Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@cn_zarajj

 

 

 

"Hile yaptın işte hile!" dedim sinirle. "Yok abla ne hilesi yahu" celal sabırla bana bakıyordu.

 

"Ya bak tontişim koşamıyor zaten hile yaptın. Ben tontişi koşturmaya çalışıyordum şap diye vurdun topu kafama"

 

"Ulan bununla uğraşılmıyor" dedi Celal sinirle.

 

Kollarımı birbirine kenetledim "banane" "yahu tamam hadi geç ortaya oğlum sende biraz ağır çekime al" dedi Eren.

 

Gülümseyip ortaya geçtim "Okan şimdi topu tutayım seni alıcam dur" dedim heyecanla.

 

Ozan bana bakıp güldü.

 

Eren elindeki topu sert bir şekilde arkamdaki Celal'e attı ve bende Eren'e doğru koşup Celal'e döndüm.

 

Bir iki tur öyle döndükten sonra topu yakaladım "kafanı sikeyim ben demiyomuyum yerden at diye" dedi Eren sinirle.

 

"Ulan kız minicik bir şey daha ne kadar yerden atayım"

 

"Minicik senin avradındır, 1,75 boyum var benim bir kere hıh"

 

Yani evet onlara göre kısaydım ama bir çok hem cinsime kıyasla uzun ve fit bir vücut yapısına sahiptim. "Orhan gel hadi" "Ozan be Ozan! Ne kadar zor olabilirki?"

 

"Çok konuşuyorsun bak Recai yi alırım"

 

Recep burnundan soluyarak konuşmaya başladı

 

"Recep abla"

 

Ozan yanıma gelip oynamaya başladı. Aniden top gelince kaçayım derken bana çarptı ve ben yere düştüm.

 

"Öküz yavaş" dedim sinirle. "Kusura bakma abla" dedi elini uzatarak.

 

Bahçenin iki kanatlı büyük kapısı açılınca sihay arabalar içeri girdi.

 

Arabadan Öke indi. Bize baktı. Ozan elimi bıraktı ve ben gene yere düştüm. Bizim çocuklar gene yan yana dizilmiş ellerini önlerinde birleştirmişlerdi.

 

Ökenin gözleri üzerimde gezinince sabır diler gibi bir iç çekti.

 

"Artık şaşırmıyorum"

 

Dedi ve içeri doğru gitti

 

"Ne diyo bu? Kaldırsanıza beni ulan"

 

"Bu uyuzda hep bizde bir kusur arıyor. Oyun oynuyoruz işte bunda şaşıracak ne var?" Eren beni kaldırırken Celal söze girdi.

 

"Senin bu deli cesaretini anlayamıyorum gerçekten"

 

Üstümü silkeledim, "Farah bana sıcak çikolata yaparmısın" dedi Tontiş paytak paytak tanıma gelerek. Güldüm "yaparım tabi, gençler size işinizin başına, gelirim gene" dedim ve tontişin koluna girerek eve gittik.

 

"Ben oturuyorum sen getirirsin" dedi ve gitti.

 

Mutfağa girip tontişin sıcak çikolatasını yapmaya başladım.

 

"Pişt, tontişi gördünmü?" dedim Koltukta oturan Kutay a bakarak. "Pişt mi? Pişt mi?" dedi kaşlarını havaya kaldırarak. "Evet" dedim burun kıvırarak "adımı söylersen tontişin nerede olduğunu söyleyeceğim" dedi.

 

​​​​​​Adı neydi bunun?

 

"şey işte"

 

"Ney?"

 

"Şey yahu" dedim geçiştirerek.

 

"Söyle"

 

"Sus bana emir verme kırarım kafanı bak"

 

"Allah Allah. Çetin ceviz seni"

 

"Dökerim bak kafandan aşağıya" dedim elimdeki tepsiyi göstererek.

 

Tepsi hafifleyince hızla yan tarafımda duran şahısa baktım.

 

"Kıskaç seni gebertirim o tontişin" dememle Kutay koca bir kahkaha atmaya başladı.

 

İçtiği sıcak çikolata boğazında kalınca öksüren Kıvanç şaşkın gözlerle bana baktı.

 

"Farah yuh yani. Harbi yuh"

 

"Kıskaç diyor!" Kutay kahkayaları arasından benimle dalga geçince utanmıştım.

 

"Ne var Allah Allah yahu. Unutuyor olamazmıyım?"

 

"Ay ölücem allahım! Kıskaç diyor kıskaç!"

 

Kutay harbi kötü dalga geçiyordu. Gözlerim doldu, burnumu çektim.

 

"Dalga geçmesene benimle" dedim gözümü elimin tersiyle silerek.

 

"Farah? Niye ağlıyorsun?" dedi Kıvanç.

 

"Dalga geçiyor benimle işte. Utandırıyor beni" dedim hıçkırıklarımın arasından.

 

"Lan! Ağlıyormu o?"

 

"Ağlattın işte kızı it herif bide soruyormusun"

 

Kutay hızla yerinden kalkıp yanıma geldi. "Ağlama" dedi sesini incelterek.

 

"Ne oluyor burada?" merdivenlerden inen Öke nin sesini duyunca ona arkamı döndüm ve ağlamama devam ettim

 

"Kutay ağlattı kızı"

 

"Vallah ben yapmadım"

 

"Sen yaptın yalan söyleme" dedim. O sırada Öke yanımıza gelmişti.

 

"neden ağlıyorsun?" dedi arkamdaki adam.

 

"şu şahıs benimle dalga geçti ve utandırdı beni" dedim hıçkırarak.

 

"neden dalga geçiyorsun lan kızla" diye çıkıştı Kutaya.

 

Kutay tekrar gülünce Kıvanç söze girdi.

 

"bana Kıvanç diyeceğine kıskaç dedi de ondan gülüyor"

 

"kıskaç ne oğlum?" dedi

 

"unutuyorum işte ne yapayım, şu Kutatgu Bilig de benimle dalga geçiyor"

 

dediğim şey üzerine üçü birden gülmeye başladı. Onlara döndüm ciddi ciddi gülüyorlardı. Kıvanç elindeki sıcak çikolatayı dökmeye başlamıştı.

 

elinden hızla alıp sinirli bir şekilde onlara baktım. "Bide koca koca adamlar güya. Sizde adammısınız be hıh!" dedim saçlarımı savurup yukarı çıkmaya başladım. Ama onlar hala gülüyordu. Öke yi ilk kez böyle gülerken görmüştüm. Gülmek ona çok yakışıyordu. Yüzümde oluşan tebessüme engel olamadım.

... 

 

"Atalay ne yaptın civcivim?"

 

"Hallettim rahat ol"

 

Derin bir nefes aldım

 

"Hay allahına kurban Ato'cum, istemeden tehlikeli sularda yürüyor muşum, başımda bin bir türlü dert varken bide bununla uğraşamazdım"

 

"Hemde ne tehlike. Birdaha benden habersiz bir iş yaparsan seni kendi ellerimle öldürürüm Farah ona göre"

 

"Ama istemeden oldu Civcivim ben nerden bileyim bu adamın canavar olacağını?"

 

Bir an suskunlaştık.

 

"Farah!"

 

"Ato'cum?"

 

"... Ne yapıyorsam senin iyiliğin için tamammı. Sen benim tek ailemsin, seni korumak benim görevim. Her şey sen güvende ol diye"

 

İstemeden gerilmiştim, Atalay benden gizlisi saklısı olan biri değildir.

 

"Ne demeye çalışıyorsun?"

 

"Zamanı gelince beni anlayacaksın, affet beni olurmu"

 

"Atalay! Açık olsana kardeşim, gelemiyorum böyle şifreli konuşmalara biliyorsun"

 

"Benim gitmem gerek halletmem gereken bir sürü şey var"

 

"ATO SÖYLE DEDİM SANA!"

 

Telefonun ardından kahkaha sesi duydum.

 

Ve yüzüme kapattı.

 

Atalayın konuşması beni endişelendirmişti. Atalay benden bir şey saklamazdı, saklayamazdı. Bana yalan söyleyemezdi. Atalay benim tek ailem denilebilir. Muzaffer amca yani babası benim babamın sağ koluydu ama aralarındaki bağ kardeşlikten de öteydi. Ve bizde kardeş gibi büyüdük. Onun annesi doğum sırasında ölmüştü, annem bu yüzden onada annelik etmişti. Abim öldüğünde ise Atalay abiliğimi yapma görevini üstlendi ve tüm abilik görevlerini yapmaya yemin etti. Bu yüzden Atalay benim diğer yarım, ona bir şey olursa dünyayı yakarım.

... 

 

"Farah, Akay beyin kahvesini götürürmüsün, çorbayı karıştırmazsam kesilir"

 

O uyuza bide hizmetmi edeceğim. Allah'ım beni al, beni al allahım!

 

"Vallah ben götüremem" dedim iki elimi havaya kaldırarak.

 

"Kız götürsene"

 

Oflayarak tepsiyi elime aldım.

 

Yukarı çalışma odasına gittim kapıyı çaldım, içerden gelmemi söyleyen komutu alınca içeri girdim.

 

Yüzüne bakıp samimiyetsizce gülümsedim. Gözlerime bakıp gözlerini kıstı.

 

Tepsiyi masasına bıraktım.

 

Hiç şu çalışma odasından çıkmıyor, insan yüzü bile gördüğü yok.

 

Hayır canım onun yüzünü görmek istediğimden değil tabi! Ama ne bileyim insan biraz ailesiyle vakit geçirmek ister.

 

Elindeki belgeleri karıştırırken yanına gittim ve bende incelemeye başladım.

 

Çokmu yaramazım? Evet öyleyim galiba!

 

Bana bakıp elindeki belgeyi kapattı.

 

"Ne yapıyorsun?"

 

"Sizi ailenize 5 dakika bile ayıramayacak kadar meşgul eden şeyin ne olduğunu merak ettimde"

 

Tamamen bana döndü ve beni süzmeye başladı.

 

"Bu seni neden rahatsız ediyor?"

 

"Ne rahatsız etmesi, sadece ne bileyim yani.. İnsanmısınız robot musunuz belli değil"

 

Bence dilim kesilmeli öyle değilmi?

 

Ayağa kalktı. Ve bana yaklaştı. Yüzü yüzüme fazla yakındı. Kalp atışlarım gene hızlanmıştı.

 

"Ne o benimi özlüyorsun?" dedi sırıtarak.

 

Onumu özlüyorum? Hayır canım onu neden özleyeyim ki.

 

Ondan biraz uzaklaştım ve az önce onun beni süzdüğü gibi bende onu baştan aşağıya süzdüm.

 

Dudaklarıma alaycı bir gülüş yerleşti.

 

"Sizi neden özleyeyim ki?"

 

Açtığım mesafeyi tekrar kapattı, gözleri dudaklarıma kaydı.

 

"Orasını sen bileceksin" dedi fısıldayarak.

 

İstemeden gözlerim dudaklarına kaymıştı.

 

"Kendinizi fazlamı yüceltiyorsunuz acaba?" sesim Kızık çıkmıştı.

 

"Sen fazla cesaretlisin" dedi gülümseyerek.

 

"Öyleyim"

 

Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Neden beni bu kadar etkiliyordu? Kokusu neden bu kadar çok hoşuma gidiyordu? Neden beni sıcak basıyordu şu an?

 

Ne yapıyorsun kızım kendine gel ulan!!! Kendimi toparladım ve elbisemi düzelttim.

 

Gözüm masasının üzerindeki kitaba kaydı. "Rus edebiyatımı okuyorsunuz?"

 

Gülüşümü saklamaya çalıştım ama genzimden çıkan sese engel olamadım. Tek kaşını havaya kaldırdı.

 

"Ne o, okuyamazmıyım?"

 

"Böyle olmanıza şaşmamalı" dedim kahkaha atarak. Avucunu sıktığını gördüm.

 

"Çok okumuyorum" dedi gözlerini kaçırarak.

 

"Çok okumadığınız şey sizi fazla etkilemiş gibi" dedim gülerek.

 

"Seni varya" bir adım atınca korktum ve koşarak kapıya gittim.

 

"Akçam yemeğinde görüşürüz efendim" dedim asker selamı vererek. Adam Rus edebiyatı okuyordu be. Aşırı sert ve disiplinli olmasına şaşmamalı.

... 

 

"Tontişim gelde yemeğe inelim"

 

"Yok be gelin, uykum var yorgunum biraz"

 

"Dedem olmaz yemek yiyelim sonra ilaçlarını içersin, bahçede biraz yürüyüş yaparız sonra olurmu" dedim elini tutarak.

 

"Peki peki" dedi elimi sıvazlayarak.

 

Birlikte aşağıya indiğimizde herkes yemek masasında yerini almıştı. Tontişi yerine oturtup kendimde yerimi aldım.

 

Öke göz ucuyla bana baktı. Bu gün onunla fazla yakınlaşmıştık. Gene sıcak bastı beni. Çatalımı ağzıma götürdüğüm sırada ona baktım. Hala bana bakıyordu. Yavaşça çatalımı bırakıp koltuğumu ondan biraz uzaklaştırdım.

 

"Hayırdır bir sorunmu var gelin?"

 

"Yok tontişim ne sorunu"

 

"Kocandan ne diye uzaklaşıyorsun o zaman?"

 

"Şey..."

 

Koltuğumun bir anda çekilmesiyle şaşkınlıkla Öke ye döndüm. Buda neydi şimdi.

 

Sırıtarak bana bakıyordu.

 

"Nazlanıyor büyükbaba nazlanıyor"

 

Tontiş kahkaha attı. "Hah şöyle, bir kadının yanı kocasının soludur" dedi.

 

Olanları kavrayamamış olan ben, Kıvanç ve Kutay ise şaşkın şaşkın bir Öke ye birde Fesih beye bakıyorduk.

 

Ökenin yaptığı bu şey de neydi böyle?

 

"Hayırdır abi, sözde karını baya sevmişe benziyorsun" dedi Kıvanç gülerek, Kutayda güldü.

 

Ben se utançtan kıp kırmızı olmuştum çünkü olanlardan hiç bir halt anlayamamıştım.

 

AYRICA ÖKE HALA KIVANÇIN DEDİĞİNE CEVAP VERMEDİ!!!

 

"O nasıl söz öyle Kıvanç, sözdede ne demek oluyor?" dedi tontiş.

 

"Şey yani lafın gelişi demek istemiştim"

 

"Yeter bu kadar yemeğinizi yiyin" dedi ve konuyu balta ile kesti Öke. .

 

Yemeği zar zor yemiş ve tontişle birlikte arka bahçeye çıkmıştık.

 

"Farah kızım"

 

"Söyle tontişim"

 

"Neden bu kadar gizemli bir havan var?"

 

Ona döndüm. Yüzümü inceliyordu.

 

"Bana herşeyi söyleyebilirsin kızım. Benden bu yaştan sonra bir şey çıkmaz merak etme. Seni seviyorum nedense sana bağlanmış gibi hissediyorum bana gelinimi andırıyorsun"

 

Gülümsedim, elimi uzatıp elini tuttum.

 

"Teşekkür ederim tontişim"

 

"Bu saatten sonra bakıcılığını yapan yaşlı bir adam olarak görme beni. Büyükbaban olarak gör tamammı kızım"

 

Gözlerim dolmuştu. Kimse bana sahip çıkmazdı ki. Kimsem yoktu ki benim.

 

"Annem, babam yok benim. Abim vardı oda öldürüldü" dedim gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.

 

Elini uzatıp parmağının tersiyle göz yaşlarımı sildi.

 

"Ben varım artık, korkma kızım. Hem sana bir şey söyleyeyim mi"

 

Dedi yaklaşarak.

 

"Akay da var, sana gittikçe ısınıyor. Ve onun çatısının altında olduğun sürece asla kimsesiz olmazsın" dedi.

 

Burnumu çekerek gülümsedim ve ona sarıldım.

 

Ondan ayrıldığımda gözüm yukardaki terasta bizi izleyen adama kaydı. Öke'ydi bu.

 

"İçeri gidelim mi artık hastalanmanı istemiyorum" dedim koluna girerek.

 

"Gidelim kızım gidelim"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%