Yeni Üyelik
3.
Bölüm

※2※ Tuhaflıklarla Dolu Bir Başka Karşılaşmamız

@cinkonur

Nasıl? Operatör orada olmamalıydı. Saatlerce beklemişti yüklerin bitmesi için! Yük indirip kaldırma işi tamamlanmış olmalıydı. Henüz planını şekillendirirken pek çok gün buraya gelmiş, saatlerce prosedürleri incelemişti. Operatörün aşağıda olup evrakları doldurması lazımdı şimdi. Terslik çıkaranın bu olmaması gerekirdi. Ama-

ׄ

Operatör kabinden dışarı sarktı. Eliz'in rüzgardan ve dalgalardan hiçbir şey anlamadığı şeyler bağırdı. Etraftaki personele ya da devriyelere.

ׄ

Arkasını döndü. Geldiği yöne doğru koşmaya başladı.

ׄ

Nasıl? Nasıl?

ׄ

Bir kasaya çarpınca yalpaladı. Kolundan omzuna ilerleyen buz gibi acıyı duymadı bile. Adımları birbirine girdi, çantasının ağırlığıyla geriye düşecek gibi oldu. Ama hemencecik toparlandı.

ׄ

Gerisinden birileri bağırıp çağırıyordu. Tepesindeki vincin ışığı birden parladı. Panik vücuduna zehir gibi yayılıyordu. Öyle ki kesilen kolunun acısını ve montundan içeri giren soğuğu hissetmedi bile. Nasıl o herif oradaydı hâlâ?

ׄ

Kör bıçağını sıkı sıkı tuttu. Önüne çıkan kasalara toslamamak için kıyı tarafına geçti. Işığın aydınlattığı alandan çıkmak için var gücüyle koştu.

ׄ

Kasalar seyrelirken kıyının sınırına vardı. Şehir tarafına döndü, sağa. Daha alçak bir kasa seçti hemen. Yanına gidip metal çerçeveye tutundu. Ciğerleri cayır cayır yanıyordu. Gırtlağı da zımpara kağıdı gibi kuruydu. Yutkundu. Nefesini yakalamaya çalışırken sırtını kasaya yasladı.

ׄ

Çevresini hızlıca taradı. Neleri kullanabilirdi? Limanın bu ucundaki yapay kıyı yüksek, çıkıntısız bir duvarla son buluyordu. Kasalardan birini duvara çekmediği müddetçe tırmanmasının imkanı yoktu. Denize atlayıp duvarın karşı kıyısına yüzebilirdi ama. Belki akıntıyı lehine kullanır, daha uzak bir yerden kumsala çıkardı. Ya da kayalığa. Ancak çıkacağı yerde gece devriyesinde olanlara yakalanabilirdi bu sefer. Devriyeden yalanlarla sıyrılsa bile hakkında işlem başlatılırdı. Sonra onu görenler Eliz'in liman tarafından geldiğini doğrulardı.

ׄ

Düşün. Düşün. Düşün! Başka bir yol olmalı!

ׄ

Gözlerini sımsıkı kapattı. Şehir. Şehre dönebilirse en azından gün aydınlanana, sokağa çıkma yasağı kalkana kadar kendini bir kuytuya saklayabilirdi. Evsiz olduğunu anlatmak, gece vakti limanda tek başına neden gezdiğini açıklamaktan daha kolay olurdu. Değil mi? Pekala, yine saklana saklana limandan çıkacaktı. Kasaların arkasına saklanır, oradan da limanın kayalığa bakan çıkışına-

ׄ

Parlak, mavimsi ışık yüzüne vurdu. Işık kapalı olan gözlerini kamaştırdı. Elini yüzüne siper edip önüne baktı.

ׄ

Devriyedeki ekiplerden biriydi bunlar. İki Gökçelili yelkanlı. Kandaşı. İkisi de şimdi bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında ve yoğun ışıkla parıl parıl parlayan, hareketlerini kısıtlamayacak şekilde gövdelerini saran, deri bağcıklı, ince zırhlarını kuşanmışlardı. Zırhları tenlerindeki renkli lekelerin neredeyse hepsini örtüyordu. Bellerindeki kemerde Gökçeli'nin meşhur, ucu kavisli kuş pençesi bıçaklarının kınları asılıydı. Eliz'i deşip parçalamak için hevesli bıçaklarsa bu iki yelkanlının elindeydi. Saldırı için gövdeleri yay gibi gerilmişti.

ׄ

Ama tıslama sesi yoktu. İkinci bedenleri burada değildi. Henüz.

ׄ

Yüreği göğsünün içinde patlayacak gibi gümbürdedi. Elindeki kör bıçak "Kullan beni!" diye bağırdı Eliz'e.

ׄ

Kendini kasadan ayırdı. Arkasını döndü. Bir mermi gibi fırladı. Yelkanlıları arkasında bırakıp koşmaya başladı. Daha fazla belaya bulaşmayacaktı. Onu seçemezlerdi bu karanlıkta. Seçemezler, değil mi? Kasaların arasına girdi. Şehir. Şehir. Şehir.

ׄ

Şehre dönmeliydi.

ׄ

Çok kötü bir plandı bu.

ׄ

Çok kötü.

ׄ

İri bir el onu çantasından yakaladı. Ve geri çekti. Onu yakalayan pençeden kurtuldu ama yalpaladı. Dengesini kaybetti. Yana savrulup metal kasalardan birine çarptı.

ׄ

Hah, bir sen eksiktin. Üçüncü yelkanlı. Az önceki ekibin son parçası olmalıydı bu.

ׄ

Arkasını dönüp yeniden koşmaya başlayacaktı ki içindeki tüm organlar sıkışıp taklalar attı.

ׄ

Gidebileceği üç farklı yol vardı. Ve üçünü de yelkanlılar kapatmıştı.

ׄ

Uzun zamandır ona uzanmayan sinsi bir güç, göğüs kemiğinin içinde bir yıldız gibi parladı. Payı. Eliz'in onu hapsettiği kabuğundan çıkmıştı. Ve etrafa uzanıyordu.

ׄ

Gövdesini sarıp sarmalayan soğuk, ayaklarının altındaki taş, şehrin üstüne kurulduğu kayalık, henüz aydınlanmamış göğün karanlığı ve denizin derinlerinde unutulmuş cesetlerin ölülüğü... Onlara uzanmasına, onları şekillendirmesine ve onlardan istemesine zaman kalmadan hepsi Eliz'e aynı anda cevap verdi. Ona ve gücünü besleyen payına. Kaburgaları ve omurgası tek tek kırılıyor gibi sancıdı. Nefesi kesilirken bir adım geriledi.

ׄ

O kadar tatlı bir güçtü ki bu... Durgun her Denge zerresi doğrudan şevkle ona uzanıyor, hizmet için yalvarıyordu. Hepsi parmaklarının ucunda, avuçlarının arasında ve göğüs kemiğinin içindeydi. Sadece istemesi gerekiyordu. Nefeslerini ciğerlerinde sıkıca tutup üçünü de boğmayı, kanlarını damarlarında dondurmayı, kollarını mermere dönüştürmeyi...

ׄ

Hayır. Yapamazdı. İdmansızdı. Büyüsünü kullanacak olursa tükenirdi. Kalkamazdı.

ׄ

Yanıtları geriye itemeden en öndeki yelkanlı lambasını bırakıp bıçağını kaldırdı. Eliz'e atıldı. Eliz kendini kasadan ayırdı. Hemen yana kaçıp dizlerinin üstünde kaydı. Kör bıçağıyla yelkanlının kaval kemiği arkasındaki kasları kesti. Yelkanlı uluyup yere düşerken elindeki kuş pençesi bıçağı yana fırladı. Ve bıçaktan daha ağır ama metal bir şeyin takırtısı kızın tüylerini diken diken etti.

ׄ

Ama loş ışıkta neyin düştüğünü göremedi. Eliz hemen yerden kalktı. Diğer iki yelkanlının saldırısını beklemeden yerdekinin üstünden atladı. Kuş pençesi bıçağı kaptı. Şimdi bir kör bir de keskin bıçağı ve içinde çağlayan payı vardı.

ׄ

İkisi de hayret içindeydi, Eliz bunu suratlarından değil ama içlerinde titreşen, kum tanesinden ufak paylarından duyumsayabiliyordu. Karşılarında öyle alelade bir sokak çocuğu yoktu. Aksine, sırf bunun için yetiştirilmiş bir canavar vardı. Eliz'i kendilerine denk zannetmiş olacaklar, ikisi de temkinli bir biçimde saldırı duruşlarına geçtiler. Omuzlar ve gövde öne, bacaklar ayrık ve arkaya.

ׄ

Öndeki iri yarı bir herifti, bıçağından çok kaba kuvvetine güvenir gibiydi. Biraz daha geride duran daha zayıfçaydı, bıçağını tutuşu öndekine göre daha sağlamdı. Ama botu diğerininkine göre daha yüksekti. Ne vardı orada? Başka bir bıçak mı? Az önce düşen neydi? Kasadan bir şey mi koptu?

ׄ

İri olan önce saldırmayı seçti. Yerdeki arkadaşının etrafından dolanıp bıçağı kızın gövdesine savurdu. Eliz geriye adımlayıp kolayca bundan kaçtı. Ama adam hızlıydı, Eliz kaçarken adam uzun kolunu öne uzatıp kızı yakalamaya çalıştı. Eliz'in montunun eteğini tutup kuvvetle çekti.

ׄ

Eliz dengesini kaybedip adama doğru sendeledi. Tam da bıçağın keskin gagasına doğru. Son anda ağırlığını sağ yanına verdi. Bir bacağını adamın ağırlığını verdiği bacağına doladı ve kendiyle birlikle iri yelkanlıyı da yere devirdi. Adam sırtını yere çarptı ama omzunun üstüne düştüğünden başını koruyabildi. Montunun ucunu ise hâlâ bırakmamıştı.

ׄ

Bu yüzden kör bıçağı montunu tutan ele sapladı. Gevşeyen elden kurtuldu. Bıçağı da orada bıraktı.

ׄ

Hah! Bıçağının işe yaracağını sezmişti öncesinden!

ׄ

İri olanın arkasındaki zayıf asker hareketlenmeye başladı. Göğsü sıkıştı. Zırhlı ve silahlı iki yelkanlı ile ağır bir yara almadan başa çıkamazdı.

ׄ

Payını kullanması gerekecekti. Kendini içine soktuğu şu saçma duruma küfür etti. Siktir ya!

ׄ

Bir devriyeci için otopsi yapma zahmetine girmezlerdi. Umarım. Eliz payına erişti. Göğsünün ortasını yakıp donduran güce ulaştı. Rünler olmadan da pekala büyü yapardı. Daha uyumsuz olur, daha fazla yorardı onu ama şu an hayatını kurtarırdı.

ׄ

Az evvel ona cevap veren her şeyden durağanlıklarını kendine çekti. Zaten kulaklarında atan kalbi kaburgalarından fırlayacak gibi sıkıştı. Teni soğudu ama soğuğu duymadı bile. Büyüyü adamın gırtlağına odakladı. Sımsıkı tuttu orada.

ׄ

İri yelkanlı toparlanmak için inleyerek yanına dönüyordu ki genzinden metallerin birbirine sürtmesine benzer kesik ses çıkardı. Boğulur gibi elini boğazına götürdü. Nefes almak için debelenirken ayakları havayı dövdü. Tüm gücüyle içine nefes çekmek için kasaya tutundu. Gırtlağı taşlaşıp solunum kanalını tamamen kapadı. Yere düştü. Gözleri pörtlemişti. Ağzı karaya çıkarılan bir balık gibi açıp kapanıyordu.

ׄ

Eliz'in gözleri karardı. Aniden bıraktığı güç ile omuzları çöktü. Kemiklerine tatlı bir ağrı yayıldı. Uzun zamandır pratik yapmayınca böyle oluyordu demek.

ׄ

Nasıl yapabilirdi ki? Payı yüksek büyücüleri arayan tarikatlar şak diye bulurlardı onu.

ׄ

Körelmişti. Haliyle güç karşısında vücudu korkunç bir dermansızlıkla tükenmişti şimdi. Teninin soğuğu yavaş yavaş içine işledi, sinir uçlarını yaktı. Olduğu yerde kalıp nefesini toparlamaya çalıştı.

ׄ

Bıçak hâlâ elinde miydi? Elleri öyle hissizleşmişti ki kavradığı şeyi, soğuğu ve yağmuru algılayamıyordu.

ׄ

Sağ yanında, metalden yansıyan ışıkla kendini yere attı. Dizlerinin üstünde doğrulamadan ince bir siluet vincin soluk ışığı ile arasına girdi. Yelkanlı bir yılan gibi yaklaştı, ayağını kıza savurdu. Tekme Eliz'in göğsüne isabet etti. Aldığı nefesi boğazında yarı yolda kaldı. Gırtlağı taşlaşmış yelkanlının yanına savrulup başını metal kasaya sertçe çarptı. Elindeki kuş pençesi savrulup kıyıdan denize düştü.

ׄ

Gözleri karardı. Birkaç saniyeliğine hiçbir şey yoktu. Ne liman. Ne ceset. Ne de gelen zebani. Boş elini göğsüne çekip yan dönmeye çalıştı. Öksürdü. Her nefesinde kaburgaları birbirinin içine giriyordu sanki. Ağlamasa da acıdan gözleri yaşardı.

ׄ

Başını kaldırdı. Gözyaşlarını dağıtmak için gözlerini kırpıştırdı. Adam tepesinde dikiliyordu. Avıyla oynayan bir kedi gibi kızın yanına diz çöktü. Botundaki küt uçlu çakıyı boştaki eline aldı. Eliz'in boynuna bıçağı dayadı.

ׄ

Yelkanlının kısacık saçları arkasından vuran ışıkla bir kirpinin dikenleri gibi parlıyordu. Göz pınarlarından çenesine koyu renkli yel ve soy lekeleri akıyordu.

ׄ

Bırak kazandığını zannetsin. Yandaki eliyle dibindeki cesedi yokladı yavaşça. Kolunu aradı. Kör bıçağı sapladığı kolu.

ׄ

"Hah," dedi yelkanlı. "Seni daha büyük bir şey zannetmiştim. Meğer veledin tekiymişsin."

ׄ

Çamura bulanmış ıslak parmakları buldu. Yolu kaybetmeden hızlıca avcunu aradı cesedin. "İki tanenizi indirebilen bir velet." dedi Eliz kartlaşmış sesiyle. Neredesin? Nereye sapladım seni?

ׄ

Yelkanlının yara izli dudağı kıvrıldı. "Büyü ile." Dudaklarını yaladı. "Bizimkiler seni görmek isteyecektir."

ׄ

Parmakları nihayet cesedin bileğini buldu. Daha yukarılara uzanmak için yerinde kıpırdandı. Sonunda parmak uçları sert metale çarptı. Surat ifadesini bozmamak için dişlerini sıktı.

ׄ

Kafasının içindeki mantık ve akılla dolu son sesler "Çok tehlikeli!" diye çığlıklar atıyordu. Ama başka çaresi var mıydı?

ׄ

"Görsünler o zaman." dedi Eliz. Sonra da bıçağı cesedin kolundan çekip önündeki yelkanlının gözüne geçirdi.

ׄ

İnce yelkanlı haykırıp geriye sendeledi. Elindeki silahları da yere düştü. Eliz dizlerinin üstünde emekleyip kavisli bıçağı aldı, geriye düşen yelkanlının üstüne çullandı. Adamın gırtlağını boydan boya kesti. Yaşamı nefesinde olan yelkanlının ciğerleri söndü ve hareketsiz kaldı.

ׄ

Tüm dünya o an gürültülü, soğuk, karanlık ve havasız bir curcunaydı. Adamın üstündeydi. Kana bulanmış elleri, montu ile soluk soluğaydı. Adrenalin damarlarından yitip giderken o ana kadar pek hissetmediği birden çok sancıyla iki büklüm oldu. Kaburgaları, bacakları, kolları, hatta sırtı... Gövdesini yana çekecek kadar güç topladı. Zorlukla ıslak zemine oturdu. Vücudu zangır zangır titriyordu. Parmaklarının arasındaki bıçak yere düşüp tangırdadı.

ׄ

Kendine gelebilmek için gözlerini hızlı ve kuvvetle kırpıştırdı. Tamam, hâlâ hayattayım. Ama limandaydı. Hâlâ kasaların arasındaydı. Şimdilik.

ׄ

Öksürdü. Öksürürken az daha önüne kapaklanacaktı. Şehir. Şehre gitmeliydi. Ama onca yolu yürümek şöyle dursun ayağa kalkabileceğinden bile emin değildi. Kasları ya soğuktan ya da bir anda harcadığı gücünden dolayı kaskatı kesilmişti. Elinin tersiyle suratına yapışan ıslak sarı bukleleri geriye attı. Er ya da geç birileri onu bulacaktı. İki cesedin ortasında, kan gölünün içinde.

ׄ

Bir dakika, iki ceset mi?

ׄ

Gerisinden tüm sinirlerini yeniden ayağa kaldıran, tüylerini diken diken edip algılarını açan, incecik bir klik sesi geldi.

ׄ

Başını çevirip geriye baktı. Bacağını yardığı yelkanlı kasaya tutunup ayağa kalkmıştı. Hâlâ kasaya yaslıydı. Elinde işlemeli, zarif bir tabanca tutuyordu. O rezil ses de işte bu tabancadan gelmişti. Namlu doğrudan Eliz'in alnına hedefliydi. Yere düşüp tangırdayan şey buydu işte. Gökçelilerin barutu ve metali çok değerli mercan kükürdünden yapılma tek kullanımlık tabancaları.

ׄ

Kalbi yeniden gümbürdemeye başladı. Büyüden kurtulabilirdi. Bıçaklardan, tekmelerden, yumruklardan da. Hatta farkındalığını geliştirse zehirlerden bile. Ama kurşundan kurtulamazdı. Hele şu durumdayken. Kasları soğuktan ve yorgunluktan kilitlenmiş haldeyken.

ׄ

Belki bıçağı yelkanlıya fırlatabilirdi. Fırlatmak için tasarlanmamıştı bu, hayır, ama hiç değilse dikkatini dağıtabilirdi. Belki hemen işini bitirmeyecek ya da dakikalar içinde kan kaybından onu öldürmeyecek bir yerinden vurulurdu.

ׄ

Kolunu uzattığında, doğrusu, uzatmaya çalıştığında kolu çığlıklar içinde yandı, kucağına geri düştü.

ׄ

Hareket etmeye takati kalmamıştı. Müsrifçe kullandığı büyüsünü yeniden alazlandıracak rünleri yoktu. Buraya kadardı. Dosdoğru adama baktı. Bitmişti. Her şey bitti.

ׄ

O ara acayip bir şey oldu. Uzun zamandır karşılaşmadığı bir şey. Avuçlarını ve parmaklarını tuhaf bir titreşim yalayıp geçti. Rahatsız edecek kadar tanıdıktı. Bir yönü vardı. Yere koyduğu elinin adama dönük tarafı daha güçlü algılıyordu bu sıcak titreşimi.

ׄ

Bahar gibi.

ׄ

Belki adam duymadı, duymaması da normal sayılabilirdi. Kan kaybı ve acısı yelkanlıyı sağır etmiş olmalıydı. Ama Eliz duydu. Bir tıkırtı. Adamın arkasındaki kasaların üstüne bir şey düşmüştü. Hayır. Bir şey çıkmıştı.

ׄ

Ama sesten ziyade tuhaflık tabancanın kendisindeydi. Titreşim şiddetlendikçe uzun, ince namlu yumuşadı ve pürüzlendi. Metal boru yerçekimine meyledi. Yelkanlı adamsa ağzı bir karış açılmış halde tabancaya bakakaldı. Tetiği çekti. Ama tabanca patlamadı. Adamın elinde akmaya devam etti.

ׄ

Geriden uzun eller çıktı. Biri yelkanlının ağzını kapatıp başını geriye çekti. Diğeri ise kısa bir yatağan palası ile adamın boğazını kusursuz şekilde ikiye biçti. Yelkanlı ses bile çıkaramadı. Eline yapışmış, artık eriyik metal olan tabancasıyla yere devrildi. Gerisindeki ince, uzun gölge adamı bıraktı, yatağanı kemerine taktı.

ׄ

Eliz kuş pençesine uzandı. Beceriksizce bıçağı kavradı. Bir tarikat üyesi miydi bu? Büyüsünü sezmiş olabilirlerdi. Bu kadar çabuk mu? Gölgeyi oradayken seçemiyordu. Öyleyse hangi tarikattı? Hangisi bu kadar çabuk sezip bu kadar çabuk avcısını yollardı ki?

ׄ

Nefes nefese kalmış gölge kıza doğru ilerledi, soluk ışığa çıktı. "Nihayet," dedi muhtemelen kızın akranı, genç bir erkek sesi. "Seni bulmak ne kadar zor, farkında mısın?" Tuhaf şekilde tanıdık ses ve tuhaf şekilde tanıdık kalp atışı gibi titreşim.

ׄ

"Kimsin sen?" Eliz bıçağı kaldırdı. Bıçağı düzgün tutamadı, ancak bu kadarını yapabildi. Sırılsıklam olmuştu. Tir tir titriyordu.

ׄ

Çocuk başını biraz yana yatırdı. Kızı süzdü. "Hatırlamadın ha?" kara kapüşonunu çıkardı. Eliz'in yanına gelip diz çöktü. "Kırıldım." Tilkivari ince bir surat, kor kadar kızıl saçlar ve ateşten daha canlı mavi gözler.

ׄ

Eliz kaşlarını çattı. "Erez?"

ׄ

"Erez tabii." Cebinden kara, ince bir kağıt çıkardı. İki parmağı arasında tuttuğu kağıdı şöyle bir silkeledi. Kağıttaki rün devinime geçerken ince bir duman çıkarıp küllerine ayrıldı. Duman taze, sıcak, sarı, havada süzülen yalancı ateş halini aldı.

ׄ

"Ne işin var senin burada?"

ׄ

"Seni eve götürme işim var." Burçicesi on dört ay öncesine göre daha anlaşılabilirdi. Ama kuzeyli aksanı hâlâ alışkın olmayanın anlamayacağı kadar ağırdı. Yalancı ateşi kenara kışkışladı. "Bana yurdunda, yurdunda olmazsan okulunda olacağını -şu çantanı çıkar- söylemişlerdi." Kızın omzundaki kayışları çıkardı, çantayı kendisi sırtlandı. "Limanda ne yapıyordun?"

ׄ

"Eve dönecektim."

ׄ

"Gemiyle?" Hızlıca başını kaldırıp tankere kaçamak bir bakış attı. "İlginç bir tercih." Biraz geriye çıktı. Eliz'i dirseklerinden tuttu. "Kalkabilir misin?"

ׄ

"Yardım edersen evet."

ׄ

Önce Erez kalktı. Sonra da Eliz'i yavaşça kaldırdı. Sonunda iş görmeye başlayan bacakları dengesini bulamadı ilkin. Oğlanın koluna tutundu. Erez yalancı ateşi bir avucunun içine aldı. Minik bir can gibi kıpırdanan ateş, ateşböceği kadar ufaldı. Oğlanın omzuna kondu. Eliz'in gideceği yöne değil, tam aksi istikamete döndüler.

ׄ

"Dur," dedi Eliz. "Şehre dönmemiz lazım. Orası demiryoluna çıkar."

ׄ

"Demiryolu şehrin yakınlarından geçer mi?"

ׄ

"Çok yakınından değil. Daha kırsalından."

ׄ

"Öyleyse oradan şehre dönüyoruz. Geldiğim taraf buranın girişiydi." Adımları hızlandı, peşinden Eliz'i de sürükledi. "Fark edilmeden geçemeyeceğimiz kadar kalabalıktı."

ׄ

ׄKalabalığın sebebi ancak Eliz'in yarattığı curcuna olabilirdi. Büyük ihtimalle vinç operatörü yanındaki personele bağırmış, onlar da girişteki kulelere haber yollamıştı. Eliz yüzünü buruşturdu. Ne kadar ters gitmişti her şey böyle.

ׄ

Demiryolu Eliz'i yakalatan vincin biraz daha gerisinde kalıyordu. Limanın yaslandığı tepeliği uzunca bir tünel ile kat edip şehrin doğu yakasının henüz şehirleşmemiş gecekondu mahallelerinin içinden geçerdi bu raylardan örülmüş yol. Yazın ara sokaklarında gece pazarı kurulan, kışları düğünlerle ışıldayan mahallelerdi bunlar. Yük treni bu gürültülü mahallelerin içinden dolaşıp limana vagonlar dolusu kasa, yük, yakıt ve insan taşırdı.

ׄ

Yağmur iki gençten hınç alır gibi yağmaya devam ederken sessizce, gölgelere sığınarak kasaların aralarından süzüldüler. Hava hâlâ aydınlanmamıştı. Tehditleri algılama işini tamamen yanındaki tuhaf arkadaşına bıraktı Eliz. Kör hassasiyeti ve yorgun zihni algılarını fena halde bulandırıyor, görüş açısının kenarlarında olmayan payları duyumsuyor gibi içi kalkıyordu.

ׄ

Vincin etrafı boştu. Kasaların arasından çıktılar. Operatörün ödünü koparan biri olduğu haberiyle mürettebat hariç herkes duvara kaçmış olmalıydı. Eh, bu da işlerine geldi. Arkalarından vuran devriye ışıklarını kolayca atlattılar. Askısı fırtına ile palangalara dolandı dolanacak vincin gerisine geçtiler.

ׄ

Yükü tamamen boşaltılmış yaşlı vagonlar yan raylara çekilmişti. Geniş, çift yönlü tünelin önünde durdular. Tepeyi delen, tuğlalarla biçimlendirilmiş girişinin gerisi kapkaranlık bir hiçlikten fazlası değildi. Aralıklarla içeriden nemli, rutubet kokulu hava akımları yüzlerine çarptı.

ׄ

"Hâlâ buradan gitmeye kararlı mısın?" Eliz eliyle tüneli gösterdi. "Epey uzundur. Ama diğer trenler seferlerine başlamadan önce ışıklarının yanacağını zannetmiyorum. Hızlı olur, tünelin kıvrıldığı yere kadar gidersek ışıklarıyla gelseler bile bizi göremezler."

ׄ

"Hızlı olursak." Erez geriye, devriyelerin mavi ışıklarının oraya buraya dönüp kasaları aydınlattığı alana baktı. Suratından yağmur damlaları süzülüyordu. Kapüşonunu yeniden kafasına geçirdi. "Çantanı sırtına alabilir misin?"

ׄ

Eliz kaşlarını çattı. "Alırım tabii," Tuhaf isteği ile Erez'in kolundan ayrıldı.

ׄ

Erez çantayı omuzlarından atıp kayışları Eliz'in omzuna geçirebilmesi için iki yanda ayrıkça tuttu. Eliz olabildiğince hızlı hareket edip yükünü sırtlandı. Yel'in belası şey. Ceset kadar ağırdı.

ׄ

"Tamam," Erez uzun bir adımla Eliz'in önüne geçip sırtını kıza döndü. "Şimdi sen benim sırtıma geçiyorsun."

ׄ

"Ne?"

ׄ

"Hızlı olursak dedin. En hızlı bu şekilde hareket ederiz." Başını sabırsızca Eliz'e çevirdi. "Hadi."

ׄ

"İyi de omzuna ne olacak?" Karanlıkta omzunun son halini pek seçemedi. Ama diğer omzu kadar yukarıda duruyordu şimdi. Daha normalmiş gibi. "Hem beni hem de çantayı nasıl yükleneceksin?" Gözlerinin önüne en son hali geldi. Rafa uzanmaya çalışırken dikişlerini koparan hali.

ׄ

"Korkma, yine parçalanmaz. Son bir senede yeterince test ettim omzumu." Arkalarında koşan topukların sesi kasa koridorlarında yankılandı. İkisi de irkilip o yöne baktı. "Hatta gel sen de test et. Mühendis gözüyle. Ama çabuk ol."

ׄ

Eliz yutkundu. Üstündeki yorgunluğuyla ve çantasıyla asla Erez kadar hızlı koşamazdı. Hem türü sağ olsun, Erez'in sırtında üç tane Eliz olsa bile uzun bir müddet yorulmayacağı da aşikardı. Arsandı o ne de olsa. Yelkanlılar onları tünelde takip etseler bile bir süre sonra yorulup peşlerini bırakmak zorunda kalacaklardı.

ׄ

Kız yüzünden boynuna süzülen damlaları koluyla sildi. "Tamam," dedi. "Ama omzuna yine bir şey olursa seni öldürürüm."

ׄ

"Kabul."

ׄ

Erez sırtı dönük halde kıza yaklaştı. Eliz çekine çekine Erez'in bir zamanlar paramparça olan omuzlarına tutundu. Ağırlığını oğlanın sırtına verip bacaklarını beline sardı. Erez dengesini sağlayabilmek için Eliz'in bacaklarını kollarıyla destekledi. Sonra da bir ok gibi fırlayıp karanlık tünele daldı.

ׄ

ׄׄׄ

ׄ

ׄ

Loading...
0%