Yeni Üyelik
20.
Bölüm

^1.19.BÖLÜM^: 'Akademi toplantısı'

@cornelianews

 

"En büyük acı, başkaları ile paylaşmaya cesaret edemediğin acıdır."

 

 

19.Bölüm

 

 

..📖..

 

Ellerim stresten terlerken gergince ayağımla yere daire çizmeye devam ediyordum. Gözlerim kaçamak bir şekilde gözüme çok büyük gelen okul bahçesinde geziniyor ardından endişeyle arabadan inen annemin ne zaman yanıma geleceğini düşünüyordum. Sonunda annem arabadan uzaklaşarak bana doğru yaklaşmaya başladı.

Yanıma geldiğinde anneannemden miras aldığı genler sayesinde insanın baktıkça bakası gelen kızıl saçlarını omuzlarından arkaya doğru ittirdi. Elini kafama koyarak aynı renk kızıl saçlarımı yavaşça dağıttı.

Hafifçe eğilerek benimle göz teması kurdu. "Nasıl hissediyorsun minik kuşum heyecanlı mısın.?" Dediğinde yüzümde acı çeker gibi bir ifayla anneme baktım.

Annem yüzümdeki ifadeyi görünce gülüp beni ciddiye almadığını fazlaca belli ederek elimi tuttu. " Hadi ama tatlım, okulun ilk günleri her zaman biraz gericidir. Ben senin bu günün üstesinden geleceğine inanıyorum."

İlkokulun ilk günü benim için fazlasıyla endişe vericiydi. Üstelik Nilvera'yla aynı sınıfta değildik. Nerdeyse evden çıktımızdan beri anneme gitmemek için yalvarıyordum ama annem her zamanki sabit ve kararlı ifadesiyle bana çok sevimli bir tavşanmışım muamelesi yaparak kafamı okşayıp duruyordu.

Okulun içinde dolaşıyor sınıfımıza kadar anneme yapışık gidiyordum nerdeyse.

Annem bu halime hem üzülüyor hemde gülmemek için zor duruyordu.

Sınıfa geldiğimizde annem öğretmenimle konuşurken bende çekingen bir ifadeyle etrafa baktığımda herkesin bana baktığı gördüm. Koca sınıftaki tek kızıl saçlı bendim.

İki üç kişinin benim hakkımda çok güzel olduğumla ilgili konuştuğunu duyunca utanarak biraz daha annemin arkasına saklandım.

Gözlerim sınıftaki tek boş sırada gezindi. Orası benim yerimdi. Annem beni o tarafa doğru yönlendirdi sıraya yaklaşınca onunla göz göze geldim.

Diğer herkesin aksine sıra arkadaşımın bana bakışları öylesine garip ve iğneleyiciyi ki. O zamanki küçük ben bu bakışlardan rahatsız olsa bile ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar tecrübesizdi.

Ama şimdiki ben çok iyi biliyordum ki o bakışlar bende asla geçmeyecek travmaların temelini atmaya başlayan ilk tuğlaydı.

***

Yavaşça gözlerimi kırpıştırarak araladım. Etrafı bulanık görmeye başladığımda gözlerim netleşsene kadar nefes alış verişimi dinledim. Kafamı hafifçe yattığım sedyeden kaldırarak odada biri var mı diye kontrol etmeye çalıştım.

Gözlerim odanın içinde gezinirken ayak uçumda sandalyede oturan Diane'yi görünce şaşırdım. Çok uykulu olmalıydı ki kafası durmadan yana doğru kayıyordu. Yavaşça sedyeden kalkmaya çalıştığımda benim hareket etmeye çalıştığımı hissetmiş gibi hızla gözlerini açtığında ikimizde aynı anda korkarak irkildik.

Garip bir sessizlik yaşandı, Diane'yle bakışmaya başladık.

Ne o bir şey diyordu ne de ben, sadece öylece durup bakışıyorduk.

"Öldüm mü.?"

"Ne.?"

"Diyorum ki öldüm mü, sanki ölü görmüş gibisin."

"Ah ben üzgünüm rahatsız mı ettim.?"dediğinde yine bir sessizlik yaşandı ve biz yine garip garip bakışmaya devam ettik."Rahatsız olmadım Leydi Diane, sadece neden başımda beklediğinizi anlamadım." Diane sanki onu azarlamışım gibi endişeyle, "Sizin muhafızınız ve benim muhafızlarımın sınırın içine girmesine izin verildi ama revire girmeye izinleri yok, bu yüzden ben yanınızda kaldım." Anladığımı belirtir gibi kafa sallayıp yavaşça sedyede oturur pozisyona geldim.

Diane ayağı kalkmış ne yapması gerektiğini bilmiyor gibi gözlerini odanın içinde gezdiriyordu. Elimi hafifçe sedyeyle vurarak oturmasını işaret ettiğimde gözleri şaşkınca bana doğru döndü.

"Başımda dikilmeyi mi düşünüyorsun Leydi Diane, oturmanı tercih ederim."

Diane karasız bir ifadeyle sedyenin benden en uzak kısmına oturduğunda yine garip bir sessizlik oldu.

Ben neden Diane'nin yanında bu kadar geriliyordum.

Yani önceki yaptıklarımı düşünürsek (İlia'nın yaptıklarını) nasıl bir tepki vermem gerektiğinden emin değildim. Nasıl konuşsam diye tereddütte kalıyordum durmadan.

Gözlerim kaçamak bir şekilde onun üzerinde gezindi, yüzü garip bir ifadeyle çevriliydi. Yere ayaklarının ucuna bakıyordu, sanki suçlu olduğunu bilen bir çocuk gibi.

Neden kendini suçlu hissediyordu, en başta bu bedende gözlerimi açtığımda Diane'nin bedenine girmeyi tercih ederim demiştim ama şimdi Diane'ye baktıkça kendimi köşeye sıkışmış hissediyordum.

Sanki ona değil bana zorbalık yapılıyordu. Belkide bu romanı bir çok kere okuyup Diane'ye çok bağlandığım için miydi.?

Şimdi onu karşımda gerçek bir insan gibi görüp böylesine bir istismara maruz kaldığına şahit olup dayanamadığım için miydi içimdeki bu sıkışma hissi.

O romanın ana kadın karakteri.

Başta çok zorluklar yaşasa bile sonunda mutlu olacak bir karakter değil miydi.?

Ama ben sadece birinci kitabını okumuş biriydim ve bu kitabın yazarının kitabı mutlu sonla bitireceğini nereden bilebilirdim ki.?

Diane'yi çaresizce havuzun kenarında çırpınışını izlediğimde dehşete düşmüştüm. Bir roman bile olsa hiç kimse böyle bir şeye maruz kalmamalıydı.

"Diane söylesene sence tanrıça neden seni seçti.?"Diane dalmış olmalı ki sesimi duyunca hafifçe irkildi. Gözlerini bana çevirip yüzüme baktı. Bebeksi bir yüzü vardı, yüz hatları gerçekten çok güzeldi.

Sanki onu aşağılıyormuşum gibi gözlerini benden kaçırdığında yanlış anladığını düşünüp sakince, " Seni aşağılamaya çalışmıyorum sadece bu soruya nasıl bir cevap vereceksin merak ettim.?"

Kafasını bana doğru çevirdi, ilk defa gözlerini benden kaçırmadan bana baktı. Kahverengi gözlerinde çaresizlik vardı ne yapması gerektiğini bilmeyen o küçük Diane çaresizce birinin ona ne yapması gerektiğini söylemesini bekliyordu.

Herkes onun bir şeyler yapmasını istiyor ve bekliyordu ama kimse o küçük çocuğa ne yapması gerektiğini söylememişti.

Ne bir yol gösterilmiş ne de desteklenmişti.

Birinin senin tarafında olmasının nasıl bir his olduğunu bile bilmiyorsun değil mi Diane .?

İnsanların hep sana karşı olmasına o kadar alıştın ki birinin senile arkadaş olmak istemesi bile sana endişe veriyor. Oysaki arkadaş edinmenin nasıl bir şey olduğunu çok merak ediyorsun.

Diane roman ya da değil bunun bir önemi yok, hiç kimse böylesine bir yalnızlığı tek başına taşımamalı. Yalnızlık büyük bir sorumlulukla birleştiğinde sanki tüm yıldızları omuzlarında taşıyormuşsun gibi bir ağırlığına neden olur.

Başta anlamazsın bile sonrasında öyle bir ezilirsin ki ve kimsenin omuzlarından tutup sana destek olması işe yaramaz..

Kitabın sadece ortalarında olan bizler şuanda yeteri kadar tecrübeli değiliz.

Sen ne yapman gerektiğini bile bilmiyorsun.

Sorun değil Diane çünkü ben bu kitabın en iyi okurlarından biriyim.

Senin için elimden gelen her şeyi yapmaktan çekinmeyeceğim.

"Bende bilmiyorum tanrıça neden benim gibi birini seçti ki.?" Gözlerim onun yüzünde gezindi. "Sanırım ben biliyorum." Gözleri hızla bana doğru döndü. Öyle mi der gibi baktığında elimi kaldırarak omzuna koydum.

Gözleri sanki omzuna at konmuş gibi kocaman açıldı.

"Eğerki ben tanrıçanın yerinde olsaydım, seni seçerdim." Gözleri sanki duyduklarına inanamıyor gibi kırpıştırdı. Ondan en çok nefret eden en büyük zorbalarından biri olan benim ona söylediklerim kızın beynini yakmıştı sanırım.

Ah yavrum vallahi sana çok üzülüyorum.

Utanmasam kızın kulağında eğilip sıçılmış kişi sensin hayırlı uğurlu olsun derdim ama benden korkup kaçmasını hiç istemiyordum. Diane yüzünde zort olmuş ifadesiyle bana baktı.

İçime iblis falan girdi diye endişeleniyordu sanırım.

Oturduğum sedyeden kalkarak üzerime baktım. Kıyafetlerim değişmişti tövbe bismillah uyurken ırzıma mı geçtiler benim. Diane doğru döndüğüm gibi ben masumum der gibi ellerini havaya kaldırıp, "Hemşire Lidya değiştirdi." Dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum.

Kız sakin ol, sen değiştirsen kızmazdım aramızda bir yakınlık oluşuyor diye mutlu olurdum.

Tüh kaçırdık şansı görüyor musun.?

Neyse başka zamana artık.

Kapıya doğru ilerlerken benim bedenimi nasıl bu kadar iyi biliyorlar lan diye düşünüyordum. Üzerimde başka okul formaları vardı. Umarım kullanılmamış kıyafet giydiriyorsunuzdur.

Omzumun üzerinden Diane'ye doğru döndüğümde arkamdan geldiğini gördüm. Beni inceliyor sanki bir şey söylemek istiyor gibi görünüyordu. Gözlerini benden çekerek yere çevirdi. Bende hiç bir şey demeden yürümeye devam ettim. Ta ki Diane kendisi benimle konuşmak için cesaretini toplayana kadar.

Kapıyı açarak gözlerimi dışarda gezdirdim, hiç kimse etrafta yoktu. Omzumun üzerinden Diane'ye "Muhafızların dışarıda olduğundan emin misin.?" Dediğimde merakla dışarıya çıkarak etrafa baktı. "Eminin dışarıda bekliyorlardı." Gözlerim iyice etrafta gezdirdim tek bir sesi geç etraf niye karanlık ya.

Vallahi bıktım artık.

Şu romanda bir günümüzde mutlu geçsin kardeşim.

Kadın ana karaktere yakın olmanın uğursuzluğu böyle bir şeydi ne yazık ki, asla sakin bir günü geç dakikan bile olmazdı.

İkimizde koridorda gezinirken birbirimize çok yakın durduğumuzu fark ediyor uzaklaşıyor sonra tekrar yakınlaşıyordur. Ne yapayım kardeşim kızın kocaman bir kılıcı var bende ne var.

Hiç bir şey.

Ölsem ilk ben ölürüm abi.

Kadın ana karakter ölmeyeceğine göre ona yakın durayım da kendini sağlama alayım.

Bende az zeki değilim he.

"Belki Müdüre Muhafızları odasına çağırmıştır." Diye öneride bulunduğunda ona kısa bir bakış atıp düşündüm. Müdürenin bayılmadan önce hemşire Lidya'ya Dük ve Düşes'e haber ver dediğini duymuştum.

İşler nasıl bir hal almıştı ki Dük'ü akademiye çağırma gereği duymuştu. Tapınaktaki kazadan sonra dük akademinin sorumsuz olduğunu söyleyerek ortalığı germişti. Sonuç olarak akademinin gözetimindeyken başımıza bir kaza geldiği için dükün böyle bir tepki vermesi normaldi.

Düşesin bile çok öfkelendiğini duymuştum.

Aklıma geldi de Marcus bana bir zarf vermişti ve onu Müdüre Reyna'ya vermemi söylemişti. Müdüreyi görmeye gittiğimde ise müdüre odasında yoktu bu yüzden bende masasına bırakmıştım.

Acaba okumuş muydu mektubu.?

Mektubun içinde ne yazıyor olabilirdi ki ben bayılır bayılmaz müdüre beni görmeye gelmiş aynı zamanda da Dük'e hemen haber verilmesini istemişti. En şüpheli ve garip olan şey Müdürenin Diane'nin boğulma olayınının üstünü kapatmış olmasıydı.

Gözlerim kaçamak bir şekilde Diane'ye kaydı. Sanki insanların ona kötü davranması en doğal şeymiş gibi normal karşılaması sinirlerimi bozuyordu.

Okurken hiç böyle değildi ama dışarıdan bakıldığında gerçekten Diane'nin görünüşünün içi ve düşünceleriyle alakası yoktu.

Diane imparatorun gözüne batmak isteniyordu bu yüzden Müdüre'den kendisi istemişti bu olayın kapanmasını.Çünkü Diane'nin arkasında onu koruyacak soylu bir aile yoktu.

Aslında imparatorluk ailesinin atadığı Diane'yi korumak ve ona bakmakla görevli bir aile vardı ama o aile kötünün de kötüsüydü.

Bak hatırlayınca bile sinirlerim bozuldu.

Marki Millarce ailesi imparatorluk tarafından Kutsal Kılıcın elçisi olan Diane'yi korumakla görevli olarak atamıştı. Tabikide bunun için Marki İmparatora az yağcılık çekmemişti.

Diane biricik ailesine veda edip imparatorluğun baş kentine gelerek tüm hayatının baştan sona değişmesine ayak uydurmaya çalışıyordu. Bu süreçte Marki ve ailesi onu desteklemeyi bırak bir çok kez Diane'yi istismar ederek hiç bir şey yapmasa bile cezalandırmıştı.

Ailesinden ayrıldığında küçük olan Diane şimdi ki yaşına gelene kadar Markizes ve onun iki kızı tarafından çokça eziyet görmüştü. Zaten her şeyin başlangıcı buydu. Markinin Diane üzerinde kurduğu bu baskı yüzünden Diane akademide de ne kadar zorbalık görürse görsün hiç bir karşılık vermiyordu.

Sanki tüm bu zorbalığı ve istismarı yaşamak zorundaymış gibi.

İkimizde düşüncelere dalmış bir şekilde Akademinin batı tarafına doğru ilerlemeye başlamıştık.

Batı tarafı da sessizdi ne de olsa akademide ki öğrenciler gitmiş sadece tek tük görevli ve profesör kalmıştı.

Dük ve Düşes'in gelmiş olduğunu tahmin ediyordum aslında eş çok merak ettiğim şey Müdüre'yle ne konuştuklarıydı. Gözlerim ilerideki koridordaki buradan bile göze çarpan kızıl saçlı Marcus's bulunca tereddütlü adımlar atmaya başladım.

Marcus'un yanında Kalios vardı ve Müdüre'nin muhafızı Dorian'ı görünce kal gelmiş gibi olduğum yerde durdum. En sevmediğim birleşenler bir arada maşallah.

Muhafızı Dorian cidden beni çok geriyordu. Bana baktığında İlia'nın bedeninde başka birinin olduğunu görebiliyor muydu.?

En çok korktuğum şey buydu.?

Ya içeride bununla ilgili konuşacaklarsa o zaman ne yapmam gerekiyordu. Benim olduğum yerde durup onlara gergince baktığımın farkına varan Diane olduğu yerde durup bana baktı. "Leydi İlia oraya gitmek istemiyor musunuz.?" Dediğinde kafamı çevirerek Diane'ye baktım.

Diane bu fırsatı kendi lehimize çevire biliriz.

"İçerde her ne konuşuyorlarsa bunun bizimle alakalı olduğunu düşünmüyor musun.?" Gözleri şaşkınca bana baktı, cidden mi düşünmedin mi.?

Saf mısın kızım sen.?

"Tapınakta yaşanan şeylerin bu kadar kolayca üzeri kapanması sencede normal mi.?"

Diane ne diyeceğini bilemeyerek bana baktı onun açısından tapınakta bize saldıran gölge suikastçisini hatırlayan tek kişi oydu. Üstelik sussun diye de kendisi bizzat imparatorun elçisi tarafından uyarı aldığı için şuanda nasıl bir cevap vereceğini bilmiyordu.

Hadi ama üzümlü kekim, gizli gizli tapınakta olanları araştırdığını biliyorum.

Kolay kolay bu olayın peşini bırakmayacaksın öyleyse biraz benden destek almanda ne sorun olabilir ki.?

"Leydi İlia tapınakta yaşanan kaza eminim ki ailenizi endilendirmiştir bu yüzden müdüreyle tartışmaya gelmiş olabilirler." Kafamı çevirerek Diane'ye baktım. Hayatımda onun kadar bir şeyleri geçiştirmekte bu kadar berbat birini hiç görmedim.

Cidden benden öğrenecek çok şeyin var Diane.

İlki insanların aklını karıştırmak.

"Kaza gerçekten bir kaza mıydı Leydi Diane.?" Dediğimde gözleri bana doğru döndü. Benim sakin yüzümde tek bir mimik oynamadığı için kafası karışan Diane benim bir şeyleri hatırlayıp hatırlamadığımdan emin olmak için dikkatle beni incelemeye başladı.

Onu bu kafa karışıklığıyla bırakıp gider koridora saptığımda içimden üçe kadar saydım. Tam üçe gelmeden Diane peşimden gelmeye başladığında gülmemek için kendimi zor tuttum. "Leydi İlia siz tam olarak tapınaktaki kaza hakkında ne hatırlıyorsunuz.?" Dediğinde onu duymazdan gelerek diğer koridora geçtim.

Hemen ilerimizdeki kapı Müdürenin yardımcısının odasıydı ve Müdürenin odasına bağlanan bir kapısı vardı.

Müdürenin yardımcısı romanın bu kısımlarında başka bir yerde Müdüre Reyna'nın ona emrettiği görevi yerine getiriyordu.

Elim kapıya doğru gittiğinde tereddüt ederek baktım.

Kilitli miydi acaba.?

"Kilitli değil."

Kafamı çevirerek Diane'ye baktım. Ona bakışımı gören Diane derin bir nefes alarak, "Herkes gittikten sonra hizmetliler odaları temizler, şuan tam da müdüre ve yardımcısının odasını temizleme saati eğermiş müdüre bir toplantı yapmaya karar verdiyse özelliklede planlı bir toplantı olmadığı için hizmetli onları yalnız bırakmıştır ve kapıyı da kitlenmiştir. Şey hizmetli Fredo biraz unutkan biri." Dediğinde gözlerimi kısarak Diane'ye baktım.

Tatlı Diane daha önce müdürün odasına girmeye çalıştın değil mi.?

Diane gözlerim başka tarafa çevirdiğinde sırıtmamak için zor tuttum kendimi. Elimle kapıyı çevirdiğimde tıpkı dediği gibi kapı açılmıştı. Yavaşça içeri girerek Diane'nin de girmesini bekledim.

Şuanda romanın biricik ana kadın karakteri ve kötü kadın karakter beraber bir operasyon yapıyordu.

Ulan bu günleri de görecek miydik biz.?

Romanda okusam garipseyeceğim şeyleri yapıyorduk şuanda üstelik garip bir şekilde Diane bana ayak uyduruyordu. Sanırım Diane onu kurtardığım için bana minnettar hissediyordu.

Bu tapınakta yaşanan kazayla beraber ona ikinci kez yardım edişimdi ve Diane büyük ihtimalle mahcup hissediyordu.

Nasıl teşekkür edeceğini bilmediği için mi peşimde dolanıyordu acaba.?

Durumun garipliği bana Elien ve peşimden ördek gibi gezdiği zamanları hatırlatmıştı.

İkinci ördeğim de Diane mi olacaktı acaba.?

İkimizde eğilerek yavaş adımlarla kapının oraya gelmiştik. Bu kapıyı açınca arada bir koridor vardı o koridorun ortasında başka bir kapı vardı ve sonunda ise Müdürenin odasına geçen başka bir kapı vardı.

İlk olarak herhangi biri var mı diye dinlerken sonra kimsenin olmadığından emin olunca kapıyı yavaşça açarak koridora baktım, kimse yoktu.

Ben önden Diane arkamdan ördek gibi yürüye yürüye kapıya kadar yaklaşmıştık. Allahtan romanı Diane'nin ağzından okumuştum.

Çünkü İlia'nın anılarında burasıyla ilgili hiç bir bilgi yoktu.

İkimizde kulağımızı kapıya dayayarak içerideki sesleri dinlemeye başladık. Herkes içerideydi. Sesler birbirine girmiş gibiydi. Sanırım biz koridoru dolaşırken ön kapıdaki Marcus ve diğerleri de içeriye girmişti.

Diane'nin yüzünde burada yakalanırsak sıçarız der gibi bir ifade oluştu. Bir an gülesim geldiğinde kendimi o kadar zor tuttum ki.

Odaklan Ayliz Meva, içerdeki konuşmalara odaklan.

Zihnimi boşaltarak içerideki seslere odaklandım. Müdüre tapınaktaki kazadan bahsediyordu. "Kazada leydi Diane'nin dediği gibi bir gölge suikastçisi saldırdıysa neden diğer üç leydi hatırlamıyor.?"

"Güçlü bir büyüyle zihinleri silinmiş olabilir, unutmayalım ki Leydi Diane kutsal kılıca sahip kılıç büyüyü engeller."

"Diyelim ki Leydi Diane bu yüzden hatırlıyor peki Leydi İlia o bir kahin tapınaktaki kaza yaşanmadan önce hissetmiş olması gerekirdi bununla ilgili size hiç bir şey söyledi mi.?" Müdüre Reyna'nın sorusu bir sessizliğin oluşmasına neden oldu.

Kimse konuşmayınca Düşes, "İlia'nın yardımcısı Elien bana o gece İlia'nın çok kötü bir kabus gördüğün bu yüzden bağırarak uyandığını söyledi , belkide görmüştür ya da hissetmiştir ama rüya mı yoksa görü mü ayırt edememiştir."

"Düşes bana İlia'nın görü krizlerinin bu günlerde çok fazla artığıyla ilgili bir mektup göndermiştin ne sıklıkla yaşanıyor.?" Kulaklarıma dolan sesle kaşlarım havaya kalktı. Bu konuşan adam her kimse İlia onu tanıyordu ama ben sesini çıkaramamıştım.

Kimdi bu adam.?

"Bilemiyorum İlia tapınaktaki kazadan beri çok garip davranıyor bu da ister istemez bizi endişelendirdi. Marcus bir çok kez İlia'nın zihnine girmeye çalıştı ama işe yaramıyor."

"Büyün mü işe yaramıyor yoksa bir şey görmeni mi engelliyor Büyücü Marcus."

"Büyüm engellenmiyor zihnine girebiliyorum ama gördüğüm tek şey boşluk herhangi bir anı göremiyorum. Daha önce Leydi İlia'nın zihnine girmiştim ama hiç böyle hissetmemiştim bu çok yabancı hissettiriyor." Dediğinde tüylerim diken diken oldu.

Yani girdiğin zihnin benim zihnim olduğu için Marcus'a bu kadar yabancı hissettirmesi çok normaldi. Vay be benden şüphelendiklerini biliyordum ama bu kadar olacağı aklıma gelmemişti.

"Yani Leydi İlia'nın bedeninde bir gölgesinin olduğunu mu düşünüyorsunuz.?" Bunu söyleyen kişi yabancı bir sesti. Sanırım Müdürenin muhafızı Dorian'dı, sesini ilk defa şimdi duymuştum.

Neden bilmiyorum ama hayal kırıklığına uğramış hissediyordum.

Cidden içimde bir gölge olduğuna mı inanıyorlardı.?

Değiştiğine inanmak bu kadar zor muydu.?

Bu sefer konuşan kişi Düktü. "Bu sadece bir şüphe eski kahin, İlianna son zamanlarda hiç yapmayacağı bir çok şey yapıyor. Bir anda bu kadar çok değişmesi siz olsaydınız sizde şüpheli gelmez miydi.?" Dükün sesi çok sert çıkıyordu. Şu eski kahin dediği adamı hiç sevmiyor gibiydi.

Resmen eski diye bastırarak konuşmuştu adam.

"Eğerki bir Kahinin bedenine bir gölge girerse bunun yan etkileri olacaktır dediğiniz gibi çok sık bayılıp görü krizi geçiriyorsa gölgenin bedenindeki olumsuz etkileri olabilir." Dük ne kadar sert konuşuyorsa eski kahin bir o kadar sakin konuşuyordu. Sanki birbirleriyle çatışıyor gibiydiler.

"Müdüre Reyna bu durumdan pek memnun değilim bizden kendi efendimizi izlememizi istiyorsunuz ve bu toplantıları efendimizden saklamamızı istiyorsunuz buna daha fazla devam etmek istemiyoruz." Bunu diyen kişi Lucius'du ve Joshep de onu onayladı.

Ne diyeceğimi bilemedim. Gözlerim tereddütlü bir şekilde Diane'ye kaydı. Yüzündeki hayal kırıklığı ifadesi boğazımda bir baskının oluşmasına neden oldu.

Diane'nin güvendiği tek kişiler muhafızlarıydı ve şimdi onların kendisinden bir şey sakladığını öğrenmek onda büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı.

Gerçekten sarsılmış görünüyordu. İşin kötü yanı Diane bunu asla öğrenemeyecekti. Çünkü Diane romanın işleyişine göre buraya gelip kapıyı asla dinlememişti.

Ta ki muhafızları itiraf edene kadar bu gerçek ondan saklanılacaktı.

En azından senin sadece muhafızların İlia'nın tüm ailesi şuanda benden şüphe duyuyordu. Cidden değiştiğimi düşünmek bu kadar mı zordu.?

İlia gibi biri değişemez miydi.?

İlia çok üzgünüm sen ne yaparsan yap ailen sana asla tam anlamıyla güvenmeyecek.

"Eğer dediğiniz gibi Leydi İlia bir gölgenin etkisi altındaysa bunun başkaları tarafından duyulması iyi olmaz. Uzun zaman önce yaşanan o katliamdan sonra majesteleri imparator başkaları duymadan hızlıca halledildiğinden emin olmak istiyor.

Bu günlerde çok fazla gölgelerle ilgili olaylar meydana geliyor majesteleri karanlık tarafta bir şeylerin döndüğünü düşünüyor. Halk işkillenmeye başlamadan halletmek en iyisi." Müdüre Reyna sakin ve akıcı bir sesle konuşuyordu.

Müdür Reyna Patrov için imparatorun eskiden en sağdık savaşçıklarından biri deniyordu. Emekli olmak istedikten sonra majesteleri imparator ona akademinin müdürü olma yetkisini vermişti.

Bu yüzden çok sakin de olsa eline her an bir kılıç alıp savaşacak gibi geliyordu bana.

"Ne öneriyorsunuz Efendi Reyna eğerki Leydi İlia'nın bedeninde gerçekten bir gölge varsa bu sorun yaratabilir." Muhafız Dorian efendisinden bir cevap bekliyordu ona göre bana saldıracak gibi bir izlenim almıştım.

"Acele etmeye gerek yok Dorian en basit yoldan ilerleyelim masanın orasındaki çemberi görüyor musunuz içerisinden bir büyü var. Büyü aktiflerinde sivri metale dönüşür, kanının birazcık akması yeterli olacaktır. Büyünün tepkisine göre içinde bir gölge olup olmadığı anlaşılır." Dük ve Düşesten rahatlar gibi mırıltılar duyduğumda garip bir sessizlik yaşandı.

Diane'yle bakışmaya başladık. Şimdi benim yüzümde nasıl bir ifade varsa Diane beni teselli etmek ister gibi bakıyordu.

Diane elini bana tereddütle uzattığında beni teselli edecek diye heyecanlanmıştım ki kapı bir anda açıldı, ikimizde olduğumuz yerde kaskatı kesilmiştik ve şimdi herkesin bakışları üzerimizdeydi.

"Öyleyse kendinlerine de fikirlerini sorsak iyi olur ne dersiniz.?"

Diane kılıcının gücüne tüküreyim hiç olmayacak yerde aktifleşiyor ya.

Loading...
0%