Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Karanlığın Işığı.

@corignis_

 

***

 

Korkularının sebebi ya da onların şahidi.

 

Bozacı, şıracı ya da onların yancısı bir kuklacı.

 

Sağına bak, soluna dön, kalbinle gör, mantığını dinle.

 

Sanrıların dikildiğinde karşına bir gece vakti, unutma ve şarkını söyle.

***

Yalnızlık ihtiyaçlarını bastırmak suretiyle hayatınıza bodoslama dalan insanlar yine aynı hızla çıkış yaptığında hayatınızdan, deyim yerindeyse neye uğradığınızı şaşırabiliyordunuz.

Yalnızlıklarını paylaşmanıza gerek duymayan herkes, günün birinde, bir kimse olarak ayrılır sizden.

Herkesin, gelişlerini de hatırlıyorsunuz değil mi? Ben hatırlıyorum. Kimselere dönüşmelerini de hatırlıyorsunuz değil mi? Ben onu da hatırlıyorum.

"Yine mi bu kitabı okuyorsun?" Elindeki su bardağıyla yanıma oturan kıza yandan bir bakış attım, kalemle sabitlediğim saçlarımı özgürlüklerine kavuşturup parmaklarımla karıştırdım. Sıkı bir şekilde bağlı da değildi oysa saçlarım ama başımın ağrıması için yetmişti bu kısacık süre. Ya da düşünmekten ağrıyordu, ki bu seçenekten delicesine kaçıyordum son zamanlarda. Bahaneler hazırlamak daha kolaydı her zaman. Saçımı topladım, ve başımı ağrıttı. İşte bu kadar. Ama işin özünde, asla bu kadar olmadı.

"Neden başka şiir kitapları da almıyorsun?" dedi Dide, bir yandan burnunun ucuna kayan gözlüğünü düzeltirken.

Derin bir nefes aldım, sanki derin bir suyun içerisine dalacakmışım da uzun süre o birikintinin altında kalacakmışım gibi. Çok farklı da sayılmaz aslında Asil, düşüncelerini suya benzetirsek ve sen düşüncelerin arasında boğulduğunu kabul edersen. "Sevmiyorum." demekle yetindim, içimde çok başka hesaplaşmalardaydım çünkü o an için.

"Sevmiyorsun?"

"Sevmiyorum."

Peki dercesine omuz silkti, ardından dudaklarını büzüp bana çevirdi yönünü tamamen, "Ama beni seviyorsun?" Soru sorarcasına çıkan sesi, bir o kadar da kendinden emindi. Hayatımdaki kimse benim tarafımdan bu soru için tereddütte kalmazdı. Bırakmazdım. Severdim, ya da sevmezdim, ortası yoktu.

"Biliyorsun, Dide."

"Biliyorum," dedikten sonra bakışlarını benden çekip halıya çevirdi, "Ama yine de duymak istiyorum."

"Dide," dediğimde lafımı yarıda keserek kendisi konuşmaya başladı hızlı hızlı, "Biliyorum, sevgi sürekli dilde olursa sahiciliğini kaybeder falan filan-

"Dide,"

"Falan filan derken senin düşüncelerini küçümsediğim ya da doğru bulmadığım için değil, aksine çokça saygı duyuyorum ki bunu biliyorsun da ama-"

"Dide!" dedim, bu sefer biraz daha yüksek bir tonda ve yeniden sözümü kesmesine müsade etmeden devam ettim konuşmaya, "Seviyorum, Dide."

"Ama yani insan bazen duymak da iste-" Anlık duraksayıp pörtlemiş gözleriyle bana döndü, çok sevimliydi şu haliyle. "Af buyur bacım." Güldüm bu haline, ve oyununu bozmayarak duymak istediği şeyi bir kez daha tekrarladım onun için. "Seni seviyorum, biricik kuzenim."

"Yaa," Şımarma modunu açmıştı bile hanımefendi, bu haline dışımdan göz devirsem de içimde hala gülmeye devam ediyordum. "Biriciğin miyim cidden?" İki elini üst üste koyup çenesinin altında birleştirmiş yavru köpek bakışları atıyordu adeta.

"Şımarma," dedim, "Acıktım ben, peynirli makarna yapalım." Aklıma Dide'nin soslu makarnası gelirken kararımdan anında caymamda bir olmuştu. "Vazgeçtim, domatesli makarna yapalım, yani sen yap."

"Tamam. Sen suyu koy o zaman bende marketten domates ve de birkaç şey daha alıp geleyim, daha sonra bir liste oluşturup beraber yaparız ev için detaylı alışveriş," dediğinde başımla onayladım onu. Eve yerleşeli bir hafta oluyordu aslında ama ikimizde temel ihtiyaçlarımızı edinmek harici dışarı çıkmak istememiştik. Alışmaya çalışıyorduk. Bu duruma. Kimsesizliğimize.

Elimdeki kitabı orta sehpanın üstüne koyup mutfağa geçtim tencereye su koymak için. Bakışlarım su ısıtıcısını ararken tezgahın üstünde göremememle omuz silktim. Evin içi açılmayan kolilerle doluydu. Ailemin evinden getirdiğim kolilerle. Düşünme.

"Çıktım ben," Eş zamanlı olarak dış kapının kapanma sesini de duymuştum. Dün çorba pişirmek için çıkardığım tencereyi Dide'nin yıkayıp bir kenara koyduğunu görünce fazla oyalanmadan ocağın altını yakıp tencereyi koydum, sürahiden su da doldurup hızlı kaynaması için kapağını kapattım.

Bakışlarım istemsizce tekrar kolileri bulunca oflayarak alnımı avuşturdum, başımın ağrısı da geçmiyordu zaten ve ben bugün aşırı gergin hissediyordum. Kötü bir şey olacak. İyiyi düşün, iyiyi çek Asil. Hislerin de yanılgı payı vardır, çoğunlukla doğru çıksalar bile.

Buzdolabının kapağını açıp göz gezdirdim, salata için yeterince malzeme yoktu ama çok umrumda olduğu da söylenemezdi. Ben salata sevmezdim, Dide severdi, marketten geldikten sonra kendine yetecek kadar yapabilirdi o yüzden. Suyu kontrol ettiğimde kaynadığını gördüm, buzdolabından çıkarttığım uzun makarnayı kırıp tencerenin içine koydum, tuz eklemek için kavanoza uzandığımda çalan zil sesiyle adımlarımı kapıya çevirdim.

Delikten kontrol ederek kapıyı açtığımda, "Anahtarını yanına al diye kaç defa söylemem gerekiyor," diye söylenmeyi de eksik etmemiştim. Elindeki dört poşetten ikisini alıp hızlıca mutfağa yöneldiğimde ona cevap verme fırsatı da tanımamıştım, ki zaten ortada bir soru da yoktu.

Poşetleri kolilerin yanında boş bir yere bıraktığımda peşimsıra gelen kız da aynısını yapmış ve sandalyelerden birine oturmuştu.

"Kalk da sosu hazırla hadi," Makarnaya tuz ve yağ da ekleyip karıştırıyordum bir yandan.

"Asil,"

"Hım?" Poşetlerin içinden domatesleri çıkarıp tezgahın üstüne koyduğumda üç tane alıp yıkamaya başlamıştım sos için ki aklıma salata gelince dudaklarımı araladım, "Salata yiyeceksen bir tane daha yıkayacağım."

"Yıka," dediğinde arkam ona dönük olduğu için görmese bile başımla onaylayıp bir domates daha çıkarttım poşetten ve sırayla yıkamaya başladım. "Ama birkaç tane daha yıka," diye mırıldanmasıyla ona doğru çevirdim yönümü, "Anlamadım?"

Boğazını temizleyip gözlerini kaçırdı, parmaklarıyla oynuyordu bir yandan. "Makarnaya da ekleme yapmalıyız,"

"Neden?"

"Misafirlerimiz gelecek,"

Üstüme sinen sakinlikle, "Kim?" diye sordum. İzmir'e yeni gelmiştik ve burada tanıdığımız çok fazla insan yoktu, hatta neredeyse hiç.

"Şey," Bakışlarım parmaklarına kaydığında yeniden ojelerini soyduğunu gördüm, kendini stres altında hissettiği çoğu zaman yaptığı gibi. "Hani sana demiştim ya, evi bulmama yardım eden arkadaşlarım,"

"Parmaklarınla oynama," Farkında değilmişçesine silkelendi, ellerini birbirinden ayırıp dizlerinin üzerine yerleştirdi. "Şimdi devam edebilirsin, ve her ne söyleyeceksen umuyorum ki seni bu kadar geren şeyin sonuçlarını da düşünmüşsündür." Önüme dönüp poşetten birkaç domates daha çıkardım, söylediklerimin onu daha fazla strese soktuğunu biliyordum. Rahatlatamazdım, güzel sözlerle kandıramazdım; kızacağım bir şey varsa kızar, söylemem gereken bir şey varsa dolandırmadan dile getirirdim.

Bugün ikinci kez çalan zile karşın kapıdakilerin kim olabileceğine dair düşünüyor ve bir yandan yıkadığım domateslerin kabuklarını soyuyordum.

"Ben bakarım," diyen kızı başımla onayladım. Domateslerin kabuklarını soymayı bitirdiğimde evin içine doluşan adım ve fısıltı seslerini de duyuyor, fakat duymazdan gelerek yaptığım işe devam ediyordum.

"Asil," diyen Dide'nin ve misafirlerinin sesi artık oldukça yakınımdaydı. Arkamı dönmek istemiyordum, tedirgindim ve nedenini kendime de açıklayamadığım için geldiklerinin ve hemen yanı başımda mutfak kapısının önünde durduklarının sanki farkına varmamışım gibi, "Rende," diye mırıldandım. "Rendeyi nereye koymuştun?"

"Asil," diyen ses bu sefer başkasına aitti. Gözlerimi kapattım sıkı sıkıya, kaybolmak istermişçesine sanki, belki yok olmak. Düşünme. Sadece arkanı dön.

Sadece arkanı dön. Döndüm. Dünya da döndü, kendi dünyamdan bahsediyorum. Bende döndüm, her şey ve herkes döndü.

Gidenler, geri döndü.

Bugün, verilen sözlerden de dönüldü, söylenilen büyük laflardan da.

Bugün, karanlığın ışığı geri döndü, şimşekleriyle beraber.

"Yarkın," dedim, kendimden emin bir sesle.

"Asil," dedi, küçük bir baş selamı eşliğinde. "Yeniden merhaba."

Kötü şeyler olacak demiştim, ve eklemiştim, hisler çoğunlukla doğru çıksa bile her zaman öyle değildirler.

Bugün kötü olarak tanımladığımız bir şey yarın bakış açımıza göre iyi olarak yorumlanabilir, lakin bahsettiğimiz şey, şey olmaktan çıkıp da kişiye dönüştüğünde bu dediğim mümkün mü, emin değilim.

Çünkü kötü şeyler olmuştu, ve o kötü şeyler şu an dimdik karşımda duruyor ve gözlerini gözlerimden ayırmayacak cesareti de içinde barındırıyordu.

Işık geri döndü, herkesiyle beraber; ama karanlık artık tamamen kimsesizliğiyle beraber.

Döndüm, dedi bakışlarıyla adeta.

Gördüm, dedim. Ama ben artık karanlıkta değilim, ve biliyor musun, karanlık da değilim.

Anladı beni. Benim onu gördüğüm gibi gördü. Bakışlarında kırılma oldu, omuzları düştü, onunda dünyası döndü.

"Işık döndü," dedim dudaklarımı oynatarak, lakin sesimi ona duyurmayarak, "Ama ben ışık gittiğinde bıraktım karanlık olmayı."

Karanlık olmayı istemiyorum.

Karanlıkta kalmak istemiyorum.

Birazcık nefes, çünkü ben artık sadece durup soluklanmak istiyorum.

***

 

 

 

 

sevgiler,

a.z.

 

Loading...
0%