@cornelianews
|
-Gerçek bir arkadaş, iki gövdede yaşayan bir ruhtur. ~ Aristo
1.Bölüm ..📘.. "Kızlar " Kulağıma dolan sesle gözlerimi zorla okuduğum satırlardan ayırarak kafamı kaldırıp bize doğru gelen hocaya baktım. Hareket eden otobüsün içinde düşmemek için dikkatli bir şekilde tutuna tutuna en arka koltukta oturan bize doğru geliyordu. Hemen yanı başımda oturan, tüm dikkatini okuduğu kitaba veren en yakın arkadaşımı dürttüm. Dürtmem hiç bir işe yaramamış kafasını kaldırıp bakma zahmetine bile girmemişti kitabını okumaya devam ediyordu. Hoca sonunda yanımıza geldiğinde gülümseyerek: "Kızlar kitap okumayı çok sevdiğinizi biliyorum ama önümüzdeki mola yerinde ihtiyaçlarınızı karşılamalısınız bir sonraki mola yeri oldukça uzak. " Kolumla bir kere daha Nilvera'yı dürttüm. Kafasını kitaptan kaldırarak mavi gözlerini hocaya dikti. Büyük ihtimalle bundan önceki dört mola yerinde inmeyip, aralıksız kitap okuduğumuz için uyarma gereği duymuştu. Diray hoca yumuşak yüz hatlarına ve kıvırcık kahve saçlara sahipti, saçlarıyla uyumlu büyük gözleriyle bizden bir yanıt bekliyordu. "Merak etmeyin Diray Hocam bu molada ihtiyaçlarımızı hallederiz." Rahatlamış gibi gülümsedi, bizi biraz daha incelendikten sonra gülümseyerek ön tarafa doğru tutunarak ilerlemeye başladı. Hoca bizden uzaklaştığı gibi hemen ünümüzde oturan kız ve oğlan fısıldaşmaya başlamıştı. Kız oğlana doğru eğilerek: "Duydun mu Sedat Hoca'nın Diray Hocadan hoşlandığını söylüyorlar." dediğinde oğlan sesine yansıyan şaşkınlıkla,"İyi de Sedat Hoca evli değil mi.? " Geriye doğru yaslandım, doğru Sedat hoca evliydi ama bu Diray hocadan hoşlanmayacağı anlamına gelmiyordu değil mi.? "Dedikoduyu kim çıkarmış.?" Oğlan merakla kıza baktı, kızın omuzlarını bilmem der gibi yukarı aşağı indirdiğini gördüm. "Bilmiyorum ama eşi Sedat hocayı boşamış diye duydum." Keyfim yerine gelmişti Nisa hanımın öyle bir adamla daha fazla evli kalmayacağını biliyordum. Oturduğum koltukta esneyerek Nilvera'ya baktım. Kitap okumayı bırakmış camdan akıp giden yolu izliyordu bana doğru dönerek: "Varmamıza ne kadar kalmıştır sence."Diye mırıldandığında kafamı omzuna yaslayarak: "Bilmiyorum ama önümüzde ki mola da ihtiyaçlarımızı karşılayalım. " Kafasıyla beni onaylayarak esnedi, kafasını benim kafamın üstüne yasladı. Yola çıktığımızdan beri kitap okuyorduk artık gözlerimiz kızarmıştı ve acıyordu. Elindeki kitabı açarak kaldığımız sayfaya uzun uzun baktı."Bu kadını çok seviyorum ya." "Biliyorum kampüste sevdiğimiz tek hoca zaten."Kafasını kaldırarak bana garip bir bakış attı. "Ben kitaptan bahsediyorum ama evet kampüste sevdiğimiz tek hoca. " Anladığımı belirten bir 'he' sesi çıkardığımda gülerek kitaba baktı. İkimizinde en sevdiği fantastik romandı. O kadar karmaşık ve akıl almazdı ki ilk okuduğumda sinir krizi geçirmiştim. Kitapla ilgili ne kadar tahmin yaparsak yapalım, tahminlerim doğru çıkmıyordu. İpuçlarına dikkat ediyorduk ama bir türlü asıl düşmanın kim olduğunu bulamıyorduk, üstelik bu sadece birinci kitabıydı. İkinci kitabı daha çıkmamıştı bile. Gerçekten mükemmel bir kitaptı. Nilvera'yla yazarını o kadar çok seviyorduk ki Türkiye'ye gelsin diye hesaplarına mesaj atıp durmuştuk. Evet, bi aralar gerçekten delirmiş kitapla kafayı bozmuştuk. Öyle ki hocalarımız bile bizim bu hallerimize alışmıştı. Nilvera kaldığımız sayfaya en sevdiği ayraçını koyarak bana doğru döndü. "Sence Prenses ölür mü.?" Şuan okuduğumuz sayfaya bakıp düşündüm. Wiera Krallığının Prensesi Mirena Wiera'ya yapılan suikast girişiminde çok fazla kişi ölmüştü. Mirena kitabın ana karakteri değildi, erkek ana karakterlerden birinin ablasıydı. Nilvera'yla Mirena'ya bayılıyorduk. Tam bir arızaydı sorun çıkarmakta ve başını belaya sokmakta bir numaraydı, onun çılgınlıklarını ve maceralarını okumak eğlenceliydi. Prenses Mirena ölürse ortalık baya karışırdı, bu suikast hedef şaşırtmadı aynı zamanda amaç zaten Mirena'yı öldürmekti, böylelikle ortalık karışacağı için daha rahat hareket edebilirlerdi ama hesaba katmadıkları bir şey vardı bu zamana kadar Mirena'yı kimse görmemişti. Prenses Mirena ilk defa Krallıktan çıktığı için kimse onun ve Muhafızının neler yapabileceğini bilmiyordu, bunu ölürken öğrenmiş olmalıydılar. Muhafız tek bir kişiyi bile sağ bırakmamıştı, Prensesi öldürmek için gelen herkesi öldürmüş ortalığı kana bulamıştı kimseyi Prensese bir adım bile yaklaştırmamıştı. Nilvera'yla kitaba ilk başladığımızda Muhafızlar için ölüp bitiyorduk, sırf bir muhafıza sahip olmak için bile kitabın içine girmek için çok fazla dua etmiştik. Nilvera'ya dönerek; "Bence Prensese düzenlenen suikast kafaları karıştırmak için yapıldığı kadar krallıkta iç karışıklık çıkarmak için yapıldı. " Derin bir nefes alarak devlet meselesi konuşuyormuşuz gibi ciddi bir şekilde bana doğru döndü. "Bunlar İlia'nın başının altından çıkıyor olabilir mi ya da Bethany'nın." Kaşlarım çatıldı,bence bu iş İlia'yı aşardı. Koskoca krallığın Prensesini kaçırmak onun yapacağı iş değildi ,aynı şekilde Bethany'nin de yapacağı iş değildi. Yapamazlar demiyordum yaparlardı, İlia cesaretli manyağın tekiydi ama bu kadarda büyük bir işin altına girecek biri değildi. Bethany tam bir psikopattı kötü olma yolunda İlia'yla yarışıyorlardı. Kötünün kötüleriydi ikiside yinede yapmazlar diye umuyordum üsttelik: "İlia zaten ölüyor ilerleyen bölümlerde biliyorsun." Nilvera homurdanarak surat astı. Kitabı geçen sene okumuştuk ama bazı kısımlarını unuttuğumuz için yeniden başlamıştık. İlerideki bölümleri hatırlayamadığı için merakından bana zorla ilerleyen bölümleri okumuştu, hepsini tam olarak okumamıştım neyseki yine de bu pek bir işe yaramıyordu zaten geçen sende de okuduğum için kitapla ilgili her şeyi hemen hemen hatırlıyordum. Cidden bir diğer delinin tekide buydu, hızla elini kaldırarak ağızımı kapattı. "Söylemesene kızım ya heyecanı kaçıyor." Göz devirdim evet benim ki önceki bölümleri okuduğum için kaçmıştı, elini ağızımdan çekerek: "Biliyorsun değil mi sana nerdeyse hepsini anlattım üstelik geçen sene de kitabı okumuştuk." Omuzlarını yukarı aşağı indirdi, yinede okumak istiyordu. Bu kitabı her sene okumak artık gelenek gibi gibi şey olmuştu bizim için. Her sene tekrar okumamız gerekiyordu. Onun bu azmine gülerek koltukta yayıldım. Nilvera bana doğru dönüp,"Daha fazla okumasak mı uykum geldi. " Onu kafamla onayladım, bunun anlamı ikimizin de uyku moduna geçeceğiydi. Nilvera'la herşeyi beraber yapardık; Beraber uyur, beraber kitap okur, beraber tuvete bile giderdik ki bu cidden büyük bir sorundu ben olmadığım zaman tuvalete gitmiyordu. En yakın arkadaşlığın olmazsa olmaz altın kuralı bu değil miydi zaten.? Nilvera'yla en büyük hayalimiz tabiki de çifte düğün yapmaktı öyle ki sen evlenmezsen bende evlenmem diyordu ama ben pekte inanmıyordum her an evdendim diye bir yerden çıkıp bana kalp krizi geçirtme potansiyeli vardı. Çocukluğumuzdan beri yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmediği için, babalarımızda mecburen çok yakın olmak zorunda kalıyordu. Zaten annelerimiz çok yakın arkadaştı bu sayede Nilvera'yla bir arada büyümüştük. Babama bir güzel yağcılık çekerek pamuk gibi yaptıktan sonra Nilvera'nın babasının üstüne salmıştım her zaman işe yarıyordu. Babam ve Korel amca birbirleriyle durmadan atışıp tartışan garip bir arkadaşlığa sahipti. Birbirleriyle o kadar çok kavga yapıyorlardı ki küçükken birbirlerinden nefret ettiklerini sanıyordum. Hatırlıyorum da bu yüzden deli gibi ağlamıştım. Benim ağlamam o ikisini o kadar çok endişelendirmişti ki yakın arkadaş olduklarına beni zar zor ikna etmişlerdi. Benim aksime Nilvera gülerek onların atışmasını izlerdi. Bu sayede şuan yan yana oturuyorduk. Normalde Nilvera gelmeyecekti ben gidiyorum diye ayrı gayrı olmaz diyerek peşime takılmıştı. Tıpkı benimde her seferinde onun peşine takıldığım gibi. Yerimde biraz daha yayılarak uyku moduna hazırlandım, biraz daha yayılırsam koltuktan aşağıya düşecektim. Nilvera'ya doğru döndüm çoktan uyumuştu bile, bende gözlerimi kapattığımda sol omzumdan nazikçe dürtüldüm. Merakla gözlerimi açarak yan tarafıma doğru döndüm. Hemen yan koltukda oturan kızlardan biri bana çekingen bir şekilde bakarak: "Ağrı kesiciniz var mı .?" Öne doğru eğilmek için diklendim , Nilvera homurdanarak kafasını omzumdan çekip cama yasladı. Ayaklarımızın dibinde olan çantamın ön gözünden ağrı kesiciyi alarak kıza uzattım."Teşekkür ederim." Diyerek yerine oturdu. Elindeki ilacı cam kenarında ki kıza uzattı. Gülümseyerek önüme döndüm. Nilvera'nın da arabaya bindiği zaman karnı ağırıyordu, bu yüzden yanımda taşırdım o da benim alerji ilaçlarımı hep yanında taşırdı. Yerimde tekrardan yayılarak kafamı Nilvera'nın omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım. Kaç saat geçti bilmiyorum ama hocanın seslenmesiyle uykumdan uyandım. "Kızlar mola yerindeyiz." Yavaşça Nilvera'nın omzundan kalkarak etrafa baktım ne ara mola yerine gelmiştik gözlerimi yeni kapatmıştım. Etrafı taradım otobüste kimse kalmamıştı herkes inmişti. Kafamı hocaya çevirdiğimde bana gülümsedi, omzunun üstünden dışarıya doğru bağırdı. "Sorun yok hocam, kızları uyandırdım." Kendimi mahcup hissettim hemen toparlandım. Hoca uyandığımdan emin olunca otobüsten inerek dışarıya çıkmıştı. Yerimden kalkarak camdan dışarıya baktım, herkes dışarıdaydı biraz uzaklaşmışlardı. Bakışlarımı camdan çekerek, kafasını cama yaslamış uyuyan Nilvera'ya baktım. Yavaşça omuzunu dürterek, "Vera kalk geldik." Kafasını camdan ayırarak uykulu gözlerle bana baktı. "Ne ara geldik ya ." "Otele gelmedik mola yerindeyiz." "Ne kadar uzun yolmuş git git bir türlü bitmedi." "Normal değil mi dağın tepesine gidiyoruz." Gözlerini kırpıştırarak garip bir kafa hareketi yaptı, uykulu olduğu zamanlar yaptığı hareketleri ciddiye almamanızı tavsiye ederim. Koltuktan kalktıktan sonra esneyerek kitabı eline aldı, koltukların arasında yürümeye başladık. O sırada hocaların çığlığını duyduğumda olduğum yerde kala kaldım. Al işte biliyordum böyle olacağını ayılar bastı değil mi.? Ben demiştim dağ başına gitmeyelim ayısı vardır kurdu kuşu vardır sakalım yok ki sözüm dinlensin. Ne olduğunu anlamak için camdan hocalara baktım. Bağırarak bir şeyler söylüyorlar, öğrenciler çığlık çığlığa kaçıyorlardı. Neler oluyordu, ormanlık yolun kenarında olduğumuz için yılan falan mı görmüşlerdi.? Al işte anakonda gördüler kesin. Nilvera" Neler oluyor."dediğinde cevap vermedim ne olduğunu bende anlayamıyordum ki. Bakışlarımı hocalarda gezdirirken Diray Hocayla göz göze geldik. Korku, dehşet, pismanlık ve daha bir çok duygu gözlerinden birer kelime gibi taşıyordu. Eliyle bir şeyi işaret ediyor bir yandan bize doğru bağırarak koşuyordu, diğer yandan onu tutmaya çalışan Sedat Hocadan kurtulmaya çalışıyordu. Elini takip ederek arkamı döndüğümde hızla üzerimize doğru gelen tırla göz göze geldim. Tırın korna sesi zihnimde yankılandı. Nilvera'nın sıcacık eliyle elimi sımsıkı tuttuğunu hissetim. Neler olduğunu anlamadım anlandıramadım bile her şey o kadar hızlı gerçekleşti ki. Tırın otobüse çarpmasıyla birlikte otobüsün takla atması, çığlıklarımız birbirine karışması. Gözlerim karardı bedenim sertçe sağa sola savruldu. Kulaklarımda zihnimi delip geçen bir çınlama vardı. Dayanılmayacak bir acı tüm bedenime yayıldı, hareket edemiyordum kulaklarım patlayacak gibiydi. Atılan çığlıkları boğuk bir şekilde duyuyordum. Gözlerimi aralamaya çalıştım, o kadar çok acı çekiyordum ki bu acının tarifi yoktu. Gözlerimi açmayı başardığımda gördüğüm ilk şey kendi kanımın bir göl gibi etrafa yayıldığıydı, hemen ilerimde Nilvera kan içinde yatıyordu, büyük bir cam parçası sırtına saplanmıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak elimi ona doğru uzattım hareket etmiyor, hiç kıpırdamıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım ayaklarımı hissedemiyorum. Konuşmaya çalıştım seslenmek istedim ama olmamıştı. 'Nilvera' Elimi ona doğru uzattım parmaklarımı eline doğru değdirmeye çalıştım. 'Allahım lütfen, lütfen ölmesin yalvarırım ölmesin' Gözlerimi açık tutmaya çalıştım başımda bir uyuşma vardı, sanki kafamın arkasında koca bir delik varmış gibiydi, kafamdan enseme sıcak bir şeyin süzüldüğünü hissediyordum. Kollarımdan destek alarak kendimi ileriye doğru ittirdim , yerdeki camlar kollarıma battığında acıyla inledim. Gözlerim yerdeki kitabı buldu sayfaları açık bir şekilde yerde duruyordu. Nilvera'nın bir eli sayfanın üstündeydi, kanı sayfalara bulaşmış satırları kana bulamıştı. Elimi uzatarak elini tuttum elimden akan kanlar onun kanına karışarak sayfaya dağıldı. 'Yanındayım' duymasan hissetmesen bile ben senin yanındayım diye düşündüğümde elimizin altında kanla kaplı satırlar değişerek, farklı yazılar ve şekillere dönüştü. Zihnimin içinde beliren kum saati ters dönerek, kumlarını zihnimin her köşesine saçmaya başladı. Dökülen her bir kum tanesi değişerek küçük bir saate dönüştü. Saatlerin hepsi aynı anda çalarak zihnimin tamamını doldurdu. Saatlerin 'tik tak' edişi en küçük hüçrelerimde bile yankılandı. Gözlerim gördüğü şeye anlam veremezken bir anda sayfalar kendiliğinden çevrilmeye başladı. Sayfanın ortası ikiye ayrılarak kara deliğe benzer bir yarık oluşturdu. Yarık sarı bir ışık saçarak gözlerime çarptığında, gözlerimi daha fazla açık tutamayarak kapattım. Bedenim olduğu yerde dururken ruhum geriye doğru çekilerek koca bir saattin içinden boşluğa doğru süzüldü sadece saatin içinde etrafa çarpan büyük rakamların bazılarını görebildim ondan sonrası ise tamam boşluktan ibaretti. **** Ve kader çarklarını döndürdü. Kimisi üzgün gözlerle baktı kimisi ise umutla harmanlanmış gözlerle. Koca bir evrenin kaderi kırmızı kanla kaplanmış ölü organlara düğümlendi. Karanlık bir ninni fısıldadı çocuğuna; "Kan derelere akar güneşler batar. Ağlama tatlı bebeğim ölüler kaçar. Gölgesizler güneşi arar, oysaki güneş batıdan doğar. Ve tanrı yeryüzünüdeki kanları sorar. Bir yıldız yeryüzünde kalplerde doğar. Düşler ülkesinde kanlı bir beden tacını takar. Ve savaş nidaları kıtayı sarar." |
0% |