@cn_zarajj
|
Ulan milletin yaşadığı ev evse.. Benim yaşadığım ev NE?
GÜRSOY malikanesinin koca kanatlı kapısının önünde öylece dikiliyordum. Derin bir nefes aldım, titreyen elimi kaldırıp zile bastım. Önümde duran kameradan ses geldi. "Kimsin" boğazımı temizleyip cevap verdim "Şey ben bakıcılık için gelmiştim" içerden ses gelmedi ama önümdeki kapı büyük bir gürültüyle açıldı. İçerden bi kadın çıktı. Üstü başı düzgün ve çok özenli görünüyordu. Giğdiği dar siyah etek ve beyaz gömlek bu malikanede temizlikçi olduğunu belli ediyordu. Saçlarını sıkı bir alçak topuz yapmıştı. Gülümseyerek bana baktı "buyrun içeri gelin lütfen, valizleri çocuklar içeri getirir" başımla onu onaylayıp peşinden içeri doğru yürümeye başladım. İçeri girdik. "Beyfendi bir saat içerisinde burada olur, o size işinizin detaylarını verir. Yorgunsunuzdur şimdi su falan bir şey istermisiniz" bu kadını sevmiştim çok tatlı biriydi. Yaklaşık yarım saattir burada tek başıma oturuyorum gelen giden kimse yok. "Hacer! Benim kız geldimi?" üst kattan yaşlı birinin sesi gelince merdivenlere dönüm. "Geldi efendim, sizin ayakta olmamanız gerekiyor. Odanıza dönün lütfen, bay Akay duyarsa canımı okur" "Dur bi kızı göster bana" isminin Hacer olduğunu öğrendiğim kadın koştura koştura merdivenlerden yukarı çıktı. Ayakta zor duran yaşlı bir adamla birlikte aşağı inip tam karşıma oturttu. Ayağa kalkıp selam verdim. Saygıda kusur etmeyiz dostum! "Merhabalar efendim" "Bu olsun! Bu olsun" dedi yaşlı adam Hacer e bakarak. Hacer gülüp bana baktı "bende çok beğendim" Ne oluyoruz? Oğullarına gelinmi arıyorlar? "şey ben anlamadım ama? Hem benim bakıcılık yapacağım çocuk nerede?" hacer gülüp "burada" dedi yaşlı adamı göstererek. 32 diş gösteren ağzım yavaş yavaş şaşkınlıkla açılmaya başladı. "Bi-bir dakika, anlamadım? Yani bana bakıcılık yapacağım çocuğun 5 veya 6 yaş olduğu söylendi" dedim hızla ayağa kalkarak. "İşte burad-" Hacerin lafını kesen tok bir ses doldurdu malikaneyi. "Öyle zaten" Hacer başını eğip yanımızdan ayrıldı. Ben ise arkama döndüğümde nutkum tutulmuştu çünkü... Çünküsü yok işte acayip yakışıklıydı. Ela gözleri ve keskin bakışları, özenle taranmış saçları, dolgun dudakları ve keskin yüz hatları. Olağan üstüydü. Üzerindeki takım elbisesi yırtılacak gibi kaslarına yapışmıştı. O kadar geniş omuzları vardı ki. Kendimi toparlayıp boğazımı temizledim. "Şey.. Hacer hanım bakıcılık yapacağım kişinin bu beyefendi olduğunu söyledi benmi yanlış anl-" "Yanlış anlamadın, o" dedi içeri gelerek, tam karşımda dikildi. "Bunu bilerek gelmedinmi zaten?" bu ses tonu beni geriyordu. Başımı dikleştirip karşımdaki adamın gözlerinin içine baktım. "Bana bakıcılık yapacağım kişinin 5 veya 6 yaş arası olduğu söylendi, yani bir yetişkine bakacağım söylenmedi efendim" "KUTAY!" gözlerimin içine bakıp bağırınca irkilmiştim. "Efendim Kutay abinin işi varmış" kapıdan kafasını çıkaran adama göz ucuyla baktı "çağır onu gelsin" "peki efendim" İçeri boynunu bükmüş bir adam girdi "beni çağırmışsın abi" karşımdaki adam arkasına dönüp, boynu bükük adama baktı "anlat" dedi sakince. Boynu bükük adam başını kaldırıp bana baktı. Oda çok yakışıklıydı. Mavi gözleri ve dolgun dudakları vardı, sarı saçlarını özenle taramıştı. Çok heybetli duruyordu. "Hoşgeldin Farah" "hoşbuldum" dedim ifadesizce. Ses tonu telefondan benimle iş görüşmesi yapan kişinin ses tonuyla aynıydı. "Abi şimdi şöyle.. Kimi iş için aradıysam yaşlı başlı adama bakmayız dediler. Yapacak bir şey yoktu" dedi. "Yani sende bakıcılık yapacağı kişinin bir çocuk olduğunu söyledin?" dedi adam. "Öyle değilmi zaten abi" "Kutay! Döverim!" Adının Kutay olduğunu öğrendiğim kişi boynunu büktü "kusura bakma abi" Karşımdaki adam bana döndü "bakıcılık yapacağın kişi büyükbabam eğer sende istemiyosan gidebilirsin" "Ben-" istemediğimi söyleyecektim ki elimi tutan bir elle irkildim. "Akay o olsun! O olsun! Baksana çok güzel, ben bunu istiyorum" Çıldırıcam Allahım!!! Şöyle bir düşününce bu işe ihtiyacım var. Hem yetişkin sonuçta çokta zorlanmam. 6 ay sonra işi bırakıcam zaten o yüzden al işi Farah! "Büyükbaba bırak kızın elini" Elimi tutan adama baktım ve sunabildiğim en içten gülümsememi sundum. Elimi tutan elini tuttum bende "tanıştığımıza memnun oldum efendim, ben Farah Acar. Bakıcılığınızı yapmak için sabırsızlanıyorum" Önüme döndüğümde burada olan herkes şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Çokmu tuhaf olmuştu ki? "İşi kabul ediyorum" karşımdaki adam biraz bana baktıktan sonra kendini toparlayıp arkasına döndü. "Kendimle gurur duyuyorum, yaptığım her iş nasıl oluyorda mükemmel olabiliyor" dedi Kutay. Döverim ben bunu, başıma açtığı şu işe bak. "Kutay kaşınıyorsun" dedi Kutayın yanından geçen adam. "Kusura bakma abi" ... Odam bakıcılık yapacağım dedenin hemen odasının yanındaydı. Şaka gibiydi ama Kos koca Farah Ilgım Acar bi dede bakıcısıydı. Araştırmaya yapmadan gelirsen böyle olur işte. Bavullarımı yerleştirmiş bi duş almıştım. Bilgisayarı elime aldım. Araştıralım bakalım bu Akay beyi. Akay Öke Gürsoy Yani istese saniyesinde tüm gelmişimi geçmişimi öğrenir. CV mi çıkarır. Hayır anlamadığım nasıl benim gibi birisini işe aldılar ki? Bu kadar büyük bir adam her gelen geçeni evine alıyor olamaz ya. Nasıl bir işe bulaştım Farah! Sıkıntıyla kendimi yatağa atacakken kapı çaldı. Kumral bir kız başını kapıdan sarkıttı. "Merhaba Farah ben Ceylan. Tanıştığımıza memnun oldum" dedi gülümseyerek. Burada bir çalışan olduğum için onlarla aynı statüdeydim yani resmi bir dille konuşmaması normal. Bende aynı samimiyetle karşılık verdim ona "merhaba ceylan bende tanıştığıma memnun oldum" "Şey bay Akay seni çalışma odasında bekliyor hemen karşıdaki oda" dedi. Onu onaylayıp karşımdaki odaya doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı çaldım içerden gelmemi söyleyen Tok sesi duyunca da içeri girdim. Öke önündeki koltuğu işaret etti.. Önüne oturdum. "Büyükbabam alzheimer hastası. Bazen bir anda geçmişe gidebiliyor. Küçücük bir çocuğa bile dönüşebiliyor. Bu aralar atakları çoğaldı doktor onu yalnız bırakmamamız gerektiğini söyledi ama benim öyle bir imkanım yok, bu yüzden ona bir bakıcı gerek" dedi hızlıca. Bu süreçte bir kere olsun gözlerime bakmamıştı. Hep önündeki dosyalarla uğraşmıştı. Ne kadar kaba bir adam böyle. "Siz hiç merak etmeyin efendim. Ona kendi dedem miş gibi bakıcam" dedim gülümseyerek. Başını kaldırıp beni süzdü. "Yanından ayrılma. Bir şeye ihtiyacı varsa bana ulaş. Yada bir sorun oluşursa, tamammı" "Tamam Öke bey siz merak etmeyin" bu söylediğimin üstüne gözlerini gözlerime dikti. Öylece bana bakmaya başladı. Bir saat sürmüş gibi hissettiren o 10 saniye sonrasında gözlerini kaçırıp dosyaları incelemeye başladı. "Akay.. Akay diyeceksin" ama bence Öke daha çok yakışıyordu. Belki onunda benim gibi acısı vardır. "Kusura bakmayın efendim. İzninizle" dedim kalkalarak. "Çıkabilirsin" ... "Nerdeyim lan ben!" bağırarak yattığım yerden doğruldum. "Kim getirdi beni?" etrafıma bakınmaya başladım. Yastığın ucundaki kadifemsi dokusu olan siyah defterimi aldım. Kapağı açtım. Dedeye bakıcılık ediyorsun! Dikkatli olman gerekiyor çünkü adam tehlikeli. Sıçar ağzına görürsün bak Farah dikkatli ol!!! Şimdi taşlar yerine oturmuştu. Ama tuhaf olan bir şey var. Öke ile ilgili her şeyi hatırlıyorum. Oysaki ondan korkmuyordum. Neden hatırlıyorum ki. Ha bu arada söylemeyi unuttum. Benim B12 eksikliği tavanda. İçtiğim ilaçlardan dolayı hayatımın her dakikasını unutmaya başladım. Kötü.. Kötü anılarım hariç... Amacım o anıları yok etmekti zaten. Lakin onlar kalıcıymış meğer ve ben sadece kendimi mahvettim. Yataktan doğrulup duşa girdim. Güzel bir duş aldıktan sonra üstüme belden bollaşan, gök mavisi askılı serin bir elbise giydim. Rahatıma alışkın biriydim. Kahverengi saçlarımı taradım, yeşil gözlerimi süsleyen uzun kirpiklerimi kıvıttım ve dudaklarıma nemlendirici sürdükten sonra aşşağıya indim. Makyaja pek ihtiyaç duymuyorum açıkçası. Sadelikten yanayım. Mutfağa doğru yürüdüm. Dünki kadın mutfaktaydı. "Günaydın" dedim gülümseyerek. "Günaydın Farah" dedi samimiyetle. "Sevdim seni çabuk alışıyorsun" "alışmasına alışıyorumda, ben çok unutkanım bana sürekli isminizi söyleseniz olurmu" karşımdaki sarışın kadın kahkaha attı. "Olur tabi olur" "Yardım edebileceğim bir şey varmı?" "Yok aslında ama beyefendi birazdan uyanır, masayı dizmeme yardımcı olur musun?" "Tabi" Masaya kahvaltılıkları dizdiğim sırada Öke aşağı iniyordu. "Günaydın efendim" dedim gülümseyerek. Göz ucuyla bana bakıp başını salladı "günaydın" "büyükbabam uyandımı?" adamı unutmuştum ki ben! "Bende tam onun yanına gidecektim" Dedenin oda kapısını çaldığımda ses gelmedi bende kapıyı açıp içeri giriverdim. "Dedeciğim uyan haydı kahvaltı yapacağız" dedim hafif kolunu dürterek. Gözlerini açıp bana baktı "sende kimsin be?" "şey benmi? Bakıcınızım ya dedeciğim, torunum da diyebilirsiniz bana" dedim gülümseyerek. "Benim bakıcıya ihtiyacım yok, kos koca Fesih Gürsoy un bakıcısımı olurmuş" dedi diklenerek. Hayda sıçtık. "Durun durun fevri hareketler yapmayın bir yeriniz ağriyacak!" dedim koluna tutunarak. Aniden kolunu çekti. "Kızım sen beni yaşlı başlı adammı sanıyorsun ha?" dedi yatağında diz üstünde dikleşerek. "Ne oluyor burda ne bu bağırışmalar?" dedi arkamdaki tok sesin sahibi. "Akay bak karın bana neler diyor?" Karınmı? Karınmı? Ulan ne yaşıyorum ben? Öke ile göz göze geldik. Ben hemen gözlerimi kaçırdım oda aynı şekilde. "Büyükbaba o benim karım değil. Senin bakıcın" "Yok devenin nalı! Dayakmı istiyor canın, kos koca Fesih Gürsoy un bakıcısımı olurmuş lan, karın işte daha geçen ay evlendirmedikmi seni?" Öke burun kemiğini tutarak sitem etti "ya sabır. Kafayı yiyeceğim sabah sabah" Yok böyle olmayacak farklı bir yöntem denemem gerek. Sahte bir kahkaha attım. "Aaay dedeciğim öyle tabi, biliyor musun senin kadar dinç bir adam görmedim" ona doğru yürüyüp koluna girdim. "E şimdi kahvaltıya inmemiz gerekmiyormu koskoca Fesih Gürsoy kahvaltı etmezse güçten düşmezmi?" biraz düşündükten sonra başını salladı. "Haklısın kızım. Tut kolumdanda inelim aşağıya" "tabi dedeciğim. Sonra senle birlikte sporda yaparız nasıl olsa kaslarını diri tutman gerek" "yaparız gelin yaparız. Önce bi karnımız doysunda. Alemlere de karışırız" dedi. Ulan bu yaşlı dedeler varya. Ne kuduruklar. Otuz iki diş sırıtırken Öke ye döndüm "harbidende çok dinçmiş" dedim dişlerimin arasından. Öke gülecek gibi oldu ama gülmedi. "Ne dedin?" "dedim ki seni gören kadında maşallah çekiyor dedem" "öyle tabi öyle" dedi hınzırca gülerek. ... "Atalay?" "Cadı! Senmisin?" "Cadı babandır, kaç kere diyicem bana öyle deme diye civciv" "Kızım nerdesin ya? İşin düştü dimi gene bana. O yüzden aradın" "Meşk olsun civcivim, ben hep arayıp sormuyormuyum seni?" "Sadede gel cadı" Dedi bıkkın bir sesle, hiç özlememiş beni kırıldım, gücendim. Banyoya girip kapıyı kilitledim ve musluğu açtım. "Ato, bana yardım etmen gerek, senden başka kimsem yok" "Bir şeymi oldu?" dedi endişeyle. "Cengo iş yerimi öğrenmiş galiba. Şehir değiştirdim ve aceleyle bir işe girdim. Ama geldiğim evin sahibi dünya trilyonu. Eğer kim olduğumu öğrenirse başım belaya girebilir" "Adını ver" "Akay Öke Gürsoy" "Kızım Gürsoy lar ne kadar tehlikeli haberin varmı senin. Kafayımı yedirteceksin bana" "Ato ya yapma. Bilmiyordum ben hiç araştırma gibi bir fırsatım olmadı" "Tamam halledicem ben" "Seni çok seviyorum civcivim" Derin bir iç çekme sesi geldi "Özledim be Cadı" "Farah?" odanın içinden ismimi duyduğum an panikledim. "Ato kapatmalıyım" Musluğu kapatıp "geliyorum" dedim. Kapıyı açtım. "Fesih bey seni bekliyor" dedi adını unuttuğum kadın. "Tamam şey.. " şey ne be salak. Karşımdaki kadın güldü "Hacer adım" dedi "kusura bakma ya Hacer valla. Kafa gidik bende" dedim ensemi kaşıyarak. Aşağı indiğimde dışardaki çardakta oturmuş çenesini ellerine yaslayan adama baktım.
|
0% |