Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@ck_2525

"Saye." Diye mırıldandı Rüya. Eli cebinin üzerine gitmişti. Arkamdaki herifin bana bir şey yapmasından korkuyordu. Şah damarımdaki bıçak korkmamız için oldukça bir sebepti.

 

"Saye!" Dedi yine kulağıma doğru. "Güzel isim. Sevdim."

 

"Bırak!" Debelenmem bıçağın daha da tenime gömülmesini sağladığında dudaklarımın arasından kaçan küçük iniltiye engel olamamıştım. Adi herif boynumu kesmişti!

 

Bir zamanlar ölümü ne kadar istediğimi anımsadım. Ölümün ne olduğunu bile bilmeyecek kadar küçük olmam bile onu arzulamama engel olmamıştı. O zaman da kaybedeceğim çok şeyim vardı şimdi de ama o zamanla şimdikinin arasında iki fark vardı: o zaman ölümün ne olduğunu bilmeden ve arkamda bırakacaklarını ne olabileceğini öngöremeden istenilen bir istekti şimdi ise kendimden gelen değil isteğim dışında olan bir şeydi. Arkamda bırakacaklarıma ne olacağı bizzat gözlerimle şahit olmuştum, onlara bir daha bunu yaşatmaya da cesaretim yoktu.

 

 

"Saye!"dedi Rüya korkuyla. Gözleri yaşarmıştı. "İyi misin?" Gözümü kapatıp açtım sorduğu soruya cevap olarak.

 

 

Ölümün bir adım ötemde olması beni zerre korkutmazken korktuğum tek bir şey vardı şu an. Bana bir şey olursa burada Rüya’ya yapabilecekleri. Kendime değil, ona korkuyordum. Ölüm beni korkutan bir şey olmamıştı hiçbir zaman. Bunun için oldukça büyük nedenlerimin var olmasıydı belki de en büyük nedeni.

Bir şey yapmalıydım. Buraya boşu boşuna girmemiştik. O aldığımız şey her neyse bu kadar aksiyon çekmemize değerdi umarım.

 

Dirseğimi sertçe karın boşluğuna gelmesini umduğum yere vururken diğer elimle de bıçağı tutan elini boynumdan çekmek için ileriye ittirdim var gücümle. Adam bir an afalladı. Ne olduğunu anlamadı belki de. Kendini toparlaması uzun sürmedi. İttirmemden dolayı elinden düşecek gibi olan bıçağı yeniden kavradığında üzerime doğru bir adım attı. Geri adım atmadım. O bana yaklaştıkça olduğum yerde dikleşmekten başka bir şey yapmadan dik dik baktım gözlerine. Korkmuyordum. Bunu ona da göstermekten çekinmedim. Bıçak olmayan elini havaya kaldırdığında yüzüme inecek darbeye kendimi hazırlamaya çalıştım. Kollarımı kaldırıp kendimi koruyabilirdim ama yapmadım. Bu ondan korktuğumu gösterirdi.

 

Tam vuracaktı ki bir ses duyuldu.

 

“Hop!"

 

Bakışlarım sesin geldiği yöne, kapıya, döndüğünde bizim yaşlarlarda bir çocuk gördüm. Esmer bir çocuktu. Ten renginden sonra dikkatimi çeken ilk şey çene yapısı olmuştu. Şekilli bir çenesi vardı. Kemikleri o kadar çıkık duruyordu ki çehresinde vücudunu görmesem aşırı zayıf biri diyebilirdim ama kilosu idealdi. Ne kilolu ne de zayıf. Spor yaptığı belliydi. Geniş omuzlarını saran siyah bir tişört giymiş giydiğiyle bile belli olan şekilli bacaklarına da siyah bir pantolon geçirmişti. Omzunu yasladığı pervazdan çekildiğinde bende olan bakışlarını da çekmişti.

 

“O eli indir!” diye devam ettirdi konuşmasını.

 

Karşımdaki adamın tereddüt ettiği fark ettim o an. Karşında ona emir veren kişi kendisinden oldukça küçük olmasına rağmen onu bu denli tedirgin eden şey neydi? Çocuğun sert ve ters bakışları işe yaramış olacak ki havadaki eli yavaşça indi aşağıya.

 

“Eymen Abi, bu iki kızı Selim'den bir şey alırken gördüm.” Diyerek öne atladı Tayfun. Biraz gerileyip Rüya'nın yanında yer aldığımda kimse bu hareketliliğime dikkat vermemişti çünkü Rüya da dahil herkesin gözü kapıdaki Eymen denen çocuktaydı. Çocuğun yüzünde mimik oynamamışt Tayfun'un söyledikleri karşısında. Sanki karşısındaki adam hiç konuşmamış o da söylediklerini hiç duymamıştı. Elimin içine giren eli hissettim o an. Bakışlarım elimi sıkı sıkıya saran elin sahibine; Rüya'ya döndüğünde onun bakışlarının bana uğramadığını, kapıdaki uzun esmer çocuğa baktığında gözlerinde yanan umut ışığını yakalayabilmiştim. Tanıyor olabilir miydi?

 

Çocuğun bakışlarını Rüya’da olmasından gerekenden fazla tuttuğunu fark ettiğimde kaşlarım çatılmıştı. Gerçekten tanışıyorlar mıydı yoksa bu çocuğun Rüya’yla bir derdi mi vardı?

 

En nihayetinde bu bakılmadan bir anlam çıkarmış olacak ki geri muhatap olarak adamlara döndü.

“Biliyorum.”dediğinde şok içinde ona bakakaldım. Nasıl biliyorum?

 

Sorgulayan bakışlarım Rüya’yı bulduğunda onun bakışları pürdikkat Eymen’deydi. Gözlerindeki umut ışığı parlaklıklığından hiçbir şey kaybetmemiş eskisine oranla kat kat büyümeye devam etmiş gibiydi.

 

“Verdiği şeyi ben onlara iletmesini istedim.” Dediğinde karşısındaki abi çektikleri adam konuşmasına atladı.

“Ne ilettiler?”

 

“Sizi ilgilendirmeyen şeyler.” dedi yüz ifadesinden zerre taviz vermeyerek. “Şimdi müsade ederseniz kızlar benimle geliyor?”

 

Hepsinde tek tek göz gezdirerek bir sorun çıkartacaklar mı diye kontrol etti. Hiçbirinden ses çıkmazken çocuğun bakışları en sonunda bizi buldu. Küçük bir baş işareti yaptıktan sonra gelmemizi beklemeden çok da girdiği sayılmayan odadan çıktı. Tuttuğum eli de peşimde sürğkleyerek odadan çıktığımda ilk girdiğimizde kapıyı açan kadının yine kapıyı açarak bizim geçmemizi beklediğini gördüm. Kadını daha fazla bekletmemek adına adımlarımı büyğk atarak evden de çıktığımda az da olsa içim rahatlamıştı. Hızlı giden ayak hızıma yetişemeyen Rüya’nın arkamdan homurtusunu duysam da duymamazlığa geldim.

 

Çocuk bi hayli uzağımızda arkasından geleceğimize o kadar emin bir şekilde yürüyordu ki bir an onsuz buradan asla çıkamayacakmışız hissiyle dolup taştım.

 

Bir an önce bu lanet yerden çıkıp evlerimize defolup gidebilir miydik artık?

 

Rüya’yı da sürükleyerek daha da hızlandığımda çocukla aramızda pek mesafe kalmamıştı. Çıkacağımız kapı görülüyordu. Kapı açıktı. Bizim çıkmak için bir tarafımızı yırttığımız ama yine de açılmayıp bizi onların deyimiyle fare gibi yakaladıkları kapı açıktı. Öfkeli bakışlarımı kameranın nerede olduğunu bilmediğimden kameranın orası olduğunu umduğum kapının kenarındaki demir tarafa çevirdiğimde yine boşlukla karşılaşmıştım. Bu kameraları nereye saklamışlardı?

 

Girerken ıssız olan sokak şimdi daha da ıssızlaşmış gibiydi. Ayyaş adam önceden olduğu yerde yoktu. Gitmiş olmalıydı. Ya da içeriye girip sızıp kalmıştı, kim bilir?

 

 

"Atlayın kızlar." Dediğinde elimin içindeki eli sıkıp kaşlarımı kaldırmam bir olmuştu. Bize yeterince yardım etmişti,daha fazlasına gerek yoktu. Onu tanımıyordum sonuçta. Onun da bileğinde diğerleri gibi dövme vardı. Bununkinin tek farkı olarınkinin yaklaşık 3 4 kat büyüğü olmasıydı. Bu ne anlama geliyordu bilmiyordum ama bildiğim ve anladığım tek bir şey varsa o da bu çocuğun da onlardan olduğuydu.

 

"Gerek yok. "Dedim bakışlarımı direkt gözlerine diktiğimde. "Biz taksiyle gideriz."

 

Keskin bakışları ve sağlam yüz ifadesi söylediklerimle bi an sarsılıp afalladığında kaşlarını çatmıştı.

 

"Keşke önce bir teşekkür etseydin ya!" Dedi bana doğru adımlayarak. Rüya da yanımda olduğundan dolaylı yoldan ona doğru da adımlayarak.Adımları ayakkabımın hemen dibinde durduğunda gözlerini bir saniye bile olsun gözlerimden çekmemişti. İşaret parmağı çok değil en fazla on beş dakika önce bıçak dayanmış ve hafiften kesilmiş boynumda ince bir yol çizdiğinde elini iteklemiştim hemen. "Boğazına bir bıçak dayalı olduğunu ve az kalsın heriften dayak yiyeceğini ne de çabuk unuttun sen öyle."

"Eline koluna sahip çık!"dedim ters bir ifadeyle. "Ayrıca beni kurtarman için sana yalvardığımı hatırlamıyorum?"

 

Bakışları benden ayrıldığında hemen sağımda duran Rüya'ya döndü. "Arkadaşının bakışları yalvarmaya girerse o senin yerine de yalvardı, emin ol." Benim de bakışlarım Rüya'ya döndüğünde elimden gelse gözlerimle öldürebilirdim onu o an. Kimseye yalvarmazdım ben. Kendimi o konuma düşürecek şeyler yapmazdım. Onun yüzünden bu konuma düşmüştüm ve benim yerime de o mu yalvarmıştı gerçekten? Hem de bakışlarıyla.

 

“Neyse ne” diyerek kestirip attım. “ Sen yoluna biz yolumuza.” Rüya’yı da peşinde sürükleyerek arkamı dönmüş yürüyorken arkamdan gelen sesiyle adımlarım sekteye uğradı ve en sonunda durdu.

 

“Bak hâlâ!” Dedi aramızda açtığım mesafeyi adımlayarak. “Sana teşekkür etmeyi öğretmediler mi kızım hiç?”

 

Öğretmediler. Özür dilerdim ben genelde. Onun yerine ölemediğim için. Teşekkür edeceğim durumların çoğunu hatırlamasam da küçüklüğüme ait dilediğim özürlerin hepsi zihnimde mıh gibi kayıtlıydı. Silinmemeye ve hatırladıkça bana eziyet etmeye ant içmiş gibilerdi.

 

Olumsuz bir ses çıkarttım ağzımın içinden. “Öğretmediler.”

 

“Neyse. Senin kabalığını es geçip bu korkmuş ve biraz daha titrese bayılıp kalacağından şüphe duyduğum arkadaşın için son kez diyorum ki, gideceğiniz yere kadar bırakabilirim.” Dediğinde kısık gözleri benden Rüya’ya geçmişti. Onun söylemesinden sonra sanki bir aydınlanma yaşamış gibiydim çünkü elimin altındaki el zangır zangır denemese de titriyordu. Rüya’nın iyi olmadığını o an fark ettim. Boşta olan elimi yüzüne çıkarttığımda hafiften ateşinin de olduğunu anlamam uzun sürmedi. Telaştan ve stresten ateşlenmiş olabilirdi. O her stres yapmasında ve telaşlanmasında ateşlenirdi. O yüzden sınavlara girmeden önce çok telaşlanmamaya çalışır eğer şimdi ki gibi kontrol edemeyeceği kadar stres olursa sakinleştirici içerdi.

 

“Arabanda su var mı?” dediğimde bakışlarım ona değmemişti. Ses vermediğini anladığımda sorgulayan bakışlarım ona döndü.

 

Başka bir yere bakıyordu. Ona baktığımı hissettiği gibi bakışları beni buldu.

 

“Arabanda diyorum, su var mı?” Diye kendimi tekrarladığımda eli ensesine gitti. Hafifçe orayı kaşıdığında başka şeyler düşündüğünü aklının burada olmadığını anlamıştım.

 

“Vardır,”dedi kısık bir sesle. Sesinin kısık çıktığını ona bile zor gittiğinde anladığında boğazını temizledi.“ Bakarız şimdi, gel.” Yürümeye başladığında Rüya’ya kolundan tutarak destek olarak yürüterek arabaya ulaştık. Çok kötü değildi ama titremeleri artarsa acillik olabilirdik ki bu, bu gecenin berbat bir gece olmasından daha da berbat olurdu. Günü acilde bitirmek en son istediğim şey bile değildi.

 

Arabasını bulduğumuz gibi kapıları açmasını bekledikten hemen sonra arka kapıyı açıp koltuğa oturtturdum Rüya’yı. Eymen arabanın içini karıştırarak su ararken ben de önümde titremesi artan arkadaşımın boynuna dolanmış saçlarını arkaya ittim. Sanki saçları onu boğuyormuşcasına derin bir nefes aldı saçlarını çekince. “ İyi misin?”dedim hafifçe hizasına eğilerek. “Hastaneye gitmemizi ister misin?” Başını olumsuzca iki yana salladığında kaşları çatılmıştı. Henüz reşit değildi. 18 olmasına aylar kalmıştı. Belki de hastanedekilerin annesine haber vermesinden çekinmiş, o yüzden gitmek istemiyor olabilirdi. Israr etmedim o yüzden.

 

Elimi alnına çıkartıp ateşini ölçtüm. Çok değildi, az da olsa azalmış gibiydi. Panik halinden sıyrılmak üzere olduğunu gösteriyordu bu. O sırada Eymen suyu bulmuş bir şekilde bize doğru adımlarken olduğumuz sokağı birdenbire polis siren sesleri doldurduğunda ne olduğunu bile anlamadan Eymen Rüya’yı içeriye itekleyip kapısını kapatmış “Bin hemen!” Diyerek beni de ön koltuğa tabiri caizse fırlatmış yüzüme de kapıyı çarpmıştı. Koşar adım sürücü koltuğuna yerleştiğinde hiç zaman kaybetmeden arabayı çalıştırdı. Az önce binmem arabasına mı diyordum ben?

“N’oluyor?” Diye sordum sesimdeki şaşkınlığı bastıramayarak yüksek bir sesle. O beni zerre takmadan geri manevra yaparak park ettiği yerden çıkıp hızla sokakta ilerlemeye başladı. “Sana diyorum!”

 

Bakışları bir saniye bana değdikten sonra dikiz aynasına bakarak arkayı kontrol etti. Polisten kaçacak kadar ne suç işlemiş olabilirdi? Ya da bu korkusunun o olduğumuz mekandan bir alakası olabilir miydi?

 

“Sizi Zemheri’ye gönderen Korhan’ın aklını sikeyim ben!” Diye öfkeyle soluduğunda bile bakışları bir öndeki yolda bir dikiz aynasındayadı. Korhan’ın adını duyar duymaz olduğum yerde dikleştim ister istemez. Bakışlarım arkaya, Rüya’ya döndüğünde taşlar yavaş yavaş yerine oturuyordu. Korhan Rüya’nın kuzeniydi. Onun gönderilmesiyle biz o boktan yere gitmiştik ve gitmeden önce Rüya Korhan için gideceğimizi söylese asla onunla gitmeyeceğimi ve asla da onu göndermeyeceğimi bildiğinden bana hiçbir şey bilmiyormuş ayakları yapmıştı. Öfkeli bakışlarımı gördüğünde açıklamaya çalıştı ama ona fırsat vermedim.

 

“Sana bir şey olabilirdi!” Dedim öfkeme hakim olamayarak, bağırarak. “O piç herif benim boğazımı kestikten sonra sana yapabileceklerini düşünebiliyor musun Rüya! Ben düşünmek bile istemiyorum. Senin o aptal kuzenin yüzünden, bu siktiri boktan flaş için canını tehlikeye attın farkında mısın?”dedim cebini göstererek. “Orada seni koruyamayabilirdim!”

 

Kendini korumak için ağzını açacaktı ki konuşmakla lafları ağzına tıkadım.

 

“Sormadım, bu sefer dedim ki Saye sorma güven ona. Yine aynı şeyleri yaşatmaz bize Rüya dedim ama yok sen hâlâ, başımıza onca şey gelmesine rağmen zerre akıllanmamışsın. Bravo!”

 

Gözleri yaşlarla dolduğunda içimde bir yerin sızladığını hissettim ama ona olan öfkem bunu da görmezden gelmemi sağladı.

 

“Neler yaşadığımızı hatırlıyor musun?”

 

Elleri yüzüne kapandığında bendeki de son nokta o olmuştu. Yavaşça çekildiğini hissettim bedenimden öfkenin. Öfkelendiğimde ağzımdan ne çıktığını bilmezdim önceden. Konuşmama grevim başladığından beri etrafa olan umursamazlığım da arttığından öfkelenme gibi bir şeyler de yaşamıyordum ne zamandır. Sinirlenmezdim çünkü etrafta ne olmuş ne bitmiş ilgilenmezdim hiç. Bugün bir yıllık konuşma kotamı doldurmuş gibi hissediyordum.

 

Yüzüne kapanan elleri deli gibi titriyordu şimdi. Onu panik atak krizine sürükleyecek ve bunu fark edemeyecek kadar öfke dolup taşmıştım. Söylediklerim için şimdiden pişmandım ama ne eksik vardı ne fazla cümlelerimde. Ellerini kavrayıp yüzünden çektiğimde sıkı sıkıya kapanmış gözlerini açmadı. İçimdeki öfkeyi kusarken yanımda polislerden kaçan Eymen’i unutmuş olacağım ki verdiği derin nefesle kendini hatırlattı.

 

“Kızın ağzına sıçtın! Sakin olsana biraz.”

 

“Karışma sen!”dedim sertçe. Tuttuğum ellerin üst kısmını okşamaya başladığımda kasılan vücudunun yavaş yavaş gevşediğini hissettim. En sonunda gözlerini açtığında ağlamaktan kanlanmış gözleriyle karşılaşmıştım. “Özür dilerim.” Diye mırıldandı, yüzündeki yaşlara bir yenisi daha eklenirken.

 

Onu da anlamaya çalışıyordum bi yerde. Babasız büyümüş bir kızın yanında eşi dostu akrabası olurdu. Babasının ansızın kaçıp izini kaybettirdiği yıllarda annesi ve Rüya dayısına sığınmışlardı. İlk dertleşmemizde, ki bu tanışmamızdan pek çok sonra gerçekleşmişti, anlatmıştı babasıyla olan hikayesini. Dayısı onlara kol kanat germiş, annesinin iş kurmasına ve onu geliştirmesini sağlamıştı. Bu süreçte Rüya’ da Korhanla çok lazımmış gibi gereksiz bir yakınlığa kapılmış ve çok yakın kuzen olmuşlardı. Kardeş gibi büyüdük biz demişti bir keresinde. Başımıza açtığı belaların ne ilkiydi bu ne de sonu olacaktı görünüşe göre.

 

“Seni affettim ama bu Korhan itini gebertmeyeceğim anlamına gelmiyor!” Dedim nihayet sakinleştiğimde ve titremelerinin azaldığını fark ettiğimde ellerini bırakıp önüme dönerek. Derin bir nefes bıraktığını duydum arkamdan. Rahatlamıştı çünkü beklenen sonu biliyordu. Dediğim gibi ne ilkti bu yaşadığımız ne de son olacaktı. Bakışlarım yola döndüğünde ona yolu tarif etmediğimizi ve o polislerden kaçarken bizi saçma sapan bir yere getirdiğini fark ettim. “Nereye gidiyoruz biz ya?”

 

“Aldığınız şeyi sahibine teslim etmeye.”

 

“Korhan’la beni bugün yüz yüze getirmenizi tavsiye etmem.”dediğimde saniyelik de olsa gözleri bana dönmüştü. Sorgulayan ifadesi “Arkadaşının sağlığı için konuşuyorum.”dediğimde dağıldı.

 

“Arkadaşım falan değil o it benim.”

 

“Ne bokuna arkasını topluyorsun o zaman.”dediğim an ani bir frenle öne savrulmam bir oldu.

 

“Senin ağzının düzgün olduğu bir saniye yok mu? Her sinirlendiğinde söver misin böyle?”

 

“Sen buna sövmek mi diyorsun?” Diye alayla sorduğumda tek kaşı havalandı.

 

“O sinirlenmez. Konuşmaz da pek. Bugün hayata dönmeye karar verdi de uzun zamandır sinirlenmiyordu. Birikmeli öfke yaşıyor zannımca. Bu kadar konuşması bile bir mucize falan.” Diye araya girdi Rüya’nın sesi. Kendine gelmişti az da olsa.

 

Eymen’in yüz ifadesi karmaşık bir hal aldığında ilk defa bir yüzü okuyamadığımı fark ettim. Şaşkın değildi, anlam verememe gibiydi de değil gibiydi de. Bende olan ve çözmeye ve tuhaf bakan bakışlarına karşılık vermemekadına önüme döndüm, göz temasını keserek.

“İlerleyecek misin, inelim mi?” Dediğimde sert bir soluk bırakmıştı burnundan. Sabır dileniyor gibi yukarıya bakarak ağzının içinde bir şeyler mırıldandı ama o kadar sessizdi ki duyamadım ne dediğini. Kontağı çalıştırarak arabayı tekrar hareket ettirdiğinde arkama yaslandım.

 

Arabanın sessizleştiği dakikalarda, o kadar hızlı gidiyordu ki çok sürmeden görüş açıma Rüya’ların evinin yakınlarındaki park girdi. Arabayı sağa çekip park ettiğinde daha fazla basık alanda duramadım dışarıya attım kendimi. Üzerimde boğazımı sıkacak bir şey olmamasına rağmen daraldığımı hissediyordum. Elim boğazıma gitti. Elimi gezdirdim üzerinde sakince rahatlamak adına. Bu sırada Rüya ve Eymen de çıkmıştı, Eymen telefonuyla uğraşıyordu. Rüya yanıma gelip arabaya yaslandı. Bakışları boştu. Eminim o da benim gibi o güne gitmişti. Yaşananlar gözümün önünden bir bir geçerken tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Elimi kolum boyunca hareket ettirerek bu hissi gidermeye çalışsam da olmadı.

 

Eymen elindeki telefonu kulağına dayadıktan hemen sonra karşıdaki aramayı cebaplandırmış olacak ki, oldukça kibar bir şekilde “Nerdesin lan?” Diye sordu. Karşıdaki her kimse cevap verdiğinde kaşları çatıldı. “Her ne halt yiyorsan bırakıyorsun ve hemen sizin oradaki parka geliyorsun Korhan. İş tamam. Kızlar çıkartmış içeriden istediğini.”

 

Flaşın içindeki neydi acaba bu kadar önemli olan? Cüzdanım yanımda olsaydı içindeki USB dönüştürücüyle flaştaki olan her neyse kolayca telefonuma gönderebilirdim ama yoktu. Korhan malı ne karıştırıyordu acaba?

 

Ben ve Rüya arabanın kapısına yaslanıp düşüncelere dalarken Eymen sokak lambasının altına geçmiş kendine bir sigara yakmıştı. Kemikli elleri vardı. Esmer tenine oranla oldukça beyaz kalıyorlardı. Yerde olan bakışları sigaradan bir nefes daha alırken kaldırdığında halihazırda ona bakarken gözlerimi yakaladı. Yine o tuhaf bakışıyla bakıyordu yüzümü tararken. Anlam verememe vardı sanki bakışlarında.

 

“Rüya.”

 

Aynı anda çektik gözlerimizi birbirimizden ve gelen kişiye döndük. Korhan üzerinde siyah tişört siyah altında aceleyle geçirilmiş olduğu belli olan tişörtün eteklerinin yarısı içeride yarısı dışarda olan bir eşofmanla giriş yaptığında yaslandığım yerden doğrulduğum gibi yanına ilerledim. O daha ne olduğunu bile anlamadan sağ yumruğum yüzüyle buluşmuştu bile. Gelen darbeyle arkaya doğru sendeledi. Bakışlarında şaşkınlık namına bir şey yoktu. Arsız herif alışmıştı dayak yemeye.

 

“Saye bir dur. Tamam haklısın da bir dur bi dinle amına koyayım ya.” Eliyle vurduğum çenesini ovalarken gözleri ben ve Rüya arasında gidip duruyordu. “Hemen bi şiddet!”

 

“Sen hâlâ konuşuyor musun lan, piç herif!” Üzerine atılıp bu sefer gözünü hedef alıp vurduğumda yumruğumu havada yakalayıp sırtıma doğru büktü. Artık sırtım onun göğsüne yaslıydı.

 

“Dur dedim. Dur artık!” Sesi kulağımın dibinden geliyordu. O kadar öfkeliydim ki göğsümün sertçe inip kalkmasını hareketlerimden mi yoksa öfkemken mi olduğunu kestiremedim. “Keyfimden gönderdim sanki sizi oraya. Ayrıca ben seni değil Rüya’yı gönderdim sen nereden çıktın?”

 

Dikkatinin dağıldıpını hissettiğim an kafamı öne getirip hızla burnuna geçirdim. O acıyla inlerken gevşeyen kollarından çıkıp ona fırsat bile vermeden yakasına yapıştım. “Seni gebertirim! Duydun mu lan! Seni gebertirim Korhan?”

 

Belimi saran bir el hissedince olacak olanı anlayıp tuttuğum yakasından ileriye ittim Korhan’ı. O sırada belime sarılan kol beni kaldırmış ve ondan oldukça uzağa götürüp ayaklarımı yere basmamı sağlamıştı. Vücuduma yükseden sinirle beraber sıcaklık da basmıştı sanki. Yüzümün yandığını hissediyordum.

 

“Haşatını çıkarttın çocuğun.”dedi Eymen, gözleri Korhandayken. Hasar tespiti yapar gibi üzerinde gezdirdikten sonra bana döndü. “Bir dur artık.”

 

“Ne dur ya?”diye çıkmıştım hemen. Şu an onu öldürmediğime şükretmelilerdi. Önümde dikilip Korhan'ı görmemi engelleyen bir seksen üstü normal zamanda olsa asla istemeceğimi bildiğim şahsı elimin tersiyle yana ittikten sonra Korhana diktim ters bakışlarımı. “ Rüya oraya tek gitse ne olurdu biliyor musun aptal herif? En iyi ihtimaliyle bugün benim boğazımda olan bıçak onun boğazında olurdu. Benim dövüş bilgilerim beni kurtardı onu ne kurtaracaktı? Siktiri boktan bi flaş için Rüyanın canını tehlikeye atamazsın sen! Canın her istediğinde bu kızı saçma salak yerlere gönderemezsin. Götün yemedi mi kendin gidip almaya?”

 

Karşımda omuzları düşük yediği dayaktan dolayı acı çekerek durması bile sinirlerimi gerdi.

“Hadi bu tamam dedi,”dedim elimle Rüya’yı göstererek. “Sen niye gönderiyorsun gerizekalı herif? Ona orada bir şey olsaydı…” Sustum. Cümlenin devamını getirmek bile korkuttu beni. Dişlerimin gıcırtısı kulağıma geldiğinde onları birbirine bastırdığımı fark ettim. “Bu kız sana minnet borcunu ödemeye çalışıyor ve sonde onu çok güzel kullanıyorsun Korhan. Tebrik ederim.”

 

Bakışlarında ki ifade yerini hayal kırıklığına bıraktığında daha fazla göz teması kurmak istemeyerek Rüya’ya ilerledim. Ona doğru giderken gözlerimi vücudunda gezdirdim hasar tespiti yapar gibi. Yüzündeki kızarıklık gitmişti. Ateşi düşmüş olmalıydı. Bizi böyle görmek de onu kötü etkilemişti ama az önceki kadar değildi. Kulakları bizde olsa da konuşma başladığından beri gözleri yerden ayrılmamıştı. Ayakkabılarım onun ayakkabılarının iki yanında durduğunda kaldırdı bakışlarını. “Gidiyorum ben. Eve geçince mesaj atarsın.” Konuşmaya hali yok gibi gözlerini açıp kapattı. Diğerleriyle göz teması kurmadan parktan çıkmaktı niyetim ki arkamdan Eymen'in seslenmesiyle adımlarım sekteye uğradı. “İstersen bırakabilirim. Belki yolumun üstüdür?”

 

“Gerek yok.” Dedim arkamı bile dönmeden. Zaten yorucu bir gün olmuştu. Oldukça. Bir taksi bulmalı ve eve gidene kadar bayılmamaya çalışarak eve ulaşmalıydım. Parktan çıkana kadar sırtında bakışlarını hissetmiştim.

 

 

 

 

Loading...
0%