Yeni Üyelik
22.
Bölüm

^1.21.BÖLÜM^: 'Sadakat yemini miydi şimdi bu.?'

@cornelianews

 

 

~Perlo Arledo

 

 

 

21.Bölüm

 

 

 

..📖..

 

 

Hani olur ya bir anda içinize bir şeyler ters gidecekmiş hissi doğar, ben doğduğum andan beri bu hislerle boğuşuyorum ve merak ediyorum.

 

 

Ben geleceği gören bir kartal miyim yoksa bu oyunda gerektiğinde öylece feda edilecek bir piyon mu.?

 

 

Bu gün benim öleceğim gün, göremeden öleceğini hissetmek berbat bir his, aslında itiraf etmeliyim ki geleceği görmek bu dünya ki benim doğmamdan sonraki en kötü şey olmalı.

 

 

Bu bir veda, belkide bir isyan çığlığı.

 

 

Neden.

 

 

Neden.

 

 

Neden.

 

 

Neden ben olmalıyım.?

 

 

Neden ben kötü olmalıyım.

 

 

Bundan nefret ediyorum.

 

 

Hiç bir şey yapmadan kötü olmak kadar saçma bir şey yok, öyleyse ben bana yapıştırılan bu ünvanın hakkını vermeliyim.

 

 

Herkesten ve en çokta bu salak dünyadan nefret eden,

 

 

 

~İlianna Costantinova

 

***

"Leydi İlia." Omzuma dokunan elle irkilerek gözlerimi açtım, bulanık görüş açım gitsin diye gözlerimi kırpıştırarak eli omzumda bana endişeli bir şekilde bakan Diane'ye odakladım.

"Yüzünüz bembeyaz oldu, ve eliniz morarmaya başladı siz iyileştirmeyin dediğiniz için ben bir şey yapmadım ama muhafızım elinizin durumunun kötü olduğunu söylüyor." Dediğinde gözlerim camdan dışarı kaydı.

Zihnim de garip bir uğultu vardı, Diane'yi duyuyordum ama algılamakta zorlanıyordum. Diane tekrardan endişeyle, "Titriyorsunuz." Dediğinde gözlerim elime kaydı.

Elimdeki sargı bezi kıpkırmızı olmuştu ve parmaklarımın uçu cidden morarmıştı, öylece boş boş elime baktım. Titriyordu ve ben elimi gram hissetmiyordum.

"Sorun yok." Diye mırıldandım sesim çok kısık ve pürüzlü çıktı. Elimdeki bakışlarımı çekerek camdan dışarıya baktım.

Kısa bir süreliğinde de olsa rüya görmüştüm, buraya geldiğimden beri ilk defa annemi rüyamdan görmüştüm.

Yumuşacık kızıl saçları solgun görünüyordu, her zamanki ışıl ışıl halinden eser yoktu. Benim odamda öylece yatağımda oturuyordu ve ilk defa onu bu kadar bakımsız ve dağınık görmüştüm. Sanki hayattan kopmuş, çok değer verdiği bir şeyi kaybetmiş gibiydi.

İstemeden ürkerek daha fazla titredim. Diane'den uzaklaşarak cama doğru biraz daha kaydım.

Diane ne yapacağım der gibi muhafızlarına baktığında Lucius, "Kendisinide değil gibi görünüyor efendim büyük ihtimalle bir çeşit kriz geçiyor yinede oldukça sakin."

"Yani ne yapacağım."

"Siz bir şey yapamazsınız iki türlü kriz yöntemi vardır biri oldukça şiddetli diğer ise oldukça sakin."

"Hangisi daha kötü.?"

"Kimisi şiddetli der ama bence sessiz olan daha tehlikeli." Joshep fikrini söylediğinde Diane rahatlamak yerine daha da endişelenmiş bir şekilde hafifçe bana doğru kaydı.

Korkuyla, "Leydi İlia iyi misinizi.?" Dediğinde camdaki bakışlarımı çekerek ona çevirdim. Ona nasıl baktım bilmiyorum ama Diane biraz ürkütmüş gibiydi.

Büyük ihtimalle duygudan arınmış gözlerle etrafa ölü balık gibi bakıyordum.

"Hala ölmedim Diane, sorun yok."

"Bu endişe verici, cidden iyi görünmüyorsunuz bayılırsanız ne yapacağım."

"Hiç bir şey, zaten Elwestar Dükkanlığına geldik yani sorun yok."

"Siz hep her şeye sorun yok mu diyorsunuz elinizde koca bir delik var Leydi İlia."

"İçimde bir gölge olmasından iyidir değil mi.?" Dediğimde derin bir sessizlik yaşandı.

Diane ağzını açtı ama geri kapattı, ne diyeceğini bilemedi. Bu dediğimle beraber Diane benim tapınakta yaşanan her şeyi çok iyi hatırladığımdan emin olmuştu.

Sormak istediği ve cevabını merak etiği bir çok soru vardı ama halim berbat ötesi olduğundan sormaktan vazgeç geçerek her seferinde susmayı tercih ediyordu.

En azından beni sorulamıyor, Diane herkesten daha iyi.

Benim tatlı kekim.

Arabacı yavaşlayarak kocaman bir kapının önünde durdu iri muhafızlar arabacıyla konuşup benim açtığım camdan içeri kısa bir bakış attılar. Göz göze geldiğimiz gibi eliyle işaret vererek geçmemize izin verildi.

İşin garip yanı saat cidden çok geçti, resmen baskın yapmış gibiydim. At arabası uzun yoldan ilerleyerek en az Costantinova malikanesi gibi ihtişamlı bir malikanenin önünde durdu.

Gözlerim hiç kimsenin olmadığı bahçede gezinirken arabadan inmek için ayağa kalktım. Başım dönüp hafifçe sendelediğimde tekrar oturdum. Diane benden önce inerek muhafızlarına inmesini söyledi.

Böylelikle herkes inmiş en sona ben kalmıştım. Tekrar deneyerek oturduğum yerden kalıp inmeye çalıştım. Diane bana yardımcı olarak inmemi sağladı.

Buz gibi soğuk tenimi yalayıp geçtiğinde etrafa baygın bakışlarla baktım.

O sırada koca malikanenin merdivenlerinden üzerinde bembeyaz geceliği ve dağılmış kızıl saçlarıyla koşturan Lenora'yla göz göze geldim.

Beni gördüğü gibi olduğu yerde durdu. Tıpkı benim gibi hayatı sorgular bir ifadeye sahipti.

Lenora'nın arkasından inen Düşes ve Dük'e baktım. İki üç hizmetli ve muhafızlarda bahçeye çıkmıştı.

Lenora'nın yüzü o kadar beyazlaşmıştı ki benden daha beter görünüyordu.

Kas katı kesilmiş bedeni benim ağlamak üzere olan kendimi zor tutan yüzümde gezindi.

"İlia tatlım ne oldu sana.?" Diyerek üzerime doğru koşan Düşes Liriel beni baştan aşağıya süzüp darma duman olmuş halime baktı. Gözleri elimde çarptığında resmen çığırmıştı.

"İlia eline ne oldu aman tarım Arion çabuk şifacıyı çağır gerekirse sürükle onu." Dediğinde gözümün önüne Düşes Elisia gelmişti resmen.

Bir insan arkadaşına bu kadar mı benzerdi yav.

Beni çekiştirerek koca malikaneye soktu.

Gözleri arkamdaki Diane'ye çarpınca sorgular gibi bana bakıp vaz geçerek, "Genç leydi ne bekliyorsunuz içeriye gelin hava buz gibi, Noveria içeriye sok misafirlerimizi lütfen." Dediğinde adı Noveria isimli hizmetli kadın Diane'yi sürükleyerek malikaneye soktu bildiğin.

Diane de en az benim kadar şaşkın bir şekilde ne oluyor yav der gibi etrafa bakıyordu. Yavrumun korkudan yüzü beyazlamıştı resmen. Gülecek gibi olduğumda Diane'yle göz göze geldik, endişeli bakışları bana kızar bakışlara döndüğünde şimdi ikimizde sakinleşmiştik.

Ben soğuktan donuyordum diye omuzlarıma kalın bir battaniye sarılmıştı, aynı şekilde Diane'de yarım ekmek tavuk dürüme çevirmişlerdi.

Aklıma Elien geldiğinde buruk bir şekilde güldüm.

Gözlerim yere kaydığında merdivenlerden şaldır küldür inen adama baka kaldım. "Yetiştim vallahi yetiştim uzak durun benim odamdan." Diye çığıran adamla gözlerim şaşkınca adam da gezindi.

Lenora gerizekalı der gibi elini anlına vurduğunda yüzünde acı dolu bir ifade vardı. "Kimse senin odana bir şey yapmıyor Perlo bu yüzden Leydi İlia'yı en hızlı şekilde tedavi etmelisin."

"Düşes cidden çok acımasız birini gecenin bu saatinden odasından pijamasıyla sürüklemek hiçte etik kuralara uymuyor." Dediğinde Düşes tek kaşını kaldırarak bende pijamalarımlayım salak der gibi baktı.

"Başlatma etik kuralına odanı havaya uçururum, işini hallet hızlıca." Dük Arion'nun tehditi adamın üzerinde çok etkili olmalı ki bir anda bana doğru atılan adamla ödüm koptu.

Benim irkildiğimi gören Lenora, "Yavaş Perlo Leydileri ürkütüyorsun." Diye terslediğinde önündeki yemyeşil saçlara sahip ultra yakışıklı adam yemyeşil gözlerini benden çekerek Lenora'ya çevirdi.

"Sizin bu cadıya benzeyen halinizden korkmuyorlarsa benden hiç korkmazlar." Diyen Adamla Lenora, "bana bak, bir kere daha bana cadı dersen senin o çim kafanı yolarım beni anladın mı.?" Diye çığırdı.

Gözlerim ne olduğuna anlam veremez bir şekilde bir Lenora da bir Perlo denen adam da geziniyordu. "Düşes kızınızı küçükken yırtıcı hayvanların arasına mı saldınız cidden bu yırtıcılığın başka açıklaması olamaz." Dediğinde neredeyse kahkaha atıyordum.

Lenora'nın gözlerinden ateş fışkırtıyordu resmen, " Ya sen bu zekayla nasıl imparatorluğun en iyi hekimi oldun cidden merak ediyorum." Dediğinde gözlerim hızla yeşil saçlara kaydı.

Hadi canım.

Yeşil upuzun saçlar ve aynı renk gözler.

Perlo Arledo namı diğer Kutsal kilisenin herkesten gizlediği biricik Aziz'i.

Aynı zamanda da İmparatorluğun en iyi hekimi Perlo.

"Leydinin minik beyni benim mükemmel yeteneklerimi anlayamayacak bir kapasitede, üzülmeyin tedavisini mutlaka bulurum." Dediğinde Lenora'nın arkasında ki Ahzee ve Anna'dan bir bir gülme sesi yankılandı.

Neredeyse kahkaha atacaktım.

Lenora arkasındaki ikiliye tek bir bakış atarak susturdu. Ardından Hekim Perlo'ya dönerek, "Siz önce kendi durumunuza bir çare bulun, mesela neden gidip kalacak bir ev bulmuyorsunuz." Dediğinde Perlo gözlerini kısarak Lenora'ya baktı ardından Düşese dönerek.

"Sizin bu kızını çok kinci, kinciliğin tedavisi yok Düşes çok üzgünüm." Dediğinde kendimi artık tutamayarak gülmeye başladım. Düşes gülmemek için zor duruyordu çünkü Lenora her an birinin gırtlağına yapışabilirdi.

"Bu kadar şamata yeter." Diye uyaran Dük'le Perlo sus pus olmuştu. Hızla bana doğru dönerek gözlerimin içine baktı.

Gözleri çok garipti, içimi garip bir şekilde gıdıklıyordu sanki.

Şimdi de uğraşacağı kişi ben miydim.?

"Çok üzülmüş olmalısınız." Dediğinde garip bir sessizlik oluştu içeride.

"Sizde çok konuşma hastalığından muzdarip olmalısınız umarım çok konuşmanız işinizi engellemiyordur." Dediğimde ikinci kere sessizlik oldu.

İlk ses çıkaran okkalı bir kahkaha atan Lenora oldu. Onun gülmesiyle Düşes'de gülmeye başladı. Ortamın garipliğine ayak uyduramayan Diane gülse mi ağlasa mı emin olamamıştı ama iyi görünüyordu.

"Iyyy aynı Leydi Lenora, hani siz birbirinizi öldürecek kadar nefret ediyordunuz, burada da kimin kiminle ne zaman barıştığı belli değil." Diyen adam bana boka bakar gibi bakıyordu.

"Kiminle ne zaman barışacağımızın hesabını da sana mı verelim.?" Diyen Lenora'ya ıyy pislik der gibi baktı.

Ulan bu adam nasıl Aziz'di.

Kitapta çokça adı geçmesine rağmen kimsenin kim olduğunu bilmediği aziz, imparatorluğun hekimi kimliğiyle karşımda duruyordu.

Bunu bilen nadir insanlardan biride artık Lenora ve bendik.

Kitapta tamamen anlatıldığı gibiydi dış görünüşü, adam cidden şaka maka çok yakışıklıydı. Sonunda Lenora'yla laf dalaşını kesip elimi tuttu, garip bir şekilde Diane'nin güçlüyle benzer bir şeyler hissetmiştim.

Elimin etrafında dolaşan sarı ışıklara baktım. Diane'yle benzer gücü vardı belkide.Tek fark Diane'nin ki biraz daha keskindi bir kılıç gibi ama Perlo'nun ki bir kalkan gibi sağlamdı. Elimi Diane'den daha kolay bir şekilde iyileştirdi. Bu da kutsal gücün farkıydı.

Elime pansuman yapıp bir şeyler sürdükten sonra tekrar sardı, gözlerim elimde gezinen sarı ışıkları biri görüyor mu diye baktığımda sadece Diane'nin çatık kaşlarıyla elime baktığı gördüm.

Görüşmüştü ve sadece görmekte kalmayıp hissetmişti de.

Kafasını çevirip bana baktığında sessiz kalsın diye kaşlarımı hafifçe havaya kaldırdım. Diane ilk defa beni anlayarak sustu. Burada Perlo'nun kimliğini ifşa etmek onun yapacağı en büyük hata olurdu.

"Bu sürdüğüm krem bir gün bile kalmadan yaranın kaybolmasını sağlayacak." Dediğinde anlıyorum der gibi kafa salladım. Gözlerimin içine dikkatle bakan adam hafifçe güldü.

"Kahinlerin düşüncelerini anlamak cidden zormuş." Dediğinde anlamaz gözlerle ona baktım. O ise omuz silkerek ayağa kalktı. "İşim bitti şimdi uyumaya geri dönebilir miyim sayın Dük ve Düşes." Dediğinde Dük defol der gibi elini salladı.

Bizi zerre takmadan merdivenlerden çıkıp gözden kaybolan adama baktım. Düşes baş hizmetçiye dönerek,

"Noveria hızlıca Leydiler için ve muhafızları için kalacak odaları ayarlar mısın çok yorgun görünüyorlar." Noveria anında kafasını sallayarak ortadan kayboldu.

Düşes bana doğru dönerek baktı bir şeyler sormak istiyor da sormaya çekiniyor gibiydi. Tam sormak için hazırlanmıştı ki Lenora onu engelleyerek, "Dinlenmeniz için sizi odanıza çıkarayım." Dediğinde onu kafamla onayladım.

Diane benim kalktığımı görünce kalkarak etrafa çekingen bakışlar attı.

Lenora ilerlediğinde, "Leydi İlia muhafızınız neden yanınızda değil.?" Diye soran Ahzee'yle herkesin bakışları bana doğru döndü.

"Nerede olduğu hakkında hiç bir fikrim yok." Diyerek kurtulmaya çalıştım ama Ahzee çatık kaşlarla sorgular gibi bakarak. " Leydi İlia farkında değil mi muhafızınız evin etrafında, siz içeriye girerken de uzaktan sizi izliyordu ama içeriye girmedi."

Gözlerim şaşkınca ona doğru döndü hadi canım, ben akademiden ayrıldığımdan beri Denzel beni takip mi ediyordu.?

Bu doğru mu diye Diane'nin muhafızlarına baktığımda ikiside sessiz kaldı, ikiside Denzel'in beni izlediğini biliyordu ama hiç bir şey söylememişlerdi.

Ne diyeceğimi bilemedim.

Beni öylece bıraktı sanmıştım, ama o ona söylediğim şeylerden sonra bile beni korumak için uzaktan izlemişti. Yanıma gelirse rahatsız olurum diye düşünmüş olmalıydı ya da ona kızarım diye.

Bu yüzden uzaktan izlemiş ve bana göz kulak olmuştu.

Hiç bir şey söylemeden merdivenlere doğru ilerlerken Lenora'nın Ahzee'ye sussun diye bir bakış attığını görmüştüm.

Lenora'nın kişisel hizmetlisi Anna önden giden bana eşlik ediyordu. Diane ve Lenora arkamızdan geliyorlardı. Merdivenleri çıkarak Lenora'nın odasına yakın odalara doğru ilerledik. Bir şey olur diye özellikle odasına yakın odaları hazırlatmıştı.

Noveria odadan çıkarak beni selamladı, onu kafamla onaylayarak Diane'ye doğru döndüm. Lenora, "Bu odada Leydi Diane kalacak hemen yanındaki oda da Leydi İlia'nın, ben hemen karşınızda ki odada kalıyorum. Her hangi bir sorun olursa kapıya vurmaktan çekinmeyin." Dediğinde ikimizde kafamızla onaylayarak odalarımıza girdik.

Odanın kapısını kapattığım anda sırtımı kapıya yasladım ve derin bir nefes verdim.

Tüm bedenimdeki güç gitmiş gibi kayarak yere oturdum.

Gözlerim elimde gezindi, şimdiden hafifçe morlukların gittiğini görebiliyordum. Sabaha kalmadan tek bir iz bile kalmadan yok olacaktı.

Elimi yumruk yaparak kalbime dayadım.

Ben cidden bu bedende ne halt yiyeceğim.

Her gün bir öncekinden daha beterdi.

Derin bir nefes alarak yerden zar zor kalkarak tereddütlü adımlarla cama doğru ilerledim. Perdenin tam önünde durduğumda kalbim o kadar hızlı atıyordu ki.

Elim gidemedi, açıpta dışarıda bekleyen Denzel'i görmek istemedim ama aynı zamanda görmek de istiyordum. Derin bir nefes alarak kafamı perdeye yasladım.

İlia Denzel'le arasındaki bağı kısıtladığı için mi Denzel'i hissedemiyordum.

İlia,merak ediyorum da neden Denzel'den kaçmak için her şeyi yapıyorsun. Neden onu kendinden uzaklaştırdın, diğer herkes gibi olmak yerinde neden sen en kötüsü olmak zorundaydın.

Seni bu hale ne getirdi.?

Derin bir nefes alarak kafamı perdeden çekip yatağın üzerindeki geceliklere ve banyodaki hazırlanmış sıcak suya. Ne ara hazırlamışlardı, bunlardaki hıza yetişmek imkansız gibiydi.

Biraz da olsa dinlenmek için üzerimdeki her şeyi çıkarıp bir çırpıda suyun içine girdim. Tüm bedenimi sıcacık su esir aldığında kendimi tutamayarak sessizce ağlamaya başladım.

Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki.?

Bu halde olmak istemiyorum, eve gitmek istiyorum.

Bir an önce kendi evine gitmek istiyorum.

Okurken her şey güzeldi ama hiç bir romanın okuduğum gibi olmadığı öğrenmiştim. Birileri mutluysa arka planda mutlaka acı çekmeye mahkum insanlar vardı.

Bu romanın zavallı kötü kadını İlia'da onlardan biriydi ve kim bilir başka hangi insanlar da onun gibi bu sona mahkumdu.

Mahkumiyet tek sonumuz olur muydu ki.?

***

Saatlerdir uzandığım yatakta bir sağa dönüyor bir sola dönüp duruyordum. Tekrar dönerek sırt üstü uzandım. Hemen yatağın yanındaki gece lambasından çıkan ışıkların tavanda yarattığı gölgeleri izlerken bu gün yaşanan her şeyi düşünmeden edemiyordum.

Costantinova malikanesine dönmek istemiyordum ama burada da sonsuza kadar kalamazdım sonuçta. Üstelik Düşes Pamila'nın davet gecesine çok az kalmıştı.

Hazır buradayken Lenora'yla konuşarak bir plan yapmak istiyordum.

Eğerki malikaneye dönmezsem bebeğin durumu tehlikeye girer diye ödüm kopuyordu, davet gecesine kadar bebeğin iyi olduğundan emin olmak istiyordum.

Bebek davet gecesine kadar yaşarsa ve başarılı bir şekilde davet gecesini atlatırsak bu romanın akışının o saniyeden sonra tamamen orijinal akıştan saptığı anlamına gelirdi.

Dayanamayıp yataktan kalkarak oturdum. Elimle uzun saçlarımı dağıtırken düşünmeden edemiyordum. Denzel hala dışarıda mıydı ki.?

İçeriye girmiştir değil mi.?

Tamam ona kızgınım ama bu malikanenin dışında bu soğukta beklemesi gerektiği anlamına da gelmiyordu.

Sırtımı yatak başlığına dayayarak romanda İlia ve Denzelden ne kadar bahsedildiğini neden aralarının kötü olduğuyla ilgili okuduğum şeyleri düşündün.

Sahi neden İlia'nın muhafızına karşı bu kadar büyük bir öfkesi vardı. İlia'nın bedeninde olup onun duygularını hisseden biri olarak söyleyebilirim ki İlia Denzel'e gerçekten öfkeliydi.

Neden kendi muhafızından hoşlanmıyordu.

Mesela neden saçlarını ve gözlerini görmeye tahammül edemiyordu.

Bu hep böyle miydi.?

Denzel ve İlia'nın ilişkisi her zaman bu kadar kötü müydü.?

Derin bir nefes alarak elimle ağrıyan başımı ovaladım, beyaz geceliğin üzerine giyecek bir şeyler baktım ama hiç bir şey bulamadım. Bu yüzden boş vererek yataktan çıkıp kapıya doğru adımladım.

Çıplak ayaklarım soğuk yere değdiğinde istemeden irkildim hemen köşedeki terlikleri ayağıma geçirdim. Yavaşça odanın kapısını açarak boş koridora baktım.

Odadan çıkarak endişeli bir bakış attım etrafa, itiraf etmem gerekiyorsa buranın farklı bir havası vardı. Alıştığım için mi bilmiyorum ama Costantinova malikanesi bana daha güzel gelmişti.

Düşes özellikle her bir detayıyla kendi ilgilendiği ve belkide kendi zevkine göre döşediği içindi bilmiyorum. Ya da sadece oraya alışmaya başlamıştım.

Yavaşça uzun koridordan geçerek duvarlardaki tarihi eserlere ve ilginç resimlere baktım. Büyük merdivenlerden inerek tanıdık salondan geçtim, etraf garip bir şekilde hep mumlarla aydınlıktı.

Costantinova malikanesi genelde her zaman karanlık olurdu burada ise malikane o kadar aydınlıktı ki, büyük salonda tam şöminenin üzerindeki o ihtişamlı tabloya baktım.

Büyük bir aile resmi.

Dük'ün simsiyah uzun saçları omuzlarından aşağıya dökülüyordu keskin bakışları vardı ama gerçekten de iyi bir babaydı.

Düşes ise en az dük kadar şaşalı bir görünüşe sahipti çok güzel bir kadındı, elaya çalan yeşil gözleri vardı. Kahverengi kızıla çalan saçları çok güzeldi ve bence o da çok iyi bir anneydi.

Ve o ikisinin bu dünyaya getirdiği dünya tatlısı iki çocuk.

Lenora ve Lordian Elwestar.

Kıpkırmızı saçlar ve ebeveynlerinin iki yanlarında durmuş iki kızıl kafa. Lenora bu fotoğrafta on bir yaşlarındaydı. Kızıl saçları şimdi olduğu gibi capcanlıydı. Gözlerinde heyecanlı parıltılar vardı.

Onun hemen yanındaki Lordian çok küçüktü, tam bir şeftaliye benziyordu sadece biraz daha koyu kızıl tüylü bir şeftali. Sanırım o da yedi sekiz yaşlarındaydı.

Dudaklarıma buruk bir gülüş yerleşti, İlia'nın bedenine girdiğimden beri hiç İlia'nın çocukluğuyla ilgili fotoğraf görmemiştim ya da tablo. Aslında aile resmi bile görmemiştim.

Ellerim istemeden üşüyen bedenimi sardı, üşüyen ben miydim yoksa İlia mi hiç bilmiyorum.

Ne kadar uzun süredir bu kalabalık dünyada yapayalnızsın İlia.

Gözlerimi son kez aile resiminin üzerinde gezdirerek malikanenin kapısını açtım, dışarısı buz gibiydi öyle ki soğuk resmen üzerimdeki geceliği delip geçmişti. Bacaklarım donmuştu, en çokta omuzlarım donmuştu resmen.

Gözlerim etrafta tereddütle gezindi gece gece birinin beni geceliklerimle görmesini hiç istemiyordum özelliklede Costantinova malikanesinde yaşanan gecelik vakasından sonra.

Hatırladıkça gülesim geliyordu, aslında evde olsaydım gram umursamazdım ama burası dükün eviydi istemeden geriliyordum ve her hangi bir yanlış anlaşılmaya neden olmak istemiyordum. Bu arada fark etmiştim ki Costantinova malikanesini sandığımdan daha çok sahiplenmiştim ve orada diğer yerlerde olduğumdan daha rahattım.

Merdivenlerden inerek bahçeye doğru ilerledim, gözlerim etrafta gezindi kimseyi göremiyordum. Acaba Denzel içeri mi girmişti. Belki Ahzee ona oda hazırlamıştı ve içeriye girmesi için onu ikna etmişti.

Gözlerim etrafta gezinirken gözüme çarpan beyaz saçlarla yavaş adımlarla o tarafa doğru ilerledim. Denzel ağaçın altında oturuyordu, sırtı ağaca yaşlıydı kafasınıda geriye doğru yaslamıştı.

Ay ışığı tam üzerine vuruyor bembeyaz saçlarının her bir telini aydınlatıyordu.

Gözünde ki göz bağı yüzünden gözlerinin açık olup olmadığını anlayamadım. Bu yüzden belki uyuyordur diye ses çıkarmadan onu izlemeye devam ettim.

Size yemin edebilirim ki hayatımda onun kadar güzel bir erkek görmedim. Benim dünyamda böyle bir erkek olsaydı yemin ederim eve kapatırdım.

Nilvera'yla muhafızlar için bu yüzden ölüp bitiyorduk.

O kadar detaylı anlatılıyordu ki muhafızlar, bu yüzden insan muhafızları daha çok merak ediyordu.

Romandaki muhafızlar arasından benim her zaman ilgimi çeken hep Denzel olurdu. Ondan çokça bahsedilmese bile cidden benim gözümde çok ilginç bir yan karakterdi.

Sessiz ve çok konuşmayan bir karakterdi, Diane'nin ağızından onu okumak çok merak uyandırıcıydı. İtiraf etmek gerekirse ondan çok bahsedilmediği içinde ilgimi çekmiş olabilirdi.

Her zaman romanlarda en az anlatılan ve en gizemli karakterler ilgi çekerdi ve bu romanda öyle karakterlerden bol bir şey yoktu.

Yinede neden Denzel.?

Neden sadece saçlarına baktığımda bile kalbimin atışı hızlanıyor. Allahım benim erkek fakiri olduğum için sızlanmalarıma karşısında dayanamayıp bu yüzden mi romana soktun.

Teşekkürler ama daha kolay bir hayatı olan birinin bedenine girsem olmaz mıydı.?

Şikayet ettiğimden değil ama yahu sıradan çiftçi bile olsa şükür ederim, neden romanın sonunda ölecek bir kötü kadın.

Neden ya neden.?

Asla şikayet ettiğimden değil.

Yavaş adımlarla Denzel'e doğru ilerleyerek yavaşça yere yanına çöktüm. Bismillah rabbim sen hayırlısıyla beni muhafızımla barıştır.

Amin.

Denzel'in tam yanına oturduğum için şimdi ay ışığı benimde üzerime vuruyordu. Sessiz kalarak ay ışığının aydınlattığı bahçeyi izledim.

Gerçekten çok güzeldi, dekorasyonu bizim malikaneden çok farklıydı. Heykeller ve sadece sarı çiçeklerden oluşan hoş bir manzaraydı.

Sırtımı geri yaslamak istedim ama arkamda ağaç olmadığı için öne doğru eğilmek zorunda kaldım. Tam kollarımı dizlerime dolayacakken Denzel bir anda kıpırdayarak yana doğru kaydı.

İstemeden hafifçe irkildim, kafamı ona doğru çevirerek benim için açtığı yere baktım. Bir an yanaklarıma sıcak bastı sanki.

Yavaşça ona doğru kayarak sırtımı ağaca yasladım.

Şimdi ikimizde konuşmuyorduk, ne kadar süre sessiz kaldım bilmiyorum ama omzum onun omzuna değiyordu.

Sakin ol Ayliz Meva kendine gel.

"Aydan nefret ettiğinizi sanıyordum." Dediğinde beklemediğim için sessiz kaldım.

İlia Allah için bir insan aydan niye nefret eder.?

Ay sana ne yaptı yavrum benim.

"İnsanlar bir gün nefret eder ve bir gün tekrar sevmeye başlar."Dediğimde bu sefer o sessiz kaldı."Efendim kolay kolay alışkanlıklarından vazgeçmez sanıyordum." Hafifçe gülerek kafamı geriye yasladım.

"Benim nelerden nefret ettiğimi iyi biliyor gibi konuştun." Dediğimde sessiz kaldı. Bir nevi ona ima yapıyordum, sen benim hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun diye.

"Sanırım haklısınız efendim, ben görünüşe bakılırsa efendimin sevdiği ve nefret ettiği şeyler hakkında çokta bir fikre sahip değilim."

"Sorun değil."Kafasını bana doğru çevirdi, gerçekten değil miydi.?

Emin olmak istiyor gibi baktı.

"Sence babam benim en çok neyden nefret ettiğimi biliyor mudur.?"

"Siz bilmediğini mi düşünüyorsunuz.?"

"Sadece benim gösterdiğim tepkilere göre yaptığı çıkarımlar benim gerçekten nefret ettiğim şeyler midir.?" Dediğimde sessiz kaldı.

Hangi İlia gerçek Denzel.?

Daha önceki öfkeli insanlardan nefret eden sana bakmayı bile bırak yan yana yürümekten nefret eden İlia mi.?

Yoksa şimdi seninle muhabbet eden seninle yan yana oturan ve omuz omuza değmekte bir problem görmeyen İlia mı.?

Bilmiyorsun değil mi.?

Bence gerçek İlia, sizin tanıdığınızı sandığınız kişi değil.

Sanki İlia kendisini asla tepki vermemeye kodlamış gibiydi, bir insanın üzüldüğünde bile nasıl yüzünde mimik oynamazdı ki.

Çocukken de böyle biri miydi.?

Romanda İlia'nın küçükken nasıl biri olduğundan sadece Diane Costantinova düklüğüne geldiğinde Düşes bahsediyordu. İlia'nın çok renkli ve neşeli bir kişiliği olduğunu söylüyordu. Hatta Diane buna inanmasının oldukça zor olduğu düşünüyordu.

Onun tanıdığı İlia ile çok farklı olduğu için gözünde canlandıramamıştı.

"Efendim." Gözlerim daldığı yerden ayırarak Denzel'e bakmadan cevap verdim. "Evet." Yerinden kalkarak önümde diz çöktüğünde yüzüne baka kaldım.

Ne oluyor lan.???

"Yeteri kadar iyi bir muhafız olamadığım için af diliyorum, ve efendimden benim gibi başarısız bir muhafıza bir şans daha vermesini diliyorum. Bu saatten sonraki hiç bir hareketinizi ve tercihinizi sorgulamadan sadece efendimin emirlerini yerine getireceğim." Dediğinde sanki yemin ediyor gibiydi, bu ilk muhafız çağırmada söylenen yemine benzer bir şeydi.

"Çok aptalca bile olsa mı, belki dünyayı yok etmek istiyorum o zaman ne yapacaksın." Diye dalga geçtiğimde elini ileriye doğru uzattı. Avucunun içinden çıkan ışık hüzmesi tüm bahçeyi kapladı. Işıklar elinin altına kocaman bir kılıcın oluşmasına neden oldu.

Ağızım şaşkınlıkla açıldı.

Lan.

Üzerinde farklı desenlere ve dillere sahip kılıcı yere tam ayaklarımın ucuna sapladığında ödüm bokuma karşıtı. Ben daha ne olduğuna anlam vermezken Denzel beklemeden tekrardan çökerek önümde kafasını eğdi. Anlı kılıcın kabzasına değildi.

Bembeyaz uzun saçları kafasını eğdiği için ayaklarıma ve yere döküldü. Çıplak ayak bileğime değen yumuşacık saçlarla zor zor yutkundum.

"Beni bu zaman dilimine çağıran ve bana yeniden etten kemikten bir insan olma şansını veren efendimi, etimden kemiğimden ve her bir hücremin sahip olduğu her türlü güçle, arzu ettiği şeylere sahip olması için Tanrı ve Tanrıçaların ışığında kendimi feda edeceğime yemin ederim.?"

Sadakat yemini miydi şimdi bu.?

Lütfen tahmin ettiğim şey olmasın.

Loading...
0%