Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm

@cn_zarajj

Medyadaki Farah Ilgım Acar'dır.

DUYURU: Farah unutkan ama aklınızın karışmaması için kişilerin ismiyle hitap ediliyor. Yani Farah seslenirken yanlış bile söylese bahsederken ismi doğru bir şekilde söyler (aklınız karışmasın diye)

iyi okumalar :)

________________❀_________________

 

"Akay nerede?" dışardan duyduğum bağırma sesiyle kaşlarım çatıldı.

Parmaklarına masaj yaptığım dedemin ellerini bıraktım. "Sen gelme tamammı tontişim" kafasını tamam der gibi salladı.

Ben dışarı çıkınca Kıvanç ve evdeki çalışanlarda çıktı. Demir kapıya ard arda yumruklar atılıyordu. "Ekrem kim bu kapıdaki?" Eren bana döndü. "Kasım bey" "o kim?" "masadaki adamlardan" tabi ya bunlar büyük adamlardı. Hepsi milyarderdi ve hepsinin ortaklığı vardı.

"Ne istiyor?" "bilmiyorum ki" dedi çaresizce. "Aç kapıyı" "ama abla olmaz öyle şey beyfendi gelmeden-" "aç ben konuşacağım"

"Abla sen bulaşma bu eli kirli adamlara" dedi Ozan "açın oğlum sanki ne olacak, beyefendinin evde olmadığını söyleyeceğim o kadar"

Bu söylediğim üzerine iki kanatlı demir kapı açıldı. Siyah bir araba içeri girdikten hemen sonra peşinden bir çok araba içeri girdi. Bahçe tamammen arabalar ve kapıya dayanan Kasım denilen şahısın adamlarıyla dolmuştu.

"Nerede o itin evladı?" dedi arabadan iner inmez. "Hop hayırdır abicim" dedim öne doğru ilerleyerek.

"Çekil kadın! Nerede o piç kurusu?" kendime bi çeki düzen verip gülümsedim.

"Lütfen kelimelerinize dikkat ederek konuşun beyefendi" "ulan ben ne diyorum sen ne diyorsun be" "Akay bey evde değil" az daha Öke diyecektim. "İş ile ilgili konuları beyefendinin iş yerinde konuşun lütfen, kapılara dayanmanız hoş bir şey değil" "sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun be!"

"Bağırmayın lütfen duymakla alakalı bir sorunum yok sizi duyabiliyorum" "kafayı yedirtme bana be kadın!" sabırla gülümsemeye devam ettim.

"Benim duymakla alakalı bir sorunum yok ama sanırım sizin anlamak ile alakalı bir sorununuz var. Size hastaneye gitmenizi tavsiye ederim, hatta tanıdığım iyi cerrahlar var sizi yönlendirebilirim" bu söylediğim üzerine bizim çocuklar başlarını eyerek kıkırdadılar.

"Ulan varya!" bana bi adım yaklaştı. Siyah bir araba içeri girdikten sonra bir çok araba kapının yanında toplandı. Arabadan Öke ve Kutay indi.

"Ne oluyor burda!?" Öke sert bir şekilde gelip yanımda durdu. Tabi iki adım önümde.

"Şu terbiyesiz kadın kim Akay. Bu ne cürret"

Şakamıydı bu adam?

"Beyefendi yalnız size tatlı bir dille beyefendinin evde olmadığını söyleyen ben değil, kapıya dayanan ve içeri beyefendiye hakaret ederek giren siz terbiyesizlik etmiş oluyorsunuz" "seni varya!" bi adım bana doğru gelince Öke önüme geçti.

"Hop Kasım bey yerini bil. Benim kapımdasın" Kasım önünde duran koca cüsseli adamdan korkup yutkundu. Kendini toparlayım söze girdi.

"Senin şu piç baban durmuyor yerinde. Bak Akay, babamı dizginliycem diyen sendin, bizimle anlaşma yapanda sendin. Sözünü tu-" "babamı dizginleyende benim, sözümü tutan da benim Kasım" kendisinden yaşça büyük olan adam ona saygı duyuyordu.

"O zaman ne diye baban olacak piç herif benim barı patlatıyor?" Öke nin sırtı dikleşince sinirlendiğini anlamıştım.

Burnundan derin bir nefes alarak konuşmaya başladı "haberim yoktu, haber vermekle iyi ettin, hallederim" dedi sakinliğini koruyarak.

"Ulan hele bi halletme gör bak sizi nasıl siktiriyorum" ne kadar iğrenç konuşuyor.

"Beyefendi, gördüğünüz üzere burada bir çok kadın var ve büyüğünüz var" dedim dedeyi göstererek. "Sen sus be sürtük"

"Seni varya boğarım piç herif" kendimi tutamayıp öne atıldım. Kutay gelip kolumdan tuttu. Kasımın tüm adamları silahlarını çıkartınca bizim çocuklarda silahları çıkardı.

"Kasım! Adam ol benim evimde olan bir kadına böyle hitamlarda bulunamazsın!" Öke o kadar sert bir ses tonuyla konuşmuştu ki Kasım gerildi.

"Oyuncaklarınla oynamadan önce terbiye ver o zaman!" "ya havle.. Şu an seni dava edebilirim biliyorsun değilmi. Hakaretten ve haneye tecavüz den dolayı seni hapse attırabilirim biliyorsun değilmi. Bir sürü adamlarının olması bir şey ifade etmez, seni hapislerde çürütebilirim biliyorsun değilmi! Bir kadını rahatsız etmekten dolayı seni rezil edebilirim kariyerini sonlandırabilirm biliyorsun değilmi it herif!" o kadar hızlı ve ciddi konuşmuştum ki herkes pür dikkat beni izliyordu.

"Ölüceğini biliyorsun değilmi!" dedi Kasım, Öke tam ağzını açacakken önüne geçip adama yaklaştım.

"Benden önce sen toprağın altında olursun bunuda ben bildireyim sana" dedim sakince. Gözlerinin içine baktım. Oda benim gözlerime baktı. Yutkundu.

"Hallet şu işi Akay!" dedi ve arabasına bindi. Tüm arabalar tek tek bahçeden çıkana kadar ve demir kapı kapanana kadar kimse ses çıkartmadı.

Kapı kapandığı an Öke kolumdan tutup beni hızla malikaneye doğru götürdü. Canımı acıtıyordu, çalışma odasına geldiğimde beni öne doğru itti ve kapıyı kapattı.

"Anlat" bu huyunu sevmiştim. Anlayışlı bir insandı değilmi? Kızmadan önce dinlemeyi bilen bir insandı.

Olan biten her şeyi anlattım. "İşte öyle diyincede kendimi tutamadım" dedim tırnaklarımla oynayarak. "Sen kafayımı yedin be kadın!" dedi bağırarak.

"Kimsin sen!? Hı?" kim miyim ben? Ben... Bende bilmiyorum.

Kimdim ben? Örgütü olan bir kadınmı? Bir dede bakıcısımı? Ayakta durmayı bilen bir kadınmı? Yoksa hayatından kaçmak için mesleğini bırakan bir doktormu? Kimdim ben...

"Cevap ver bana! Sen kimsin ki adama kapıyı açıp ona cevap veriyorsun!"

"Bağırma bana... Bağırma..."

Gözlerime hücum eden yaşlarıma inat başımı kaldırıp karşımdaki acımasızca bağıran adama baktım. Bu tepkim üzerine şaşırmış, ela hareleri yüzümün her zerresini izlemeye başlamıştı.

"Haklısınız. Belki kapıyı açmakla aptallık ettim ama... Saygısızlığa tahamülüm yok benim. Kimse benim kaldığım eve dayanıp evin bir bireyine hakaret edemez beni anlıyormusunuz? Kimse bana hakaret edemez! Kimse benim yaşadığım eve saygısızlık edemez"

Büyükbabam denilen herif yüzünden hakarete gelemiyordum. Ev ortamında hakarete asla gelemezdim. Asla sessiz kalamazdım.

"Kim sana bu hakkı verdi? Ne cürretle benim evimde büyüklük taslarsın?" anlamıyordu beni bu herif.

"Evet bu sizin eviniz olabilir ama burada sadece siz yaşamıyorsunuz efendim... Bir sürü çalışan var büyükbabanız ve erkek kardeşinizde yaşıyor. Burası bir aile ortamı. İş hayatınızda olan bitenleri eve taşımak sizce mantıklımı. Yada siz nasıl olurda sizinle böyle saygısızca konuşan bir adamın kapınıza dayanmasına bu kadar sakin kalabiliyorsunuz. Ailenizden birisine zarar veriri korkusu yok galiba sizde"

Bir anda dibimde bitti. Ne olduğunu anlamamıştım bile, "ne cürretle..." dişlerinin arasından konuşmuştu. Bense cürretkar bir şekilde gözlerinin içine bakmaya devam etmiştim.

"Ben yaşadığım sürece" gözlerime baktı "... Kimse aileme zarar veremez!" "madem öyle bana bağırmadan önce ailenize ve size hakaret eden şu adamın icabına bakın efendim" kaşlarını çatıp sanki mümkünmüş gibi daha çok incelemeye başladı beni.

"Kimsin sen?" dedi sessizce "Farah Acar. Fesih Gürsoy'un bakıcısıyım efendim" dedim ve bir adım geriye gidip aramıza mesafe koydum. "İzninizle" dedim ve kapıya doğru ilerledim.

"Sana zarar verebilir biliyorsun öyle değilmi?" arkamı dönüp ona baktım "bu biraz zor efendim"

... 

"Hadi Farah masal anlat bana, uyuyamıyorum" "tontişim valla uykum var" "Farah bak üzülürüm" kahkaha attım, ben bunu ısırırım.

Boydan bencerinin önündeki koltuğu biraz ittirip yatağın ucuna getirdim.

"Hımm, ne anlatayım ki?" "anlat bir şeyler" "peki güzel ve çirkini anlatayım sana" "onu anlatma, onu anlatma canavar çirkin ben sevmiyorum o masalı!" güldüm "benim masalımdaki canavar yakışıklı" "e anlat bakalım"

"Bir varmışş, bir yokmuş tontişim.

Güzelmi güzel bir prenses varmış. Babası tüccarmış, ikide ablası varmış. Bir gün bir haber alırlar babasının gemileri batmış sonra bir haber alır ve bir gemisinin batmadığını öğrenir. Kızlarını mutlu etmek için istedikleri bir şey varmı diye sorar"

"Ne istemişler?"

"Güzel in iki ablası, mücevher ve elbise istemiş, güzel ise sadece gül istemiş"

"Güzel kessin gül gibi güzeldir" güldüm "evet öyle"

"Güzelin babası gittiğinde son gemisinin de battığını görmüş, üzgün üzgün geri dönmüş.

Bir bahçede gül görmüş ve Güzelin isteği üzerine bir gül koparmış. Sonra aniden zavallı tüccarın önüne bir Canavar çıkmış. Canavar ona kükremiş"

"Hiiiih" dedi korkarak.

"Merak etme tüccarı yememiş. Ama bir anlaşma sunmuş, kızlarından birini kendisine vermesini söylemiş"

"Neden?"

"Dur dinle öğreneceksin"

"Tüccarın başka bir çaresi yokmuş. Eve gidip olan biteni kızlarına anlatmış, iki kızı oralı bile olmammış ama güzel babasını kurtarmak için bu anlaşmaya kendisini dahil etmiş, tüccar istemesede kızını canavara vermiş.

Güzel her gece ağlarmış ama gün geçtikçe alışmaya başlarmış, çirkin güzele kendisini güzel bulup bulmadığını sormuş, güzel; onu çirkin bulduğunu söylemiş. Çirkin güzele evlenme teklifi etmiş güzel bunu kabul etmememiş.

Güzel babasının hastalandığını öğrenince çirkine bir haftalığına babasının yanına gitmek için yalvarmış, çirkin bir hafta sonra dönmesi gerektiğini eğer dönmezse öleceğini söylemiş.

Güzel çirkini dinlememiş ve gitmemiş, sonra vicdan azabı çekip çirkine gitmiş. Çirkini görünce onu ne kadar çok özlediğini fark etmiş ve daha önce reddettiği evlenme teklifini kabul etmiş.

Çirkin çok yakışıklı bir prense dönüşmüş ve mutlu mesut yaşamışlar"

Tontişe baktığımda çokta uykuya dalmıştı. "Eeee tontiş, neymiş dış görünüşe bakmicakmışız. İnsanın ruhunu görmek gerekir, insanın derinine inmek gerekir, acısını görüp acısına derman olmak gerekir ki, kişi büründüğü maskeyi korkmadan çıkarabilsin, öyle değilmi"

Kapıdan uzaklaşan adım seslerini duyunca ayağa kalkıp kapıyı açtım, kimse yoktu. Odama geçip uyudum.

... 

"Günaydın tontişim" dede gözlerini açıp etrafına baktı. "Sanada günaydın gelin"

Herşey bitti birde o uyuzun karısı olucam hıh!

"Tontişim bak gelin falan deme benim sinirlerim bozuluyor"

"Ne diyorsun gelin?"

Ökenin söylediği şey aklıma gelince, söylediği gibi fazla uzatmadan kolundan tuttum ve yavaşça kaldırdım.

"Peki tontişim gel kahvaltıya inelim"

Ben mutfağa doğru yol alınca arkamdaki uyuz beyin sesi beni durdurmuştu. "Nereye, gel büyükbabamın sorun çıkartmasını istemiyorum, otur şuraya" dedi.

Muhattap olmak istemiyorum bu adamla. Hiç bir şey demeden dünki yerime oturdum.

Ortam çok sessizdi. Sessizliği bozmak istedim ve konuşmaya başladım "Kıraç, kaç yaşındasın?" Kıvanç dahil masadaki herkes kafasını kaldırıp bana baktı.

"Kıraç kim?" dedi Kutay. Elimi Kıvança uzattım "o işte" Kıvanç güldü "adım Kıraç değil Kıvanç Farah ve 23 yaşındayım" dedi gülümseyerek.

"Kusura bakma olurmu ben biraz unutkanım" dedim mahçup bir tavırla, güldü "farkettim" "bende 26 yaşındayım, peki ya sen" dedi Kutay. Başıma açtığı sorun yüzünden konuşmak istemiyorum bu üçkağıtçıyla.

Ona gözümü belerttim. "Kadınların yaşı sorulmaz lavuk. Ayrıca babam ben küçükken hep üçkağıtçılarla konuşma derdi hıh" dedim çatalımı ağzıma atarak.

Öke gülecek gibi olmuştu hatta genzinden bir ses çıkmıştı "abi! Çokmu komik" dedi Kutay, Kıvanç ona döndü kahkaha atarak.

"Valla komikti, utandınmı git köşede ağla hadi bakalım yavrucum" dedi dalga geçerek. Beşlik çakmıştık.

"Abim, ben küçükken mallarla muhattap olma sende mal olursun derdi hıh" dedi ayağa kalkarak. Bize mal demişti ama biz Kıvançla hala gülüyorduk.

"Abi bunu sen mi ona söylüyordun?" dedi Kıvanç.

"Lisede zorbalanmasın diye" dedi çok çok küçük tebessüm ederek. Adam gülmüyordu ki anasını satayım.

Kutay onlarla kardeş değildi, Öke nin sağ koluydu ama aralarındaki bağı anlayamamıştım. Fazla yakınlardı.

... 

Tontişle çardakta yaylanmış oturuyorduk. Çok sıcaktı.

"Ulan Orhan, çok sıcak buz falan bir şey getirin ölüyorum" dedim Ozana. "Abla Orhan kim gözünü seveyim öğren artık şu ismimizi" "ulan unutuyorum benim mi suçum hı? Allah Allah yahu" baktım tontiş ayağa kalktı, sıcaktan başımı kaldırıp bakamicaktım bile.

"Allah'ım bu ne sıcaktır. Üzerimdeki şort ve sıfır kol niye bir halta yaramıyor da beni serin tutmuyor" ben sitemlenirken üzerime gelen soğuklukla küçük bir çığlık attım. Arkamı döndüğümde tontiş musluğu açmış hortumla beni ıslatıyor.

"Vay tontiş vay! Demek sen oyun istiyorsun" ayağa kalkıp yanına gittim, benden kaçmaya çalışmıştı ama üzerime fışkırttığı su beni durduracak kadar şiddetli değildi. Hortumu alıp ona tutmaya başladım.

Paytak paytak koşmaya başladı. Biz birbirimizi sırıl sıklam ederken üçüncü kişiyi fark etmemiştik. "Ne cürret..." dedi dişlerinin arasından.

Onuda ıslatmıştım. Ben ellerimi kedi yavrusu gibi önümde birleştirirken tontişte yanıma gelip benim gibi yaptı.

Üzerimizden şlop şlop su damlıyordu ve adamıda ızlatmıştım. Bahçedeki herkes bize bakıyordu.

"Şey biz-" "kes sesini!" dedi bağırarak. Gözlerim doldu istemeden "ne diye bağırıyorsunuz efendim, istemeden ıslattık sizi" "çocukmusun sen!" büyükbabam gibi konuşmuştu.

Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçmıştı. "Bağırmayın bana..." bildiğin salya sümük ağlıyordum. "İstemeden oldu dedim ya. Niye bağırıyorsunuz!?" dedim burnumu çekerek. Gözlerimi sıkıca kapatıp hüngür hüngür ağlamaya başladım.

"Ne-neden ağlıyorsun" Öke ye baktım. Afallamış bir şekilde bi bana birde etrafına bakıyordu.

"Hem siz ne diye suyun önünde duruyorsunuz?" dedim daha çok ağlayarak. Gelmişlerdi gene bana belli.

"Tamam ağlama" daha çok ağladım. Gelip omuzuma dokunda, omuzumu silktim. "Dokunmayın mazallah eliniz ıslanır gene bağırırsınız!" dedim "Akay ne yapıyorsun bak kızı ağlattın işte" dedi tontiş.

"Büyükbaba istemeden oldu, ağlatmak istememiştim" ben hala küçük bir çocuk gibi ağlıyordum. Ama ne yapayım bağırmasın bana.

"Git burdan küstük biz senle, ağlattın Farahı işte git!" dedi tontiş kolumu tutup beni eve doğru götürdü.

"Ne bakıyorsunuz lan! Dönüm işinize" diyen bağırışını duydum. Arkamızdan gelip sabır diledi ve yukarı çıktı. Bizde arka bahçeye gittik ve hamakta sallandık. Üstümüz kurumuştu ama galiba ben hasta olmuştum.

"Tontişim. Kendini nasıl hissediyorsun?" "biraz yorgunum" dedi. O hasta olmasın! Yaşlı başlı adam yazık, hastalıkları çok ağır geçiyor.

Ben hapşırmaya başladım. "Tontiş ben hasta oldum galiba" "dur Hacer söyliyim sana ıhlamur yapsın" dedi ayağa kalkarak.

"Bende geleyim" dedim.

... 

Saat gecenin üçüydü ve ben hala öksürmekten, hapşurmaktan uyuyamıyordum.

Boğazım yırtılacaktı artık. Çok fazla öksürüyordum. Burnumda sürekli akıyordu. Çok kötüydüm.

Kapım tıklandı, kimdi bu saatte "gel" dedim mutasyon geçiren sesimle.

Gelen kişi kapıyı açtı ve içeri girdi, ışığıda yaktı "iyimisin?" dedi Öke.

Başımı evet der gibi salladım ve tekrar hapşurdum.

 

Loading...
0%