Yeni Üyelik
4.
Bölüm

※3※ Kaçırdığım Günler Ve Tutamadığım Sözler

@cinkonur

Tünelden çıkana kadar birkaç kez ara vermek zorunda kaldılar. Bir kere ıslak montları yüzünden Erez'in sırtından kayan Eliz için, bir kez yalancı ateşi tekrar parlatabilmek için. Bir kez de Erez'in soluklanabilmesi için. Sonunda kendilerini dışarı attıklarında şafak yeni yeni söküyordu. Yağmur durmuştu ama yerini Eliz'in içini titreten sabah soğuğu almıştı.

ׄ

Demek dedikodular doğruydu. Mahalleler sahiden de boştu. Şehrin kuzey ucundaki fabrikalarda çalışan taşeron işçiler ve ülkeye kaçak girmiş göçmenler olurdu burada çoğunlukla. Büyük ihtimalle ne yerleşim izinleri vardı ne de kimlikleri. Kimsesizlikleri, bilinmezlikleri Gökçelileri ve piyon gibi kullandıkları yeni hanı tedirgin etmiş olmalıydı. Çarpık çurpuk gecekondu mahallesinde hareket eden tek şey uzun kayın ağaçlarının fırtınayla savrulan dalları ve uykudan yeni uyanıp yemek derdine düşmüş, bir zamanlar evcil olan çeşit çeşit kulaklı, boynuzlu, kanatlı, çok kuyruklu, kayıt dışı çiftleşmelerle ortaya çıkarılmış tuhaf yaratıklardı. Tek katlı derme çatma evlerin camları kırılmış, kapılarına geniş kalaslar çakılmıştı. Hava akımlarıyla evlerin dışına çıkmış tüller rüzgarla uçuşuyordu. Mahalledeki yalnızlıkları Eliz'in ürpertti. Farkında bile olmadan Erez'in omuzlarına ve boynuna doladığı kollarını sıktı.

ׄ

Mahallenin içlerine çok girmediler. Kırsala çıkıp seyrek kayın korusunun içinden geçtiler. Neyse ki arazi şehre kıyasla daha düz ve daha az kayalıktı.

ׄ

Şehrin siluetini görene kadar Erez kızı sırtından indirmedi. Eliz de çok üstelemedi. Çantayı taşımayacak olsa bile yorgunluktan gözleri kapanıyordu. Tünelde iken birkaç kez içi geçtiği bile olmuştu.

ׄ

Tekme yediği göğsü sızım sızım sızlıyordu. Adi herif. Bir soyunsa her yerinin şişip morarmış, paralanmış manzarasıyla karşılacaktı muhtemelen. Ama bu dertlerin en küçüğüydü. Soruları vardı. Hem de çok fazla soru. Ama kendini tuttu, enerjisini şehirdeki yürüyüşü için sakladı. Başı çene çalıp kafasında bir şeyler kuramayacak kadar zonkluyordu.

ׄ

Azkana'nın kenar mahallelerine vardılar. Güneş gri gökte yükselmişti. Ama saat hala erken olmalıydı. Yasak kalkmıştı ama dar sokaklar boştu. Azkana'nın şehir merkezine açılan dik yokuşlara kurulu yerleşim yerinde, yokuşların kenarlarında, iki veya üç katlı kerpiç evlerin altındaki dükkanların bazısı açılmıştı. Bir ayakkabıcı, bir fırın, bir nalbur...

ׄ

Eliz sonunda yere indi. Bacakları ve kolları uyuşmuştu. Buz kesmiş parmaklarına kan gitmesi için ellerini açıp kapadı. "Teşekkür ederim."

ׄ

Erez, ağırlığıyla Eliz'in omuzlarını çökelten çantayı tutup Eliz'den aldı. Tek omzuna, sağlam olana astı çantayı. "Ne demek," diye mırıldandı. Sırtını gerip etrafına baktı. "Şimdi şehir merkezinin doğu yakasındayız, değil mi?"

ׄ

"Öyleyiz." İkisi de hala kapüşonlarını çıkarmamıştı. Eliz buranın yerlilerinin en uzunundan bile daha uzun olan arkadaşına baktı başını kaldırıp. "Planın nedir?"

ׄ

"Öncelikle şu ıslak şeylerden kurtulmak." dedi kollarını biraz önünde tutarak. Erez Eliz kadar kalın bir mont giymemişti. İnce bir yağmurluk gibiydi daha çok üstündeki. O kadar çok hareket etmişti ki her yanından içeri su girmiş, en sonunda da üstündekiler ince gövdesine yapışmıştı. "Üç dört gündür İncilidere yakınlarında kalıyordum. Oraya gidebiliriz."

ׄ

Eliz de Azkana'ya ilk geldiğinde orada kalmıştı. Merkeze pek yakın değildi. Ama bulundukları konuma yakındı. Turistik amaçlarla şehri ziyarete gelenlerin pek tercih etmediği, daha sakin, öğrenci ve mevsimlik işçi dostu, her konukevinde muhakkak bir saksı begonyası ve ortancası olan, esnaf lokantası bol bir mahalleydi.

ׄ

Akıllı iblis, tabii ki gidip en merkezde bir yer seçmemişti. Biri sorarsa o da evine gidemeyip yasakların kalkmasını bekleyen öğrenci oluverirdi. Ya da batı yakasına hasat için gelen bir işçi.

ׄ

"Pekala," dedi Eliz. Öne çıktı. Çocuk muhtemelen şehrin bu kısımlarını iyi bilmezdi. "Hadi gel, pek yolumuz yok."

ׄ

⇤※※※ ⨀ ※※※⇥

ׄ

Merdiven tırmanıp köprüler geçtiler. Dar sokaklardan geniş sokaklara, pek çok kalabalığın arasından sessiz ve dikkatlice süzüldüler. Ara ara yağmur atıştırdı. Ama geceki gibi sağanak olmadı.

ׄ

Öğleye birkaç saat kala bir çok çayın dilimlediği kara parçalarına bölünmüş İncilidere'ye vardılar. Erez'in kaldığı yer kapısının önündeki tahta tabelasına boyası solmuş fuşya begonyalar çizilmiş, göze çarpmayan, tenha bir öğrenci pansiyonuydu.

ׄ

Avluya girdiler. Avluda pansiyon sahibi dışında kimsecikler yoktu. O da kenarlarda, kare biçimli binanın avluya bakan camlarını örten kavak ağaçlarının kırılmış dallarını süpürüyordu. Koca koca et benleri burnunun çevresini sarmış, esmer, kırmızı yanaklı, kelleşmiş kafasından çıkan dört kısa boynuzu taç gibi yukarı yükselen tıknaz pansiyon sahibi iki genci görünce içtenlikle başıyla gençleri selamladı. İkisinin de ıslanmış kedi gibi titrediğini gördüğünde soru sormak için açılan ağzı kapandı. Uluyel'e şükürler olsun. Hiçbir şey demeden işine devam etti. Eliz ve Erez de pansiyona girdiler.

ׄ

Odası ara kattaydı. Çift kanatlı merdivenden yukarı çıktılar. İki koridor döndüler. Köşede kalan kapıyı buldular. Erez cebindeki tek anahtarı çıkarıp kapıyı açtı.

ׄ

Ufak, dar bir odaydı ama Eliz bunu dert edecek bilinç açıklığına sahip değildi. Köşede süslü işlemeleri olan bir soba duruyordu, iç acınası şekilde soğuktu. Sobanın karşısında temiz, neredeyse hiç bozulmamış bir yatak vardı. Yatağın ayak ucundaki komodinin üstünde henüz üstüne yazılmamış kara rün kağıtları gelişigüzel saçılmış, özel fırçalarından biri yere yuvarlanmıştı. Komodinin yan tarafında ağzı açık, koyu yeşil, fermuarına boncuklu minik nazarlıklar asılı bir dağcı çantası oturuyordu.

ׄ

Odanın kalanı ince bir duvarla mutfak olarak ayrılmıştı. Tüplü bir ocak, dar bir tezgah, muhtemelen içi boş baharatlıklarla dolu minik bir raf. En uçta da banyo olmalıydı. Kapısı açıktı, gün ışığı banyonun aynasından yansıdı, Eliz'in gözünü aldı.

ׄ

İçeri geçtiler. Erez kapıyı kapatıp komodinin üstünden minik şişeyi kaptı. Tıpayı açtı. Mavimsi, ışıltılı, pekmez gibi yoğun mürekkepten biraz avcuna döktü, parmaklarına yaydı.

ׄ

Demek el izi büyüsünü yapabilecek kadar ilerlemişti sonunda. Eliz'in Sekizkök'te olmadığı on dört ayda Nadir'in yanından bir an ayrılmamış olsa gerekti. Tekniği bütünüyle usta büyücününki gibiydi. Doğru el, doğru mürekkep. İlgiyle takip etti onu.

ׄ

Boyalı elini kapının hemen yanındaki eşik duvarına yasladı. Doğru duvar. Elini çekti. Tüm avcunun ve parmaklarının her bir çizgisi, kıvrımı ve pürüzü mavi mürekkep aracılığı ile duvardaydı. Ve tabii büyüsü de. Işıltılı mürekkep el izinin etrafına incecik dallar verdi. Soluk ışıktan dallar hızla uzadı, odanın dört duvarını kapladı.

ׄ

"İzi neye adadın?" Eliz neredeyse tenine yapışmış montunu ağır ağır çıkardı. Kolundaki kesikten sızan kanı montuyla giysilerini yarasının üstüne yapıştırmıştı. Yüzünü buruşturdu.

ׄ

Mavi dallar saydamlaştı ve ışıltısı söndü. Renk tamamen kaybolduğunda Erez yaptığı işten emin oldu. Çantayı yere bırakırken "Sesin burada kalmasına." dedi. "Aşağıdakinin nasıl kaçacağımızı öğrenmesine lüzum yok." Siyah yağmurluğunu cebelleşerek çıkardı. Yağmurluğu askıya asıp kızıl düz saçlarının artık bozulmuş topuzunu açtı. Başını öne atıp saçlarını silkeledi.

ׄ

Eliz içindeki fanilasına kadar sırılsıklamdı. Botlarını çıkardı. Hareket ettikçe vıcık vıcık ses çıkaran çoraplarını da montunun üstüne attı. Çorabı ve montunu bir fanusa sıksa içinde süs balığını yaşatmaya yeter su çıkardı muhtemelen.

ׄ

Çantasının başına geçip kuru bir şeyler bulma umuduyla içini karıştırdı. Yanına aldığı kazakları, blüzleri ve pantolonları giyilmeyecek kadar ıslanmıştı. Ne bekliyordum ki? Yalnız ortalarda kalan, ayrı bir poşete doldurduğu çoraplarla iç çamaşırları hala sağlamdı. Yol boyu çantanın neden bu kadar ağır olduğunu merak edip durmuştu.

ׄ

Yünlü kazaklar tüm yağmuru içine çekmişti, tabii ki ölü kadar ağır olurdu o çanta!

ׄ

Sıkıntıyla dudaklarını birbirine bastırdı. Eh, böyle kalamazdı. Şu haliyle tir tir titriyordu. Elindeki kıyafetleri ya ıslaktı ya da kana bulaşmıştı. "Ödünç verebileceğin kazağın var mı hiç?" diye sordu Eliz Erez'e bakıp. Konuşurken dişlerinin birbirine çarpmaması için epey çaba sarf etti. "Benimkiler sırılsıklam olmuşlar."

ׄ

Erez açık çantasının yanına çöktü. Çok düzenli bir herif değildi. En azından evdeyken değildi. Yanında getirdiklerini çantasına aceleyle tıkıştırmış gibiydi.

ׄ

Sahiden, nasıl gelmişti buraya? Ve neden? Sekizkök'tekiler Eliz'i alabilmesi için onlarca farklı kişiyi gönderebilirdi. Kar kıyametin tam ortasında kalan Sekizkök'e sıklıkla diğer şehirlerden kayıpları bulmak için yardım istemeye gelirlerdi. Taparlu'nun en dağlık ve en ormanlık coğrafyasını bile avcunun içi gibi bilen, fırtınanın kokusunu saatler önce alan, sıcaklığın ve canın izini sürebilen, yelkanlıları bile çeviklikleriyle ürküten umurlardan neden göndermemişlerdi? Alyaz mı önermişti bunu? Yoksa Nadir Erez'in büyüye olan hassasiyetinden emin olduğu için mi yollamıştı onu?

ׄ

Sırayla. Soracaktı. Ama önce ısınması lazımdı.

ׄ

Erez acayip çantasında renkli nazarlık ipliklerini çekiştirdi. Bağladı. Çözdü. Boncukların yerlerini değiştirdi. Karıştırdı da karıştırdı. Nihayetinde kalın, koyu renkli yün bir kazak ve esnek, yumuşak kumaşlı kışlık pantolon çıkarıp kıza verdi.

ׄ

Sadece kazak bile giydiğinde dizlerine gelecekti muhtemelen. Ama hiç itiraz etmedi. Kısık sesle teşekkür etti. Hızla banyoya gidip kendini oraya kapattı.

ׄ

Islak her şeyi çıkardı. Yalnız Karataş'ı boynunda bıraktı. Geceden aldığı hasara bakmaya başladı. Kesiği hariç ezikler, çürükler ve morlukları vardı yalnızca. Üstüne düştüğü kalçası ve kuyruksokumu fena halde morarmıştı. Islanmış kıvırcık sarı saçlarının arasını yokladı. Şakağının biraz üstü şişmeye durmuştu ama zararı yoktu. Saçları kuruyup kabarınca nasıl olsa görülmez hale gelirdi o morluk. Göz altları nasıl da şişip morarmıştı! Uluyel... Birazdan gömülecek gibi duruyorum. Hakikatten de öyleydi. Yeşil gözlerinin altında koyu renk halkalar dizilmişti.

ׄ

Sonra parmak uçlarıyla kaburgalarını kontrol etti. Kırığı yoktu. Kolundaki kesik fazla derin değildi, dikiş istemezdi. Yani... Umarım istemez. Üstündeki kiri, kanı ve yağmuru atmak için suya girdi. Neyse ki sıcak su vardı. Titremesi geçene kadar sıcak suyun altında kaldı. Tırnak aralarını boyayan kanı temizledi.

ׄ

Suyun verdiği sıcaklığı kaybetmemek için hızla kurulanıp giyindi. Pantolonun beli üstünden düşecek kadar genişti ama kalkıp bununla koşacak hali de yoktu. Yalnız ayağına dolanacak kadar uzun paçaları kıvırdı. Kazak da beklediği kadar büyüktü. Ama hiç değilse battaniye gibi sarınabilirdi buna.

ׄ

Banyodan çıkınca yüzüne sıcacık bir hava dalgası vurdu. Köşedeki döküm soba çıtır çıtır yanıyordu şimdi. Eliz de içeri geçti. Sobanın karşısına ıslak kazağını astı. Sonra da yatağın üstüne çöker gibi oturdu.

ׄ

ׄKafasının içinde düşünmesini zorlaştırıp gözlerini ağırlaştıran bir plak var gibiydi. Tatlı sobanın karşısındayken o plak daha da yer açtı kendine.

ׄ

Erez sobanın yakınlarına, kilimli yere oturup Eliz'e baktı. "Daha iyi misin şimdi?"

ׄ

ׄEliz başını salladı. "Evet." Bacaklarını yukarı topladı. Gözlerini ovuşturdu. "Gelmeseydin hiç iyi olmayacaktım ama." Sonra arkadaşına baktı. "Beni nasıl buldun? Son ana kadar asla payımı kullanmamıştım."

ׄ

"Biraz iz sürücü rünlerle biraz da kendi yöntemlerimle."

ׄ

"Hmm, neymiş o kendi yöntemlerin?" İz sürücüleri kullandığını tahmin edebilmişti Eliz. Bu kadar rün kağıdı harcaması ancak ondan olabilirdi.

ׄ

Ama yine de Eliz kendini iyi saklamıştı, bundan emindi. İz sürücülerle yeri kolay kolay saptanmazdı. Yoksa henüz okumaması gereken kodeksleri okuyup içindeki büyüleri mi denemişti? İz sürücülerden daha kompleks olanları? Ama hayır, Nadir onları çok iyi saklardı. Hele de Erez'in son vukuatından sonra daha da özenle saklamaya başlamıştı.

ׄ

Capcanlı mavi renkli gözleri muzip gülümsemesiyle kısıldı. "Hayatta söylemem." Tabii ki... Eliz ne beklemişti ki? Kediden yemeğini paylaşmasını istemek gibiydi ona yaptığı büyüyü sormak. Eliz'i şöyle bir süzdü. Sonra da oturduğu yerden kalktı. "Biraz uyu," dedi. Kapının önüne gidip botlarını giydi.

ׄ

"Sen ne yapacaksın?"

ׄ

"Yiyecek bir şeyler bulmaya çıkacağım."

ׄ

Eliz kaşlarını çattı. "Ama buranın yaygın dili Tuğca. Nasıl-"

ׄ

Erez kızın lafını kesti. "Geçtiğimiz yıl öğrendim." dedi bayağı bir şeyden bahseder gibi. Kapıyı açtı. Çok acelesi varmış gibi hızlıca "Şimdi uyu. Tatlı rüyalar." deyip dışarı çıktı ve kapıyı kapattı.

ׄ

Geçtiğimiz yıl.

ׄ

Kapının arkasında bakakaldı. Eliz bu on dört ayda neleri kaçırmıştı? Muhtemelen pek çok iyi ve kötü şeyi. On bir tane mevsim bayramını mesela. Kendisinin bir, ablasının iki doğum gününü. Ta Künzek'ten kuzenlerinin yolladığı kitapların şehre varışını. Şehir gündeminin ciddiyetle konuşulduğu, gizlice katıldığı bir sürü meclisi de. Aynı zamanda dışarıda kopan iç savaşın ani başlangıcını, yüksek sesli dedikoduları, Nadir'in çıkıp tüm şehri sakinleştirecek konuşmalarını, eğer hala hayattaysa Zenith'in mantıklı kararlarını... Beton gibi ağır yorganı çekiştirdi. Yatağa girdi. Alçak yastığa başını koydu.

ׄ

Arkadaşının payını öğrenişini de kaçırmıştı. Verdiği sözü tutamamıştı ne de olsa Eliz.

ׄ

ׄ


Loading...
0%