Yeni Üyelik
43.
Bölüm

※7※ Ne Kadar Plan Yaparsan Yap, Sonunda Işin Bir Delinin Marifetlerine Kalır

@cinkonur

Eliz fakültedeki dedikodulardan bulundukları yerin hep "Kargayuvası" diye bahsedildiğini duyardı. Yanınızda bulundurduğunuz takdirde başınızı beladan belaya sokacak bin bir çeşit uyuşturucunun, tütünün ve hatta yeterince aranırsa mantar ve otların bulunduğu, medenice ticaretinin döndüğü nadide bir mekandı burası.

ׄ

Eliz tabii ki akıllı bir kızdı. Böylesi bir yerde gencecik, rakipsiz bir mühendislik öğrencisinin ne işi olabilirdi ki?

ׄ

Haftanın en az bir günü uğrardı.

ׄ

Yalnızca karaborsada bulunabilen bazı büyü gereçlerini yıllarca buradaki müptezellerden temin etmişti.

ׄ

Buraya bir keresinde geldiğinde gözleri gibi şirazesi de kaymış bir kadın, elinde bir kavanozla Eliz'in yolunu kesip ballandıra ballandıra ׄHavadisçilerden birini nasıl da baştan çıkarttığını, sonra da koynuna girip nasıl da sivri yılan dişlerinden birini kırdığını anlatmıştı.

ׄ

Kavanozun içinde sahiden de birkaç irice yılan dişi vardı. Kadın dengesini her kaybeder gibi olduğunda dişler cama çarpıp tıngır mıngır ses çıkarmıştı.

ׄׄ

ׄZavallı şey. Zihni duman altındayken kim bilir kimi Havadisçi zannedip dişlerini sökmüştü acaba?

ׄׄ

Bulundukları yer İncilidere'ye göre daha tepede kalıyordu. Bu güzide semtin güzel namı sağ olsun, yelkanlılar buraya fazla uğramıyorlardı. Bir tarafı çökmüş çatının kenarındaki sundurmanın altına sığınmışlardı. Güneş tam tepedeydi ve Eliz dakikalardır bir noktadan çıkıp şehrin dört yanına dağılan yılansı bedenleri izliyordu.

ׄ

ׄNeyse ki Kargayuvası'na asla yaklaşmıyorlardı.

ׄ

"Sahiden de oradan geliyorlar." dedi Erez. Bir elini gözlerine siper etmiş, gözleri kısılı halde Eliz'in işaret ettiği yere bakıyordu. "Daha önce hiç dikkat etmemiştim."

ׄ

"Ben de," Eliz gergin bir nefes verdi. "Ne diyorsun, sence gerçekten oraya konuşlanmış olabilirler mi?"

ׄ

Erez bir süre yanıt vermedi. Gözleri ileride, birkaç mahallenin arkasında yükselen ikiz tepelere ve arasındaki dar vadide dolanıyordu. Elini indirdi. "Şu tepeler. İkili duranlar. Onların arkasında ne var?"

ׄ

Kucağındaki haritadan kontrol etti. "Hiçbir şey." dedi Eliz. "Çayların kaynağı olan göl var. Sonrası alabildiğine ormanlık ve tepelik. Ta Korkazuk sınırına kadar."

ׄ

"Yani boş tepelere ve ormanlara bakmaları için bir sebepleri yok." Erez bir tepelere bir de Eliz'in kucağındaki haritaya baktı. "Neden o kadar öteye kurulmuşlar ki? Şehirle tepelerin arasında mesafeye bak." Eliyle ikiz tepeler ile şehir merkezi arasında hayali bir çizgi çekti.

ׄ

"İkinci bedenleri için. Tepede dolanan yılan gibi olan kanatlı yaratıklar." O sırada üçlü bir ekip tepeden havalandı ve yükseldi. "Onlara Rüzgarkesen deriz. Ve havada gördüğünden çok ama çok daha büyüklerdir. Düz zemine konabilirler ama dinlenmek için tepelere tutunurlar. Böylece bedenleri rüzgara değer. Rüzgarsız yerde uyuyamazlar ya da hızlı uçamazlar." Neden birden sesine tarifsiz özlem ve sitem dolmuştu ki?Gırtlağını temizledi. "İkinci bedenlerinin barınabileceği ve dinlenebileceği tek düzgün yer orası olmalı. Bu yüzden."

ׄ

"Anladım," Erez'in sesi dalgındı. "Gördüğüm kadarıyla her yelkanlının bir tane şu uçan yılanı oluyor. Uzağında ya da yakınında." Parlak renkli mavi gözlerini Eliz'e çevirdi. "Sen hariç."

ׄ

Ah. Şu tatsız konu. Bu soruyu yanıtlamamak için hızlıca bahaneleri sıraladı zihninde. "Hayret. Zenith anlatmadı mı sana?"

ׄ

"Anlatmayı teklif etti. Ama hikayeyi ilk ağızdan duymayı yeğlerim." Eliz merakını ustaca bir yönlendirme ile kusursuzca gizleyen laf cambazı arkadaşına baktı.

ׄ

Arkadaş. Nasıl arkadaş diyordu ki ona? Çocuğu doğru dürüst tanıdığı pek söylenemezdi bile. Çilde'de tundranın orta yerinde bulmuştu onu. Sonrasında da bir mevsimden biraz daha fazla zaman geçirmişlerdi. Hepsi bu. Bir şeyleri anlatan, açıklayan hep Eliz olmuştu. Şehri, Sekizkök'ün halkını, dağları, Porsuk'u, Denge'yi ve büyüyü. İsimlerinin hikayesini. Erez'in o zamanlardaki ketumluğunu, çıktığı korkunç yere ve bedenini mahveden hastalığına vermişti. Daha fazla çıkarım yapacak vakit de bulamamıştı zaten sonrasında Eliz.

ׄ

Tundradan önce bir hayatı yok gibiydi. Asla anlatmamıştı. Muhtemelen ona söylenene kadar bir arsan olduğunu bile bilmiyordu. On yedi yaşında doğmuştu adeta. Kısacık bir süre dışında hiçbir anısı olmayan -hiç değilse anlattığı buydu - , sürekli tetikte olmaktan pay hassasiyeti Eliz'in fersah fersah ötesinde kimsesiz bir oğlan.

ׄ

Ya da çevresindekileri bu illüzyona inandırmayı başaran profesyonel bir yalancı.

ׄ

Bilincini şüphenin ve tedirginliğin kaygan kıyısına sürükleyen düşünce akışını kesmeye çalıştı. Uluyel, ne ara böyle gerçek dışı şeylere kapılır oldum? Kutladıkları ilk Geceboğan bayramında tepesine kadar süslenmiş Porsuk'u ve etrafta uçuşan umurları gördüğünde şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalan, kuzeyli herkesin bıkıp usandığı baharatlı ekmeği incelemekten yemeyi unutan, her şeyden öte o zamanlar bir adı bile olmayan bu oğlan mı yalancı olacaktı?

ׄ

Eliz onun sahip olmadığı aşinalıkları bizzat görmüştü. Kim kuzeyde yaşayıp bir tanecik bile mevsim bayramı görmemiş olabilirdi ki?

ׄ

O görmemişti.

ׄ

Yo hayır. Yalancı değildi. Yalancı olsaydı Nadir bunu en baştan anlardı. Biraz numaracıydı. Biraz da çocuksuydu. Ateş gibi kıpır kıpır ve hayli dikkatsizdi. Yalnızca kelimelerle oyun oynar, güzel sesiyle kızın o sıralar zihninde mesaiye kalan şüphe tilkilerini tedirgin ederdi. Hepsi bu.

ׄ

Arkadaş. Belki de gerçekten arkadaş olabilirlerdi. Tabii önce anlatacak pek çok şeyi olan Eliz'in biraz adım atması gerekiyordu. Birkaç minik adım.

ׄ

"Evet, yelkanlıyım ama benim ikinci bedenim yani bir rüzgarkesenim yok." dedi ölçülü bir sesle. Erez'in merakının fokurdadığını ta karşısından duyumsayabiliyordu. "Her yelkanlı doğduğunda aynı zamanda bir de rüzgarkesen doğar. Her doğan çocuk için en yakındaki rüzgarkesen yuvasını ziyaret ederler. Çocuğun tenindeki lekelerin şekline ve rengine göre uygun yumurtayı alırlar. Ve hem çocuğa hem de rüzgarkesene bir isim verirler."

ׄ

Erez kaşlarını çatınca iki kaşı arasında sığ bir çizgi belirdi. "Yelkanlıların suratlarındaki çizgiler." Eliz onu onaylayınca dediğinden emin oldu.

ׄ

Eliz buklelerini geriye attı. "Karşılaştıklarımızın zırhlarından dolayı suratlarındaki lekeleri gördün. Ama soy ve yel lekelerimiz tenimizin her yanındadır." Boynundaki Karataş'ı çıkarıp parmakları arasında oynadı. "Bir yelkanlının leke örüntüsüne bakarak kimlerden olduğunu öğrenebilirsin. Tabii soy örüntülerine hakimsen."

ׄ

Çatık kaşları anlayışla çözülüverdi. "Kim olduğunu öğrenmesinler diye lekeleri gizliyorsun."

ׄ

"Evet. Aile meselelerim biraz karmaşık." Epey karışık!

ׄ

Erez bu konu hakkında üstelemedi. "Ee, sen doğduğunda senin lekelerine göre bir yumurta bulamamışlar mı?"

ׄ

Acı acı güldü Eliz. "Hayır, bulamamışlar."

ׄ

"Mümkün mü bu?"

ׄ

"Mümkün. Çok nadir olan bir durum. Bazısı kör doğar, bazısı sağır doğar. Ben de eksik doğdum. Bir eksikdoğanım. Benim gibilere böyle diyorlar." İçinde çığ gibi büyüyen kelimeleri güçlükle bastırdı. "Rüzgara doğdum ve rüzgar için yaratıldım. Ama rüzgar beni özgürlükle değil büyüyle kutsadı." Omuzlarını silkti. "Diğer yelkanlılara kıyasla daha büyük bir paya sahip olmamın sebebi bu."

ׄ

Bu, Erez'in beklemediği bir şey olmalıydı. İncecik bir şaşkınlık dalgası gözlerinde belli belirsiz parladı. Ama hemen toparlandı. Ne beklemişti acaba? Rüzgarkesenini farklı bir yerde bıraktığını mı? Yoksa trajik bir şekilde kaybettiğini mi? Bir şeyler ölçüp tartıyor gibi gibi gözleri kızın yüzünde dolandı. "Belki de rüzgarkesenin farklı bir yerde doğmuştur."

ׄ

"Hayır, tam öyle değil." Yelkanlı olmayan birine nasıl açıklanabilirdi ki bu tuhaf olay? Yine de denedi. "Farklı bir zamanda doğdu ya da doğacak. Benden önce rüzgara karışmış olabilir. Ya da ben rüzgara karıştıktan sonra uçacak olabilir." Sesini esir alan hüzün yükünü üstünden atabilir gibi sırtını dikleştirdi. "Umarım hikayeyi ilk ağızdan duymak tatmin edici olmuştur." dedi şakadan bir iğneleme ile. "Şimdi neden orada burada uçan rüzgarkesenlere kıskaçlıkla baktığımı anlayabilirsin."

ׄ

"Anlıyorum." dedi Erez adı konulamaz bir anlayış tınısı ile. Sanki Eliz'in hayatı boyunca yaşadığı kıskançlığın delici sancısıyla daha önce bir çok kez karşılaşmıştı. Kollarını göğsünde kavuşturdu. "Evdeyken ben de ara sıra o kıskançlığa kapılırdım."

ׄ

Ev? Sekizkök mü? "Neden ki?"

ׄ

"Öylesine." Genzini temizledi. Belki Eliz de diğer yelkanlıların yanında yıllarca kendi de bu maskenin gerisine gizlendiğinden ötürü Erez'in yüzünde beliren sahte, umursamaz, "başıma gelen en kötü şey bu değildi" ifadesini çözmesi hiç de zor olmadı. "Sonuçta oradakiler de uçuyor. Çoğu. Herkesin yapabileceği, dünyanın en doğal işiymiş gibi. Gözüne sokar gibi hem de. Nasıl kıskanmayayım?"

ׄ

İnce bir sezgi, bu lafın altında bir hikaye yattığını fısıldadı Eliz'e. Ama bu hikayeyi uzunca bir süre dinlemeyeceğini eklemeyi unuttu. Eliz bunu görmezden geldi. "Doğru," dedi sadece. Üstüne varmadı. Ama varacaktı. Bir gün. "Bu sohbetlerimize eve dönünce de devam ederiz."

ׄ

"Söz mü?" Hafif bir alay ve oyun oynar gibi keyifle çıkmıştı sesi bu kez.

ׄ

"Tabii ki söz, neden söz olmayacakmış?"

ׄ

Erez belli belirsiz bir muziplikte gülümsedi. "Söz verip tutmama gibi çok kötü bir huyun var da ondan."

ׄ

"Uluyel," Eliz gözlerini devirdi. "O sözleri tutamadım çünkü Azkana'dan eve dönemedim."

ׄ

"Eh, pekala," Oyuncu tavrını biraz olsun bırakmadan ikiz tepelere döndü. "Öyleyse eve dönmek için bir şeyler düşünelim." Bu kez bir grup tepeye iniyordu. Zardan yelpaze gibi duran kanatlarıyla zarifçe tepeye konuveren rüzgarkesenleri izledi bir süre. Sonra kısacık bakır rengi sakallarının bitmeye durduğu çenesini kaşıdı. "Meydana giderken cübbeli yelkanlıları görmüştük. Ne demiştin onlara? Kardeşler?"

ׄ

"Kızkardeşlik." diye düzeltti Eliz.

ׄ

"Kim onlar? Dini görevli falan mı?"

ׄ

"Dinden çok büyüyle uğraşırlar." Gerginliği tekrar dalga dalga gövdesine yayıldı. "Yelkanlılar içinde yüksek paya sahip olanlar büyü yapabilmeleri için yetiştirilir." Amacından sapmış bir topluluk. Sapkın bir casus tarikatı.

ׄ

"Demek acayip gürültünün kaynağı onlardı." Kendi kendine konuşur gibi kısıktı sesi. Eliz onu güç bela duydu.

ׄ

"Gürültü?" Eliz bir kaşını kaldırdı.

ׄ

"Hışırtı gibi ama tam değil." Doğru kelimeyi bulamıyormuş hava da ona yardım edecekmiş gibi parmaklarını havada oynattı. "Yaprakların birbirine sürtmesi gibi. Daha ince." Eliz'in bomboş bakışlarını fark edince nihayet önemli bir detayı atlamış olduğunu fark edebildi. "Payları. Sen görebiliyorsun. Ben duyuyorum." Yine tepelere döndü. "O zaman bu 'Kızkardeşlik' senin bıçağından seni bulabilecek kişiler."

ׄ

"Tabii hala bulmadılarsa."

ׄ

"Geldiklerini duyardım."

ׄ

Eliz oturduğu köşede arkasına yaslandı. "Bıçağı onlardan almamız lazım. Gerekli büyüleri tamamlamaları çok uzun sürmez."

ׄ

"Bir dakika," Heves ve heyecanla çakmak çakmak olmuş gözlerle kıza döndü. "Bu yüzden mi rüzgarkesenlerin nereden çıktığını izliyoruz?" Böyle sevineceğini bilseydi daha önceden söylerdi Eliz. "Oraya gitmek için?"

ׄ

"Kısmen." dedi Eliz daha az hevesle. "Benim gideceğim yer orası."

ׄ

Böyle gergin olmasaydı çocuğun sönen hevesini görünce kahkahalarla gülebilirdi kız. "Senin." Onlarca sorusu vardı. Suratından okunuyordu. Birazdan dinleyeceği uçuk şeyleri kabullenir gibi gözlerini kapatıp başını şöyle bir salladı Erez. "Planını öğrenebilir miyim?"

ׄ

"Oradaki yerleşkeye gidip büyü tamamlanmadan bıçağı alacağım."

ׄ

"Vay be. Çok basitmiş." dedi alayla. Sonra aniden ciddileşti. "Nasıl?"

ׄ

Eliz boynundaki Karataş'ı tırnağıyla dürttü. "Görüntümü birazcık değiştirip Kızkardeşler'den birine benzeyerek."

ׄ

"Riskli ama buna değer." Gözlerini kıstı. "Pekala ben planın neresindeyim?"

ׄ

"Sen planın dikkat dağıtma kısmındasın." Eliz tuhaf arkadaşından en ufacık bir reddetme, isyan ya da kabullenmeme belirtisi bekliyordu. Ama Erez sadece bir açıklama ister gibi baktı. Eliz de devam etti: "Muhtemelen içerisi en boş haliyle bile beni riske sokacak kadar kalabalık. Senden o kalabalığı mümkün mertebe tepeden uzaklaştırıp şehre çekmeni istiyorum. Tek parça kalacağın, sonunda ölmeyeceğin, yakalanmayacağın şekilde."

ׄ

Eliz hala bir itiraz bekliyordu. Bunun yerine Erez yalnızca birkaç saniye düşündü. "Başka kural yok mu?" diye sordu. "Tek şartın kendimi öldürtmemekse..." Uluyel, aklına kim bilir hangi uçuk kaçık şeyler gelmişti de suratına keyifli, korkunç bir sırıtış yayılmıştı? "Çok kolay."

ׄ

"Şey... Şehri tamamen yakıp yıkma yeter." dedi Eliz biraz çekine çekine. "Biliyorsun, eninde sonunda okulum burada. Yüksek lisans için kabul almışken okulsuz kalmak istemem."

ׄ

"Oldu bil." dedi. "Peki ben dikkat dağıttıktan, sen de bıçağı aldıktan sonra nerede buluşacağız? Aramızda epey mesafe olacak."

ׄ

"Yeterince iyi dikkat çekebilirsen tepelerdeki yerleşke senin bile fark edilmeyeceğin kadar boşalabilir. Sonuçta herkes olan bitene bakmak için oraya hücum edecek. İşini hallettikten sonra tepenin göle bakan eteklerinde buluşabiliriz." Neden Erez'in nerede olduğunu bulamayacağını dert etmişti ki? "Nasıl olsa birbirimizi öyle ya da böyle bulabiliyoruz." Eliz

ׄ

Erez'i şu garip titreşimlerden bulabiliyordu. Ama onun kızı nasıl bulabildiği muammaydı.

ׄ

"Gölün oradan sınıra geçmek de kolay olacak."

ׄ

Eliz başını salladı. "Orman ve tepelerde gizlene gizlene ilerleyebiliriz."

ׄ

"Çok kötü bir plan." dedi Erez. Eliz'in neredeyse omuzları çökecekti. "Bayıldım. Ne zaman harekete geçiyoruz?"

ׄ

Eliz rahat bir nefes aldı. "Karataş'ımı ne zaman bitirebilirsem."

ׄ


ׄ


Loading...
0%