Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@cileklerveyoon

Yorum yapmayı unutmayınız!!

İyi okumalarr✨

 

Bir kaç polisten ve askerden başka kimsenin olmadığı koridorda yürüyorlardı. Taehyung sanki jungkook'un yaralı olduğunu unutmuş gibi hızla yürürken, jungkook sendeleye sendeleye yürüyordu. Attığı her adımda vücudunda oluşan ağrılar sebebiyle yüzünü buruşturup duruyordu fakat önündeki adam arkasını dönüp bakmıyordu bile. Fazlaca ağrısı olmasına rağmen hızlı davranıp taehyung'a yetişmeye çalışıyordu.

 

Karakoldan çıktıkları zaman taehyung dönmüştü arkasını sonunda. Jungkook'un onun gerisinde olduğunu görünce durmuştu yerinde. Beklemişti. Jungkook bunu fark edince daha da hızlanmıştı. Taehyung'un ona kızması an meselesiydi.

 

Jungkook taehyung ile yan yana geldiğinde taehyung tekrar hareket haline geçmiş ve yürümeye başlamıştı arabaya doğru. Jungkook da yürümeye devam etmiş, somurtup durmuştu. Arabaya vardıklarında taehyung kapıyı açmış ve jungkook'un binmesini beklemişti.

 

Vücudundaki ağrılara rağmen kendini zorlamış ve açık olan kapıdan arabaya binmişti, jungkook. Taehyung ise hemen ardından kapıyı kapatmış ve sürücü koltuğuna geçmişti. Arabayı sürmeye başlamış ve uzun sessizliği beraberinde getirmişti. Yol boyunca birbirleriyle konuşmamışlardı. Bu sessizlik oldukça gericiydi. Jungkook arada bakışlarını taehyung'a çeviriyordu.

 

"Nereye gidiyoruz?" diye sormuştu dayanamayıp. Taehyung anlık olarak jungkook'a bakmıştı. Cevap verip vermemek arasında kalırken, öylesine kafasına esmiş ve cevap vermişti. "Eve."

 

Jungkook'un yüzünde bir heyecan oluşmuştu. Heveslenmişti. Yerinde doğrulmuştu hatta. "Halam kabul etti mi?" diye sormuştu titrek ama dolu dolu bir sesle. Taehyung histerik bir gülüş kaçırmıştı dudaklarının arasından.

 

"Senin evine değil." demişti. Jungkook'un kaşları çatılmış, bir süre anlamaya çalışmıştı. Zeki çocuktu fakat son yaşananlardan sonra sanki beyni işlevini yitirmiş gibiydi. Taehyung, jungkook'un sessizliğinden dolayı devam etme ihtiyacı duymuştu. "Benim evime." demişti.

 

"Neden?" demişti hızla. Sonuçta kanunlar önünde bir suçlu olarak görünse de bir askerin evinde ne işi vardı ki? Bu özel hayata girerdi bir bakımdan.

 

Taehyung bakışlarını tekrar jungkook'a çevirdiğinde, "bir daha bıçaklanma diye." demişti kısaca. Fazla açıklayıcı olmuştu. Jungkook bir daha aynı şeyleri yaşamak istemiyor olsa bile yine de taehyung'un evine gitmek mantıklı gelmiyordu.

 

Yolda konuştukları tek şey bu olmuştu. Ardından tekrar sessizliğe gömülmüşlerdi. Çok geçmeden de taehyung'un evim dediği yere gelmişlerdi. Taehyung hiç olmadığı kadar sert bir mizaca bürünürken jungkook'un inmesine yardım etmişti. Bunu gönülsüz yapıyordu ve jungkook da bunun farkındaydı.

 

Taehyung, jungkook'un arabadan inmesi için yardım etmek amaçlı tuttuğu eli bırakmış ve yerinde dikleşmişti. Arabanın kapısını kapatabilmek için öne doğru bir kaç adım atmıştı. Ardından kapıyı kapatmaya yeltenirken taehyung ondan erken davranmış ve kapıyı itmişti.

 

Jungkook önünde durduğu büyük, köşkü andıran, hatta belki de köşk olan evi baştan aşağı süzmüştü. Gerçekten büyük ve çok da güzel bir yerdi. Köşke girmek için ilk önce bahçeyi sarmalayan duvarların başladığı yeri, yani girişteki büyük demir kapıyı geçmek gerekiyordu. İçeriye araba almıyorlardı muhtemelen. Bu, girişteki en az beş-altı araçlık otoparktan anlaşılabiliyordu.

 

"Yürü!". Duyduğu ses ile irkilmişti, jungkook. Bakışları hemen sesin geldiği yöne, yani taehyung'a dönmüştü. Alt dudağını dişleri arasına almış ısırıyor, tek kaşını da çok ciddi bir iş yapar gibi kaldırmıştı. Koyu kahve gözleri jungkook'un yüzünde gezinirken bunu fark etmiş ve bakışlarını kaçırıp harekete geçmişti, jungkook. Bir kaç adımda taehyung'un yanına varmış ve hareket etmesini beklemişti.

 

Büyük kapıdan içeriye girmiş yürümeye başlarken, öğrencisine ders veren öğretmen misali konuşuyordu taehyung. "İçeriye adım attığımız andan itibaren zaten kapalı olan ağzını kapalı tutmaya devam edeceksin, tamam mı?" dediğinde jungkook anladığını belirtircesine başını sallamıştı.

 

"İçeride kimseyle konuşmak yok. Soru soranlara cevap vermeyeceksin. Kimseyle yakınlık kurmayacaksın. Dahası, sana verdiğim odadan dışarı çıkmayacaksın." diye devam ettiğinde, jungkook kaşlarını çatmıştı. Hapishanede olsaydı çok daha rahat olurdu muhtemelen.

 

Tüm bunları konuşurken köşkün kapısına varmışlardı bile. Jungkook'a son bir kez bakıp kontrol etmişti. Ardından derin bir nefes almış ve zile basmıştı, taehyung. İçeriden bir kadına ait olduğu anlaşılan ayak sesleri gelmişti. Ardından kapı açılmış ve orta yaşlarda bir kadın belirmişti.

 

"Bay taehyung! Hoşgeldiniz..." dediği sırada kadını dinlemeden içeri girmişti taehyung. Arkada kalan jungkook ne yapacağını bilemezken şaşkın tavırlarla taehyung'un peşine takılmıştı. Kapıyı açan kadın ise sendeleyerek yürüyen gence bakmıştı bir süre. Dudaklarını "bana ne!" dermiş gibi aşağıya büzmüş, omuzlarını da silkmişti.

 

Büyük bir salona çıkın koridoru geçmiştiler. Bu sırada da kapıyı açan ve hizmetli olduğu her halinden belli olan kadın "bay taehyung geldi!" diye bağırmıştı. Bunu, birilerine haber verme amaçlı yaptığı ortadaydı.

 

Kadın sesini duyurmayı başardığını düşünmüş ve oradan ayrılmıştı. Taehyung salondaki büyük koltuklardan birine yayılmış ve jungkook'a gözüyle işaret vererek "gel otur!" demişti. Jungkook uslu bir çocuk misali her denileni yaptığı gibi bunu da yapmıştı. Taehyung'un karşısında bulunan koltuğa oturmaya yeltenirken tekrar onun sesini duymuştu. "Oraya değil yanıma otur!"

 

Nazlı bir çocuk edasıyla taehyung'un yanına dudak büzerek oturmuştu. Daha tam kapanmamış yarasına değmesi diye üstündeki kıyafeti düzeltirken iki yanda bulunan merdivenlerden adım sesleri yankılanmıştı. Bakışları hızla orayı bulurken ellili yaşlarında olduğunu tahmin ettiği bir adamla göz göze gelmişti. Adamın yüzünde memnuniyetsiz bir ifade vardı.

 

Bakışlarını çekmişti bu gözü tutmadığı adamdan. Ardında duran ve adamdan en az on yaş küçük duran kadında durmuştu. Kadına genç denemezdi fakat o da tıpkı kapıyı açan hizmetli gibi orta yaşlardaydı. Giydiği topuklu ayakkabılarla dik bir duruş sergilemeye çalışıyordu.

 

"Kimleri görüyoruz! Uzun zamandan sonra teşrif ettiniz bakıyorum da." diye söylenmişti adam. Garip bir şekilde uzun sakalları vardı ve bu onu bir dedeye benzetmeye yetebilirdi. Bakışlarını taehyung'a çevirmişti, jungkook. Benzer bir memnuniyetsizlik ifadesi onun da yüzüne yayılmıştı. Birbirlerinden hiç haz etmedikleri kabak gibi ortadaydı.

 

"Burasının benim de evim olduğunu size hatırlatmaya geldim." diye iğneleyici bir ses tonuyla konuşmuştu, taehyung. Adam yüzüne yerleştirmiş olduğu sırıtışı canlı tutmaya çalışıyordu. Alay eder gibi bakıyordu fakat taehyung'un söylediklerini hazmedemediği de kolayca anlaşılıyordu.

 

Karşıda duran koltuğa yerleşmiştiler. Adam bakışlarını taehyung'dan çekip jungkook'a çevirmişti. Baştan aşağıya jungkook'u açıkça süzmeye başlamıştı. Gerilmişti jungkook. Yutkunmuştu büyükçe. Tanımadığı insanların husumetlerine tanık olmak yeterince garipti üstelik.

 

Omuzunda bir el hissedince oraya dönmüştü hemen. Taehyung'un eli omzunu sıkıyor, karşısında duran adamın kuşkucu bakışlarını kendi üstüne çekiyordu. Yani taehyung, jungkook'un gerildiğini anlamış ve bu zerre kadar hoşlanmadığı adamın jungkook'u rahatsız eden meraklı bakışlarını kendi üzerine çekmek amaçlı böyle bir hareket yapmıştı. Bu bir nevi kanatları altına almaktı.

 

"Bizi bu yakışıklı misafirin ile tanıştırmayacak mısın?" diye ortaya atlamıştı tekrar. Taehyung yüzüne keyfi bir ifade yerleştirmişken, "misafir mi? Misafir olduğunu kim söyledi. O benimle geldi ve burada benimle kalacak." demişti.

 

Adam tek kaşını kaldırmış ve bir cevap verebilmek için düşünmeye başlamıştı. Bu sırada ise jungkook duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Burada ne kadar kalacağını bilmiyordu ama bir veya iki gün olmasını temenni ediyordu. Konunun kendisi olması üzerine de utanıyor, parmaklarıyla oynuyordu.

 

"Kimin izniyle?" diye karşı çıkarmış gibi konuştuğunda jungkook duraksamıştı. Başını eğmiş, bu duruma düştüğü için, düşürdüğü için hem kendine hem de taehyung'a lanet ediyordu. Taehyung ise anlık olarak başını eğmiş jungkook'a bakmıştı. Ardından tek kaşını kaldırırken "kimseden izin falan almayacağımı çok iyi biliyorsunuz." diye karşılık vermişti.

 

Yandaki kadının hala sessiz olması garipti. Sanki seyirci olarak dahil olmuş gibiydi. İyi niyetli olup olmadığı kesitirilmiyordu, adamın aksine.

 

"Üstelik, ben burada kimseye hesap vermeye veya kimseden izin almaya gelmedim. Bundan sonra burada kalacağım, kalacağız. Ben evde yokken kimse onu rahatsız etmesin diye sizi uyarmaya geldim." Uyarılarını yapmış ve arkasına yaslanmıştı kendinden emin bir tavırla.

 

"Kim bu çocuk? Sen kimseyle kolay kolay bağ kurmazsın."

 

"Sevgilim!"

 

Jungkook'un kaşları havalanırken gözleri de şaşkınlıktan kocaman açılmıştı. Ne demekti sevgilim? Kendisine sormadan pat diye böyle bir şeyi söylenmiş olması insanların önünde küçük düşmesini sağlamıştı. En azından jungkook bunu düşünüyordu.

 

"Sevgilim diye getirdiğin kişi erkek oruspusu mu?" demişti adam.

 

"Sözlerine dikkat et, kim jun ho!" diye bağırmıştı oturduğu yerden, taehyung. Belki jungkook'u tanımıyor olabilirdi ama onu başkalarının önünde küçük düşürecek veya aşağılanmasına izin verecek değildi. Özellikle dakikalardır düşmanı gibi ağız dalaşına girdiği amcasının önünde asla yanlış bir şey yaptığını dile getiremezdi. Eğer yanlışı varsa da bunu amcasının eline koz olarak vermezdi.

 

Kim jun ho kendini hiç bozmadan yüzünde aynı aşağılayıcı gülümseme ile oturuyordu. Yanındaki kadın ise taehyung'un bağırmıştı üzerine tek kaşını kaldırmıştı şaşırdığını belirtircesine. Bu şaşkınlık taehyung'un amcasına bağırışından dolayı değildi. Bu her karşı karşıya geldiklerinde yaşanılan bir durumdu. Şaşırdığı şey, konunun bir insan, erkek oluşuydu. Tıpkı amcasının söylediği gibi, taehyung kimseyle kolay kolay bağ kurmazdı. Onu biriyle görmek şaşırtmıştı.

 

"Tıpkı annen gibisin. İşine gelince bağırır, kendini haklı çıkarmaya çalışırdı o da." diye konuşmuştu, jun ho. Bunu bilerek yapıyordu. Amacı tamamen taehyung'u aşağılamaktı. Ama bu oyuna gelmemeye çalışıyordu taehyung. Kendini zorla da olsa tutuyordu.

 

"Her neyse. Müsaadenizle odamıza çıkıp baş başa kalmak istiyoruz. Sakın ola bizi rahatsız etmeyin. Min jae ve yoo jung'u da uyarın." demişti taehyung yerinden kalkarken. Elini de uzatmış, jungkook'un yalandan da olsa tutmasını beklemişti. Jungkook ona uzanan ele bakakalmış, tutup tutmamak arasında kalmıştı. Ardından taehyung jungkook'un elini zorla tutmuştu.

 

Jungkook, taehyung'un sürükleyişleri ile ayağa kalkmış ve yürümeye başlamıştı. Daha ameliyattan iki gün geçmiş olmasına rağmen ilk günkü gibi acı çekiyordu. Tam iyileşmesini beklemeden onu alıp getirmişti taehyung.

 

Merdivenleri sendeleyerek çıkarken bir eli karnında, bir eli de taehyung'un elindeydi. Parmakları iç içe geçmiş, elleri sıkı sıkıya dolanmıştı birbirlerine. Taehyung bir kaç kapıyı geçtikten sonra bir kapının önünde durmuş, cebinden çıkardığı anahtarla kilidini açmıştı. İçeriye girmiş, kapıyı da arkalarından hızla kapatmışlardı. Taehyung anahtarı içeriden takıp kapıyı kilitlemişti.

 

Arkasını dönüp bakışlarını jungkook'a dikerken aralarında bulunan bir metrelik mesafeyi kapatmış ve "bana bak!" diye konuşmaya başlamıştı. Jungkook bakışlarını yere indirmişti hemencecik.

 

"Bana bak dedim!" diye bağırdığında ise jungkook yerde olan bakışlarını kaldırmıştı tekrar. Korka korka bakıyordu önündeki bu adama. Yaralı olduğunu bildiği halde onu bir taraftan diğerine hiç duraksamadan koşturuyordu. Vicdansızın, acımasızın tekiydi işte.

 

Gözlerinin içine bakarken, "sana bir şey söylediğimde beklemeden yap! Bir daha aynı hatayı yaparsan affetmem!" diye çemkirmişti resmen. Kulaklarına zehir gibi işleyen sese karşın gözlerini kapatmıştı anlamsızca.

 

Birden taehyung jungkook'un bileğinden kavramış ve hafifçe çevirmişti. "Bana bak! Ben konuştuğumda bakışlarını kaçırma!" diye uyarmıştı son defa. "Ve bana cevap ver!" diye eklediğinde ise jungkook başını sallamış ve "tamam, anladım." diye yanıtlamıştı.

 

Taehyung sıktığı bileği bırakmış ve jungkook'un yanından ayrılmıştı. Jungkook hala aynı yerde dikilirken taehyung ise odada bulunan büyük yatağa oturmuştu. Eliyle şakaklarını bir kaç kez ovmuş, ardından derin bir iç çekişle bakışlarını jungkook'a çevirmişti.

 

"Niye ayakta dikiliyorsun? Otur bir yere." diye söylerken eliyle etrafı işaret etmiş ve herhangi bir yere oturmasını beklemişti. Pencerenin önündeki sandalyeye oturmuştu. Hiçbir eşyası yoktu. Üstünü değiştirme fırsatını ise kanlanan kıyafetleri sayesinde elde etmişti. Verdikleri kıyafetlerin de elde tutulur bir yanı yoktu.

 

Derin bir sessizliğe bürünmüştü sanki. O hayat dolu çocuktan geriye hiçbir şey kalmamıştı. İçine kapanmış, herşeyden kolaysa ürkmeye başlamıştı. Bakışları sürekli bir yerlere dalıyordu. Gözleri ara sıra doluyorken kendini dizginliyordu. Öyle olmasa da, ağlamak ona zayıflık gibi geliyordu.

 

Karnının birden guruldaması ile taehyung'un bakışlarını üstüne çekmişti. Oturduğu yerde doğrulmuş ve bakışlarını jungkook'un üstüne dikmişti tekrardan. "Aç mısın?" diye sormuştu. Belli belirsiz başını sallamıştı jungkook. Buna karşın taehyung anlamadığını belirtir gibi başını hafifçe jungkook'a çevirmişti. Taehyung duymuştu fakat sözlü bir cevap almak istiyordu.

 

Bunu anlayan jungkook fısıldar gibi, "biraz." demişti. halbuki hiç te biraz vaziyetinde değildi. Birazdan çok daha fazla açtı ve buna rağmen ona söylemek istemiyordu. Taehyung yine de başıyla onaylamış ve yerinden kalkmıştı.

 

"Burada bekle. Sana yiyecek bir şeyler getireyim." demişti. Ardından aldığı "tamam." cevabı ile kapıdan çıkıp yiyecek bir şeyler getirmek için alt kata inmişti.

 

Selam!!

Açıkçası kendim yazdığım için söylemiyorum ama bu fikir gerçekten çok hoşuma gidiyor.

Umarım sizde beğenmişsinizdir.

Maia ile kalın!

🪄💗✨

 

Loading...
0%