Yeni Üyelik
24.
Bölüm
@cileklerveyoon

Yorum yapmayı unutmayınız!!

İyi okumalarr✨

(Bölüm +18 sahneler içerir!)

 

 

Kapıyı ağırca açmıştım. Bakışlarım yerdeyken boğazımın kuruduğunu hissediyordum. Yerde sürünen ayakkabımdan gıcırtı sesi çıkıyordu. Kapıyı ittirmem ile kendisi kapanmışken bakışlarımı kaldırmıştım. Sessizlik hakimdi.

 

Hiçbir hareket belirtisi yokken jungkook'un oturduğu yerden eğdiği başıyla bana baktığını gördüm. Ona bakıyor oluşumla kendini dikleştirmişti. Yerinde doğrulmuşken gözleri merakla bakıyordu bana. "Ne oldu?" diye sormuştu.

 

Adımlarım durmuştu. Derince yutkunurken gözlerimin yaşardığını hissetmiştim. Dişlerimi sıkmaya başlamışken gözlerimi hızla kırpmıştım ağlamamak için. Annemin beni terk edişinden sonra ilk defa bu denli yıkılıyordum.

 

Hızlı adımlarla dibimde bittiğinde başı hafif yukarıya bakıyordu. Yüzümdeki kahroluşu izliyorken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Elini kaldırıp yanağıma koyduğunda, "söyle bana, ne oldu?" diye tekrar sormuştu.

 

Bu bardağı taşıran son damla iken gözümden yaşlar firar etmeye başlamıştı. Her ağladığımda yanında oluşu beni daha da güçsüzleştirirken, öncekiyle arada büyük bir fark vardı. Onda annemi uzun zamandan sonra ilk kez ve hiç beklemediğim biriyle görmüştüm. Kısa sürmüştü. Fakat jungkook'un evden kaçması, zarar görmesi, annemi tekrar görmem, annemin sevdiği adamı öldürmem ve şimdi de görevden alınmam... tüm bunlar bir işkence gibiyken dayanacak gücüm kalmamıştı.

 

Baş parmağı yanağıma süzülen göz yaşlarının üstünü örtüyordu. "Şşhhh, bir şey yok taehyung. Bak bende ağlamıyorum!" dediğinde ondan ayrı olan gözlerim onu bulmuştu. Bana verdiği mesaj tam olarak, "bunca yaşadığım şeye rağmen ben ağlamazken sen sırf bunlar için mi ağlıyorsun?"'du.

 

Hâlâ yanağımda bulunan elinin üstüne koydum elimi. "Jungkook, beni sevmiyorsun değil mi?" demiştim boğuk çıkan sesimle. Kaşları önce havalanmış, sonrasında çatılmıştı. Yanağımda olan elini çekip bir adım gerilerken bakışlarını da benden ayırmıştı.

 

"Ben acı çekmeyi sevmiyorum, taehyung. Kırılmayı sevmiyorum. Terk edilmeyi sevmiyorum. Güçsüz düşmeyi sevmiyorum." dediğinde sesi pürüzsüz ve net çıkmıştı. Bakışları doğrudan gözlerimdeydi. "Ve sen bana tüm sevmediğim şeyleri yaşattın..." diye devam ettiğinde ise ağlayışım durmuştu saniyelik olarak.

 

Çenesi titrerken sordu bana. "Şimdi ben seni nasıl seveyim?". Bu sefer ağlayan kişi oydu. Ama benim gibi ağlamıyordu o. İçine içine ağlıyordu. Gürültüsüz, görüntüsüz, sadece hissedilen bir ağlayış. Hisseden kişiyi şiddetle ağlatacak bir kederdi.

 

Dengemi şaşırmıştım. Dilim tutulmuştu. Dizlerim tutmuyor ve ellerim titriyordu. Tutunmak istedim ona. Adımlarımı attım hızla. Sarıldım ona büyük bir patırtıyla. Bedenlerimiz çarpıştı. Hayatımda ilk defa birine bu denli sıkı sarılıyordum. Bırakmayacakmışçasına.

 

İtmedi beni, ama sarmadı kollarını da. Ne oluyordu böyle? Yaşattıklarımı mı yaşıyordum bir şekilde? Göğsüme yüzünü gömdüğünde büyük bir çelişkiye girmişti. Aklım allak bullaktı. Göğsümde yaslı olan yüzü, nefeslerimi kesiyor ve yutkunmamı engelliyordu.

 

Birden çekildi benden. Gecenin geç saatiydi ama bunun pek hatırımda olduğu söylenemezdi. Kokusu üstüme sinmişti adeta. Her nefes alışımda sanki hâlâ bana sarılıyormuş gibi hissediyordum. Halbuki şuan karşımda bana hüzünle bakan oydu.

 

Hemen iki adım ötesinde bulunan yatağa oturmuştu. Hissediyordum, onun da gücü kalmamıştı. "Seni sevmek acıtıyor. Fakat ben yine de seni seviyorum, yüzbaşı." diye fısıldamıştı yüzüme dahi bakmadan. Gözleri karşısında bir yerlere bakıyordu, benimle yüzleşmemek için.

 

Kızarıklığını göremeden hissettiğim gözlerim kısılmıştı, yüreğimin ağrısıyla. Aramızdaki mesafeyi tekrar tekrar kapattım. Yanına oturdum. Başımı omzuna dayarken tıpkı onun yaptığı gibi bakışlarımı karşıya diktim. Omzu oldukça sertti. Buraya geldiğinden beri iyice kilo vermiş, yapısını bozmuştu.

 

"Evet, bende... Seni mesleğimi bırakacak kadar çok seviyorum." demiştim tok bir sesle. Başı hafifçe bana doğru dönerken bakışlarını da üzerimde hissediyordum. Hiç hareket etmeden göz bebeklerimi ona doğru çevirdim. Kısık gözlerle bakıyordu bana. "Mesleğini bırakmayı düşünme bile!" diye söylendiğinde acı olanı söylemeye dilim varmamıştı. Fakat söyledim.

 

"Çok geç..." dediğimde derin bir iç çekmiştim. Yüzümde kurumuş olan göz yaşlarım beni rahatsız etmeye başlamıştı. Yaslandığım yerden çekilmemi sağlayan şey, onun hareket etmesiydi. Dikleştim oturduğum yerde. Bana sorgularcasına bakışını izledim öylece.

 

Yasladım kendimi yatak başlığına. "Sen ciddi misin? Şuan beni kandırmıyorsun değil mi?" diye sormuştu tepkilerime bakarken. Başımı salladım hafifçe. "Ciddiyim. Bugün görevden alındım." dedim.

 

Gözleri şaşkınlık ile açılırken, "benim yüzümden mi?" diye sormuştu telaşla karışık. "Hayır, benim yüzümden." diye yanıtladım onu. Bu durumda en masum olan kişi oydu. Bir de bunu düşünmesini istemiyordum ama bilmesini de istemiştim nedensizce.

 

"Ama neden? Kötü bir şey mi yaptın? Hem o kadar yüzbaşı olmuşsun, öylece hemen görevden alamazlar seni!" diye arka arkaya konuşmuş, mantıklı bir sebep aramıştı. Tabi ki de nedenini söylemeyecektim. Fakat tahmin edilmesi zor olmasa da başka bir görev yüzünden dersem inanırdı.

 

"Alabiliyorlarmış..." dediğimde bunu bende düşünmüştüm. İçimi bir sıkıntı basmıştı. Gözlerim gelişi güzel dolandı etrafta. Onun da sessizliğinden anlayabiliyordum düşüncelere daldığını. En değer verdiğim şeyin üniformam olması ve onu kaybetmem benim için gelebileceğim son noktaydı.

 

Elimi enseme attım. Sertçe kaşıdım ve yüzümü ekşittim. Yerimden kalkarken, "ben bir duş alayım." demiştim. Bakışlarım ondayken hafifçe kaldırdı başını ve yüzüme baktı. Tekrar hüzünle bakıyor oluşu benim de üzülmeme neden oluyordu.

 

Eğer jungkook olmasaydı böyle zamanlardan yapacağım şey öfkeden deliye dönmek olurdu. Bu eve gelmezdim dahi. Fakat o burada olduğundan beri öfkem yerini hüzne devrediyor, beni tümüyle haksız çıkarıyordu.

 

Elimi uzattım ve saçını okşadım hafifçe. Gözleri kapanırken elimi çektim ve ayrıldım yanından. Banyoya girip kapıyı kapattığımda derin bir çektim ve üstümdekileri çıkardım beklemeden. Çırılçıplak bedenimle ılık suyu açtığımda doğrudan bedenime nüfuz eden su titrememi sağlamıştı.

 

Sol elimi duvara yaslamış, başımı eğmiştim. Duş başlığından çıkan su saçlarımdan sızarak soğuk zemine damlıyordu. Saçlarım yüzüme yapışıyorken birden öfkelenmiştim. Sinir krizi geçiriyormuş gibi hissederken çıplaklığımı ve ıslaklığımı umursamadan duşa kabinden çıktım. Su hala açıktı.

 

Banyo dolabında bulunan tıraş makinesini çıkarıp lavabonun yanına koymuştum. Aynadan kendime bakmışken yüzüme değen su damlalarını da elimle ittirmiştim. Aklıma gelen şey ile dolabı yine açmış ve makası çıkarmıştım. Saç tutamlarımı sıkı sıkıya tutup makasla kesilirken aynadan kendime bakıyordum.

 

Yolunmuş gibi duran saçlarım yoktu artık. Tıraş makinesini de alıp üstünden geçmiştim bir kaç kez. Saç diplerimi görebiliyordum artık. Berbat bir hale gelmiştim ama bunu umursamayacak kadar öfkeliydim.

 

Bir süre kelleşmiş başıma baktım. Lavaboda biriken saçlarıma. Ardından tekrar kabine girip bu sefer düzgünce yıkandım. Su başımı ağrıtıyordu. Nefeslerim oldukça sıktı. Duşu bitirip çıktım banyodan, bornozla. Soğuk hava tenime değince ürpermiştim.

 

Jungkook oturduğu yerde hemen bana dönmüşken bakışları şaşkınlıkla dolmuştu. Gözlerimi kaçırdım ondan. O ise oturduğu yerden kalkmıştı. Dolabıma yönelip bir kaç kıyafet çıkardım, o sanki burada yokmuş gibi. İç çamaşırımı giydim bornozumu çıkarmadan. Ardından bornozu çıkarmış ve diğer kıyafetlerimi bana bakan bir çift göze rağmen hızlıca giydim.

 

"Taehyung, iyi misin?" dedi. Duymadım. Bornozun kuru olan bir tarafı ile başımı kuruttum hızla. o ise benim attığım bütün adımlara eşlik ediyor, benim suskunluğuma rağmen bir şeyler yapmak istiyordu. "Fazla uzamışlardı, sadece bu."

 

Bu sefer ona bakıyordum. İnanmıyordu. "On santim bile olmamışlardı, taehyung! Bana bahane uydurma ve doğruları söyle. Yanında olacağımı biliyorsun." demişti tüm samimiyetiyle. İnanmıştım buna.

 

"Kesmek istedim sadece." dediğimde ise uzatacak gibi durmuyordu. Dudaklarını birbirine bastırıyor, üzgünlüğünü dile getirmek istiyordu. "Şimdi biraz uyumak istiyorum." dediğimde ise başımı eğmişti. Ona doğru bir kaç adım atmış ve bedenlerimizi birleştirmiştim. Omuzlarını tutan ellerim titriyordu sanki, ya da ben öyle hissediyordum.

 

Ellerini bana sardı hemen. Parmakları sırtımdan bir yol izleyip henüz kestiğim saçlarıma çıkmıştı. Aldığı nefeslerin derinliğini duyabiliyordum. Öpmek istedim onu. Fakat onu bu kadar fazla kırmışken izni olmadan dokunmak istemiyordum. Bu yüzden ondan bir adım bekliyordum.

 

Çekildi benden usulca. Birbirimizin yüzüne bakıyorken aklımda türlü türlü düşünce bulunuyordu. Ben ona gidebileceğini söylememe rağmen gitmemişken bundan sonra hep benimle mi kalacaktı? Beni gerçekten seviyorsa birlikte olabilecek miydik? Peki beni ne zaman affedebilecek, veya affedebilecek mi? Başka bir yere gitmek istemeyecek mi?

 

Durdum bu düşünceyle. "Jungkook?" dedim hızla. Kaşları havalanırken, "hm?" diye mırıldandı. Hiç beklemeden "beni sevdiğini söyledin. Öyleyse benimle başka bir yere taşınmak istemez misin?" diye sormuştum. Bunu beklemiyor gibi bakıyorken göğsü aldığı nefesle iyice şişti.

 

Durdu öylece, hiçbir şey diyemeden. Kabul etmeyecekmiş gibi hissetmiştim. Öyle doğmuştu içime. Hafif çarık kaşlarım gerilmiş ve düz halini almıştı. "Peki," dedim. "İstediğin her şeyi yapmakta özgürsün."

 

Elimi son kez yanağına koydum ve usulca okşadım. Ardından çekildim onun yanından. Yatağıma geçtim, üstümü örtüp battaniyeme sıkıca sarıldım. Gözlerimi kapattım zaman kaybetmeden. Jungkook'un adım sesleri kulağıma geliyordu. Daha fazla diretmek istemiyordu galiba.

 

Yatağımda hissettiğim kıpırtı ile gözlerim aralandı. Arkamı dönüp baktım. Battaniyeyi açıp altına giren jungkook'u gördüğümde kaşlarım havalandı. Hiçbir şey demedim. O ise bana bakmadan yatağa uzandığında benim ona ısrarla bakıyor oluşuma yenik düşmüştü.

 

"Ne? Bende uyumak istiyorum." demişti. Cevap vermedim ve doğrulduğum yere tekrar uzandım. Ona dönmüştüm bu sefer. Yüz yüze uzanıyorken gözlerini kapattı. Yüzüne baktım bir süre uyumadığı anlaşılıyordu.

 

Bu sefer bende kapattım gözlerimi. Ciddi anlamda uyumak istiyordum. Ben her zaman her türlü şeyle savaşan biri oldum ama bu sefer başaramıyorum. Yapamıyorum bir şekilde. Her şey üstüme geliyormuş gibiydi ve ben kendimi bir denizin ortasına bırakılmış gibi hissediyordum. Beni oradan kurtarabilecek hiçkimse yoktu.

 

Çok geçmeden uyuyakalmıştım. Ertesi gün de oldukça sıradan geçmişti. Tüm gün evdeydim ve jungkook'un durgunluğunu sorgulayıp duruyordum. Çok garip bir şekilde dalgındı ve sanki biri ona birşey söylemişti. Sormama rağmen birşey olmadığı konusunda netti. Odadan da çıkmaya fırsatı olmamıştı henüz.

 

Onu daha çok sıkmamak için üstelemiyordum. Tüm gün böyle geçmişti. Ta ki akşam karanlığı çökene dek. Soo hyun teyzenin getirdiği yemekleri yemiştik beraber. Yemekleri yerken bile iştahsız ve tuhaf davranmaya devam ediyordu. Sürekli kaçamak bakışları üzerimdeydi fakat bu oldukça anlamsızdı. Dün yanımda uyuduğu için utandığını söyleyebilirdim ama bu da olanaksızdı.

 

"Taehyung." demişti, elini boynuna götürürken. Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi silmeye çalışıyordu ama başarılı olduğu sözlenemezdi. Cevap vermeden önce bir durdum. Onu daha rahat hissettirmek için aramızdaaki soğukluğu aşmaya çalıştım. "Efendim, miniğim?"

 

Yüzünde utançla karışık bir gülümseme belirdi kısaca. Olduğu yeri terketmesi de pek uzun sürmemişti zaten. "Biliyorsun, ben baştan beri hatalıydım. Sana asla inanmadım... Şimdi özür dilemeye bile yüzüm yok. Senin yanında böyle yaşamaya nasıl devam edeceğimi dahi bilmiyorum..." dediğinde, sabahtan beridir aklını kurcalayan şeyin ne olduğu ortaya çıkmıştı.

 

Derin bir nefes verirken rahatlamıştım. bunun üstesinden gelebilirdi ve bu durumda başka birşey olmasından çok daha iyiydi. Elini tuttum. Göz göze bakmamızı sağlarken, "bunu düşünme artık! Hem asıl suçlu benim. Baştan beri sana kötü davranmamalıydım. Seni bu hale getiren benim." demiştim utancımı ortaya koyarak.

 

Dudaklarını birbirine bastırırken elimi de sıkmıştı. Öteki elimi de omzuna koymuş ve sıvazlamıştım. Hemen yanında oturduğum için başını yaslamıştı omzuna. Gözlerini kapatmış, rahatlamaya çalışıyordu.

 

Birden başını kaldırdı hafifçe. Yüz yüze geliyorken gözlerime baktı. Bakışları dudaklarıma indiğinde bende tıpkı onun yaptığı gibi yapmıştım, biliçsizce. Tekrar gözlerime baktığında mıknatıs ve demir misali birbirimize yapışmıştık. Sanki yıllardır susuz kalmış gibi öylesine sert öpüyordu ki, ciddi anlamda şaşkınlıktan donakalmıştım.

 

Elini yanağıma götürdüğünde karşılık vermeye başlamıştım. Tüm bedenim karıncalanıyorken bende boşta olan elimi beline atmıştım. Temasta bulunduğum beli kıvrılırken sıkı tutmuştum onu. Dudaklarındaki tat oldukça hoşuma gidiyor, belki de ilk kez gerçek anlamda öpüştüğüm için fazlasıyla arzu doluydum.

 

Acemice öpüşü bu işi benim elime teslim etmesini sağlamıştı ve ben, oturduğumuz koltukta onu uzanır pozisyonuna getirip üstüne uzanmıştım. Elleri yanaklarımdaki yerini korumaya devam ediyorken, benim elim ise açıkta bulduğu kıyafetinden içeri sızmayı başarmıştı.

 

Dudaklarımızı ayırdım, nefes alabilmek için. Kapalı olan gözlerini açmıştı duruşumuzla. Göz göze geldiğimiz o anda alt dudağının üzerinde bulunan kalıntılarımı diliyle süpürmüştü. Bu adeta daha fazla şevk vermişken tekrar bir şekilde dudak dudağaydık.

 

Öpüşlerimiz tüm derinliğiile ilerliyorken sertleşmeye başlıyordum. Bunun bir öpücükle olması gülünç iken, bedenimin altında sürekli kıpraşıyor olması beni çileden çıkarıyordu. Düşünme yetimi kaybetmiş gibi davranıyordum. Kendimi ona sürtüyor. hafif inlemeler çıkarmasına neden oluyordum.

 

Yine ben hiçbir müdahale etmeden o atılmıştı. Dudaklarını benimkilerden sesli bir şekilde ayırmışken hızla nefes alıp veriyordu. Ondan geriye kalır bir yanım yoktu bu konuda. Kalbim yerinden çıkacaktı adeta. Bir de bana, "daha-, daha fazla!" diye emir verdiğinde gözlerinde olan gözlerimi çekememiştim.

 

"Emin misin?" diye boğuk ve kısıkça sormuştum. Başını hızla sallamasının yanı sıra, "kendimle başa çıkamam..." deyişi, ipleri elime vermişti. Son kez baktım ona. Pişman olmayacağından emin oldum. Fakat o bunu fark etmedi bile, pijamasını aşağı indirirken.

 

Bilemedim. Bunun nedenini anlayamadım o anda. Zaten pek uzun sürmeyecekti anlamam, yıkılmam...

 

 

Selam!!!

Smutlu demişim ama smut sadece öpüşmek olmuş...

Neyse öteki bölüm smutunuz hazır.

Beklemede kalın, maia ile kalın.

🪄💗✨

 

Loading...
0%