Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@cileklerveyoon

Yorum yapmayı unutmayınız!!

İyi okumalarr✨

 

Sırtını yaslamış olduğu kapının rahat olmadığının farkındaydı. Sadece içinden o an öyle gelmişti. Sırtını kapıya yaslamış, ve hatta başını da aynı şekilde yaslamışken gözlerini kapatmıştı. Öylece susmuştu bir süre. Ardından dudaklarından şu sözler dökülmüştü;

 

"Vintage tee, brand new phone, high heels on cobblestones."

 

Duraksadı tekrar. Sonraki cümlenin ağırlığını taşıyamayacağını düşünüyordu. Yine de söylemişti. "When you are young they, assume you know nothing..."

 

Dizlerine koyduğu ellerini hareketlendirmiş, olduğu yeri ovmasını sağlamıştı. Gözlerini açmıştı ağırca. Etrafına göz gezdirmiş ve tekrar etmişti. "When you are young they, assume you know nothing."

 

Derince bir nefes almıştı. Elini yere koyarak destek almış, yerden kalkmıştı isteksizce. Üstünde bir yorgunluk vardı. Akşam saatlerinin yorgunluğu muydu, bilinmez fakat uykusu da geliyor gibiydi. Savsak adımlarla pencerenin önünde durmuştu. Gökyüzüne bakmıştı yükseklikten. Gözlerinin de tıpkı o yıldızlar gibi parladığının pek farkında olduğu söylenemezdi.

 

"Sequin smile, black lipstick, Sensual politics."

 

Ayakta durmaktan yorulmuştu bu sefer. Hemen yanında duran sandalyeye oturmuştu. Dirseğini sandalyenin kol kısmına dayamış, başını yan tarafa eğip çenesini eline sabitlemişti. Yorgunca bakarken sözlerine devam etmişti. "When you are young they, assume you know nothing."

 

Susmuştu. Gözleri uzaklara dalarken şarkı onun için burada bitmişti. Devam edemeyecek kadar isteksizdi. Alnına düşen saçlarını hiçe sayıyor, üstüne verdiği ağırlıktan dolayı ağrıyan dirseğini düşünmüyordu.

 

Tabi bilmiyordu da. Şarkıya başladığı andan beri kapıda dikilmiş olan taehyung'u bilmiyordu. Babasının odasından çıkmıştı. Karşısında duran kapıdan ince bir ses geliyordu ve durup dinlemişti. İçinde anlamlandıramadığı merakına yenik düşmüş, hemen odaya girmek yerine izin vermişti. Duraksamıştı.

 

Jungkook'un tekrar ettiği cümlede takılmıştı o da. "Gençken hiçbir şey bilmediğini varsayarlar..." Bu bir mesaj mıydı? Tarzı olmayan bir müzik ilk defa kulağına ilgi çekici gelmişti. Sessizliğe karışan ince ses benzersizdi. Düşünmüştü taehyung, ardından yutkunmuştu. Jungkook'un durduğunu anlayınca da saçma tereddütlerine karşı gelmişti. Elinde olan anahtarı kapıya takmış ve hızla çevirmişti bir kaç kez.

 

Jungkook irkilmiş, sesin geldiği yöne dönmüştü. Kapıyı açıp içeriye giren taehyung ile göz göze gelmişti kısaca. Burada olduğu ikinci günün akşamıydı. Ne zaman gidebilecekti veya bundan sonra işler hangi yönde etkilenecekti, bilmiyordu. Durup bekleyecekti öylece. Buna karar vermişti en azından.

 

Kapıyı kilitlemişti, taehyung. Odada ikisi kapana kısılmış gibilerdi. Bir kaplan ve bir tavşan. Kaplan için güzel bir avdı fakat tavşanın korkması ve tabi kendini koruması gerekiyordu. Bu şartlar altında pek mümkün görünmüyordu ama kaplana yem olmaktansa başka bir şekilde ölmeyi tercih ederdi.

 

Bir kaç kıyafet almıştı kendine. Ardından üstündeki teri, yorgunluğu atmak için duşa girmişti tek kelime etmeden. Hızlıca duşunu alıp çıkmıştı.

 

Islak saçlarını elindeki ufak havluyla kuruturken bakışları jungkook'u bulmuştu. Duruşunu dikleştirmişken dudaklarını birbirine bastırmış ve yutkunmuştu. Jungkook'un da bakışları onu bulurken kendisine birşeyler söyleneceğini anlamış gibi bekleyişteydi.

 

"Hazırlan. Çıkıyoruz." demişti. Jungkook'un kaşları çabucak havalanırken yerinde kıpırdanmıştı. Korka korka, "nereye?" diye sormuştu.

 

Taehyung bu soru karşısında derin bir nefes almıştı. Net bir cevabı yoktu. "Gezintiye çıkıyoruz varsay. Buraya geri döneceğiz. Tıpkı söylediğim gibi, o belgeyi imzalamadan buradan gidemezsin." demişti. Sürekli hatırlatıp duruyordu. Jungkook'un pes edeceğini ve belgeyi imzalayacağını düşünüyordu. Fakat bilmiyordu ki, jungkook sessizliğinin aksine çok inatçı bir çocuktu.

 

Bakışlarını hayal kırıklığı ile yere indirmişti, jungkook. Dudaklarını büzerken elini yüzüne götürmüş, alnının sağ köşesini bastırarak ovmuştu yavaş hareketlerle. Oturdupu yere sabitlediği bacaklarını yere indirmişti. Ardından oturduğu yerden kalkmış, "gezintiye falan çıkmak istemiyorum." demişti.

 

İki kişilik koltuğa geçip rahat bir pozisyon almıştı. Taehyung ise dilini dudaklarının üstünde gezinirken genç çocuğa bakıyordu. "Sana sorduğumu hatırlamıyorum." dediğinde jungkook bakışlarını taehyung'un gözlerine çıkarmıştı. Saniyeler sonra bakışları taehyung'un dudaklarına inmişti.

 

"Hazırlanmıyorum." demişti sakin bir ses tonuyla. Taehyung sanki daha fazla olabilecekmişçesine kaşlarını çatmıştı. "Ne demek hazırlanmıyorum? Sana ne diyorsam onu yapacaksın!"

 

"Ne hazırlanmasından bahsediyorsun?! Burada tek bir kıyafetim bile yok ve günlerdir duş bile alamadım. Hazırım işte, böyle geleceğim!" diye çıkışmıştı, jungkook. Sakinliği gitmiş yerine fazlasıyla hırçın olan bu kişiliği gelmişti adeta.

 

"Aklın sıra benle oyun mu oynuyorsun? Kelime oyunları ile kendini mağdur göstermeye çalışma!" diye sert bir cevap aldığında dudağını ısırmaya başlamıştı. Cevap verirse daha beterini alacağını biliyordu. Ağzından çıkan tek kelime için on kelime edileceğinin farkındaydı. Eh, artık uğraşmak istemiyordu.

 

Taehyung, jungkook'un sessizliğine histerik bir gülüşle tepki vermişti. Öfkesi nefeslerini sesli bir hale getiriyordu. Bakışlarını da jungkook'u daha fazla ezmek için üstünden çekmiyordu. Çünkü bakışlarını ona değdirdiği an telaşlanan jungkook'un farkındaydı.

 

Bakışlarını çekip hareketlenmişti durduğu yerden. Askılığa astığı ceketinin cebinden bir paket sigara çıkarmış ve dudaklarının arasına sıkıştırmıştı. Çakmağı yakıp sigaranın alevlenmesini sağlayınca ikisini de yerine yerleştirmişti tekrardan. Ardından eli saçına gittiğinde neredeyse kurumuş olduğunu gördü.

 

Bir kaç dakika öylece oyalanmış, çalan telefonunu açmış ve birileriyle konuşmuştu. Jungkook'un bu sırada aklı tamamen başka yerlerdeydi. Birşeyler düşünüyordu kara kara. Umutluydu.

 

"Kalk! Şu ceketi giy, üşütme." demişti dolaptan çıkarıp kanepenin kenarına fırlattığı ceketi göstererek. Jungkook'un bakışları oraya dönerken emin olamamıştı. Ardından yerinde uzanmış ve ceketi almıştı. Oturduğu yerden giydiği ceketin kendinde nasıl olduğunu merak etmişti ansızın. Bileklerini aşıp parmaklarına yetişen ceketin kolları büyük olduğunun işaretiydi.

 

Yerinden kalkmışken üstündeki ceketi düzeltmişti çekiştirerek. Deri, siyah ceketin teninin jungkook'un rengine cuk oturmuş olmasına bakmıştı taehyung. Şaşırıyordu bu denli güzel oluşuna. Fakat görmüyordu. İstemiyordu. Bilmiyordu.

 

Jungkook dönüp taehyung'a baktığında kendisine bakıyor oluşuna utanmıştı. Başını başka yöne çevirirken parmakları uzun ceketinin kollarıyla oyalanıyordu. Taehyung bunu fark etmişken jungkook'un dudaklarına dikkat kesilmişti. Isırmaktan kendi rengi haline getirdiği pembemsi dudakları kıpırdanıyordu sürekli.

 

Jungkook'a uzattığı ceketin aksine kendisi kısa kollu üniformasını giymişti. Komidinde bulunan kelepçeyi aldığı sırada jungkook'un bakışları kendisine dönmüştü. Yeni gevşemiş olan kaşları tekrar gerilmişti. Taehyung dönüp jungkook'a doğru yürümüştü. Tam dibinde durduğu sırada jungkook'un iki yanında duran ellerini sırayla almış ve kelepçelemişti.

 

Jungkook ağzını açmamış ve boyun eğmişti çaresizce. Kelepçeli çocuğun suratına bakmış ve ardından kendiyle birlikte çekiştirmeye başlamıştı. Kapıdan çıktıkları gibi kilitlemiş ve jungkook'u arkasına almıştı. Seri adımlarla merdivenleri aşmış ve salonla birleşen çıkışa doğru yol almışlardı.

 

Büyük merdivenleri indiklerinde, taehyung salonda oturan kişiye bakmıştı göz devirerek. Şimdi bir de onunla uğraşacaktı. Çıkışa doğru yürürken arkasından ona seslenilmesiyle durmuştu. "Yüzbaşı kim?"

 

Arkasını ağırca dönerken koltukta oturan kuzenine bakmıştı. telefonunu yan tarafına bırakmış ve taehyung'a bakıyordu. Taehyung ise onunla göz göze geldiği anda tek kaşını kaldırmış, sorarcasına bakmıştı.

 

Min jae, yerinden kalkmış ve gülerken "bu ne büyük sürpriz!" demişti. Bir kaç adımda karşı karşıya geldiklerinde jungkook'a çevirmişti bakışlarını. Nazikçe bir bakış atıp büyükçe gülümsemişti jungkook'a karşı.

 

"Acelem var." diye araya girmişti taehyung. Min jae'nin bakışlarından rahatsız olmuştu. Daha fazla jungkook'u incelemesine de izin verecek değildi. Kendisine dönen kuzenine bir kaç saniye bakmış, ardından bir şey söyleme ihtiyacı duymadan ve kuzeninin de birşey söylemesine fırsat vermeden arkasını dönmüştü. Jungkook'un elinden tutup onu kendiyle çekerken kuzeni tekrar konuşmuştu. "Bu kim ve neden kelepçeli?"

 

Yerinde dururken arkasını dönmüştü hızla. Yüzünü buruşturmuş ve "onun kim olduğu seni ne kadar ilgilendirir? Acelemiz var dedim ve sen beni oyalıyorsun!" diye sert bir sesle çıkışmıştı. Min jae gözlerini devirdikten sonra "ayıp ediyorsun! Ben sana iyi davranırken sen bana sürekli ters cevaplar veriyorsun!" diye yükselmişti.

 

Taehyung cevap verme ihtiyacı bile duymadan arkasını dönüp çıkmıştı, jungkook ile beraber. Min jae ise keyfi bozulmuş bir şekilde oturduğu yere geri dönmüştü.

 

Büyük kapıdan çıkıp bahçeyi de aştıklarında otoparkta duran jimin onları karşılamıştı. Arabaya binip kısa sayılabilecek bir yolu aştıklarında bomboş yolun üstünde durmuşlardı. Karşıda onları bekleyen iki araba vardı. Taehyung arabadan indiğinde jimin de onunla beraber inmişti. İkisi önlerindeki araçların dışındaki adamlara doğru yürümüşlerdi.

 

"Arabada bekliyor." dediğinde üniformalı adamlardan konuştuğu kişi arabaya doğru bakmıştı. İçinde bir silüet gördüğünde jungkook'un orada olduğunu düşünmüştü. Ardından taehyung sözüne devam etmişti. "Arabayı alın ve öyle gidin. Bende sizin arabalardan birini alırım."

 

"Emredersiniz!" deyip saygı duruşu sergilemişti. Ardından diğer askerlere işaret vermişken, "jimin, sende onlarla git." demişti taehyung. Başını sallamış ve "emredersiniz!" demişti her askerin amirine söylediği gibi.

 

Jimin askerlerle birlikte arabaya doğru adımlarken birden büyük bir ses duyulmuştu. Ardından her biri kendini başka bir yere savrulmuş şekilde bulmuştu. Kimse ne olduğunu anlamamışken araba yanıp kül olmuştu.

 

Jimin düştüğü yerden kalkarken taehyung da hızla sarsılan adımlarını düzeltmişti. Arkasını dönmüş ve yanan arabaya bakmıştı dehşet içinde. Bütün askerler yerlerinde doğrulurken durumu hızla anlamışlardı. Biri arabanın altına bomba yerleştirmişti ve böylece içindeki jungkook da ölüp gitmişti. Jungkook'u ortadan kaldırmışlardı.

 

O gün oradaki bütün askerler aracın yandığını görmüşlerdi. Bu kadarı yeterliydi.

 

Selam!!

Bu bölüm sanki biraz garip oldu...

Umarım beğenmişsinizdir.

Beklemede kalın, maia ile kalın.

🪄💗✨

​​​

 

Loading...
0%