@cn_zarajj
|
Çenesini ellerine yaslamış adama baktım. Küçük bir çocuk kibi dudaklarını büzmüştü. "Dedem, ne oldu sana?" dedim yanına gidip oturarak. "Farah ben çok sıkılıyorum" dedi. "Hımmm ne yapsak ki senle" dedim düşünerek. "Voleybol oynayalımmı" dede heyecanla bana baktı. "Evet evet oynayalım hadi hadi" sonra bir anda somurttu "ama topumuz yokki" gözüm kapının yanında toplanmış takım elbiseli iri cüsseli adamlara kaydı. "Bu adamlar ne güne duruyor burada" Ayağa kalktım. "Pişt pişt" dedim elimi gelin anlamında sallayarak. Adamlar bana döndü. "Gelin bakayım" onlar gelmedi ama ben gittim. "Bize gidip voleybol topu alsanıza" dedim samimice gülümseyerek. Adamlar güldü "işimiz gücümüz var ne voleybol topu kızım" tabi tanımıyorlar beni nasılda saygısızlar Konuşan adama baktım "adın ne bakayım senin?" "Celal" onun yanındaki kocaman adama baktım, gerçekten kocamandı "senin" "Eren" hemen yandaki diğer iki adama baktım "Ozan" "Recep" "Cemil hadi koççum koş git bize top al gel" dedim koluna şaplak atarak. "Celal diyecektin galiba" unutuyorum ya unutuyorum ne yapabilirim!!? "Ha celal ha cemil ne fark eder, haydi git bakayım" karşımdaki adam derin bir nefes aldı. "Bak kızım, Moruğun bakıcısı falan demem yapıştırırım bir tane" banamı demişti? Saygı gerekli bunlara. Unutmayın arkadaşlar saygı her şeydir. Dedeme baktım, nasılda sahiplendim dimi. Canı sıkkın bir şekilde oturmuş bizi izliyordu. Ensemi kaşıdım, moruk demişti kos koca adama ayıp değilmi ki? Zorluyordu ama beni! Önüme döndüğüm an öyle bir yumruk attım ki Celal'e yanındaki Eren'in üstüne düştü ve birlikte tökezledi ler. "Bak ben yapıştırdım sana bi tane" burnunu tutarak kafasını kaldırdı. "Bu yaşta saygıyı ben mi öğreteceğim sana. Elimde olsa hepinizi kurşuna dizerdim de işte işimi tehlikeye atamam" "lan burnumu kırdı burnumu!" Celal, tam celallenip bana tokat atacaktı ki kolundan tuttuğum gibi ters çevirdim "kolunudamı kırayım istiyorsun Cemil" "abla acıyor kusuruma bakma" kolunu bırakıp yakasını düzelttim. "Şimdi sen git hastaneye, Emir sende bize top alsana koççum" "Eren olacak abla" "Bakma bana unutuyorum ben" saygıyla önümden geçtiler. Saygı duymaları için illa dövmemizmi gerekiyor yahu. Dedemin yanına gittiğimde parlayan gözlerle bana bakıyordu. "Afferin kız nasıl çaktın ağzının ortasına" dedi sevinçle. Güldüm "sen beni daha tanımıyorsun be dedem, hayatım böyle gavat larla geçti. Hepsini yola getirmeyi de biliyoruz Allah'a şükür" ... "Abla getirdim topu" "hay gözünü seveyim Ekrem" dedim heyecanla ayağa kalkarak. "Eren" dedi gülümseyerek. Dede heyecanla kalkıp yanıma geldi. Topu aldım ve karşısına geçtim. Biz paslaşırken gözüm korumalara kaydı, bizi izliyorlardı. "E sizde gelsenize" birbirlerine baktılar "yok abla biz gelmeyelim" dedi Ozan. "Gelin hadi gelin" dedim. "Abla valla Akay bey kızar" dedi Recep "yahu niye kızsın, gelin hadi" "gelin lan bir iki pastan ne olacak sanki" dedi Eren. Çember yapıp kişiden kişiye paslaşmaya başladık. ... Siyah araba içeri girince Eren'e attığım top Eren'in kafasına çarptı. "Ay acıdımı lan?" kafasını tuttu. "Ne oluyor burada?" dedi arabadan inerek. Adam fazlamı yakışıklıydı banamı öyle geliyordu. "Farah la top oynuyorduk Akay" dedi dede heyecanla. Öke sorgularcasına korumalara baktı "şey efendim.. " dedi Ozan. "Ben istedim, oyun iki kişilik sıkıcı oluyordu, bir kaç kişi olursa daha zevkli olur diye" Öke bana baktı. Beni iyice süzdü ve yeşil harelerimde durdu. Demir kapının küçük bölmesi açıldı ve içeri. Celal miydi Cemil miydi o girdi. Burnu sarılmıştı. Gözlerinin altı morarmıştı. "N'oldu sana?" dedi Öke sert bir tavırla. Celal ellerini önünde birleştirdi ve başını eğip bana baktı. Öke bana döndü. "Ş-şey..." normalde olsa ben dövdüm derdim ama şuan söylemem, nereden biliyorsun yumruk atmayı falan derse birde beni araştırırsa sıçarım. "Ney?" dedi Öke sabırsızca "ye-yere düştü" dedim Celali göstererek. Öke arkamdaki adamlara baktı. Onlara döndüm, öldürücü olduğunu düşündüğüm bakışları attım. "E-evet efendim" "yere düştü efendim" afferin size işte benim adamlarım. "Sen böylemi koruyacaksın malikaneyi Celal" oda zor duruma düştü, ah bu vicdanım varya. "Efen-" "aslına bakarsanız efendim benim yüzümden oldu" "ben hızlı yürüyordum oda ters yöne yürüyordu işte ayağıma takıldı ayağı, şap diye yere düştü. Sonra bi baktım, Cemil yerde yatıyor, kaldırdı kafasını, oda ne! Burnu kanlar içinde dedim Cemil koş, koş hastaneye koççum" Öke derin bir nefes aldı "Cemil kim?" elimi burnunu kırdığım adama doğru uzattım "o işte" "Celal o" dedi. "Heh ondan işte" Öke kıravatını düzeltti sabırsızca. "Yetişemiyorum ben sana" dedi içeri giderek. Çocuklara döndüm "bunun abidik gubidik sorunu ne böyle?" Eren hızla kaşlarını yukarı kaldırdı. "Ne oldu lan kafana vurdum diye felçmi oldun" "abla sus" dedi Ozan arkamı işaret ederek. Arkamdaydı değilmi? Yavaşça arkamı döndüm, o kadar sinirli bir şekilde bana bakıyordu ki ürpermedim değil. "Büyükbabamın ilaç saati geldi" dedi sert bir sesle. "P-peki" ben daha konuşmamı bitirememiştim ki arkasına dönüp gitti. Kapris bey ne olacak. ... "Baba! Abim gene saçlarımı çekiyor bu haksızlık" Babam kahkaha attı. "Savaşta her şey mübahttır Ilgım" Abime baktım. Sırıtıyordu "saçlarımı ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun Çınar! Saçlarımı çekmesen seni yeneceğimide biliyorsun" "Hadi ordan fare, kızım abinim ben senin tabiyki yenicem seni" "Sus be, yakın dövüşte senden iyi olduğumu biliyorsun işte, baba ben bir daha bununla dövüşmek falan istemiyorum hile yapıyor işte" "Yemek saati toparlanın" dedi babam hiç yumuşamadan. Saniyelik sürüyordu zaten normalliği. Olsun ben genede seviyordum. "9 yaşındasın Ilgım, nasıl yenmeyi düşünüyorsun beni?" "sende 12 yaşındasın ama defalarca seni yendim" "seni varya!" tam elini saçıma atacakken kaçtım. "Anne! Anne! Abim beni dövüyor" "Büyükbaban kızacak kızım sus bağırma" dedi annem mutfaktan seslenerek. Hole vardığımda büyükbabam başını tutuyordu, biraz dertlenmiş gibiydi. Abimle gülüşerek koşturuyorduk. "DURUN!" Dedem aniden bağırınca, ikimizde yerimizde sıçradık ve yan yana geldik. "SERAP! KAÇ KERE ŞU ÇOCUKLARINA TERBİYE ÖĞRET DİYECEĞİM!?" dedem ayağa kalkıp yanımıza geldi. Alışmıştım yapacağı şeye. Bana attığı şiddetli tokatla yere yığıldım, abim kendini büyükbabamın koluna attı "yapma büyükbaba! Dokunma ona" "Bırak lan, it herif!" dedi abimi iterek. Sonra abimin yakasından tuttuğu gibi kaldırdı ve onada vurmaya başladı. Annem koşarak yanımıza geldi "baba! Baba lütfen yapma!" dedi büyükbabamın önüne geçerek. Büyükbabam anneme de vurdu. "Baba yeter!" babamın tok sesi holde yankılanmıştı. "Banamı yeter ulan it herif! Başımıza neler geldiğinden haberin varmı? Kıbrıstaki depo bombalanmış!" "Sinirini çocuklardan veya Serap tan çıkarma!" büyükbabam sertçe masaya tekme attı "EEH! SENİ BÖYLEMİ YETİŞTİRDİM BE İT HERİF" "Bende senin gibi beceriksiz olunca orayı burayımı yıkayım?" "ne dedin sen?" büyükbabam belindeki silahı çıkarttığı gibi babama doğrulttu. "Piç! Belliydi zaten böyle bir halt olacağın" tek el ateş sesi duyduk. Ben sıkıca gözlerimi kapadım. Sıkmamış olsundu, babam ölmesindi. Bize sertti ama ölmesin o. Babamın yakarışını duyunca korka korka gözlerimi açtım "S-Serap?" dedi titrek bir sesle. "Ne yaptın sen!?" annem yere yığılmıştı. Ölmemiştir dimi? Anneler ölmez ki! "Baba bir şey yap, ölmesin annem baba! Baba bir şey yap!" abim çaresizce babamı dürtüyordu. Ben sadece kulaklarımı tıkıyordum. Duyamiyim seslerini, olmamış olsun bu. Kabus olsun bu. Olmamış olsun bu! Olmamış olsun Allahım!.. Yataktan doğrularak bağdaş oturdum. Başımı sıvazladım. Ayağa kalkıp çekmeceye yerleştirdiğim ilaçlarımı aldım. Sürahi de su bitmişti. Elimdeki üç happı ağzıma attım ve sürahiyi alıp aşağıya intim. "Yeter gelmeyin artık aklıma!" yoruldum artık. Annemin hep söylediği şarkıyı mırıldandım. Annem çok güzeldi, çok çok güzeldi. Herkesten herşeyden farklıydı. Fıransız dı, bize hep küçüklüğünü anlatırdı. Hep annesinin ona söylediği şarkıları söylerdi. "Ne yapıyorsun burada?" duyduğum sesle doldurduğum sürahi elimden düşecekti ki Öke hızla tuttu. "sakın ol" dedi sesi oldukça sessiz ama bir o kadarda çekici çıkıyordu. Siyah dar tişörtü kaslarına yapışmıştı. Bol gri eşofman giymişti. O kadar yakışıklı duruyordu ki. "Şey ben şu almaya inmiştim efendim" "tamam hadi çık odana" "Peki efendim" Elindeki sürahiyi aldım ve arkamı dönüp yürümeye başladım. "Mırıldandığın o şey neydi?" Ona baktım, "yada boşver git uyu hadi" dedi arkasına dönüp dolaba doğru gitti. "Le belle et lâ bête, annem küçükken hep söylerdi bize" dedim tebessüm ederek. Bana baktı, gözleri yüzümde biraz oyalandıktan sonra kafasını salladı "anladım" dedi arkasına dönerek. ... "Fesih Gürsoy! Oğuz uyan oğuz" dedeye seslendim. Gözlerini açıp etrafına bakındı sorgularcasına. "Asker önceliğimiz kahvaltı, sonra spor haydi, kalk kalk kalk!" Dede hazır ola geçti "tamam komutanım" emekleyerek yataktan çıktı. Gülüp ona yardım ettim. "Ey ev ahali.. Bakın bakın kim geldi!" aşağıdan genç bir erkek sesi geldi. Dedeyle göz göze geldik, "geldi geldi Kıvanç geldi!" dedi dede yerinde zıplayarak.. "Kıvanç kim?" elimden tutup beni odadan dışarıya doğru sürükledi. Aşağıya indiğimizde Hacer, Ceylan ve Kutayın yanında olan 20 li yaşlarında bir çocuk gördüm. "Kıvanç geldi Kıvanç!" dede elimi bırakarak Kıvanç dediği çocuğa doğru koştu. Kıvanç ayağa kalkıp kocaman gülümseyerek dedeye sarıldı. "Bu hanım efendi kim?" Kıvanç başını yan yatırıp bana bakmıştı. "O Farah dedenin bakıcısı" dedi Kutay. Kutay a göz belertip Kıvanç denen çocuğun yanına gittim. "Merhaba ben Farah" dedim elimi uzatarak. "Kıvanç" dedi gülümseyerek. Tatlı bi çocuktu. "Bir dede bakıcısı olmak için fazla güzelsin sanki" dedi, "ay şımardım bak. Hepsi birilerinin suçu ben sadece çocuk bakıcısı olmaya gelmiştim" dedim Kutay a sert bakışları atarak. "Farah valla senden korkmaya başladım atma şu bakışlarını ya" "sus, neyseki dedem tontiş yoksa ölmüştün" dedim dedeye sarılarak. "Oho sahiplenmişiz dedeyi hemen" dedi Kıvanç gülerek. "Tabi o benimde dedem artık, iyi anlaşıyoruz biz, dimi dede" dedim dedeye dönerek. Dede heyecanla kafasını salladı sonra kaşlarını çattı "bazen bana neden sürekli dede diyor anlamıyorum. Gençecik yakışıklımı yakışıklı delikanlıyım işte ama sorun etmiyorum çünkü bana çok iyi davranıyor" dedi. Ya ama ben bunu yerim. "Oo hoşgeldin yiğidim" arkamdan gelen tok sesle irkilmiştim. "Abim" dedi Kıvanç Ökeye kocaman sarılarak. İlk kez yüzünde küçük bir tebessümle görüyordum onu. Ben, Hacer ve Ceylan mutfakta kahvaltı ederken içerden bir ses duydum. Biri sert bir şekilde masaya vurmuştu. "Karın.. Niye bu masada değil Akay!" ne? Umarım karısı ben değilimdir. "Farah buraya gel!" bu dedenin bağırışıydı. Yerimden kalktım, yanaklarım hala yutamadığım ekmek parçasıyla doluydu. Yanlarına gidip elimi önümde birleştirdim. "Kızım sen niye kocanın sağında değilsin? Niye mutfağa gidip yemek yiyorsun?" Kıvanç yutkunarak söze girdi "abi ne ara evlendin? Benim niye haberim yok?" "Ne evlenmesi oğlum! Sus bi" "Dede şey. Ben-" "gel otur sağıma" Ökenin ağzından çıkan cümleyle şaşkın bir suratla ona baktım, hatta ben tek değil Kıvanç ile Kutay da şaşkınlıkla ona dönmüştü. "Git hadi" dedi dede. "Öyle şeymi olur? Olmaz-" "gel dedim sana!" bağırmıştı. Ne gerek vardı ki bağırmasına. Sağ tarafına geçip oturdum. "Hacer, servis açın" Hacer koştura koştura geldi ve önüme tabak koydu ve doldurmaya başladı. Biraz bana eğildi ama hala tabağındaki peyniri kesiyordu, "doktor söylediği şeyler üzerinde fazla durmamamız gerektiğini söyledi. Aksi taktirde geçmişi sorgular ve durumu daha çok kötüleşirmiş, o yüzden bazı konuları uzatmadan ayak uydur ona" dediği şey üzerine kafamı tamam der gibi salladım.
|
0% |