aşağıya doğru bir yol izlemişken Jungkook'un neden süzüldüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. "İyi görünüyorsun." demişti sonrasında. Buna zoraki bir gülümseme ile karşılık vermişti, jungkook.

 

Araya atlayan kişi min jae olmuştu. "İyi görünüyor ama istersen dün gece ne olduğunu sor ona." demişti. Bu sözleri iğneleyici bir tavırla söylemişti fakat tamamen gerçeklerin su yüzüne çıkması içindi. Ve tabi son söylediği sözlerin yanlış anlaşılmaması için.

 

Kıstığı gözleri min jae'den jungkook'a doğru dönerken bir açıklama bekliyordu. "Dün gece? Kötü bir şey mi oldu?" diye sordu beklentiyle. Fakat jungkook eğdiği başıyla cevaplardan kaçıyordu. Söyleme utanıyordu aslında. Ne diyebilirdi ki? Sizin tanımadığım yeğeniniz bana fahişe olduğumu açık bir dille söyleyip altına alacağını söyledi, mi diyecekti? Saçmalık.

 

Suskunluğu yine hayret ettirmiyorken buna cevap veren yine min jae olmuştu. "Ben söyleyeyim. Dün gecenin bir saatinde taehyung jin young'u dövdü. Nedeni de jungkook."

 

Eğik başıyla utanç yaşarken bu duruma sadece, "benim suçum değildi." diyebilmişti. Bay kim, anlamaz bakışlarla bakıyorken jungkook'a, üstüne gitmek istememişti. Kıstığı bakışlarıyla, "sen yürü bakayım önümden!" diye söylemişti hafif sert bir tonda. Bu bir emirdi ama asla kötü bir söz gibi görünmemişti hiç birine.

 

Jungkook endişeyle adımlamıştı. Aynı katta olan odaya doğru yönelmişti çünkü orada daha rahat olacaklarını biliyordu. Bay kim ise jungkook'un bu davranışını anlamış ve suskunlukla ardından yürümüştü. Kapıyı açıp da içeriye girdiklerinde kapıyı kapatmıştı, bay kim.

 

Attığı iiki ağır adımdan sonra "ee, senin suçun olmayan şey neymiş?" demişti. Cevabı sabırsızlıkla bekliyordu. Jungkook'un sıkıntılı halini umursamamıştı merakı yüzünden.

 

"Dün... dün ben odadan çıktım." dediğinde duraksamıştı. Nasıl anlatacağını bilmiyordu da. "Sen? Odadan çıktın? Nasıl?" diye sormuştu, arka arkaya sakin ve şaşkın bir tavırla. Gizliden çıktığını düşünmeye başlamıştı. Dünkü olay muhabbetini de buna bağlamıştı.

 

"Yüzbaşı izin verdi. Kapıyı kilitlemedi. Bende odada sıkıldığım için çıkayım dedim ama..." dediğinde aklına gelmişti yaşadığı şeyler. Aslında basit gibi gelebilirdi ama o an yaşadığı yakınlık, kendisine duyulan cinsel düşünceler kendine hiç yakıştırmadığı şeyler olduğundan ve tabi biraz da duygusal bir zamanda olduğundan ona fazla gelmişti.

 

Her ne kadar anlatmak istemese de bay kim'in bunu bilmesini ve en azından onun yanında olmasını beklediğinden, anlatmak daha mantıklı geliyordu. Dili dönmese bile kendisini devam etmesi için bekleyen adamdan kaçırıyordu bakışlarını. "Ama ben salona indiğimde onu gördüm. Gitmek istedim ama izin vermedi."

 

Kaşları havalanırken düşündüğü şeyin olmamasını diledi. Tüm bunların arasında bir de bu saf ve buruk çocuğun vebalini taşıyamazdı. Bu sefer dili dönmeyen kişi ise bay kim olmuştu. "Kim? Jin young mu?" diye sormuştu.

 

Jungkook bunu garipsemişti az bir şey. Çünkü bay kim, yoo na ve Jin young'un geldiği günden beri yoktu. Biliyor oluşuna anlam veremese bile çok kurcalamadı. Başını salladı yalnızca. Kendisine acıyan gözlerle bakan orta yaşlı adama baktı öylece. "Bir şey yapmadı, di' mi?"

 

Başını iki yana sallarken reddetmişti, derince yutkunarak. Fiziksel olarak yapmadı ama ruhen beni bitirdi, diyemedi. Sadece araladığı ağzından söylemeyi istemediği şeyler döküldü. İspiyonladı, Jin young'u. "Hayır, bir şey yapmadı. Sadece bana dedi ki," diye başladığı cümleyi devam ettirecek cesaret aradı kendinde. Utancı her zaman ağır basıyordu.

 

Ah şu asalet kokan utancı...

 

"Dedi ki, ben onun, yani şey..." Bir türlü ağzından çıkmıyordu şu lanet kelimeler. Sonunu getirmesi gerekiyordu. "Ben onun altında ona yalvaracakmışım..." o kadar kısık çıkmıştı ki kelimeler ağzından, bay kim duyduğu şeyleri sorgulamıştı uzunca.

 

Duyduğu kelime içinde kusma hissi yaratırken öfkesi yattığı yerde esniyordu. Yakında çok hızlı bir şekilde kalkış yapacak ve yüzünü yıkayacaktı. Çünkü oğlu taehyung, öfkesini kendisinden almıştı. Son yıllarda sırf kendini suçlu hissettiğinden susuyordu. Fakat bunda susmasını gerektirecek bir durum yoktu.

 

"Demek öyle..." demişti tek kaşı havalanıp da dişlerini sıkarken. "Bu kadarı fazla." diye de ekledi, Jungkook'un çekingen bir tavırla bakan gözlerine bakarken. Dudağını dişleri arasına almışken öfkesi bir kilometre uzaktan bile anlaşılıyordu.

 

"Bir daha yanına yaklaşamaz. Öyle bir şey olursa eğer bağır. Ben ona ne yapacağımı biliyorum." derken fazla ciddiydi. Elini jungkook'un omzuna koymuştu kısaca. Ardından "ben odama gidiyorum. Sen de kapıyı kilitle." diye tembihlemişti jungkook'u.

 

Çıkıp gittiğinde jungkook bir süre odada oyalanmıştı öylece. Çok geçmeden karnı guruldamaya başlamıştı. Adını unuttuğu hizmetli kadın da ona yemek getirmeyi unutmuş olmalıydı. İnip kendisi alabileceğini düşünürken odadan çıkmıştı.

 

Bu sefer koridorda yürürken yine aynı lanet olası kişiyle karşılaşmışken adımlarını hızlatmıştı. Fakat yan yana gelip de jungkook bir kaç adım daha ondan uzaklaşmışken bir ses duydu. Kulağına bir zehir gibi işleyen ses, "bekle, jungkook!" demişti. Buna rağmen durmamıştı. Ta ki duyduğu bir kaç kelimeyi algılamaya kalkarken.

 

"Buradan kurtulmak istiyordun, değil mi? Seni bay william'a götürebilirim."

 

 

Selam!!!

Bombayı patlatmış bulunmaktayım.

Nasıl buldunuz bölümü?

Ve sonraki bölümde sizce neler olacak?

Ben kaçtım.

Beklemede kalın, maia ile kalın.

🪄💗✨

 

Loading...
0%