Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@cileklerveyoon

Yorum yapmayı unutmayınız!!!

İyi okumalarr✨

 

Odasının kapısını açıp rahat bir ifade takınarak içeriye girmişti. Keyfi yerindeydi. Gün doğmuştu ve yine mesaisi başlamıştı. Yine bir sürü insanla uğraşacaktı.

 

Bakışları koltukta uyuyor olan jungkook'a döndüğünde kaşları çatılmıştı. Dünden beri uyanmamış mıydı? Garipti. Yerinden kalkıp bir kaç adımda jungkook'un dibinde bitmişti. Bakışları yüzündeyken yüzünün kusursuzluğuna takılmıştı. Ardından uyarmıştı kendini hemen, kanmayacaktı.

 

Elini jungkook'un omzuna koyup sarsmıştı. "Uyan hadi!"

 

Gözlerini zorlukla aralıyordu jungkook. Duyduğu sesin kime ait olduğunu anlamış ve yerinde doğrulmuştu. Henüz yeni ayıldığı için gözleri hafif bulanıktı. Bakışlarını taehyung'un üstünde tutarken üstünde bir ağırlık olduğunu hissetmişti. Sanki vücudu uyuşmuş gibiydi.

 

"Rahat uyudun mu bari?" diye sormuştu dalga geçermiş gibi. Yerine doğru yönelmişti. Sandalyesini çekip otururken masanın üstüne henüz bıraktığı paketten bir dal sigara çıkarmıştı. Dudaklarının arasına sabitlemiş, ardından paketin hemen yanındaki çakmağı almış ve sigarasını yakmıştı.

 

Sessizce karşısındaki adama bakıyordu jungkook. Özellikle taehyung'un iki dudağı arasındaki sigarada duruyordu gözleri. Boğazında büyük bir susuzluk hissediyordu, açlık. Şu lanet yere düştüğünden beri ağzına doğru düzgün birşey girmemişti.

 

"Su... çok susadım..." diye aralıklı söylediği kelimelere takılmıştı taehyung. Sesi boğuk çıkmıştı. Susuzluktan olduğu açıkça ortadaydı.

 

"Jimin! Park jimin!" diye iki kere seslenmişti yüksek sesle. Çağırılmasına rağmen kapıyı tıklatıp içeri girmişti, jimin. Bakışları jungkook'u bulurken "emredin efendim!" demişti eli alnına çıkarken.

 

"Bir sürahi su getir." diye duyduğunda garip karşılamıştı. Yine de birşey dememiş başını onaylarcasına aşağıya doğru tek seferlik sallarken, "emredersiniz!" demiş ve odadan çıkmıştı.

 

Jungkook'un bakışları kapıdan çıkan jimin'den ayrılmıştı. Kapıda kalan bakışlarını taehyung'a çevirmek istese de içinden bir his onu bunu yapmamaya zorluyordu. Belki de bu bilmediği his taehyung'un ona baktığını bildiğinden dolayı onu taehyung'a bakmamaya zorluyordu. Çünkü biliyordu. Taehyung'a bakarsa gerilecekti. Vücudu alev alacaktı.

 

Bir süre bakmamıştı. Bakışlarını yerde tutmuştu. Kapı tekrar tıklatıldığında bakışlarını yerden kaldırmış ve kapıya çevirmişti. İçeriye giren jimin'e bakıyordu. Masanın üstüne bırakmıştı sürahiyi, jimin. Yanında da bir bardak bırakmış ve ayakta dikilmişti.

 

"Başka bir emriniz var mı, efendim?" diye sormuştu. Taehyung başını aşağı yukarı sallarken merakla kıpırdanmıştı. Sessizce beklemişti.

 

Taehyung masanın üstünde duran sürahiyi elime almış, ardından yanında duran bardağı suyla doldurmuştu. Suyun bardağa nasıl dolduğunu seyretmişti. Bardak dolunca da bardağı eline almış ve ağzına doğru götürmüştü. Bir bardak suyu tek dikişte içerken jungkook'a bakıyordu. Jungkook'un kaşları çatılmıştı. Suyu kendisi için istemişti ama gözünün içine baka baka sanki inadına yapar gibi içmişti.

 

Jungkook derin bir nefes alırken, taehyung bardağı tekrar doldurmuştu. Bardağı tekrar ıslak dudaklarına götürmüş ve bir yudum almıştı. Ardından bardağı jimin'e uzatmış, "ona ver." demişti yutkunurken.

 

Jimin bir kaç saniyeliğine bardakla bakışmış, ardından taehyung'u kızdırmamak adına bardağı jungkook'a götürmüştü. Jungkook tereddütle almıştı bardağı. Kendisine böyle davranan birinin fazlalığını içmek istemiyordu.

 

"Su istemiştin. İç!"

 

Bir süre göz göze kalmışlardı. Taehyung inatla o suyu içmesini beklerken jungkook ise içip içmemek arasında kalmıştı. Mantıklı düşünmeliydi. Duygularını bu işe katmamalıydı. Önündeki bardağa bakarken yüzünde istemediğini belirtir bir ifade ile suyu içmişti. Bunu gerçekten susamış olduğu için yapıyordu. Aksi takdirde böyle bir yerde durmazdı.

 

"Çok susamış gibisin. İstersen bir bardak daha iç." diye nazikçe sormuştu jimin. Jungkook başını onaylarcasına sallamıştı. Jimin ise taehyung'un tepkisine bakmak istemişti. Jungkook suyu içtikten sonra odağını ikisinden de çekmişti. Eline almış olduğu kağıdı oldukça ciddi bir ifadeyle okuyordu, ki bu onları umursamadığı anlamına gelirdi.

 

Jimin bardağı tekrar doldurmuş ve jungkook'a uzatmıştı. Bu sefer hiç tereddütsüz içmişti suyu. Ardından nazikçe "teşekkür ederim." bile demişti jimin'e. Jimin ise jungkook'un masumluğuna, belki de görmüş olduğu sert tavrı üzüldüğü için samimiyetle gülümsemişti.

 

Jungkook içinde huzursuzlukla bir taehyung'a bir de jimin'e bakarken en sonunda durmuş ve jimin'e "şey, benim lavaboya gitmem gerek..." diye söylenmişti. Jimin başını "ben hallederim." dermiş gibi sallamıştı.

 

Bakışlarını taehyung'a çevirmişti. Dikkatinin onlarda olmadığını fırsat bilerek hareketlenmiş ve jungkook'un kolundan çekiştirerek ayağa kalkmasını sağlamıştı. Jungkook ise şaşkın bir ifade ile yerinden kalkmış, jimin'e ayak uydurmaya çalışmıştı. "Efendim, lavabo..." diye saçma sapan bir açıklama yapmıştı jimin. Taehyung akıllı adamdı. Başını sallamıştı onaylarcasına.

 

İki paytak domuz gibi arka arkaya odadan çıkan jimin ve jungkook gerçekten gülünç görünüyorlardı. Sanki biri asker, diğeri de zanlı değilmiş gibi. Garipti.

 

Hızlı adımlarla lavaboya girmiştiler. Jimin ne olursa olsun jungkook'un yanından ayrılmayacaktı. Kapı açılmış, içeriye başka iki kişi daha girmişti. Jimin sadece birini tanırken ikisine birden selam vermişti. Ardından jimin jungkook ile konuşmak için birşeyler düşünmeye başlamıştı. Aklına elen ilk şeyi dile getirirken, "sen bakma ona. Yüzbaşı kim sert biri gibi görünür ama içi pamuk gibidir. Ona sorun çıkarmazsan bir kötülüğünü görmezsin." demişti.

 

Pek inanıyor gibi görünmüyordu jungkook. Başını sallasa da gördüğü muameleden sonra böyle sözlere pek inanası gelmiyordu. Hem o ben yapmıştı ki? Söylediği gibi kimseye sorun falan da çıkarmamıştı ama daha ilk günden suratına tokadı yemişti bile.

 

Birden arkasındaki hareketliliğe bakmak için o tarafa dönmüştü ki, midesinin hemen yanında büyük bir ağrı hissetmişti. Acıdan çok sesli denmeyecek bir şekilde bağırırken karşısında az önce dinlediği adamın da kolundan yaralanmış olduğunu görmüştü. Odaklanamıyor, gözlerinin önü köreliyordu. Durduğu yerde hemen yere düşmüştü.

 

Jimin telaşla yardım çağırıyor, kolundan akan kanlara bakıyordu. Yerde uzanmış pozisyonda olan jungkook'u fark edince hemen önünde diz çökmüş ve yarım yamalak onu ayıltmaya çalışıyordu.

 

"Jungkook! Dayan, geliyorlar! Askerler!" diye seslendiğinde son kez, işte o an içeriye doluşmuştu bir kaç asker. Bir asker jungkook'u kucağına almış, doğrudan bu pis yerden çıkarma düşüncesine girmişti. Diğer iki kişi ise jimin'in koluyla ilgileniyor, olayın nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışıyorlardı.

 

Asker, jungkook'u kucağında hastaneye götürme amaçlı uzun koridora çıkmıştı. Bütün bu seslerin, karmaşanın nereden geldiğini anlamak için koridora çıkmıştı taehyung. Önünde, kendisine doğru gelen ve kucağında jungkook'u taşıyor olan askere kaymıştı bakışları.

 

"Neler oluyor? Nasıl yaralandı? Jimin nerede!" diye bağırdığı sırada asker durmuş ve soluklanmıştı. Tam o sırada arkadan jimin görünmüştü. Üniforması kanlar içinde kalan jimin'e bakmıştı taehyung. "Efendim, ahh, efendim jaekyung... yanında bir askerle içeriye girdi ve birden bize saldırdılar. Ne olduğunu anlayamadık!"

 

Jimin'in açıklaması ile taehyung önünde bekleyen askerle bakışmıştı anlık olarak. Taehyung'un izni olmadan buradan çıkamazdı. Öleceğini bilse dahi müdahale edemezdi ama etmişti. Tereddütte kalmıştı.

 

Taehyung öne atılırken "benimle gelin! Çabuk olun!" diye bağırmıştı. Boş koridorda kalın, sert sesi yankılanmıştı. Koşar adımlarla emniyet binasından çıkıp hemen otoparka yönelmişti. Arabasına bindiğinde arkadan gelen asker kucağında olan jungkook'u bindirmiş, yanına oturmuştu. Jimin ön koltuğa oturduğunda hızla arabayı çalıştırıp hastanenin yolunu tutmuştu.

 

Durmadan dudaklarını kemiriyordu, taehyung. Bir yandan öfkeli, bir yandan da çaresizdi. Hastanenin avlusuna gelince arabayı durdurmuş ve arabadan hızla inerken askere müsade etmemiş, jungkook'u kendisi kucaklamıştı. Arabadan indirdiği jungkook'la beraber hastane binasına girerken jimin de peşlerinden gitmişti.

 

Geride kalan asker ise yolun ortasında bırakılan aracı kenara çekmek durumda kaldığı için anahtarı üstünde olan arabaya binmiş ve düzgün bir yere park etmekle uğraşmıştı.

 

Hastaneye girer girmez hemşireler tarafından müdahale edilmişti iki yaralıya da. Jungkook'un yarası derindi. Ameliyata girmiş, bir kaç saate çıkamamıştı. Hayata küsmüştü bir kere. Yaşasa ne olurdu yaşamasa ne... zaten bu ameliyat masalarından sağ çıkanlar genelde geride sevdikleri olan insanlar değil miydiler? Gerçi her insanın sevenleri vardı. Bazılarının fazla ilken, bazılarının sayılı olabiliyordu.

 

Taehyung ameliyathanenin önündeki sandalyeye oturmuş, ağzını dahi açmadan bekliyordu. Jimin, tedavisini yaptırdıktan sonra dinlenmesi için bir odaya alınmıştı. Beraberlerinde getirdikleri asker de jimin'in yanında bekliyordu.

 

Uzunca düşünüyordu taehyung. Üzülüyordu. İçten içe kendini suçlu buluyordu. Kızıyordu. Bunun nedeninin ne olduğundan emin değildi. Jungkook'un da bir insan olduğu ve onun da acı çekiyor olabildiğine mi üzülüyordu yoksa ona kötü davrandığı için mi suçluyordu kendini?

 

Ortada kendini suçlayacak bir durum da göremiyordu. Sonuç olarak jungkook suçluydu onun gözünde. Suçu işlememiş olsa da bunu bilip göz yummak suçun ta kendisini yapmak kadar yanlıştı. Taehyung bunu yapıyor olan birine iyi bile davrandığını düşünüyordu. Jungkook'u düşünüp de kendini suçlu hissetmek istemiyordu.

 

Kapı açılmış, her film sahnesinde yaşandığı gibi içeriden ameliyattan sorumlu olan doktor çıkmıştı. Klasikti. Taehyung yerinden kalkmış, bir asker olarak hatta jungkook'dan sorumlu biri olarak doktora sormuştu. "Durumu nasıl?"

 

Doktor önündeki adamı tepeden tırnağa süzerken net bilgi vermesi gerektiğini anlamıştı. Bu mertebede olan biriyle uzunca uğraşmak yerine bilgileri doğrudan verir, en azından kendini uzak tutardı.

 

"Ameliyat başarılı geçti. Kan değerleri de normale döndü. bilinci şuan kapalı ama çok geçmeden uyanır. Merak edilecek bir durum yok. Bolca istirahat etmesi yeterli olur. Tabii yarasına da dikkat etmek lazım. Pansumanı yapılmalı."

 

Taehyung doktorun dedikleri sayesinde üstündeki yükün hafiflediğini hissetmişti. Baygın bakan gözleriyle "onu görebilir miyim?" demişti.

 

"Dedim ya, bilinci hala kapalı."

 

Taehyung gözlerini doktorunkilerden çekmezken, "fark etmez. Onu görmeliyim." diye ısrarla söylenmişti. Doktor ise bunda sorun bulmadığı için izin vermişti. Taehyung fazla bekletilmeden, önlük, maske ve saç bonesini giyip jungkook'u görmeye gitmişti.

 

İçeriye girdiğinde bakışları etrafta gezinmişti bir süre. Sonunda jungkook'a ilişince bir kaç adım atıp yanında bulunan tekerlekli tabureye oturmuştu. Oturduğu yerden jungkook'un makineye bağlı oluşuna bakıyordu. Aklı almıyordu. Sadece bir kaç dakikalığına çıkmıştı ve şimdi bu haldeydi. Üstelik çok da kötü yaralanmıştı. Aslında biliyordu, taehyung. Onu bu duruma iten en büyük etkenlerden biri de psikolojik olarak tamamen çöküyor olmasıydı.

 

Genç çocuğun yüzüne bakıyor, bu yaşta bunları yaşamasına üzülüyordu içten içe. Tabi her zamanki gibi dışı taştan bir kabukla kaplıydı. Tek başına olsa bile yüzüne o gülümsemeyi getiremiyordu.

 

Genç çocuğun yanından ayrılmıştı çok geçmeden. Zaten kapıdan çıktığı gibi karşısında amirini ve askerleri görmesi pek olası bir durum değildi. Yine de olmuştu. Amiri üstündeki asker kıyafeti ile sandalyeler sen birine oturmuş, kollarını birbirine dolamış bekliyordu. Kapının sesi ile bakışları taehyung'a dönmüştü.

 

"İyi görünüyorsun." demişti direkt olarak, namjoon.

 

"Çünkü iyiyim." diye net bir cevap vermişti taehyung. Ardından amiri namjoon'un tek kaşı havalanmış, "o nasıl?" diye gözüyle işaret ettiği kapıdan dolayı kimden bahsettiğini anlamıştı. Gerçi işaret etmeseydi de kimden bahsettiğini anlardı.

 

"Ameliyat başarılı geçmiş. Bilinci hala kapalı o yüzden nasıl olduğunu tam anlamıyla bilmiyorum, efendim."

 

Anlamış gibi başını ağır hareketlerle sallamıştı, namjoon. Ardından bir şey söylemeden susmuştu. Taehyung aklında bir şeyler düşünür gibi durmuştu bir süre. Ardından konuşmak için uygun bir zaman kollamıştı.

 

Tam da söylemesi gereken sırada ağzını aralamış ve konuşmaya başlamıştı. Aklının içinde tereddüt vardı hala. Yine de yapacaktı. Ne kaybedebilirdi ki?

 

"Efendim, benim bir fikrim var. Gördüğünüz üzere ne karakolumuz ne de bu hastane güvenli değil. Elimizdeki tek tanık o ve onu kaybedersek en başa döneriz. Bu yüzden onu daha güvenli bir yere götürmek istiyorum."

 

Taehyung, namjoon'un vereceği kararı beklerken bir yandan da kendinden emindi. Ve biliyordu ki, namjoon kolay kolay kendisine hayır demezdi. Ona güvenirdi ve bu yüzden çoğu şeye anlam veremese de onay verir ve sonucuna hazırlanırdı.

 

"Neresiymiş o daha güvenli yer?" diye sormuştu emin olmak için. Tahmin edebiliyordu ama yine de ondan duymak istiyordu.

 

Taehyung çok az eğilmiş olan başını tekrar dikleştirmiş ve "benim evim." demişti.

 

 

Merhaba!!

Bu bölümü nasıl buldunuz?

Fikirlerinizi duymak istiyorum 😞

Neyse kaçıyorum!

​​​​🪄💗✨

 

Loading...
0%