Yeni Üyelik
2.
Bölüm

※1※ Bir Kız Ve O Kızın Çok Kötü Olan Şansı

@cinkonur

Şimdi gitmezse bir daha asla gidemezdi.

ׄ

Eliz henüz aydınlanmamış limanda, sıkış tıkış saklandığı depoda avuçlarını nefesiyle ısıttı. Ellerini montunun yenlerinden içeri çekti. Eller önemliydi. Olur da bıçağını kullanması gerekirse ellerine güvenmek zorundaydı.

ׄ

Sonuçta ayakları üşüse de gideceği yolda onu taşımamazlık etmezdi. Ama nankör elleri onu yüz üstü bırakırdı.

ׄ

Tuğca konuşan kaba sesler bağrıştı. Ve güm diye bir ses bulunduğu deponun ince duvarlarını titretti. Bir yük daha tankere indirilmiş olmalıydı. Biraz daha bekleyecekti. Tüm kasaların tankere bindirildiğinden emin olana dek. Nefesini buz gibi havaya değil de montunun içine üfledi. Beklemeden çıkarsa vinç operatörüne ve operatöre yardım edenlere yakalanabilirdi. Operatör onu dosdoğru devriye gezen Gökçelilere götürürdü. Gökçeliler de...

ׄׄ

Gözlerini sımsıkı kapatıp birkaç saniye öylece bekledi. Zihnini bu olası sonuç yerine planına yönlendirdi. Onu amacından uzaklaştıracak kuşkulara ve olasılıklara yoracak enerjisi yoktu artık.

ׄ

Plan, doğru. Kasalar gemiye bindirildiğinde -yani bundan emin olduğunda- vakit kaybetmeden gemiye koş. Kasa sayımı bitmeden kıç tarafındaki mürettebat girişinden gemiye gir. Dosdoğru aşağı in. Depoya. Kasalar üsttekiler kadar olmasa da yine de yüksek olacaktır, birileri girse bile saklanmak için hayli alan var. Sonra gemi hareket edecek. Çünkü hiçbir sorun olmayacak. Bir terslik çıkmayacak. Çıkmamalıydı da.

ׄ

Geçen ekimde Sekizkök'te olmalıydı. Evde... Planlar hep bu yöndeydi. Diploması onaylanmış, yan dal derslerini almış, mülakatlarına girip programa kabul edilmiş hatta derslerini bahar başlarına toplamıştı. Tren biletini bile ayırtmıştı! En geç ekimin yirmi üçünde evinde olacaktı. Ertesi baharda derslerini verecekti. Yazın da Arbuz'a gidecekti.

ׄ

Sonra ne mi olmuştu? Han öldürülmüştü. Büyük çocukları ve divanı dahil. Trenine dört gün kala!

ׄ

Eliz de suikasttan sonraki altı ay boyunca eli kolu bağlı halde Azkana'da hapsolmuştu.

ׄ

Ne hanın kendisi ne de politikaları umurunda değildi. Neden olacaktı ki? Bu politikalardan kurtulmak için on altı sene önce ölmüş gibi gösterilmemiş miydi zaten? Gözlerden ırak yaşayabilmesi için, hiç bilmediği bir adada taht fırsatı olarak kullanılmaması için.

ׄ

Şu Gökçelilerden uzak kalmak için. Kendi halkından. Kendi insanlarından.

ׄ

Şey... Gökçeliler Eliz'i bilseydi, onu ya politik çıkarlar için kukla gibi kullanır ya da ibreti alem olsun diye meydanda cayır cayır yakardı gerçi.

ׄ

Bu zamana kadar Gökçeli gözünce ölü olması işine gelmişti. Tabii han öldürülüp şimdilerde yaşadığı Taparlu'ya yelkanlı orduları çıkartılana dek. İlluzyon büyüsü vardı Eliz'in. Karataş'ı... Ama bu büyü kolyesi çıkarılana kadar sürerdi. Taş çıktığı anda tenindeki soy lekelerinden kim olduğunu şak diye bulurlardı. Annesinin hâlâ yaşadığını da...

ׄ

Terslik çıkmayacak. Deponun duvarları gümleme sonrası yeniden sallandı. Düşünme şunları. Bir terslik çıkmayacak.

ׄ

Hanın öldürülmesi dert değildi. Asıl dert nasıl öldürüldüğüydü. Haberi okuduğu gazete alabildiği son gazete olmuştu. Taparlu'da basım ve matbaacılıkla uğraşan azınlık bir halkın gazetesiydi. Büyük ihtimalle de azınlık imtiyazları sayesinde birinci sayfanın yarısını kaplayan sepya fotoğrafı basabilmişlerdi.

ׄ

Hızlıca çekildiği bulanıklığından anlaşılan bir fotoğraftı. Gaddar hafızası sağ olsun fotoğraf son altı aydır bir kez bile aklından çıkmamıştı. Hanın sade ama işlevsel divan odasının görüntüsüydü. Geniş bir oda, tam ortada uzun, kadim sembollerin kazındığı dikdörtgen masa ve çevresinde oymalı sandalyeler. Gayet doğal detaylar, değil mi? Ancak bir ölümü, hatta suikastı yazmıştı koca harfli manşet. Bir beden görmek gerekirdi, bir ceset.

ׄ

Ceset falan yoktu. Şenlik için masanın üstüne, çevredeki mermer sütunlara, sandalyelerin açık renkli kaplamalarına ve el dokuması halılara bakmak gerekiyordu. Sanki biri içinde boya ve minik tahıl parçaları olan, sonuna kadar şişkin bir balonla odaya girmişti. Masanın ortasında da balonu patlatmıştı. Boya her yere sıçramış, cilalı masanın keskin kenarlarından süzülmüş, halıya göllenmişti. Pütürlü parçalar sandalyeden sarkmış, sütunlara yapışmıştı.

ׄ

Bu parçaların bir zamanlar han, çocukları ve kurmayları olduğunu düşünmek için insanın hayal gücünü epeyce zorlaması gerekiyordu. Bir varlığın nasıl bir güçle paramparça olabileceğini Denge'nin kendisiyle bizzat uğraşmayan çoğu kişi ilk başta anlayamazdı.

ׄ

Dolayısıyla anlayamayan diğer insanlar Eliz'in nasıl telaşa düştüğünü gördüklerinde öylece bakakalmışlardı.

ׄ

İşte, kaçtığı halkının marifetlerinden biri: Ana Kara'ya nam salmış suikastçı büyücüler.

ׄ

Eliz haberden sonra odasına koşmuş, birkaç gün sonraki tren biletini öne kaydırabilme umuduyla hızlıca eşyalarını toplamıştı. Ve Sekizkök'teki ablası Alyaz'a bir mektup yazmıştı. Gerçi bir iki gün sonra da ablasına yolladığı mektup olduğu gibi kendisine dönmüştü.

ׄ

Birkaç saat sonra istasyona vardığında tren seferleri durdurulduğunu görmüştü. Tepesinde belki onlarca belki yüzlerce yelkanlı yılan gibi uzun vücutlu rüzgarkesenlerle Azkana'ya yaklaşıyordu.

ׄ

Her yelkanlının bir tane rüzgarkeseni olurdu. Göğün çocukları kendilerine kadim bağlarla bağlı bu yaratıklar ile kutsal rüzgarlarla birlikte uçardı.

ׄ

Eliz hariç. Eksikdoğandı o. Rüzgarkeseni hiç olmamış, kadim yel bağları onu es geçmişti.

ׄ

Bir rüzgarkeseni olsa Azkana'dan çoktan kaçardı. Ama...

ׄ

Öfkeyle içi tutuştu. Düşünme şunu. Düşünme.

ׄ

Epeydir gümbürtü yoktu. Sadece dışarıda adamlar bağrıyordu. Onların sesi bile daha boğuktu şimdi. Başını uzatıp aralıktan dışarı baktı. Vincin yük kolu boş olmalıydı, halat fırtınada savrulup duruyordu. Hareketli mekanizması tankerin limandan çıkışına izin verecek kadar geriye çekilmişti. İçini deşeleyen heyecan ile nefesi hızlandı. Geç kalmış olamazdı, vincin boş askısını göremiyordu ama henüz tankerin motorları tam güçle çalışmamıştı da. Öyleyse şu anda sayım yapılıyordu. Mürettebatın hepsi gemide, limandan ayrılış için hazırlık yapıyor olmalıydı. Çıkabilirdi.

ׄ

Çantasının kayışlarını omzuna geçirdi, kapüşonunu kapattı. Boş kasalar ve el arabalarının arasında bir devriye ekibinin ışıldağı yanıp söndü. Nefesini tuttu. Sakin. Ve bekledi. Sakin... Kalın tabanlı ayakkabılarının tıkırtısı saniyelerle birlikte azaldı. Tanker tam önündeydi. Vinçse sol yanında.

ׄ

Her şey planına uygundu.

ׄ

Beklemeden kendini dışarı attı. Soğuk, tuzlu rüzgar kapüşonunu geriye savurmadan eliyle tepesini tuttu. Hemen önündeki metal kasanın arkasına geçti. Çiseleyen yağmur boş metal kasaya çarpıyordu. Tıkır tıkır. Bu tıkırtı ve tankerin hareketi için hazırlanan motorun gurultusu hariç şimdi kimseden ses çıkmıyordu. Öyleyse vinç operatörü çıkmış ve operatöre yardım eden o adamlar gemiden inmek üzere olmalılardı.

ׄ

Gözüne kestirdiği başka bir kasaya gitti hemen. Ve bir başkasına. Bir başkasına. Tankerin alt çıkışına yaklaştı. Tam önündeydi. Bir fare yuvası kadar karanlıktı girişin içi. Ama oradaydı. Çıkış bileti ve eve dönüş fırsatı.

ׄ

Yüksekçe bir dalga tankere çarptı. Metalden ceset ağır ağır inledi. Tankerin içinden iki kişi peşisıra çıktı. Öndeki bir el arabası dolusu ufak kasayı önünde sürüklüyordu. Arkadakinin bir şey taşıdığı yoktu. Ama elinde sayfalarca kırışıp ıslanmış kağıt vardı. İkisi de tankerle liman arasına kurulmuş köprüden geçerlerken köprü aşağı meyledi. Eliz başını kaldırdı. Bu iki kişiyi adam akıllı göremeden kasaların arkasında kaybolup gittiler.

ׄ

Sayım yapanlar bunlar mıydı? Üstleri başlarını doğru dürüst seçememişti. O kadar az ışık vardı ki! Bir vincin bir de tankerin üstündeki lambalar vardı sadece. Onlar da anca vinç operatörüne yolunu buldurmak içindi. Yel'in belası gemi. Sabah gelse olmuyordu sanki!

ׄ

Hâlâ içeride tek tek kasaları işaretleyen personeller olabilirdi. Sıkıntıyla içi sıkıştı. Başını indirip kasanın dibine sindi. Daha önce birkaç kez limana gelip işlerin nasıl yürüdüğünü incelemişti. Sayım yapanlar dışarı çıkıyor ve gemi hareket ediyordu. Bu kadar basitti işte.

ׄ

Ama... Ya hâlâ içeride birileri varsa?

ׄ

Çok kötü bir plandı bu. Cesareti sönüp giderken titremesini bastırabilmek için kollarını gövdesine çekip avuçlarını sıktı. Çok kötü.

ׄ

En iyi ihtimalle gemide yakalanırdı. Denizde iken. Kaçak bir yolcu, ufak bir kız için zahmete girip çizelgeyi bozma pahasına tekrar limana dönmezlerdi ya? O kadar vakti Eliz için harcamazlar, kızın hesabını Apateg'de keserlerdi.

ׄ

Ya harcarlarsa? Harcarlarsa... Yapabileceği en mantıklı şey denize atlamak olurdu. Sonra da tankerin motoru tarafından olabildiğince hızlı ve acısız parçalanmak. Hiç değilse ailesini riske atmazdı.

ׄ

Tabii yakalandıktan sonra denize ulaşabilirse.

ׄ

Nasıl bulaştım ben bu işe? Şimdi geri dönebilirdi. Yeniden kasaların arasından geçer şehre hemencecik varırdı. Artık yurdunun bahçesinde turlayan yelkanlı askerlerin nerelerde durduklarını, nerelerden geçtiklerine de hakimdi. Hiç kimseler fark etmeden içeri girer, belki sonra yeniden denerdi. Belki daha sonra sınırlar açılırdı.

ׄ

Belki... Belki... Belki...

ׄ

Kuvvetlice bir dalga yeniden kıyıları dövdü. Tepesinde dikili demir dev belli belirsiz sallanıp gıcırdadı.

ׄ

Hayır.

ׄ

Hiçbir yere gidemezdi. Gidecek olsaydı şu zamana kadar çoktan gitmiş olurdu. O sınırlar açılmayacaktı. Yasaklar da kalkmayacaktı. Gökçeli buraları kendi toprakları gibi yapana, rüzgarıyla her karışını dolaşana, sesini yükseltenleri susturana, kükürt ocaklarının hepsine el koyana dek Eliz Azkana'da kalacaktı bir başına. Yakalanma, tanınma korkusuyla.

ׄ

Yok, hayır. Aklını yitirirdi.

ׄ

İçeri girecekti. Sayım hâlâ bitmediyse bile yine saklanacak bir yer illa bulurdu. Dibine sığındığı kasaya tutunarak doğruldu. Köprünün gerisinde, tankerin içinde hareket yoktu. İçeriden gelen cılız ışığın vurduğu duvarda tek bir gölge bile oynamıyordu.

ׄ

Boşuna mı evham yapmıştı? Gerginlikten sıkılı çenesi ağrıyordu. Ve sırılsıklam olmuştu. Bir nefes verdi. Kasanın gerisinden çıktı. Neredeyse birbirine karışacak hızdaki adımlarla köprüye koştu.

ׄ

Köprünün paslı iskelesine tutundu. Kanı kulaklarında uğulduyor, fırtınalı denizin dalgalarının kıyıya çarpışının gürlemesini bile bulanıklaştırıyordu. Ama bir saniyeliğine, ufacık bir anlığına parmaklarının uçları elektriğe kapılmış gibi yandı. Duyarlılığı artmış refleksleriyle yerinden sıçradı, elini iskeleden çekti.

ׄ

Aslında bu his yanmaktan farklıydı. Daha çok biri -bir şey- parmaklarını ittirmiş gibiydi. Titreşim gibi. Atım gibi. Büyü mü? Hızlanan nefesini bastırabilirmiş gibi elini göğsüne çekti. Büyü olamazdı hayır, kimsenin rengini görmemişti. Bu limanda kimse büyüye yetecek paya sahip değildi. Olsaydı bunu duyumsardı, tabii on dört ayda hassasiyeti körelmediyse.

ׄ

Arkasını dönme gafletinde bulundu. Ve olduğu yerde kalakaldı.

ׄ

Vinç tam karşısındaydı şimdi. İki yanında, çevresinde, arkasında mühürlenmiş renkli kasalar yatıyordu. Hızlanan yağmurla bu kasalar kadar vincin gövdesi de silikleşmişti. Yük kolu üstündeki lambanın ışığı şimdi pır pır ediyordu. Eliz zavallı lambanın aydınlatamadığı o alanda kanını buza çeviren şeyi gördü: metal iskelesinin ve yük koluna bağlı palangaların ardındaki operatör kabininde dosdoğru ona bakan bir çift parlak gözü.

ׄ

 

 

 

 

 

Loading...
0%