Yeni Üyelik
7.
Bölüm

※6※ Şanssız Ortaklar Ve Hurdalar (Bir Saniye... Ne?)

@cinkonur

Tabii ki hemencecik çıkamadılar. Toplanması gereken eşyalar, silinmesi gereken bir el izi büyüsü ve sahibine teslim edilmesi gereken oda anahtarı vardı. En zoru da sonuncusu oldu. Kelimelerle taklalar atabilse de Erez, pansiyon sahibinin gevezeliğinden bir türlü sıyrılamadı.

ׄ

Sonunda sinirlenen Eliz lafın ortasında "Biri bizi bekliyor." yalanını hiç de inandırıcı olmayan bir şekilde bağırıp çocuğu da kolundan yakalayıp dışarı sürüklemişti.

ׄ

Kaba olmuş muydu? Evet. Ama adamın muhabbetine kalacak olsalardı orada bir akşam daha geçirebilirlerdi.

ׄ

Belki de pansiyon sahibinin emeli de buydu, kim bilir?

ׄ

Pansiyondan çıkıp dosdoğru sınıra gitmek yerine yeni açılan dükkanlardan erzak almak için işlek mahallelerden birinin yolunu tuttular. Yasak kalkalı bir saatten fazla oluyordu ama şehir çoktan uyanmış, sabırsızca işlerin başına geçmişti. Ev işlerini yapan kadınlar bile. Elinde yolluğuyla birlikte cama çıkıp üçüncü kattan aşağı beline kadar eğilen bir kadının gölgesini görünce sokağın diğer tarafına geçtiler.

ׄ

"Hayatta iki gün olmaz." dedi Eliz. Sesi kısıktı. Gözleri fıldır fıldır çevrede geziniyordu. "Ben sen değilim. O kadar mesafeyi aynı hızda hiç durmadan gidemem."

ׄ

"Sana yanımda yürü demiyorum. Buraya nasıl geldiysek..." Önü kalabalık bir kumaşçının yanından geçerken sustu. Uzaklaşınca devam etti: "Buradan oraya da aynı yöntemle gidebiliriz."

ׄ

Her nasılsa hem sesi hem de hareketleri Eliz kadar kaygılı, kaskatı değildi. Öylesine bir yere gidiyor, öylesine bir şeyler diyor gibi rahattı. Dikkat çekmiyordu. Boyu hariç.

ׄ

"Bir, artık senin de çantan var." Bir köşeyi döndüler. Artan kalabalıkta ufak bir çocuğa çarpmamak için son anda yan döndü Eliz. "İki, sırtında muhtemelen kendinden daha ağır yükü sonsuza kadar yorulmadan taşıyamazsın. Eğer başımıza bir şey gelirse rün kağıdını çıkaramayacak kadar yorulmuş olman işimize gelmez." Sonradan aklına gelmiş gibi kaşlarını çatıp Erez'e baktı. "Üç, hem sen dememiş miydin, tren biz gelene kadar bizi bekleyecek diye? Ne bu acele?"

ׄ

Erez burnunu kırıştırıp kıza baktı. "Vakit var, evet, ama yolda olduğumuz süre uzadıkça başımıza iş gelme ihtimali de artar."

ׄ

"Zaman harcamak pahasına sağlam yollardan gidip kendimizi yormazsak iş miş almayız."

ׄ

Erez cevap verecekti ama ikisinin de önüne başka bir kalabalık dalgası çıkınca dudaklarını sımsıkı kapattı. Başını yukarı kaldırıp tuhaf şekilde akmayan insan selinde bir çıkış arıyor gibi oraya buraya bakındı. "Gel böyle," dedi.

ׄ

İki genç ayrı düşmemek için birbirlerini dirseklerinden yakaladılar. Kalabalığı yarıp kendisine de geçit açan Erez'in peşinden geldi Eliz. Türlü türlü, çeşit çeşit renkten ve şekilden insan sanki çok ilginç bir gösteriyi izliyor gibi aynı yöne bakıyordu. Ya da bakmaya çalışıyorlardı. Fısır fısır konuşmalar her yerdeydi. İki gencin yanlarında, arkalarında. Önlerinde ise daha çok kalabalığı yardığı için Erez'e söylenenler vardı.

ׄ

Hemen herkes parmak uçlarında yükseliyor, dosdoğru ileri bakıyor sonra yerine dönüp etrafındakilere bir şeyler anlatıyordu.

ׄ

Ama ne? Ne anlatıyorlar?

ׄ

Eliz'in gözü yukarıya, bodur apartmanların camlarına kaydı. Kadın, erkek, çocuk demeden herkes neredeyse üst üste çıkmış halde camlardan kafalarını uzatmıştı. Balkonlar hınca hınç doluydu. Tedirginlik midesine taş gibi oturdu. Neye bakıyorlardı? Neyi izliyorlar?

ׄ

Dikkatini çekmek için Erez'in kolunu sıktı. Çocuk ona dönünce de başıyla yukarıdaki seyircileri işaret etti. Erez de yukarı bakınca kaşları çatıldı. "Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmış mıydın?" diye sordu kıza bakmadan.

ׄ

Keşke karşılaşmış olsaydı. Keşke mantığına bu kalabalığın sadece bir karne kuyruğu ya da yeni hanın onuruna yapılan bir tören olduğunu kabul ettirebilseydi. Sesini gür çıkarmak için çabaladı ama yine de kontrol altına almaya çalıştığı nefesi gibi titrekçe çıktı sesi. "Hayır."

ׄ

"Ne söylemiştin az önce? Güvenli yollardan geçersek başımıza iş miş almıyorduk." Erez bir çocuğu azarlar gibi kocaman açtığı gözleriyle kıza döndü. Sert kuzey aksanı daha da ağırlaşmıştı şimdi. "Senin gibilere ne diyorlardı?" Biraz düşünür gibi yaptı. Sonra anadilinde devam etti: "Şom ağızlı."

ׄ

Meydana dönen köşeye insanları ite kaka vardılar. Sırtlarını henüz örgü kepenkleri açılmamış bir dükkana verdiler. Şimdi önlerinde görece daha az insan vardı. Meydana bakıyorlardı dosdoğru.

ׄ

Eliz hayatında ilk kez karnının içindeki tüm organların taklalar attığını hissetti.

ׄ

Meydanın ağaçsız parkında birkaç düzine yelkanlı asker meydanın ilerisindeki kapalı pazara açılan tüm giriş çıkışları kapatmıştı. Ve çoban köpeği gibi pazara geçmek isteyen herkesi parkın daha iç kısımlarında kalan alana yönlendiriyordu.

ׄ

Eliz merakına yenik düştü. Parmak uçlarında yükselip insanların teker teker götürüldüğü noktalara baktı.

ׄ

Onlar olmasın. Lütfen onlar olmasın.

ׄ

Renkli bir bez vardı orada. Tente gibi. Çadır. Etrafında da diğer askerlere kıyasla daha parlak zırhlara sahip, çok daha ağır silahlar taşıyan üst rütbelileri seçebildi. Ne olur olmasınlar! Ve cübbeli yelkanlıları. Ve tepede uçuşan yılansı bedenleri, ince zardan kanatlarını, üstlerine geçirilmiş parlak beyaz metalden yapılma zırhları...

ׄ

Eliz bir an bayılacak gibi oldu.

ׄ

"Hadi, askerleri anladım." dedi Erez kendi kendine konuşur gibi. "Ama şu çadır ne?"

ׄ

"Kızkardeşler." Kalbinin gümbürtüsü ile kulakları uğulduyordu.

ׄ

Neden buradalar?

ׄ

Nefesi gırtlağında takıldı kaldı. Neden?

ׄ

Bir eli bilinçsizce yakasına gitti. Limanda boğduğu yelkanlı da böyle hissetmiş miydi acaba? Limanda ölen yelkanlı. Hayır. Yelkanlılar. Başını hızlıca iki yana salladı.

ׄ

Mantıklı olmalıydı. Paniklerse çözüm bulamazdı. Telaş yaparsa yolları karıştırırdı. Diğer eliyle Erez'in kolunu yakaladı. "Dön hemen. Hemen." dedi çatlayan sesiyle. Oğlanın kolunu bırakmadan geldikleri yönden geri döndüler.

ׄ

Ölen yelkanlılar. Tabii ki onlar yüzünden buradalardı. Ölüleri bulup teşhis edip harekete geçmeleri bir günlerini almış olmalıydı. Çoktan sınır yolunu yarılayabilecekleri bir değerli günü.

ׄ

İçinde yükselen öfke ile yanındaki arkadaşını itip şehrin derinlerinde izini kaybettirmemek için kendini çok zor tuttu Eliz. Ne diye uyandırmamıştı ki onu? Ne diye neredeyse bir gün uyumasına müsaade etmişti?

ׄ

Ya kendisine ne demeli? Sanki içinde bulunduğu durum çok parlakmış, daha gecesinde üç tane kandaşını öldürmemiş gibi geçip dinlenmişti bir de. Sanki üstüne çok kafa yorduğu halde bir halta yaramayan ve durduk yere başını belaya sokan akılsız bir planı kendisi yapmamış gibi!

ׄ

Kalabalıktan çıkıp dar, ara sokaklardan birine döndüler. Eliz Erez'i bıraktı. Sırtını bir duvara yasladı. Avuç içlerini alnına yaslayıp gözlerini sımsıkı kapatmadan önce Erez'in haklı olarak soru sormak için hazırlandığını ancak görebildi. "Dur," dedi. "Her şeyi anlatacağım." Derin derin soludu. "Çok boktan bir işin içindeyiz. Biraz düşünmeme müsaade et."

ׄ

Tabii ki ölülerden şüphelenmişlerdi. Bir cinayet olduğuna göre bir de katilin olması gerekirdi. Katili arıyorlardı. Eliz'i.

ׄ

Peki kanıtları var mıydı? Onları Eliz'e yöneltecek tırnak ucu kadar bir şeyleri? Çantası tamdı. Daha o sabah kontrol etmişti. Hiçbir şey düşmemişti. Kanının etrafa saçılması pek olası değildi. Öyle olsa bile şiddetli yağmur ve limana taşan tuzlu dalgalar tüm kanı silip temizlemiş olmalıydı. Erez'den de bir şey geride kalmış olamazdı. O gece üstünde yalnız bir ceket, elinde de kısa bir pala vardı. O palayı bu sabah çantasına atmıştı. Ceketi de üstündeydi.

ׄ

Başka... Başka ne vardı? Geride kanıt bırakmamışsa endişeye mahal yoktu. Şehirdeki diğer tüm insanlar kadar şüpheliydi o da. Yurttaki odası kontrol edilmiş ve orada olmadığı anlaşılmış olabilirdi sadece. Söz konusu kanıt buysa bunu savuşturmak kolaydı. Pansiyon sahibini tanık gösterirdi. Kallavi bir yalan uydurur bunu atlatırdı.

ׄ

Üç ceset. Birini Erez öldürmüştü. Birini Eliz boğmuştu. Diğerini de...

ׄ

Uluyel...

ׄ

Dizlerinin bağı çözüldü. Arkadaşının hızlı refleksleri olmasa az kalsın yere düşecekti. Gözünün önüne gelen görüntüler ve zihninde çiçek gibi açılan farkındalıkla başını tekrar tekrar limandaki kasalara çarpmış gibi sersemlemişti. Erez'in adını defalarca söylemesi ve onu kendine gelmesi için sarsmasını çok sonradan algılayabildi.

ׄ

En son öldürdüğü yelkanlı... Nihayet gözlerini arkadaşının endişeli gözlerine odaklayabildi. "Kör bıçağım." dedi. Yelkanlının gözüne sapladığı bıçak. "Bıçağım limanda kalmıştı."

ׄ

Erez'in gözleri fal taşı gibi açıldı. Bir yıldan az bir büyü eğitimiyle bile Eliz'in yerini bulduysa...

ׄ

"Onunla seni bulabilirler." Dudakları ince bir çizgi haline geldi. "Tabii büyü yapmayı biliyorlarsa." Şimdi Eliz'den başka taraflara bakıyordu. "Rünleri. Sözleri. Şekilleri." Sanki kafasındaki soruların cevapları çevrede, orada burada saklıydı. "Ama yelkanlılar iyi büyü yapamazlar." Yine Eliz'e baktı. "Değil mi? Çoğunuzun payı yok denecek kadar azdır."

ׄ

"Kızkardeşler yapabilirler." O ana kadar kabullenemediği korkunç gerçek böyle kolayca çıkıverdi ağzından.

ׄ

"Cübbeli olanlar?"

ׄ

"Cübbeli olanlar."

ׄ

Erez belki de iyimser tahminlerini, olası çözümleri, hiç değilse Eliz'in toparlanmasını sağlamak için bir şeyler demeye niyetlendiyse de birden vazgeçti. İfadesindeki ani değişim Eliz'in tüylerini diken diken etti. Eliz'in alışkın olduğu neredeyse alaycı, zeki ama okunamaz bakışlar yerine zapt edilemez, tetikte, yırtıcı bakışlar yerleşti yüzüne. Çilde'deki gibi. Başını sokağın ta diğer ucuna çevirdi. "Birileri var." diye fısıldadı anadilinde.

ׄ

Gelenleri görmeden yalnızca ayak seslerini duydular. Çocuğun harekete geçmesi de duyabildikleri ilk sesle oldu.

ׄ

Yakalanacaklardı.

ׄ

Erez Eliz'in şapkasını kafasına geçirip kızı çocuk taşır gibi kucağına alıp ayağa kalktı. "Hasta gibi davran. Bayılmış gibi." Eliz rahatsız pozisyonuna rağmen kıpırdamadı. Sık nefeslerini zorla yavaşlatmaya çalıştı. Bacaklarını kasmayı bıraktı. Daha da inandırıcı olsun diye bir kolunu yana açtı. "Sakın yüzünü gösterme. Şapkanı tut." dedi Erez sesler yaklaşırken. Diğer elini başının yanında doğal şekilde bıraktı. Ama gizli gizli suratını örten şapkasını tutuyordu aslında.

ׄ

Erez tam birkaç adım atmış, sokaktan çıkmak üzereydi ki arkadan güçlü, kalın bir ses "Hop!" diye seslendi. "Dur bakayım orada." Temiz bir Tuğca değildi. Annesinin konuşmasında da hep duyabildiği hafif bir aksan. Yelkanlı.

ׄ

Erez bunu bekliyor gibi komuta uydu ve durdu. Gözleri tamamen örtülü olsa da gelen yelkanlının zırh zincirlerinin çıngırtısı ve kuş pençesi bıçağının ucunun botlarındaki metal düğmelere çarpışının sesi Eliz'in tüylerini diken diken etti.

ׄ

Adam yaklaştı. Yaklaştı. Sonra ikisinin yanından dönüp tam önlerinde durdu. "Genç bir çocuk ve..." Tam Eliz'e bakıyor olmalıydı.

ׄ

"Hasta kuzeni." Aksanına verdiği minik nüanslar sabahtan tanıdıktı. Sesini ve konuşmasını mümkün mertebe Azkana yerlilerinden birine benzetmeye çalışmıştı. Hafif bir telaş vardı sesinde. Duyanı kandırmaya yetecek kadar.

ׄ

"Bu yüzden mi sırada değilsiniz?"

ׄ

Erez rolünü kusursuzca sürdürdü. Saf, fakir ve yerli oğlan rolü. "Evet, sıradayken kendinden geçiverdi." Sıranın ne sırası olduğundan ikisinin de haberi yoktu ama öyle inandırıcı çıkmıştı ki sesi Eliz bile bir an işlerin kontrol altında olduğu sanrısına kapılıvermiş gibi gevşedi. "Açlıktan herhalde."

ׄ

Adam bir süre cevap vermedi. Suratıma bakma. Suratıma bakma. Sonra derin bir nefes verdi. "Neden?" dedi bir fareyi muhatap alıyor gibi. "Size dağıtılan karneler yetmiyor mu?"

ׄ

İçinden küfür etti Eliz. Kolay kolay yakalarını bırakmayacaktı bu herif.

ׄ

"Ailem geniş." dedi Erez. "Sokaklar da tekinsiz."

ׄ

"Öyle miymiş?" Yelkanlı keyiflenmiş gibiydi. "O halde gel de kimliğinize bir bakalım. Bakarsın ailene başka karne de çıkar." Geriden başka ayak sesleri de dar sokakta yankılandı. Tabii ki... Bir yelkanlı hiç yalnız gezer mi?

ׄ

Panik acı bir safra gibi Eliz'in gırtlağında yükseldi. Eliz'e aylar öncesinde verilen uyduruk metal plaka dışında sahip oldukları tek kimlik onları sınır ötesine taşıyacak sahte plakalardı. Adam neden şüphelenmişti? Eliz Karataş'ı ile tamamen tanınmaz haldeydi. Kimse onun yelkanlı olduğunu anlayamazdı. Erez de...

ׄ

Ondan şüphelenmişti. Arsan ve umurlara has uzun boyundan.

ׄ

"Alacağımızı aldık. Bugün bize başka bir şey çıkmaz." Erez kolundan kayan Eliz'i dengeleyebilmek için kızı hafifçe sarstı. "Kuzenimi eve götüreyim. Biraz dinlenirse bir şeyi kalmaz."

ׄ

Adam Eliz'in üstünden suratını Erez'in suratına tehditkar bir şekilde yaklaştırdı. "Kimliklere bakacağız dediysem kimliklere bakacağız."

ׄ

Erez'in aksanı da sabrı da o an kaydı. "Dene de göreyim."

ׄ

Eliz yana açtığı kolunu kendine çekti ve kendisi için mükemmel bir açıda duran adamın çenesine yumruğunu savurdu. Yelkanlı geriye sendelerken Erez kızı yere bıraktı. Gerideki diğer iki yelkanlı yanlarına gelemeden adamın kafasını seyrek sarı saçlarından yakalayıp var gücüyle yanlarındaki duvara çarptı. Yelkanlı Erez'in ayaklarının dibine yığılırken duvarda kızıl bir sürüntü bıraktı.

ׄ

"Gel, buradan," Eliz yerdeki adama ve peşlerinden gelenlere ikinci kez bakmadan sokaktan çıktı. Koşarak geniş sokağa girdi. Kaynağı meydan olan kalabalık şimdi ana sokakları da dolduruyordu. Hiç beklemeden kalabalığa daldı. Çevikliğine ve kıvraklığına karşın sokak boyu koşarken yüzüne insanların boncuklu eşarpları çarptı. Ayakkabısının altında nice ayakları istemeden ezdi. Bunların pek azını algıladı. Yine de ufak açıklıklardan sıyrıldı.

ׄ

Kalabalıktan çıkmalıydı bir an önce. Bir yelkanlı ikinci bedeniyle yukarıdan oldukları yere bakacak olursa yerlerini şıp diye görürdü. Muhtemelen o açıdan köpüklü, debisi yüksek bir suyu kat etmeye çalışan biri gibi gözüküyor olmalıydılar.

ׄ

Bu caddenin sonu kaldıkları pansiyonun olduğu tarafa çıkıyordu. Oradan bulundukları semtin daha uç kısımlarına gidebilirlerdi. İncilidere'nin şehrin geri kalanına göre daha çarpıkça inşa edilen yerleşim bölgesine. Karman çorman binalar içinde ve çaylara çekilen setlerin kenarlarında saklanıp izlerini kaybettirebilirlerdi.

ׄ

Bu bölge onların avantajıydı. Ufacık umut kırıntısına sıkı sıkı tutundu Eliz. Plan şimdilik buydu.

ׄ

İnsan seli eski gücünü yitirdi. Eliz hızını ancak bir lamba direğine çarparak kesebildi. Göğsü körük gibi inip kalkıyordu. Hızlıca geriye döndü arkadaşını görebilmek için.

ׄ

Erez'i bulması zor değildi. Kızıl kafası ve diğerlerine nazaran iki üç kafa daha uzun boyu ile işaret direği gibiydi. Eh, hem Eliz için hem de peşindeki yelkanlılar için. İnce olmasına inceydi gövdesi ama insanların arasında Eliz'e göre çok daha hantal kalıyordu.

ׄ

Bu şekilde kaçamayız. Kalabalıkta Eliz izini kaybettirebilirdi ama Erez kaybettiremezdi. Hem İncilidere'ye dönebilecekleri hem yelkanlıları yavaşlatacak hem de ikisinin hız kazanabileceği bir yol bulmalıydı.

ׄ

Erez yanına gelene kadar değerli birkaç saniyesi vardı sadece.

ׄ

Dükkanını yeni açmış bir hurdacı hemen tam karşısındaydı. Üç tekerli tahtadan arabasının üstü ha düştü ha düşecek metal ıvır zıvırla doluydu. Ve hiçbir yere bağlı değildi. Yeniden arkadaşına ve peşindekilere göz attı hemencecik. Uygun zamanı kollayabilirse...

ׄ

Direkten ayrılıp dükkana fırladı. Arabanın kolundan tutup ittirdi. Araba önce ilerlememekte inat etti. Bir yanına meyledi ve ağır ağır inledi.

ׄ

Yürü işte be! Yürü!

ׄ

Arabayı zorlarken bir ayağı geriye kaydı ama dengesini kaybetmedi. Tüm gücüyle yüklendi. Dükkanın içinden yaşlıca bir adamın bağırmasına kalmadan araba inadını bıraktı. Eliz'in kontrolünde ivmelendi. Temposunu hiç bozmadan gittikçe hızlandı. Metal hurdalar hızlanan araba üstünde tangırdadı.

ׄ

Erez kendini kalabalıktan dışarı attı. Ama yelkanlılarla araları neredeyse kapanmıştı. Eliz'in dosdoğru üstüne sürdüğü arabayı görünce dengesini kaybetmek pahasına gövdesini yana savurdu.

ׄ

Arsan oğlanın kıl payı kurtulduğu arabayı Eliz birkaç adım daha son gayretiyle sürdü. Tekerleri arasındaki metallerin dönüş hızından silikleştiği araba etrafa hurda parçaları savurdu. Ve ellerini bıraktı.

ׄ

Hurda dolu, ağır araba delice bir hızla henüz kalabalıktan yeni çıkmış iki yelkanlıya büyük bir gümbürtüyle çarptı. Metal borular, cıvatalar, bisiklet gidonu ve daha nice şekilsiz, yağlı, paslı metal etrafa saçıldı.

ׄ

Eliz dönüp de yelkanlıların son haline bakmadı. Bir yerlerini kırdıysalar ya da yardıysalar ne mutluydu ona. Ellerini birbirine sürtüp tozu silkeledi. Arabadan kaçayım derken yere düşen Erez'in yanına koştu.

ׄ

Hali iyi gibiydi. Yerde hızlı hızlı soluyor, biraz şaşkınlık biraz da hayranlıkla hurdaların altında debelenen yelkanlılara bakıyordu. Eliz onun kolundan tutup ayağa kaldırdı.

ׄ

"Çok yaratıcıydı bu," dedi Erez iki nefesinin arasında. Güler gibi ses çıkardı. "Bundan böyle rüyalarıma yerle metal arasında tost olmuş yelkanlılar girecek."

ׄ

"Benim de rüyalarıma senin rezil Azkana aksanın girecek." Harcadığı efordan Eliz'in sol yanına sancı saplanmıştı.

ׄ

"Eh, üç dört gün gezip tozmayla ancak bu kadar oluyor." Eliz'e nazaran çok daha çabuk toparlandı. "Hadi, kalabalık buraya dönmeden gidelim."

ׄ

Hızlıca hareket ettiler. Birkaç geniş birkaç da dar sokak döndüler. Birkaç set geçtiler ama ayakkabıları hep su içinde kaldı. İncilidere'ye ve semtin ilerisindeki düzensizliğiyle gözleri yakan yerleşkeye varana değin Eliz yalnızca varacakları noktayı anlattı. Sonrası hakkında hiçbir fikri yoktu zaten.

ׄ

ׄׄׄׄ

Loading...
0%