Yeni Üyelik
15.
Bölüm

^1.14.BÖLÜM^ : 'Zorbalara karşı'

@cornelianews

 

 

Ölümden kaçmak için attığımız her adım, bizi meğer ölüme götürürmüş anladım."-

 

 

~Demokritos

 

 

 

14.Bölüm

 

 

 

..📖..

Gözlerimi ne kadar uğraşırsam uğraşayım etraftaki göz alıcı şeylerden çekemiyordum. Dikkat çekmemek için uzun bir süre inceleyemediğim içinde vicdan azabı çekiyor bu mükemmel sanat eseri olan bahçeyi binlerce kez daha dikkatli bir şekilde incelemek için yanıp tutuşuyordum.

Bir mimarlık öğrencisi olarak bu muazzam sanat ve ince işlemenin nasıl yapıldığı hakkında meraktan çatıyordum.

Bu akademi pardon sarayı nasıl inşa ettiklerini düşünmekten doğru düzgün yürüyemiyordum bile öyle ki bir iki kere ayağım takılmıştı, neyseki bozuntuya vermemiştim.

Bahçede ilerledikçe bakışlar üzerime dönüyor herkes kendi aralarında deli gibi fısıldaşmaya başlıyorlardı. Gerçi buna fısıldamak demek biraz saçma olurdu.

Kafamı çevirerek fısıldayan iki kıza ters bir bakış attım.

Az sessiz konuşun lan duyuyorum.

Kızlar onlara baktığımı fark etikleri anda suspus olarak gözlerini başka tarafa çevirdi. Önüme dönüp yürümeye devam ettiğim anda tekrar fısıldaşmaya başladılar. Buradaki tek sorun ne yazık ki kızlar değildi.

Bir sürü insanın durup sanki nesli tükenmiş bir hayvanın ilk defa Türkiye'de ortaya çıkması gibi şaşkınlıkla ve merakla bana bakıyor olmaları o kadar sinir bozucuydu ki.

İçimden nesli tükenmiş hayvanlara üzülmemelerini kurtuldukları için şükür etmeleri gerektiğini söyleyerek teselliler veriyordum.

Erkek kız demeden insanlar benim hakkımda konuşmaya devam diyorlardı. Hemde öyle şeyler diyorlardı ki durup 'oha lan öyle mi olmuş' demek için zor duruyordum.

Kafamı çevirerek yanımdan yürüyen Denzel'e baktım. Yüz ifadesi sabit görünüyor herhangi bir tepki vermiyor ama oldukça dikkatli bir şekilde insanların benim hakkımda konuşmalarını dinliyordu.

En çok dilden dile konuşulan tapınakta yaşanan kazaydı.

Herkes o kazadan nasıl sağ çıktığımızı konuşuyor dört kişinin ismi yan yana çokça anılıyordu.

Kazadan sonra akademiye gelmediğim için insanlar durumumun kötü olduğu hatta geberdiğimle ilgili bir çok dedikodu çıkarmış ve bolca da beddua ederek ölmemi beklemişlerdi.

Bir anda hiç bir şey olamamış gibi geldiğim için olsa gerek hayal kırıklığı doldu bir yüzle bedduâlar nereye gitti der gibi bana bakıyorlardı. Ulan ben ömrü hayatımda hiç bu kadar geber lan der gibi bakabilen bir çok insan evladıyla karşılaşmamıştım.

Ortamın garipliğine ayak uydurmakta o kadar zorlanıyordum ki.

Denzel'in koluna yapışıp ağlayarak 'Allah için eve gidelim günaha girmek istemiyorum' dememek için zor dayanıyordum.

Bunlarda din imanda yoktu şimdi nerden bileceklerdi günahı sevabı.

Ben bu bakışlara dayanamıyorum katil olacağım galiba.

Zavallı İlia her gün bu nefret ve kin dolu bakışlara nasıl katlanıyorsun. Bu bir insanın kaldıramayacağı kadar ciddi bir durumdu. Bana karşı nefretleri gözle görülür temimde hissedilir derecedeydi. Elimden geldiği kadar onları takmamaya çalışarak oldukça geniş bir bahçeye doğru yürüdük.

Bu bahçede binlerce masa ve sandalyeler vardı. O kadar çoktu ki gözlerimle bile sayamazdım masaları. İnsanların gözleri tenimi delerlen bana bakmayanlar bile bana doğru dönüp hakkımda konuşmaya devam ediyorlardı.

Yeter be amma da çok konuştunuz.

Bu durumun tek bir iyi yanı vardı o da onlarca muhafızın bir arada olmasıydı.

O kadar çok yakışıklı erkek bir aradaydı ki ağzımın suyu akmasın diye özellikle dikkat ediyordum. Gözlerim hemen muhafızlara döndü, kitaptan okumakla bizzat karşımda görmek ap ayrı hissettiriyordu.

Kalbimin atışları hızlanmaya başladı, heyecandan terlemeye başlamıştım. Ay benim fovari karakterlerim nerdeydi.?

Diane'nin muhafızlarını görmek için can atıyordum.

Sakinleşmek için çaktırmadan nefes alıp verdim. Gözlerimi koca bahçenin ortasındaki ince kırmızı çizgiye çevirdim.

Bu ince çizgiden içeriye sadece öğrenciler girebilirdi. Bu akademinin en büyük kuralarından biriydi. Akademinin ilk kurucuları herkes eşittir diye direttikleri için olsa gerekti.

Peki sizce herkese eşit mi davranılıyordu.?

Göz devirmemek için zor tuttum kendimi. Muhafızlar çizginin dışındaki masalara oturmuş birbirleriyle konuşuyorlardı. Ne de olsa hepsi birbirini tanıyordu. Gözlerim çizginin içine doğru kaydı. Akademiye yakın tarafta öğrenciler oturuyordu. Benimle aynı üniformaya sahip onlarca kız ve erkek.

Gözlerim Denzel'e kaydı etrafı inceleyerek yanımda dikiliyordu. Neden diğer muhafızların yanına gitmediğini anlamak için ona bakmaya devam ettiğimde çizginin diğer tarafına geçmediğimi fark ettim.

Muhafızların hiçbiri çizgiyi geçmediği için olsa gerek çizgiden içeriye geçmemi bekliyordu geçince yanımdan ayrılacaktı.

Akademinin bu kuralı çok saçmaydı. Sırf muhafızları yanında değil diye bir çok öğrenci zorbalığa uğruyordu. Bu durumda muhafız içeriye girmediği hatta çizgiyi bile aşamadığı için hiç bir müdahalede bulunamıyordu.

Bu yüzden muhafızlarda çok büyük zorluklar çekiyordu.

Bunun anlamı tam olarak şuydu, akademinin içinde biri bana zarar verse yasak büyü yüzünden Denzel bana yardım etmek için yanıma gelemezdi. Bu akademideki manyakların bana ne yapacağı ise asla belli olmazdı.

Denzel ne kadar hissederse hissetsin ki Ilia Denzel'le olan bağını kısıtladığı için zavallı bende Denzel'le çok fazla iletişimde bulunamıyordum.

Tamamen savunmasızım demekti, neyse ki kendimi bu duruma karşı çokça teselli ediyordum.

Sen bu bedene girdiğinden beri savunmasızsın Ayliz Meva bir de bu yönden bak, bununda üstesinden gelirsin.

Gözlerim çaresizce Nilvera'yı arıyordu ama ne kadar ararsam arayayım ortalıkta görünmüyordu.

Allahım nolur gelmiş olsun.

Sanki lise zamanlarıma geri sönmüş gibiydim. O zamanlarda hiç birbirimizden ayrılmadığımız için birimiz gelmediğinde diğerimiz yalnız kalıyordu bu yüzden okula gitmemek için her şeyi yapardık.

Şimdi ise Nilvera gelmemişse şuraya oturur ağlardım.

Denzel "Leydi Ilia." Diye seslendiğinde ağlamaklı ruh halimi hemen yok ederek ona doğru döndüm. "Akademi tarafına geçecek misiniz geçmeyecekseniz oturmak ister misiniz.?"

Gözerim onun gösterdiği tarafa kaydı. Sınırın dışında muhafızların oturduğu yerde bir çok öğrenci kendi muhafızının yanında oturuyordu. Sorun olmayacağını düşünerek o tarafa doğru yürüdüğümde Denzel'in bir an duraksayarak bana anlamaz gözlerle baktığını gördüm.

Ne de olsa İlia herzaman direk akademi sınırına geçerek Denzel'i yanlız bıraktırdı. Şimdi ise benim ilk defa sınırın dışında muhfazımla oturacak olmam onu şaşkınlığa uğratmış olmalıydı.

Denzel herzaman İlia'ya sorardı ve ilia onu hep cevapsız bırakarak akademiye giderdi ben ise gerekirse Denzel'e yapışıp yeterki beni bırakmasın diye yalvaracak durumdaydım.

Beni burda çiğ çiğ yerler Denzel ben en iyisi akademi bitene kadar seninle oturayım harika olmaz mı.?

Denzel hala bana bakıyor bir yandandan da oturmak için boş masalardan birine doğru ilerleyen beni takip ediyordu. Tabi yavrum sen alışmışsın İlia'nın seni hep terslemesine ben seninle kavga yapmayıp sana laf sokmayınca şakına dönüyorsun.

Hele ki muhafızları hiç sevmeyen İlia'nın seninle oturduğunu hesaba katarsak sanırım cidden benden şüphe duymakta haklıydı.

Gözlerim hemen ilerimizde kopan bağırışmayla o tarafa doğru döndü. Bir çok insanın ayaklandığını gördüğümde küfür etmemek için kendimi zor tutmuştum. Tam da tek boş yer olan bizim oturacağımız masanın yanında çıkan olay çok sıkıntılıydı.

Hiç bulaşmadan geçip otursak harika olurdu.

Masaya oturmak için hazırlandığımda gözlerim merakla kalabalığın içindeki insanlarda gezindi. Çizginin hemen içinde yerde bir çocuk yatıyordu ve onun biraz önünde ona vuran başka bir çocuk vardı.

Ortam öyle gergindi ki.

Tüm muhafızların odağı orası olmuştu.

Bu çocuk deli miydi.?

Akademinin bahçesinde başka bir öğrenciyi nasıl herkesin içinde dövebilirdi.?

Akademi sınırının içinde olduğu için dayak yiyen çocuğun muhafızı hiç bir şey yapamıyordu. Hemen çizginin diğer ucun da dişlerini gıcırdatarak öylece izliyordu.

Gözlerim muhafızın yüzünde gezindi, siyah saçlarının ön kısmı uzundu ve dağınıktı. Yüzünün bazı yerlerinde dövmeler vardı. Yüzünde tek bir mimik bile oynatmıyordu ama yemin ederim gözleri o kadar korkutucu bakıyordu ki.

Gözlerini bir saniye bile kendi efendisinden ayırmıyor öylece onun hırpalanmasını izliyordu. Sanki zihnine kazımak ister gibi ona her vurduklarında göz bebeklerinde siyah kıvılcımlar hiddetle titreşiyordu.

Teni koyu kahveydi ve omuzlarıda dahil bir çok yerinden dövmeler vardı. Kulağının tekinde bir çok delik vardı ve oldukça ilginç küpeleri vardı. Diğer muhafızlardan oldukça farklı görünüyordu.

Gözlerim merakla yerdeki çocuğa döndü. Üzeri tamamen dağılmış ve yüzü kan içinde olan çocuğa baktım. Dudağından akan kan yere damlıyordu ama o buna rağmen kafasını kaldırıp kimsenin yüzüne bakmıyordu. Kafası eğik bir şekilde yere bakmaya devam ediyordu. Hiç bir şey söylemiyor sanki bir an önce bitsin diye bekliyordu.

Gözlerim çocuğun siyah saçlarında gezindi. Kafasını yerden hiç kaldırmadığı için yüzünü göremiyordum. Yerimde rahatsız bir şekilde kıpırdandım. Bu sahne bana lise yıllarımdan kalma bazı anıları hatırlatmıştı. Eski bir arkadaş ve geride bıraktığı çokça vicdan azabı.

Anıların eski yerlerinde kıpırdanmaları beni oldukça rahatsız etmişti. Gözlerim çocukta uzun uzun gezinirken kim olduğunu düşünüyordum. Muhafızı çok tanıdıktı bu yüzden çocuğunda okuduğum karakterlerden biri olma ihtimali vardı.

Biraz yaklaşarak çocuğun yüzüne bakmaya çalıştım. Gözleri çocuğun senesinde gezindi kafasını hafifçe kaldırdığı için gözlerim dudaklarını buldu.

Dudakları titriyordu, nedense olduğum yerde durarak ona baktım.

Midem bulanmaya başlamıştı ve tanıdık sahne beni fazlasıyla etkilemişti. Yinede hiç bir şekilde karışmak istemiyordum. İstediğim son şey daha akademideki ilk saniyede bir olaya karışmak olurdu büyük ihtimalle.

Geri çekilmeye çalıştığımda bir anda öne sınıra doğru ittirildim. Az daha yere yapılacakken Denzel son anda elimden tutmuş yere yapışmamı engellemişti. Gözlerim arkama Denzel'e çevirdiğimde o da arkasında beni itten kişi kimse ona çevirmişti. Nasıl baktığını göremiyordum ama türlerim ürpermişti.

Bir anda bir sessizlik yaşandı, herkesin bakışları beni buldu. Tam orta da duruyordum bu yüzden olsa gerek bu seferde herkesin odak noktası ben olmuştum.

Ulan beni kim ittirdiyse senin ben gelmişim geçmişini.

Gözlerim çocuğu deli gibi döven zorbayla kesişti. Zihnimin içinde onlarca anı aynı anda belirdi. Sanki bir kum saatti ters dönmüş gibiydi anılar hızla zihnime akın etti.

Gri saçları gözlerinin önünde dolaşan çocuk cidden yakışıklıydı hemde beklediğimden daha fazlaydı. Keskin mavi gözleri benim yüzümde gezinirken beni görmeyi bekleniyormuş gibi bir an bocaladı sonra ise yavaşça sırıttı. O sırıtmayı iyi bilirdim. Sırtımdan bir ürperti geçtiğinde bedenim kas katı kesildi.

Bana doğru yavaş adımlarla ilerledi bir anda kahkaha atarak bana baktı. "Vay vay bakın kimler sonunda akademiye gelmeyi başarmış neredeyse öldüğünü düşünüyorduk."

Yüzümde hiç bir mimik oynatmamak için elimden geleni yaptım. Bu bedene girdiğimden beri ilk defa içimde böyle bir duygu yerleşmişti. İlia'nın bedeni taş kesilmişti sanki. Kalbimin atışı kulağımda yankılanıyordu.

Bu çocuk her kimse onunla İlia'nın hiç hoş olmayan anıları vardı.

Kaşlarım çatılmasın diye büyük bir uğraş vererek yüzüne boş boş baktım. Bana doğru ilerleyerek tam karşımda durdu hemen yanımda yerde oturan hala kafasını kaldırmayan o çocuk duruyordu ben kesinlikle onun kim olduğunu şimdi anlamıştım.

O Rain Tobias'tı.

İlia yüzünden intihar ettiği söylenen çocuk.

Gri saçlı çocuk kraliyet ailesine bağlı bir ailedendi. Babası çok zengin bir Marki'ydi. Bu yüzden olsa gerek yaptığı her şeyin üzeri parayla kapanırdı. Gerçi ilia'nın da pek bir farkı yoktu ama bu çocuk gerçekten şerefsizin önde gideniydi.

İlia ile ortak noktaları ikisininde kötü olması ve zengin olmasıydı. Ama ilia hiç bir zaman insanlara böylesine bir istismarda bulunmamıştı.

Bu çocuk Green Albert.

Marki Albert'ın tek oğluydu. Bu yüzden olsa gerek fazlasıyla şımartılarak büyümüştü. Bana bakarak midemin yerinden hoplamasını sağlayan bir gülücük attı.

"Görüyor musun yılan çocuk eski biri aramıza yeniden katıldı. Tabikide sende onu özlemişsindir." Dediğinde ona odaklanmak yerine gerilen bedenimi sakinleştirmekle meşguldüm.

Green gözlerini Rain'a çevirerek alayla güldü. Tüm akademinin bildiği şey İlia'nın Rain'la uğraşıyor olduğuydu. Çünkü akademinin ilk yıllarında Rain yanlışlıkla İlia'nın üzerine bir şey dökmüştü.

Sebebin saçmalığı beni her zaman sinirlendiriyordu.

O zamandan beri İlia herkesin onunla uğramasını sağlamış Rain'nın çok kötü şeyler yaşamasına neden olmuş hatta Lucander ve Pietras'ın birbiriyle kavga etmesine neden olmuştu. İki dük birbirleriyle deli gibi kavga etmiş sonucu ise faciadan beter olmuştu. Kitapta okuduklarımız böyleydi ama şuan kitapta okuduğum şeylerle alakası bile olmayan olayı o kadar şaşkınca izliyordum ki.

Lan hani İlia çok kötü biriydi o zaman İlia'nın anılarında şeyler de neyin nesiydi.?

İlia hiç kimsenin Rain'a kötü davranmasını sağlamamıştı hatta Rain'a kötü bile davranmamıştı. Öyleyse neden suçları üstlenmiş herkesin öyle sanmasına neden olmuştu.

Ne haltlar dönüyordu burada.?

"Ne diyorsun İlia istediğin gibi renkli görünüyor mu yılan çocuk, bence ona kırmızı yakışıyor sence.?" Herkes kınayan gözlerle bana bakıyordu ama hiç biri ağzını açıpta bana bir şey diyemiyordu. Çünkü herkes tek bir sözümle bu akademide Rain'dan daha beter zorbalık görmesini sağlayabileceğimi biliyordu.

Gözlerim yerde yatan çocuğa çevirdim.

İlia değildi o böyle bir şey istememişti. Hatta bir çok şeyi de İlia yapmamıştı. Bu şerefsizler tüm suçu İlia'nın üzerine atıyordu ve sanki İlia herşeyin sorumlusuymuş gibi gözüküyordu.

Buna rağmen İlia asla karşı çıkıpta ben hiç bir şey yapmadım senden böyle bir şey istemedim sen kendin yapıyorsun demiyordu hatta bir çok kişi bilerek suçu ona atıyordu.

Gözlerim Rain'a döndü öylece kafası eğik bir şekilde yere bakıyordu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bir an ağlayacağımı düşündüm.

Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki kusmak üzereydim ve bu hisler bana ait değildi.

İlia sen neler yaşadın böyle.?

Dişlerimi birbirine bastırarak kendimi zor tuttum bir anda elimdeki baskıyı hissettiğimde gözlerim arkaya kaydı. Eli benim elimi tutan Denzel bana bakıyordu ve ben fark etmeden onun elini o kadar çok sıkıyordum ki.

Düşmeyeyim diye beni tuttuğu için ikimizin el ele tutuşmuş elleri tam sınırın üzerindeydi. Ben sınırın içinde o ise dışındaydı ve ilk defa Denzel'in bana farklı bir şekilde baktığını hissettim. O kadar gergindim ki Denzel'le el ele tutuştuğumu bile fark etmemiştim.

Gözleri sanki benim gözlerimi deliyor gibiydi oysaki gözlerini göremiyordum bile ama yinede tam gözlerimin içine baktığın hissediyordum.

Yavaşça elini bıraktım bedeninin ne kadar gergin olduğunu hissedebiliyordum. Green ileri atılarak Rain'a tekme atmak için hazırlandığında ben ondan hızlı davranarak Rain'nın tam önünde durdum. Gözleri şaşkınca açılan Green bana baktı.

"Ne yapıyorsun kafayı falan mı yedin.?"

Gözlerimi onun gözlerine diktim. Onu parçalara ayırmak istiyordum yemin ederim ömrü hayatımda hiç bir insanı böylesine parçalama isteği duymamamıştım.

"Kazada dilini yuttun herhalde, neyseki seni anladım onunla sen ilgilenmek istiyorsan zevkle sana bırakırım." Diyerek geri çekildi, gözlerimi hala ondan çekmediğimi fark ettiğinde gözlerini kısarak bana baktı.

"Ben senden ne zaman ona böyle davranmanı istedim.?"

Herkesin gözleri şaşkınlıkla açıldı. Green ise gözlerini kısarak ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu.

İnsanlar anlamaz gözlerle birbirilerine bakıyor ne oluyor der gibi soru işareti dolu bir ifadeyle bana bakıyorlardı.

"Ne saçmalıyorsun.?" Green gözlerini görlerime dikti. İlia bu bakışın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. O sesini kesmesen sana yapacaklarımı hayal bile edemezsin demekti.

İlia üzerinde fazlasıyla etkili olan bu bakışların bende bir gram etkisi yoktu. Çünkü ben İlia değildim ve sana yemin ederim yaptıklarını sana misliyle ödetmezsem Ayliz Meva Gürhan değilim.

"Asıl sen ne saçmalıyorsun ben hiç kimseden ona böyle davranmasını istemedin neden benim adımı kullanıyorsun sanırım hafızanda sorun var.?" Dediğimde gözlerinden ateş fırlamaya başlamıştı resmen.

Bana doğru ilerleyerek üzerime doğru gelmeye başladı. "Sen kafayı mı yedin.?"

Bir anda bağırdığında kafası yana doğru hızla savruldu. Olduğu yerde durmuş şaşkınca yanağına dokunuyordu. Avucumun içindeki sızlamaya rağmen yüzümde hiç bir mimik oynatmadan ona doğru bir adım attım.

"Asıl sen kafayı mı yedin.?"

Çevremizdeki insanların gözleri şaşkınlıkla çalışmış insanlar bizden iki üç adım uzaklaşmaya başlamıştı. Etrafımız o kadar çok insanla çevriliydi ki bakışların altında eziliyordum.

Muhafızların ne tepki verdiği hakkında hiç bir fikrin yoktu ama bakışları sırtımı delik deşik ediyordu. Gözlerim Green'nin muhafızına doğru döndü bana doğru bir adım atmıştı ama sınırı geçemediği için olduğu yerde durmak zorunda kalmıştı.

Green kafasını kaldırarak bana baktı. Gözlerindeki o ifade İlia'nın bedeninin titremesine neden oldu. Zihnimin içinde onlarca anı dolaşıp duruyordu sanki her an bayılacak gibiydim.

İzin vermiyorum İlia şimdi bayılmanın zamanı değil.

Bedeni ayakta tutmak için o kadar çok kendimi sıkıyordum ki. Tüm gücümü kullanarak dimdik ayakta durdum.

"Sen canına mı susadın.?" Dediğinde bahçede tek bir ses bile çıkmıyordu. Gülerek ona doğru bir adam daha attım.

"Evet ya sen canına mı susadın, kim oluyorsun da benim üzerime yürüyorsun sanırım benim kim olduğumu unuttun.?"

Gözlerini şaşkınca kırpan çocuk dişlerini öyle bir gıcırdattı ki. Onun yüzünden dişlerim acımıştı.

Bir anda üzerime doğru çullanıp ona vurduğum kolumu tutmaya çalıştığında diğer elimle yanağına sert bir tokat daha attım. Hiç beklemediği içinde bu sefer kafası diğer tarafa döndü. Fırsattan istifade edip geriye doğru bir adım atıp ondan uzaklaşarak aramıza mesafe koydum.

Kollarımı göğüsümün altında bağlayarak yavaşça ayağımı yere vurdum. Gözleri ayağımda gezindi ardından kafasını kaldırarak kollarıma baktı en son ise yüzümdeki gülümsemeye.

Gülerek kafamı yana doğru yatırdım.

"Akademiye ilk geldiğimde bana ne öğrettiğini unuttun mu, akademide olan akademide kalır, ne oldu öfkelendin mi hayatım.?"

Hayatımı bastırarak tıpkı onun İlia'yı taciz ederken söylediği gibi söyledim. Gözlerinden garip bir ifade geçti, o anı hatırlamış olmalıydı ki kaşlarını çatmıştı.

Sakince eğleniyor gibi göz kırptım. "Umarım alınmamışsındır anlarsın ya bu sadece bir oyun." Öfkeyle boğa gibi solurken tükürür gibi konuştu.

"Bunu yaptığın için öldüm sen, duydun mu beni, seni buna pişman edeceğimden hiç şüphen olmasın."

Kendimi tutamayarak güldüm hayır cidden çok komikti beni tehdit eden bitireceğini söyleyen bu herif asıl bu saatten sonra başına gelecek şeyler için şimdiden af dilemeye başlamalıydı bu onun için iyi olurdu.?

"Hayır asıl sen öldün inan bana gerek siyasi güç gerekse sahip olduğum diğer şeylerle bundan sonra sana misliyle karşılık vereceğim."

Ona aşağılık bir böcek gibi baktım, arkamı dönerek yavaşça ilerlemeye devam ederken son kez omzumun üzerinden baktım.

"Ha bu arada en kısa sürede babamın babanı ziyaret edeceğinden hiç şüphen olamasın." Ve ilk defa gözlerinde korkuyu görmüştüm.

İşte avuçlarımın içine bir zayıflığını bırakmıştı ve bundan sonra yapacağım tek şey çektikçe sökeceğim boş bir çuval parçasıydı.

Önüme dönüp dik adımlarla ilerleyerek Rain'nın yanına geldim. Ona kısa bir bakış atarak ona hitaben konuştum. "Bunu sadece bir kere söyleyeceğim bu yüzden iyi dinle, en başından beri kimseye seninle uğraşmasını söylemedim yaşananların benimle hiç bir alakası yok."

Rain biç bir şey demeden öylece durmaya devam etti ama dudaklarını oynattığını gördüm. Gözlerim dudaklarına odaklandığında ne mırıldandığını anlamıştım.

Gözlerimi ondan çekerek muhafızına baktım. Gözlerini benim gözlerime çıkartan adam o kadar havalıydı ki asıl şimdi bayılabilirdim.

İzin veriyorum İlia bayıla bilirsin.

Neyseki ben ondan daha havalıydım. Ona kısa bir bakış atarak sınır çizgisinden dışarıya adım atıp havalı bir şekilde Denzel'e doğru ilerledim.

Gözleri benim üzerimde gezinen Denzel'e bakmadan yanından geçerek bahçeden çıkmak için kuzey tarafındaki ormana doğru gittim. Denzel'in arkamdan geldiğini hissedebiliyordum.

Gözlerim ilerideki bir muhafızla kesişti, kollarını göğsüne bağlamış dikkatle bana bakan muhafızın gözleri kısıktı. Artık bakışlardan bıktığımdan kimin nesi olduğunu anlayabilmek için ona dik dik bakarken onun dudaklarının kıvrıldığını gördüm. Zihnimde anında bir şimşek çaktı.

Akademi müdürünün muhafızı bizzat karşımdaydı ve gülümseyerek bana bakıyordu.

Dur dur bir dakika, bu muhafız insanların ruhlarını görebilme becerisine sahip değil miydi.?

O zaman yüzündeki o gülümseme İlia'nın bedenindeki ruhun başka biri olduğunu anladığının göstergesi miydi.?

İşte şimdi bitmiştim üstelik akademiye geleli daha iki saat olmuştu.

Loading...
0%