Yeni Üyelik
13.
Bölüm

^1.12.BÖLÜM^ : 'Olumsuz duygular'

@cornelianews

 

~Rain Tobias ve Muhafızı Jonathan

 

-Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir.

 

 

- L. Annaeus Seneca

 

 

12.Bölüm

 

 

..📖..

İnsan en fazla kırıldığı yerden mi kırardı. Peki bir insanı insan yapan ve kötü yapan şey neydi. Hissedebiliyor olması mı yoksa düşünebiliyor olması mı.?

İnsanı insan yapan duygulardır derler. Kötüyü kötü yapanda duygulardır. Öyleyse kötüler nasıl var olur.?

Okuduğum kitaptaki bir yazar söyle diyordu; "Olumsuz duygular kötülüğün annesidir." Duygular iki farklı kavramı doğurur, yani duygular annedir.

Tek fark olumlu duygular iyi ve sağlıklı bir bireyi doğururken olumsuz duygular kötü ve sağlıksız bir bireyi doğurur.

Peki Anneler değişirse çocuklarıda değişir mi.?

Duygu bir anne, iyi ve kötü ise onun çocukları. Bir anne iki çocuğuna da eşit duyguyu verebilir mi.?

Belkide veremediği için kötüler kötü iyilerde iyidir. Ama ikiside bir çocuk ,bir evlattır. Peki büyüdüklerinde neden ikisi arasında ayrımcılık yapılır. Onları büyüten aynı anneyse neden kötü kötüdür ve iyi iyidir.

Bu kötünün suçu mu olur yoksa küçükken ona verilen duyguların mı.?

Merak ediyorum seni kötü yapan neydi.?

Çocukluğunda sana verilen hangi duygu seni böyle birine dönüştürdü.

Ben İlianna Costantinova, bu gün yine kötüyüm ve yarın yine kötü olacağım. Ta ki duygu bana eşit davranana kadar.

Parmaklarımı uzun uzun yazının üzerinde gezdindi. İlia'nın kendi bedeninden ayrılmadan önce yazdığı bir yazıyı bulmuştum. Her şey odayı kurcalamamla başlamıştı. Dolabın arkasındaki boşluğa yerleşmiş küçük siyah bir defter.

İlia'nın günlüğü ya da öylesine yazı yazdığı sıradan değersiz bir defter. Kimi için sıradan olan şey benim için o kadar önemliydi ki. Bu bedene girdiğimden beri ilk defa idrak edebilmiştim. Ben İlia'nın bedenindeysem İlia neredeydi.?

Kendi duyguları olan, nefes alan ve acı çeken gerçek bir insan olan İlia neredeydi. ?

Dünyanın hangi ucunda ya da hangi boşluğun içerisinde çaresizce süzülüyordu.

Biliyorum bu kitabı bir çok kez okumuştum. İlia kötüydü ama okuduğumda atladığım şey şuydu o da bir insandı. Acı çeken ve kimseye acıları içinde boğulduğu söyleyemeyen insanların gözlerinin içine beklentiyle bakan bir zamanlar masum bir çocuk olan kötü. İlia sen gerçekten kimsin.?

Ben Ayliz Meva'yım senin bedeninde seni anlamaya çalışan senin zor ve yalnızlıkla dolu hayatında çırpınan bir karıncayım.Ve yemin ederim İlia, iyi yada kötü seni yargılamadan anlamaya çalışacağım. Kötüysen kötü olduğunu kabul edeceğim. Ama geçek seni bulacağım.

Bu gece rüyamda İlia'nın çocukluğunu gördüm. Çok güzeldi. Hayatımda gördüğüm en güzel gülüşe sahip çocuktu. Kocaman gülümsemesiyle bahçedeki çiçeklerin içinde geziniyordu. Peşinden ilerleyerek ona doğru yaklaştım. Bana bir adet papatya kopardı,bana uzatarak gülümsedi.

O kadar güzel ve o kadar nazik bir çocuktu ki. O parlayan gri gözlere hayran kalmıştım. Nasıl bu kadar sevgiyle bakabilirdi ki bir insan. Peki böylesine sevgiyle bakan gözler nasıl bu kadar bomboş bakan gözlere dönebilirdi.?

O güzel gülüşünü gözlerindeki parıltıyı kim söndürdü İlia.? Seni kim kötü biri olmaya zorladı. Hangi duygu , hangi insan kim ve kimler,hepsini bulacağım. Ben gerçek seni bulacağım İlia. Söz veriyorum.

Elimdeki defteri yavaşça okşayarak kapattım. İçinde İlia'nın tüm duyguları yazılıydı. Kötü olan birinin hissedebileceği tüm olumsuz duygular buradaydı. Nasıl iyi biri olmasını bekleyebilirim ki .?

Derin bir nefes alarak elimle ağrıyan başımı ovaladım. Yavaşça masadan kalkarak defteri aldığım yere geri koydum. Büyük ihtimalle bu defterden kimsenin haberi yoktu. İlia'nın odasını temizleyen Elien bile bilmiyordu.

Ah cidden ben hangi akla hizmet odayı karıştırmıştım ki.

Gecenin bir yarısı uyanmış uykum kaçtığı içinde geri yatamamıştım. Hala rüyamda gördüğüm küçük İlia'nın gülümsemesi gözlerimin önünden gitmiyordu. Rüyadan o kadar etkilenmiştim ki odayı kurcalayıp İlia hakkında birşeyler öğrenmeye çalışıyordum. Neyi sever nasıl şeylerle ilgilenir.

Nasıl bir şanssa defteri dolabın arkasında bulmuştum. Açıp okuduğumdan beri ağlamamak için zor duruyordum. Beni o kadar etkilemişti ki geldiğimden beri hiç İlia' nın nerede olduğunu sorgulamadığımı fark etmiştim. Bir çok kez aklıma gelmişti ama asla üzerinde durmamıştım. Bu bedende ne yapacağıma ve nasıl davranmam gerektiğine o kadar odaklanmıştım ki asıl bedenin sahibini nerde olduğu bile umrumda olmamıştı.

Kafamı duvarlara vurmak istiyordum ama beden benim değildi. Elimle yüzümü ovalayarak cama doğru ilerledim. Güneşin doğmasına en az iki saat daha vardı. Hava yavaştan açılmaya başlamıştı.

Kafamı cama yaslayarak buz gibi soğuğun beynime işlemesine izin verdim. Sabah akademiye gidecektim. O kadar geriliyordum ki. Ne yapmam gerektiği yada nasıl davranmam gerektiği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Gözlerimi açarak karanlık gökyüzüne baktım. Bir şekilde üstesinden gelmem gerekiyordu. O kadar çok düşünüyordum ki . İlia akademide apayrı bir insandı .Bir anda garip davranırsam insanlar çok şaşırırdı ama İlia gibi de davranmamın imkanı yoktu. Bir kere ben başka birine zorbalık yapmazdım. Asla kendime yakıştıramadığım şeylerden biriydi.

Kimseyle kavga yapmaz oldukça sakin bir hayat yaşardım. Arada Nilvera bazı insanlarla tartışırdı ama onu kavga yapmamak için ikna ederdim. Biz hep kendi halimizde takılırdık. Bu yüzden de kimse bize bulaşmazdı. Ama İlia farklı bir meseleydi herkes İlia'nın ne kadar acımasız biri olduğun biliyordu. Bir anda davranışlarım değiştiğinde herkes bunu yadırgayacaktı.

Yapabileceğim birşey ne yazık ki yoktu ,İlia gibi davranamazdım. Beni yanlış anlamayın ,birisi gelip bana bulaşırsa ona misliyle karşılık verirdim ama İlia gibi durup dururken gidip insanlara bulaşmazdım.

O kadar garip bir ortamdı ki akademide hocalar bile ayrı bir dertti. Nasıl üstesinden geleceğimi bilmiyorum. İlia sorunlu çocuklardan biriydi hocaların bile gıcık olduğu bir çocuktum. Bir şekilde hocalarla inatlaşmayıp sakin kalmam gerekiyordu.

Kendime habire ne kadar zor olabilir ki kimseyle muhattap olmadan derslere gir sonrada eve gel diyordum ama asla bu şekilde olmayacağını biliyorum.

Eğerki manyakların hepsi bir araya gelip Diane'ye zorbalık yaparlarsa o zaman ne yapacağımı düşünüyordum. Ne de olsa kötülerin başında bende vardım ve hiç kimse birbirinden zerre kadar haz etmiyordu.

Bir an da Diane'ye zorbalık yapmayı kesersem herkes garipsemeye başlardı. Bu bir yandan iyiydi bir yandan kötüydü. İyi taraf insanlar değiştiğimi ve neden farklı davrandığımı sorgulardı kötü taraf zorba olmadığım için zorbalanan taraf olabilme ihtimalimdi ki en kötüsüde buydu.

Kafamı camdan çekerek hafifçe cama vurdum. Derin bir nefes verdiğimde cam buharlaşmaya başladı.

Tamam elimden geldiği kadar çabalayacaktım olmazsa da yapabileceğim bir şey yoktu. Benden ne kadar şüphe ederlerse etsinler benim kitabın içinde bir karakter olan İlia'nın benimde olduğumu nasıl anlayabilirlerdi ki,çok düşük bir ihtimal diye düşünüyorum.

Marcus bile zihnime girdiğinde anlamadıysa başka biri de anlamaz diye umuyordum üstelik Düşes de anlamamıştı. Bu durumda beni çocukluğumdan beri tanıyan Lenora da garip davranıyordu yani her türlü hallederiz diye düşünüyorum.Durumun anormalliğine güldüm, kafamı camdan çekerek odaya doğru döndüm. Ay ışığı odanın içini birazda olsa aydınlatıyordu. Yavaş adımlarla odanın içinde gezindim. Acaba bu malikanenin çatısı var mıydı. Gözlerim kapatarak İlia'nın anılarına göz attım. Sanırım vardı ama İlia çok az hatta neredeyse hiç çatıya çıkmamıştı.

İlia için ilklerden birini daha gerçekleştireceğim gibi görünüyor.

Yavaşça yatağa doğru eğilerek battaniyemi aldım üzerimdeki askılı siyah saten bir gecelik vardı. Herhangi açık bir yeri yoktu ama yinede biri beni böyle görürse yanlış anlaşılma olabilirdi. İki dakka kararsız bir şekilde dolapla bakıştıktan sonra omuz silkerek battaniyeyi omuzlarıma sardım.

Bu İlia'nın ömrü boyunca asla yapmadığı ve yapmayacağı birşeydi. Çokta umursamadan yastığı da kucağıma alarak kapıya doğru ilerledim. Biri beni böyle koridorda görse hayatının şokunu yaşardı sanırım.

Odanın kapısını açarak ilk önce kafamı dışarıya çıkardım koridor boş görünüyordu. Ne bir ses ne de herhangi varlık görünürde yoktu. Battaniye kendimle sürükleyerek odadan çıktım. Dikkatlice sessiz olmaya çalışarak odanın kapısı geri kapattım.

Gözlerim koridordaki tablolarda gezindi, gözlerim gördüğü şeyi idrak edemeyerek şaşkınlıkla açıldı. Tablolar hangi ara değiştirilmişti. Ne ses duymuştum ne de değiştirilirken fark etmiştim. Duvardaki tablolar İlia'nın çocukluk fotoğraflarıyla doluydu. Açıkçası bu kesinlikle ürkütücüydü. Gördüğüm rüyadan sonra İlia'nın çocukluk fotoğraflarının duvarlarda olması insanı fazlasıyla geriyordu.

Tamam sakin kalarak yolumuza devam edelim. Sorgulamak yok Ayliz Meva. Sen böyle bir çok korku sahnesi izlemiş kızsın eğerki merak edip koridorun sonuna kadar gidersen naneyi yersin. Gece gece ferah ferah çok iyi gelir ama biz almayalım.

Yavaştan yavaştan koridorun sonuna doğru ilerledim. İlia'nın anılarından anladığım kadarıyla bu odalardan birinin balkonunda çatıya çıkmak için merdiven bulunuyordu. Gözlerimi kapıların üzerinde gezdirerek hangisi olduğunu anlamaya çalıştım. Az çok tanıdık gelen kapıyı yavaşça açarak içeriye göz attım. İçerisinde şık bir koltuk takımı ve bir çok saksı vardı. Sanırım misafir odalarından biriydi. Bu malikanede kaç tane misafir odası vardı.

İlia nasıl ezberlemişti tüm bu odaların yerini.

Ayaklarımı yere sürterek odanın içinde ilerlemeye devam ettim arkamdan kapıyı kapatmayı ihmal etmedim. Bir yandan da battaniyem omuzlarımdan aşağıya düşmesin diye onunla cebelleşiyordum.

Balkonun açık kapısında gözlerim gezindi. Sanırım herzaman açık bırakılıyordu. Yani umarım öyleydi. Hem oldukça yüksek bir balkonu vardı birin tırmanma ihtimali oldukça azdı. Merdiven balkonun kapısının hemen yanındaki duvardan çatıya doğru çıkıyordu. Battaniyeyi iyice heryerime dolayarak elimdeki yastığı yukarı çatıya fırlattım.Ellerimi birbirine sürterek demir merdivenleri tutarak kendimi ileriyle doğru çektim. Battaniye beni oldukça zorlasada cebelleşe cebelleşe çıkmayı başardım.

Gözlerim çatıda gezindi. Oldukça yüksekti ve beklediğimden daha güzel görünüyordu. Çatıda malikanenin içi gibi çiçeklerle doluydu. Düşes'in çiçek takıntısı vardı sanırım. Hadi malikanenin içi neyse de çatısı neden çiçek doluydu.

Eğilerek yerden yastığı alıp kollarımın arasında sıkıştırdım. Sorgulamak yok Ayliz sadece yapacağın işe odaklan.

Çatının üzerinde dikkatli bir şekilde yürüyerek güneşin doğduğu yere doğru ilerledim. Bir sürü kocaman saksı vardı ve daha önce görmediğim renkte bitkiler vardı. Güneşin uzaktan doğan kızıl ışıklarını görünce çatının diğer uçuna doğru dikkatli bir şekilde ilerledim.

Battaniyeye takılıp yere yapışmayayım diye şekilden şekle girmiştim resmen biri görse büyük rezil olurdum.Öne doğru bir adım attığımda ayağımın altındaki yerden çatırtı sesi geldi. Kırılacak diye korkuyla olduğum yerde kala kaldım. Ben yerle bakışırken arkamdaki büyük saksıların arasından ses gelince yerimden sıçrayarak oraya doğru döndüm.

Tövbe yarabbi her şey çıkabilir fareye hatta kocaman bir yılana bile razıyım ama lütfen gölge çıkmasın. Bir bıçakla kovalanma sahnesi daha kaldıramam.

Okumak çok kolay ama bire bir yaşayınca travma olarak yerleşiyor beynime yapma.

Gözlerim temkinli bir şekilde saksıda gezindi herhangi bir hareketlilik yoktu. Kendimi sakinleştirmek için derin bir nefes aldım. Tamam korkacak bir şey yok. Belkide faredir, herşeyden bu kadar korkarsam ilerleyen zamanlarda halim ne olur bilmiyorum.

Temkinlice önüme dönerek çatının ucuna doğru ilerledim.Güneş doğmaya başlıyor her geçen saniye kızıl ışıklar gökyüzüne yayılıyordu. Kızıl ve pembe arası değişen bulutların renkleri çok güzeldi. Yavaşça yere oturdum.Rüzgar oldukça ılıktı, siyah dağılmış saçlarımın arasına girerek yüzüme doğru uçuşturuyordu. Derin bir nefes çektim ciğerlerime, bir yandan cıvıl cıvıl öten kuşlar diğer yandan muazzam bir orman manzarası. O kadar güzeldi ki.

Bu evrenle ilgili gördüğüm tek yer malikane ve malikanenin bahçesiydi. Peki ya dışarısı nasıldı.?

Koca bir evren, birinin zihninden çıkan , özenle hayal edilen bir dünya. Farklı farklı ırklar ve türler. Herşeyi bizim dünyamızdan apayrı olan bambaşka bir evren. Aynı zamanda da şöyle bir baktıldığında hemen hemen her şey benzerdi aslında. Benzer arabalar benzer evler ,teknoloji bile benzerdi .Tek fark burda teknolojiden çok büyü vardı, her şey garip bir uyum içerisindeydi.

Dışarısını görmek için sabırsızlanıyorum.

Derin bir nefes alarak gökyüzüne baktım. Gözlerimi kapatarak manzaranın keyfini çıkardım. Şimdi yanımda telefonum olsaydı bol bol fotoğraf çekerdim ve en sevdiğim şarkılardan birini açardım o zaman bu manzaranın tadına doyulmazdı.

Bu dünyada telefon yoktu müzik dinlemek imkansızdı ancak büyü kristali sayesinde bazı görüntüleri saklayabilirdiniz. Bu kristallere anı kristali deniyordu. Baya kullanışlı ve pahalıydılar. Halktan olanların sahip olması için büyük bir miktar para vermeleri gerekirdi.

Bu evrende halk ve soylular arasında ciddi bir fark vardı. Zenginler gerçekten zenginken halk gerçekten fakirdi. Halkının durumunu önemsemeyen soylular keyiflerine bakarken halk bir dilim ekmek için bile gece gündüz çalışıyordu. Bu soyluların davranışlarıyla alakalıydı.

Costantinova Düklüğü halkına değer verirdi. Dük ve Düşes için halkı gerçekten değerliydi. Diğer bölgeler göre bizim halkımız daha rahat bir yaşantıyla sahipti.

Bölgede her gün düzenli kontroller yapılır halkın refahı için gerçekten büyük bir uğraş ve çaba harcanırdı. Bu yüzden Costantinova bölgesi diğer bölgelere göre daha iyi şartlardaydı.

Bu yüzden Lucander'ın yöneticiliğine gerçekten hayrandım. Diane de bu topraklara ilk geldiği zaman gerçekten hayran kalmıştı. Diğer bölgelerden ap ayrı bir yaşantısı vardı. Diane, kitap boyunca onun yalnızlığını okumuştum. Gereçten hiç arkadaşı olmamıştı. Onun en yakın arkadaşları muhafızlarıydı. En çok o ikisine güveniyordu ve onların yanında rahat ve kendisi gibi davranabiliyordu.

Bunun dışında o başrol kadındı.

Bir başrol kadın ve iki erkek başrol.

Biri Veliaht Prens Hector Wiera

Diğeri ise İmparatorun Veziri, en güvendiği adamlarından biri olan Vezir Maura Variesta'nın iki oğlundan biri olan biricik Varisi Judas Variesta.

Gelecekte Tahta geçen Prens Hector'un veziri olacaktı. Tıpkı babasının izinden gidecekti. Çocukluğundan beri Judas en iyisi olmak için eğitim alıyordu. Onun bu ülkede büyük bir yeri vardı.

Hector ve Judas çocukluğu başarılı olmak için çabalamakla geçen, hep birbirlerine örnek olarak gösterilen zavallı erkek başroller. Buna rağmen ikisinin arası iyi mi yoksa kötü mü asla karar verememiştim.

En yakın arkadaş değillerdi, aslında ikiside birbirinden pek haz etmiyorlardı. Ama beraber büyümüş hep birbirlerinin arkasını kollamışlardı. Çünkü biri İmparator diğeri ise Vezir olacaktı.

Sanırım onları birbirlerine bağlayan şey gelecekte alacakları sorumluluklar ve olacakları konumdu.

İkisinin arkadaş olmasını çok istemiştim. Her zaman bana Nilvera ve kendimi hatırlatıyorlardı. Nilvera onların birbirlerini dost olduklarak gördüğünü ama bunu kabullenmediklerini söylerdi.

Ama sonları bizim istediğimiz gibi değildi.

Dost olamamışlardı.

Judas Variesta.

Gelecekte namı diğer 'vatan haini'.

Eğer geleceği değiştirirsem bu da değişir miydi.?

Üzerine atılan iftiradan bir şekilde kurtulabilir miydi.?

Birinci kitabın sonu öyle bir yerde bitmişti ki.

İlianna Costantinova ölmüş, Judas Variesta vatan haini olduğu için idam cezasına çarptırılmıştı.

Lenora Elwestar kaybolmuş, Diane ve Hector büyük bir isyanın ortasında kalmıştı. Ve düşman tarafa geçen bir çok dost belkide hain vardı.İlk düşmanıyla yüz yüze gelen Diane bunun bir başlangıç olduğunu biliyordu.

İsyan

Savaş

Gölgeler

Ve kayıplar

Bütün bunları engelleyerek romanın akışını tamamen değiştirecektim. Bunun nasıl bir etki yaratacağını bilmiyorum.

Bilirsiniz benim başımın altından çıkıyorsa etki tepki olayı asla şaşmaz. Yinede de kesinlikle değiştireceğim çünkü bu romanın içinden çıkamıyorum.

Hayır ciddiydim çıkmamıza izin verilmeyecek. Bu durumda ya savaşacağız ya da kitaptaki karakterlerin sonunun gelmesini bekleyeceğiz. Birinci kitap aynı şekilde son bulduğunda kendi bedenlerimize döneceğimiz bile belli değil.

Hem dönebilir miydik ki.?

Biz ölmüş müydük belli bile değildi. Bu durumda şuanki hayatımı tehlikeye atamazdım. Evet bir şekilde İlianna'nın bedenine girdim.

Artık yapacağım tek şey kabullenmek ve ilerlemek zaten başka seçeneğimin olduğunu hiç sanmıyorum.

Ama içimden bir his ilerledikçe bunun benim sonum olacağı hissine kapılmama neden oluyor.

Gülümse Ayliz Meva, Tanrılar ve Tanrıçalar bu dünyayı değiştirmek istemeseydi bizim burda ne işimiz vardı.

Bize bir şans veriyorlar bu yüzden bunu en iyi şekilde kullandığımdan emin olacağım.

***

"Leydim iyi misiniz.?"

"Soğuktan ölmüş olmasın.?"

"Saçmalamaya kes duyarsa ne olacak.?"

"Uyuyor sanırım."

Omzum yavaşça sarsıldı, kulağıma dolan sesleri duyuyordum ama gözlerimi bir türlü açamıyorum. Ben kıpırdanmaya başladığımda fısıltılar hızla kesildi.

Gözlerimi açarak etrafa baktım.

Ben çatıda uyuya mı kalmıştım. Yok artık daha neler içim nasıl geçmişti de uyuya kalmıştım. Kendime defalarca uyursam çatıdan düşebilirim dememe rağmen yinede yatıp uyumam çok ilginçti.

Kafamı kaldırarak etrafa baktım. Battaniyeye sarılmış iyice dolanmış bir şekilde yerde yatıyordum.

Üstelik çokta iyi uyumuştum.

Kafamı çevirerek hizmetli kızlara döndüm. Hızla beni selamladılar.

"Saat kaç." Diye sorduğumda,"Leydim saat yedi buçuk." Dediğinde kafamla onu onayladım.Kahvaltıya az kalmıştı.Yavaşça yerden kalktığımda kızların garip bakışları üzerimde dolaşmış sonra kafalarını eğerek yere bakmışlardı.

Sanki bir şey deyecek gibiyidiler ama bir şey demek yerine susmayı tercih ettiler. Bu kızlar yeni gelenlerdendi büyük ihtimalle. Yinede tedirgin bakışlarını görüyordum hakkımda çok şey duymuş olmalıydılar.

Bu yüzden açık açık konuşmaya korkuyorlardı. Sanırım nasıl tepki vereceğimi bilmiyorlardı yani İlia'nın meşhur şöhretini hesaba katarsak her an onları çatıdan atabilirdim.

Bu komik geldi, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak kendimi tuttum.

Battaniye ve yastığı onlar aldılar gözleri bedenimde gezindiğinde ikiside hemen kafalarını yere çevirdi. Sanırım utanmışlardı. Bu evrendeki insanlar cidden çok sevimliydi. Biz Nilvera'yla donumuzun rengini bile bilirdik bu yüzden beni sadece gecelikle gördükleri için utanan kızlar fazlasıyla sevimliydiler.

Yavaş adımlarla çatının diğer ucuna ilerlediğimde ikisi birbirine bakarak ne yapacaklarını bilmiyormuş gibi tedirgince bakıştılar.

Çıktığım gibi merdivenlerden indim kızlarda dikkatli bir şekilde indiler yastık ve yorganla biraz zorlansalar bile hiç bir şey söylemeden indiler. Benim onları beklediğimi görünce yine garip garip bana baktılar.

Onları arkamda bırakarak odanın içine girdim akşam girdiğim oda sabah gözüme daha güzel gelmişti. Sevimli bir odaydı. Acaba evin her yerini Düşes bizzat kendisi mi düzenlemişti.

Odadan çıkarak koridora geçtim. Malikanenin içinde büyük bir uğultu vardı. Bir şey mi olmuştu acaba.?

Odamın olduğu koridora doğru ilerlediğimde karşımda gördüğüm dörtlünün neden benim odamın önünde durduğunu sorguluyordum.

Elien oldukça endişeli görünüyordu. Marcus'a birşeyler anlatıyor beklentiye Marcus'a bakıyordu. Marcus bu gece uyuyamadığı oldukça belli olan kararmış göz altları ve elindeki içki bardağından sakince içki içiyor bir yandan da kısılmış gözleriyle Elien'i izliyordu.

Yanlarında Marcus'a göre daha ciddi bir şekilde Elien'i dinleyen Kalios ve Denzel onun söylediklerini anlamaya çalışıyor gibi bir halleri vardı. Elien öfkeyle Marcus'a bağırdı.

"Başbüyücü siz beni dinlemiyor musunuz, hiç bir yerde bulamadığımı söylüyorum." Marcus gözlerin Elien'in çatılmış kaşlarında gezdirdi. Sakin bir şekilde gözleri Elien'in siyah zeytine benzeyen gözlerine indi. "Ben seni ne zaman dinlemedim." Marcus'un söylediği sadece Elien'i değil beni de şoka sokmuştu.

Ne oluyor lan.?

Sesinin nazik tonu beni şoka Elien'i ise şaşkına çevirmişti. Elien şaşırmış ama alışıkmış gibi bir tepki vermişti. Onun yanaklarının kızardığını görebiliyordum. Marcus'ta çok iyi görüyor olmalıydı ki gözleri Elien'in yanaklarına indi.

Dudaklarının yukarıya kıvrıldığını gördüm. Elien ne yapacağını bilememiş gibi kala kaldı. Marcus içkiden bir yudum daha aldı. Baya eğleniyor gibiydi.

Yavru ördeğim bekle annen yardıma geliyor.

"Kimi arıyorsunuz.?"

Sesimi duyan dörtlü bana doğru döndüğünde ilk defa yüzlerinde böyle bir ifade görmüştüm. Marcus ağzındaki içkiyi Kalios'un yüzüne püskürttü.

Şaşkınlıktan deli gibi öldürürken, Kalios yüzünü silerek bana en az Marcus kadar şaşkın bakıyordu.

Denzel o hiç hareket etmiyordu sanırım o da şaşkınlıktan dona kalmıştı. Kafası bana doğruydu ve sanırım beni inceliyordu.

Lan gecelikliyim.!

Hizmetileri hiç takmamıştım hemen odama geçerim diye düşündüğümden çokta umursamamıştım ama onların yüzündeki ifade beni utandırmıştı. Çıplak değildim yahu niye böyle bakıyorlardı.

İlk defa utandım. Annem görse aşırı duygulanır her zaman utanmaz olduğumu söylerdi.

"L-Leydim" şaşkınlıktan kocaman açılmış gözleriyle beni izleyen Elien yanakları kıpkırmızı olmuştu. Yavrum benim utanmam gerekiyor sen niye utanıyorsun.

Şaşkınlıktan tökezleyerek bana doğru gelen Elien bir anda bana doğru koştu. Bir yandan koşuyor bir yandan bağırıyordu.

"LEYDİM" diye tiz sesiyle çığlığı bastı, bir anda üzerime atmadığında neye uğradığımı şaşırdım."LEYDİM OLMAZ ÇIPLAKSINIZ."Sesi malikanenin içinde yankılandı kollarını bana daha sıkı dolayarak beni kapatmaya çalıştığında şaşkınlıktan konuşamıyorum.

"Neden bu kadar bağlıyorsun sen her gün beni çıplak görünüyorsun zaten." Gözleri şaşkınlıkla açıldı. "LEYDİM" diye daha yüksek sesle bağırdı. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti.

Gözleri hızla etrafta gezindi arkamdaki elinde battaniye tutan hizmetlileri görünce hemen elini uzattı."ÇOBUK BATTANİYEYİ VER." Kız Elien'in bağırışıyla yerinden sıçradı. Korkuyla battaniyeyi Elien'e verdi.

Elien beni Adana dürüm gibi sararak heryerimi kapattı. Nefes nefese kalmış bir şekilde bana baktı.

Yüzlerimiz birbirine oldukça yakındı. Dudaklarım yukarı kıvrıldı. Yemin ederim isteyerek yapmadım.

Kendime engel olamayarak azıcık gülümsedim.

Kafamı yana yatırarak siyah saçlarımın yüzüne düşmesine neden oldum. Elien ne kadar endişeliyse ben o kadar sakin bir sesle konuştum.

"Az önce tüm vücudumu elledin sorumluluk alman gerekiyor biliyorsun değil mi.?" Gözleri dehşetle açılan Elien o kadar kızardı ki , birazdan etrafa lazer atmaya başlayacak diye endişeleniyorum.

Kekeleyerek konuşmaya çalıştığında dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemi engelledim. "Yanlış anlama hoşuma gitmediğinden değil ama ben erkeklerden hoşlanıyorum." Elien o kadar utanmıştı ki ağlayacak sandım.

"Üzülme Elien ne de olsa beni sen yıkıyorsun." Utançla ağlamaklı bir ses çıkardı. Elleriyle yüzünü kapattığını görünce az daha kahkaha atıyordum.

"L-Leydim siz , siz yine benimle uğraşıyorsunuz bu hiç hoş değil."Dediğinde ağlıyor sandım.

Durum o kadar komikti ki.

Yere yatarak gülmek istiyordum. İşin daha ilginç kısmı arkadaki üç erkeğin başka tarafa bakma çabalarıydı. Kalios tavana bakarken Marcus tablolara doğru bakıyordu.

Denzel onun kafasını eğdiği gördüm. Yere bakıyordu ve onun beyaz sivri kulakları kızarmıştı.

Marcus'un bile yüzü kızarmıştı. Bu kesinlikle beklemediğim birşeydi. Sadece Kalios utanmamış gibi görünüyor tavana bakarken gülmemeye çalışıyordu.Hatta çenesi kasılmış her an gülmeye başlayacak gibiydi.

Beni bir anda çekerek odama doğru ilerleten Elien'le zar zor yürüdüm. Adana dürümün yürümeye çalışmasını hayal edin dışarıdan öyle görünüyor olmalıyım.

Rezil oldum.

Ben gerçekten rezil bir insanım.

Loading...
0%